8 Aralık 2025 Pazartesi

Ejder Taşlar

 


Batı Azerbaycan'da Ermenileşmeye devam eden anıtlarımız.

Ermeniler bir süredir Batı Azerbaycan topraklarında tarihi Kur-Araz kültürüne ait heykel ve eserleri sosyal medyadan yayarak kadim bir millet olduklarını teyit etmeye çalışıyorlar. Ermeniler tarafından "vishap" adı altında sunulan diğer anıtlar çoğunlukla öküz, at ve koç heykelleridir. Bu da bölgede Türk etnoslarının varlığının izlerini gizlemeye ve antik mezar taşlarını Ermenileştirmeye yönelik bir dolandırıcılık girişimidir.

Özellikle "vishap-Ermeni dragon" ismiyle ejderha motifli taşları sunmaları çok saçma. Bu anıtlar yapay olarak Ermenileştirilmiş, Hristiyanlaştırılmış ve üzerlerine yeni süs ve yazılar eklenmiştir. Bu konuda birçok vasiyetleri var. Ancak antik Doğu kültürleri ve medeniyetleri (Urartu, Nubia ve Scyphia) üzerine bir uzman, Sovyet arkeolog ve oryantalist, akademisyen Boris Piotrovsky burayı araştırdıktan sonra raporunda şöyle yazıyor:

"Ejderha yurdunda (Batı Azerbaycan'daki yayla adı) bulunan vişapların sonraki zamanlara ait olduğu anlaşılıyor"

Antik Azerbaycan'da Ejderha, geceyi ve karanlığı simgeleyen ayı yutarak güneşin zaferi ve iyinin kötülüğe karşı zaferini simgeliyor. Ejderha, Türk-İslam el yazmasında her dönem sık rastlanan motiflerden biridir. Gökyüzünü temsil eden iki ejderha. İki ejderhanın diğer mitolojik ve hayali motiflerle birlikte çalıştıkları kompozisyonlar az değil.

Halılarımızda Ejderha motifine geniş yer vermek boşuna değilmiş, çünkü uzak geçmişte Türk halklarının yaşamında, hanesinde, folklorunda ve mitolojisinde öne çıkan bir yer tutmuştur. Karabağ gibi gözde bir halı alanında örülen "Varni" isimli halılardaki büyük hacimli ejderha resimlerinin de tesadüf olması tesadüf değildir. Dragon illüstrasyonları halılara sadece yakışmıyor, aynı zamanda koruma ve savunma fonksiyonları da taşıyor. Son zamanlara kadar çadırda ya da evde ejderha asılı "Varni" halısının insanları kötü güçlerden koruyup onlara mutluluk ve rızık getirdiği düşünülüyordu.

Ejderha motifi, Türk-İslam felsefi fikir tarihinde önemli bir yere sahiptir. Türklerde ejderha (ejderha) - yılan ve timsaha yakın bir türden bir hayvan, farklı hayvanların birleşiminden oluşan bir canlı şeklinde canlandırılıyor.

Bu anıtlar çoğunlukla Erivan şehrine 40 km uzaklıkta Alagöz Dağı'nın eteklerinde yer alıyor. Türkçesi olduğu için ala ve kaz (gaz) parçalarından oluşmaktadır. İsmin ilk bileşeni, Türk dillerinde geniş (büyük) bir anlam taşır ve bu kelime, örneğin Alazan (orijinal Alaozan) Geniş Nehir adına da bulunur. Göz (gerçekte yürüyüş) sözcüğü Güney Kafkasya'daki birçok dağ isimlerine yansıdı.

70'li yıllarda Nahçıvan'ın Batabat bölgesinde tarih elmleri doktoru Ali Vəliyev'den.  "Yukarıda bahsettiğimiz, ilk bin yıla ait eşsiz "vishap" arkeolojik anıt ya da "Taş balığı" heykeli bulundu. Nahçıvan'da Gamigaya topraklarında bulunan "vishapların" Türk mitolojisine ait olduğu gerçeği arkeologlar N tarafından da söyleniyor. Urushadze onayını P.S. Uvarova, I.A. Okladnikova ve diğerlerinin çalışmalarında buldu. Vishapların çoğunlukla Nahçıvan topraklarında ve Doğu Anadolu'da bulunduğunu belirtmek önemlidir."

Ermeniler 1970 yılında Nahçıvan'da antik Farhad Evi denen yerin yakınlığından bu bölgeden vişapları çaldılar. Batı Azerbaycan'da "Ejderha Diyarı" Basarkçar ilçesinin (şimdiki Vardenis) Zod köyü. "Ejderha kayası", Ejderha dağı ve Sadarak bölgesindeki mağara vb. sözde mekanlar buna bir örnektir.

Bu nedenle Azerbaycan ile Ermenistan arasında barış imzalanacaksa, bu kadim kültür örneklerinin Ermenileştirilmesinin önlenmesine dair bir de makale olmalı.

Prof. Dr. Zaur Aliyev / link



Oz Damgası

 

Eski Türklere ait "OZ damgası" - Güneş hareket ediyor, hayat hareket ediyor.


1. resim 1939 yılında Qobustan'da cingirdağ yazilitapa buyukdaş küçükdaş dağlarında bulunan saksafon konteyneri.

2. resim Qobustan cingirdaş (yaş 10 bin civarı).

3. resim Azerbaycan'ın güneyindeki Erdebil ilinin Germi şehrinde bulunan yaklaşık 2200 yıllık "Öz" damgalı parça.

4. resim: Quba'nın Alpan köyünde bulunan, bin yıldan fazla eski "kendi" halısı.


Bunun gibi o kadar çok örnek var ki Azerbaycan'da arkeolojik kazılarda bulunan bu gibi yüzlerce maddi ve manevi miras nesne, halı ve benzeri nesne, bu damganın Azerbaycan topraklarında yaşayan eski Türklere ait olduğunu gösteriyor.

Eski inançlara göre bu damga, prototürklerin Tanrı'ya ulaşmasını yansıtır. Dairesel burç, eski Türk kültüründe çok önemli ve olumlu anlamlı bir işaretti. Şimdiki zamandaki olumsuz anlamlarla ilişkilendirilmesi ( XX yüzyılda Naziler tarafından istismar edilmesi) sembolün eski anlamını değiştirmez. Bu sembol Türk kabileler aracılığıyla Hindistan'a geçmiş ve daha sonra Naziler tarafından kullanılmıştır. Türkler "Öz" damgasını da "kelle damga", "kolları katlanmış damga", "kelepçeli damga" olarak bilirlerdi. Genellikle, güneş burcunun anlamında ya da dönemin ve hayatın sürekliliğinde kullanılırdı. Göytürk yazılı anıtlarında ve Orkhon-Yenisey kültüründe bu simgeye benzer işaretler bulunuyor.

Okuduğum bazı çalışmalarda bu işaret "Gök Tanrısından Gelen Güç" olarak yorumlanıyor. Dolaşım formu göksel gücü ve hareketi temsil eder.

Pula dikkat edin. Dört yöne doğru gidiyor. Şaman, antik Mag ve Türk felsefesine göre, bu yönler şöyledir:

Doğu - doğum

Batı - Gün Batımı

Güney - ısı, enerji

Kuzey - serin, sessiz

Hava,Ateş,Su,Toprak aynı zamanda qədim Azerbaycan'da yansıyır ve bunlar da qədim Novruz bayramımızın unsurları sayılır.

Bu dört yönün bir noktada - merkezde birleşmesi, eski Türklerin uzay anlayışının bir sembolüdür. Bu Türk felsefi fikrine göre evren kaostan değil, ritim, dolaşım ve uyum üzerine inşa edilmiştir.

Eski zamanlarda "hakikat aşıklarının" insan ruhunu Tanrı'ya getirdiği inancı o kadar güçlüdü ki, onlara "OZAN" denirdi.

Güneş, yaşam, mutluluk, güneşi simgeleyen, yaşam, mutluluk, kaya resimlerinde gördüğümüz dünya görüşünü 8. milenyumdan bugüne getirdi.

"OZ" olarak Tanrı'ya kavuşma fikri köklerini Ahmad Yasavi'nin temel felsefesinden alır. Bu nedenle Ahmad Yasavi için inşa edilen türbenin temel dekorasyonu gamalı haç tarafından yapılmıştır.

Tek kelimeyle, onun damgası bize bir mesaj veriyor:

"Dünya dörttür, her şey birbirine bağlıdır. “


Zaur Aliyev Felsefe Doktoru, doçent.


Not: "Yeni Taş (Neolitik) döneminde Çin, Hindistan, Mısır gibi antik ülkelerde resmi (fotografik) yazılar ortaya çıktığında, bu kültür Azerbaycan'da daha erken - orta taş (mezolitik) aşamasında ortaya çıkmaya başlamıştır. "Fiktografik yazılar Azerbaycan'da Qobustan'da, Qazax bölgesinin "Baba Derviş" adlı antik yerleşim yerinde, Gədəbəy, Mingəçevir'de keşfedildi".

Nasır Rzayev, bilim insanı, sanat bilimleri doktoru.


*

Bir tane de ben ekleyeyim - SB
Turova'dan






Truva

 

Bir belgesel izledim, baştan söyleyeyim, iyi hazırlanmış ama...


* İlyada kaçırılmayı değil, savaşı anlatır.

* Savaşa çağıran Menelaos değil Aka Memnon'dur.

* İlyada'da Kral Pirim'in danışmanı Antenor Oduseus ile Menelaos'un elçi olarak gelip ağırladığından bahseder, ancak bu olay Turova kıyılarına geldiklerinde yaşanır. Çünkü Aulis'te toplanırlarken Nestor ile Palamedes gönülsüz olan Oduseus'u almaya gider. Sonra da Nestor ile Oduseus Akil'i almaya gider. Üstelik bu gidiş gelişler bir kaç gün sürmüyor. Ayrıca Akil Skyros Adası'na bırakıldığında 9 yaşındadır. Bir de Eke Tur ile Büyük Ayaz'ın dövüşmesi sonrasında Turovalılar toplanır ve oğullarını kaybeden Antenor Elene'yi verme teklifini sunar, ancak Pars tarafından red edilir ve aklını çelmiş tanrılar diyerek onu azarlar. Baba Pirim de oğluna hak verir.

* Toplanan savaşçılar Turova'ya hemen yelken açmaz. İlk önce Aulis limanında toplanırlar ki bu hazırlık 10 yıl sürer. Sonraki 8 yılı Ege Denizi'ndeki adaları ve Batı Anadolu kıyılarını yağmalayarak geçirirler. (Adı Telepinu'dan türetilen Mysia kralı Telephos'un 8 yıl sonra iyileşmesi miti). Yani kuşatma 10 yıllık değildir.

* Bulan da Schliemann değildir.

* Belgesellerde "Yunanlılar (Greek) ve Troyalılar" diye hitap edemezsiniz, çünkü o dönemde onlara "Yunan/Greek" denilmiyordu. Eğer Troyalılar diye hitap ediliyorsa karşılığında da Argoslular ya da Akhalar demeniz gerekiyor. 🙃


SB




İlyada ve Türkçe



İlyada’da öyle güzel kişi adları vardır ki yalnızca Türkçeyle açıklanabilir. Örneğin; Kral Laomedon’un en büyük oğlu ve Pirim’in de ağabeyi olan Bukolion (Bucolion), Türk dünyasında karşılaştığımız isimlerden Buka’dır. Bilge Tonyukuk’un soyundan gelen ve Uygur Türkleri’nden olan Tarkan unvanlı Devlet Bakanı Bilge Buqa (Buka)’nın adındaki Buqa gibidir, Laomedon’un oğlu Buko(lion)’nun adı da.

Ya da Kral Pirim’in iki oğlunun adı, Doryklos ile Gorgythion. Doryklos’tan eril olan –os ekini çıkarıp, -y- harfini de –u- olarak okursak karşımıza Türkçede kullandığımız Doruk çıkar. Gorgythion ise Anadolu ağzıyla Gorgut dediğimiz Korkut’tur, tıpkı Korkut Ata’nın adındaki gibi temiz bir Türkçedir. Hatta her ikisini de hâlâ erkek adı olarak kullanırız.

SB

Turova ve Saka Türkleri 📕


Kaçan Helena

 

Gelin Elene Menelaos'tan kaçarken, Afrodit ile Eros da yardım ediyor. (MÖ 450-440)


Akil (Ağil) Aga Memnon'a;

“Troyalılarla savaşa gelmiş değilim ben, hiçbir şey yapmadılar, dokunmadılar bana… Tek gönlün olsun diye senin, köpek suratlı, tek Menelaos’la sen, Troyalıların sırtından ün alasınız”, diyerek yakınıyordu.


SB

Turova ve Saka Türkleri (devamında...)📕



Dokumacılar

 

Yağ Şişesi, MÖ 550-530, Metropolitan Müzesi


Dokumacılar

Doğudakilerin kız kaçırdığına dair yazılı hiçbir belge/kanıt yoktur. Asıl Ege'nin batısındakiler kız kaçırıyordu. Özellikle de dokumacıları... Örneğin bu kaçırılan dokumacı kızların bir çoğu Akhaların yaşlı danışmanı Nestor'un vatanı Pylos'ta* dokumacı-işçi olarak çalıştırılıyordu.

Zaten bu sebeple de Peisistratos döneminde Atina'nın baş tanrıçası yapılan ve aslı Turovalı olan Athena (Ak Ene) ile dokuma ve nakışta usta Anadolulu (Lidyalı) Arakhne arasında geçen dokuma yarışması efsanesi de kıskançlık sonucu üretildi. Üstelik yarışmayı da Arakhne kazanmıştı. Yine de, MÖ 5.yy’dan sonra Akropolis’teki tanrıça Athene tapınağının arka odasına kapatılan 7-11 yaşındaki kızların dokumaları bile Anadolu kızlarının dokumalarını geçemeyecekti.

SB
Turova ve Saka Türkleri 📕

* Pylos, MS 6.-9.yy'da Avar Türkleri'nin yerleşmesiyle Avarinos adını aldı. Pirî Reis'te Avarin olarak geçen kent, daha sonra Navarin'e dönüştü.




Pazırık Balbalları

 


Pazırık'taki Balballar hiçbir arkeolojik makalede geçmiyor.

Oysa Türk tarihi ile doğrudan bağlantı kuruyor.

Ahmet Z. Bayburt / Video YT







"ERKEN TÜRK TARİHİ ARAŞTIRMALARINDA YÖNTEM SORUNU: Arkeolojik Stil - Kritik Yöntemi" 

Prof.Dr. Semih Güneri / Video YT

Dr. Ayça Avcı / Video YT

Emeği geçen herkese teşekkür ederiz.




Pazırık ve bölgedeki diğer kurganlar Türk'tür.

Dünkü Düşman El Olamaz

 

Geceki (dünkü) düşman el (halkımız) olmaz, eteğini kesip yeng olmaz.

Bugün doğan (doğduğun) toprağını satsang, erte (yarın) koynungdaki kadını,

balacığıngı (yavrucuklarını), sağ salasın mı ? (koruyabilecek misin?

Bin Bala / Myn Bala



Dünkü Düşman El Olamaz !
Myn Bala Haklı



Tuz-Ekmek

 

Tuz ekmek yediğin yere, Hıyanetlik etmek olmaz.
(Aşık Kerem)

Tuz - Duz - Tus - Dus - Toz - Tavar (Çuvaş TR)


* Aeschines'ten Demosthenes'e : "Zira hatırlarsınız ki, o, en çok saygı duyduğu şeyin şehrin tuzu ve devletin sofrası olduğunu söylüyor; kendisi, doğuştan vatandaş olmadığı halde -çünkü onu ortaya çıkaracağım!- bize akraba da değil."

Aeschines, Atinalı siyasetçi Demosthenes'in Makedonya'dan dönüşlerinde diğer elçilere saldırmasının, birlikte sofraya oturan insanların birbirlerine dost gibi davranmalarını gerektiren genel yaşam kurallarını ihlal ettiğini ileri sürmüştü. Demosthenes ise ortak bir resmi masada birlikte yemek yiyen üst düzey yetkililer için bile sofra ve tuzun suçluya dokunulmazlık sağlamadığını; diğer yetkililerin onu cezalandırmakta özgür olduklarını söyledi. Vekillerin halka açık sofrası, suçluyu diğer subayların saldırısından koruyamıyorsa, elçiler grubunun sofrası ve tuzu da Aeschines'i Demosthenes'in saldırısından koruyamazdı. Demosthenes kuzeyden gelen tehlikeyi görmüştü. Makedonyalı Philip yavaş yavaş topraklarını ilhak ediyordu ve onun egemenliğine karşı çıkarak halkını bu sömürge emellerine karşı uyarmıştı. Savaş kapıdaydı. Aeschines'i de kötü tavsiyeler veren "saray yalakası" olarak tanımlamıştı. Demosthenes (MÖ384-322) için Aeschines'in "bize akraba değil" demesi ise anneannesinin İskit kökenli olmasından ileri geliyordu.


SB


* İyen duzun urar (Yediğin tuz çarpar). Sen bana bir kötülük yaparsan, yediğin tuzdan dolayı yaptığın kötülük sana geri döner. Yaptığın kötülüğün aynısı senin başına gelir. (Türkmenistan)

* Duzsuz adam (vefasız kişi)  (Azerbaycan)

* Altaylarda tuz bulunmuyor, tuz çok kıymetli bir şey; çok uzaklardan çok meşakkatli yollar kat edilerek Altaylara getiriliyor. Daha doğrusu tuz getirmeye gidenler açlıktan, susuzluktan, soğuktan yolda helak olup geri dönemiyorlar. Tuza gidip de dönen yok gibi. Bu sebeple de gözden çıkarılan yaşlıları tuza gönderiliyorlar. Altay Türkçesinde tuskn bar- (tuz getirmeye gitmek) deyimi "ölmek" anlamına geliyor.

* Tuz, Romalı askerlere ücret olarak verilmiş, tuz dağıtımı olarak yapılan bu ödemenin Latincedeki adı 'salarium'. İngilizcede 'tuz ödemesi' anlamına geldiği halde bugün sadece 'ücret' anlamında 'salary' kullanılıyor. Bizdeki 'pahalı' anlamına gelen 'tuzlu' sıfatı da bir kıymet ifadesinden kaynaklanıyor.

Prof.Dr .Emine Gürsoy-Naskalı, Tuz Kitabı


"...sizin Ak Orda'nı Tuzuna tükürmeyeceğinize inanıyorum Beyim."

"Kurmancan Datka" Kırgız filminden bir replik.