21 Aralık 2017 Perşembe

NAR




- Echo, Narcissus ve Anteros, MS 3.yy Daphne/Antakya
- Bir elinde Ayna, diğerinde Nar ile Anatanrıça Kubaba, MÖ. 9.yy - Karkamış/Gaziantep
- Nergiz Çiçeği



ANAR – ANOR – NAR - YANAR - NARGIZ/NERGİZ - NARSİZM



* Anatanrıça KUBABA
Kuwawa [ku(wa)+aba+ula] 



KUWAABAULA - KUBABA = ABA+ULA = ULU ANA

Ku-pa-pa-aš, Ku-ba-ba = PAPA – BABA / AS = ULU,YÜCE = YÜCE BABA
* İskitlerde PAPAİOS, Hun/Çuvaş Türkçesi'nde PAPA = ATA, BABA


SABAZİOS Trak-Frig Tanrısı olarak geçse de, aslında İskit-Türklerine aittir. SABAZİOS'un "atlı göçebe tanrı" olarak kayıtlarda geçmesi; Saban'ın İskitlere gökten düşmesi ; Sabazios'un ekip-biçmeyi, çift sürmeyi öğretmesi ; Saban'ın İskit boyu olması; SABAZİOS ile DİONYSİOS'un benzer görevleri; DİONYSİOS'un asıl adının BACCHUS olması; BACCHUS'un Türkçe BAĞ - BAĞCI'dan gelmesi; Türk boylarında SABANTOY'un HASAT BAYRAMI olması....gibi..."Papa" kelimeside Hint-Avrupa dilinden değildir!..


* NAR = Bereket, dişi, anatanrıça, bolluk... 
Acaba, Güneş olmasaydı, bereket olur muydu?..

* Forlong'a göre, Nergiz çiçeği SABAZİOS'un çiçeği ve Dionysios festivallerinde de kullanılıyormuş...


Dionysos, Eleusis mitlerinde de geçer. Eleusis, Demeter ve kızı Persephone onuruna düzenlenen gizemli ayinlerdir (The Homeric Hymn - Demeter). İlk-Sonbahar ekinoksu ve Bereket-Hasat ile ilgilidir. Dionysios'ta bunlara MÖ 5.yy'dan sonra katılmıştır. Aslında Demeter, Kubaba, Kibele, İnanna'dır, yani ABA-Büyük Bacı/Abla - ANA'dır. Bazılarına göre bu ayinlerde anatanrıça Nar yerine, Amanitaceae ailesinden, halüsinasyona ve ruh halinin değişmesine yol açan mantar tutar.... Bu arada çiçek buketi anlamına gelen Demet adını kullanan başka bir millet var mıydı?... DEMET+ER. Nergiz'in de hem bayan hem de çiçek adı olarak kullanılması gibi...


Persephone ile Demeter - MÖ 450 Eleusis Tapınağı




* Mitolojide : NARSİZM : Kişinin kendisine aşık olması.

İskitlerle içiçe yaşamış olan Ovid'in MS.1.yy'da yazmış olduğu "Dönüşümler"le hayat bulan bir hikayedir Narcissus, ve daha önceki bir tarihe ait bulgu da yoktur!.. 


Geveze Su perisi Echo, Hera tarafından "karşısındakinin son kelimesini tekrar etmek" lanetine çarptırılmıştır. Bir gün gezinirkenNarcissus'u görür ve aşık olur, ama son kelimelerini tekrar ettiğinden Narcissus sıkılır ve gider, yorulur, susar, su başına gelir. Kendi görüntüsüne aşık olunca da yemeden içmeden kesilir, çünkü kendisine ulaşamıyordur ve oracıkta ölür. Bazı hikayelere göre de su perileri tarafından nergiz çiçeğine dönüştürülür. Echo ise yankı yapmaya devam eder.... Fotoğraftaki Anteros ise bazı kaynaklarda aşk tanrısı Eros'un karşıtı olarak görülür ve doğa dışı sevgileri önler.


Narcissus (Narsissus - Latince (!?)) 
Narkissos (Yunanca (!?))
* (ss), (tt) ya da (nt)'li yer adlarının Yunan diliyle açıklanamadığı gibi adları da açıklanamaz. -Os da tekil ektir....



* NARKIZ destanında esir tutulan sevdalı Narkız, açlıktan ölen Narcissus mitindeki gibi, Narkız da 40 gün boyunca yemeden içmeden kesilir.


Narkız Destanı ile Dede Korkut ortak özellikler göstermektedir. Dede Korkut en az beş bin yıllıktır. Bu da Narkız destanına benzer Narcissus hikayesinin de Greklere Türklerden geçtiğini gösterir.


* GÜNEŞ mi, AY mı? Özbeklerden bilmeceler:

GÜNEŞ:
Uzäq dägda ot yanar. (Quyaş). 
[Uzak dağda ateş yanar.] 

AY:
Tãnı üstidä bir änãr, Haddin boısa üşıäb äı. 
[Dam üstünde bir nar, gücün yetse tutup al.] 

* Hindistan'da da Nar'a अनार (anaar) derler
Ana+ar - Ana+er ?!




* Kız ve çiçek adı: NERGİZ
Nar + gız / kız / qıs 
Nergiz çiçeği Güneşe benzer; sarı öbekli beyaz taç tapraklı ve güzel kokuludur.



Hepsi bir yana, "Nar" kelimesi için hem Farsça hem de Moğol kökenli diyorlar ! Türkçe'nin Akadçaya ve onun üzerinden Arapçaya etkisi varsa, Moğollar, Hintliler ve Persliler Türklerle iç-içe yaşamışken.... ;)


Moğolca: NAR-NARA = Güneş
Macarca: NAP = Güneş
Arapça: NAR = Ateş ; NUR = Işık



EK: 
Tonyukuk Yazıtında "ANARU" = Ona


aRTUK: KIRKıZ: KÜÇLüG: KaGaN: YaGıZıM: BOLDI: OL: ÜÇ: KaGaN: ÖGLeŞiP: ALTUN: YIŞ: ÜZE: KaBıŞaLıM: TiMiŞ: aNÇA: ÖGLeŞMiŞ: ÖÑRE: TÜRK: KaGaNGaRU: SÜLeLiM: TiMiŞ: aÑaRU: SÜLeMeSeR: KaÇa:NeÑ: eRSeR: OL: BiZNİ:

Dahası Kırkız'ın güçlü kağanı yağımız oldu. O üç kağan sözleşip "Altun ormanı üzerinde kapışalım" demiş. Anca [öyle] anlaşıp. "Doğu'da Türk Kağanı'na süleyelim" demiş. "Ona [doğru] sülemez [isek] nice ne eder o bizi[...]




İddia etmiyorum, sadece düşünüyorum, ama...,
Doğruları söylemeyenlerin, nece olsun hali ?..

SB

NİCE NARTUGAN / NARDOĞANLARA





Kaynaklar:
- Türk Söylence Sözlüğü- Deniz Karakurt
- Özbek Bilmecelerinden Örnekler- Dr.Feridun Tekin
- Narcissos:
- Narkız, Kazak Destanı- Doç.Dr.Nerin Köse

- Rose. From the earliest times a maiden has been called a rosebud, and a bride a rose. The dawn is also rosy, and the sun is the rose of heaven; but the flower - known to later jews - is never mentioned in the bible, for the rose of Sharon is the narcissus. This flower was the ruddy emblem of the Thrakian Sabazios, and the Dionysiak festival - the latin Rosalia - survives in the Domenica della rosa (rose sunday), while Pentecost is called Pascha rosata from the flower borne before the host. [Encyclopedia of Religions, vol. 3- John G. R. Forlong]

- "...most Greek place-names are not Indo-European. The suffixes -nth(os) and -ss(os) have attracted most attention; corresponding suffixes are found in Anatolia as knowledge of Hittite has confirmed. Besides place names...there are also plant names such as erebinthos, pea and kissos, ivy and the hyacinth and narcissus. These are without doubt indigenous pre-indo-european words. But whether the underlying language is to be called Early Bronze Age or even Neolithic, whether it has any special relaiton to Minoan Crete, and even wheter it is a single language or a diverse and heterogeneous conglomerate, are all questions which remain unanswered..." [Greek Religion: Archaic and Classical- Walter Burkert]

- "...although a body of evidence does exist which indicates a belt of non-Greek place-names extending over the Aegean an Anatolian areas in the Early Bronze Age,..."[Mycenaean Greece (Routledge Revivals)- John T Hooker,1976]





Yukarıdaki resimde Anatanrıça Kubaba "Ayna"mı tutuyordu? ;)





İlgili:
Nartugan-Sinterklaas-Santa Claus (TR) - (ENG)



14 Aralık 2017 Perşembe

TAMGA







A stele with Turkish inscription (written with Turkish Alphabet, i.e.Orkhun or Gokturk) 
and Tamgas



TAMGA - тамга - (Mark,Brand); Etymology Turkish


Turkish term "Tamga" is a property mark, a necessity when your property has four legs and is grazing in unfenced pastures, hundreds and thousands of them commingling with other hundreds and thousands belonging to hundreds of families that live together and exploit the same grazing range.

Tamgas were the most precious possession of a tribe, clan, or individual, they were heirloom and heritage, and they carried a great legal significance, like today's family name.

Marked on carpets, artifacts, animals, branding horses, gravestones Taşbaba (stone statues-leader himself), Balbals (stone statues of enemies) and stone/wooden monuments over the burial kurgans (tumulus, barrows, burial mounds).

Accordingly, an unjustified use of tamga, by a person ineligible for tamgas, or use of another person tamga was classed as a most grave crime, and persecuted accordingly. All the places were the Turkish peoples went, you can see a Tamga of a family or tribe and these conventions are still observed in the societies which practice the tamga traditions.


SB.
















Golden Horde (Qızıl/Kızıl/Altın Ordu/Orda) Mark (Tamga) 
and Crimea Turks


Ordu (Horde - Orda) = ety.Tr., Army, military. [the origin of "Order" in Latin (military organization) came from the Turkish word "Ordu". Even the word "Urdu" of Pakistan's national language. ]

SB.



Этимология
Слово «тамга» тюркского происхождения и имело несколько значений: «тавро», «клеймо», «печать». В период Золотой Орды данный термин получил распространение в странах Средней Азии, Восточной Европы, Ближнего и Среднего Востока, Кавказа и Закавказья, где, помимо прежних, приобрел новые значения — «документ с ханской печатью», «(денежный) налог». Слово таможня также происходит от слова тамга. Очевидная популярность данного термина в тюркских языках, откуда он и был заимствован в другие языки (в том числе и в русский), все же не может считаться доказательством именно тюрко-монгольского происхождения тамг как принципиально новой знаковой системы, отличной, например, от письменности. Между тем тамги, вследствие специфики своего основного использования (как знаки родовой или племенной принадлежности), несомненно, относятся к разряду важнейших исторических источников. Научное изучение тамг и тамгообразных знаков ведется уже более двух веков, и хотя достигнутые успехи несомненны, данная тема и многие связанные с ней проблемы все ещё далеки от разрешения.




İskitlerden Kalan Toponimler





SİLİS - Jaxartes (Iaxartes)- Yaxart - Sır Derya - Seyhun
OXUS - Amu Derya - Ceyhun
ISSIC - Issicus - İskenderun


"...kingdom from the Massagetae , must be either the Oxus (jihon) or Jaxartes (Sihon)..." Herodotus book 1:202

"...the queen of the Amazons visited Alexander north of the Jaxartes.." Didorus Siculus book 17:77

"...at this region, bounded as it is by the river Jaxartes, by the Scythians known as the Silis, and by Alexander and his officers supposed to have been the Tanais..." Pliny the Elder book 6:18

"...the mouth of the Oxus River..." Strabo book 11:6

"... the Arabian Gulf and the Nile and the Egyptian and Issic Seas..." Strabo book 11:1

"...long time in Syria, was defeated by Severus at the Issic Gulf (which is in Cilicia, where Alexander routed Darius III...)..." Ammianus Marcellinus book 26:8

"...the Amazons (whom the Scythians call Oiorpata , a name signifying in our tongue killers of men..." Herodotus book 4:110


* SİLİS : eytm.Tr., plentiful, pearl
* OXUS : etym.Tr., Turkish tribe Oğuz (Oghuz)
* ISSIC : etym.Tr., heat
* MASSAGETAE : Big Saka/Scythian Turkish tribe.
* AMAZONS : Saka/Scythian Turkish women tribe, in Scythian Turkish: Oiorpata = Oerpata = Er+pata / Men Slayer





Ancient #Turkic toponyms of Sakas and Scythians in the works of classical authors:
"All that implies that Herodotus, like all ancient geographers, understood very vaguely the courses of the eastern rivers (26), but despite that, it is impossible to doubt the names of these rivers (ie, Lik and Irgis), which the ”Father of History transmitted with maximum of phonetic accuracy. Both names of these rivers, together with such toponyms as Ming, Palakent, Barda, Oks, Oxus, Silis, Daiks, Ausakla, Muztag and Altyntag are undoubtedly Türkic. It is possible that the list 
of names will Türkic be appended in the course of further research. But even now, looking at the map where the above toponyms are located , we can see that much of the Sakas and Scythians were Türkic."






İskitlerin "TEMARUNDA" dediği Azak Denizi
Mæotis - (Sea of Azov)


* "Scythian form temarunda(m)"

* "Plinius h. n. VI, 20 sagt, dass der skythische Name der Maeotis Temarunda «mater maris» bedeutet..."

* "... The first of these are the Sauromatæ Gynæcocratumeni, the husbands of the Amazons. Next to them are the Ævazæ, the Coitæ, the Cicimeni, the Messeniani, the Costobocci, the Choatræ, the Zigæ, the Dandarii, the Thyssagetæ, and the Iyrcæ, as far as certain rugged deserts and densely wooded vallies, beyond which again are the Arimphæi, who extend as far as the Riphæan Mountains. The Scythians call the river Tanais by the name of Silis, and the Mæotis the Temarunda, meaning the "mother of the sea." ... Pliny the Elder, book 6:7 



* Temarunda "Denizin Anası" olarak açıklanıyor... Ama,
TEMAR - TAMAR - DAMAR - DEMİR - TİMUR


"Antik adı Maeotis olan denizin şimdiki adı Türk soylu kavimlerden gelir. Yükseltinin az olduğu düz ve alçak kıyılara sahip Kıpçak dilinde alçak topraklar anlamındadır. Rus halk söylencelerine göre ise Azak ismi Asuf/Azum isimli bir Kuman prensinden gelir." diye bir açıklama da var, ama kaynağını bulamadım....

Iyrcæ = The more common reading is "Tureæ" a tribe also mentioned by Mela, and which gave name to modern Turkistan.
Arimphæi = Argippaei , Hyperborei = Avar Turks.
Thyssagetæ = (Massa)Gatae = Saka/Scythians = today Bashkirt Turks



Iyrcæ = Turcae = Turca = Turk
Scythians = Turks
#Scythians spoke #Turkish !..
History of  #Turks... 




EK:

Venedik - Sile (Sele) Nehri'nin eski adı Silis iken, MÖ.1.yy'da kurulan Altınum şehri de nehrin ağzında yer alıyor. Bir zamanlar zengin olan bu şehir, 452 deki Hun saldırılarıyla terkedilmiş.



"ALTI´NUM (Ἄλτινον; Altino), a city of Venetia situated on the border of the lagunes, and on the right bank of the little river Silis (Sele) near its mouth."
kaynaklar: 
* Dictionary of Greek and Roman Geography (1854) - William Smith, LLD, Ed.
* Harpers Dictionary of Classical Antiquities (1898) - Harry Thurston Peck



Burada da "Silis" adına rastgeldik. "Altınum" acaba "Altun"dan mı geliyor?... Çünkü, onlar Altinum kelimesinin kökenini/etimolojini bilmiyor !...

ALTUN - ALTIN ; Kül Tigin Anıtı : 
"Bir tümen agi altun kümüş kergeksiz kelürti. 
[On binlik hazine, altın, gümüş fazla fazla getirdi.]" 


İtalya'nın kuzeyine yerleşen ve Türkçe konuşan 

SB.





12 Aralık 2017 Salı

What Did They Claim?





What if, this became true instead of "Your" (you know who I meant!) thoughts?
After all it belonged to Our Ancestors !.. :



1)- "The clear evidence of Genesis is that the early population of Palestine was not Semitic but Turanian, and as we have lately found, allied to the populations of Khita class in the regions already cited " wrote Hyde Clarke (from Royal Historical Society - SB)

[PS: Khita is also the oldes name of Anatolia / Khita = Touran the Khatai = Hatti - SB]...


2)- "But the descendants of Shem were not the first civilizers of Babylonia. Those far-spreading tribes called by ethnologists Turanian had been beforehand" wrote Henry George Tomkins (a member of the society of Biblical Archaeology - SB)


3)- "The Turanian race is one of the oldes in the world and appears to have migrated at the same time as the Hamitic; it might even be possible to restore the chief features of an epoch, when the sons of Turan and of Cush alone occupied the greater part of Europe and Asia, whilst the Semites and the Arians had not yet left the regions which were the cradle of our species". wrote F. Lenormant. (French historian - SB)


4)- "The wonderfull system of writing, called from the shape of the ancestors, cuneiform, or wedge-shaped was invented by the original Turanian inhabitans of Babylonia."... and ..." It is generally supposed that Babylonia was peopled in early times by Turanian tribes (aalied to the Turks and Tatars) and that these were conquered and dispossessed by the Semites".. wrote George Smith (who worked for British Museum! - SB)


5)- "Abraham father's name was Azer, a Turk of origin", wrote Prof.Firudin Ağasıoğlu in his book "Tanrı Elçisi İbrahim"


6)- "The Turanian races were the first to people the world beyond the limits of the original cradle of mankind, in the valley of the Euphrates before the Semitic or Aryan races came there.... The Turanians were builders; the Semitic races never erected a building worthy of the name. When King Solomon decided to build the Temple at Jerusalem, he lead recourse to Turanians to take the lead in the work."... wrote Moses W.Redding ( Illustrated History of Freemasonry, Kessinger Publ.1997) + to this : "No Semitic and no Aryan ever built a tomb that could last a century or was worthy to remain so long." James Fergusson (A History of Architecture)


and 

* Kudüs (Jerusalem) is Turkish; Kud = Kut - means Holy

* Torah (Old Testament, Tanakh) is Turkish; Töre - "people in society have to obey the rules; traditions, moral behavior, adopted behaviors and sociel rules"... SO,



What did they claim?... ;)
Be careful...
SB.


ORİON - IBRAHİM - OĞUZ




Aşağıdakileri aktaran ise: 
Tan Can / Almanya



* Nuh Peygamber; "Şüphesiz ki İbrahim de onun (Nuh'un) milletinden idi...."(Saffat Suresi,83-86). Bilindiği gibi Türk soyunun atası olarak gösterilen Yafes/Yafet'in babası Nuh'dur.(bknz Tokaryev,1965,y525) Ve yine kaynaklara göre Yafes'in Büyük oğlunun ismi TÜRK'tür. Bu kaynaklardan bazılarını inceleyen Abbasoğlu Ağa Bakıhanov şöyle yazar "Yafes'in büyükoğlu "Türk" adaletli ve insansever bir hükümdar idi. Yafes soyundan olan bütün boylar onun adıyla bağlantılı olarak "Türk" olarak adlandırıldılar"  (bknz Bakıhanov,1991,27)

Reşideddin Fezlullah ise "Nuh (Tanrı ona rahmet etsin) yeryüzünün insanların yaşadığı bölümünü oğulları arasında paylaştırdığı zaman Doğu Ülkelerini, Türkistan'ı ve ona yakın yurtları büyük oğlu Yafes'e verdi. Yafes Türkler'in tabiriyle Olcay Han adını aldı" (bknzReşideddin,1987,25;2003,16)

Ve bir başka kaynak da da Yafes Türklerce "Abulca Han"olarak adlandırılmış (bknz Kadirali Celairi'nin 1601'de bitirdiği Oğuzname"Camiü't Tevarih"de). Bibliya da ise Nuh'un torunu ve Kamer'in oğlu sayılan Togarma , aslında Malatya bölgesinin eski adıdır; eski Gürcü tarihçileri onu Targormas , Hay Ermeni tarihçileri Torgom adıyla ,Yahudiliği kabul eden Hazar hakanı da Togarma adıyla bu patriarkı kendi ataları sayarlar.. (her ne kadar Gürcü ve Hayların dilleri ve kökenleri Hazar Türkleriyle farklı olsa da.. bknz.F.Celilov Tanrı Elçisi İbrahim)

Şimdi, Nuhoğullarının Sam, Ham ve Yafesoğullarının isimlerine bakalım, özellikle her üç evladının isimlerine dikkat ediniz.. Örnek; Samoğullarından Arpakşad / ErbekŞad, Hamoğullarından Kuş ve Seba ve Yafesoğullarından Kamer/Gomer Magog /Mecuc Maday/ muhtemelen Mada/Med, Yavan, Tubal ve Meşek vs... Bu isimler herşeyden önce semitik değil öz be öz türkçe isimlerdir. Çok daha detaylar için F.Celilov beyin eserine bakmanız gerekecek."  


* Kudüs ismininin menşei ve fonetik açılımı

Hem Yahudilerin hem de Müslümanların Kutsal Şehri Kudüs'ün arapçası El Kud's.. manası Kutsal.. Peki Kut ismi ve onun manası Dünya da hangi dildedir? İsim kendisini türkçe diye haykırmıyor mu sizce de?

İki çay arasında Dicle-Fırat kıyılarında M.Ö.2200 sene önce Türk Boyu Kut (Gut/Guti) Eli Devletini kurmuşlardı ve Kut sözcüğünün Türkçe kutsal olan manası ta o zamandan tüm Ön Asya'da yayılmakla kalmamış, Semitiklerle olan savaşlarla hısım hasımlıkla Sami dillerine de girmiştir. Örneğin, Yahudilerin kutsal yemeklerine godeş (God / Gut / Kut eş / aş) demesi, Şam (Demeşg / Damaşk / Damaskus) çevresindeki sulak, verimli, yeşillik alanlara "Guta"denmesi gibi. (bknz.Firudin Celilov, Tanrı Elçisi İbrahim) (Kadim Türklerde Kut aynı zamanda "ruh"ve "can"demektir ve bu aynı manalarıyla hitit dilinede geçmiştir (bkz. İvanov 1985,44.) Kudüs ismi de işte kadim Türkçeden alınmış bir isimdir.



* KİM KİMDEN ALMIŞ ACABA?

Tirida (Sümerce) = İlahi emir,düzen
Tevrat (İbranice) = Kutsal Din Kitabı..

Tura (Çuvaşça) = Tanrı,
Tora/h (İbranice) = Kanun,Yasa,Adet,Öğreti
Töre (Türkçe) = Kanun,Yasa,Adet,Öğreti
Tur (İbranice) = Tur Dağı/Hz.Musa'ya Tora'nın Geldiği Kutsal Dağ
(Adım adım Tanrı'nın ismini, Kutsal Dağ İsmini ve O dağa inen /İndiğine inanılan Kutsal Kitabın ismini ve türkçe bağını takip edebiliyor musunuz? TCan)

Kaba/Kabal (Sümerce) = Konuşmak
Kabala (İbranice) = Dinsel buyruk,Öğretiler (özellikle Aşkenaz /Hazar menşeililerin Tasavvuf Kitabı)

Quvra (Ön Türkçe) = Toplanmak, Birleşmek
Havra (İbranice) = Dinsel ayin için bir araya gelinen Sinagog/Mabet Yeri

Ulam (Hakasca) = Ulama,Çoğalma,Büyüme,Artma
Lum (Sümerce) = Bollaşmak,Dolmak,Büyümek,Artmak
Silim (Sümerce) = Sağlam,Müreffeh,Tam
Sillum (Sümerce) = Neşesi Bol,Işıklı,Ferah,Emin,Salim--Selam--Merhaba(Günün Aydınlık Olsun!)
Urusillum (Sümerce) = Aydın Kent, Güvenli Kent,
Yeruşalem/Yerusalem (İbranice) = Kudüs'ün Adı..
Jerusalem (İngilizce) = Kudüs,
Yer-u Salem/Yer-İ Salim.. Salim Yer/Salim Şehir..




[Bu durumda GOD kelimesi de GUD/GUT, yani KUT'tan geliyor ;) - SB]

ilgili:




8 Aralık 2017 Cuma

Kapadokya ancak MS 4.yy'da Hellenleşmeye başlamıştır...






Anadolu ve Rum Göçmenlerin Kökeni
Georgios Nakracas

Yeni Yunan bibliyografyasının bir bölümü, özellikle aşırı milliyetçi kanadı, bugün bile. Yunan soyunun zaman içinde sürekliliğini ve dolayısıyla Niğde ve Kaisareia (Kayseri) sancaklarından oluşan majör Kapadokya’daki Ortodoks cemaatlerin Hellenliğini de kanıtlamaya çalışmaktadır. "Süreklilik" söylencesi, tarihî kaynaklardaki bilgilerle çelişkiye düşmektedir. Şimdi bu çalışmada Kapadokya’daki Hellen soyunun sürekliliğine ilişkin olabildiğince çok bilgi verilerek, okurların konu üzerinde daha kapsamlı bir görüş elde etmelerine çalışılacaktır.

Majör Kapadokya (Niğde ve Kayseri sancakları), 19. yüzyılda Ortodoks Hıristiyanlar açısından üniter bir kültürel ve ekonomik bölge oluşturuyordu. Bu bölge, yönetsel bakımdan Konya vilayetine bağlı ve Niğde sancağı olarak bilinen bir batı kesimi ile yönetsel bakımdan Ankara vilayetine bağlı ve Kayseri sancağı olarak bilinen bir doğu kesimine ayrılıyordu.

Sotiriadis, 1912’de Niğde sancağında 230.490 kişilik toplam nüfus içinde 55.518 Rum yaşadığını yazmaktadır; Rumlar, toplam nüfusun %24’ünü oluşturuyorlardı. Anagnostopulu’ya göre Niğde sancağındaki Rum nüfus 4.745 aile ile 1.862 kişiden oluşuyor ve, her aile altı veya yedi üyeli olarak hesap edilirse, yaklaşık olarak 30-40.000 kişiye ulaşıyordu. Niğde sancağı şu yedi kazaya ayrılıyordu: Kuzey kesiminde Arapsun (Arabisos, Gülşehir), Ürgüp (Prokopi) ve Nevşehir (Neapolis) kazaları; batı kesiminde Aksaray kazası ve güneydoğu kesiminde Niğde, Bor (Poros) ve Hamit kazaları. (...)

Kimmer ve Perslerden sonra Anadolu’ya Büyük İskender’in Makedonları geldiler. Ancak onlar Kapadokya’dan geçmedi ve bölgeyi fethetmediler, Kapadokya, İ.Ö. 322’de Perdikas tarafından fethedildi. Perdikas, Kapadokya kralı Ariarathes’i yenerek, ülkenin güney bölümünü Selefkos Krallığına ilhak etti. Hitit, Frig ve İran kökenli bir halk olan Kapadoklar, o döneme dek Yunan kolonizasyonuyla tanışmamışlardı ve Kapadok kültürel kimliklerini Kapadok kralı V. Ariarathes’in hüküm sürdüğü döneme dek -İ.Ö. 163- korudular.

V. Ariaratlıes döneminden sonra kent topluluklarında dilsel Hellenleşme ciddi boyutlara ulaştı. Kırsal kesimdeki topluluklar ise, Kapadok dilini 500 yıl daha korudu ve Hıristiyan dini sayesinde ancak İ.S. 4. yüzyılda tümüyle dilsel Hellenleşme evresine geçtiler. Kapadokya’yı önemli bir Hıristiyanlık merkezine dönüştüren başlıca kişiler arasında Kilise Babaları Aksaraylı Gregorios Nazianzenos ile Kayserili Ayos Basileios sayılabilir.

Osmanlı fethinden 50 yıl sonra, yani 1500 tarihinde, Kayseri kentinde 1.961 Müslüman, 266 Ermeni ve 60 Ortodoks Hıristiyan vardı. Hıristiyan sayısı 1580'e dek neredeyse üç katına çıktı. Osmanlı fethinin bölgede sağladığı siyasî istikrar sayesinde çevredeki köylerden çok sayıda Hıristiyanlar kente dönmeye başlamışlardı.

Georgios Nakracas
Anadolu ve Rum Göçmenlerin Kökeni



Gregorios Nazianzenos (=Aksaraylı, 4.yy )
Kayserili Ayos Basileios 
[Ayos=Büyük, 4.yy,;Basileios ise  Başil/Elbaşı/Beyi - Tr, Vasileios kelimesi de ondan türetilmiştir.-SB]





*

Tıpkı İstavroz çıkarmayı Türklerden öğrendikleri gibi,
Haçı da 4.yy'dan sonra Hıristiyanlığın sembolü yaptılar...


Murat Adji - Kıpçaklar

Türk Tengri’si demiri sembolleştirdi, Roma’nın Jüpiter’i ise bronzu. Demirin bronz karşısındaki zaferi nasıl mukadderse, Kıpçakların zaferleri de öyle mukadderdi. Roma imparatorluğu, ölüme mahkûmdu; onun mukadderâtı, sâdece zamâna ve Kıpçakların arzûlarına bağlıydı.

... Ermenilerin piskopos Grigoris’i Türklere göndermelerinin tesâdüf olmadığı açıktır. Onlar, belki, Avrupa’da, müstakbel hâdiselerin seyrini sezen yegâne kimselerdir. Bu yüzden, can çekişmekte olandan uzaklaşmaya başladılar; ancak Roma henüz ölmüş değildi.

Genç Ermeni piskopos, işte bunun için Derbent’e gelmişti. O, vaftizi (Türkçe “arı-sil” veya “arı-alkın”) kabûl etti. Onu, üç kere, gümüş haçla kutsanmış suya daldırıp çıkardılar.

Suyla takdis, Tengri dîninin mühim bir törenidir. Dîne girme! Diğer bir deyişle, Türk dünyâsına. Bu bir Altay kaynaklı törendir; çünkü Eski Altay’da, yeni doğmuş çocukları buzlu vaftiz teknesine batırıp çıkarırlardı. İnsan, bu banyodan sonra Sonsuz Mâvi Gök’ün dünyâsına girerdi. (En nihâyet, Çince’de bile “sağlıklı”, “sağlam” mânâsına gelen Türkçe “Türk” sözü buradan geliyor.)

Eski Türklerde bir “arıg” sözü vardı. Bu söz, rûhî/mânevî mânâda “temiz” mânâsına geliyordu. Onlara, ‘kutsal arınma törenini geçen insanlar’ adını veriyorlardı.

Suyla vaftiz, Altay’da ortaya çıktı. Kendisinin fizikî ve rûhî/mânevî temizliğine îtinâ gösteren bir kavimde. Bugün, bunu Hristiyanlara ve başkalarına atfediyorlar ki, hiç de doğru değildir. İlk Hristiyanlarda bu yoktu, olamazdı. Onu, Avrupa’da ancak Kıpçakların gelişlerinden sonra öğrendiler. Bu, inkârı mümkün olmayan bir hakîkattir ki, bunu Hristiyan târihçiler bile gizlemiyorlar. IV. yüzyılda burada, içinde Hristiyanları vaftiz ettikleri havuzlar yapmışlardı.

Bir de, Tengri inancı geleneğinin muhâfaza olunduğu Tibet’te, arı-alkın ve arı-sili törenleri, eskiden olduğu gibi, hâlâ duruyor...

Demek ki, Ermeni piskopos, Tengri dînine giren ilk Avrupalı idi. Böylece açık ruhlu Türkler, Batı ile ittifâka karşı kendi tavırlarını izhar ettiler... Grigoris’i vaftiz ettikleri göl bile biliniyor. O, Kayakent köyü yakınında ve Aci, yâni “haç-gölü” adını taşıyor.

Türk din-adamları, (rûhen!) temizlenmiş olan Grigoris’i Hamrin şehrine gönderdiler ve orada kendisine evrensel ağacın sırrını açtılar. O, Türklerin kutsal metinlerini görmüştü; ki bunlar bugün, bâzı parçalara bakılırsa, Kur’ân’a da girmişlerdir. Ancak, o zaman, sırların açıklanmasından sonra, ona sağ elin iki parmağını –baş ve adsız parmağı- birleştirme izni verdiler. Bu, ilâhî rahatlama işâreti oluyordu.

İki parmağı bu şekilde birleştirme, Doğu’da Gök (Tanrı)’e bağlılık mânâsına geliyordu. Onları alına, göğüse, sol omuza, sağ omuza indirirlerdi... Türkler, bu hareketlerle Gök Tanrı’dan himâye ve iltimas diliyorlardı. (Bu şekilde istavroz çıkaran ilk Hristiyan, yine piskopos Grigoris oldu.)

Hristiyanlar haçın gücünü bilmedikleri gibi, istavroz çıkarmayı da bilmiyorlardı. Bunu da Kıpçaklardan aldılar....







Dikkate alınması gereken Üç dip not!:

1


Basileios = BAŞ-İL ; İL-BAŞI 'dır.
 "Türklərin tarixi yaddaşı oyanır ! Qədimdə boy, budun, el başçılarına Elbəy, Elbaşı (Elbası) da deyərdilər. 
Yunanlar türklərdən eşitdiyi el-bası sanını alıb bas-il (eus) kimi işlədirdi."
Prof.Dr.Firudin Ağasıoğlu/Azerbaycan



"Helenler"in sözlüğüne Basileus olarak giren Türkçe kelime:
"Basil / "Barsil": "Bas"/"Baş" (kafa) + "il" / "el" ("kabile", "halk": "Baş kabile" anlamına gelmektedir "
K.Laypanov, İ.Miziyev - Türk Halklarının Kökeni


Alttaki kitapta açıkca; "Doğudaki Hellenli liderler resmi dökümanlarda 'Basileus' olarak kaydedildiği" ve "Bu liderler aslında halkın değil, toprakların başıdır", yani ülkenin Başı'dır der ! Demek ki, EL-İL BAŞI'dır.


"... Hellenistic rulers in the Orient were always designated in official documents simply as Basileus, without any mention of the people over whom they held sway. They were designated as kings over land and not over people.... Philip II and his predecessors did not use the royal title. Even Alexander at first called himself not Basileus Alexandros, but Alexandros Philippou (son of Philip). Alexander's successors were designated merely Basileus or Basileus Makedonon..."
The Hasmoneans: Ideology, Archaeology, Identity by Regev Eyal


Ancak, bu ünvan ilk kez İskitler için basılan paralarda görülür
"Sariakos, King of Scythia" 
"Çar İskitler"den olan Sarıakos bir Oğuz'dur.
Aynı şey "King ATEAS of Scythia" için de geçerlidir: ATA+İL
 [Çar İskitler: İskitler ve Eski Oğuzların Etno- Dil Özdeşleştirmesi
Zaur Hasanov (Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı)]

Doğu Roma da ise Herakleios ile, yani Latin kültürünü-dilini bırakıp "Grekleşmeye" başladıkları 7.yy'dan sonra 
ancak ünvan olarak kullanılmış ki, ilk kez Leo III paralarında görülür.. 

Konu ile ilgili makale: 
Gods Regents on Earth a Thousand Years of Byzantine İmperial Seals-link


"Although monarchical titles had been avoided in the Latin West, in the Greek East, where republicanism was not as strong, the title basileus (king) was commonly applied to the Roman Emperor. In official documents basileus was more commonly applied to the Persian Shah or the rulers of the Barbarian kingdoms of the west. However, over time basileus came to mean emperor and in 629 Herakleios became the first emperor to use the title in an official capacity. This act is seen as a step in the gradual Hellenization of the empire, although Latin titles would continue to be used on seals and coins for centuries.


Basileus first appears on Byzantine seals in Latinized, plural form (basilis) in the reign of Leo III, almost a century after its adoption by Herakleios. Basileus is primarily a middle Byzantine phenomenon, and is the title used exclusively on the aniconic seals of Iconoclast emperors, typically with the adjective pistos (pious, regularly misspelled in the plural as pisty). Although the modifier Romaion, “of the Romans,” does not appear on the miliaresion until the reign of Leo V, it is present on seals from the beginning of the reign of Leo III. After deposing her son Eirene used the female form, basilissa on her seals. By the mid-tenth century, the title occasionally occurs alongside the title autokrator (possibly on a seal of Constantine VII, as well as one of Basil II). The title does not appear on seals after the reign of Nikephoros III Botaniates (1078–81).



Note: To explain the etymology of "Basileus" like below is Nonsense:
[ from wiki : Basileus : Etymology: The etymology of basileus is unclear. The Mycenaean form was *g?asileus (Linear B: qa-si-re-u), denoting some sort of court official or local chieftain, but not an actual king. Its hypothetical earlier Proto-Greek form would be *g?atileus. Most linguists assume that it is a non-Greek word that was adopted by Bronze Age Greeks from a pre-existing linguistic Pre-Greek substrate of the Eastern Mediterranean. Schindler (1976) argues for an inner-Greek innovation of the -eus inflection type from Indo-European material rather than a Mediterranean loan.]

Because, Basileus-Basil is Turkish of etymology; BASHİL (BAŞİL), means "Head of the Land"






Hatta Ad olarak bile kullanılmıştır. Çünkü, Gregorios Nazianzenos  (Gregory of Nazianzus) ile Kayserili Ayos Basileios (Basil the Great) kardeştir (diğer kardeşleri de Kappadokya Babaları olarak geçer: Gregory of Nyssa) , ve babalarının adı da 'Pontuslu Yaşlı Basil'dir (Basil the Elder). Aile, Roma imparatoru Galerius (MS.3.yy) döneminde Hıristiyanlara yapılan zulüm nedeniyle, Kapadokya'dan Karadeniz bölgesine kaçmıştır.






2
Azerbaycan'dan Elşad Alili der ki: 
"Kapadokya - Khita-Khatai"/Demircilerin ülkesi. "Touran the Khatai" diye geçer kaynaklarda, yani "Turan Khatai" . 
"Asur, Mısır yıllıklarında bu ülkenin ismi KHİTA, KHATA gibi geçer. HATTİ şeklini de hatırlayın. 
Anlamı da "demir" veya "demirciler ülkesi". En eski Ermeni yazıtlarında (İ.S. 5.-6.yy) Kapadokya'nın ismi GMAİR-K, 
yani KİMMERLER gibi geçer."


3
Kapadokya ve Karadeniz'de Hıristiyan Türkler ile
Kilise çatısı altında Ermenileşen veya Hellenleşen Türkler





"Tümülüs tipi mezarların Kimmerler’in etkin olduğu dönemleri içine alan tarihlerde yaygınlaşması da dikkate alınırsa atlı göçebe Türk kavimlerinden Kimmerler’in Orta Anadolu ve dolayısıyla Kapadokya bölgesindeki varlığı 
ve etkinliği kabul edilmelidir."
Kapadokya'da Kimmerler - Hacı Çoban


İskit buluntuları MÖ 4.-3.yy : Kapadokya
Ashmolean ile Louvre müzelerinde





ilgili diğer linkler:
Karadeniz'de Milattan Önce Türkler







Prof. Dr. Semavi Eyice; 
“Bizans adı sonradan yaratılma bir isim. 19’uncu yüzyılda tarihçilerin uydurdukları bir ad. ‘Bizans İmparatorluğu’ 
diye bir isim yoktur ortada.”

SB.

Annesi İskit olan Demosthenes




DEMOSTHENES (MÖ 384-322)
İskit kanı taşıyan - Grek dilli Barbar !



Atina'lı devlet adamı, politikacı olan Demosthenes'in babası, silah tüccarı olup lakabı "Bıçakçı" Demosthenes'tir. Aeschines'e göre Demosthenes'in anneannesi İskit'tir. Annesinin İskit ailesinden gelmesi sebebiyle de meşru bir evlilik olarak görmüyor, hatta piç olarak kabul ediyor. Bunun arkasında tabi ki Perikles (MÖ 494-429)'in çıkarttığı 'Vatandaşlık Yasası' vardır. Bu yasa ile yabancıların Atinalı vatandaşlarla evlenmeleri yasaktır ve bu evlilikten doğanlar da vatandaş sayılmamaktır.


Aeschines, Demosthenes'i kendi halkından olarak görmez ve sürekli aşağılar. Lakin, Demosthenes'i büyük bir devlet adamı ve hatip olarak görenler de vardır. Cicero bile nutuklarından etkilenmiş ve Latince'ye çevirtmiştir. Ama maalesef bu çeviriler günümüze kadar gelememiştir. Daha sonraki ilk çeviri 16.yy'ın başlarında yapılmıştır. Demonsthenes, Atinalıları Makedonya kralı II.Philiphos'a karşı ayaklanmaları için sık sık nutuklar* vermiştir.


* Uzaktan cesur olmak kolaydır...

* Kendinize gelin Atinalılar! neyi bekliyorsunuz? Zeus hakkı için, evet, zora gelmeyi bekliyorsunuz. Şimdi olup bitenleri nasıl değerlendirmek gerekir? Ben kendi adıma içine düştüğümüz utancın özgür insanlar için en büyük zorlama olduğunu düşünüyorum.

* ... olaylara bu şekilde yaklaştığınız takdirde, hemen başka bir Phillippos yaratacaksınız; çünkü onu büyüten, kendi gücünden çok bizim umursamazlığımızdır! (wikiquote)






DEMOSTHENES
"... hitabet her şeyden bağımsız bir sanat olarak Atina'da revaç buldu. Birçok gençlerin birçok yılları, retorik diye, bu işi öğrenmek için ziyan edildi. Yunanistan'ın en büyük hatibi, Demosthenes'in - Büyük İskender zamanında - güzel hitabetinin Yunanistan'a kaça mal olduğunu tarih yazar. Bu adam biraz daha konuşsaydı, ortada, 
Yunanistan adına bir şey kalmayacaktı." 
(Halikarnas Balıkçısı - Anadolu Tanrıları, 1985, syf.31)




Demosthenes'in yarı İskit olan annesi Kleoboule'nin babası:

Hayatının büyük bir kısmını Atina dışında geçiren Cerameisli (yani; KARA-MEİS) General Gylon (MÖ.5.yy)'dur, ve Nymphaeum (Hersonesos-Kırım)'da Atinalılara ihanet eder. Bölgeyi onun yüzünden kaybetmişlerdir. Ama mahkemeye çıkarılamadan Bosporus'a (Kerç-Kırım) kaçar. Oradaki toprak ağaları ona hediye olarak adı The Garden (Bahçe) olan bir yer verir. Orada zengin bir İskit kadını ile evlenir, iki kızı olur (biri Kleoboule). Onlar da Atina vatandaşları ile evlenip Atina'ya yerleşir.


Gylon adı aynı zamanda İskit boylarından Gelon'dan geliyor da olabilir.




Aşağıdaki satırlar ve dipnotlar Attikalı hatip ve devlet adamı olan Aeschines'in (MÖ 389-314) "The Speeches" (Nutuklar) kitabındandır. Çevirisi, "Demosthenes ve Etkisi" (Demosthenes and His Influence) adlı kitabın da yazarı olan Yunan Dili ve Edebiyatı profesörü olan Charles Darwin Adams'a aittir.


sayfa 179:

"For you remember he says it is the salt of the city and the table of the state for which he has most regard - he, who is no citizen born - for I will out with it! - nor akin to us."

(In the Speech against Ctesiphon, Aeschines declares that the maternal grandmother of Demosthenes was a Scythian)



sayfa 231:

"And do you put on airs before these jurymen, as though they did not know that you are the bastard son of Demosthenes the cutler?"

(A bastard in the sense that his mother was of a Scythian family, and so debarred from legitimate Athenian wedlock.)



sayfa 274:

" But you dared to speak about my wife's family also - so shameless you are and so inherently thankless, you that have neither affection nor respect for Philodemus, the father of Philon and Epicaretes, the man by by whose good offices you were enrolled among the men of your deme, as the elder Paeanians know."

(Aeschines insinuates that only by some extraordinary favouristism could Demosthenes, with his strain of Scythian blood, ever have been recognised as an Athenian of pure blood and so enrolled in the citizen-list when he came to manhood.)



sayfa 291:

" During this period we fortified the Peiraeus and built the north wall ; we added one hundred new triremes to our fleet; we alsı equipped three hundred cavalrymen and bought three hundred Scythians ; and we held the democratic constitution unshaken."

(A corps of bowman, Scythian slaves, owned by the state and used as city police.)





sayfa 299:

"And first of all I pray and beseech the gods to save me, and then I beseech whom I have defended myself against every one of the accusations, to the best of my recollection; I beg you to save me, and not give me over to the hands of the rhetorician and the Scythian."



sayfa 443: 

"His father was Demosthenes of Paeania (Tracia), a free man, for there is no need of lying. But how the case stands as to his inheritance from his mother and his maternal grandfather, I will tell you.



There was a certain Gylon of Cerameis. This man betrayed Nymphaeum in the Pontus to the enemy, for the place at that time belonged to our city. He was impeached and became an exile from the city, not awaiting trial. He became to Bosporus and there received as a present from the tyrants of the land a place called "the Gardens". Here he married a woman who was rich, I grant you, and brought him a big dowry, but a Scythian by blood. This wife bore him two daughters, whom he sent hither with plenty of money. One he married to a man whom I will not name - for I do not care to incur the enmity of many persons, - the other, in contempt of the lwas of the city, Demosthenes of Paeania took to wife. She it was who bore your busy-body and informeer. From his grandfather, therefore, he would inherit enmity toward the people, for you condemned his ancestors to death; and by his mother's blood he would be a Scythian, a Greek-tongued barbarian- so that his knavery, too, is no product of our soil.



The speeches of Aeschines : against Timarchus, on the embassy, agains Ctesiphon. 





Sayfa 291 deki açıklamaya istinaden:
MÖ.425'lerde köle olarak satın alınan 300 İskit Atina'da polislik görevine getirilmiştir.
Bu 300 rakamı çok ilginç ! 300 Spartalı gibi :)



"Anak-arıs (Anaxars) saka elbeyi Konur`un yunanlı karısından olan oğlu idi, türk törəsini pozduğu için 
kardeşi Savlı bey tarafından öldürülmüştür."
Prof.Dr.Firudin Ağasıoğlu