İskit etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
İskit etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

27 Ağustos 2025 Çarşamba

Ogyges, Augustus, Oğuz, Gyges

 

Octavius başa geldikten sonra senato tarafından ‘yüce, saygıdeğer’ ya da ‘büyüten, çoğaltan’ anlamına gelen Augustus unvanıyla onurlandırıldı. Her ne kadar ‘latince kökenli augur’dan türetildi’ deseler de, Augustus sözü Ogyges’ten geliyordu. Çünkü Oğuz, hem yüce ata’ydı, hem de çoğunluğu oluşturan büyük kabileler anlamındaki gibi Çinceye de kabileler olarak tercüme edilmişti. Augustus ile Oğuz anlamdaş ve sesteş olmakla birlikte, Ağustos ayının kelime kökeni de Oğuz’dan türetilen Ogyges’den, yani Augustus’tan geliyordu. 

Unutmadan, "Augur" da Türkçe kökenlidir; Uğur'dur o ve sözcük Subar Türklerine kadar geriye gider. Kuşlara bakarak kehânette bulunan "rahip"lere (a)ugur demişlerdir. Öyle ki Hititler bile zaman zaman kendilerine Subarlardan "augur" göndermelerini istemişlerdir.


Sorgulayınız;

Augustus ile Augur farklı anlamlar taşıyorsa, Augustus Augur'dan geliyor olabilir miydi?.. ;)


SB

Turova ve Saka Türkleri 




Lidya Kralı Gyges adının da Ogyges’ten gelme ihtimali...

İlyada’da ordular sayılırken Maionialıların önderleri Mesthes’le Antiphos’in Gyges Gölü bölgesinden geldiği söylendi. Oysa göle adını veren Kral Gyges MÖ 644’de Kimmer Lideri Lygdamis (Toktamış) tarafından öldürülmüştü. Gerçi ordu ve gemiler listesi İlyada’ya sonradan ilave edilmişti, ancak Gyges adı İlyada’nın 20.bölümünde tekrar karşımıza çıkıyordu; “Gygaie Gölünün kıyılarında.” Yani bu dizeler bile İlyada’nın MÖ 644’ten sonra yazıldığını gösteriyordu. 

Grekçe konuşanlar Ogyges, yani Oğuz adını bölgede yaşayan ve Türkçe konuşan topluluklardan öğrenmiş, ona göre de isim türetmişlerdi. Kral Gyges’in adı ya Oğuz’dan (Ogus) ya da Gog’tan (Gök) geliyordu. Çünkü Asur kaynaklarında Gugu olarak geçen Gyges, kaynaklarda Gog-Magog olarak da anılan Sakaların kralı Gog ile bir tutuluyordu ve her ikisi de çağdaştı.

Henry Sayce, Gyges ile Kafkaslardaki Saka önderi Gog (Gök) ile aynı olduğu görüşündeydi. Gog-Magog olarak anılan bu Saka Türkleri Asur kaynaklarında Mat-Gugi olarak geçmekte ve Sayce’a göre “Gog’un toprakları/ülkesi” anlamındaydı. Kimmer Türkleri olarak tanımlanan Gimirralar ise Lidya-Sardes bölgesine Gyges döneminde yerleşmişti. Ancak onlardan önce birçok beyliklerden oluşan Muşkilerle Tuballar zaten Orta Anadolu’da yaşıyordu. Eğer Gog için “Muşkilerle Tubalların önderidir” deniliyorsa Gyges de Lidya topraklarına dışarıdan gelen biri olmalıydı. Çünkü Gyges, Yardanos’un kızı "Barbar" Ece Omphlae ile

'Erkle’nin soyundan gelen Lidya Kralı Kandaules’in korumasıyken, onu öldürüp dul eşiyle evlenmiş ve böylece de yönetimi ele geçirmişti...     

Kral Gyges, Kimmerlerin ilk Lidya işgalinde Toktamış (Tugdamme/Lygdamis) tarafından öldürülürken, Toktamış da MÖ 640'larda Kilikya'da ölür. Sardes ikinci Kimmer işgalinde ise Gyges'in oğlu Arduş (Ardys) yönetimindedir. Kobos önderliğindeki bu Kimmer (Trereanlar) ve Lukkaları Lidya'dan kovan ise İskitlerdir (MÖ 637).

Kısaca; Salihli'deki "Bintepeler" kurganları "Lidya" kökenli değil, Kimmer ve Saka Türklerine aittir.


Sorgulayınız;

Kimmer ve Saka/İskit (ve Gyges) öncesinde Lidya coğrafyasında "Lidya" kurganları var mıydı?.. ;)


SB

Turova ve Saka Türkleri


30 Ocak 2025 Perşembe

İskit-Saka Türkleri

 




İSKİT-TÜRK

İskitler uzun süre tarih sahnesinde kalan ender toplumlardandır. Hem uzun süre hakimiyetlerini sürdüren, hem de geniş bir coğrafyada varlıklarını hissettiren İskitlerin bakiyelerinin olması ve yeni devletlerin teşekkülünde yer almaları gayet tabidir.

Yaklaşık olarak MÖ VIII. yüzyılda tarih sahnesine çıkan ve bu tarihten itibaren MS II. yüzyıla kadar hakimiyetlerini devam ettiren İskitler, doğuda Çin seddinden batıda Tuna Nehri'ne kadar uzanan geniş bir sahada varlıklarını yaklaşık olarak 1000 yıl gibi oldukça uzun bir zaman korumuşlardır. Onlar bu coğrafyada atlı kavimler medeniyetini oluşturan teşekküllerin ana grubunu meydana getirmişlerdir. Oldukça geniş coğrafyaya yayılmış olan İskitler değişik kavimler tarafından tanınarak onların kaynaklarına geçmiştir. Bundan dolayı İskitlerin adı Grek kaynaklarında Skythai, Pers kaynaklarında Saka ve Çin kaynaklarında Sai (Sak) şeklinde alınmıştır. Pers kaynaklarında üç Saka grubundan bahsedilmektedir: Saka-tiay-para-daray, Saka haumavarga ve Saka-tigrakhauda. Saka-tiay-para-daray, yani Hazar Denizi'nden Tuna Nehri'ne kadar uzanan coğrafyada yaşayan Sakalar, Grek kaynaklarında Skythai olarak adı geçen İskitlerle aynıdır.

Antik kaynaklar ve arkeolojik malzemelerle haklarında bilgi sahibi olduğumuz İskitlerin kökleri de bu çalışmalarla araştırılmaya başlamış ve konuya ilişkin çeşitli fikirler ortaya atılmıştır. Bunlar, İranilik, Slavlık ve Ural-Altay ırkı nazariyeleridir. İskitlerin İranî bir kavim olduğu fikrini daha çok Almanlar, Slav olduğu fikrini ise, yalnız Ruslar savunmuştur. İranî bir kavim olduğu nazariyesinin savunucuları kazılar sonucunda ortaya çıkarılan az sayıda filolojik malzeme ve dinlerini dikkate alarak İskitlerin İranî bir kavim olduğunu, hatta bir kısmı Almanların ataları olduğunu ileri sürmüştür. Slav kavmi olduğunu savunanlar, arkeolojik kazılar sonucunda ortaya çıkarılan vazolar üzerindeki resimlerden hareketle, o vazolar üzerindeki insan figürlerinin Slavların ataları olduğunu iddia etmişlerdir.

Eskiden bu yana en kuvvetli nazariye olan Ural-Altay ırkı nazariyesi ve bunlar içerisinde de İskitlerin Türklüğü fikri gitgide daha fazla taraftar bulmuş ve bilim adamları çeşitli yönleriyle meseleyi değerlendirmiştir.

Bu tezin en meşhur taraftarı olarak B. G. Niebuhr bilinmektedir. ... Niebuhr, Herodotos'un eserini gayet tarafsız bir metotla inceledikten sonra, İskitlerin Tatar veya Moğol kavimlerinden oldukları fikrini ileri sürmüştür. Dayandığı esas, İskitlerle Tatarların örf ve adetlerindeki benzerliklerdir. Bu fikri meşhur Yunan tarihi mütehassıslarından George Grote de aynen kabul etmiştir. Niebuhr ve Grote'den sonra İskitlerin Moğolluğu tezini Neumann takviye etmiştir. Heinrich Kiepert ise, Orta Asya'dan Güney Rusya'ya gelen İskitlerin gelenek ve göreneklerinin atlı kavimlerin göçebe hayat tarzına uyduğunu belirterek, bunların Moğol ya da Türk-Tatar ırkından olduklarını ileri sürmüştür. G.Nagy de İskitlerin Ural-Altay ırkına mensup bir kavim olduğunu belirtmiştir.

Niebuhr'un ileri sürmüş olduğu nazariye gitgide daha da çok taraftar bularak, mesele çok yönlü olarak incelenmiştir. Bu araştırmacılar arasında yer alan pek çok meşhur tarihçi, filolog ve arkeolog yaptığı çalışmalarda görüşlerini değişik şekillerde açıklamışlardır. Bunlar arasında meşhur çivi yazısı mütehassısı Mordtmann, Saka tigrakhauda ve Saka haumavarga'nın Türklüğünü çivi yazılı metinlere dayanarak ispatlamaya çalışmıştır. Filolojik malzemeleri Türkçe kelimelerle karşılaştıran Geza Kuun da, "Artık belgelerin bolluğu İskitlerin kolektif adının farklı Türk soylarını içerdiğini açıkça gösteriyor" demekle İskitlerin Türklüğünü kabul etmektedir.

İskitlerin Ural-Altay ırkına mensup bir kavim olduğu nazariyesi doğrultusunda asrımızda da birçok çalışma yapılmıştır. Bunların başında Minns gelmektedir. Ellis Minns yazılı kaynakları ve çok sayıda arkeolojik malzemeyi değerlendirerek, onların Hint Avrupai bir kavim olmadıklarını, dolayısıyla Ural-Altay ırkına mensup olduklarını kabul etmiştir. Otto Franke de İskitlerin Türk olduğu fikrindedir. Eduard Meyer ise göçebeleri genelde İrani olarak görmesine rağmen; Oxus (1) ve Jaxartes (2) dolaylarında ve buraların biraz daha kuzeyinde oturan Sakaların vaktiyle bir Türk soyundan olabilecekleri fikrini beyan etmektedir. G.W.B. Huntingford da İskitlerin Asya kökenli, Tatar veya Moğol ırkına mensup olduklarını kabul etmektedir.

Walter Ruben ise İskitlerin lisanı İran lisanı olsa bile, onların Herodotos tarafından tasvir edilen adetlerinin İran adetleri olmadığını belirttikten sonra, Herodotos'un onların Dede Korkut'taki gibi Tepegöz'e benzeyen varlıklara itikatlarını tasvir ettiğini, gözleri kör olan köle hakkındaki hikâyelerin Köroğlu destanlarına geçtiğini vurgulayarak İskitlerin Türk olduklarına inanıyor. H.H.Von der Osten ise, İskitleri İranî saymasına rağmen, "Avrasya bozkır kuşağı içinde büyük hareketlerle daima başka ırka mensup grupların da bir göç dalgası oluşturdukları ortaya çıkıyor. Bu durumda Türk toplulukları da söz konusu olmalıydı", diyerek, İskitlerin içerisinde Türk topluluklarının varlığını da kabul ediyor.

İskitlerin Ural-Altay ırkına mensup olduğunu kabul eden ve bu konuda görüşlerini belirten Türk bilim adamları da vardır. Bunlardan biri, Molla Mehmed El'abeşi'dir. Bu bilim adamı, "Türk uruğlarından ve dünyanın büyük eski kavimleri zümresinden biri İskit Türkleridir" diyerek, İskitlerin bir Türk kavmi olduğunu kabul ediyor. Sadri Maksudi Arsal ise antik kaynakları ilmi metotla inceleyerek, "İskitlerin (Sakalar) Türk olduklarını" beyan,ediyor. Şemseddin Günaltay da Sakaların Türklüğünü kabul ediyor.

İskitlerin Türklüğünü kabul eden Türk bilim adamları arasında Zeki Velidi Togan da bulunmaktadır. Togan, "Zamanımızda İskitlerin menşei ve kültürleri mesele ile uğraşan E. Minns, H. Triedler ve B.Laufer gibi, ben de bu kavmin hâkim tabakasının Türk olduğu kanaatindeyim" dedikten sonra, bunların hayat tarzı, kıyafet ve simaları, adet ve ahlakları hakkında Hippokrates tarafından verilen bilgilerin Hunlar ve Göktürkler hakkında yazılanlarla aynı olduğunu kabul etmektedir. Fahrettin Kırzıoğlu "İskitlerin bir Türk kavmi" olduğunu aynen kabul ediyor. İskitlerin Türk asıllı olduğunu kabul eden bilim adamlarından birisi de Mihail Guboğlu'dur. Bu bilim adamı, İskitlerin Orta Asya ya da Turan'dan Doğu Avrupa'ya göç ederek, tarihte "Scytsi" ya da 'İskit'' adıyla tanınan "Proto-Türkler" olduğunu belirtiyor.

Taner Tarhan ise İskit araştırmalarının, Kimmerlerinkine nazaran çok daha ileri bir safhada bulunduğunu, aradaki bir takım problemlere ve karşıt hipotezlere rağmen, kökenlerinin Orta Asya'ya bağlandığını ve bunların Türk asıllı olduklarının katiyetle kabul edildiğini belirtmektedir. Arkeolojik materyal ve kaynakların bu tezin ana dayanak noktasını teşkil ettiğini ve diğer görüşleri objektif bir şekilde bertaraf ettiğini de ileri sürmektedir.

Mireli Seyidof ise Sakaların esasını Türk dilli kabilelerin teşkil ettiğini belirtmekte ve  "Türk boyunun, bilhassa Yakutların, Kazakların ve Azerilerin soy kökünde-etnik oluşumunda rol oynayan Sakalar, yalnız ve yalnız Türk dilli olmuşlardır", demektedir. Y.Öztuna da Sakaların geniş ölçüde Arî unsurlarla karışmış "Türkler olduğunu, hanedanın ve hâkim unsurun Türklüğünü" kabul etmektedir.



Biz de İskit tarih ve kültürü üzerine yazılı kaynakları inceleyerek ve arkeolojik malzemeyi de değerlendirerek yaptığımız bu çalışmamızda, ilk yurtlarının Türk coğrafyası olduğunu belirterek, adlarının Türklükle olan bağlantısını ortaya koyduk. Gerek Sus ve çevresinden toplanılan çivi yazılı metinler ve gerekse antik kaynaklardaki bazı adlardan İskitlerin diliyle Türk dili arasında bağlantı kurarak, elde edilen kelimeleri Türkçe ile irtibatlandırabiliyoruz. Saka-tigrakhauda'ya ait olduğu kabul edilen Esik Kurganı'ndan çıkarılmış olan yazı ve onun dili de bizi Türkçe ve Türk yazısına götürmektedir. Bu kurgandan çıkartılmış olan yazının daha sonraki Türklerin, özellikle Göktürklerin kullandığı Orhun yazısının prototipi olduğu kabul edilmektedir.

İskitlerin hayat tarzları, kullandıkları arabalar, besledikleri hayvanlar, ata iyi binebilmeleri ve hayatlarının büyük bir kısmının at üzerinde geçmesi diğer eski Türk topluluklarını hatırlatmaktadır. Aynı hayat tarzının önceki yüzyıla kadar yaşamış olan bozkır Türk topluluklarında varlığını da biliyoruz.

İskitlerin gelenek ve göreneklerine bağlılıkları, genelde at kurban etmeleri ve onlarda domuz kültürünün olmaması, hatta ölü gömme adetleri eski Türk topluluklarınınkine aynen uymaktadır. İskit kurganlarından çıkarılan sanat eserleri de büyük önem taşımaktadır. "Göçebe Hayvan Üslubu" adı verilen ve stilize hayvan figürleriyle süslenmiş olan buluntular eski Türk sanat eserleriyle bağlantı kurabilmemize imkan vermekte ve özellikle Hun sanatının, İskit -sanatının bir devamı olduğunu söylememizi mümkün kılmaktadır.

İskitlerin dinlerinin, dillerinin, sanatlarının, gelenek ve göreneklerinin eski Türklerinkiyle bağlantıları ve bu kadar çok yönlü benzerliklerin olması, İskitlerin büyük çoğunluğunun, özellikle hakim tabakanın Türk olduğu kanaatini doğurmaktadır. Çünkü bu büyük benzerlik ve hatta ayniyet bizi bahis mevzu düşünceye sevk etmektedir. Fakat zaman içerisinde batı kolu olarak kabul ettiğimiz grup, diğer etnik gruplar içerisinde eriyerek kaybolmuştur.

İskitlerin boy ve boylar birliği esasına göre yapılandıkları görülmektedir. Askeri bakımdan süvari birliklerinin oluşturulduğu ve turan taktiği ya da kurt oyunu adı verilen savaş taktiğinin en iyi uygulayıcıları oldukları dikkati çekmektedir.

Türk kökenli kavimlerin kültürleri ile İskit kültürü arasındaki paralellik ve benzerlikler... ortaya çıkartılan buluntular her geçen gün bu bağlantıları daha da güçlendiriyor. Artık İskit/Saka adıyla anılan toplulukların Türk kültür dairesi içerisinde yer aldıkları sağlam temellere dayalı olarak ortaya konulmuştur.

Prof.Dr. İlhami DURMUŞ / İskitler (özet)

("Doğu Avrupa Türk Tarihi" içinde, Kronik 2021)

(1) Oxus = Oğuz / Ceyhun ile (2) Jaxartes = Seyhun; tarihi Maveraünnehir bölgesini oluştururlar.


Tıpkı Esik kurganından çıkanlar gibi, Giysilere dikilen altın süslemeler




14 Ağustos 2024 Çarşamba

Efesli Kallinos

 "Barış döneminde yaşadığınızı sanıyorsunuz,

her zaman yaptığınız gibi..."



Efesli Kallinos (Callinus, MÖ. 690)

İskitlerin (Hunlarla soydaş) Efes'i tehdit ettiği dönemde yazmış


Gençler, daha ne kadar küçüleceksiniz?

Ne zaman biraz cesaret göstereceksiniz?

Dostlarınızla yüzleşmeye utanmıyor musunuz?

Korkak rolünü mü oynamayı düşünüyorsunuz?


Barış döneminde yaşadığınızı sanıyorsunuz,

her zaman yaptığınız gibi;

Ama ülkeniz savaşın pençesinde,

Bir adam ile bir silaha ihtiyacı var.


Ve bir adamın işi artık düşmanla savaşmaktır,

düşerken birini daha öldürmek için;

Ve düşmanla ölümüne savaşmak senin için bir şereftir.

Ülkeniz çağırdığında.


Ülkenin ne olduğunu düşünüyorsun?

Evin, çocukların ve eşin,

Arkadaşların, sevgililerin ve yoldaşların;

Hayatınızı oluşturan her şey.


Küçülen adam hiç düşünülmez,

hiç özlenmez;

Ama savaşan çocuk herkesin sevgilisidir;

ve düşerse anısı çok değerlidir.


Evet, ülkesinin kalbine acı verir,

cesur bir adam tozu dumana kattığında;

Ama yaşarsa, halkı için bir tanrıdır,

O, güvendikleri bir güç kulesidir.


Examiner (Launceston, Tas. : 1900 - 1954) Gazetesi,  Salı 15 Haz 1915 

sayfa 6 "THE FIRST RECRUITING SONG (ILK ASKERE ALMA ŞARKISI)"




"Kılıç ve ok toprağımızı mahvederken...."




SB


ek:

Türkeli'nde Nestor inancında olan Türklere ait bir yazıt.

Nike gibi iki melek taşı süslemekte




Tulpar

 

"Tulpar dünyanı birevü buççagında busa da, öz yılkısın tabar."(Kumuk Türkçesi)

"Tulpar dünyanın bir köşesinde olsa da, kendi sürüsünü bulur."



* Celsus Kütüphanesi - MS 2.yy / Efes

Ön cepheden detay "Tulpar = Pegasus" ile birlikte adı Grekçe olmayan Bellerophon.

Turovalıların müttefiği Lukkalı Sarpedon Pelasglı Poseidon oğlu Bellerophon'un soyundan gelir. Tulparlı (Pegasus) mitolojik hikayesi Likya'da geçer. Bellerophon Pegasus'u yakalar ve Chimera (Khimera)'yı Yanartaş (Çıralı-Kemer)'da öldürür. Khimeralar Etrüsk ve Saka sanatında da görülür.




* Saka Türklerinin Tulpar'ı

Altın plaka, MÖ 4.yy, Chertomlyk Kurganı / Kırım

Keçe üzerine işleme, MÖ 4.yy, Berel Kurganı / Kazakistan




* "sözde" Kelt Tulpar

TULPARLI BOYUNLUK

Boyunluğun bitiminde toynaklar görülmekte.

Vix Kurganı, MÖ 500

Kuzey Burgundy/Chatillion-sur-Seine



Geç Hallstatt erken La Tene dönemine ait arabalı bir kurgandan çıkan buluntular ithal olduğu kadar yerlilere ait eserlerdi. Tork olarak adlandırılan Tulparlı altın boyunluk ithal olmalı (her ne kadar, yerel olarak üretilmiş, ama Akdeniz özellikleri taşır, deselerde!). Çünkü Keltlerin böyle ince bir esere imza atmaları (o dönem için) çok zordur ki hem Hallstatt hem de La Tene'de İskit/Saka izleri (ve kurganları) görülür. Kurgandaki ceset 35 yaşlarında bir kadına aitti ve Vix Prensesi olarak adlandırıldı.


"Akdeniz'den ithal edilen ürünler tepe kaleleri ve prens mezarları dışında nadiren bulunduğundan, sıradan halkın bunlara erişimi gerçekten de nadir olmalıydı. Bu lükslerin bedelinin nasıl ödendiği belirsizdir. (...) Hallstatt zanaatkârları Akdeniz metal işçiliğinden dekoratif unsurları ödünç alıp uyarlamış ve bunları yerli ve İskit etkilerinin zengin bir karışımıyla birleştirerek Kelt sanatının ortaya çıkışını işaret eden kendilerine özgü geometrik, bitkisel ve hayvansal süslemeler yaratmışlardır. " - John Haywood


SB



17 Haziran 2024 Pazartesi

Hindistan Taşbaba

 

"Budist dönemin sonunda Türk boyları yukarı İndus vadisine girmiş ve düz yüzleriyle dikkat çeken kabartmalar bırakmışlardır. Baba taşları ile benzerlikleri açıktır. (Fotoğraflar, Bubur, Jettmar 1980)"



"At the end of the buddist period Turkish tribes entered the upper Indus valley and left reliefs that are conspicous by their flat faces. Their similarity with baba-stones is evident. (Photos, Bubur, Jettmar 1980)"


Hindistan'da Türk Taşbabaları

Taşbaba (Stonefathers-gravestones) in India


SB


Buda/Buddha

Buddha of Saka-Turks and Kushan-Turks

Scythians and Kushans are Turks

Saka/İskit Türk Azes ve Buda





İskit-Kelt

 

İskit-Türklerinin MÖ 7.yy'dan sonra belirli aralıklarla Macaristan ovalarına yerleştiği, sonradan gelen Kelt kavimleriyle de karıştıkları arkeolojik buluntularla ortaya konulmuştur. Aynı sonuç Ukrayna ve Romanya'da da karşımıza çıkar. Hatta atası Yamnaya olan sözde Savaş Baltası Kültürü (Battle Axe-Culture) içinde dahi Kimmer-İskit karışımı görülüyor.


Bird brooch on the left, is not a "Frankish Art", but Scythian and Hun. The fact is, even it was found in France, does not make this art "Frankish" !

Archaeological findings show that Scythian Turks settled in the Hungarian plains periodically after the 7th century BC and mixed with the Celtic tribes that came later. The same result is also found in Ukraine and Romania. Even within the so-called Battle Axe Culture, whose ancestors were the Yamnaya, a Cimmerian-Scythian mixture is seen.


SB



Celts or Galatians

Kelt Düğümü dedikleri de Türk Düğümü'dür.



6 Nisan 2024 Cumartesi

İskit

 "Gururlu Adil" İskitler'den, "Kurnaz Kötü" İskitler'e



Strabon'dan okuyalım:

Bazıları... şairin (Homer) cehaletinden dolayı İskitlerin yabancılarla olan vahşi ilişkilerinden, onları kurban ettiklerinden, etlerini yediklerinden ve kafataslarını içki bardağı olarak kullandıklarından bahsetmediğini ve İskitlerden dolayı Pontus'a "Axine (onların halk etimolojisine göre "misafir sevmez"-SB)" dendiğini anlatmıyor, onun yerine - dünyanın hiçbir yerinde bulunmayan insanlardır onlar, "gururlu Hippemolgiler (kısrak sağıcıları)" ve "Galactophagi (lor/peynir yiyenler) ile Abiiler (Semerkant Sakaları), en adil adamlar", olarak andığını söylüyor...

Oysa Homer'in İskitler için, hayatlarını hiçbir şekilde antlaşmalarla ve para kazanmakla geçirmeyen, kılıç ve içki kadehi dışında her şeye ortaklaşa sahip olan ve her şeyin ötesinde platonik bir şekilde eşlerine ve çocuklarına ortaklaşa sahip çıkan kişileri "en adil" ve "gururlu" olarak adlandırmasına şaşmak gerekir miydi?

Aeschylus da İskitler hakkında söylediklerinde açıkça şairin (Homer) davasını savunur: "Ama İskitler, yasalara saygılı, kısrak sütünden yapılmış peynir yiyenlerdir." Ve bu varsayım bugün bile Grekler arasında devam etmektedir; çünkü İskitleri insanların en açık sözlüsü ve kötülüğe en az eğilimli olanı, aynı zamanda bizden çok daha tutumlu ve başkalarından bağımsız olarak görüyoruz.

Yine de yaşam tarzımız neredeyse tüm halkları kötü yönde değiştirmiş, aralarına lüksü, tensel zevkleri ve bu ahlaksızlıkları tatmin etmek için sayısız açgözlülüğe yol açan basit hileleri sokmuştur. Öyle ki kötülüklerin çoğu barbar halklara, göçebelere ve diğerlerine de düşmüştür. Hatta denizci bir yaşam sürmenin sonucu olarak, korsanlık ve yabancıları öldürme alışkanlıkları edinerek yalnızca ahlaki açıdan kötüleşmekle kalmamışlar, aynı zamanda birçok halkla olan ilişkileri nedeniyle, bu halkların lüks ve işportacılık alışkanlıklarını da benimsemişlerdir. Ancak bunlar nazik davranışlara güçlü bir şekilde katkıda bulunuyor gibi görünse de, ahlakı bozar ve az önce sözünü ettiğim açık sözlülüğün yerine kurnazlığı getirir.

Strabon


NOT: Axine'nin asıl karşılığı Askania-Aşkenaz'dır. Yani Karadeniz'in adı, Gomer'in (Kamer/Kimmer) oğlu Aşkenaz'dan (Ashguzai-As/Taş Oğuz) geliyorsa, bu deniz İskit/Saka-Türk Denizi'dir ki Anadolu'da da Askania (Ascanios=İznik) adı geçmekte, hatta Askania'nın kardeşi Togarma (Torkom/Türk; Hitit metinlerinde Tegarama adlı şehir) da komşusudur.

Karadeniz'i "misafir sever (Euxine)/sevmez (Axine)" olarak halk içinde anlamdırmaları İskit/Sakalarla olan ilişkilerine bağlıydı, yeri geldi düşman, yeri geldi dost oldular.

SB


1 Ocak 2024 Pazartesi

Kitap



"Medeniyet dediğin tek dişi kalmış bir canavar var karşımızda ve korkmaya başladılar.
Ama sen Korkma, çünkü çok derin ve çok zengin bir tarihin parçasısın ve
sana ait olanı da geri alıyorsun."


Sözlü destan geleneğinden gelen İlyada ile Odysseia baz alınarak "milâttan önce Türkiye'de Türk ve Türkçe yoktu" yalanına cevap arayan elinizdeki bu eser bilim dünyası da dahil bazılarını rahatsız edecektir. Ancak "dayatılan" öğretilerden ve önyargılardan kurtulmalı ve sorgulamalıyız. Çünkü dikkatli bir araştırmayla bu iki söylence/destanda Saka Türklerinin birebir etkisi görüldüğü gibi Türkçe sözcüklerle de karşılaşırız. Örneğin, Eke Tur (Ektur / Hektor), Eke Aba (Ekuba / Hekuba), Pirim (Priamos), Ölüg Ene (Polyksene), Korkut (Gorgütyon / Gorgythion), Doruk (Dorüklos / Doryklos) ve Oğuz (Ogyges / Ochus) gibi özel adlarla uğur (augur) ve bediz (beuvdos) gibi sözcükler öz Türkçedir. Öyle ki Kabar (Kabeiri / Kabeiroi) gibi Türk boylarının varlığından da bahsedebiliriz. Antik dünyanın edebiyat tarihine öncülük eden İlyada ile Odysseia sadece Grek dünyasını değil Türk dünyasını da anlatır. Acaba bu iki destan Türklere mi aittir, yoksa birebir ödünçlenmeyle birlikte Grek söylencelerinin derlenip yazıya geçirilmiş hali midir? Asıl açıklağa kavuşması gereken de budur. Ne de olsa İlyada Saka Türkleri Anadolu'da yaşarken sözlü olarak anlatılmış ve ancak MÖ 6.yy'da yazıya geçirilmiştir.

Eserde mitoloji, söylence, coğrafya, filoloji ve tarih üzerine birçok veriyle karşılaşacaksınız. Öyle ki eser sadece Turovalıları değil, çok daha fazlasını sunmakta ve sorgulamaya teşvik etmektedir. Kral Çıplak'tır.



Yazmaya teşvik eden, uzak ve yakın diyarlardan kaynak sağlayan ve yol gösteren, annem ile babama, eşime, oğullarıma, arkadaşlarıma ve büyüklerime, Teşekkür Ederim, Sağolun.

Yayın sürecinde emeği olanlar da dahil, Altınordu Yayınlarından Murat bey ile Turgay Tüfekçioğlu'na da yardımları için Teşekkür Ederim.

Tarihimize birazcık da olsa katkımız olduysa ne mutlu bana.

Sevgiler, Saygılar.

SB


Turovalı prensesimize Polyksena/Polyxene dedik hep...
Ama, bu onun adı değildi...







Yeni Yıl Hediyem
Sağlık, başarı ve mutlu bir yıl dilerim.


3 Aralık 2023 Pazar

İskitler ve Torques

 "Trinacrialı, Troyalı delikanlılar beğençle, sevgiyle bakarlar. Başlarında başlıklar süslü kıvrak yapraklarla çiçeklerle, ellerinde demir temrenli kızılcıktan ikişer kargı, kiminin omzunda parlak oklu, kiminin boynundan dolanan, göğsüne sarkan, yumuşak altın takılar." (Vergili 5.558-560)

İskit Türkleri arasında asil soydan erkek ve kadınlar tarafından takılan "Tork"lar (kolyeler). Bazıları pürüzsüz yüzeye sahip iken, bazıları burmalı veya hayvan bezemeli.

Kuloba, MÖ 4.yy , Atlı Tork

"Torques (Torkes)'i önce İskitler ve Keltler, daha sonra da Roma askerleri onursal unvan olarak takardı... Büyük, altından, genelde değerli renkli taşlı bir pandantifle süslenmiş yuvarlak yekpare, boyunduruk tarzı bir boyun süsü olan torques (latince) veya maniakion (yunanca) Doğu Roma'da askeri bir rütbe işaretidir." [Brigitte Pitarkis - İmparatorluğun Mücevherleri ve Konstantinopolis'in Kuyumcuları (4.-7.yüzyıllar)]


Gaimanova Mogila Kurganı, kupadan detay


Chertomlyk Kurganı, MÖ 4.yy, Parslı Tork


İskit Taşbaba




* Köken için "from Latin torques "collar of twisted metal," from torquere", diyerek görüntüsüne göre anlamdırıp latinceye bağlamışlar. Oysa... Tork 😉 Türk demekti. O dönemde sadece İskit Türkleri taktığı için bu takıları da Tork olarak adlandırmışlardı..

Ah şu dilciler....


Doğu Roma dönemi...

Asker, Aziz iki Suriyeli Sergius ile Bacchus (*)

Roma imparatoru Galeirus Maximianus'un (**258-311) ordusunda üst düzey iki subay. Pagan ayinlerine katılmadıkları ve Hristiyan oldukları ortaya çıkınca öldürüldüler ve daha sonra da aziz ilan edildiler. Doğu Roma'da ordunun koruyucuları olarak görülen bu iki aziz-asker adına İmparator Justinianus İstanbul'daki Küçük Ayasofya'yı (536) onlara adadı.


"Ravenna'daki San Vitale panosundaki imparator Justinianos'a eşlik eden ileri gelenler kendi onursal simgeleri ile süslenmişlerdir. İstanbul hipodrumunda I.Theodosius dikilitaş (obelisk) kaidesindeki kabartmalarda imparatoru çevreleyen muhafızların boynunda görülen torquesler gibi. Ancak dikilitaş kabartmalarda Ravenna mozaiğinden farklı olarak ortada yaprak (veya kalp) şeklinde bir pandantif sarkar. "  [Brigitte Pitarkis - İmparatorluğun Mücevherleri ve Konstantinopolis'in Kuyumcuları (4.-7.yüzyıllar)]


(*) Bölgenin etnik yapısına göre İskit kökenli olabilirler, çünkü Sergius'un adı Türkçe Sercan iken Bakşi'den türetilen Bacchus da Türkçedir. Burkan'ın (Buda) din adamlarına Bakşi denilirdi.

(**) Galerius Valerius Maximianus'un kökeni Alan-İskit Türklerine dayanır. Babası Trakyalı, annesi ise Dacialı olarak verilir.


SB



9 Ağustos 2020 Pazar

Saka Türkü Buda ve Kuşanlar

 


Saka Türk boyundan olan "Bilge Öğretmen" Siddartha Gautama Buda (MÖ 623-543) bir Saka tiginidir. Hindistan'da Saka Türkleri "Shakas" ya da "Sakya" olarak geçer. Buda, Saka Türkleri tarafından Bur Kağan - Bur Han olarak adlandırılmış. Burhan/Bürhan sözünün Arapçadan geldiğini ve delil, güçlü kanıt, tanrısal aydınlık anlamına geldiğini savunanlar Bür/Bur hecesiyle Türkçede türetilmiş birçok özel isim olduğunu unutmaktadır ki Dede Korkut, Kaşgarlı, Eski Yazıtlar ve Uygur yazıtlarında geçtiğinin de farkında değildir; Örneğin, Babur/Babür, Bürgüt/Bürküt, Baybüre, Burçak, Burslan, Burulday, Burkay, Bürkek, Burhân, Burcu, Burla, Bürçü, Burguçan, Burçin... v.s. gibi, ya da Burta gibi Türk adları var ki birçoğu hâlâ Türk dünyasında kullanılıyor. Buda'nın anlamı da aydınlanmak demektir. Sorguluyoruz o zaman; O tarihte (MÖ 5.yy) Arapçanın o bölgede ne işi var? Ayrıca Moğolca'da da Burkan derler, ancak o da Türkçe kökenli; Bur Kan/Han - Bur Kağan gibi... Ve Türkçe olan Kağan sözünün de Hindistan'da Khan olarak kullanıldığı biliniyor. Bu arada Türkçenin Akadca ve onun torunu olan Arapça üzerinde etkisi olduğu da...



Budizm Kuşhanlar ile Orta Asya'ya yayılmıştır.
Sivri başlığı ile bir Kuşhan, Sakalardan geldiklerine en güzel kanıttır.


Filozof dedikleri Toxaris, Anacharsis ve Abaris gibi Şaman/Kam çıkaran Sakalar, Buda'yı da çıkarmıştır. Bir diğer filozof ise Ammonios Saka'dır (MS 2.yy). O da Mısır'a göçen Saka Türklerinden gelir. [Prof.Dr. Mehmet Bayrakdar, Yunanistan'da Saka Türkü Üç Filozof]


Birçok "bilimadamı" Sakaları-İskitleri "İranî" sayar, ancak gerçek hiç de öyle değildir! Hindistan'ın ilk başbakanı C.Nehru (1889-1964)'den aktaran Prof.Ağasıoğlu : "Doğu'ya giden Sakalar hakkında C.Nehru şöyle der :  - Sonra Saka akını başladı. Onlar sayıca çok idiler. Hindistan'ın kuzeybatı bölgelerine yayıldılar. Sakalar Türklerin büyük, göçen boylarındandı. Onları da öz yerinden başka bir büyük boy olan Kuşanlar çıkarmıştı - ". [Prof.Dr. Firudin Ağasıoğlu, Lidya Kralı Krez Azerbaycan'da]. 

Aynı şeyi Gandi de söylemiştir: "Hindistan bir anadır ve iki çocuğu vardır; Biri Hintliler, diğeri Türkler."


Kazakistan'dan Prof. Dr. Karjaubay Sarthocaoğlu da ; "Avrupa merkezli araştırmacıları Sakaları (İskitleri) İranlıların atası olarak nitelendiriyor, aslında onlar Türk halklarının atasıdır. Son yıllarda Avrupa merkezli araştırmacıların çalışmalarını inceleyenler, bunların çok fazla hata içerdiğini ve bilimsel dayanağı olmadığını kanıtladı. Tarihsel veriler, destan ve efsaneler, etno-kültürel kimlik, arkeolojik ve dil açısından, antik dönem Sakaların torunlarının Türkler olduğunu ortaya koymuştur" demektedir. [Karjaubay Sarthocaoğlu]


Batılılar, Hindistan'daki İskitlere "İndo-Scythian", yani Hint İskitleri demekte, ancak herhangi bir tarihçi eğer İskitleri/Sakaları İranî gösteriyorsa "İranî" denmesini dikkate almayacağız! Hindistan'ın kronolojisini anlatan ve Kaşmirli Kalhana'nın 12.yy'da yazdığı "Rajatarangini (Nehir Kralları)" adlı eserde, Kuşhanlara Turuşka (Turushka) denildiği, Turuşka sözünün de Türkler için söylendiği de bilinmektedir. Bu arada Kaşmirliler değer verdikleri bilginlerine yerel ad verirdi ki Kalhana adı da Sanskritçe değil yerel bir addır. [Prof. K.N.Dhar, Kalhana - The Chronicler] Bununla birlikte "Kavi Bilhana" adında da 11.yy'da yaşamış şairleri de bulunmaktadır. Buradaki Bilhana, yani Bil Han da tıpkı Sumerli Bilgemiş ya da Göktürk Hakanı Bilge Kağan'daki gibi Türkçedir.


Bilhana'nın hayatını anlatan 1948 yapımı filmin afişi


Aşağıdaki görselde Saka-Türk Kralı Azes (Scythian Azaz olarak da geçer)'e ait iki sikke.

Türk oturuşu ve Türk savaş geleneğine göre atının kuyruğu düğümlüdür. Azes'in bir elinde kuş var , ya Türk sanatında sıkça kullanılan avcı betimlemesi ya da ölüm, taşbabalardaki gibi ruhu kuş olup gitti, demek. Diğer elinde de devleti temsilen Kurt Ağzı dedikleri sancak bulunmakta. Kral Azes öldükten sonra Sakaların hakimiyeti bitmiş ve Kuşanların hakimiyeti başlamıştır ki MS 6.yy'a kadar devam eder. Devletin resmi dini olan Budizmi Orta Asya'ya adları bir kişi adından gelen Kuşanlar yaymıştır.

 Bu tamgalar Kırım-Tatar tamgalarıyla da benzerlik gösterir.

Pakistanlı bilginler bile Saka/İskitler ile Kuşhanların Türk kökenli olduğunu bildirilerinde sunmuştur.

"This was followed by the conquest of Sakas or Scythians and Kushans (120 BC - 200 AC). Scythian remains unearthed at Banbhore (the old port of Debal) indicate that they had advanced far to the south of Sind. Both Scythians and Kushans were of Turki origin and they conquest also..."

Sind a Historical Perspective By Dr Nabi Bakhsh Khan Baloch



Sömürge politikası güden Oxford bile itiraf eder: Kuşhanlar Türk kökenli.


Kısaca Buda Sakalardan gelir, Sakalar ve Budizmi yayan Kuşhanlar Türktür. Buda'nın "Three Jewels" dedikleri "Üç Hazine-Mücevher" betimlemesi Göktürk abecesindeki Ant sesini veren damgadır ki bugün çintemani olarak da biliniyor. Swastika olarak bildiğimiz ve Buda heykellerinde sıkça rastladığımız Oz damgası ise tüm Türk dünyasında tanrıyı temsil eder ki, Büyük Ayı'nın Kutup Yıldızı etrafındaki mevsimsel döngüsüdür. Kağan'ın tahta çıkmasını, tanrının yeryüzündeki görseli/temsili ya da tanrıyla bütünleşmek anlamına da gelir.


Semra Bayraktar (SB)


Türkçe - İngilizce karışık kaynaklar:


*** "Tanrılaştırılmış Buda gerçekte Aryan değil, Turani kökenlidir." [Forlong, Faiths of Man, Cilt 1]


*** "Hindistan'da Budizm Türkler geldikten sonra yayılır... Kendisi bir Saka prensi idi... Hintliler ona Türk Tanrısı derken, Türkler ona Tengri Burk-Han, yani Tanrı'nın Elçisi derdi. Bu sebeple her zaman mavi gözlerle betimlendi, çünkü Türkler de mavi gözlü idi..." [Murad Adji]

[ Buradaki mavi gözlü Türkler Kıpçak Türklerdir, ki Hindistan Kıpçak Türkleri tarafından yönetilmiştir. Sakaların arasında mavi göz, açık renk ten ve kızıl/sarı saç görülmekte. Çünkü Tarım Havzasında bulunan mumyalar bu özellikleri taşır. Bunların arasında da Türk var, ve en güzel kanıt ise 3500 yıllık pantolonun üzerindeki damgadır. Bu betimleme, pantolon bulunmadan önce de Türk kilim, halı ve örgüde kullanılıyordu. - SB]


İngilizcesi:

[Buddhism arose in Hindustan after the Turks had come there. Seekin the meaning of life, a certain man now known as Siddartha Gautama (Young prince of the Sakya people in what is now modern Nepal, born in the sixth century BC, known as the Buddha) came to the conclusion that Monotheism is impossible (apparently in a continuation of the spiritual dispute that originated in the Altai at that time)... The native Indians called Buddha Shakyamuni, which literally means 'Türkic God'. And the Turks called him Tanghri Burkhan, i.e. Tengri's Messenger. That's why he is sitll drawn with blue eyes, the same as all other Turks... In Nepal, near Rummindei, there is a column where the name of the founder of Buddhism is carved - the name of a human being from Shakya family who came from the North. The column was raised in the 3rd century BC. It marks the place where Buddha Shakyamuni, 'the sage from Shakya family' or the 'Turkic God' was born. The king Kanishka complemented the Buddha's image on coins with the incription 'Sakamano Boddho' and 'Bogo Boddho'. The first incription emphasized the belonging of Buddha to the Turks, and the second is translated as 'God Buddha'. That is to say that starting from the 1st century AD Buddha was identified with Tengri, which was logical for the Northern Hindustan and Middle East, which were absorbing the Altaic Culture." 

[Murad Adji]


*** BURKAN - BURK HAN - BUR HAN

Murad Adji'nin söylediklerini destekler.

"Burqantïn ö?i 'except Buddha (Burqan "Buddha')"

[Türkic Languages, Linguistics Institute, USSR Academy of Sciences, Old Türkic - Russian Dictionary (OTD), Science Publishing, Leningrad Branch, Leningrad, 1969, Editors V.M.Nadelyaev, D.M.Nasilov, E.R.Tenishev, A.M.Scherbak, Affixes and analytical constructions.]


*** "His actual name was Siddhartha, and in his family he was known as Gautama. He was born in 560 BC in a grove called Lumbini. His father, Suddhodana, was the king of the Sakya tribe, who ruled over Kapilavastu in Nepal. His mother Mahamaya died when he was only seven days old. The Sakyas were not Aryan, but of Turanian descent. Unquestionably it is amongst the Turanians where Buddhism found the most acceptances."

[Making of the BuddhaP K Chhetri, 2015]



*** "Mauryan Emperor Ashoka and others sent Buddhist preachers up to Central Asia and many of the tribes there became Buddhists. Turkic tribes like Sakas, Kushanas, when they settled on India's borders and inside it also adopted languages and religions of Hindustan.... After the collapse of Mauryan Empire in 3rd century BC, a number of Central Asian Turkic tribes, known as Sakas in India and Scythians in West, came to Hindustan and settled down there... Kushanas became Budhists and Kanishka spread this religion in Central Asia and elsewhere. Other major tribe which entered later in 6th Century AD were Huns, a branch of Hephthalis or white Huns, whose first king came to be known as Toramana in early 6th century and whose son Mihirakula was a patron of Shavism, a branch of Hinduism..." 

[Contribution of Turkic Languages in the Evolytion and Development of Hindustani Langauges, by K. Gajendra Singh, New Delhi,India, (1992-96 Ankara ve Azerbaycan'da büyükelçi, bugün Indo-Turkic Studies'in başkanı)]


*** " Anyhow, the early legends of Buddha's previous history seem to have been carried away to Cabul, as if he had lived there. This, again seems to favour the Turanian origin of the Sakyas as a race... Buddhism was not a purely indigenous religion of India, but derived from a fusion of Turanian and Aryan elements...."

[Samuel Beal, Abstract of Four Lectures on Buddhist Literature in China. (Doğu bilginiydi, Budizmin ilk kayıtlarını doğrudan Çin'den tercüme etmişti.]


*** "Troubled at the prospect that the Buddha's racial classification as Aryan might irrevocably align him with European civilization, Inoue* contended instead that the Buddha's tribe, the Sakyas, was actually a subgroup of the Scythians described in ancient Greek histories. These he linked to the Sai (Saka) tribe and the Yuezhi described in ancient Chinese records - meaning, he claimed, that the Buddha's people would be members not of the Aryan race, but of the Turanian. Conveniently, Inoue continued, the mixed race that had emerged on the Japanese archipelago in ancient times incorporated a large admixture of Turanian stock."

[Prof.Micah L. Auerback, A Storied Sage: Canon and Creation in the Making of a Japanese Buddha. kitabından . Inoue Tetsujirö (1855-1944) ise, Filozof  "To What Race Does the Buddha Belong? - Shaka wa ikanaru shuzoku nar ka - 1895]


*** "Scythian Mauas", "Scythian Azaz" olarak bahseden Sir Alexander Cunningham (The Bhilsa Topes: Or, Buddhist Monuments of Central India. Cunningham), Hindistan'da yapılan arkeolojik araştırmaların babası olarak bilinir. ancak o da İskitleri İranî dilli sayar, dikkat! (Hindistan ve Pakistan İskit/Sakalara Türk derken, bu "kibirli Batılılar" kendilerini tek uzman olarak görüp haklıymışcasına ve ısrarla İranî yapmakta! Ben en çok da, bizim bilginlerin bu batılılara biat etmelerine kızıyorum!) Bu çalışmadaki en güzel şey ise Budistlerin kutsal anıtlarının "KURGAN" benzeri olması ve TOPE olarak adlandırılmasıdır. Çünkü TOPE Türkçedir ve TEPE sözünün kendisidir. Pelasglarda da, Amerika Yerlilerinde (Alaska) de TEPE sözü görülür.


Fergusson'a göre bu TEPELER (TOPELER) en erken 1.yy ila 4.yy arasında tarihlendiriliyor.

TEPELER Buddha'yı anmak için inşa edilmiştir.

Kervan yolu boyunca da Buda için anıtlar yapılmış, heykeller dikilmiştir.

Kanişka'nın kendisi Budizmi seçmemiş olsa da halkı için Budizme büyük önem vermiştir.

Sikkelerin üzerindeki yazıtlarda çoğu Yunan abecesi kullanılmış olsa da dili "bilinmeyen bir dil" olarak sınıflandırılmış.

Bunu da söyleyen A.Cunningham'dır!

Bu "tanımlamak istemedikleri dil" tabi ki Türkçedir.

Kanişka (MS 120) sikkesi örneğinde gördüğümüz gibi

Solda: Elinde sancağı ile Kanişka bir sunu yaparken

Sağda: Büyük İskender'in gelişiyle etkilenen kültür Güneş Tanrısı Helios'u betimlemiş ki Buda da bir Güneş (Aydınlatan) olarak tanımlanır. Ancak bunu sadece "Yunan" kültürüne bağlamak da yanlış, çünkü Hakasya'da bulunan Okunev-Türk kültürü hem daha eski hem de Sakaların atalarına ait güneş sembolleri bulunmaktadır.

Yazıtta Yunan abecesi kullanılmış ancak BAŞİL (Basil-eus) yazdığı görülmektedir ki Türkçedir "Kralların Kralı" anlamına gelen "İlbaşların/beylerin İlbaşı" demektedir.

Early gold coin of Kanishka I with Greek language legend and Helios. (c. 120 AD). Obverse: Kanishka standing, clad in heavy Kushan coat and long boots, flames emanating from shoulders, holding a standard in his left hand, and making a sacrifice over an altar: ΒΑΣΙΛΕΥΣ ΒΑΣΙΛΕΩΝ ΚΑΝΗϷΚΟΥ Basileus Basileon Kanishkoy "[Coin] of Kanishka, king of kings". Reverse: Standing Helios, forming a benediction gesture with the right hand. ΗΛΙΟΣ Helios. Kanishka monogram (tamgha) to the left.

BASİL(-eus) is TURKİSH of ETYMOLOGY > BAŞ (head, leader) İL (country, land)

TAMGHA is TURKİSH of ETYMOLOGY >  TAMGA/DAMGA (mark, symbol)

Bölgede TEGİN/TİGİN (tagino), YABGU ve BAŞİL gibi Türkçe unvanlar kullanılmaktaydı.


"Kabulistan bölgesiyle Afganistan'ın güneydoğusunda YABGU unvanına sahip Kuşhan liderlerinden biri, iktidarı ele geçirerek kısa sürede büyük bir krallık haline gelen, küçük bir alan kurmuştu." - Dr.Eduard Rtveladze / Kazak Tv "Kushan Kingdom" video


Dr. Rtveladze'nin burada bahsettiği YABGU unvanı Kassit Türklerinde de görülür ki, bu da sözcüğün İrani olmadığını kanıtlar. Çünkü, MÖ 18.yy ila MÖ 12.yy arasında tarih sahnesinde yerini alan Kassitler döneminde İranî sayılan hiçbir topluluk bu topraklara ayak basmamıştır. İranî toplulukların bu bölgedeki tarihi MÖ 800'den önceye gitmez. YABGU unvanı Ak Hunlar, Hazarlar, Türk Kağanlığı (Göktürk) ve Oğuzlarda da görülmektedir. Yani, bazı akademisyenlerimiz bilgilerini güncellemek durumundadır. Örneğin Dr. Mehmet Tezcan'ın "Yabgu Unvanı" makalesinde "Türkçe menşeli olmayıp Sakalarla bağlantılı bir kelime" derken "İranî tesiri"ni olduğunu yazmaktadır ki yanlış ve eksiktir. Öncelikle; "Türkçe kökenli olmayıp Sakalarla" derken, yanlış yönlendirme yapmakta, çünkü Sakalar da Türkçe konuşmaktadır. İkincisi de Kassitlerle ilgilidir, İranîler henüz tarih sahnesine çıkmamıştır. Kassitler (Kaslar) Türktür ve Sakaların da atalarındandır.

[Dr. Mehmet Tezcan, Yabgu Unvanı ve Kullanımı (Kuşanlardan İlk Müslüman Türk Devletlerine Kadar), Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, 2012, Cilt 0, Sayı 48, Sayfalar 305 - 342]


"At the beginning of our area one of the Kushan leaders, who had the title YABGU, somewhere in Kabulistan region, and in southeast of Afghanistan seach the power and established a small domain, which soon became a kingdom. Inscripitons on the coins depict his rights. At first they called him Zaoou, which means leader in Greek [*], and YABGU in Turkic, in İranian [*], because there are different views on the origin of word of YABGU. Then called him a King, and King of Kings. So the history of the great Kushan State began with this person. his name was Kujula Kadphises."

Dr.Eduard Rtveladze, Academician, Doctor of Historical Sciences, Scientific Director of the Project, Chairperson of Scientific Council of World Scientific Society for Study, Preservation and Popularization of Cultural Heritage of Uzbekistan.

[* ] Zaoou maybe a broken word of Yabgu, dialect maybe? Yabgu>Yauva>Zauva>Zaoou? Or of Heraus>Zaooy? But at first Yabgu is Turkish of etymology, also to be seen among Kassite Turks. So, it is not İranian! Because there was no İranian tribes at the time of Kassites (18th.12th BC) in Near East. Even among Hephthalites (Abdaly or White Hun-Turks) is the title YABGU to be seen, after Kushan-Turks. SB


*** The Kushan era marked an important stage in the history of Buddhism. This is explained by the fact that Sakas (in Greek sources known as Scythians) were directly related to the Shaky clan from the central part of northern India, in which the Buddha Shakyamuni was born (or Sakyamuni – literally translated as “the Sage of the Saka clan.”) Proof of this fact is the genetic testing of the direct descendants of this spiritual enlightener, conducted by Kazakh scientists during an expedition to Nepal. The processing and analysis of DNA test data were carried out by the Kazakh Company “Shejire DNA” and decoding was carried out in the USA, in the world-famous laboratory “Family Tree DNA.”


In addition, several indirect evidences were found to support this theory. These are artefacts where Sakas motifs can be traced. For example, the cult Buddhist Vajra object is reminiscent of the Adji sign denoting the deity Tengri.

Furthermore, while visiting Nepal, Bhutan and Sri Lanka, I found that some words have similar meanings with the Kazakh language. For example, there are such words as “aga,” “ata,” “ana,” “apa,” “koke,” “tate,” which over time are pronounced with slight phonetic changes and perceived slightly new meanings. It is noteworthy that the peoples of these countries speak different languages and have different cultures and histories. From this, it follows that the unifying factor of these states is Buddhism and these words entered their languages with the arrival of the first Buddhists. Thus, part of the inhabitants of modern India and neighbouring countries that were part of the Kushan Kingdom, have a gene of the Steppe people, and they also adopted some words from the Sakas, who were the ancestors to the Turkic people. In this regard, I would like to share one interesting episode of my life. While waiting at the airport for boarding a flight, I saw how a Japanese Buddhist monk was located next to me, who, as it turned out, had been in Kazakhstan. We had a rather lively conversation, in which we also touched upon Buddhist themes. During the conversation, I talked about the “Golden Man” – a descendant of the Saka leader, whose grave was found in 1970 near the Kazakh city of Issyk. All his clothes, weapons, crown and jewellery were made of gold. This burial dates from the V-IV century BC. I noted that to date 5 such golden people have been found. Thus, the territory of Kazakhstan is the valley of the burial of Sakas Kings. In this context, I expressed the opinion that he and the Buddha may be close relations belonging to the same member of royal families of the Sakas, as the Buddha also came from a royal family. On the other hand, my interlocutor, dispelling all my doubts, replied: “in fact, it would be so.”

[Bulat SarsenbayevKing of the Kushan dynasty Kanishka, Astanatimes, 3 JUNE 2020]



*** Buda Saka boyundan gelir, ancak İskitleri İranî gösterir, dikkate almayınız!..

[Greek Buddha: Pyrrho's Encounter with Early Buddhism in Central Asia, by Christopher I. Beckwith]



SB


Budda is from Saka tribe, and Scythians/Sakas are not İranian, but Turkish tribe as the Kushans!.. This "İranian" deception must end !

Every culture matters, every culture deserve respect, but, twisting the history, falsifying with knowledge, who ever is doing, is wrong, and not acceptable! And don't say "don't give us a point of view of Turkish scholars", is just nonsensical! Who says that the Westerners are truthfully? We trust everyone who ever take pen in his/her hand, don't, because they do have the ability to lie according to their political views.  Because writing history, is partly based on the author's comments. So, we must read the history from both and from the third/fourt side. Stealing the heritage from another nation is committing a crime to that nation, humankind and history. Just like stealing the artifacts from a kurgan or ancient settlement.


Kushans are Turkish tribe. By the way, mostly use the word Turkic, but I don't, as I say before, again, Turkic is given name by the westerners, not us, ooo no... We do say Kazakh-Turk, Uzbek-Turk or Saka-Turk, (you get the idea), and not Kazakh-Turkic!


Every Turkish tribe knows that the Kushans are Turkish tribe, and not just the Turks from Türkiye, but also from Kazakhstan, Uzbekistan, Turkmenistan or Azerbaijan. Because, Kushans are also known as Avar-Turks, or White Hun-Turks (Abdaly, Hephthalites). and they were known in İndia as Turushka! And everyone knows that Turushka is an other name for Turk.


About the inscription "Basileus"... It is %100 Turkish! First, -eus is not Greek of origin, and second, Basil < Baş-il, and the meaning is Baş=Head ; il=Country, State = The Head of the Country, i.e. the Leader, so in westerner point a King. The Greek alphabet doesn't have ş (sch), so they wrote as Bas instead of Baş. On a coin of Scythian King Sariakos (180 BC) wrote Basi Sari =  Leader Sarı, Kağan Sarı or King Sarı (Sarı is also Turkish (blond or yellow in every Turkish dialect). I'm writing at this moment in English, am I an English now?... Just like claiming today "Greek Yoghurt", as if there were a "Greek Yoghurt"!.. Yoghurt is %100 Turkish word and invention! Advertisement and mass media is important ofcourse, you can fool everyone!... Everything around us became political! Damn!...


And please read this to..:

Prof.Dr. Mirfatyh Zakiev's about Kushans, Tochars and Sakas:


SB.