27 Haziran 2015 Cumartesi

ALANLAR







MS.Birinci Binyılda Asya ve Avrupa'nın Türk kabileleri erken feodal halkları olarak şekillenmişlerdir. Bunların bir çoğu kendi alfabesine ve devletine sahipti. En güçlü Türk kabileleri birliğinden birisi de MS.1.yüzyıldan 4.yüzyıla kadar Kuzey Kafkasya'da hüküm sürmüş olan Alan kabileleri federasyonudur. Bu federasyonun dağılmasından sonra Alanların bir kısmı 375 yılında Hunlarla birlikte batıya gitmiş, diğer kısmı Merkezi ve Batı Kafkasya'nın dağlık bölgelerine çekilmiş ve Kafkasya'nın Doğu Avrupa, Ön ve Küçük Asya halklarının tarihinde önemli roller oynamıştır.


Alanların bir bölümü, Hunların baskısıyla batıya çekilmiş, Fransa ve İspanya'ya kadar gitmiş; oradan da Cebelitarık Boğazı üzerinden geçerek Kuzey Afrika'nın önemli bir kesimini zapt etmiştir. Şimdiki Cezayir, Fas ve Tunus sınırlarında Alan-Vandal Devletini kuran Alanlar, oradan gemilerle Roma'ya askeri seferler düzenlemişler ve 5.yüzyılın sonunda Roma'yı tahrip etmişlerdir. Daha sonraları Alanlar yerli kabilelerle karışarak İspanyol halkının şekillenmesinde yer almışlardır.


Alanlar, Katalonya bölgesi (Türkçe - İkinci Alanya) halkının önemli bir bölümünü oluşturmaktadır. İspanyol etnograf Hoze Manuel Gomes-Tabanera, Türk-Alanların İspanyol etnogenezine katıldıklarına vurgu yapmaktadırlar. (Sovyetskaya Etnografya, 1966,No.5,s.62)


Kuzey Kafkasya'da kalan Alanlar ise, Hunlarla birlikte onların, Ön Asya'ya ve Batı Avrupa'ya yapmış oldukları bütün seferlere katılmışlar; yine Hunlarla birlikte 376 yılında Gotları dağıtıp sürmüşlerdir. Gotların bir bölümü Kırım'da kalmış; Vizigotlar, Kuzey Karadeniz civarından Roma İmparatorluğu sınırları içine girmişler; Ostrogotlar ise Hunların müttefiki olarak orduya katılmışlardır.


Hunlar, kısa zaman zarfında Avrupa'nın Fransa'ya kadar olan büyük bir bölümünü zaptettikten sonra, 5.yüzyılın ortasında Attila'nın ölümüyle Büyük Hun Devleti bölünerek yıkılmıştır.


Antik kaynaklardan anlaşıldığı kadarıyla, Hunlar, Avrupa ve Batı Asya halklarına korku salmışlar; bunun yanında Roma ve Pers ordularında hizmette bulunmuşlardır. Mısır psikoposu Synesius, 4.yüzyılda "Bize göre yabancı bir tarzda eğitilmiş, kendi geleneklerine göre yaşayan, bize karşı düşmanca planlar tasarlayan genç savaşçı müfrezelerinden korkmamak mümkün değil...Bu beyaz tenli, saçları birbirine karışmış barbaların bir kısmının hizmetli olarak görev yapması, bir kısmının ise lider kadrosu olarak siyasi hayatta yer alması şaşırtıcıdır." diye yazmıştır. (Uspenskiy, 1913, cilt I,s.165-168)


Çinli yazar Chang-Ch'ien, MÖ.130 yılında "Kang-ch'ülerin doğu kolunun Hunların hakimiyetini kabul ettiklerini" yazmaktadır. Yazar, bundan başka Sır-derya'nın orta akımında Kang-ch'ü adı altında çok sayıda halk (120 bin çadır) bulunduğunun altını çizmektedir. Bunlar, Kanglı kabilesine mensuptular. Bu bölgenin son sakinlerinin adları, 19.yüzyıla kadar varlığını korumuştur.


Yang-tsay ve Alan-Aslarla tam benzerlik gösteren Kang-ch'ü kabilesinin Hunlara bağlı, Kıpçak ve Kanglılara akraba olan bir Türk kabilesi olduğu verilen bilgilerden anlaşılmaktadır.

Başka önemli bir noktaya daha dikkat çekmek gerekir : Çin kaynakları "Göçebe ordası Kang-ch'ünün bütün hatlarıyla kesinlikle Yüeçilerle benzerlik arzettiğini" belirtmektedirler. Yüeçiler ise, Hunlarla çok benzeşmektedirler. Şu halde bu noktadan hareketle Yang-tsay, Kang-ch'ü, Yüeçi ve Hun halklarının birbirlerine çok benzeştikleri ve bunların Türk kabileleri olduklarını söyleyebiliriz. Kang-ch'üler Sır-derya bozkırlarında, Yans-tsaylar Kang-ch'ülerin kuzeybatısında, Yüeçiler ise Sır-derya ile Amu-derya arasındaki bozkır bölgesinde yaşıyorlardı. Yeni araştırmalar Kang-ch'ülerin sakin oldukları toprakların Karakalpak, Özbekistan ve Güneybatı Kazakistan'ı içine aldığını göstermektedir. Herhangi bir tarihçe veya etnografın bütün yönleriyle Alan-Aslarla benzerlik gösteren Kang-ch'ülerin (Kanglı) Türk olduklarını tartışmaya açabileceğini sanmıyorum. (Biçurin,1951.s.150-152)


"Alan" terimine antik dönem yazarlarında ilk defa 1.yüzyılda rastlanmaktadır. 1.yüzyıl yazarlarından Seneka, A.Lucan, Valerius Flaccus, Josephus Flavius ve diğerleri Alanları kesin bir şekilde Kafkasya'ya yerleştirmekte ve bölgedeki olaylarla ilişkilendirmektedirler. (Kovalevskaya,1984,s.85)


Alanların MS.72-74 ve 135 yıllarında Kafkasya Albanya'sına (Azerbaycan), İberya, Ermenistan, Mediya ve Küçük Asya'ya yaptıkları tahrip edici akınlarından, o dönemin bir çok yazarı bahsetmektedir. (Kuzey Kafkasya Halkları Tarihi,1988.s.86)


Miladın ilk yüzyıllarında alanların giyim-kuşam, takı, silah ve tuvalat eşyaları gibi maddi kültüründe Sarmat gelenekleri etkisini sürdürmeye devam etmiştir. (Kuzey Kafkasya Halkları Tarihi,1988)


Horeneli Moses, Kuzey Kafkasya Alanlarının Gürcü kaynaklarında "AS" ("Os") adıyla zikredildiğini yazmaktadır.


Alanlar hakkında daha detaylı ve tam bilgileri Ammianus Marcellinus'da (4.yy) bulabiliriz. Yazar, hacimli "tarih"inde Alanları şu şekilde anlatıyor:


"ALANLAR UZUN BOYLU, GÜZEL GÖRÜNÜMLÜ VE HAFİF SARI SAÇLIDIR. SİLAHLARININ HAFİFLİĞİ NEDENİYLE OLDUKÇA HAREKETLİDİRLER. DAHA SADE VE DAHA KÜLTÜRLÜ HAYAT TARZIYLA HUNLARLA TAMAMIYLA BENZEMEKTEDİRLER. ONLAR BARBAR GELENEKLERİNE GÖRE KILIÇLARINI YERE SAPLIYORLAR VE MARS'A OLDUĞU GİBİ KILICA TAPIYORLAR"


Ammianus Marcellinus'un verdiği Alan ve Hunların kültür ve yaşam tarzıyla ilgili karşılaştırmalı analiz, burada sözü edilen "barbaların" Hunlar olduğu konusunda şüpheye mahal bırakmıyor. Alanların kılıca saygı göstermeleri, onların Türk özelliği taşıdıkları hakkında açık bir delildir. Hunların ataları İskitlerin de kılıcı tazim etmeleri bu delili teyit etmektedir. Hunların Mars'ın kutsal kılıcını tazim ettiklerine, onları çok iyi tanıyan Romalı yazar Priscus da vurgu yapmaktadır. 


Türk ve Moğol destanlarının mukayeseli tetkiki, araştırmacıları "silah önünde eğilerek selamlama geleneği "Kılıç Tanrısı" - kelimesi kelimesine "Kılıç" - kültünün doğmasına yol açtığı" hükmüne götürmüştür. (Lipets, Sovyetskaya Etnografya, 1978)


Kuzey Kafkasya’daki ortaçağ katakomblarının kime ait olduğu meselesi, şu ana kadar pek az incelenmiştir. Birçok bilim adamı, hiçbir mesnet ve delil göstermeden onların Pers dilli kabilelere ait oludğunu ileri sürmüştür, ama HUN-TÜRKLERİN defin şeklinin katakomb olduğu bilinmektedir. Yeni verileri de göz önünde bulundurmak gerekir. 


Yukarı Kuban’ın yeraltı galerilerinde çok sık olarak eski Türk Runik yazıtları bulunmaktadır. Bu konuya ilk olarak 1963 yılında U.B.Aliyev, A.C.Bauçiyev, K.T.Laypanov, M.A.Habiçyev (Aliyev ve diğerleri,1963) değinmiştir. Karaçay ve Balkarya’da bulunan eski runik yazıtların metinlerini ve aynı şekilde Avrupa’nın diğer bölgelerindeki metinleri dil bilimcileri M.A.Habiçyev (1979-1972-1987) ve S.Y.Bayçorov (1989) incelemişlerdir.


Son yıllarda Dağıstan’da Hazarlardan kalma çok sayıda katakomb bulunmuş ve incelenmiştir. (Magomedov,1983)


Bu unsurları göz önünde bulundurarak, Kuzey Kafkasya ortaçağ katakomblarının hangi halka ait olduğunu belirleme konusunda ihtiyatlı olmak gerekiyor. Yazılı kaynakların bazı verileri de bizi buna davet etmektedir. İtalyan Plano Carpini’nin Kuman veya Kıpçakların cenazelerini defnettikleri şeklindeki birçok yazarı yalanlayan bilgisine dikkatinizi çekiyoruz.


Carpini Kıpçakların cenazelerini defnetmeleri konusunda şöyle diyor: “…onlar gizlice araziye gidip, ot köklerini kazıyıp, büyük bir çukur kazıyorlar ve içine yana doğru bir çukur daha açarak çukuru genişletiyorlar” diye yazmaktadır. Bu tür defin geleneği Kazaklar, Kırgızlar ve Orta Asya’nın diğer Türk kabilelerinde de görülmektedir ki, burada katakomb mezarlardan bahsedildiği kesin.


Sarmat-Alan kültürünün önemli uzmanlarının düşüncelerine, özellikle de M.P.Abramova ve V.B.Kovalevskaya’ya göre, toprak katakombların henüz itinalı bir analizi yapılmamışken, bunu Kuzey Kafkasya Alanlarının etnik özelliği olarak kabul etmek mümkün değildir.


Katakomb kültürü kaynaklarının anlaşılması için Avrasya bozkırı ortaçağ arkeoloji uzmanı A.P.smirnov anahtarı vermiştir. Yazar şöyle diyor: “Maalesef katakomb mezarların ortaya çıkışı meselesi yeterince araştırılmamıştır ve büyük ihtimalle bu mezarların ilk örnekleri, Altay ve Yedisu’daki Hun-Sarmat dönemi mezar kalıntılarıdır.”


Ortaya konan materyaller Alanlar veya Asların Türk olduklarını ispat etmektedir.


Alanların diline ait mevcut veriler de onların Türk dilli olduklarını göstermektedir.


Alanları ve diğer Türk halklarını çok iyi bilen doğulu yazarlar, onları Türk olarak adlandırmaktadırlar. Rus vakanüvisler, defalarca bahsettikleri Asları (Yasları), yani Alanları çok iyi tanımaktadırlar. Çok sayıda Rus prensi, Yas kızıyla evlenmiştir.


Josephus Flavius’un “Jüdea Savaşları” adlı eserinin ilk eski Rusça çeviri ve şerhini yapan kişi, Yasların dili konusunda “dilleri sanki Peçeneklerin dili gibidir” demektedir. (Meşersky,1986)


Bilim adamları, Alan (As)ların dili söz konusu olduğunda genellikle 12.yüzyıl Zelençuk kitabelerine dayanmaktadırlar. Bu kitabeleri incelemekle meşgul olan kişiler, tabii olarak V.F.Miller ve V.İ.Abayev’in etkisi altında kalmış ; Osetin dilinden – İran dili grubu – faydalanarak ona yeni harfler ilave ederek, hatta mevcut bazı işaretleri düzelterek bu kitabeyi okumaya çalışmışlardır.


Fakat Osetin diline istinaden girdirilen bu düzeltmelerden sonra metin bir takım anlamsız isim yığınına dönüşmüştür. Halbuki söz konusu metin Karaçay-Balkar dilinde her hangi bir düzeltme olmaksızın fevkalade düzgün bir şekilde ve kolayca okunabilmektedir. Burada Zelençuk kitabesinde rastlanan bazı Türkçe kelimelerden örnekler vereceğiz:


İuurt / Curt : ata yurdu , vatan
Yabgu : sorumluluğu yerine getiren kişiye verilen unvan, san.
İyif / cıyıp : toplayarak, birleştirerek
Te / de : söyle, anlat
Zıl : yıl
İntinir : gayret etmek, can atmak
Belünif : ayrılmış , bölünmüş


Zelençuk kitabesi tamamen öğretici ve öğüt verici bir özelliğe sahiptir : “İisus Christ (Hz.İsa) naibi Nikolay, Hobsa (Dulo, Batbay, Avdan, Suvan) yurdundan çağırdı. Yalnızca o ,ata yurdunu bırakıp Alanların yurduna (bozkır vadisine) giden Abdan(t) Bakatar Bek’i birleştirmek (için) alelacele haber (göndermeye) çalıştı. Öküz yılı” (Miziyev,1986) *** Fettahov’un çevirisi şöyle : Jesus Christos, Nikolai’nın adı. Eğer büyüseydi, önde gelen ülkesini ondan (daha iyi) kimse savunamazdı. Tarbakatay yurdundan Alan denilen başlarındaki hanı takip etmek zorundaydılar. At yılı. – çevirenin notu***


Bizim düşüncemize göre bu yazıt, bugüne kadar kabul edildiği şekliyle bir mezar kitabesi değildir. Kitabenin bulunduğu yerde başka herhangi bir mezarın olmaması da bu düşüncemizi teyit etmektedir.


Persologların genellikle delil olarak ileri sürdükleri ikinci kitabe, 12.yüzyılda yaşayan meşhur Bizanslı şair ve bilim adamı Johannes Caesar’ın kaydettiği Alan selamlaması denilen Alanca bir cümledir. Osetin dilinin yardımıyla söz konusu metni okumak için araştırmacılar ona bazı düzeltmeler ve hatta ilaveler yapmışlardır. V.İ.Abayev’in çevirisinde selamlama şu şekildedir. “ İyi günler hanımefendi, nerelisin sen? Sen utanmaz mısın, hanımım?” … Kanaatimizce 12.yy’da bir insanın hanımefendisine, kraliçesine karşı bu şekilde hitap etmesi pek mümkün değildir. Bu cümlenin Türk diliyle yazıldığı muhakkak. Metin içerisinde dikkat çeken ortak Türkçe kelimelerden bazıları:


Hoş / hos : iyi (hoş)
Hotn / hotın : Hatun
Kordın / Kording : gördü, görmek
Kaitarif : dönüp, bir yerden döndükten sonra
Oyünge : bir deyiş, Karaçay-Balkarcada yaklaşık karşılığı, Nasıl böyle olabilirdi ki? Veya; Nasıl böyle oldu?


Demek ki, söz konusu kitabe tek bir ifadeyle Alanların (Asların) Türk dilli olduklarını göstermektedir.


Asların, ya da Macar Aslarının Türk dilli oluşları Y.Nemeth tarafından yayınlanan, 1422 yılı “Macar Aslarının Eski Kelimeleri Sözlüğü”nce de desteklenmektedir. Bu belgedeki kelimelerin çoğunluğu Türkçedir.


5.yüzyılda yazılan "Ermenistan Tarihi" adlı eserde yer Alanca bir cümlenin çevirisi: (kitapta hanendelerin Ermeni hükümdarı Artaşes'le evlenen Alan kraliçesi Satenik (Satinik, Sartinik) şerefine yazılmış Alanca bir şarkı)


"Artahır havart tiz havartsi" 


Karaçay-Balkar dilinde ise : "Artahır haparını tiz haparçi (Hapartsı) ; eski Türkçeden çevirisi : "Hikayeci, hikayenin son bölümüne geç" ya da "Son hikayeyi anlat, hikayeci"


Alan Türkleri
Türk Halklarının Kökeni
Kazi T.Laypanov - İsmail M.Miziyev
Selenge Yayınları
link in english




*


an other book:

"The situation is complicated by the fact that not the Iranic Ossetians, but the Turkic Karachay-Balkars, likely descending from the old Bulgars, are called Alan both by their neighbours, and by themselves. This cannot be due to the fact that the Karachay-Balkars (Malkars) occupies a former Alanic territory, since Turkic population of the region, at least Bulgars, were older in the central ranks of the Caucasus than the Alans. This may be result of the two-millennium long cohabitation of Bulgars and Alans, and it is not easy to call the Alans as a pure Iranic people. Their ruling stratum might be of Turkic origin, which seems misled some source to title the Iranic people as Turkic."
In Search of the Lost Tribe: The Origins and Making of the Croatian Nation
Prof.Dr.Osman Karatay










Portekiz’de Alenquer’de (kelimenin Alan tapınağı anlamına gelen Alan Kerk’ten geldiği düşünülür) Alanlara ait tapınak kalıntıları bulunmuştur. Bugün bu tapınak, Alanlar’ın getirdiği bir köpek cinsi olan Alaunt ile birlikte Alenquer şehrinin sembolüdür ve şehrin armasını da süsler.



ALAN TÜRKLERİ
MS.50'lilerde Romalılar için süvarilik ve 5500 'i de Büyük Britanya adasına gönderilerek Hadrian Duvarını korumalığını yapmıştır. Alanların getirdiği köpek cinsi, Orta Asya'dan Avrupa'ya, antik çağdan 17.yy'a kadar yetiştirilmiştir.


Alans provided cavalry for Rome in 50 AD, and 5500 Alans were sent to Britain to guard Hadrians Wall. The Alaunt is an extinct breed of dog, its original breed having existed in central Asia and Europe from ancient through the 17th c. They were bred by the Alan Turkish Tribes.


*


"They are long, but they are almost all Halani and beautiful little blond hair, eyes, arms slightly tempered grim and terrible swift."

"Proceri autem Halani paene sunt omnes et pulchri, crinibus mediocriter flavis, oculorum temperata torvitate terribiles et armorum levitate veloces."

Ammianus Marcellinus 4th c AD
Roman History. Book XXXI. II. 21



First Russian translation and commentary by Meshersky, of Josephus Flavius "Judea Wars" , "language is as the language of Pechenegs" .


*


* Alans are not indo-iranians ! - They are Turkish Tribe, (culture, language, blood) also called as "AS" Turks.
* Massagetae : Big Saka - Turkish Tribe - Queen Tomyris is a Turkish Queen with Turkish name Tomris.
* Pecheneg Turkish tribe of Oghuz Turks.







The meaning of "Turco" is absolutly "Turk", the meaning of "As" is "great, supreme"

"ASTURCO; Kuzeybatı İspanya Asturia'dan küçük bir at. Pahalı bir hediye." (Sözlük açıklaması)

"ASTURCO: a small horse from ASTURİA in northwestern Spain. An expensive gift."

* ASTURCO olan yerleşim yerinin adı ASTORGA olarak değişmiş.

- Astorga, in the Iron Age, came under the cultural influence of the Celts; the local Celtic peoples inhabited the area around 275 BC, known as the Astures and the Cantabri. Later become one of the Roman strongholds in the region they called ASTURİCA.

- The Roman city was founded in 14 BC, being entitled by Emperor Octavian as Asturica Augusta now known as Astorga.



* AS+TURCO 
- AS - Ulu, yüce, Orhun yazıtlarından bir Boy/Budun AS.
[Great, the Supreme, a Turkish tribe name (AS Budun (Tribe) in Orkhun inscriptions, As Turks)]
- TURCO - Turk (Türk)
- TUR - Türk kelimesinin kökeni (Turan ve Turukku'daki gibi)
[ root word for Turk, like in Turan and Turukku]

* Marcus Valerius Martialis (40-102/104) İber yarımadasında doğmuş Romalı Şair. Martial'ın Epigramları: 
vol i:  / vol ii

* Martialis'in kitabından: 
"ASTURCO, Hic brevis ad numeros rapidum qui colligit unguem, venit ab auriferis gentibus Astur equus.
(Here the number of swift when they have gathered to the short fingernails, comes from the gold-bearing nations Astur horse.)"

editör: Craig Williams

* ASTURCO:
Francis Edward Jackson Valpy

Prof.Dr.Bahtiyar Tuncay, Yunus Oğuz

"Turkish Horse" became "Asturco"
Just like; "Turkish Horse" became an "English Race Horse"