sacae etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
sacae etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

30 Ocak 2025 Perşembe

İskit-Saka Türkleri

 




İSKİT-TÜRK

İskitler uzun süre tarih sahnesinde kalan ender toplumlardandır. Hem uzun süre hakimiyetlerini sürdüren, hem de geniş bir coğrafyada varlıklarını hissettiren İskitlerin bakiyelerinin olması ve yeni devletlerin teşekkülünde yer almaları gayet tabidir.

Yaklaşık olarak MÖ VIII. yüzyılda tarih sahnesine çıkan ve bu tarihten itibaren MS II. yüzyıla kadar hakimiyetlerini devam ettiren İskitler, doğuda Çin seddinden batıda Tuna Nehri'ne kadar uzanan geniş bir sahada varlıklarını yaklaşık olarak 1000 yıl gibi oldukça uzun bir zaman korumuşlardır. Onlar bu coğrafyada atlı kavimler medeniyetini oluşturan teşekküllerin ana grubunu meydana getirmişlerdir. Oldukça geniş coğrafyaya yayılmış olan İskitler değişik kavimler tarafından tanınarak onların kaynaklarına geçmiştir. Bundan dolayı İskitlerin adı Grek kaynaklarında Skythai, Pers kaynaklarında Saka ve Çin kaynaklarında Sai (Sak) şeklinde alınmıştır. Pers kaynaklarında üç Saka grubundan bahsedilmektedir: Saka-tiay-para-daray, Saka haumavarga ve Saka-tigrakhauda. Saka-tiay-para-daray, yani Hazar Denizi'nden Tuna Nehri'ne kadar uzanan coğrafyada yaşayan Sakalar, Grek kaynaklarında Skythai olarak adı geçen İskitlerle aynıdır.

Antik kaynaklar ve arkeolojik malzemelerle haklarında bilgi sahibi olduğumuz İskitlerin kökleri de bu çalışmalarla araştırılmaya başlamış ve konuya ilişkin çeşitli fikirler ortaya atılmıştır. Bunlar, İranilik, Slavlık ve Ural-Altay ırkı nazariyeleridir. İskitlerin İranî bir kavim olduğu fikrini daha çok Almanlar, Slav olduğu fikrini ise, yalnız Ruslar savunmuştur. İranî bir kavim olduğu nazariyesinin savunucuları kazılar sonucunda ortaya çıkarılan az sayıda filolojik malzeme ve dinlerini dikkate alarak İskitlerin İranî bir kavim olduğunu, hatta bir kısmı Almanların ataları olduğunu ileri sürmüştür. Slav kavmi olduğunu savunanlar, arkeolojik kazılar sonucunda ortaya çıkarılan vazolar üzerindeki resimlerden hareketle, o vazolar üzerindeki insan figürlerinin Slavların ataları olduğunu iddia etmişlerdir.

Eskiden bu yana en kuvvetli nazariye olan Ural-Altay ırkı nazariyesi ve bunlar içerisinde de İskitlerin Türklüğü fikri gitgide daha fazla taraftar bulmuş ve bilim adamları çeşitli yönleriyle meseleyi değerlendirmiştir.

Bu tezin en meşhur taraftarı olarak B. G. Niebuhr bilinmektedir. ... Niebuhr, Herodotos'un eserini gayet tarafsız bir metotla inceledikten sonra, İskitlerin Tatar veya Moğol kavimlerinden oldukları fikrini ileri sürmüştür. Dayandığı esas, İskitlerle Tatarların örf ve adetlerindeki benzerliklerdir. Bu fikri meşhur Yunan tarihi mütehassıslarından George Grote de aynen kabul etmiştir. Niebuhr ve Grote'den sonra İskitlerin Moğolluğu tezini Neumann takviye etmiştir. Heinrich Kiepert ise, Orta Asya'dan Güney Rusya'ya gelen İskitlerin gelenek ve göreneklerinin atlı kavimlerin göçebe hayat tarzına uyduğunu belirterek, bunların Moğol ya da Türk-Tatar ırkından olduklarını ileri sürmüştür. G.Nagy de İskitlerin Ural-Altay ırkına mensup bir kavim olduğunu belirtmiştir.

Niebuhr'un ileri sürmüş olduğu nazariye gitgide daha da çok taraftar bularak, mesele çok yönlü olarak incelenmiştir. Bu araştırmacılar arasında yer alan pek çok meşhur tarihçi, filolog ve arkeolog yaptığı çalışmalarda görüşlerini değişik şekillerde açıklamışlardır. Bunlar arasında meşhur çivi yazısı mütehassısı Mordtmann, Saka tigrakhauda ve Saka haumavarga'nın Türklüğünü çivi yazılı metinlere dayanarak ispatlamaya çalışmıştır. Filolojik malzemeleri Türkçe kelimelerle karşılaştıran Geza Kuun da, "Artık belgelerin bolluğu İskitlerin kolektif adının farklı Türk soylarını içerdiğini açıkça gösteriyor" demekle İskitlerin Türklüğünü kabul etmektedir.

İskitlerin Ural-Altay ırkına mensup bir kavim olduğu nazariyesi doğrultusunda asrımızda da birçok çalışma yapılmıştır. Bunların başında Minns gelmektedir. Ellis Minns yazılı kaynakları ve çok sayıda arkeolojik malzemeyi değerlendirerek, onların Hint Avrupai bir kavim olmadıklarını, dolayısıyla Ural-Altay ırkına mensup olduklarını kabul etmiştir. Otto Franke de İskitlerin Türk olduğu fikrindedir. Eduard Meyer ise göçebeleri genelde İrani olarak görmesine rağmen; Oxus (1) ve Jaxartes (2) dolaylarında ve buraların biraz daha kuzeyinde oturan Sakaların vaktiyle bir Türk soyundan olabilecekleri fikrini beyan etmektedir. G.W.B. Huntingford da İskitlerin Asya kökenli, Tatar veya Moğol ırkına mensup olduklarını kabul etmektedir.

Walter Ruben ise İskitlerin lisanı İran lisanı olsa bile, onların Herodotos tarafından tasvir edilen adetlerinin İran adetleri olmadığını belirttikten sonra, Herodotos'un onların Dede Korkut'taki gibi Tepegöz'e benzeyen varlıklara itikatlarını tasvir ettiğini, gözleri kör olan köle hakkındaki hikâyelerin Köroğlu destanlarına geçtiğini vurgulayarak İskitlerin Türk olduklarına inanıyor. H.H.Von der Osten ise, İskitleri İranî saymasına rağmen, "Avrasya bozkır kuşağı içinde büyük hareketlerle daima başka ırka mensup grupların da bir göç dalgası oluşturdukları ortaya çıkıyor. Bu durumda Türk toplulukları da söz konusu olmalıydı", diyerek, İskitlerin içerisinde Türk topluluklarının varlığını da kabul ediyor.

İskitlerin Ural-Altay ırkına mensup olduğunu kabul eden ve bu konuda görüşlerini belirten Türk bilim adamları da vardır. Bunlardan biri, Molla Mehmed El'abeşi'dir. Bu bilim adamı, "Türk uruğlarından ve dünyanın büyük eski kavimleri zümresinden biri İskit Türkleridir" diyerek, İskitlerin bir Türk kavmi olduğunu kabul ediyor. Sadri Maksudi Arsal ise antik kaynakları ilmi metotla inceleyerek, "İskitlerin (Sakalar) Türk olduklarını" beyan,ediyor. Şemseddin Günaltay da Sakaların Türklüğünü kabul ediyor.

İskitlerin Türklüğünü kabul eden Türk bilim adamları arasında Zeki Velidi Togan da bulunmaktadır. Togan, "Zamanımızda İskitlerin menşei ve kültürleri mesele ile uğraşan E. Minns, H. Triedler ve B.Laufer gibi, ben de bu kavmin hâkim tabakasının Türk olduğu kanaatindeyim" dedikten sonra, bunların hayat tarzı, kıyafet ve simaları, adet ve ahlakları hakkında Hippokrates tarafından verilen bilgilerin Hunlar ve Göktürkler hakkında yazılanlarla aynı olduğunu kabul etmektedir. Fahrettin Kırzıoğlu "İskitlerin bir Türk kavmi" olduğunu aynen kabul ediyor. İskitlerin Türk asıllı olduğunu kabul eden bilim adamlarından birisi de Mihail Guboğlu'dur. Bu bilim adamı, İskitlerin Orta Asya ya da Turan'dan Doğu Avrupa'ya göç ederek, tarihte "Scytsi" ya da 'İskit'' adıyla tanınan "Proto-Türkler" olduğunu belirtiyor.

Taner Tarhan ise İskit araştırmalarının, Kimmerlerinkine nazaran çok daha ileri bir safhada bulunduğunu, aradaki bir takım problemlere ve karşıt hipotezlere rağmen, kökenlerinin Orta Asya'ya bağlandığını ve bunların Türk asıllı olduklarının katiyetle kabul edildiğini belirtmektedir. Arkeolojik materyal ve kaynakların bu tezin ana dayanak noktasını teşkil ettiğini ve diğer görüşleri objektif bir şekilde bertaraf ettiğini de ileri sürmektedir.

Mireli Seyidof ise Sakaların esasını Türk dilli kabilelerin teşkil ettiğini belirtmekte ve  "Türk boyunun, bilhassa Yakutların, Kazakların ve Azerilerin soy kökünde-etnik oluşumunda rol oynayan Sakalar, yalnız ve yalnız Türk dilli olmuşlardır", demektedir. Y.Öztuna da Sakaların geniş ölçüde Arî unsurlarla karışmış "Türkler olduğunu, hanedanın ve hâkim unsurun Türklüğünü" kabul etmektedir.



Biz de İskit tarih ve kültürü üzerine yazılı kaynakları inceleyerek ve arkeolojik malzemeyi de değerlendirerek yaptığımız bu çalışmamızda, ilk yurtlarının Türk coğrafyası olduğunu belirterek, adlarının Türklükle olan bağlantısını ortaya koyduk. Gerek Sus ve çevresinden toplanılan çivi yazılı metinler ve gerekse antik kaynaklardaki bazı adlardan İskitlerin diliyle Türk dili arasında bağlantı kurarak, elde edilen kelimeleri Türkçe ile irtibatlandırabiliyoruz. Saka-tigrakhauda'ya ait olduğu kabul edilen Esik Kurganı'ndan çıkarılmış olan yazı ve onun dili de bizi Türkçe ve Türk yazısına götürmektedir. Bu kurgandan çıkartılmış olan yazının daha sonraki Türklerin, özellikle Göktürklerin kullandığı Orhun yazısının prototipi olduğu kabul edilmektedir.

İskitlerin hayat tarzları, kullandıkları arabalar, besledikleri hayvanlar, ata iyi binebilmeleri ve hayatlarının büyük bir kısmının at üzerinde geçmesi diğer eski Türk topluluklarını hatırlatmaktadır. Aynı hayat tarzının önceki yüzyıla kadar yaşamış olan bozkır Türk topluluklarında varlığını da biliyoruz.

İskitlerin gelenek ve göreneklerine bağlılıkları, genelde at kurban etmeleri ve onlarda domuz kültürünün olmaması, hatta ölü gömme adetleri eski Türk topluluklarınınkine aynen uymaktadır. İskit kurganlarından çıkarılan sanat eserleri de büyük önem taşımaktadır. "Göçebe Hayvan Üslubu" adı verilen ve stilize hayvan figürleriyle süslenmiş olan buluntular eski Türk sanat eserleriyle bağlantı kurabilmemize imkan vermekte ve özellikle Hun sanatının, İskit -sanatının bir devamı olduğunu söylememizi mümkün kılmaktadır.

İskitlerin dinlerinin, dillerinin, sanatlarının, gelenek ve göreneklerinin eski Türklerinkiyle bağlantıları ve bu kadar çok yönlü benzerliklerin olması, İskitlerin büyük çoğunluğunun, özellikle hakim tabakanın Türk olduğu kanaatini doğurmaktadır. Çünkü bu büyük benzerlik ve hatta ayniyet bizi bahis mevzu düşünceye sevk etmektedir. Fakat zaman içerisinde batı kolu olarak kabul ettiğimiz grup, diğer etnik gruplar içerisinde eriyerek kaybolmuştur.

İskitlerin boy ve boylar birliği esasına göre yapılandıkları görülmektedir. Askeri bakımdan süvari birliklerinin oluşturulduğu ve turan taktiği ya da kurt oyunu adı verilen savaş taktiğinin en iyi uygulayıcıları oldukları dikkati çekmektedir.

Türk kökenli kavimlerin kültürleri ile İskit kültürü arasındaki paralellik ve benzerlikler... ortaya çıkartılan buluntular her geçen gün bu bağlantıları daha da güçlendiriyor. Artık İskit/Saka adıyla anılan toplulukların Türk kültür dairesi içerisinde yer aldıkları sağlam temellere dayalı olarak ortaya konulmuştur.

Prof.Dr. İlhami DURMUŞ / İskitler (özet)

("Doğu Avrupa Türk Tarihi" içinde, Kronik 2021)

(1) Oxus = Oğuz / Ceyhun ile (2) Jaxartes = Seyhun; tarihi Maveraünnehir bölgesini oluştururlar.


Tıpkı Esik kurganından çıkanlar gibi, Giysilere dikilen altın süslemeler




21 Aralık 2023 Perşembe

Scythian Turks

 


SOCIAL AND CULTURAL VALUES OF THE SCYTHIANS:ANCIENT ASHGUZS / ISHKUZS / GUZS

Zaur HASANOV*


Chapter I is devoted to the research of Iranologists. Social and cultural versions of the myth of “the Scythian descent from Tagitaus” (described byHerodotus) have been studied by many Iranologists. Basing on the analyses of heir research it can be concluded that: 

1) the names of the four Scythian tribes – Auchatae, Catiaroi, Traspi and Paralaltai (which represent social categories) cannot be reconstructed on the basis of Iranian linguistic and mythological tradition. 

2) Iranologists (Miller, Tokhtasev) point out that plural suffix -t- (in the Scythian ethnic names Auchatae, Paralaltai, Scolotoi) originates from the languages of the Altaic language family. 

3) Abaev assumes that in the ancient Iranian languages there is no phoneme -l- , which appears in the individual’s names “Lipoxais” and “Colaxais” and in the names of ethnic groups “Paralaltai” and “Scolotoi” from the myth of the Scythian descent from Tagitaus. 

4) As far as the text of Protogenes inscriptions is concerned, it becomes clear that “aksai/oksai” in the names of the first Scythians (Lipoksai, Arpoksai, Kolaksai) is not a single word, as Iranologists try to present it, but two separate roots ok/ak and sai. Thus it can be concluded that these two words are not associated with the Iranian title hšaya-. For the reasons mentioned above, it may be concluded that the myth of the Scythian descent from Tagitaus (in which, according to many researchers, the social structure of the Archaic Scythian society is described) is not genealogically connected with the Iranian world.

5) According to V.Miller and V. Abaev traces of the Iranian languages were virtually not present in the names of the Royal Scythians at the time of Herodotus. They believe that Iranisation of the Scythians had started in the later (Sarmatian) period.

6) In order to prove Iranian origin of the Scythians and Sakians Iranologists use the “circular argument”, which means that “conclusions of the researcher depend on his/her original assumptions”. This “circular” approach has been criticized by the Indo-European researchers.

7) Written sources (Herodotus) evidence of the existence of seven different languages in the Scythian Empire. These facts do not allow us to accept the false concept of the Iranian mono-ethnic origin of the Scythian society. The issue of the origin of different languages of the Scythian Empire remains relevant in the current research.


Chapter II. 

1) The correct Ancient Greek transcription of the Scythian(Σκυθαι) ethnic name is “Skuthai”. The identical Assyro-Babylonian (Ashguzai, Ishkuzai) and Ancient Greek (Skuthai) forms of the Scythian ethnic name suggest that this was the real name of this people.

2) The name of the Scythian tribes is identical with the name of the Turkic tribal union Oghuz, Guz.

3) The comparative research of the Herodotus’ information about the Royal Scythians and Rashid al-Din’s information about ancient Oghuzs shows parallel details, concerning their military campaigns, migrations and even historical period (7th century BC). 

4) Archaeological sources of the Archaic Scythian period reveal that the information of Rashid al-Din about migrations of the ancient Oghuzsis correct.

5) The information about division of Oghuz tribes into İç Oğuz (Inner Oghuz) and Taş Oğuz / Aş Oğuz (Outer Oghuz) can be found in Assyro-Babylonian written sources, where Scythians are named Ishkuzai and Ashguzai. In general the Turkic sources allow us to reveal structure virtually identical with the social, military and geographical organization of the Scythian society.


Chapter III.

The souces prove that Scythians and Turko-Mongolian nations (Xiongnu, Hunns, Tuchue, Mongols, Oghuz, Kipchaks etc.) had analogical traditions of:

1) burial , 2) horse sacrifice, 3) blood oath, 4) cult of defeated enemy skull, 5) sword worship, 6) views about Earth and 7) anti-assimilation attitude.


Chapter IV.

Iranologists cannot explaine etymological meanings of all of the eight gods of the Royal Scythians Pantheon.

1) The research on the basis of the ancient Turkic languages, and its comparison to the Shamanism and Tengrianism of the Altaic language family, allows us to establish clear etymological meanings of all eight Royal Scythian gods and to reveal a clear structure of the Pantheon.

2) Study of the names of the Royal Scythian gods on the basis of the ancient Turkic languages allows us to reveal their polisemous etymological meanings. Multifunctional images of the Scythian gods are identical with multifunctionalimages of the Greek gods (that were identified with the Scythian gods by Herodotus).

3) In this chapter some additional evidence is brought to support the argument about sameness of the Royal Scythian and Turkic gods.


Chapter V.

The images of goddesses in the Scythian art are analysed and compared to the information in written sources and traditions of Shamanism in the Altaic language family. It allows us to establish that:

1) Scythian depictions of a female deity with big feet, a fire and a mirror refer to the Scythian goddess Tabiti.

2) Scythian images of a female creature with zoomorphic limbs, wings, surrounded by animals, holding a severed male’s head in her hand, are depicting Scythian goddess Argimpasa.

3) The Cimmerain, Scythian and Sakian archaeology discoveries, its comparison to the written sources, ethnographic materials, and Shamanism of the people of Altaic language family, allows us to determine the semantic meanings of series of the archaeological finds and funeral ritual, which is reflected in the construction materials and stratigraphy of the burial mounds.

4) The research of the cross-shaped (romb-shaped) Cimmerian, Scythian and Sakian ornament reveals that its semantic meaning originates from the concept of the Centre of Universe in the Uralo-Altaic shamanism. In general it should be stated that the comparative research leads to the conclusion that Cimmerian, Scythian and Sakian shamanic practices were identical with to those of the Siberian shamans.


Chapter VI.

Describing the myth of the “Scythian descent from Tagitaus” Herodotus cites the names of the first Scythians (Lipoxais, Arpoxais, Colaxais), their tribes (Auchatae, Catiaroi, Traspi, Paralaltai) and golden objects that had fallen from the sky (a plough, a yoke, a battle-axe, a drinking-cup).

1) Etymology on the basis of ancient Turkic languages helps to determine that the functions of the golden objects were reflected in the names of the first Scythians and their tribes. 

2) The names of the first Scythians and their tribes reflected their social and economic functions, which were associated with the semantic value of the golden object that they received from the sky.

3) The names of the tribes reflected actions performed by the golden object: a battle-axe (sword) - to cut , a plough –to hoe, a yoke –to conquer, a drinking-cup (cauldron) – to hang over the fire.

4) The myth of the “Scythian descent from Tagitaus” reflected the social structure of the Scythian society in the Archaic Scythian period.


in Russian

* PhD, Senior research associate at The Department of Antique Archaeology at The Institute of Archaeology and Ethnography of the Azerbaijan National Academy of Sciences. Author of more than sixty papers published in Azerbaijan, Russian Federation, Ukraine, Kazakhstan, USA, Hungary, Poland, Czech Republic, Turkey and Iran. Author of the monograph “The Royal Scythians” published in four languages and reviewed by many researchers. The monograph offers a new insight into the ethnic and religious composition of the Scythian Empire. Hasanov Zaur is a member of the ISSR (International Society for Shamanistic Research). He has participated innumerous international conferences in different countries.


__________________________


27 Nisan 2021 Salı

Scythians and Kushans are Turks

 

Scythian Turks at festivity

Buner Reliefs, 1st c BC - 1st c AD / Pakistan / Cleveland Museum of Art.


"This was followed by the conquest of Sakas or Scythians and Kushans (120 BC - 200 AC). Scythian remains unearthed at Banbhore (the old port of Debal) indicate that they had advanced far to the south of Sind. Both Scythians and Kushans were of Turki origin and they conquest also brought in Sind the cult and culture of the Turki tribes. Later, the great Kushan Emperor, Kanishka, became the champion of Mahayana Buddhism which spread into Sind during 100 BC - 100 AD.

Kanishka's third successor Vasudeva ruled Upper Sind and the Indus territories. His coins have been found at Mohenjo-Daro. The Turkish influence was strengthened under the Parthian kings (50 AD-200 AD). The coins of the Parthian king Gondophanus (47 AD?) and his successors have been found in Seistan, Kandhar and Sind. The Turkish influence was further strengthened under the Epthalites and the White Huns (4th -5th c AD). Under the White Huns, Buddhism suffered a heavy blow."


Dr Nabi Bakhsh Khan Baloch

Sind a Historical Perspective, from Ancient times to 1970's

Vice Chancellor of University of Sindh / Pakistan


Scythian Turks and Seljuk Turks
The continuity of the Art


"Bunu Sakaların ya da İskitlerin ve Kuşanların fethi izledi (MÖ 120 - MS 200). Banbhore'da (Debal'ın eski limanı) ortaya çıkarılan İskit kalıntıları, onların Sind'in güneyine kadar ilerlediklerini göstermektedir. Hem İskitler hem de Kuşanlar Türk kökenliydi ve fetihleri Sind'e Türk kabilelerinin kült ve kültürünü de getirdi. Daha sonra, büyük Kuşan İmparatoru Kanişka, MÖ 100 - MS 100 yılları arasında Sind'e yayılan Mahayana Budizminin savunucusu oldu.

Kanişka'nın üçüncü halefi Vasudeva Yukarı Sind ve İndus bölgelerini yönetmiştir. Mohenjo-Daro'da onun sikkeleri bulunmuştur. Türk etkisi Part kralları (MS 50-MS 200) döneminde güçlenmiştir. Part kralı Gondophanus'un (MS 47?) ve haleflerinin sikkeleri Seistan, Kandhar ve Sind'de bulunmuştur. Türk etkisi Eftalitler ve Ak Hunlar (MS 4.-5. yy) döneminde daha da güçlenmiştir. Ak Hunlar döneminde Budizm ağır bir darbe almıştır."


Dr. Nabi Bakhsh Khan Baloch
Antik Çağlardan 1970'lere Tarihsel Bir Perspektifle Sind
Sindh Üniversitesi Rektör Yardımcısı / Pakistan



"Sakalar/İskitler ve Kuşanlar Türk kökenlidir."

İskit Sikkeleri

 

"Türk Eskiçağı’nın en eski sikkeleri İskitler'e aittir. MÖ. 5. yy. ile MÖ. 3. yy. arasındaki zaman dilimine tarihlenen devrede Karadeniz ve Trakya bölgesinde İskit krallarınca İskit hâkimiyeti altındaki şehirlerde bastırılan çok sayıda sikke mevcuttur."


"...Sikke üzerinde resmedilen süvarinin açıkça belli olan İskit giyim tarzı görmezden gelinerek İskit süvari için, "binici"; İskit-Türk başlığı için de "Pers başlığı" şeklinde yanlış bir teşhis ve isimlendirme yapılmıştır."


Hamza Şeker

İSKİT SÜVARİ TASVİRLİ ÜNİK DRAHMİ

Art-Sanat Dergisi, Cilt 0 , Sayı 4 , Oca 2015 /link


Figür 19 için NOT - SB:

ATAİS aslında ATAİL'dir ve İLİN ATASI anlamındadır. ATAİL Makedonya Kralı II.Philip (İskender'in babası) ile giriştiği savaşta MÖ 339'da 90'lı yaşlarında ölmüştür. İskit kralları kendilerine İL BAŞI demektedir ki bu da Grekçeye BASİL > BASİLEUS olarak geçmiştir. Sözcük Türkçe kökenlidir.



Mızrak Atan İskit Kralı Tasvirli Kerkinitis Bronz Şehir Sikkesi

Hamza ŞEKER

Turanî kavimlerden oldukları tarihî (1) (Herodotos 2011: 298; Tarhan 2002: 904) ve arkeolojik delillerle sabit bulunan İskitler'in en ayırt edici özellikleri olan "pantolonlu İskit=Türk savaşçı tipi"ne ait literatürde mevcut bulunan sikke örnekleri maalesef çok sınırlı sayıdadır. Yayınlanmış örnekler içindeki en erken tarihli İskit savaşçı tasvirli sikke olan Kyzikos elektron hektesinden (2) başlayan bu eşsiz sikke tiplerinin farklı sürümlerinin toplam sayısı sadece dokuz adettir (Şeker 2015: 55, dipnot 3). Bu sebeple bu önemli sikke tiplerinin her bir örneğinin detaylıca incelenip tanıtılması gerekirken Türkiye'de İskitler üzerine çalışmaları bulunan araştırmacıların hiçbirisi bu konuya eğilmemiştir. Üstelik ülkemizde İskitler'e dair birçok çalışmaya imza atmış isimlerden olan bir araştırmacı antik literatürde isimleri zikredilen Skyles, Eminakos, Ataias, Kanites, Sariakus, Skilouros vs. gibi İskit krallarının isimlerini taşıyan gümüş ve bronz sikke örneklerinden bile habersiz olup İskitler'e ait olduğu kesin olan yayınlanmış bir İskit sikkesinin bulunmadığını ileri sürebilmektedir. (3)


... Sikkenin Türk Eskiçağı=İskit nümismatiği için önemi ...





Ön yüz: Dairesel bordür içinde kula başlıklı şehir ilâhesinin sola dönük başı.

Arka yüz: Arka ayaklarıyla bir çizgi üzerinde durarak şaha kalkmış eyersiz at üzerinde İskit kralı sağ eliyle tuttuğu mızrağıyla karşıya doğru hamle yapar şekilde tasvir edilmiştir. Yaşlı, sakallı ve uzun saçlı olduğu görülen kral; "İskit savaşçılarının tipik giyim tarzı olan kaftanvari ceket, pantolon ve çizme" giymiş olup kralın belinin sol kısmında yay'ının bir bölümü görülmektedir. Kralın muhtemelen keçe külâh şeklinde bir başlık takmış olduğu da anlaşılmaktadır. Atın alt kısmında KAPK(I); kuyruğunun üstünde de magistirat adının kısaltması olan HPON lejandı seçilebilmektedir. MÖ. 350-340 yıllarına tarihlenen bu bronz sikke 6.03 gr ağırlığa sahip olup 22 mm ölçüsündedir.

... Ataias didrahmisindeki ok atan yaşlı süvari Ataias'ın kendi tasviri ise çalışmama konu olan Kerkinitis bronz şehir sikkesinde resmedilen mızrak atmaya hazırlanan yaşlı süvari de bir İskit kralının=sikkenin tarihlemesi dikkate alınınca Ataias'ın bizzat kendi tasviri olmalıdır.


Mızrak Atan İskit Kralı Tasvirli Kerkinitis Bronz Şehir Sikkesi

Cercinitis Bronze City Coin With Spear-Throwing Scythian King Depiction

Hamza ŞEKER

Tarih Okulu Dergisi (TOD) Journal of History School (JOHS)-Aralık 2015, Yıl 8, Sayı XXIV /link

Dipnotlar:

1 Gören gözler için açık bir hakikat olan bu durumun ilmî tartışmalarına burada girmek gereksizdir. Horoz resminin altına horoz yazılmayacağının en iyi izahlarından biri de bu konuda gizlidir.

2 Şeker 2015: 60, fig. 2.

3 Gömeç, Saadettin, Çar İskitler Üstüne, Tarihin Peşinde, 2/3, 2010.

8 Sikke basımının genel olarak yöneticilere has bir imtiyaz olduğu bilindiğine göre sikkeyi bastıran kişinin -ben burada "kral" ünvanını kullanmayı tercih ettim- sikke üzerine kendi tasvirini koydurması gayet normal ve çokça rastlanan bir hakikattir. Bu çalışmanın levhalar bölümünde en seçme örneklerini verdiğim "pantolonlu İskit süvari" tasvirli tüm sanat şaheserlerinin yönetici sınıfa ait kurganlardan çıktığı bilinen bir gerçektir. Dolayısıyla bu eserlerin üzerinde yer alan tasvirlerin yönetici konumundaki kişilere ait bulunduğu kuvvetle muhtemel olduğuna göre bu tasvirlerin bire bir benzeri durumundaki fig. 1 ve 2'de yer alan bronz sikkelerde resmedilen "pantolonlu İskit süvari"de bir İskit kralının=sikke tarihlendirmesine nazaran o tarihlerde İskitler üzerinde tek kral olarak hüküm süren Ataias'ın bizzat kendi tasviri olmalıdır.


***


Horsemen-warrior Scythian civilization, which dominated a large geographical area from the Eastern Turkistan to Europe for about 10 centuries in the ancient history, is very significant for the history of the world and the Turks. “Horsemen-archers that wear trousers” had permanent impressions on the vast geography they ruled; they demonstrated their unique “Central Asian” characteristics perfectly in many fields from war tactics to works of art. Many Scythian works of art that depict trousers, undoubtedly invented by Turkic tribes in order to facilitate riding horses, and the warriors wearing them have reached all the way up to now. Unique coins, which are unfortunately represented with very few samples, should be added to the examples. However, these samples of coins have not received the attention they deserved; the subject has been guided to different fields due to wrong identification and naming except few rational numismaticts. The purpose of this article is to redefine and publicize unique silver coin type, which has been one of the oldest samples of the “Bow carrying Scythian=Turk warrior wearing trouser and felt cone” coins, which is the very basic characteristic of this great civilization, and has been the victim of wrong identification. The oldest coins of the Turkish Ancient Age belong to the Scythians. There are many coins minted between 5th century BC and 3rd BC in the cities under Scythian rule by the Scythian kings, in the Black Sea and Thrace regions.


Scythian Turks


İskit Coğrafyası


Kuzeydoğu istep bölgesi yüksek Pamir, Tiyen-Şan, Altay dağ kolları ve Batı Türkistan üzerinden batıya ve Aşağı Tuna bölgesine kadar bütün Güney Rusya'ya yayılmaktadır. Batıda Silezya'ya kadar uzanan bu bölgenin Doğu Türkistan ve Gobi bölgesiyle olan bağlantısı doğudaki çok sayıda geçitle kurulabilmektedir. Bu bölgenin doğusunda geniş çöller vardır.


Öte yandan batıda, doğunun aksine oldukça verimli topraklar bulunmaktadır. Daha eski zamanlarda bu bölgenin kuzeye doğru bataklıklar ve sık ormanlarla kaplı olduğu bilinmektedir. Güneye doğru uzanan geniş sahalar Hazar denizi ve Karadeniz, geri kalan kısımlar ise İran'daki dağlık arazinin yükselen dağ dalgaları ve Kafkas silsilesiyle sınırlanmıştır. Batı Türkistan istep bölgesi ile İran'daki dağlık arazi arasında nispeten sıkı bir bağlantı bulunmaktadır.


İskitler yukarda adı geçen coğrafyaya yayılmışlar, hatta onlar, Herodotos'un bildirdiğine göre yirmi sekiz yıl Yukarı Asya'da hakimiyet kurmuşlardır. İskitlerin Ön Asya'da Filistin'e kadar gittikleri de düşünülürse, ne kadar geniş bir coğrafyaya yayılmış oldukları anlaşılır.


İskitlerin bu kadar geniş bir coğrafyada tek hükümdar tarafından idare edilmelerinin zorluğu ortadadır. Bundan dolayı idari yapıları yayıldıkları coğrafyanın genişliğinden etkilenmiştir. Askeri teşkilatları da onların sürekli yeni topraklar elde etmeleri ve farklı kavimlerle mücadeleye girmeleri sonucunda gelişmiştir.


İskitlerin askeri yönden gücünü antik yazar Thukydides İskitlerle Avrupa devletleri teker teker ele alındığı takdirde, Asya da dahil hepsi birleşmiş halde hareket ederek İskitlere karşı durabilecek bir kavmin olmadığını belirtmektedir. Buradan İskitlerin askeri yönden ne derece güçlü olduklarını anlayabilmekteyiz.


İlhami Durmuş

Türk Devletlerinde Kültür ve Sanat - İskit Kültürü

Türkler Ansiklopedisi, Cilt 4


Birbiriyle savaşan Saklar (İskitler)

Solokha Kurganı MÖ 5.yy-4.yy - Hermitage Müzesi.



İskit bir çeviri sözüdür, Scyth > İskit yapılmış. Onların adı Sak (As) ve Guz (Oğuz)'dur.

Asur kaynaklarında İsh/Ash-guz, Çin kaynaklarında ise Sai olarak geçerler.

SB


7 Aralık 2020 Pazartesi

Scythians and Turks - Stone Statues

 

Tashbaba/Balbal from Scythian and Turkish Khaganate (Göktürk) Periods.


* Balbal (Tr.of ety.), represents the enemy, even if it is from an other Turkish tribe. They are simple and without an oath cup.

* Tashbaba (Tr.of ety. Taşbaba=Stonefather) with oath cup, represents the Leader/İl (El)başı/Kağan.


These are also one of the material proof, that the "Scythians" and "Turks" are kinsmen. Because the "Indo-Iranians" doesn't have this culture/tradition, neither does the Mongolians !


Turks - Altai

Korsika'daki Balbalın Deniz İnsanları dedikleri "Ege Göçleriyle" gelenlerden kaldığını düşünüyorlar. Bu durumda Pelasgların arasında sonradan Kimmer olarak anılan boylar da olmalı. Hatta Çingiz Garaşarlı Etrüsklerin arasında Kimmerler olduğunu belirtir. Böylece niye hem Korsika'da, hem de Altay ve Doğu Avrupa'da aynı tip taşbabalar olduğunu anlayabiliriz.

Filitosa V - Corsica/link
They think that these belongs to the people who came with "Sea People". In that case, these statues belongs to Pelasgians (Sea Saka/Sacae) or Cimmerians. We do know that among the Etruscans (NON-IE) there was also Cimmerians in Italy at that time, so there must be also Cimmerians among Sea People.
That's why the similarty Altai (Turks) - Corsica (Filitosa V)


From France / Aveyron /link




Cuman Turks - 12th-13th c (Ukraine?)





On one of the statue has a quiver and a metal belt buckle... So these are from the Cimmerian/Scythian period, and doesn't belong to Celts or Germanic people. We see also in Germany such statues, but that does not mean it belong to the Germanic people ! They didn't even had a name as Germanic at that time and it is not even Indo-European of etymology! Besides, some Cimmerian tribes are written as Germanic tribe in Tacitus (Gambrivi). The Basques (Euskal, Euskara) for example, are one of the NON-Indo-European people in France, who came from Caucasus İberia, which was interactive with the Cimmerians and Scythians. (Basque language is agglutinative language, so NON-IE. And there are many words shared with the Karachay-Balkar Turkish.)


You can also look at Anatole A. Klyosov works


Germany and Italy (below) / link


Even the word "menhir" is not etymologyical Indo-European, it is Turkish, It was written in Orhun inscriptions as "Mengü" (with m>b also as Bengü, meaning "eternal memorial stone") = Mengü > Menghur > Menhir.


It is important to follow it in time with the question "Who continued this culture/tradition?" !


Turkish Balbals/Tashbaba





Did the European tribes (such as Franks) continued this in AD times? No, they did not... But Turkish tribes did... Such as; Turkish Khaganate (Göktürks), Huns (mostly Ak-Hun, i.e. Hephthalites, which the word was derived from the other name of the White-Huns = Abdaly > Hapdalit > Hephthalites ), Avars and Kipchaks (Polovets)-Cumans, etc. And some, not many, other nations did borrowed this tradition/culture, but did not continued or they were mixed with the Cimmerian/Scythian people. Because it was a strange culture/tradition for others. Even at the end of the 19th- beginning 20th c AD in Turkiye, we have many Tashbaba or Balbal to be seen.





Altay (Altai) - Turkish kurgans and Tashbaba/Balbals


The political pressure back in time on Turkology in the USSR (mass arrests, imprisoning, killing the Turkology scientist, scholars, changing the names of the tribes/nations, and not using the word "Turk" - link), doesn't work anymore, and definitely not the pressure of the "Westernes" who took this "erasing" idea over form the USSR ! "Westernes" are not the authority to write "the history of the Turks"! Turkish scientist are the authority of their own history! Because many do not know wat "Artuk, Selçuk, Kıpçak or Memluk" is, if the Westerner writes "Artuq, Seljuk, Polovets or Mamluk" without the word "Turk" in his book or article. But we do know immediately, when a scholar write "Artuk, Selçuk, Kıpçak or Memluk", that they are one of the Turkish tribes, we do not need the word "Turk" extra next to the word "Kipchak" for example !... And please don't underestimate the history of the Turks, be open minded... maybe one of your ancestor comes from one of these Turkish tribe that I mentioned before... 



Semra Bayraktar (SB)

Scythians-Turks

The continuity of art and culture/tradition is the Social DNA of the nations.



Not "Turkic", but "Turk"

Turcae - Turks - Scythians

Kazakh Prof. Salkaroğlu /Turks-Scythians

Turks - Scandinavians/Vikings

Turks

Scythians-Turks

Franks?


27 Ekim 2020 Salı

Turcae - Turks - Scythians

 


Turcae : İskit Halkı, Hazar Denizi - Karadeniz, Pliny 6, 19

Turcae, arum, m.peuple scythe, entre le Pont-Euxin et la mer Caspienne: Plin 6,19

Gaffiot, Félix (1934)


Turcae - Turci = bknz. Türkler

Türkiye = Avrupa, Asya ve Afrika'yı kapsayan, başkenti İstanbul olan büyük bir imparatorluk.

Türkler = Türkomanlar, Terekemeler, Türkmenler, Türkiye Halkı.

Charles Pye, 1803





"... the Thyssagetæ, and the Iyrcæ,(8).." Pliny 6.7

(8)  The more common reading is "Tureæ" a tribe also mentioned by Mela, and which gave name to modern Turkistan. (link: Pliny the Elder, The Natural History, John Bostock, M.D., F.R.S., H.T. Riley, Esq., B.A., Ed)


BUT, it is not Iyrae, it is IyrCae, with a C (k), so it is Turcae, and not Tureae!

SB


Dictionary of Greek and Roman Geography (1854), William Smith, LLD, Ed. / link




In whose history do we see the tradition, culture and the art of the Scythians? Of course, among Turks.

Scythians are not Indo-Iranian! Besides, Iranian people didn't drink mare's milk!

Scythians are Turks.

turkicworld / link



Kazak Prof. Salkaraoğlu

 

"Eski Türkler Europoid ırkına ait.."...

"Yunanlıların İskit, Perslerin Saka, Çinlilerin Sai-jin dedikleri Eski Türkler..."...

Prof.Dr. Köşygara Salgarauly (Qoyçuqara Salqaraoğlu)


"Çok fazla suistimal var. Kasıtlı olarak çarpıtılmış birçok kanıt var.... Modern resmi tarihte oynanılmış ve Avrupa merkez anlayışı ile yazılmıştır. "Göçebe" halklar birçok yerde yerleşik halkların bir parçası olmuştur, ancak hiçbir iz bırakmadan da kaybolmadılar. Eski uygarlığın başlangıcından beri Asur ve Babil'den, daha sonra Mısır'a ve daha sonra Yunanistan ve Roma'ya kadar, her döneme önemli katkılarda bulunan bu "yabancı göçebe halkların" izleri görülür. Sadece görmesini bilen gözler, bilgileri özümseyebilecek ve özetleyecek zihin gerek! Hatta eski Çin ve Hindistan'a yerleşmiş göçebe kabilelerin tarihini de içerir. Çünkü eski zamanlarda, Batı'da veya Doğu'da, bu "göçebelerin" müdahalesi olmadan, tüm bölgeyi fethedebilen ve imparatorluk düzeyinde köklü büyük devletler kurabilecek tek bir yerleşik halk yoktur... Antik çağın kadim yüzünü gösteren mevcut antik verilere daha yakından bakarsak, tarihte bilinen tüm eski uygarlıkların iki kültürün kesiştiği yerde ortaya çıktığını ve geliştiğini göreceğiz - yerleşik kültür ve sözde "göçebe "kültürü...


Görseldeki kitabın Türkçeye kazandırılması dileği ile...
SB

Göçebeleri sınıflandıran İngiliz Ansiklopedisi onlara şöyle diyor: “Vahşi göçebeler, yani toplayıcılar; Çobanlar, tüccar göçebeler, mevsimlik yerleşimciler, suç çeteleri, yerleşimciler ve fakir yerleşimciler. Çingeneler, dilenciler..." Oysa bu açıklamalar bugünün şartlarına göre yapılmıştır. Büyük Bozkır sakinleri, hayvancılıkla geçinirdi ve geçimlerini sağlamak için sürekli olarak diğer bölgelere göç ediyorlardı, ancak medeniyet sahibiydiler. Hatta bunların yerleşik olanları da vardı. Onlara vahşi diyerek ötekileştiremezsiniz. Onları "yerleşik" ve "göçebe" olarak ayrıştırmak zalimliktir...




Nasıl ki yanlış ilk adım binlerce yanlış adıma yol açabiliyorsa, ilk tarihçilerin hataları da zaman içinde düzeltilmedi. Bu da bir dizi adaletsizlik ile suistimale yol açtı. Amerikalı araştırmacı E. Mackenzie'nin kitabında "Hiç kimse insanlık tarihini tarihçiler kadar çarpıtmadı" demesine rağmen hatalar düzeltilmedi. Oysa yanlışı düzeltmek ilerlemenin garantisidir. İlerlemek için çok fazla yaşam tecrübesi, bilgisi ve bilgisi olan bir toplum, seleflerinin hatalarını düzelterek ve tekrarlamayarak yeni başarılara ulaşabilecekti.

Bu açıdan bakıldığında, bir zamanlar vicdansız tarihçiler tarafından bencilce ve küstahça bilim camiasına sunulan yanlış ifadeler, insanlığın geri kalanını dünya medeniyeti sahnesine geride bırakan Avrupa halkı tarafından düzeltilip engellenmelidir. Bir şansı vardı, ancak, maalesef bu yapılmadı. Geçmişin hatalarını düzeltmek yerine onlar da geçmişin ilkelerini takip ederek bencil hırslarını doruklara çıkardılar. Maalesef bilime özgürce hakim olan ve hâkimiyetini sürdüren "Avrupa merkezcilik" olarak adlandırılan bu bencil Avrupalı küstahlığının temsilcileri, gelecek nesillerin zihinlerini şekillendirmek için yorulmadan çalışmaya devam ediyor. Böylelikle eski benmerkezci meslektaşlarının oluşturduğu tarihsel bilinci zamanlarının bilgisine uyarlamak ve uyumlu hale getirmek için Avrupa merkezciliğin bayrağını yükselten Avrupa-merkezci akademisyenler, eski "tarihi halklar" ve "tarihsel olmayan halklar" adlarını kaldırmış ve onların yerine yeni isimler kullanmıştır; Eski "tarihsel halklar" artık "yerleşikler" ve "tarihsel olmayan insanlar" da "göçebeler" olmuştur. Bu ifadeler de diğerleri tarafından derhal bilimsel dolaşıma sokulmuştur!"

Tarihi büyük bir dağ olarak düşünürsek, o dağın sadece bir taşının çalışılmasına, doktora ve adayın çalışmaları için yazılmasına izin verildi. Diğer taşlara dokunmamalısın!...

Genetikçilerin insanlığın ilk doğum yerinin Güneydoğu Afrika olduğunu söylediği doğruysa, sadece bir Kazak değil, bu bölgedeki tüm Türk halklarının kökenini aramak gerekir. Daha sonra Afrika'dan Asya kıtasına taşındılar. Herodot'tan önceki tarihçilere göre Kafkasya dünyanın kenarı olarak görülüyordu. Bu nedenle, bu Asya'ları, büyük ve Küçük Asya araştırılmalı... Tarihçiler Kafkasya'daki bu geniş bozkıra "Büyük Bozkır" dedi. Bozkırların tarihi genel olarak birleşme ve dağılmalardan ibarettir.

Herkes bilinçli gelişimin üç aşamasından geçmek zorundadır. Birincisi, tarihsel bilinçtir. Tüm toplumun bilişini oluşturur. İkincisi, ulusal bilinçtir. Toplumdaki insanları, ulusal çıkar ve devletin çıkarları doğrultusunda çalışmaları için eğitir. Üçüncüsü yurttaşlık bilincidir. Herkesi insanlığın pisliğinden kurtarır ve onları en yüksek ahlak ideallerine götürür...

Her halükarda, insanlığın binlerce yıldır yarattığı, geliştirdiği ve bugüne kadar getirdiği tüm zenginliği "yerleşimcilere", barbarca yıkım gücünü de "göçebelere" atfetmek tek taraflı yazılmış tarihtir. Ve bilimsel araştırmada tek yanlılık hiçbir zaman doğru olmamıştır. Bu nedenle, tarihsel gerçeğe ulaşmak için, herkesin ortak tarihimizi yeniden düşünmesi, XXI.Yüzyıl ışığında çalışması gerekir.

Vahşi olarak kabul edilen ve tamamen araştırma kapsamının dışında bırakılan "göçebelerin" antik kökenleri araştırılmalıdır. En iyisi sıfırdan başlamak, tüm hikayeyi yeniden yazmak: "Gerçek yerleşimciler kimler?", "Nereden geldiler ve nasıl ortaya çıktılar?", "Antik çağlarda bozkır", "Asya ve Küçük Asya'ya farklı zamanlarda farklı isimlerle gelen savaşçı göçebe kabileler kimlerdir? Hepsi aynı insanlar mıdır yoksa farklı dil, din ve tabiata sahip farklı halklardan mıdır?" , "Yaşam tarzlarının özellikleri nelerdir?", sorularına doyurucu cevaplar vermek gerekiyor... Avrupa merkezli tarih anlayışı ile yazılmış modern "resmi tarih" ile bu sorulara cevap veremeyiz...

"Saklar (Sak-İskit) Türk'tür."

Ортақ тарихтағы олқылықтар
16.08.2016 / link / link
10.04.2019 / link

Халқымыздың тарихы жайлы жазба деректер
29.01.2016 / link


Scythians are Turks





9 Ağustos 2020 Pazar

Saka Türkü Buda ve Kuşanlar

 


Saka Türk boyundan olan "Bilge Öğretmen" Siddartha Gautama Buda (MÖ 623-543) bir Saka tiginidir. Hindistan'da Saka Türkleri "Shakas" ya da "Sakya" olarak geçer. Buda, Saka Türkleri tarafından Bur Kağan - Bur Han olarak adlandırılmış. Burhan/Bürhan sözünün Arapçadan geldiğini ve delil, güçlü kanıt, tanrısal aydınlık anlamına geldiğini savunanlar Bür/Bur hecesiyle Türkçede türetilmiş birçok özel isim olduğunu unutmaktadır ki Dede Korkut, Kaşgarlı, Eski Yazıtlar ve Uygur yazıtlarında geçtiğinin de farkında değildir; Örneğin, Babur/Babür, Bürgüt/Bürküt, Baybüre, Burçak, Burslan, Burulday, Burkay, Bürkek, Burhân, Burcu, Burla, Bürçü, Burguçan, Burçin... v.s. gibi, ya da Burta gibi Türk adları var ki birçoğu hâlâ Türk dünyasında kullanılıyor. Buda'nın anlamı da aydınlanmak demektir. Sorguluyoruz o zaman; O tarihte (MÖ 5.yy) Arapçanın o bölgede ne işi var? Ayrıca Moğolca'da da Burkan derler, ancak o da Türkçe kökenli; Bur Kan/Han - Bur Kağan gibi... Ve Türkçe olan Kağan sözünün de Hindistan'da Khan olarak kullanıldığı biliniyor. Bu arada Türkçenin Akadca ve onun torunu olan Arapça üzerinde etkisi olduğu da...



Budizm Kuşhanlar ile Orta Asya'ya yayılmıştır.
Sivri başlığı ile bir Kuşhan, Sakalardan geldiklerine en güzel kanıttır.


Filozof dedikleri Toxaris, Anacharsis ve Abaris gibi Şaman/Kam çıkaran Sakalar, Buda'yı da çıkarmıştır. Bir diğer filozof ise Ammonios Saka'dır (MS 2.yy). O da Mısır'a göçen Saka Türklerinden gelir. [Prof.Dr. Mehmet Bayrakdar, Yunanistan'da Saka Türkü Üç Filozof]


Birçok "bilimadamı" Sakaları-İskitleri "İranî" sayar, ancak gerçek hiç de öyle değildir! Hindistan'ın ilk başbakanı C.Nehru (1889-1964)'den aktaran Prof.Ağasıoğlu : "Doğu'ya giden Sakalar hakkında C.Nehru şöyle der :  - Sonra Saka akını başladı. Onlar sayıca çok idiler. Hindistan'ın kuzeybatı bölgelerine yayıldılar. Sakalar Türklerin büyük, göçen boylarındandı. Onları da öz yerinden başka bir büyük boy olan Kuşanlar çıkarmıştı - ". [Prof.Dr. Firudin Ağasıoğlu, Lidya Kralı Krez Azerbaycan'da]. 

Aynı şeyi Gandi de söylemiştir: "Hindistan bir anadır ve iki çocuğu vardır; Biri Hintliler, diğeri Türkler."


Kazakistan'dan Prof. Dr. Karjaubay Sarthocaoğlu da ; "Avrupa merkezli araştırmacıları Sakaları (İskitleri) İranlıların atası olarak nitelendiriyor, aslında onlar Türk halklarının atasıdır. Son yıllarda Avrupa merkezli araştırmacıların çalışmalarını inceleyenler, bunların çok fazla hata içerdiğini ve bilimsel dayanağı olmadığını kanıtladı. Tarihsel veriler, destan ve efsaneler, etno-kültürel kimlik, arkeolojik ve dil açısından, antik dönem Sakaların torunlarının Türkler olduğunu ortaya koymuştur" demektedir. [Karjaubay Sarthocaoğlu]


Batılılar, Hindistan'daki İskitlere "İndo-Scythian", yani Hint İskitleri demekte, ancak herhangi bir tarihçi eğer İskitleri/Sakaları İranî gösteriyorsa "İranî" denmesini dikkate almayacağız! Hindistan'ın kronolojisini anlatan ve Kaşmirli Kalhana'nın 12.yy'da yazdığı "Rajatarangini (Nehir Kralları)" adlı eserde, Kuşhanlara Turuşka (Turushka) denildiği, Turuşka sözünün de Türkler için söylendiği de bilinmektedir. Bu arada Kaşmirliler değer verdikleri bilginlerine yerel ad verirdi ki Kalhana adı da Sanskritçe değil yerel bir addır. [Prof. K.N.Dhar, Kalhana - The Chronicler] Bununla birlikte "Kavi Bilhana" adında da 11.yy'da yaşamış şairleri de bulunmaktadır. Buradaki Bilhana, yani Bil Han da tıpkı Sumerli Bilgemiş ya da Göktürk Hakanı Bilge Kağan'daki gibi Türkçedir.


Bilhana'nın hayatını anlatan 1948 yapımı filmin afişi


Aşağıdaki görselde Saka-Türk Kralı Azes (Scythian Azaz olarak da geçer)'e ait iki sikke.

Türk oturuşu ve Türk savaş geleneğine göre atının kuyruğu düğümlüdür. Azes'in bir elinde kuş var , ya Türk sanatında sıkça kullanılan avcı betimlemesi ya da ölüm, taşbabalardaki gibi ruhu kuş olup gitti, demek. Diğer elinde de devleti temsilen Kurt Ağzı dedikleri sancak bulunmakta. Kral Azes öldükten sonra Sakaların hakimiyeti bitmiş ve Kuşanların hakimiyeti başlamıştır ki MS 6.yy'a kadar devam eder. Devletin resmi dini olan Budizmi Orta Asya'ya adları bir kişi adından gelen Kuşanlar yaymıştır.

 Bu tamgalar Kırım-Tatar tamgalarıyla da benzerlik gösterir.

Pakistanlı bilginler bile Saka/İskitler ile Kuşhanların Türk kökenli olduğunu bildirilerinde sunmuştur.

"This was followed by the conquest of Sakas or Scythians and Kushans (120 BC - 200 AC). Scythian remains unearthed at Banbhore (the old port of Debal) indicate that they had advanced far to the south of Sind. Both Scythians and Kushans were of Turki origin and they conquest also..."

Sind a Historical Perspective By Dr Nabi Bakhsh Khan Baloch



Sömürge politikası güden Oxford bile itiraf eder: Kuşhanlar Türk kökenli.


Kısaca Buda Sakalardan gelir, Sakalar ve Budizmi yayan Kuşhanlar Türktür. Buda'nın "Three Jewels" dedikleri "Üç Hazine-Mücevher" betimlemesi Göktürk abecesindeki Ant sesini veren damgadır ki bugün çintemani olarak da biliniyor. Swastika olarak bildiğimiz ve Buda heykellerinde sıkça rastladığımız Oz damgası ise tüm Türk dünyasında tanrıyı temsil eder ki, Büyük Ayı'nın Kutup Yıldızı etrafındaki mevsimsel döngüsüdür. Kağan'ın tahta çıkmasını, tanrının yeryüzündeki görseli/temsili ya da tanrıyla bütünleşmek anlamına da gelir.


Semra Bayraktar (SB)


Türkçe - İngilizce karışık kaynaklar:


*** "Tanrılaştırılmış Buda gerçekte Aryan değil, Turani kökenlidir." [Forlong, Faiths of Man, Cilt 1]


*** "Hindistan'da Budizm Türkler geldikten sonra yayılır... Kendisi bir Saka prensi idi... Hintliler ona Türk Tanrısı derken, Türkler ona Tengri Burk-Han, yani Tanrı'nın Elçisi derdi. Bu sebeple her zaman mavi gözlerle betimlendi, çünkü Türkler de mavi gözlü idi..." [Murad Adji]

[ Buradaki mavi gözlü Türkler Kıpçak Türklerdir, ki Hindistan Kıpçak Türkleri tarafından yönetilmiştir. Sakaların arasında mavi göz, açık renk ten ve kızıl/sarı saç görülmekte. Çünkü Tarım Havzasında bulunan mumyalar bu özellikleri taşır. Bunların arasında da Türk var, ve en güzel kanıt ise 3500 yıllık pantolonun üzerindeki damgadır. Bu betimleme, pantolon bulunmadan önce de Türk kilim, halı ve örgüde kullanılıyordu. - SB]


İngilizcesi:

[Buddhism arose in Hindustan after the Turks had come there. Seekin the meaning of life, a certain man now known as Siddartha Gautama (Young prince of the Sakya people in what is now modern Nepal, born in the sixth century BC, known as the Buddha) came to the conclusion that Monotheism is impossible (apparently in a continuation of the spiritual dispute that originated in the Altai at that time)... The native Indians called Buddha Shakyamuni, which literally means 'Türkic God'. And the Turks called him Tanghri Burkhan, i.e. Tengri's Messenger. That's why he is sitll drawn with blue eyes, the same as all other Turks... In Nepal, near Rummindei, there is a column where the name of the founder of Buddhism is carved - the name of a human being from Shakya family who came from the North. The column was raised in the 3rd century BC. It marks the place where Buddha Shakyamuni, 'the sage from Shakya family' or the 'Turkic God' was born. The king Kanishka complemented the Buddha's image on coins with the incription 'Sakamano Boddho' and 'Bogo Boddho'. The first incription emphasized the belonging of Buddha to the Turks, and the second is translated as 'God Buddha'. That is to say that starting from the 1st century AD Buddha was identified with Tengri, which was logical for the Northern Hindustan and Middle East, which were absorbing the Altaic Culture." 

[Murad Adji]


*** BURKAN - BURK HAN - BUR HAN

Murad Adji'nin söylediklerini destekler.

"Burqantïn ö?i 'except Buddha (Burqan "Buddha')"

[Türkic Languages, Linguistics Institute, USSR Academy of Sciences, Old Türkic - Russian Dictionary (OTD), Science Publishing, Leningrad Branch, Leningrad, 1969, Editors V.M.Nadelyaev, D.M.Nasilov, E.R.Tenishev, A.M.Scherbak, Affixes and analytical constructions.]


*** "His actual name was Siddhartha, and in his family he was known as Gautama. He was born in 560 BC in a grove called Lumbini. His father, Suddhodana, was the king of the Sakya tribe, who ruled over Kapilavastu in Nepal. His mother Mahamaya died when he was only seven days old. The Sakyas were not Aryan, but of Turanian descent. Unquestionably it is amongst the Turanians where Buddhism found the most acceptances."

[Making of the BuddhaP K Chhetri, 2015]



*** "Mauryan Emperor Ashoka and others sent Buddhist preachers up to Central Asia and many of the tribes there became Buddhists. Turkic tribes like Sakas, Kushanas, when they settled on India's borders and inside it also adopted languages and religions of Hindustan.... After the collapse of Mauryan Empire in 3rd century BC, a number of Central Asian Turkic tribes, known as Sakas in India and Scythians in West, came to Hindustan and settled down there... Kushanas became Budhists and Kanishka spread this religion in Central Asia and elsewhere. Other major tribe which entered later in 6th Century AD were Huns, a branch of Hephthalis or white Huns, whose first king came to be known as Toramana in early 6th century and whose son Mihirakula was a patron of Shavism, a branch of Hinduism..." 

[Contribution of Turkic Languages in the Evolytion and Development of Hindustani Langauges, by K. Gajendra Singh, New Delhi,India, (1992-96 Ankara ve Azerbaycan'da büyükelçi, bugün Indo-Turkic Studies'in başkanı)]


*** " Anyhow, the early legends of Buddha's previous history seem to have been carried away to Cabul, as if he had lived there. This, again seems to favour the Turanian origin of the Sakyas as a race... Buddhism was not a purely indigenous religion of India, but derived from a fusion of Turanian and Aryan elements...."

[Samuel Beal, Abstract of Four Lectures on Buddhist Literature in China. (Doğu bilginiydi, Budizmin ilk kayıtlarını doğrudan Çin'den tercüme etmişti.]


*** "Troubled at the prospect that the Buddha's racial classification as Aryan might irrevocably align him with European civilization, Inoue* contended instead that the Buddha's tribe, the Sakyas, was actually a subgroup of the Scythians described in ancient Greek histories. These he linked to the Sai (Saka) tribe and the Yuezhi described in ancient Chinese records - meaning, he claimed, that the Buddha's people would be members not of the Aryan race, but of the Turanian. Conveniently, Inoue continued, the mixed race that had emerged on the Japanese archipelago in ancient times incorporated a large admixture of Turanian stock."

[Prof.Micah L. Auerback, A Storied Sage: Canon and Creation in the Making of a Japanese Buddha. kitabından . Inoue Tetsujirö (1855-1944) ise, Filozof  "To What Race Does the Buddha Belong? - Shaka wa ikanaru shuzoku nar ka - 1895]


*** "Scythian Mauas", "Scythian Azaz" olarak bahseden Sir Alexander Cunningham (The Bhilsa Topes: Or, Buddhist Monuments of Central India. Cunningham), Hindistan'da yapılan arkeolojik araştırmaların babası olarak bilinir. ancak o da İskitleri İranî dilli sayar, dikkat! (Hindistan ve Pakistan İskit/Sakalara Türk derken, bu "kibirli Batılılar" kendilerini tek uzman olarak görüp haklıymışcasına ve ısrarla İranî yapmakta! Ben en çok da, bizim bilginlerin bu batılılara biat etmelerine kızıyorum!) Bu çalışmadaki en güzel şey ise Budistlerin kutsal anıtlarının "KURGAN" benzeri olması ve TOPE olarak adlandırılmasıdır. Çünkü TOPE Türkçedir ve TEPE sözünün kendisidir. Pelasglarda da, Amerika Yerlilerinde (Alaska) de TEPE sözü görülür.


Fergusson'a göre bu TEPELER (TOPELER) en erken 1.yy ila 4.yy arasında tarihlendiriliyor.

TEPELER Buddha'yı anmak için inşa edilmiştir.

Kervan yolu boyunca da Buda için anıtlar yapılmış, heykeller dikilmiştir.

Kanişka'nın kendisi Budizmi seçmemiş olsa da halkı için Budizme büyük önem vermiştir.

Sikkelerin üzerindeki yazıtlarda çoğu Yunan abecesi kullanılmış olsa da dili "bilinmeyen bir dil" olarak sınıflandırılmış.

Bunu da söyleyen A.Cunningham'dır!

Bu "tanımlamak istemedikleri dil" tabi ki Türkçedir.

Kanişka (MS 120) sikkesi örneğinde gördüğümüz gibi

Solda: Elinde sancağı ile Kanişka bir sunu yaparken

Sağda: Büyük İskender'in gelişiyle etkilenen kültür Güneş Tanrısı Helios'u betimlemiş ki Buda da bir Güneş (Aydınlatan) olarak tanımlanır. Ancak bunu sadece "Yunan" kültürüne bağlamak da yanlış, çünkü Hakasya'da bulunan Okunev-Türk kültürü hem daha eski hem de Sakaların atalarına ait güneş sembolleri bulunmaktadır.

Yazıtta Yunan abecesi kullanılmış ancak BAŞİL (Basil-eus) yazdığı görülmektedir ki Türkçedir "Kralların Kralı" anlamına gelen "İlbaşların/beylerin İlbaşı" demektedir.

Early gold coin of Kanishka I with Greek language legend and Helios. (c. 120 AD). Obverse: Kanishka standing, clad in heavy Kushan coat and long boots, flames emanating from shoulders, holding a standard in his left hand, and making a sacrifice over an altar: ΒΑΣΙΛΕΥΣ ΒΑΣΙΛΕΩΝ ΚΑΝΗϷΚΟΥ Basileus Basileon Kanishkoy "[Coin] of Kanishka, king of kings". Reverse: Standing Helios, forming a benediction gesture with the right hand. ΗΛΙΟΣ Helios. Kanishka monogram (tamgha) to the left.

BASİL(-eus) is TURKİSH of ETYMOLOGY > BAŞ (head, leader) İL (country, land)

TAMGHA is TURKİSH of ETYMOLOGY >  TAMGA/DAMGA (mark, symbol)

Bölgede TEGİN/TİGİN (tagino), YABGU ve BAŞİL gibi Türkçe unvanlar kullanılmaktaydı.


"Kabulistan bölgesiyle Afganistan'ın güneydoğusunda YABGU unvanına sahip Kuşhan liderlerinden biri, iktidarı ele geçirerek kısa sürede büyük bir krallık haline gelen, küçük bir alan kurmuştu." - Dr.Eduard Rtveladze / Kazak Tv "Kushan Kingdom" video


Dr. Rtveladze'nin burada bahsettiği YABGU unvanı Kassit Türklerinde de görülür ki, bu da sözcüğün İrani olmadığını kanıtlar. Çünkü, MÖ 18.yy ila MÖ 12.yy arasında tarih sahnesinde yerini alan Kassitler döneminde İranî sayılan hiçbir topluluk bu topraklara ayak basmamıştır. İranî toplulukların bu bölgedeki tarihi MÖ 800'den önceye gitmez. YABGU unvanı Ak Hunlar, Hazarlar, Türk Kağanlığı (Göktürk) ve Oğuzlarda da görülmektedir. Yani, bazı akademisyenlerimiz bilgilerini güncellemek durumundadır. Örneğin Dr. Mehmet Tezcan'ın "Yabgu Unvanı" makalesinde "Türkçe menşeli olmayıp Sakalarla bağlantılı bir kelime" derken "İranî tesiri"ni olduğunu yazmaktadır ki yanlış ve eksiktir. Öncelikle; "Türkçe kökenli olmayıp Sakalarla" derken, yanlış yönlendirme yapmakta, çünkü Sakalar da Türkçe konuşmaktadır. İkincisi de Kassitlerle ilgilidir, İranîler henüz tarih sahnesine çıkmamıştır. Kassitler (Kaslar) Türktür ve Sakaların da atalarındandır.

[Dr. Mehmet Tezcan, Yabgu Unvanı ve Kullanımı (Kuşanlardan İlk Müslüman Türk Devletlerine Kadar), Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, 2012, Cilt 0, Sayı 48, Sayfalar 305 - 342]


"At the beginning of our area one of the Kushan leaders, who had the title YABGU, somewhere in Kabulistan region, and in southeast of Afghanistan seach the power and established a small domain, which soon became a kingdom. Inscripitons on the coins depict his rights. At first they called him Zaoou, which means leader in Greek [*], and YABGU in Turkic, in İranian [*], because there are different views on the origin of word of YABGU. Then called him a King, and King of Kings. So the history of the great Kushan State began with this person. his name was Kujula Kadphises."

Dr.Eduard Rtveladze, Academician, Doctor of Historical Sciences, Scientific Director of the Project, Chairperson of Scientific Council of World Scientific Society for Study, Preservation and Popularization of Cultural Heritage of Uzbekistan.

[* ] Zaoou maybe a broken word of Yabgu, dialect maybe? Yabgu>Yauva>Zauva>Zaoou? Or of Heraus>Zaooy? But at first Yabgu is Turkish of etymology, also to be seen among Kassite Turks. So, it is not İranian! Because there was no İranian tribes at the time of Kassites (18th.12th BC) in Near East. Even among Hephthalites (Abdaly or White Hun-Turks) is the title YABGU to be seen, after Kushan-Turks. SB


*** The Kushan era marked an important stage in the history of Buddhism. This is explained by the fact that Sakas (in Greek sources known as Scythians) were directly related to the Shaky clan from the central part of northern India, in which the Buddha Shakyamuni was born (or Sakyamuni – literally translated as “the Sage of the Saka clan.”) Proof of this fact is the genetic testing of the direct descendants of this spiritual enlightener, conducted by Kazakh scientists during an expedition to Nepal. The processing and analysis of DNA test data were carried out by the Kazakh Company “Shejire DNA” and decoding was carried out in the USA, in the world-famous laboratory “Family Tree DNA.”


In addition, several indirect evidences were found to support this theory. These are artefacts where Sakas motifs can be traced. For example, the cult Buddhist Vajra object is reminiscent of the Adji sign denoting the deity Tengri.

Furthermore, while visiting Nepal, Bhutan and Sri Lanka, I found that some words have similar meanings with the Kazakh language. For example, there are such words as “aga,” “ata,” “ana,” “apa,” “koke,” “tate,” which over time are pronounced with slight phonetic changes and perceived slightly new meanings. It is noteworthy that the peoples of these countries speak different languages and have different cultures and histories. From this, it follows that the unifying factor of these states is Buddhism and these words entered their languages with the arrival of the first Buddhists. Thus, part of the inhabitants of modern India and neighbouring countries that were part of the Kushan Kingdom, have a gene of the Steppe people, and they also adopted some words from the Sakas, who were the ancestors to the Turkic people. In this regard, I would like to share one interesting episode of my life. While waiting at the airport for boarding a flight, I saw how a Japanese Buddhist monk was located next to me, who, as it turned out, had been in Kazakhstan. We had a rather lively conversation, in which we also touched upon Buddhist themes. During the conversation, I talked about the “Golden Man” – a descendant of the Saka leader, whose grave was found in 1970 near the Kazakh city of Issyk. All his clothes, weapons, crown and jewellery were made of gold. This burial dates from the V-IV century BC. I noted that to date 5 such golden people have been found. Thus, the territory of Kazakhstan is the valley of the burial of Sakas Kings. In this context, I expressed the opinion that he and the Buddha may be close relations belonging to the same member of royal families of the Sakas, as the Buddha also came from a royal family. On the other hand, my interlocutor, dispelling all my doubts, replied: “in fact, it would be so.”

[Bulat SarsenbayevKing of the Kushan dynasty Kanishka, Astanatimes, 3 JUNE 2020]



*** Buda Saka boyundan gelir, ancak İskitleri İranî gösterir, dikkate almayınız!..

[Greek Buddha: Pyrrho's Encounter with Early Buddhism in Central Asia, by Christopher I. Beckwith]



SB


Budda is from Saka tribe, and Scythians/Sakas are not İranian, but Turkish tribe as the Kushans!.. This "İranian" deception must end !

Every culture matters, every culture deserve respect, but, twisting the history, falsifying with knowledge, who ever is doing, is wrong, and not acceptable! And don't say "don't give us a point of view of Turkish scholars", is just nonsensical! Who says that the Westerners are truthfully? We trust everyone who ever take pen in his/her hand, don't, because they do have the ability to lie according to their political views.  Because writing history, is partly based on the author's comments. So, we must read the history from both and from the third/fourt side. Stealing the heritage from another nation is committing a crime to that nation, humankind and history. Just like stealing the artifacts from a kurgan or ancient settlement.


Kushans are Turkish tribe. By the way, mostly use the word Turkic, but I don't, as I say before, again, Turkic is given name by the westerners, not us, ooo no... We do say Kazakh-Turk, Uzbek-Turk or Saka-Turk, (you get the idea), and not Kazakh-Turkic!


Every Turkish tribe knows that the Kushans are Turkish tribe, and not just the Turks from Türkiye, but also from Kazakhstan, Uzbekistan, Turkmenistan or Azerbaijan. Because, Kushans are also known as Avar-Turks, or White Hun-Turks (Abdaly, Hephthalites). and they were known in İndia as Turushka! And everyone knows that Turushka is an other name for Turk.


About the inscription "Basileus"... It is %100 Turkish! First, -eus is not Greek of origin, and second, Basil < Baş-il, and the meaning is Baş=Head ; il=Country, State = The Head of the Country, i.e. the Leader, so in westerner point a King. The Greek alphabet doesn't have ş (sch), so they wrote as Bas instead of Baş. On a coin of Scythian King Sariakos (180 BC) wrote Basi Sari =  Leader Sarı, Kağan Sarı or King Sarı (Sarı is also Turkish (blond or yellow in every Turkish dialect). I'm writing at this moment in English, am I an English now?... Just like claiming today "Greek Yoghurt", as if there were a "Greek Yoghurt"!.. Yoghurt is %100 Turkish word and invention! Advertisement and mass media is important ofcourse, you can fool everyone!... Everything around us became political! Damn!...


And please read this to..:

Prof.Dr. Mirfatyh Zakiev's about Kushans, Tochars and Sakas:


SB.