tepe etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
tepe etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

9 Ağustos 2020 Pazar

Saka Türkü Buda ve Kuşanlar

 


Saka Türk boyundan olan "Bilge Öğretmen" Siddartha Gautama Buda (MÖ 623-543) bir Saka tiginidir. Hindistan'da Saka Türkleri "Shakas" ya da "Sakya" olarak geçer. Buda, Saka Türkleri tarafından Bur Kağan - Bur Han olarak adlandırılmış. Burhan/Bürhan sözünün Arapçadan geldiğini ve delil, güçlü kanıt, tanrısal aydınlık anlamına geldiğini savunanlar Bür/Bur hecesiyle Türkçede türetilmiş birçok özel isim olduğunu unutmaktadır ki Dede Korkut, Kaşgarlı, Eski Yazıtlar ve Uygur yazıtlarında geçtiğinin de farkında değildir; Örneğin, Babur/Babür, Bürgüt/Bürküt, Baybüre, Burçak, Burslan, Burulday, Burkay, Bürkek, Burhân, Burcu, Burla, Bürçü, Burguçan, Burçin... v.s. gibi, ya da Burta gibi Türk adları var ki birçoğu hâlâ Türk dünyasında kullanılıyor. Buda'nın anlamı da aydınlanmak demektir. Sorguluyoruz o zaman; O tarihte (MÖ 5.yy) Arapçanın o bölgede ne işi var? Ayrıca Moğolca'da da Burkan derler, ancak o da Türkçe kökenli; Bur Kan/Han - Bur Kağan gibi... Ve Türkçe olan Kağan sözünün de Hindistan'da Khan olarak kullanıldığı biliniyor. Bu arada Türkçenin Akadca ve onun torunu olan Arapça üzerinde etkisi olduğu da...



Budizm Kuşhanlar ile Orta Asya'ya yayılmıştır.
Sivri başlığı ile bir Kuşhan, Sakalardan geldiklerine en güzel kanıttır.


Filozof dedikleri Toxaris, Anacharsis ve Abaris gibi Şaman/Kam çıkaran Sakalar, Buda'yı da çıkarmıştır. Bir diğer filozof ise Ammonios Saka'dır (MS 2.yy). O da Mısır'a göçen Saka Türklerinden gelir. [Prof.Dr. Mehmet Bayrakdar, Yunanistan'da Saka Türkü Üç Filozof]


Birçok "bilimadamı" Sakaları-İskitleri "İranî" sayar, ancak gerçek hiç de öyle değildir! Hindistan'ın ilk başbakanı C.Nehru (1889-1964)'den aktaran Prof.Ağasıoğlu : "Doğu'ya giden Sakalar hakkında C.Nehru şöyle der :  - Sonra Saka akını başladı. Onlar sayıca çok idiler. Hindistan'ın kuzeybatı bölgelerine yayıldılar. Sakalar Türklerin büyük, göçen boylarındandı. Onları da öz yerinden başka bir büyük boy olan Kuşanlar çıkarmıştı - ". [Prof.Dr. Firudin Ağasıoğlu, Lidya Kralı Krez Azerbaycan'da]. 

Aynı şeyi Gandi de söylemiştir: "Hindistan bir anadır ve iki çocuğu vardır; Biri Hintliler, diğeri Türkler."


Kazakistan'dan Prof. Dr. Karjaubay Sarthocaoğlu da ; "Avrupa merkezli araştırmacıları Sakaları (İskitleri) İranlıların atası olarak nitelendiriyor, aslında onlar Türk halklarının atasıdır. Son yıllarda Avrupa merkezli araştırmacıların çalışmalarını inceleyenler, bunların çok fazla hata içerdiğini ve bilimsel dayanağı olmadığını kanıtladı. Tarihsel veriler, destan ve efsaneler, etno-kültürel kimlik, arkeolojik ve dil açısından, antik dönem Sakaların torunlarının Türkler olduğunu ortaya koymuştur" demektedir. [Karjaubay Sarthocaoğlu]


Batılılar, Hindistan'daki İskitlere "İndo-Scythian", yani Hint İskitleri demekte, ancak herhangi bir tarihçi eğer İskitleri/Sakaları İranî gösteriyorsa "İranî" denmesini dikkate almayacağız! Hindistan'ın kronolojisini anlatan ve Kaşmirli Kalhana'nın 12.yy'da yazdığı "Rajatarangini (Nehir Kralları)" adlı eserde, Kuşhanlara Turuşka (Turushka) denildiği, Turuşka sözünün de Türkler için söylendiği de bilinmektedir. Bu arada Kaşmirliler değer verdikleri bilginlerine yerel ad verirdi ki Kalhana adı da Sanskritçe değil yerel bir addır. [Prof. K.N.Dhar, Kalhana - The Chronicler] Bununla birlikte "Kavi Bilhana" adında da 11.yy'da yaşamış şairleri de bulunmaktadır. Buradaki Bilhana, yani Bil Han da tıpkı Sumerli Bilgemiş ya da Göktürk Hakanı Bilge Kağan'daki gibi Türkçedir.


Bilhana'nın hayatını anlatan 1948 yapımı filmin afişi


Aşağıdaki görselde Saka-Türk Kralı Azes (Scythian Azaz olarak da geçer)'e ait iki sikke.

Türk oturuşu ve Türk savaş geleneğine göre atının kuyruğu düğümlüdür. Azes'in bir elinde kuş var , ya Türk sanatında sıkça kullanılan avcı betimlemesi ya da ölüm, taşbabalardaki gibi ruhu kuş olup gitti, demek. Diğer elinde de devleti temsilen Kurt Ağzı dedikleri sancak bulunmakta. Kral Azes öldükten sonra Sakaların hakimiyeti bitmiş ve Kuşanların hakimiyeti başlamıştır ki MS 6.yy'a kadar devam eder. Devletin resmi dini olan Budizmi Orta Asya'ya adları bir kişi adından gelen Kuşanlar yaymıştır.

 Bu tamgalar Kırım-Tatar tamgalarıyla da benzerlik gösterir.

Pakistanlı bilginler bile Saka/İskitler ile Kuşhanların Türk kökenli olduğunu bildirilerinde sunmuştur.

"This was followed by the conquest of Sakas or Scythians and Kushans (120 BC - 200 AC). Scythian remains unearthed at Banbhore (the old port of Debal) indicate that they had advanced far to the south of Sind. Both Scythians and Kushans were of Turki origin and they conquest also..."

Sind a Historical Perspective By Dr Nabi Bakhsh Khan Baloch



Sömürge politikası güden Oxford bile itiraf eder: Kuşhanlar Türk kökenli.


Kısaca Buda Sakalardan gelir, Sakalar ve Budizmi yayan Kuşhanlar Türktür. Buda'nın "Three Jewels" dedikleri "Üç Hazine-Mücevher" betimlemesi Göktürk abecesindeki Ant sesini veren damgadır ki bugün çintemani olarak da biliniyor. Swastika olarak bildiğimiz ve Buda heykellerinde sıkça rastladığımız Oz damgası ise tüm Türk dünyasında tanrıyı temsil eder ki, Büyük Ayı'nın Kutup Yıldızı etrafındaki mevsimsel döngüsüdür. Kağan'ın tahta çıkmasını, tanrının yeryüzündeki görseli/temsili ya da tanrıyla bütünleşmek anlamına da gelir.


Semra Bayraktar (SB)


Türkçe - İngilizce karışık kaynaklar:


*** "Tanrılaştırılmış Buda gerçekte Aryan değil, Turani kökenlidir." [Forlong, Faiths of Man, Cilt 1]


*** "Hindistan'da Budizm Türkler geldikten sonra yayılır... Kendisi bir Saka prensi idi... Hintliler ona Türk Tanrısı derken, Türkler ona Tengri Burk-Han, yani Tanrı'nın Elçisi derdi. Bu sebeple her zaman mavi gözlerle betimlendi, çünkü Türkler de mavi gözlü idi..." [Murad Adji]

[ Buradaki mavi gözlü Türkler Kıpçak Türklerdir, ki Hindistan Kıpçak Türkleri tarafından yönetilmiştir. Sakaların arasında mavi göz, açık renk ten ve kızıl/sarı saç görülmekte. Çünkü Tarım Havzasında bulunan mumyalar bu özellikleri taşır. Bunların arasında da Türk var, ve en güzel kanıt ise 3500 yıllık pantolonun üzerindeki damgadır. Bu betimleme, pantolon bulunmadan önce de Türk kilim, halı ve örgüde kullanılıyordu. - SB]


İngilizcesi:

[Buddhism arose in Hindustan after the Turks had come there. Seekin the meaning of life, a certain man now known as Siddartha Gautama (Young prince of the Sakya people in what is now modern Nepal, born in the sixth century BC, known as the Buddha) came to the conclusion that Monotheism is impossible (apparently in a continuation of the spiritual dispute that originated in the Altai at that time)... The native Indians called Buddha Shakyamuni, which literally means 'Türkic God'. And the Turks called him Tanghri Burkhan, i.e. Tengri's Messenger. That's why he is sitll drawn with blue eyes, the same as all other Turks... In Nepal, near Rummindei, there is a column where the name of the founder of Buddhism is carved - the name of a human being from Shakya family who came from the North. The column was raised in the 3rd century BC. It marks the place where Buddha Shakyamuni, 'the sage from Shakya family' or the 'Turkic God' was born. The king Kanishka complemented the Buddha's image on coins with the incription 'Sakamano Boddho' and 'Bogo Boddho'. The first incription emphasized the belonging of Buddha to the Turks, and the second is translated as 'God Buddha'. That is to say that starting from the 1st century AD Buddha was identified with Tengri, which was logical for the Northern Hindustan and Middle East, which were absorbing the Altaic Culture." 

[Murad Adji]


*** BURKAN - BURK HAN - BUR HAN

Murad Adji'nin söylediklerini destekler.

"Burqantïn ö?i 'except Buddha (Burqan "Buddha')"

[Türkic Languages, Linguistics Institute, USSR Academy of Sciences, Old Türkic - Russian Dictionary (OTD), Science Publishing, Leningrad Branch, Leningrad, 1969, Editors V.M.Nadelyaev, D.M.Nasilov, E.R.Tenishev, A.M.Scherbak, Affixes and analytical constructions.]


*** "His actual name was Siddhartha, and in his family he was known as Gautama. He was born in 560 BC in a grove called Lumbini. His father, Suddhodana, was the king of the Sakya tribe, who ruled over Kapilavastu in Nepal. His mother Mahamaya died when he was only seven days old. The Sakyas were not Aryan, but of Turanian descent. Unquestionably it is amongst the Turanians where Buddhism found the most acceptances."

[Making of the BuddhaP K Chhetri, 2015]



*** "Mauryan Emperor Ashoka and others sent Buddhist preachers up to Central Asia and many of the tribes there became Buddhists. Turkic tribes like Sakas, Kushanas, when they settled on India's borders and inside it also adopted languages and religions of Hindustan.... After the collapse of Mauryan Empire in 3rd century BC, a number of Central Asian Turkic tribes, known as Sakas in India and Scythians in West, came to Hindustan and settled down there... Kushanas became Budhists and Kanishka spread this religion in Central Asia and elsewhere. Other major tribe which entered later in 6th Century AD were Huns, a branch of Hephthalis or white Huns, whose first king came to be known as Toramana in early 6th century and whose son Mihirakula was a patron of Shavism, a branch of Hinduism..." 

[Contribution of Turkic Languages in the Evolytion and Development of Hindustani Langauges, by K. Gajendra Singh, New Delhi,India, (1992-96 Ankara ve Azerbaycan'da büyükelçi, bugün Indo-Turkic Studies'in başkanı)]


*** " Anyhow, the early legends of Buddha's previous history seem to have been carried away to Cabul, as if he had lived there. This, again seems to favour the Turanian origin of the Sakyas as a race... Buddhism was not a purely indigenous religion of India, but derived from a fusion of Turanian and Aryan elements...."

[Samuel Beal, Abstract of Four Lectures on Buddhist Literature in China. (Doğu bilginiydi, Budizmin ilk kayıtlarını doğrudan Çin'den tercüme etmişti.]


*** "Troubled at the prospect that the Buddha's racial classification as Aryan might irrevocably align him with European civilization, Inoue* contended instead that the Buddha's tribe, the Sakyas, was actually a subgroup of the Scythians described in ancient Greek histories. These he linked to the Sai (Saka) tribe and the Yuezhi described in ancient Chinese records - meaning, he claimed, that the Buddha's people would be members not of the Aryan race, but of the Turanian. Conveniently, Inoue continued, the mixed race that had emerged on the Japanese archipelago in ancient times incorporated a large admixture of Turanian stock."

[Prof.Micah L. Auerback, A Storied Sage: Canon and Creation in the Making of a Japanese Buddha. kitabından . Inoue Tetsujirö (1855-1944) ise, Filozof  "To What Race Does the Buddha Belong? - Shaka wa ikanaru shuzoku nar ka - 1895]


*** "Scythian Mauas", "Scythian Azaz" olarak bahseden Sir Alexander Cunningham (The Bhilsa Topes: Or, Buddhist Monuments of Central India. Cunningham), Hindistan'da yapılan arkeolojik araştırmaların babası olarak bilinir. ancak o da İskitleri İranî dilli sayar, dikkat! (Hindistan ve Pakistan İskit/Sakalara Türk derken, bu "kibirli Batılılar" kendilerini tek uzman olarak görüp haklıymışcasına ve ısrarla İranî yapmakta! Ben en çok da, bizim bilginlerin bu batılılara biat etmelerine kızıyorum!) Bu çalışmadaki en güzel şey ise Budistlerin kutsal anıtlarının "KURGAN" benzeri olması ve TOPE olarak adlandırılmasıdır. Çünkü TOPE Türkçedir ve TEPE sözünün kendisidir. Pelasglarda da, Amerika Yerlilerinde (Alaska) de TEPE sözü görülür.


Fergusson'a göre bu TEPELER (TOPELER) en erken 1.yy ila 4.yy arasında tarihlendiriliyor.

TEPELER Buddha'yı anmak için inşa edilmiştir.

Kervan yolu boyunca da Buda için anıtlar yapılmış, heykeller dikilmiştir.

Kanişka'nın kendisi Budizmi seçmemiş olsa da halkı için Budizme büyük önem vermiştir.

Sikkelerin üzerindeki yazıtlarda çoğu Yunan abecesi kullanılmış olsa da dili "bilinmeyen bir dil" olarak sınıflandırılmış.

Bunu da söyleyen A.Cunningham'dır!

Bu "tanımlamak istemedikleri dil" tabi ki Türkçedir.

Kanişka (MS 120) sikkesi örneğinde gördüğümüz gibi

Solda: Elinde sancağı ile Kanişka bir sunu yaparken

Sağda: Büyük İskender'in gelişiyle etkilenen kültür Güneş Tanrısı Helios'u betimlemiş ki Buda da bir Güneş (Aydınlatan) olarak tanımlanır. Ancak bunu sadece "Yunan" kültürüne bağlamak da yanlış, çünkü Hakasya'da bulunan Okunev-Türk kültürü hem daha eski hem de Sakaların atalarına ait güneş sembolleri bulunmaktadır.

Yazıtta Yunan abecesi kullanılmış ancak BAŞİL (Basil-eus) yazdığı görülmektedir ki Türkçedir "Kralların Kralı" anlamına gelen "İlbaşların/beylerin İlbaşı" demektedir.

Early gold coin of Kanishka I with Greek language legend and Helios. (c. 120 AD). Obverse: Kanishka standing, clad in heavy Kushan coat and long boots, flames emanating from shoulders, holding a standard in his left hand, and making a sacrifice over an altar: ΒΑΣΙΛΕΥΣ ΒΑΣΙΛΕΩΝ ΚΑΝΗϷΚΟΥ Basileus Basileon Kanishkoy "[Coin] of Kanishka, king of kings". Reverse: Standing Helios, forming a benediction gesture with the right hand. ΗΛΙΟΣ Helios. Kanishka monogram (tamgha) to the left.

BASİL(-eus) is TURKİSH of ETYMOLOGY > BAŞ (head, leader) İL (country, land)

TAMGHA is TURKİSH of ETYMOLOGY >  TAMGA/DAMGA (mark, symbol)

Bölgede TEGİN/TİGİN (tagino), YABGU ve BAŞİL gibi Türkçe unvanlar kullanılmaktaydı.


"Kabulistan bölgesiyle Afganistan'ın güneydoğusunda YABGU unvanına sahip Kuşhan liderlerinden biri, iktidarı ele geçirerek kısa sürede büyük bir krallık haline gelen, küçük bir alan kurmuştu." - Dr.Eduard Rtveladze / Kazak Tv "Kushan Kingdom" video


Dr. Rtveladze'nin burada bahsettiği YABGU unvanı Kassit Türklerinde de görülür ki, bu da sözcüğün İrani olmadığını kanıtlar. Çünkü, MÖ 18.yy ila MÖ 12.yy arasında tarih sahnesinde yerini alan Kassitler döneminde İranî sayılan hiçbir topluluk bu topraklara ayak basmamıştır. İranî toplulukların bu bölgedeki tarihi MÖ 800'den önceye gitmez. YABGU unvanı Ak Hunlar, Hazarlar, Türk Kağanlığı (Göktürk) ve Oğuzlarda da görülmektedir. Yani, bazı akademisyenlerimiz bilgilerini güncellemek durumundadır. Örneğin Dr. Mehmet Tezcan'ın "Yabgu Unvanı" makalesinde "Türkçe menşeli olmayıp Sakalarla bağlantılı bir kelime" derken "İranî tesiri"ni olduğunu yazmaktadır ki yanlış ve eksiktir. Öncelikle; "Türkçe kökenli olmayıp Sakalarla" derken, yanlış yönlendirme yapmakta, çünkü Sakalar da Türkçe konuşmaktadır. İkincisi de Kassitlerle ilgilidir, İranîler henüz tarih sahnesine çıkmamıştır. Kassitler (Kaslar) Türktür ve Sakaların da atalarındandır.

[Dr. Mehmet Tezcan, Yabgu Unvanı ve Kullanımı (Kuşanlardan İlk Müslüman Türk Devletlerine Kadar), Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, 2012, Cilt 0, Sayı 48, Sayfalar 305 - 342]


"At the beginning of our area one of the Kushan leaders, who had the title YABGU, somewhere in Kabulistan region, and in southeast of Afghanistan seach the power and established a small domain, which soon became a kingdom. Inscripitons on the coins depict his rights. At first they called him Zaoou, which means leader in Greek [*], and YABGU in Turkic, in İranian [*], because there are different views on the origin of word of YABGU. Then called him a King, and King of Kings. So the history of the great Kushan State began with this person. his name was Kujula Kadphises."

Dr.Eduard Rtveladze, Academician, Doctor of Historical Sciences, Scientific Director of the Project, Chairperson of Scientific Council of World Scientific Society for Study, Preservation and Popularization of Cultural Heritage of Uzbekistan.

[* ] Zaoou maybe a broken word of Yabgu, dialect maybe? Yabgu>Yauva>Zauva>Zaoou? Or of Heraus>Zaooy? But at first Yabgu is Turkish of etymology, also to be seen among Kassite Turks. So, it is not İranian! Because there was no İranian tribes at the time of Kassites (18th.12th BC) in Near East. Even among Hephthalites (Abdaly or White Hun-Turks) is the title YABGU to be seen, after Kushan-Turks. SB


*** The Kushan era marked an important stage in the history of Buddhism. This is explained by the fact that Sakas (in Greek sources known as Scythians) were directly related to the Shaky clan from the central part of northern India, in which the Buddha Shakyamuni was born (or Sakyamuni – literally translated as “the Sage of the Saka clan.”) Proof of this fact is the genetic testing of the direct descendants of this spiritual enlightener, conducted by Kazakh scientists during an expedition to Nepal. The processing and analysis of DNA test data were carried out by the Kazakh Company “Shejire DNA” and decoding was carried out in the USA, in the world-famous laboratory “Family Tree DNA.”


In addition, several indirect evidences were found to support this theory. These are artefacts where Sakas motifs can be traced. For example, the cult Buddhist Vajra object is reminiscent of the Adji sign denoting the deity Tengri.

Furthermore, while visiting Nepal, Bhutan and Sri Lanka, I found that some words have similar meanings with the Kazakh language. For example, there are such words as “aga,” “ata,” “ana,” “apa,” “koke,” “tate,” which over time are pronounced with slight phonetic changes and perceived slightly new meanings. It is noteworthy that the peoples of these countries speak different languages and have different cultures and histories. From this, it follows that the unifying factor of these states is Buddhism and these words entered their languages with the arrival of the first Buddhists. Thus, part of the inhabitants of modern India and neighbouring countries that were part of the Kushan Kingdom, have a gene of the Steppe people, and they also adopted some words from the Sakas, who were the ancestors to the Turkic people. In this regard, I would like to share one interesting episode of my life. While waiting at the airport for boarding a flight, I saw how a Japanese Buddhist monk was located next to me, who, as it turned out, had been in Kazakhstan. We had a rather lively conversation, in which we also touched upon Buddhist themes. During the conversation, I talked about the “Golden Man” – a descendant of the Saka leader, whose grave was found in 1970 near the Kazakh city of Issyk. All his clothes, weapons, crown and jewellery were made of gold. This burial dates from the V-IV century BC. I noted that to date 5 such golden people have been found. Thus, the territory of Kazakhstan is the valley of the burial of Sakas Kings. In this context, I expressed the opinion that he and the Buddha may be close relations belonging to the same member of royal families of the Sakas, as the Buddha also came from a royal family. On the other hand, my interlocutor, dispelling all my doubts, replied: “in fact, it would be so.”

[Bulat SarsenbayevKing of the Kushan dynasty Kanishka, Astanatimes, 3 JUNE 2020]



*** Buda Saka boyundan gelir, ancak İskitleri İranî gösterir, dikkate almayınız!..

[Greek Buddha: Pyrrho's Encounter with Early Buddhism in Central Asia, by Christopher I. Beckwith]



SB


Budda is from Saka tribe, and Scythians/Sakas are not İranian, but Turkish tribe as the Kushans!.. This "İranian" deception must end !

Every culture matters, every culture deserve respect, but, twisting the history, falsifying with knowledge, who ever is doing, is wrong, and not acceptable! And don't say "don't give us a point of view of Turkish scholars", is just nonsensical! Who says that the Westerners are truthfully? We trust everyone who ever take pen in his/her hand, don't, because they do have the ability to lie according to their political views.  Because writing history, is partly based on the author's comments. So, we must read the history from both and from the third/fourt side. Stealing the heritage from another nation is committing a crime to that nation, humankind and history. Just like stealing the artifacts from a kurgan or ancient settlement.


Kushans are Turkish tribe. By the way, mostly use the word Turkic, but I don't, as I say before, again, Turkic is given name by the westerners, not us, ooo no... We do say Kazakh-Turk, Uzbek-Turk or Saka-Turk, (you get the idea), and not Kazakh-Turkic!


Every Turkish tribe knows that the Kushans are Turkish tribe, and not just the Turks from Türkiye, but also from Kazakhstan, Uzbekistan, Turkmenistan or Azerbaijan. Because, Kushans are also known as Avar-Turks, or White Hun-Turks (Abdaly, Hephthalites). and they were known in İndia as Turushka! And everyone knows that Turushka is an other name for Turk.


About the inscription "Basileus"... It is %100 Turkish! First, -eus is not Greek of origin, and second, Basil < Baş-il, and the meaning is Baş=Head ; il=Country, State = The Head of the Country, i.e. the Leader, so in westerner point a King. The Greek alphabet doesn't have ş (sch), so they wrote as Bas instead of Baş. On a coin of Scythian King Sariakos (180 BC) wrote Basi Sari =  Leader Sarı, Kağan Sarı or King Sarı (Sarı is also Turkish (blond or yellow in every Turkish dialect). I'm writing at this moment in English, am I an English now?... Just like claiming today "Greek Yoghurt", as if there were a "Greek Yoghurt"!.. Yoghurt is %100 Turkish word and invention! Advertisement and mass media is important ofcourse, you can fool everyone!... Everything around us became political! Damn!...


And please read this to..:

Prof.Dr. Mirfatyh Zakiev's about Kushans, Tochars and Sakas:


SB.





30 Kasım 2017 Perşembe

Etrüsk Sombrerosu ve Meksika






Meksika şapkası Sombrero'ya benzer bir şapkası olan Etrüsk heykeli. Etrüsk / Murlo Cowboy'u da diyorlar, lakin "cowboy" (inek-çocuk :)) şapkaları Meksika kültüründen esinlenerek 19.yy'da yapılmıştır....Yani, aslında Murlo Sombrero'su demeliler, çünkü cowboy şapkaları daha geç bir tarihte "icat" edilmiştir... Demek ki, Akdeniz'den Meksika Körfezine uzun bir yolculuk yapmışlar...  


Etrüsk - MÖ 600 - Murlo-Siena / Toscana
- Hangi kültür? -






Pelasgların soyundan gelen "Etrüskler" ve Mısır'ı MÖ 13.yy'da tehdit eden "Deniz İnsanları-Sea People ya da Turshalar", aynı zamanda Meksika'ya gitmiş ki; Türkçe olan TEPE kelimesini hem Pelasglarda, hem de Meksika da görüyoruz, ki İspanyolca konuşmalarına rağmen TEPE İspanyolca değildir.... Etrüsk yazıtlarının hepsi bulunmadığı ve de henüz tam okunmadığı için onlarda TEPE var mı yok mu bilinmiyor.

Maalesef, basına yansıyan haberlerde Etrüsklerin Anadolu'dan (Türkiye ifadesi kullanılıyor) geldiği söyleniyor, ama Türk denmiyor, Türkiye'den diyor, böylece anlam farklılaşıyor...

2007-Bodrum'da düzenlenen“Tarihten Bir Kesit: Etrüskler” sempozyumunda bizimkiler Türk olduklarını kanıtlarıyla sundu ama yine de kabullenmediler... Adile Ayda'nın kızı Gönül Pultar'ın "Etrüsklerin Kökeni Nedir?" adlı bir makalesi var, konferansla ilgili, okuyun derim.


Pelasglara geri dönersek:
Pelasgians - Pelasgi - Pelas+Skoi = Seamen = Sea People (Deniz İnsanları);

Mısır'da Deniz İnsanlarına Toorshah - Tursha denilirken, Hellenler Thyrhenoi - Thyrsenoi deniliyor, ve aynı ifade Etrüskler için de kullanılıyor. Hatta Mısır'da yabancılar için ayrılmış mezarlığın adı Tarkhan'dır.

Adile Ayda Yunanca'da Y harfin U olarak okunduğu, bu sebeple de Thyrhenoi kelimesinin açılımını Turhen olarak yapar ve Turan kelimesine bağlar. Etrüsk liderlerinden birinin adı R'asena iken, krallarına da Tarquin (Tarchon) denilir. Avrupa da Demirci Millet olarak tanınır. 19.yy araştırmacılarından olan Westropp ile Taylor, Etrüskleri Turanilerden sayar, dilleri İskit ve Finliler gibidir derler ve Lidyalılar gibi de mezarlarını "tomb builder", yani kurgan gibi mezar yaptıklarından bahseder. Etrüsk kurganların "Atlı gömü" de çıkmıştır, ama bir çok yerde olduğu gibi "atlar" rapor dışı bırakılmıştır.

Hatta 2003 te yayınlanan bir makalede (R.S.P. Beekes - The Origin of the Etruscans) Pelasglar ile Etrüsklerin (NON-İndo-European) "Hint-Avrupalı Olmayan" bir topluluk oldukları ve Küçük Asya'dan geldikleri belirtilmiştir.

Tüm bunlardan karşımıza çıkan ise ; 

Pelasglar = Deniz İnsanları = Thyrhenoi (Thyrsenoi) = Etrüskler = Etrusci = Asena = Tarkan = Turan = Türk'tür.

Yani, bizim bir çok adımız vardır, ama soyadımız Türk'tür. Arkanda da devlet desteği olmadığı sürece, bazı akademisyenlerimiz de batılılardan çekinip, bildiklerini (yabancı dilde de) anlatmadıkça, yerimizde sayarız... 


SB

Not: Bir şey dikkatimi çekiyor; Bazıları bir "batılı akademisyenin" yazdıkları daha bir güvenilir bulurken, bir "doğulu akademisyenin" yazdıklarını nazara bile almıyor... tabi bu davranışı gösterenler aslında kendilerinin kompleksi olduklarını ortaya koyuyor. Çok yazık...






- Etruscan Horseshoes From Corneto: link
- An Early History of Horsemanship - Augusto Azzaroli kitabından bazı bölümler; 
Raporlara geçirilmeyen atlı kurganlar : link
- Turanian Race: link
- Turkic Names of Pelasgians: link




Adile Ayda (1912-1992), first woman diplomat of Turkey and the author of; 
"Are The Etruscans Turks?" "The Etruscans were Turks" (Les Étrusques Étaient-ils des Turcs? Paris: 1971; Les Étrusques Étaient des Turcs. Preuves. Ankara: 1985; Etrüskler (Tursakalar) Türk idiler. İlmî Deliller. Ankara: 1992.)






8 Ekim 2017 Pazar

Yurt - Otağ - Çadır



Otağ-Hakan çadırıdır (Kazakistan'da çadıra "shatyr" derler) Dünya literatürüne "çadır" anlamında olan "Yurt" kelimesi, Türkçe bilmeyen kişi tarafından (herhalde) "nerede yaşıyorsun" ya da "vatanın nerede" diye sorulmuş, ki cevabında çadırlar (evleri-konakları) gösterilip "yurdum" denilmiş ve bu şekilde "çadırın" karşılığı "yurt" olmuş (Bizde aynı şekilde kullanır hala gelmişiz...). Halbuki, Orhun anıtlarında bile çadırların kurulduğu yer-oba "yurt" olarak geçer. Otağ kelimesinin kökeninde Od (ateş) vardır ve "evlerin" merkezindeki "Ocak" Od Ana'nın kutsal mekanıdır. Hellenlerde (Grek) Hestia, Romalılarda ise Vesta olan "Ocak Tanrıçası" Türklerden geçmiştir.



Başka bir sorun da "batılılar"ın, "Yurt" kelimesini Moğolca sanmaları.. ancak çok fena yanılıyor... (aşağıdaki alıntıda "Tepee" kelimesi de gözden kaçmasın..)

"Batılılar tarafından yurt olarak bilinen ger, Moğolların geleneksel yaşam mekanlarıdır. Yuvarlak bir örgü duvar üstüne monte edilmiş merkezi bir duman çıkış halkasından (tono) yayılan direklerden (uni) inşa edilmiştir ve Amerikan Güneybatısı yerlileri Navahoların hooghan'larına yakın bir benzerlik arz eder. Ayrıca, Tsantang ve Urianhai dahil birçok Siberia halkı tepee'lerde yaşar. Her durumda ger'in konumu ve sembolizmi bütün Moğol toplulukları için geçerli olmaktadır. Göçebe yaşantısı gereği seyahatlerine uymak üzere ger ve tepee'ler (yurt) kolay sökülüp takılmak için tasarlanmışlardı, ama yine de nerede kurulursa da ger'in görüntü ve anlamı değişmez. " [Moğol Şamanizmin Ana Hatları - Julie Stewart "Mongolian Shamanism". Çev: Kemal Menemencioğlu]


* "Yurt", 2014 yılında UNESCO İnsanlığın Somut Olmayan Kültürel Mirasının Temsili Listesi’ne kaydettirilmiştir.




Huş ağacı kabuğundan yapılan kutunun üzerinde çadır çizimleri.
Tsaraam Kurganı no.7 (Rusya ile Moğolistan'ın kuzey sınırına yakın)
Asian Hun-Turks, drawing of a Turkish Homes [(Tent=Chadyr (Çadır)) Otagh (Otağ)] on birchbark box.
Tsaraam Tomb no.7 (north of the border between Russia and Mongolia)



Unlike what's known among the scholars in the "west" ,"Yurt" is not Mongolian, but Turkish, because, it is "Ger" in Mongolian language.  And "Tepee" is also Turkish, means Hill, which we see among Pelasgians, Etruscans and Native Americans to... 



Chadyr (çadır) or Otagh (Otağ-khan's tent) is round tent covered with felt and used (still) by Turkish tribes. We do not call it as "Yurt", it is misunderstood by other nations who do not speaks Turkish. "Yurt" means "homeland", "Chadyr" (in Turkish state Kazakhstan it is Shatyr) and "Otağ" is a bigger tent, of the leader, mostly used for Ottoman Sultans Tent. Yurt is written on Orkhun Monuments as accomodation (yer-oba), Herodotus described the houses of the Scythians just like the Çadır (or Otağ) of Turkish people. 





Most information about the Scythians goes as:  "Scythian, also called Scyth, Saka, and Sacae, member of a nomadic people, originally of Iranian stock"... First, they are not nomad, but travel in winter-summer to the same places. Second, they are not İranian stock, but Turkish. Because the culture, language, tradition and life style lived among the "Huns" and "Gokturks Turkish Khaganate", and lives still among the Turkish tribes in Central Asia.


* "Yurt" is inscribed in 2014 on the Representative List of the Intangible Cultural Heritage of Humanity-UNESCO.


Noin-Ula (Noyon uul) and Pazyryk are absolutely Turkish Kurgans, because Xiognu - Asian Huns - European Huns (Attila) - Scythians are Turkish Tribes.



SB.





ilgili:









7 Şubat 2017 Salı

Türklerin İlk Ataları: Pelasglar, Etrüskler, İskitler


Adile Ayda:
Roma'dan ayrılmama yakın günlerden bir gün Vatikan Kütüphanesinde "fichier" dedikleri katalog kutularını karıştırırken, şu adı taşıyan bir eser çıktı karşıma: MAGNİ TAMERLANİS SCYTHORUM İMPERATORİS VİTA. Latince olan bu eserin adının türkçesi şöyle: "İSKİTLERİN İMPARATORU TİMURLENK'İN HAYATI". 


British müzesinde baskısı mevcut.



Tabii eseri hemen istedim. Petrus Perondinus adlı biri tarafından 1553 yılında yazılmış, yani 400 şu kadar yıl önce! O zamanki İskenderiye Patriğine ithaf edilmiş. Okumağa başlayınca, gördüm ki, kitapta Timurlen'e ve onun milletine bazen İskit, bazen Tartar deniyor. Nasıl ki, Yıldırım Beyazid'e ve onun milletine bazen Ottomani, bazen de Turci adı veriliyor. İskit adı ile de Moğollar veya başka millet değil, Orta Asya Türkleri kastediliyor. Bunun delili kitabın 10 uncu sahifesindeki şu cümledir:

"TEMİRUS GUTHLUS fuit appellatus, quae vox Scythia lingua fortunatu gladiu exprimit"

Bu cümlenin türkçesi: "Ona Kutlu Temir denmiştir ki, bu İSKİT DİLİNDE Kutlu Kılıç sahibi anlamını ifade eder."




Kitap Timurlenk için bir medhiye olmaktan uzaktır. Fırsat düştükçe onun zulmünden acımasızlığından söz ediliyor. Fakat Petrus Perondinus'un bu latince eseri bizim için her şeyden önce şu bakımdan önemlidir: Onaltıncı yüzyıl Batılılarına göre, Orta Asya Türklerinin adı İskit imiş. Kitap bunu şüphe götürmez bir şekilde isbat etmektedir.

Bu kitabın hayretle okuduğum bir sahifesi de 19 uncu sahifesidir. Burada Yıldırım Beyazid'in İstanbul'u zaptetme teşebbüslerinden ve o dönemdeki İstanbul'dan yani Bizans'tan söz edildikten sonra, Theodorus Spanduginus adlı bir Bizanslı yazarın kitabına geçiliyor ve bu kitabın Dominicus Ludovicus tarafından ETRÜSKÇEYE çevrilerek, bastırılmış olduğu söyleniyordu.

Bu ne demekti? O dönemde etrüskçe bin şu kadar yıldan beri ölü bir idi. Acaba 16.yüzyılda hangi dilli etrüskçe sayıyorlardı? Elbette Petrus Perondinus'un kitabı fransızcaya ve almancaya falan çevirilmiş olmalı idi. Bu çevirilerin dipnotlarında şüphesiz bu konuda bilgi verilmişti. Ne yazık ki, bunları araştırmağa vakit ve imkan bulamadım. Bunu Türkiye'de yetişecek etrüskologların yapacaklarını umarım.




* İskitler için: 

- Sovyet bilimadamları Batılılardaki İranizmi hem ölçüsüz, hem temelsiz bulmaktadırlar.

- Fransızların Gallimard Yayınevinin İlyada çevirisini yapan R.Flaceliere, Notlar bölümünde "At sütü içenler" kelimesi için şu açıklamada bulunyor: İskit kabileleri : Biliniyor ki kısrak sütünden yapılan Kımızı da, yoğurdu da Türkler icad etmişlerdir.

Şu halde en basit muhakeme ile anlaşılıyor ki, Homeros zamanında Hippomolg denen ve Flaceliere'in İskit adını verdiği millet Türklerdi.

- Fransız bilim adamı Eduard Chavannes'in Menander'in eserinden yararlanarak, Batı Göktürkleri hakkında yazmış olduğu eserde, İskitlerle Türklerin aynı kavim olduklarını, Bizanslıların gayet iyi bildiklerini gösteren cümleler vardır. Bunlardan ikisi:

1- Zemarkos, Bizansa döndkten sonra kendi İmparatoruna şunları söyler: "Bugün Türk adını verdiğimiz millete eskiden İskit denirdi."

2- Türk Hakanının Orhon harfleriyle yazılmış mektubunu İmparatoruna sunarken de , Zemarkos şöyle der: "Bu mektup İskit harfleriyle yazılmıştır."

Ve birçok sanat tarihçisinin farkında olmadığı şu gerçek vardır ki, İSKİT sanatı, Batı dünyasının hayran olduğu ETRÜSK sanatı ile tıpatıp aynıdır. Dikkat edilirse 'benziyor' demiyorum 'aynı' diyorum. Fakat uzmanlaşma belası yüzünden ne etrüskologların bundan haberi vardır, ne de İskit sanatı uzmanlarının... Tahminime göre, bazı Rus bilginlerinin haberi vardır amma, onlar da susmayı uygun görmektedirler. ...


1971 de adı soru şeklinde olan "Les Etrusques etaient-ils des Turcs?" (Etrüskler Türk mü idiler?) diye fransızca bir küçük kitap yayınlamıştım. Artık bugün, 16 yıl sürmüş çetin araştırmalardan sonra, bu kitaba "Etrüskler Türk İdiler" adını koymak suretiyle, kendi sorumu cevaplandırabileceğim kanaatindeyim.

Elbette ki, "Etrüskler Proto-Türk İdiler" demiş olsa idim, daha ilmi bir deyim kullanmış olurdum. Fakat gerek Türk ırkı, gerek Türk dili zaman içinde öyle bir süreklilik göstermişlerdir ki, sadece Yüzyıllara değil, Binyıllara meydan okumuşlardır.

Etrüsklerin Türkiye Türklerinin doğrudan doğruya ataları olduklarını söylememiz şüphesiz mümkün değildir. Bununla beraber, Etrüsklerle bizim müşterek atalara sahip olduğumuz da muhakkaktır.

Şunu da söyleyim ki, Anglo-Sakson Türkologların kullandığı, ne idüğü belirsiz "Turkic" kelimesini ben doğrudan doğruya yok farzediyorum.

Etrüskler üzerindeki incelemelerimin daha başında, Fransız etrüskologu Raymond Bloch'un bir görüşü beni çok etkiledi. Herkesin arkeolojiye ve arkeologlara taptığı bir sırada, bu bilgin aşağıdaki isabetli sözleri söylemek cesaretini gösteriyordu:

"...karışık nitelikteki tarihi problemlerle karşılaştığımız zaman, arkeolojinin sağladığı bilgileri yorumlamak ancak lengüistik gibi, dinler tarihi gibi bilimlerin yardımı ile mümkün olmaktadır. Şu veya bu kavmin özelliklerini ve başka kavimler ile ilişkilerini belirtmek için din ve dil alanındaki bilgiler birinci derecede önemlidir." (L'ancienne civilisasion des Etrusques - İngilizceye çevirisi,s.71)

Etrüsklerin Türk soyundan olduklarına dair görüş yeni değildir. Yani bu görüşü ilk defa ortaya atan asla ben değilimdir. Tarih ve tarihi araştırmalara merakı bulunduğu herkesçe bilinen Cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk Etrüsklerin Türk soyundan oldukları görüşünde idi.

Fakat bu görüş, yani bu teori çok daha eski dönemlere dayanır. Söz konusu teori Ondokuzuncu yüzyılda Batılı bilginler tarafından ortaya atılmıştır. Şurası gariptir ki, dünyanın Etrüskoloji uzmanları bu bilginlerin adlarını da, eserlerini de anmamak için büyük özen gösterirler.

Etrüsklerin Türk soyundan olduklarına inanan Batılı tarihçiler bir tane iki tane de değildir. Ben burada aralarından bir İngilizi, bir Fransızı, bir de bir Avusturyalıyı zikretmekle yetineceğim: 

"Etruscan Researches" adlı eserin yazarı İsaac Taylor; (ingilizce)
"La Langue Etrusque" yazarı Baron Carra de Vaux; (fransızca)
bir de "Die Herkunft der Etrusker" in yazarı Wilhelm Brandenstein; (almanca-maalesef bu kitabın tamamı yok-SB) ...




Solda: Selçuklu dönemi İbrik'ten detay - 13.yy / Seljuk Turks 13th AD

Sağda: İskitler dönemi MÖ 4.yy - Scythian 4th c BC


Latin imparatorlar tarafından Etrüsklerin tarih kitapları da, vekayinameleri de yok edilmiştir. İmparatorların bıraktıklarını da, daha sonra Papalar yakmıştır. Çünkü Papalarda Etrüsklerin dine dayalı sosyal kural ve adetlerinin Hıristiyanlığın yayılmasını engelleyebileceği korkusu vardı. Bu arada Latin yazarlar tarafından yazıldığı halde, Etrüsklerin dininden söz eden kitaplar da yakılmıştır. Mesela, ünlü bilgin Varron'un adını "Etrüsklerin tanrılar hakkındaki inanışları" diye çevirebileceğimiz eseri de, Etrüsk kaynaklarına dayandığı için, Kilise tarafından imha edilmiştir.

Burada ilgi çekici bir durumu zikretmeliyim:

Roma imparatorluğunun çok karışık bir politik döneminde, Roma'nın Yeniçerileri diyebileceğimiz Saray muhafızları, Claudius adlı birini seçip İmparatorluk tahtına oturturlar (MS 41). Claudius bir Etrüsk'tür. Hem de milli şuur sahibi bir Etrüsk... Devlet işlerini yardımcılarına bırakıp, oturur 20 bölümden oluşan bir "Etrüsk Tarihi" yazar. Her halde kendisine gizli olarak alıkonulmuş" "Tuscae Historiae" de vardır.

(Etrüsklerin kendi milli hayatları hakkında yazmış oldukları ve Latinlerin "Tuscae Historiae" adını verdikleri kitaplar August ve ondan sonra gelen imparatorlar tarafından imha edilmiştir.)

Suetonius'a göre, Claudius zamanında, onun yazmış olduğu tarih kitabı, İskenderiye'nin meşhur kütüphanesinde konferans şeklinde, yılda bir defa, bir kaç seferde başından sonuna kadar, halka okunurmuş... Bugün Claudius'a 'tarihteki ilk etrüskolog' ünvanı verilmektedir. Gelgelelim, Claudius ölür ölmez, onun eseri de ortadan kaldırılmıştır....




Türklerin İlk Ataları - PELASGLAR


..Tarihçilerin sadece Etrüsk veya bu adın yunancası olan Tyrrhen diye adlandırdıkları tarihi milletin eski Yunan yazarlarının pek çoğunun eserlerinde Tyrrhen-Pelasg veya Pelasg-Tyrrhen olarak zikredildiklerini gördüm. Bu Pelasg adı veya milleti de nereden çıkıyordu?

Bu sorunun cevabını Almanların Eski Çağ ile ilgili en ciddi ve önemli Ansiklopedisi olan Pauly ve Wissova'da buldum. Bu Ansiklopedide deniyor ki: "O zamanlar, büyük ölçüde, Tyrrhenlerle Pelasglar birbirleriyle karıştırılırlardı." Başka deyimle, Eski Çağ yazarlarının çoğu Tyrrhenlerle, yani Etrüsklerle Pelasgları bir tutuyor, onları aynı millet sayıyorlarmış. 

Pelasglar hakkında bulduğumuz bilgi ve neticeler şunlardır:

1) Pelasglar kuzeyden gelip Yunanistan'da yerleşmiş bir kavim idi.
2) Bu kavim durmadan yer değiştirirdi, yani göçebe idi.
3) Pelasglar oturdukları bölgenin veya kendilerini yöneten önderin adına göre, kolayca ad değiştirirlerdi.
4) Pelasglar inşaatçı ve imarcı bir millet idi. Yunanistan'daki bir çok meşhur eski kentleri onlar kurmuşlardır.
5) Pelasglar MÖ 3000 civarında Yunanistanı istila edip oranın çeşitli bölgelerine yerleşmişlerdir. (yani Yunanlılardan 1000 yıl önce)

Yukarıdaki beş noktaya tarihçiler tarafından işaret edilmeyen, fakat dilcilerin kesin bir şekilde isbat ettikleri şu gerçeği de ilave edelim:

Etrüskçeye çok benzeyen Pelasgca HİNT-AVRUPALI OLMAYAN, AGGLUTİNATİF BİR DİL İDİ.

Pelasgların Türklerde de bulunan yukarıdaki özelliklerini öğrendikten sonra, onlar hakkındaki incelemelerimi derinleştirmek lüzumunu duydum. Derinleştirdikçe de bu kavmin Proto-Türk bir kavim olduğuna yeni deliller karşıma çıktı.

Mesela Limni adasında Pelasglar tarafından bırakılmış Hint-Avrupalı olmayan ve Etrükçeye çok benzeyen yazıtların bulunmuş olması... Ve Limni Adası Yunanlıların eline MÖ 510 da geçmiştir, ondan önce Pelasglara aitti.

Ve mesela, Latin bilim adamı Varron'un "Pelasgların dilinde küçük dağların adı TEPAE'dir" demiş olması...

Yukarıdaki sebeplerle 1970 yılının Mayıs ayında Roma Arkeoloji Enstitüsünde verdiğim konferansta Pelasglar üzerinde önemle durdum. On yıl sonra 1980 de Belleten dergisine verdiğim "Pelasglar kim idiler?" başlıklı yazı, büüyk gecikme ile, derginin Temmuz 1982 tarihini taşıyan sayısında yayınlandı. Söz konusu yazı bu kitabın sonunda okuyucuya sunulmuştur.

1985 yılının Mayıs ayında Ankara'da toplanmış olan "Tarihte Türk Devletleri" Sempozyumunda okuduğum "Tarihin şafağında iki Türk Devleti" adlı bildirimde de , kaynaklar göstererek, Pelasglardan söz ettim. Bu bildiri de kitabın sonuna eklenmiştir. (15)

Pelasglar, Hunlar, Avarlar, Kumanlar, Peçenekler Balkanlara gelmek için hangi yollardan geçmişlerse, o yollardan geçerek geldiler. Yerleştikleri bölge Tesalya'dır, yani bugünkü Selanik şehrinin bulunduğu havali.

Çeşitli kaynaklara göre: Pelasglar, daha sonra şu bölgeleri işgal etmişlerdir: Boetya, Argolis, Attika ve Arkadya, Arkadyalıların Pelasg olduklarını Herodot da söyler.

Bilindiği gibi, Yunanistanın hemen kuzeyinde Makedonya vardır. Makedonya'ya eski Yunanlılar Pela(s)gonya derlermiş, yani Pelasglar ülkesi... Öyle anlaşılıyorki, Pelasgların bir kısmı Yunanistan'a girip yerleşirken, bir kısmı da Makedonya'da kalmıştır. (17)

Pelasglar Yunanistan'a gelirken elbette ki, tek bir önderin tek bir şefin kumandası altında idiler. Bunun neticesi olarak Yunanistan'a yerleştikten sonra da, merkezi bir idareye bağlı bulunmuş olduklarını düşünmek tabiidir. Heredot'un "Bir zamanlar Yunanistan'a Pelasgia denirdi" şeklindeki ifadesi ise, Pelasgların siyasi bakımdan Yunanistan'ın tamamına, hem de uzun yüzyıllar boyunca, hakim olmuş olduklarını göstermektedir. Bu sebeple bir Pelasg devletinden söz edebildiğimiz gibi, bu devleti tarihteki ilk Türk Devleti olarak kabul edebileceğimiz de şüphesizdir.

Bu konuda bir İtalyan bilim adamı bakınız ne diyor:

"Yunanlılar bu taihi bölgelere geldiklerinde, kendine mahsus dini olan ve DEVLET OLARAK ORGANİZE OLMUŞ, başka ırktan olanlarla (Pelasglarla) karşılaşmışlardır."

Pelasg dilinden Hellenlerin diline pek çok kelime geçmiştir. Hint-Avrupalı olmayan bu kelimeleri bugünkü Batılı dilciler ne yapacaklarını bilemiyorlar. Başka çare bulamayınca, bu kelimere uygulamak için "pre-hellenique" (Hellen öncesi), "mediterraneen" (Akdenizli), "asianique" (Anadolulu?) , "egeen" (Egeli) gibi acayip ve anlamsız sıfatlar icad etmişlerdir.

"Egeli" sıfatını icad eden Albert Severyns adlı Belçikalı bilim adamıdır. Severyns kullandığı bu anlamsız sıfata rağmen bizim görüşümüzü doğrulayan aşağıdaki satırların sahibidir:

"Yunanlılar, kendilerinden DAHA KÜLTÜRLÜ olan EGELİLERDEN bronz, kalay, kurşun, demir ve hatta "maden" anlamındaki kelimeleri almışlardır."

Albert Severyns bu kelimelerin Hint-Avrupalı olmadığını söylemekten de çekinmiyor. Ayrıca "egeli" sıfatından arada bir vazgeçip Paul Kretschmer'in 1925 den önceki görüşüne katılarak "pelasgique" sıfatını kullandığı da oluyor. Ve etrüskçenin Pelasg dilinin bir lehçesi olabileceğini kabul ediyor.

Hammerström, Devoto, Chaskin gibi dil bilginleri Yunan dilindeki Hint-Avrupalı olamyan kelimeleri etrükçe kelimelerle karşılaştırmışlar ve büyük benzerlikler bulmuşlardır. Hatta bazı saf araştırmacılar bundan Etrüsklerin Yunanlı oldukları neticesini bile çıkarmağa kalkmışlardır.

Yunan dilindeki Hint-Avrupalı olmayan kelimelerin hepsi Pelasgca'dır, yani Proto-Türkçedir.

Roma kurulmadan önce Yunanistan'ın Arkadya bölgesinden İtalya'ya gelip yerleşmiş EVANDER adlı çok kültürlü bir Pelasg karşımıza çıkar.

Batılı bilim adamlarının işine gelmeyen bir sürü şey söylediği için, hiç bir zaman adı anılmayan veya kendisine iftira atılmak için anılan, ondokuzuncu yüzyıl etrüskologlarından Fransız Noel des Vergers'den bir cümle:

"Gerek İtalya gerek Yunanistan hakkında edinebildiğimiz en eski bilgiler gösteriyor ki, bu iki ülkeyi ilk zamanlarda etkilemiş medenileştirici amil PELASGLARDIR."


Adile Ayda (1912-1992) - Türklerin İlk Ataları (1986)
Diplomat, Akademisyen
dipnotlar:
(15) Sempozyumun düzenleyecileri, milliyetçi geçinen bazı Profesörlerde yaygın bir eğilim olan ANADOLUCULUK sebebiyle olsa gerek, tutanakların basılması sırasında benim bildirimin metnini yırtıp atmaktan çekinmemişlerdir.
(17) O Makedonya ki, orada Büyük İskender doğacak ve Yunanlılarla savaşıp onları esir haline getirecektir.






 TEPE - HILL

* TEPAE - Pelasg dilinde TEPE demektir.
* Meksika - CHAPULTEPEC'deki TEPEC - Aztek dilinde TEPE demektir.; "Çekirge Tepesi" demektir, Çekirge'de çapulçu değil midir? ;)
* Nikaragua'daki OMETEPE; Ome (iki) Tepetl (Dağ-Tepe) demektir.
TEPE'nin kökeni Türkçedir.
* TEPAE in Pelasgian means Hill
* TEPEC in CHAPULTEPEC-Mexico - in Aztec language; Hill
* TEPE in OMETEPE-Nicaragua - means also Hill

* The Origin and Etymology of TEPE is TURKİSH, means HİLL



Batılılar Etrüsklere büyük değer veriyorlar...
Batılılar Türklere hiç değer vermiyorlar...
Ah, Etrüsklerin Türk oldukları isbat edilebilse! - 1967 
demiş Adile Ayda...
İsbat ediliyor, lakin sindiremiyorlar.... SB



"Bir süre önce basına yansıyan haberlerde de, kimi DNA analizlerinin de aynı sonucu verdiği belirtilmişti. 
Ancak, basındaki haberler çok önemli bir nüansı kaçırmıştı:

Mesele, Batı Anadolu'dan giden kişilerin kim oldukları konusuydu. Sonuçta Aristoteles Onassis ile Yorgo Seferis de İzmir'den gitme... Yani Türk gazetelerindeki, üzerinde pek düşünülmeden yazılan haberlerde, bugün Türkiye olan topraklardan gitmek, Türk olmakla özdeşleştirilmişti. Ama İtalyanlar ve genelde Batılılar böyle bir özdeşleştirmeyi saçma buluyor, 10 000 yıl öncesinin Batı Anadolusunu Antik Yunan'ın bir parçası olarak görmek istiyorlar - dı 
bu sempozyuma kadar.

Oysa, Etrüsklerin kökeni konusuna eğilmiş, diplomat olarak Roma'da görev yaparken— gereğinde, işinden izin alarak—bu kentte ve genelde İtalya'da araştırmalarda bulunmuş olan Ayda, 1970'lerin başından, vefat ettiği 1990'ların başına kadar yayımladığı gittikçe hacmi artan yapıtlarda, Etrüsklerin “Tursakalar” denilen proto Türklerden olduğunu saptamış, hatta bulgularını Fransızca olarak (Les Étrusques Étaient des Turcs. Preuves, 1985) da yayımlamıştı."

Gönül Pultar (Adile Ayda'nın kızı)
“Tarihten Bir Kesit: Etrüskler” - Bodrum Sempozyumu, 2007


ilgili:


Magni Tamerlanis Scytharum Imperatoris Vita
* Life of Tamerlane, Emperor of the Scythians
by Petrus Perondinus, 1553

Nomine a cotubernalibus Temirus Guthlus fuit appellatus; quae vox Scythica lingua fortunatu gladiu exprimit.
* He was called Blessed Temir, which means in the Scythian language 'the owner of the Blessed sword.

Temirus = Temir / Demir / Tamar / Timur;  Tr. etymology, İron. 
Swords were from iron, so the word Temir here represents also the sword; Blessed İron.
Guthlus = Gutlu / Kutlu ; Blessed, Holy
Gut / Kut = Holy
Scythian language = Turkish.

Hac inclyta in vrbe tunc temporis Hemanuellem Paleologum regnaffe Theodorus Spanduginus ciuis Byzantius Turchaicae non imperitus linguae rerumque no ignarus ab Ottomannis terra marique geftarum fuis incommentariis tellatur; vt quo rundam opinionem confutemus qui Iohannem tunc Graeciae imperitalle affirmarunt, quae nunc commentaria miro Ludouici Dominici ftudio apprime eruditi, atque omniu quae memoratu maxime digna cenfentur cumulatoris indefefsi atque affidua lectione clarifsimi, in Etrufcam lingua verfa, impreffa exftat.

Theodore Spanduginus, who was famous at that time in the word of Hemanuel Palaeologus, reigned, was not ignorant of the language of Byzantium Turchaica, nor was he ignorant of the things of the land and sea of the Ottomans. Let us refute the general opinion which at that time affirmed that John was ignorant of Greece, which now the commentaries of the wonderful Ludouicus Dominicus, highly learned, and all that is most worthy of remembrance, are praised by the tireless and faithful collector of the most clear reading, in the Etruscan language.
p.19