3 Haziran 2015 Çarşamba

Akkadca ve Türkçe Bağları




AKKADCADA TÜRKÇE İZLERİ VE DİL KURALLARI IŞIĞINDA AKKADCA VE TÜRKÇE DİLLERİ ARASINDA BAĞLAR
Elşad ALİLİ
Azərbaycan Milli Elmlər Akademiyası İnsan Hüquqları İnstitutu.

ÖZET

İlk dönem Assiroloji uzmanları Sümerce ve erken Akkadcanın Turanî bir dil olduğunu söylemektedir. Semitik Akkadca bünyesinde Türkçeden aldığı birçok kök sözü barındırmaktadır. Bu sözlerden semitik Akkadca dil kurallarına uygun olarak birçok yeni türev sözler üretilmiştir.Günümüzün Assiroloji uzmanlarının Türkçe dil bilimi konusunda bilgileri sınırlıdır. Hâlbuki Mezopotamya’da bulunan çivi yazılarını çözen ilk kuşak uzmanlar arasında Türkçe ve genel olarak Ural-Altay dilleri konusunda bilgi sahibi olan akademisyen sayısı az değildir. 

Erken dönem Sümer ve Akkad metinlerinde Türkçe dışında diğer Altay dillerinden, Macarca, Fince ve diğer Fin-Ugor dillerinden de kelimeler bulunmaktadır. Karşılaştırmalı örnekler bütün Mezopotamya dillerinin ilk aşamada eklemeli Ural-Altay dillerinden çokça faydalanarak bir literatür geleneği oluşturduğunu gösterir. 

Daha sonraki dönemlerde kâtipler ve rahibeler çekim kuralları uygulayarak bol bol yeni sözler üretmiştir. Üretilen bu sözler hem semitik dillerin mirası olmuş hem de Hint-Avrupa dillerine bol bol ödünç verilmiştir. Çalışamadaki amaç Akkadcada, yani Mezopotamiyada kullanılan literatürde Türkçe kelimelerin var oluşunu bariz şekilde sergilemekdir. 

Sırasıyla ilk önce Akkadca sözcükler ve Türkçede onlara bulunan paraleller gösterilecektir. Kelimeleri seçerken genelde eski ve orta Türkçe dönemi metinlerde bulunan sözcüklere üstünlük verilmiştir. Ama bazen de Azerbaycan ve Anadolu'da halk ağızlarında bulunan kelimelere de yer verilecektir.


Günümüzün Assiroloji uzmanlarının Türkçe dil bilimi konusunda bilgileri yok derecesindedir. Hâlbuki Mezopotamya’da bulunan çivi yazılarını çözen ilk kuşak uzmanlar arasında Türkçe ve genel olarak Ural-Altay dilleri konusunda bilgi sahibi olan Akademisyen sayısı az değildi. Erken dönem Sümer ve Akkad metinlerinde Türkçe dışında diğer Altay dillerinden, Macarca, Fince ve diğer Fin-Ugor dillerinden kelimeler bulunduğunu da söylemekte yarar vardır. Bu bütün Mezopotamya dillerinin ilk aşamada eklemeli (agglutinative) Ural-Altay dillerinden çokça faydalanarak bir literatür geleneği oluşturduğunu gösterir. Daha sonraki dönemlerde kâtipler ve rahibeler çekim (flexsive) kuralları uygulayarak bol bol yeni sözler üretmiştir. Üretilen bu sözler hem semitik dillerin mirası olmuş hem de Hint-Avrupa dillerine bol bol ödünç verilmiştir.


Uluslararası Türk Dünyası Kültür Araştırmaları Dergisi, Bahar 2015 - 1 
Turkish Marks In Akkadian And Bonds Between Akkadian And Turkish In
The Light Of Language Rules
TÜRKDÜNYASI 2015 Yaz 2. Sayı'sında da TÜRKÇE olarak mevcut:





BU AKADEMİK ÇALIŞMA 2014'TE İNGİLİZCE OLARAK 
"AL&LS Advances in Language and Literary Studies" DE YAYINLANMIŞTIR...
 bu makale öncelikle Elşad Alili tarafından yazılmış olup Osman Çataloluk tarafından İngilizceye çevrilmiştir.

"Akkadian, although a dead language, has left deep imprints on Semitic and some Indo-European languages, and has played an important role in the history of mankind. It is accepted as the ancestor of all the Semitic languages. Beginning from the era of Sargon I, it became the official language in a vast area from Anatolia to Egypt and to India. Akkadian was the “Lingua Franca” of the ancient world, and has passed on many words to other languages such as Persian, Sanskrit and Greek. Although, Assyriologists at present ignore it, the language spoken in the very early days of Akkad, in BCE XXVIII-XXIV, may have been an agglutinative language like today’s Turkish or Magyar, rather than an inflective language like today’s Arabic and all Syriac languages. Thus it may show parallelism with Turkish. "





AKADCA ARAPÇANIN ATASIDIR
Peki, Türk dili içinde Arapça sandığımız kelimeler gerçekten "Arapça" mı dır?


EK:

Türklere Arapçanın kutsal bir dil olduğunun benimsetilmesinde ne yazık ki Türk seçkinlerinin de etkisi büyük olmuştur. Türk dilcisi Ali Şir Nevai, Farsçanın biricik yazı dili olarak benimsendiği bir dönemde tüm gücüyle Farsçayı kötüleyip Türkçeyi yüceltmeye çalışmış, ancak söz Arapçaya gelince Farsçaya karşı dikilen boynu, Arapça önünde eğilmiştir. Arapça deyince akan sular durmuştur. Nevai, Arap dilininn üstünlüğünü benimsemesine bir gerekçe olarak, Kur'an'ın bu dille yazılmış olduğunu söylemektedir. Ancak Arapların başlangıçta Kur'an ayetleri kendilerine okunduğu zaman, bu kutsal buyruklara da, Tanrı'nın elçisi Muhammed'e de, yine o Arap diliyle sövdüklerini unutuvermiştir. Türkçenin üstünlüğünü savunurken; öte yandan Arapçanın Türkçeden de , bütün dillerden de üstün olduğunu söylemiştir. Arapların öteki uluslara, Arapçanın öteki dillere üstünlüğünü ileri sürüp buna inanmayanları cahillikle (bilgisizlikle), kafirlikle suçlandıran İbn Kuteybe'ye karşı çıkan Biruni, gerçekte Arapların daha cahil olup, İslam'a ayak diremede öteki uluslardan daha şiddetli olduklarını, Kur'an'dan alıntılarla kanıtlamıştır. Biruni'ye göre, ulusların birbirlerine üstünlük taslamaları,  boş bir davranıştır, kötüdür.

Tanrının elçisi Musa, Yusuf, İsa, İbrahim ve Nuh Arapça falan konuşmuyordu. Tanrı Arapçadan başka dillerle bildirimde bulunduğuna göre, Tanrı'nın Arap dilini diğer dillerden daha üstün, diğer dillerden daha kutsal saymadığı apaçıktır.

Prof.Naim Onat'ın Arapçanın Türk diliyle Kuruluşu adlı kitabında şunlar yazılı:

"Arapça dünyanın en zengin lisanı sayılıyor. Kelime çok. Ancak lugat toplanırken muhtelif kabilelerin şive ve lehçeleri hep tesbit olunarak - hatta peltek söyleyenlerin telaffuzları bile sanki ayrı bir kelime imiş gibi gösterilerek- bunlar sanki ayrı ve başlı başına birer sözcük imişler gibi, madde başı yapılmışlardır. Lugatın hacmi işte böyle böyle yapay olarak şişirilmiştir. Arap filologları da bu hakikati belirtiyorlar."

Cengiz Özakıncı
Dil ve Din; Kur'an'ı Doğru Anlamak,2007





EK:

Farsçadaki Türkçe sözler

Farsça yabancı kelimelerin çok olduğu bir dildir ve bu dilde binlerce Türkçe kelime vardır. 1942’de Fuad Köprülü yazdığı bir makalede Farsçadaki Türkçe kelimelere dikkati çekmiş, 280 Türkçe kelime tesbit etmiştir (Fuad Köprülü, “Yeni Fariside Türkçe unsurlar”, Türkiyat mecmuası, 1942-45, 7-8, sayı, 1-6.).

Alman alimi Gerhard Doerfer, Farsçanın yüzde seksenini Arapça kelimelerin oluşturduğunu, lakin bu yüzden Farsçanın bir Sami dili sayılamayacağını söyler. F. K. Timurtaş da Farsçadaki Arapça kelimelerin Farsçadan fazla olduğunu kaydeder (F. K. Timurtaş, Osmanlıca Grameri, İstanbul 1964, 248. s.). Doerfer, Yeni Farsçada Türkçe ve Moğolca Unsurlar (Turkische und Mongolische elemente im Neupersischen, Wiesbaden, 1963, 1965, 1967, 1975) isimli 4 ciltlik eserinde bunlardan binlercesini tesbit etmiştir.

Doerfer’in kitabının 1. cildi Moğolca kelimelere ayrılmıştır. Burada Farsçaya giren 409 Moğolca söz yer almaktadır. 2, 3 ve 4. ciltler ise Farsçadaki Türkçe kelimelere ayrılmıştır. Burada da 2.000’e yakın Türkçe kelimeye yer verilmiştir. Ne yazık ki 4 ciltlik bu eser halen Türkçeye tercüme edilmeyi beklemektedir.


Arapçadaki Türkçe sözler

Türkçe en çok etkilendiği dil olan Arapçaya da binlerce kelime vermiştir. Cezayirli bir bilim adamı olan Mohammed ben Cheneb, 1922’de yaptığı “Cezayir konuşma dilinde muhafaza edilen Türkçe ve Türkçe aracılığı ile gelen Farsça kelimeler” adlı araştırmasında (Türk Dili Araştırmaları Yıllığı Belleten 1966, 157-213. s.) isimli çalışmasında Cezayir Arapçasında 634 Türkçe kelime tesbit etmiştir.

Bu kelimelerin 72’si askerî, 31’i denizcilik, 39’u besin maddelerine ait kelimeler, 59’u alet ve kap kacak kelimeleri, 55‘i giyecek, 65’i sanatlarla alakalı, 313’ü ise çeşitli sahalara ait kelimelerdir. Cheneb, Türkçe özel adları çalışmasına dahil etmemiştir.

Ahmet Ateş, Cheneb’den müstakil olarak yaptığı bir araştırmada Arap edebî dilinde 539 Türkçe kelime tesbit etmiştir. Ateş Türkçe örnek kelimesinin dahi urnîk şeklinde ve “örnek, model, şekil” manasında Arapçaya geçtiğini de (çoğulu arânîk) kaydetmiştir (Ahmet Ateş, “Arapça yazı dilinde Türkçe kelimeler üzerine bir deneme”, Türk Kültürü Araştırmaları, 1965, 2. yıl, 1-2. sayı, 5-25. s.).

Hüseyin Ali Mahfuz, Bağdad Arapçasındaki 500 Türkçe kelimenin listesini yayımlamıştır (Ahmet Ateş, “Arapça yazı dilinde Türkçe kelimeler, 10. yüzyıla kadar”, Reşit Rahmeti Arat İçin, Ankara 1966, 26. s.).

Erich Prokosch adında bir Alman alimi de Sudan Arapçasına 259 Türkçe kelimenin geçtiğini tesbit etmiştir. Bunların içinde ağa, balta, baklava, basma, bastırma, başıbozuk, binbaşı, birinci, bohça, boru, bölük, burma, burgu, damga, demir, doğru, dolap, dondurma, cebehana, çizme, gümrük, hekimbaşı, kanca, karakol, kavun, kavurma, kazan, kılavuz, kışlak, orta, sancak, şiş, tabur, temelli, topçu, yüzbaşı gibi kelimelerle –cı eki de vardır (Erich Prokosch, Osmanisches Wortgut in Sudan-Arabischen [Sudan Arapçasında Osmanlı Kelimeleri],Klaus Schwarz verlag,Berlin 1983,75 s.).

Son zamanlarda bu mevzuda çalışan Bedrettin Aytaç, Arap Lehçelerindeki Türkçe Kelimeler (İstanbul 1994) isimli eserinde Arapçaya şimdilik 941 kelimenin geçtiğini meydana koymuştur (Bedrettin Aytaç, Arap Lehçelerinde Türkçe Kelimeler,TDAV y.,İstanbul 1994,159 s.).

Aytacın çalışmasında Arapçaya geçen kelimelerin 179’unun meslek ismi, 75’inin yiyecek içecek ismi, 97’sinin çeşitli sıfatlar, 45’inin askerlikle ilgili kelimeler, 24’ünün özel isim, lakap ve unvan, 40’ının mekân ismi, 89’unun araç gereç ismi, 15’inin fiil, 52’sinin giyim kuşam ve dokumacılıkla ilgili isimler, 8’inin akrabalıkla, 6’sının madenlerle, 7’sinin hayvanlarla ilgili olduğu görülmektedir. (Toplamı 657’dir). Geri kalan 284’ü sair isimlerdir. Bunların içinde çavuş (çaviş veya şaviş şeklinde), topçu gibi çok kullanılan kelimelerle beraber, çapçak (kulplu ve madeni bir kap, eski Türkçede çamçak) ile sagu (ağıt), sagucu (ağıtçı) gibi günümüz lisanında kullanılmayan eski Türkçe kelimeler bile vardır.

Dr. Yusuf Gedikli - link








Rimmon-Nirari I Yazıtı - Asur Kralı  (MÖ 1320)
A.H. Sayce
Inscription of Rimmon-Nirari I. - King of Assyria (1320 B.C.)
Cassi (Kas Türkleri), Gutium (Gut/Kut Türkleri), Lulumi (Lulubi Türkleri), Subari (Subar/Sibir Türkleri)


Turkic Subars/Suvars;
Sabirs, Sabaroi, Sabiri, Savari, Sabans, Sibirs, Suvars, Zubur, Subartuans, Chuvash; Aksuvars, Aksungurs, Severyans, Sevruks (Siberian Tatar folklore) and other variations - link



SUVARLAR (SABİRLER): DOĞU AVRUPA’NIN ESRARENGİZ KAVMİ
The Suvars (Sabirs): A Mysterious Tribe from the Eastern Europe
Osman KARATAY - pdf
Suvarlar (Sabirler) Hun sonrası dönemde Kafkaslara gelmiş, daha çok Güney Kafkaslara sarkarak kendilerinden söz ettirmişlerdir. Bu topluluğun geliş yeri Batı Sibirya gözüküyor. Göç etmeyen kısım yerinde kalmış ve nihayet Sibirya adı onlardan dolayı verilmiştir. Sonraki dönemin delillerinin Türk olduğunu gösterdiği bu kavim, Macarların atası olarak da kaydedilmiştir. Suvarların Sibirya’ya Ortadoğu’dan gittikleri anlaşılıyor. Kuzey Irak bölgesinin sakinleri olan Subarlar, batıdan gelen baskılarla Azerbaycan istikametine çekilmişler, orada da tutunamayarak Kafkasların kuzeyine geçmişlerdir. Bu halk Sümercedeki Türkçe ve Macarca ile alakalı kelimelerin kaynağı olarak görülüyor. Sonraki dönemde karşımıza çıkan Macar atfı da bununla birlikte düşünülmeli ve Türk Macar ortak atalarından biri olarak değerlendirilmelidir. 










Türkic Languages, Were the Latvians Türks?
Who Were the Ancient Inhabitants of Asia Minor?

About the ancient inhabitants of Syria and Palestine, researchers tell us the following. The Bible contains a number of dim memories about prehistoric tribes. The ancient inhabitants are /5/ depicted at times as giants speaking a completely strange language, at times as spirits of the dead. More realistically, they sometimes are called “cave people”. All of them are contrasted with the Jews and Canaanites, the later Semitic inhabitants (Udaltsova Z.V. et al./Удальцова З.В и др., 1988, 97).

In his monumental research work the famous Turkologist M.Z. Zakiev gives a detailed description of the ancient areas of the Türks, mentioning the names of ethnic groups populating the areas, and explaining their names with the help of the Türkic language. As the most ancient region inhabited by Türks the scientist names the region of the West Asia, with a part of Asia Minor and Caucasus. He points out that examining Sumerian, Akkadian, Assyrian and Urartu sources allowed to show the ancient history of West Asia in a new way. So the Azerbaijan linguist Firidun Agasioglu Djalilov, having studied the above mentioned sources, ascertains that in the 4th-3rd millenniums BC between Assyria and Urartu, near the upper course of the river Tiger, were residing the Türkic-speaking Subar people (sub- “river”, ar – “people” that means “people of the river”). A little downstream were the Türkic-speaking Kumans, further on were the Türkic-speaking Guti and Lulu, and on the southern shore of the Lake Urmia were settled the Türkic-speaking Turuks. These groups also included Türkic-speaking Kumugs, Kashgays, Salurs, and other tribes.

The existence of the Türkic-speaking areas of West Asia and Asia Minor is also proved by the geographical objects bearing Türkic proper names that were common names in ancient times.

M. Z. Zakiev reflects on the roots of the Sumerians, the people famous all over the world as inventors of writing, creators of first civilization, etc.

In the Akkadian sources the region south of modern Bagdad was called Kienkir (Kangar), it was populated by Sumerians. The Sumerian people didn't call themselves “Sumerians”, but “Kangars”. “Kangar” is a Türkic ethnonym. The Kangars could live there before the arrival of the Sumerians, or the Sumerians could be the Kangars themselves. If the Sumerians were Türks in 4th millennium BC they were undergoing assimilation by the Semitic-speaking Akkadians. In that case, the Türkic words of their language are not derivations, but a Türkic substratum, i.e. the remains of the Türkic language, native speakers of which switched to the Akkadian speech (Zakiev/Закиев, 2002).

The great number of the Türkic tribes living in Asia Minor in 4th-3rd millenniums BC, the Türkic toponyms and hydronyms preserved in this area, and references to the ancient non-Semitic inhabitants of this region in the Bible allow to reckon that the original language of the earliest inhabitants in this area could be entirely Türkic.





ilgili:
Türk Dili'nin Sami Dillerle Münasebeti - Naim Onat 1/2  ve 2/2