arkeoloji etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
arkeoloji etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

18 Haziran 2025 Çarşamba

CASUS ARKEOLOGLAR 9 - SB

 


“Asker, diplomat, siyasetçi ve işadamı vatanseverlik bağlılıklarını sıradan günlük ahlakın üzerine çıkarırlarsa ve casus olarak hizmet ederlerse belki mazur görülürler. Sadece modern toplumun hâlâ uyduğu ahlak kurallarını kabul ederler. Ancak bilim insanı öyle değildir. Hayatının özü gerçeğe hizmettir.”, 1919 Boas

Franz Boas (1858-1942), Antropoloji, Dil Bilim, Etnolog  Almanya'da Yahudilere karşı kısıtlamalar başladığında Amerika'ya yerleşir (1887). Amerika Antropolojisi'nin babası olarak kabul edilir.


Amerika'daki akademik antropolojinin babası Franz Boas'ın "Casus Olan Bilim Adamları" başlığı altında 20 Aralık 1919'da "The Nation (Ulus)"da bir mektubunu yayınlar. Boas, dört Amerikalı antropoloğun Birinci Dünya Savaşı sırasında Orta Amerika'da casusluk yaparak profesyonel araştırma pozisyonlarını kötüye kullandıklarını iddia eder. Eylemlerini şiddetle kınar ve “casusluk faaliyetleri için bir örtü olarak kullandıkları bilim fuhuş-bilimi olmuştur”, der.

Batılıların bir projesi olan "Hellenizm" sadece arkeoloji ile ilgilenmiyordur. Amaçları hem kendilerine bir geçmiş hem de Greklere ulusal bir kimlik yaratmaktır. Ama görevleri aynı zamanda kendilerinden olmayanları da medeniyetsiz olduklarına ikna etmektir. Ötekilere ait ne varsa kendilerine mal olacaktır. Böylece Yanıltma Sanatı uygulanmıştır.

"Turova ve Saka Türkleri" adlı kitabımdan bir bölüm, Prof.Dr. Ümit Özdağ'dan: 

“Doğruların arasına yalanlar, yalanların arasına doğrular serpiştiriliyor. Bu en basitinden bir Ay’da Petrol Var projesine benziyor; Ay’da Petrol Var Projesi’ni Ümit Özdağ özetle şu şekilde açıklıyor; “Gerçek olmayan bir olguyu, bazı bilim insanlarından gerçekmiş gibi sunmaları istenir. Hatta basın ve dergilere makaleler yazdırılır. Televizyonda bir araya getirilen bu sözde bilim insanları tartıştırılır. Sokakta halkın nabzı tutulur, sorular yöneltilerek bir algı yaratılır. Broşür ve tişörtler bastırılır, seminerler, konferanslar düzenlenir. Karşıt olanlara söz verilmez, hatta küçümsenirler. Kendisini dışlanmış hisseden karşıt görüşteki bazı bilim insanları bu sebeple de zamanla ‘olabilirlilik’ten bahsetmeye başlar. İşte o zaman olan olur ve Ay’da Petrol Var teorisine inanmaya başlayanlar çoğalır. Çünkü en baştan beri kesinlikle olmaz diyen bilim insanları bile artık bu olasılığın olabilirliliğinden bahsetmeye başlamıştır. Oysa Ay’da petrol olamayacağını herkes bilmektedir... Bu örnek CIA tarafından hazırlanan ve internete konulan bir kurumsal ders kitabından alınmıştır."

Birkaç kuşak önce okullarda İskitlerin bir Türk imparatorluğu olduğu okutuluyordu. Bugün ne okutuyorlar? 1071 !

1932-38 arası Truva'da kazı başkanı olan Carl Blegen'in "The United States and Greece (1948 - Amerika ve Yunanistan)" adlı hiç yayınlanmamış raporu "Grek"lerin neden ABD için önemli olduğuyla ilgiliydi.  Bu rapora göre de ABD sessizce adımlarını hayata geçirdi. Yunanistan'da Fulbright Programı'nı 1948’de kuran Carl Blegen casus muydu, belki (bence öyleydi), ama onun öğrencileri kesinlikle casustu. Jerome Sperling İstanbul'da, John Caskey İzmir'de ABD adına casusluk yapmıştı. 1930'larda Sperling ve Caskey de dahil casus arkeologlardan Marion Rawson ile Dorothy Cox da Blegen'in başkanlığında Turova'da çalışmıştı. Blegen’in onuruna ASCSA'da (Atina Amerikan Klasik Araştırmalar Okulu) bir kütüphane bulunmaktadır. Onun için “bir Amerikalı'nın Yunan arkeolojisi üzerinde daha büyük bir etkisi olmamıştır”, yorumu yapılmaktadır.

Klasik Arkeoloji bölümünden olan John Franklin Daniel III mesela, 1940'da Pennsylvania Üniversitesi'nde çalışıyordu. 1942'de Stratejik Hizmetler Ofisi'nin (OSS) Yunan Masası'nda görev aldı. Yani casustu. 1948 de Gordion'un kazı başkanı Young ile birlikte Gordion kazılarında bulundu ve aynı yıl Gordion'da öldü (ölümünün şüpheli olma iddiası var). Tarsus kazılarında ise Hetty Goldman ile birlikte çalıştı. Hetty Goldman ise "Goldman" ailesindendi. Ayrıca eğitim sistemimizi allak bullak eden Fulbright Programı'nı casus-arkeolog John Franklin Daniel III kurmuştu. 

Gordion kazı başkanlığı yapmış olan Rodney Stuart Young'a gelelim. Stratejik Hizmetler Ofisi'nin (OSS) Mısır Masası başkanıydı. Bunların Türkiye'de İzmir, Aliağa ve Kuşadası'nda da ofisleri vardı. Aliağa için "Boston", Kuşadası için "Key West ve Miami" rumuzu kullanıldı. Kıbrıs, Türkiye ve Yunanistan arasında mekik dokudu (ki ne dokuduğu malum!). Young da 1974'te şüpheli bir trafik kazasında öldü.

* Türkiye ile Yunanistan 1950'lilere kadar barışçıl bir şekilde hem siyasi hem de sivil ilişkilerini yürütürken, hem Truman & Marshall Yardımları, hem de Fulbright Sistemi aynı anda iki ülkeye sokuldu. Hemen akabinde de Kıbrıs Türkleri'nin sorunları başladı ve 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı'nı yapmak zorunda kaldık. Sizce bunlar tesadüf müydü? 1945'ten sonra ne Amerika ne de İngiltere boş durmamış Türkiye üzerindeki oyunlarına yeni bir bakış açısıyla devam etmişti.... *

Bugün Gordion hâlâ Pennsylvanya Üniversitesince kazılıyor (her ne kadar Kültür ve Turizm Bakanlığınca 2023'te Türk Koordinatör Kazı Başkanı atanmış olsa da!). Bu kazının sponsorları arasında Kaplan'lar da var ve Dünya Anıtlar Fonu (WMF) ile birlikte çalışırlar. 

* Merkezi Rockefeller NY Binasında olan WMF (Dünya Anıtlar Fonu) ile WWF (Dünya Doğayı Koruma Vakfı) Unesco'nun ortaklarındandır. WWF'in kurucuları :

1) Hollanda kralı Alexander'ın babası Prens Bernhard ki Bilderberg'in de kurucularından ve kendisi Nazi-SS subayıydı. (Bilderberg ayrıntıları için Erol Bilbilik'e bknz.).

2) İngiltere kralı Charles'in babası Prens Philip ki Yunanistan'ın da prensi idi. Kızkardeşi ve eşi de Nazi partisine üyeydi. Hatta eşi/kuzeni Kraliçe Elizabeth'in Nazi selamı verdiği de kayıtlıdır.

3) Julian Huxley Unesco'nun ilk müdürü!

4) Godfrey A.Rockefeller'in dedesi William Rockefeller, Chicago Üniversitesi ile Standard Oil'ı kuran meşhur John D. Rockefeller'in kardeşidir. John D.Rockefeller'in torunu David'in sadece 2008 yılında Harvard Üni'sine bağışı 100 milyon dolardır. Ayrıca David Rockefeller Fonu, Ford Vakfı, JM Kaplan Fonu ve Teagle Vakfı'nın ortaklaşa yürüttükleri Hapishane Programı da bu ailelerin içli dışlı olduklarını gösterir. [Ford, J.M.Kaplan, Teagle and David Rockefeller Fund All Working to Bring College Into Prison, October 30, 2017].

"Hiçbir şey güçten daha afrodizyak değildir" "Petrolü kontrol edersen ülkeleri, gıdayı kontrol edersen halkı kontrol edersin," diyen Kissinger (1974)'in ustası David Rockefeller iken, çırağı Dünya Ekonomik Forumu'n başkanı Klaus Schwab’tır. (WEF, Nisan 2025’te başkanlığı bıraktı). Örümcek Ağında Olmak, işte böyle bir şey! *

Dünya Anıtlar Fonu 1960 yılında ABD ordusundan emekli olduktan sonra Albay James Gray (1909–1994) tarafından kurulan bir örgüttür. Merkezi Rockefeller-New York binasındadır. UNESCO ile birlikte çalışır. Bu vakıflar ile dünya çapında tanınmış diğer kuruluşların kimler tarafından fonlandığını, yani parayı takip ettiğinizde arkalarında kimlerin olduğunu görürsünüz. UNESCO mesela, felsefesi "tek bir dünya kültürünün ortaya çıkmasına yardımcı olmak"tır. Bu 1947 de bastırdıkları kitaplarında yazar. Amaç Doğu ile Batıyı birleştirmek gibi görünse de gizli amaçları vardır.

* UNESCO’nun sponsorlarına bakmak yeterlidir! Bill Gates, gibi! *

1951“TARİHTEKİ EN BÜYÜK YIKICI KOMPLO: AMERİKAN HALKINA UNESCO HAKKINDA RAPOR” 82. Kongre'nin 1951'deki İlk Oturumunun Kongre Tutanakları, Tutanaklar ve Tartışmaları, Sayın John T. Wood'un (Idaho) ABD Temsilciler Meclisi'nde, Perşembe, 18 Ekim'de yaptığı uzun açıklamaları içeriyordu. Alıntılar şöyledir:

Sayın Başkan, Amerikan Bayrağı Komitesi tarafından yayınlanan ve “Amerikan Halkına UNESCO Hakkında Bir Rapor” başlığını taşıyan bir makaleyi ekliyorum. Bu casus ve hain çetesinin hepimizin sevdiği bu topraklarda bir gün daha var olmasına izin verirken ne kadar dikkatsiz ve düşüncesiz olabiliriz? Ülkemizde kol gezen, küçük çocuklarımızın bile zihinlerini ve hayal güçlerini çarpıtan, bu korkunç zehirle onlara yedirdiğimiz yalan propaganda ve elle tutulur gerçek dışılıklara karşı duyarsızlığımızın ve ihmalkarlığımızın bir sınırı yok mu? ...

Julian Huxley'nin liderliğinde UNESCO, UNESCO Öğretmenler Rehberi adlı öğretmen eğitimi için dokuz ciltlik ayrıntılı broşürler hazırladı. Bu ciltlerden alınan alıntılar, UNESCO'nun çocuğun sadakat, vatanseverlik, dini inanç ve ulusal egemenliğe bağlılık duygusunu ortadan kaldırma amacını ve orijinalliğini göstermektedir.

Alıntılar şunları içerir:

"... bir çocuğun ülke sevgisini ve vatanseverliğini yok etmek, o çocuğu dünya vatandaşlığı için eğitmenin ilk adımıdır."

V. Cilt, "On Üç Yaş Altı Çocuklarla Sınıfta... Çocuk okula başlamadan önce zihni, daha önceki etkiler tarafından derinden ve çoğu zaman zararlı bir şekilde işaretlenmiştir... ilk olarak evde, belirsiz de olsa kazanılmıştır."

Sayfa 9: “Anaokulu veya bebek okulu, çocuğun eğitiminde önemli bir rol oynar. Sadece evde eğitimin birçok hatasını düzeltmekle kalmaz, aynı zamanda çocuğu, yaklaşık yedi yaşındayken, kendi yaşı ve alışkanlıklarından oluşan bir gruba üye olmaya hazırlayabilir — dünya toplumuna üye olma yolunda elde etmesi gereken birçok sosyal özdeşleşmenin ilki (vurgular eklenmiştir).”


Bir de Cengiz Özakıncı'dan okuyalım, UNESCO ve BM neymiş!
Yurttaşlığın Küresel Düşmanları ve Açılımın 50 Yıllık Küresel Tarihi
Cengiz Özakıncı
Bütün Dünya Dergisi, Kasım 2009





Kaplan Vakfı ABD'nin 2003 Irak işgali sonrasında ülkede araştırmalarına başlayıp Ürdün'le devam eder. 2005'te Suriye'ye (ABD ile çatışmalar başlar), 2007'de de Türkiye'ye gelir (2007 Türkiye Projesinin başına ABD Büyükelçisi getirilir, büyükelçiler CIA’dır. Seçim yılıdır!). Türkiye'de Göbeklitepe, Çatalhöyük, Gordion, Afrodisias, Kapadokya, Efes, Hierapolis, Kars/Anı, Bergama, Sardes, Karkamış gibi arkeolojik açıdan çok önemli olan bölgelere "para akıtır". Kaplan'lar Türkiye'de kurulmuş olan Ashoka'larla birlikte çalışır. Peki Ashoka'lar kimlerle işbirliği içinde?...




* teyit/org başkanı Mehmet Atakan Foça 2018 de "Ashoka ağına katılmış olmak bize güç ve gurur veriyor", demişti.  Soyadını hak etmeyen bu kişi hem terörist sempatizanı hem de Gazi Mustafa Kemal Atatürk düşmanıdır! “Teyit” etmek isteyenler X (eski Twitter) hesabından kontrol edebilir, @matakanfoca ki bu hesabını kapatmış, ama ekran görüntüleri bulunabilir.

Küreselcilerin(ve siyasetçilerin özellikle 2020-2021'de) dillerinden düşürmedikleri
"Build Back Better (BBB)" sloganı!



Prof.Dr. Semih Güneri bir programda Fransızların yürüttüğü Pazırık kazılarından bir anekdot aktarmıştı. Bulunan eserlerin Hint-Avrupa olmadığını söyleyen Güneri'ye Fransız'ın verdiği cevap: "Parayı ben veriyorum istediğimi söylerim!" idi.

1994'ten beri Luvi-Luvice araştırmaları yapan Luvi Araştırma Ensititüsü'nün kurucusu E.Zangger'ın doktora yaptığı Stanford Üniversitesi'nin Rockefeller Vakfı'yla yakından ilişkisi var! Propaganda Üniversitelerinden olan Cambridge'de araştırmacı olarak çalıştı. Zangger'ın çalıştığı ya da başkan veya üye olduğu dernek ve/veya sivil toplum örgütlerinin arkasına baktığımızda da Rockefeller'ın adını en önde görürüz.

Luwian Vakfı kurulundakiler de masum değil. Örneğin, Dr.Matthias Oertle, İsviçre hukuk firması Lenz & Staehelin'in ortaklarından. Bu hukuk firmasının müşterileri Rothschild, Sachs ve Thyssen'dır. Bu Thyssen'ler kim diye baktığımızda Nazilerin en önemli destekçilerinden olduğunu öğreniyoruz! 

* Thyssen'lar aynı zamanda "Kalaşma" çalışmalarını fonlayandır! Para ve Düdük! Oysa Kalaşma dili sadece bir lehçedir, başlı başına ayrı bir dil ya da etnisite değildir. *

Luwian Studies'in diğer kurucu üyeleri Oxford mezunlarıdır. İngiltere casuslarını nereden seçiyor? Oxford ve Cambridge'ten. Peki Cengiz Özakıncı bu konu hakkında ne demişti? “CAMBRIDGE'in doktora tezi adı altında PSİKOLOJİK SAVAŞ yalanları üretip bunları bilimsel etiketle yaydığı saptamamızın doğru olduğu ve ordunun Cambridge'e PSİKOLOJİK SAVAŞ "research"leri için milyonlarca sterling ödediği Mart 2019'da kanıtlandı. CAMBRIDGE, HARVARD vs. üniversitelerin doktora tezi adı altında Türklüğe, Atatürk'e, Kurtuluş Savaşımıza ve Türk Devrimine karşı gri propaganda ve Tarih Üzerinden PSİKOLOJİK SAVAŞ yürüttüğünü yıllarca söyledik ve 29 Ekim 2018'de onlara bir ATATÜRK DERSİ verdik.”





* Daha fazla bilgi için Cengiz Özakıncı’nın "Atatürk Dersi" adlı kitabı, ya da her cumartesi Kanal B’de yayımlanan ve tekrarını "Tarihin Bilinmeyen Yüzü" adıyla YouTube kanalından izleyebileceğiniz programlarına bakınız.  Bir örnek: "Son altı haftalardır Hans Lukas Kieser'in Cambridge Üniversitesince yayınlanan İngilizcesi "When Democracy Died" ve Türkçesi ("Demokrasi Öldüğünde / Kalıcı Lozan Barışı!") adıyla yayımlanan kitabını irdelemekteyiz. Çünkü: Cambridge Üniversitesinin bu yayınında, Milli Mücadelemize, Lozan'a ve Türk Devrimine yönelik pek çok suçlama ve iftira yer alıyor. Bu iddiaları, suçlamaları, yalanları, iftiraları tek tek ele alarak Akademik Dürüstlük ilkesine uygunluk açısından irdeleyen Cengiz Özakıncı: (1) 30 Aralık 2023 günlü öğrencemizde: bu yayınlarda Akademik dürüstlük ilkelerinin sistematik olarak çiğnendiğini saptadı. (2) 6 Ocak 2024 günlü öğrencemizde: Lozan Barış Antlaşmasına yönelik suçlama, iftira ve saldırıların, başta Cambridge ve Oxford olmak üzere Yale, Harvard gibi dünyaca ünlü üniversitelerden eş zamanlı akademik yayınlarla bir kampanya olarak yürütüldüğünü belgelerle kanıtladı.  (3) 13 Ocak 2024 günlü öğrencemizde: Avrupa'da Mussolini Faşizmi ve Hitler Nazizminin Kemalizmi rol model aldıkları yalanını çürüttü.  (4) 20 Ocak 2024 günlü öğrencemizde: Kurtuluş savaşımızda Ermeni-Rum soykımı yapıldığı, Maraş'ta Ermeni soykırımı, Karadenizde Pontus Rum soykırımı yapıldığı yalanlarını çürüttü. (5) 27 Ocak 2024 günlü öğrencemizde: Kurtuluş Savaşımızda ordumuzun İzmir'i yaktığı ve İzmir'de Ermeni Rum soykırımı yaptığı iftirasını belgelerle çürüttü." link *


Yani Luviciler de birer "Truva Atı”dır! Kısaca, Ay’da Petrol Var’a Hoş Geldiniz!


Mustafa Yıldırım'ın "Türkiye'yi oltadaki balık olarak gören ve 'Oltadaki balığın yeme ihtiyacı yoktur' diyen Rockefeller sülalesinin kurduğu sivil örgütler (...) 'Çevre' ve 'tarih mirası'nın anlamı; eylemlere parasal yardımda bulunanların çıkarına göre değişmektedir!" diyerek belirttiği gibidir ortam.

"Örtülü operasyondan açık operasyona geçişin ilk ciddi adımları 1967’de atılmıştı. CIA'in dış ülkelerde çok-kültürlülüğü pekiştirmek için Amerikan üniversitelerinde yoğun bir çalışma başlatmasıyla birlikte kurulan CCF (Congress for Cultural Freedom / Kültürel Özgürlük Kongresi) örgütü, CIA’in oluşturduğu yayın ve konferans örtüsünü kullanarak dış ülkelerde bağlantılar ağı kurmaktaydı. Sözkonusu örtünün ana yapısı, CIA tarafından yönlendirilen, Amerikan akademik dünyasında para karşılığı yarı-gizli araştırmalar ve raporlarla kurulmaktaydı. Bu durum, ABD üniversitelerinde rahatsızlığa yol açınca, 1967’de soruşturma başlatıldı. Soruşturmanın sonunda, bu gibi politik amaçlı operasyonlarda CIA bağlantısının işleri zorlaştırdığı düşünüldü. Tüm dünyada yürütülecek operasyonun finansmanı için özel kuruluşların devreye sokulması programlandı. Aslında bu sözde özel kuruluşlar, 1947’lerden başlayarak Harvard, MIT ve Columbia üniversitelerinde çok özel projelerin para kaynağını oluşturmaktaydılar. Ortalıkta görünenler, CIA elemanları ya da devletin memurları değil Ford Vakfı, Carnegie Vakfı ve Rockefeller Vakfı gibi, çok uluslu şirket örgütleriydi. Yeni tür operasyona duyulan gereksinimin nedenleri şöyle özetlenebilir:

Gizli kapaklı yöntemle, ülkelerin iç dünyasını denetleme ve yönlendirme işlerinin, yarı gizli ve belirli kuruluşlarla ilişkili olarak, yürütülmesi, operasyonun etkisini sınırlandırır; işin içine kitlelerin katılması olanaksızlaşır. Yarı gizli ilişkilerin açığa çıkması, bağımsızlığına ve onuruna düşkün ilgili ülke halkının ABD aleyhine dönmesine yol açabilir. Eski yöntemlerle, gizli ilişkilerle bilgi toplamak, medyaya ve öteki kurumlara, partilere, sağcı-solcu örgütlere gizli yönlendiriciler, kışkırtıcılar yerleştirmek, hem riskli hem de pahalıdır.

ABD çıkarlarına, ikircimsiz hizmet edecek yabancı hükümetlerin iktidarda tutulmaları hem büyük bir parasal harcama gerektirmekte hem de halk kitlesinin desteğini alamayan bu yönetimleri siyaseten ayakta tutmak olanaksızlaşmaktadır. Ayrıca, ABD çıkarlarına ne denli bağlı olursa olsun, bir yabancı hükümete sonsuz güven duymak sakıncalıdır. Önünde sonunda bu yabancı hükümet, bir başka dünya gücünün kendisini destekleyeceği kanısına kapılabilir; ya da denge içinde çok yönlü bir siyaset güderek bağımsız davranma düşüncesine kapılabilir ve ABD’ye olan sadakatini unutabilirdi.

Bu nedenlerle, devlet merkezlerinin egemenlik araçları ellerinden alınıp, halk kitlelerinin merkeze olan güven ve bağlılıkları zayıflatılmalıydı. Ulusal yönetimler, kısa devre edilerek, dünya egemenlerinin NGO Vakıf-Enstitü gibi örgütleri aracılığıyla, kitlelerle doğrudan ilişkiye geçmek, daha ekonomik ve daha kalıcı bir yöntemdir. Bu egemenler adına bir tür uzaktan yönetimdir. İlgili ülkenin örgütleri ve kurumları, bu ilişkileri yerinden ve yerel yönetime destek olarak kabullenip, demokrasi oyununa katılabilirlerdi, İşin ABD iç siyasetinde önemli bir boyutu da, harcanacak paranın yasal, en azından kitabına uygun olmasıydı. (...)

Hemen belirtmeliyiz ki, söz konusu örümcek ağının ilmiklerinde, şu ya da bu niyetle yer almış olanlar bu ağı örenlerin kimliğinden de amaçlarının tümünden de bilgili olmayabilirler. “Sivil” etiketi takınan, “saydamlığı” olmazsa olmaz ilke olarak savunan örgütler, yabancı ilişkilerini, özellikle “hibe” adı altında aldıkları parasal desteği çevrelerine topladıkları kişilerden ve toplumdan saklamaktadırlar. Bu tür destekler almak için uğraşanların, özellikle Türkiye-Kafkasya-Ortadoğu ve Türkiye-Kafkasya-Orta Asya’da “güvenlik” oluşturma ve “demokrasi” kurma örtüsü altında yeni koloniler elde etmek isteyen Batılı devletlerin ve kartellerin aracısı olan örgütlerle ve şirketlerle kurdukları ilişkilere dikkat çekmek gerekiyordu. Dahası, gençleri bu ilişkiler üstüne bilgilendirmenin önemli bir görev olduğu düşüncesiyle hareket edilmiş ve günümüzde moda olan Amerikan usulü sözde akademik bir dille “sistematik” yazma yerine okurun kendi yorumunu yapmasına ve gerekli sonuçları çıkarmasına yardımcı olmak amaçlanmış ve medyatik eksik bilgilendirmenin yarattığı boşluğu doldurmak için olayların sergilenmesine özen gösterilmiştir.

Kesinlikle düşünce ve örgütlenme özgürlüğünün kısıtlanması gibi bir yöntemden yana değiliz. Ancak toplumsal yaşamımızın yabancının hesabına düzenlenmesine ve toplumun gözünün boyanmasına karşı bir uyanış sağlamanın insanlık görevi olduğu da bir gerçektir." - Mustafa Yıldırım, Sivil Örümceğin Ağında.


Bilimsel faaliyetlerin arkasında siyaset varsa, o bilimsel faaliyetler bilim olmaktan çıkar. Bu örümcek ağlarına takılanlara da bilim insanı denilemez. Franz Boas'ın da dediği gibidir; "Müşteri her zaman haklıdır!" Kısaca "Grekçi" Rodney Young’un, Caskey'in, Sperling'in ve "Luvici" Zangger’in ya da Pazırık’taki Fransızların (ve diğer bazı yabancı akademisyenlerin) tarafsız olabileceği düşünülemez. Bugün bile parayı verenin düdüğü çalınmakta!



Mustafa Kemal Atatürk ne demişti?  "... mutlaka Avrupa'dan nasihat almak, bütün isleri Avrupa’nın emellerine uygun yürütmek, bütün dersleri Avrupa'dan almak gibi birtakım zihniyetler ortaya çıktı. Oysa hangi istiklal vardır ki yabancıların nasihatleriyle, yabancıların planlarıyla yükselebilsin? Tarih böyle bir olay kaydetmemiştir... Türkiye'de fikir adamları, adeta kendi kendilerine hakaret ediyorlardı. Diyorlardı ki 'Biz adam değiliz ve olamayız. Kendi kendimize adam olmamıza ihtimal yoktur.' Bizim canımızı, tarihimizi, varlığımızı bize düşman olan, düşman olduğundan hiç şüphe edilmeyen Avrupalılara, kayıtsız şartsız bırakmak istiyorlardı. Onlar bizi idare etsin' diyorlardı.'  ...Bilelim ki, ulusal benliğini bilmeyen uluslar, başka uluslara yem olurlar."

Herkesi dürüstlüğe davet ediyor ve gerçeğin peşinde olan ama dışlanan gerçek bilim insanlarına saygılarımı sunuyorum. Çünkü çok zor bir iş yapıyorlar. Einstein’ın da dediği gibi: “Önyargıları değiştirmek atomu parçalamaktan daha zordur.” Türkiye'nin milattan önceki döneminde de atalarımız "yerli" konumundadır ve bu gerçekleri araştırıp aktarmak Türkolog Dr. Annemarie von Gabain'ın da dediği gibi "Milli Görevimiz"dir.


Semra Bayraktar, Haziran 2025


Turgay Tüfekçioğlu ile birlikte 16 Ocak 2025’te yaptığımız "Turgay Tüfekçioğlu ile Türk Dili ve Tarihi" YouTube kanalından "ÖLÜG ENE, 2.800 YILLIK TÜRKÇE/link" programında özet olarak bu Casus-Arkeologlara değinmiştim. O programda anlattıklarımın fazlasını eklerle 9 bölüm halinde bloğumda paylaştım ve herkesi "akademi dünyasını" sorgulamaya davet ediyorum....



İlgili

Milli Eğitim”imizi ve daha pek çok bakanlığımızı Amerikalı uzmanlar yönlendiriyor.




31 Mayıs 2025 Cumartesi

CASUS ARKEOLOGLAR 6 - SB

 


Antiochia ad Cragum ve ARIT


" Tarihi olarak, limanıyla Antiochia ad Cragum bölgesi muhtemelen MÖ 1. yüzyılın ilk yarısında bu kıyılardan faaliyet gösteren ve doğu Akdeniz'in nakliye ve kıyı topluluklarını avlayan ünlü Kilikya korsanlarının limanlarından biri olarak hizmet etmiştir. Roma generali Pompey, MÖ 67'de yakınlardaki Korakesion'da (Alanya) bir deniz zaferiyle korsan belasını sona erdirdi. Bugün görülebilen kalıntılar arasında Antiochia'nın korsan geçmişine dair hiçbir iz kalmamıştır. İmparator Caligula, MS 38'de kısa bir süreliğine Dağlık Kilikya'nın kontrolünü Kommagene'li IV. Antiochos'a devretti ve ardından onu derhal görevden aldı; Antiochus daha sonra MS 41'de Claudius tarafından yeniden iktidara getirildi. MS 72'ye kadar kesintisiz olarak hüküm sürdü ve bu dönemde kendi adını taşıyan şehri kurdu. 72'de Vespasian tarafından görevden alınmasının ardından şehir, Dağlık Kilikya'nın geri kalanıyla birlikte genişletilmiş Kilikya Eyaleti'nin bir parçası olarak doğrudan Roma yönetimi altına girdi. Şehrin en büyük sınırlarına geç Roma İmparatorluğu döneminde, üçüncü yüzyıldan itibaren ulaştığı anlaşılıyor. Mevcut kazıların araştırdığı dönem de bu dönemdir. " (Amerika Arkeoloji Enstitüsü-ARIT)


Turovalı Ganymedes - Gamata ve Kragou

Turova Kralı Tur'un (Tros) oğlu, GANYMEDES genç yaşta hastalıktan ölünce Zeus tapınağına gömülür. Bu sebeple de Zeus kaçırdı, o tanrılar katında hep genç kalacak, miti doğar. Zeus'un hayvanı olarak kabul edilen kartal aynı zamanda kamların da hayvanıdır.

Erken Doğu-Roma dönemine ait latrinlerde bulunan mozaik parçasında "Ganymidis (ΓΑΝΥΜΗΔΗΣ)" adı yazar ve İskit başlığı vardır. Turovalı prens Ganymedes'in Med-İskit Türkçesindeki karşılı Kamata (Gamata)'dır. Tur'un (Tros) oğlu "Kamata" genç yaşta ölünce mite göre "tapınak" içine gömülmüş. Bu tapınağa da "Zeus" adını verdikleri için "Ganymedes'i Zeus kaçırdı" mitini uydurmuşlar. "Tapınak"ın Orhun kitabelerindeki karşılığı 'bark'tır.


Bir Med mug'un adı Geumat-Gaumata’dır. 

"Eski Türk elleri ve özellikle de Hunlarda Kam=Gam kelimesi Şaman, kahin, din adamı, büyücü, falcı, bilgin, doktor, filozof vs anlamlarında kullanılmıştır. Hunlar içinde Eşkam (arkadaş Şaman) ve Atakam (ata Şaman) kullanılmıştır. Eş kelimesi eski Türkçede arkadaş anlamındadır. Atakam = Atagam kutsal kelime gibi kişi adı olarak da kullanılmıştır ve çok kullanılmak sonunda Kamata=Gamata (Geumat-Gaumata) şekline dönüşmüştür. Mug kelimesi kam=gam= gum kelimesinin tersine söylenmesi gibidir."

* Med Türkleri : Magus, Maglar > Kamlık/Büyücülük, Magic, Medikal, Medicine (ilaç), Meditasyon ve Medya...gibi



İskit Türkleri Kafkaslara Graucasis (Pliny) diyormuş. Peki Antiochia ad Cragum'un Yunanca söylenişi nasıl? "Cragum", Krágou (Κράγου) olarak Strabon'da görülür. Dilde K/C-G değişimi vardır, yani Antalya-Gazipaşa ilçesi sınırları içinde 300-350 metre yükseklikte olan antik kentin adındaki "Kragou" < Grauca(-sis) Türkçe olmalı.


Casus-Arkeologlar ve ARIT

İlk olarak 1942'de önerilen ve 1948'de arkeo-casus John Franklin Daniel (Fulbright TR ve Hetty Goldman'la Tarsus'ta) tarafından çalışmaları başlatılan Türkiye'deki Amerikan Araştırma Enstitüsü'nün (ARIT) 1964'te kurulmasına yardımcı olan kişi 17 yıl Gordion kazı başkanlığı yapmış arkeo-casus Rodney Young'dur. Young 1974'teki ölümüne kadar da ARIT yönetim kurulundaydı. Ve Antiochia ad Cragum ARIT tarafından kazılır.


" Türkiye'deki Amerikan Araştırma Enstitüsü (ARIT), "İstanbul SI [OSS'in Gizli İstihbarat Şubesi] şefinin [Arkeo-Casus Jerome Sperling, Turova-Kum Tepe kazıları] 1944'te Türkiye'de derin bir gizlilik içinde ve kalıcı bir istihbarat görevlisi"  önerdiği şeye çarpıcı biçimde benziyor. OSS, gizliliği Amerika'da kurulacak ve örtülü olarak sürdürülecek gelecekteki SI ajanlarını arıyordu. "Ofisle kesinlikle hiçbir teması olmayan ve yalnızca aracılarla en korunaklı ve gizli teması" olan "tamamen gizli" ajanlar için, "Türkiye'de araştırma yapan izinli öğrenciler ve profesörler" önerdiler. 

[Arkeo-Casus Jerome Sperling] devam etti, "Türkiye'de bir Amerikan Arkeoloji Enstitüsü veya Doğu Enstitüsü kurulması, alanda çalışma olanakları yaratacaktır. Bu konudaki ön araştırmalar bile insanları Türkiye'ye sokmak veya çıkarmak için kullanılabilir... [ve] kuruluşa hizmet edebilir." " ... " Soğuk Savaş'tan günümüze, bölgede araştırmalar yapan bazı Amerikalı arkeologlar, Doğu Akdeniz'de Birleşik Devletler adına casusluk yapmıştır. Pentagon'un Minerva Projesi ve İnsan Arazi Sistemi (Irak'ta antropologlar) sosyal bilimcilerinin orduyla herhangi bir ilişkisi olup olmadığı konusunda hararetli tartışmalara yol açar. Amerika Arkeoloji Enstitüsü'nün [AIA], Amerikan askerlerini, hizmet verecekleri bölgelerdeki kültürel varlıklar hakkında eğitmeyi seçmiştir.... Etikçiler bugün bu tür faaliyetlerin artılarını ve eksilerini, arkeolojiyi veya antropolojiyi örtü olarak kullanarak mesleği lekeleme olasılıklarını tartışsalar da, savaşın hararetinde ve hemen sonrasında OSS'nin Yunan Masası'nın bunu yapmadığını belirtmek önemlidir."


Allen'in kitabından çeviri ve ek bilgiler SB


* OSS= Stratejik Hizmetler Ofisi, CIA öncülüdür. Bu tartışma devam edecektir, çünkü artık OSS yok CIA var ve "Yunan Masası-OSS devam etmiyor" demek, diğer ülkelerde CIA olarak devam edip etmediğini garanti edemez! Olsa bile Allen bunu söyleyemez! Ayrıca "kültürel ve tarihsel çarpıtma tohumları" ekilmiştir!

* Türkiye'de faaliyet gösteren yabancı arkeoloji enstitüleri ülkelerinin 'Dışişleri Bakanlığı'na bağlıdır. Bir başka bilgi ise diğer ülkeler Türkiye gibi herkese açık kendi ülkelerinde yabancıların arkeolojik kazı yapmalarına izin vermez. Örneğin, Almanya'da bir Türk kazı izni alamaz, ama Almanlara Türkiye'de kazı izni verilmektedir. Almanya'daki kazılar Almanların kontrolündedir. Türkiye'deki arkeolojik çalışmalar Türk arkeologların başkanlığında yapılmalı ve hiçbir şekilde yabancı arkeologların başkanlığına bırakılmamalıdır. 2023'te Kültür ve Turizm Bakanlığı "Koordinatör Kazı Başkanı" yöntemini getirdi. Bu yabancı heyetler/kazı başkanları tarafından yürütülen kazı çalışmalarında, ilgili koordinasyonu sağlamak üzere atanan Türk bilim insanını ifade ediyor. İyi yönde bir gelişme olsa da yeterli değil. Çünkü kontrol tamamen Türkiye'nin, Türk Arkeologların elinde olmalı.





29 Mayıs 2025 Perşembe

CASUS ARKEOLOGLAR 1 - SB

 

CASUS ARKEOLOGLAR 1 - SB

(II.Dünya Savaşı Dönemi)


İzmir Emniyeti de Yunanistan'ın işgalini beklerken, aniden Caskey'e üç liman önerir; İzmir'in kuzeyindeki Yunan adası Midilli'nin karşısındaki Ayvalık, Ayvalık'ın güneyindeki Çandarlı ve İzmir'in güneyindeki Kuşadası. Hepsi de İngilizlerden ve Karaburun'dan uzaktır.* Coşkuya kapılan Caskey, Doğu Yakası'ndaki yetiştirilme tarzını yansıtan bir iç mantıkla bu limanları şifreli isimlerle adlandırır - “Portland” (Ayvalık), “Boston” (Reşadiye/Çandarlı) ve “Miami” (Kuşadası)- ve “her biri kendi filosuyla her gece merhamet yolculuğuna çıkan bir dizi liman”, hayalini kurar.

Emniyet temsilcisi İzmir'in iki saat güneyinde pitoresk bir liman olan Kuşadası'ndan başlamayı tavsiye eder ve Caskey'yi müstahkem bir adacık ve burun tarafından korunan küçük limana götürür. Bir zamanlar burada Rumlar yaşıyordur, ancak kırmızı kiremitli, beyaz badanalı evleri I. Dünya Savaşı'nda ve 1922-23 yıllarında terk edilmiş, harabeye dönmüştür. Demir attığı yerde küçük bir deniz tamirhanesi ile petrol varilleriyle malzeme balyalarını boşaltmak için bir vincin bulunduğu bir rıhtım vardır. Bu arada, kuzeyde iyi bir yol onu Selçuklu'daki antik Efes bölgesine bağlıyordu ki acil durumlarda OSS'ye telefon edebilirdi.

Kuşadası rıhtımının yakınında Belediye Binası, gümrük binası ve telgrafhane bulunuyordu. Kervansarayın arkasında ve üstünde Emniyet karargâhı vardı. Caskey, ticari kimliği nedeniyle ofis olarak gümrük binasını seçmişti. Caskey, Truva kazılarından* çıkarılan eşyalarla döşenmiş ikinci kattaki bir odada ilk gizli üssünü kuracaktı. (...)

Eylül 1943'ün başlarında Ege sessizliğini koruyordu. Rodney Young hem görevleri hazırlıyor hem de Dow'un gelmesini bekliyordu. Jerome Sperling ise “neredeyse ortadan kaybolacak” kadar derinlere gizlenmişti. John Caskey ise imparatorluğunu Türk kıyıları boyunca genişletmişti.

Emniyet (Türk Güvenlik Polisi/Ajanı/Şefi için kullanılan söz), Caskey'e daha kuzeyde, Çandarlı'dan (“Boston”) Ayvalık'a (“Portland”) kadar gizli limanlar vermişti. Daha kuzeyde, Meriç deltasındaki “New Orleans”, Çanakkale Boğazı'nın Asya kıyısındaki “Cardiff” (Kum Kale) ve Troas açıklarındaki Türk adası Bozcaada (“Bristol”) Makedonya ve Trakya trafiğini idare edebilirdi. Bunlara Kuşadası'nın hemen güneyindeki Aslan Burnu'nu (“Key West”) da ekleyerek Caskey'nin erişim alanını kuş uçuşu 150 mil genişlettiler. Ama koylar, fiyortlar ve yarımadalar mesafeyi iki katına çıkarmıştı. Ancak ulaşım olmadan casusluk ağı yeraltında kalıyordu.

Caskey yakınlardaki İtalyan işgali altındaki Yunan adası Samos'ta hareketliliğin arttığından şüpheleniyordu, ancak tekneler olmadan bunu araştıramazdı. Caskey kendi kayıklarını satın almak için Young'dan altın dilendi öyle ki şimdiye kadar gördüğü tek altının “Orta Minos I'de” kendisinin kazıp çıkardığı altın olduğunu söyledi. Kahire'nin kendi trafiğini idare etmek üzere Denizcilik Birimi'ni kurduğundan habersiz olan Caskey, Rees'i sıkıştırdı ve sonunda Rees ona Eğriboz'dan (Eretria) eski bir kayık verdi.

Türklerin de onayıyla Caskey, 1 Eylül günü öğleden sonra saat beşte ilk saha ajanını "ajan ve kayık avlamak" üzere Sisam'a gönderdi. Caskey'nin “Miami ”deki (Kuşadası) üs şefi olan George Manoudis, ajana tanıtım mektuplarıyla Yunan ve İngiliz servislerinden ödünç alınmış mürettebat verdi. O gece kayığı Mykale Dağı'nın altındaki uzun ve ıssız bir yarımadanın (Dilek Yarımadası) ucuna demirlediler. Ertesi gün ajan bir kayıkla bir mil genişliğindeki Samos Boğazı'nı geçti. Adadaki nöbetçi kulübesine yaklaştığında İtalyanlar onu on sekiz el bombasıyla karşıladı. Caskey'nin ajanı da ateşe karşılık verdi.

Ajan bir İtalyan'ı öldürüp bir diğerini yaraladıktan sonra kayığı karaya çekmişti. O gece “imparatorluk ölçeğinde” bir kutlama yaptı, ancak güvenliğinden endişe eden Caskey'e haber vermeyi unuttu. Ertesi gün Manoudis Kuşadası'na gelen bir kayık dolusu mülteciyi sorguya çektiğinde, Samos'un karantinaya alındığını ve bir Faşist lejyonun gerillaları avladığını anlattılar. Manoudis kayıklarına el koydu ve kayıp ajanı aramaya gitti. Ancak bir İtalyan devriyesi onu yakalayıp esir aldı.

Olaylar hızla gelişiyordu. Lincoln MacVeagh, sürgündeki Yunan hükümetinin yeni ABD büyükelçisi olarak Kahire'ye geldi. Yanında da siyasi analisti olarak Arthur Parsons'ı getirmişti. 3 Eylül'de Müttefikler Messina Boğazını geçerek İtalyan Yarımadasına ayak bastılar. Beş gün sonra, 8 Eylül 1943'te İtalyanlar bir ateşkes imzaladı. Eisenhower İtalyanların teslim olduğunu BBC akşam altı haberlerinde duyurdu. Teslim şartlarına göre, Müttefikler İtalya'ya yumuşak davranmayı kabul ediyordu. Ancak İtalyan gemileri silahlarını Müttefiklere teslim etmeli ve savaş esirlerini de serbest bırakılmalıydı. Bunlar Almanlara teslim edilmemeliydi. Buna ek olarak, tüm İtalya ve İtalyan kontrolündeki topraklar Müttefiklere açılacaktı.

Amerikalı Korgeneral Mark Clark, Salerno'da Müttefiklerin İtalya'yı işgalini yönetirken, Young da Kahire'deki masasında, operasyonunu İtalya'nın batı kıyısındaki Brindisi'ye (Puglia bölgesinde) taşıma konusunda spekülasyonlar yapıyordu. Orada Yunanistan'a 600 yerine sadece 60 mil uzakta olacaktı. Washington'daki Crosby'ye kışı Atina'da SI yaparak ve “Güvercin yumurtaları bırakarak” geçirmeyi umduğunu yazarken neredeyse neşeliydi.

O gece herkesin aklındaki soru şuydu: “Adalara ilk kim ulaşacak?” Churchill Ege'deki “ada ödüllerine” göz dikmişti. “Doğaçlama yapın ve cesaret edin,” diye 9 Eylül'de kurmay başkanlarına telgraf çekti; ”Şimdi yüksek oynamanın tam zamanı.” 

İzmir'deki İngiliz istihbarat personeli Almanları İtalyan takımadalarında yenmek için temaslarda bulundu. Kahire'deki İngiliz ordusu ise "Oniki Ada'nın Eriği" Rodos'a odaklanmıştı, ancak İzmir'deki İngiliz ajanları eldeki imkanlara bakıyordu. (...)


Allen'in kitabından çeviri ve ek bilgiler SB;


** AMERİKALI:

* Rodney S. Young ; "Roger" (1907-1974);

Arkeolog. Casus. Kod adı "Güvercin (Pigeon, Dove)". Kahire Yunan Masası Gizli İstihbarat Şubesi (SI) Şefi. Young Planı kurucusu. NİKİ I Operasyon Şefi. Stratejik Hizmetler Ofisi (OSS) Atina Üssü Ekim-Kasım 1944. Princeton ve Pennsylvania Üni., Profesör. Atina Amerikan Klasik Araştırmalar Okulu (ASCSA). Agora (Atina) kazıları (sponsoru John D. Rockefeller Jr). Pennsylvania Üni sponsorluğunda 1950'den 1974'teki (şüpheli) ölümüne dek GORDİON Kazı Başkanlığı. Türkiye'de Amerikan Araştırma Enstitüsü (ARIT,1964)'ün kuruluşunda yer aldı. Ölümünden sonra Gordion 77-87 kazı başkanlığına arkeolog Keith DeVries (1937-2006) devam etti. Yazı içindeki "Güvercin yumurtaları"nın anlamı Rodney Young'un kod adından kaynaklanıyor.


* John Langdon "Jack” Caskey (1908-1981);

Arkeolog. Casus. Binbaşı. Kod adı "Chickadee ("Baştankara" kuşu)", 1943-44 İzmir Gizli İstihbarat Şubesi (SI) Şefi; 1945-46 Gizli İstihbarat Şubesi (SI) Münih Şefi; Yale Üniversitesi; Cincinnati Üniversitesi, Profesör. ASCSA. Blegen'le birlikte TUROVA KAZILARI. Lerna ve Kea kazıları direktörü. 1980 yılında Amerika Arkeoloji Enstitüsü tarafından Üstün Arkeolojik Başarı Altın Madalyası ile ödüllendirildi. Bu arkeoloji alanında verilen en yüksek ödüldü.


* Sterling Dow "Gümüş (Silver)" (1903-1995);

Arkeolog. Casus. Washington Yunan Masası SI (Gizli İstihbarat) Şefi ; Eylül-Aralık 1943 Kahire Yunan Masası SI Şefi; 1943 ASCSA  (Atina Amerikan Klasik Araştırmalar Okulu) ile Agora (Atina) kazısı; Philips Exeter Akademisi, Harvard Üni, Profesör.


* Jerome L. "Jerry" Sperling (1908-1997);

Arkeolog. Casus. Binbaşı, AUS; Kod adı "Serçe (Sparrow)", "Ağaçkakan (Sapsucker)"; Kahire ve Yunan SI (Gizli İstihbarat) Başkanı; İstanbul Emniyeti ile irtibatlı; Haziran-Ekim 1944 Kahire Young Planı; 1944-46 SI operasyonu "Young Planı" Orta Makedonya Selanik. ASCSA. Cincinnati Üni, Yale Üni, Profesör, TUROVA (KUM TEPE) KAZILARI. Eşi Clio Sperling Jerry ile Kahire'de tanışır. Clio Rodney Young ile birlikte OSS-Kahire Yunan Masası'nda çalışır.


* Margaret Crosby (1901-1972);

Arkeolog. Casus. Kod Adı Missy (Bayan). Washington, Kahire rapor memuru. Bryn Mawr, Yale Üni., ASCSA. Agora kazıları.


* Arthur Wellesley Parsons (1900-1948);

Arkeolog. Casus. Yale ve Johns Hopkins Üni. Korinth ve Agora/Atina kazıları. Amerikan Klasik Araştırmalar Okulu Atina [ASCSA (American School of Classical Studies at Athens)] müdürü. Yunan Yardım Derneği. ABD Dışişleri, MacVeagh'ın siyasi analisti, Kahire ve Atina. 


* Lincoln MacVeagh (1890-1972) ;

Arkeolog. Casus. Diplomat. ABD Atina Büyükelçisi 1943-47. Episkopal Groton Okulu, Harvard Üni. Sorbonne Üni/Paris. (detaylı 4.bölümde)


* Mark Clark (1896-1984);

Korgeneral. I. ve II. Dünya Savaşları, Kore Savaşı, Kore Ateşkes Antlaşması'nın imzalanması. İngilitere Başbakanı Churchill ona "Amerikan Kartalı" lakabını takmıştı. II.Dünya Savaşı sonunda İtalya'daki Müttefik Kuvvetler Komutanı. 

- Yahudi sorunu konusunda, Eisenhower'ın Kuzey Afrika'daki kilit generalleri George S. Patton ve Mark Clark ilginç karşıtlıklar oluşturuyordu. Patton en kaba ırkçı antisemitistlerden biri olduğunu kanıtladı, Clark ise Yahudi bir anneye sahipti. Patton Almanlara büyük saygı duyuyordu, Clark ise Nazi suçlarının Alman halkının içsel "vahşetini" yansıttığına inanıyordu ve "Adamlarımız çıngıraklı yılanları veya akrepleri öldürür gibi Almanları öldürmeli," diyordu.


** İNGİLİZ:

* Noel Rees; 

Kod adı "Hadzis (=Hacı)". MI-6 Başı. 1941 yılında Sakız Adası'ndaki İngiliz Konsolos Yardımcısı Noel Rees idi. İngiliz Donanması'nın eski bir komutanıydı ve Türk yetkililerle mükemmel ilişkilere sahipti. Annesi Yunan'dı ve tüccar ailesi Levant bölgesinde iyi biliniyor saygı görüyordu. Türk hükümetiyle benzer iyi ilişkilere sahip olan ve Gelibolu'daki İngiliz Savaş Mezarları Komisyonu'ndan sorumlu Avustralyalı Yarbay C.E. Hughes da ona yardım etmişti. Noel Rees İzmir'in batısındaki yarımadada gizli bir deniz üssü kurmuştu. Öyle ki Türk yetkililerin burayı Mihver diplomatları da dahil olmak üzere Türkiye'deki herkese “yasak bölge” olarak tutmasını sağlamayı bile başarmıştı. Ayrıca Mısır'a kaçmak için bir ikmal bağlantısı olan Antiporas-Yunanistan'ta da bir kayık üssü daha kurmuştu. Noel Rees savaştan sonra İzmir İngiliz konsolosu olarak görev aldı.


** YUNAN:

George Manoudis;

Kuşadası üs şefi. Kod adı " Bittern (=Balıkçıl Kuşu)". Yunan Ordusu, Subay, Jandarma. İngiliz Gizli Servisi. Akıcı bir Türkçesi vardı. Çeviri ve daktilo işlerine yardım eden kişi ise eşi Evanthia idi.


** TÜRK:

Emniyet:

* Recai Bey; Albay, TSK, Ege Bölgesi Başkanı. Kod adı Grosbeak (Büyük gagalı ispinoz)

* Tahsin Bey; Teğmen, TSK, Kuşadası Temsilcisi.

 

* "1943’te İngiliz istihbarat örgütü SOE İzmir bölgesi komutanlığını kurmuş ve Türk yetkililerden Alaçatı’da küçük bir tamirhane ve depoyu içeren bir üs kurma imtiyazını koparmıştır. Amerikan istihbarat örgütü OSS(Office of Strategic Service)’nin de Dikili-Aliağa(İzmir) civarında bir üssü vardı." (Sertel, 2016)

* Kuşadası Kervansary'daki Caskey'in gizli üssündeki Truva hazineleri, hangi buluntulardır? Hangi hazinelerdir?..


SB


1 Ocak 2023 Pazar

Türkiye'deki Casus Arkeologlar

 

Gordion Megaron 3'te bulunan işlenmiş fildişi plaka, MÖ 800 .
Buradaki süvari için her ne kadar "Frig" deseler de o bir "Frig" değil, Kimmer ya da Saka-Türk.
Başlığı ve süvariliği her şeyi anlatıyor, tıpkı Pazırık'taki gibi (solda).


"Asker, diplomat, siyasetçi ve işadamı vatanseverlik bağlılıklarını sıradan günlük ahlakın üzerine çıkarırlarsa ve casus olarak hizmet ederlerse belki mazur görülürler. Sadece modern toplumun hâlâ uyduğu ahlak kurallarını kabul ederler. Ancak bilim insanı öyle değildir. Hayatının özü gerçeğe hizmettir." - Franz Boas, 1919

Amerika'daki akademik antropolojinin babası Franz Boas'ın "Casus Olan Bilim Adamları" başlığı altında 20 Aralık 1919'da "The Nation (Ulus)"da bir mektubunu yayınladı. Boas, dört Amerikalı antropoloğun Birinci Dünya Savaşı sırasında Orta Amerika'da casusluk yaparak profesyonel araştırma pozisyonlarını kötüye kullandıklarını iddia etti. Eylemlerini şiddetle kınadı ve "casusluk faaliyetleri için bir örtü olarak kullandıkları bilim fuhuş-bilimi" olmuştur", dedi.

Batılıların projesi olan "Hellenizm" sadece arkeoloji ile ilgilenmiyordu. Amaçları hem kendilerine bir geçmiş, hem de Greklere ulusal bir kimlik yaratmaktı. Ama "görevleri" aynı zamanda kendilerinden olmayanları da "medeniyetsiz" olduklarına ikna etmekti. Ötekilere ait ne varsa kendilerine mal olacaktı. Böylece Yanıltma Sanatı uygulandı.

1932-38 arası Truva'da kazı başkanı olan Carl W. Blegen'in "The United States and Greece (1948 - Amerika ve Yunanistan)" adlı hiç yayınlanmamış raporu "Grek"lerin neden ABD için önemli olduğuyla ilgiliydi. Bu rapora göre de ABD adımlarını sessizce atarak pençelerini geçirdi.

Yunanistan'da Fulbright Programı'nı kuran Carl Blegen casus muydu, belki, ama onun öğrencileri kesinlikle casustu. Jerome Sperling İstanbul'da, John Caskey İzmir'de ABD adına casusluk yapmıştı. 1930'larda Sperling ve Caskey de dahil casus arkeologlardan Marion Rawson ile Dorothy Cox da Blegen'in başkanlığında Turova'da çalışmıştı.

John Franklin Daniel III mesela, 1940'da Pennsylvania Üniversitesi'ndeydi, bölümü ise Klasik Arkeolojiydi. 1942'de OSS'in Yunan Masası'nda görev aldı. CİA'nın adamıydı. 1948 de Young ile birlikte Gordion kazılarında bulundu. 1948'de Gordion'da öldü ("ölümü şüpheli" iddiası var). Tarsus kazılarında ise Hetty Goldman ile birlikte çalıştı. Hetty Goldman ise "Goldman-Sachs (!)" ailesindendi. Ayrıca eğitim sistemimizi allak bullak eden Fulbright Programı'nı casus-arkeolog John Franklin Daniel III kurmuştu. (Her ne kadar 1949'da kuruldu deseler de, Fulbright kuruluşu Daniel'e dayanır!)

Gordion'da kazı başkanlığı yapmış Rodney Stuart Young'a gelelim. OSS'nin (Stratejik Hizmetler Ofisi) Mısır masası başkanıydı. Türkiye'de İzmir, Aliağa ve Kuşadası'nda da ofisleri vardı. Aliağa için "Boston", Kuşadası için "Key West" rumuzu kullanıldı. Kıbrıs, Türkiye ve Yunanistan arasında mekik dokudu (ne dokuduğu malum!). Young 1974'te şüpheli bir trafik kazasında öldü.

Bugün Gordion hâlâ Pennsylvanya Üniversitesince kazılıyor ve sponsorları da Kaplan'lar! ("Frig" diyerek devam ediyorlar!).

Turova ve Gordion'da çalışan Brian Rose bu yıl Gordion'u UNESCO Dünya Miras Alanı'na dahil etmek için çalışıyor, ama UNESCO kimdir ve kim için çalışır?

1994'ten beri Luvi-Luvice araştırmaları yapan Luvi Araştırma Ensititüsü'nün kurucusu E.Zangger'ın doktora yaptığı Stanford Üniversitesi'nin Rockefeller Vakfı'yla yakından ilişkisi vardı! Propaganda Üniversitelerinden olan Cambridge'de araştırmacı olarak çalışmıştı. İngiltere ise casuslarını Oxford ve Cambridge'ten seçiyordu. Zangger'ın çalıştığı ya da başkan veya üye olduğu dernek veya sivil toplum örgütlerinin arkasına baktığımızda da Rockefeller'ın adını en önde görüyorduk.

Luwian Vakfın kurulundakiler de masum değildi. Örneğin, Dr.Matthias Oertle, İsviçre hukuk firması Lenz & Staehelin'in ortaklarındandı. Bu hukuk firmasının müşterileri Rothschild, Sachs ve Thyssen'dı. Diğer kurucu üyelerden Dr. Jeffrey Spier ise Oxford mezunuydu. Dr. Jorrit Kelder da Leiden ve Oxford Üniversitesi'nin değerli bir üyesiydi. Yani Luviciler de birer "Truva Atı"ydı!

Mustafa Yıldırım'ın "Türkiye'yi oltadaki balık olarak gören ve 'Oltadaki balığın yeme ihtiyacı yoktur' diyen Rockefeller sülalesinin kurduğu sivil örgütler... (...)... Çevre' ve 'tarih mirası'nın anlamı, eylemlere parasal yardımda bulunanların çıkarına göre değişmektedir! (s.67/9)" diyerek belirttiği gibiydi ortam...

Bilimsel faaliyetlerin arkasında siyaset varsa, o bilimsel faaliyetler bilim olmaktan çıkıyordu. Bu örümcek ağlarına takılanlara da bilim insanı denilemezdi. Franz Boas'ın da dediği gibi "müşteri her zaman haklıydı"!

Kısaca Carl Blegen, Rodney Stuart Young, Dorothy Cox ve diğerlerinin tarafsız olabileceği düşünülemez. Bugün bile parayı verenin düdüğünü çalıyorlar....

Özü, gerçeğin peşinde olan ama dışlanan gerçek bilim insanlarına saygılarla,

Semra Bayraktar (SB)



* Classical Spies: American Archaeologists with the OSS in World War II Greece - Susan Heuck Allen

* Soldiers of Science--Agents of Culture: American Archaeologists in the Office of Strategic Services (OSS) - Despina Lalaki

* Blegen's United States and Greece

* Ekteki makalede bahsedilen Dorothy Rawson ("Dorothy Rawson, a member of Blegen’s team") ile  Marion Rawson Turova'da Carl Blegen emrinde çalışmış casuslardır ( Troy Excavation Final Reports, 2018 - Carolyn Aslan )... 

Dorothy and Marion Rawson
The Misses Dorothy and Marion Rawson returned to the State on the SS.Conte Grande Monday after devoting two months to fascinating archaelogical research on the ancient site of Troy as members of an expedition headed by Mr. Carl Blegen, professor of classical archaeology in the Gradute School of Arts and Science of the University of Cincinnati. In addition to Mr. and Mrs Blegen and Dr. and Mrs. R.K. Hack, the congenial group who enjoyed this period of scholarly explacation included Dr. and Mrs William T. Semple, who joined the party in Athens in the spring; Mr. John Caskey, Mr Watson Smith and Professor Dorpfield of Germany. Missess Rawson will visit their aunt, Mrs. Joseph Rawson, at her summer home in Devon, Long Island, and friends at favorite resorts in the East before they return to Cincinnati the latter part of August.

Dorothy ve Marion Rawson
Bayan Dorothy ve Marion Rawson, Cincinnati Üniversitesi Sanat ve Bilim Fakültesi'nde klasik arkeoloji profesörü olan Bay Carl Blegen'in başkanlığındaki bir keşif gezisinin üyeleri olarak Turova antik kentinde iki ay boyunca büyüleyici arkeolojik araştırmalar yaptıktan sonra Pazartesi günü SS.Conte Grande gemisiyle Eyalet'e döndüler. Bay ve Bayan Blegen ile Dr. ve Bayan R.K. Hack'in yanı sıra, bu bilimsel keşif döneminin tadını çıkaran samimi grupta, ilkbaharda Atina'da gruba katılan Dr. ve Bayan William T. Semple; Bay John Caskey, Bay Watson Smith ve Almanya'dan Profesör Dorpfield yer aldı. Bayan Rawson, Ağustos ayının ikinci yarısında Cincinnati'ye dönmeden önce Long Island, Devon'daki yazlık evinde teyzesi Bayan Joseph Rawson'ı ve Doğu'daki gözde tatil beldelerindeki arkadaşlarını ziyaret edecek.

"Türkiye'deki en iyi adamımız" dedikleri casus-arkeo Dorothy Cox ise  casus-arkeo Rodney S.Young ile birlikte Gordion'da çalışmıştır.


* UNESCO Dünya Mirası Alanı Olmak, "Tek Dünya Kültürü/Devleti"!

"The task before UNESCO... is single. The task is to help the emergence of a single world culture with its own philosophy and background of ideas and with its own broad purpose. This is opportune, since this the first time in history that the scaffolding and the mechanisms for world unification have become available..." Julian Huxley, the First Director-General of  the United Nations Educational, Scientific and Cultural Organization (UNESCO). From the book he wrote "UNESCO:  Its purpose and Its Philosophy, 1947"

"Conclusion: That task is to help the emergence of a single world culture, _ with its own philosophy and background of ideas, and with its own broad purpose. This is opportune, since this is the first time in history that the scaffolding and the mechanisms for world unification have become available, and also the first time that man has had the means (in the shape of scientific discovery and its applications) of laying a world-wide foundation for the minimum physical welfare of the entire human species. And it is necessary, for at the moment two opposing philosophies of life confront each other from the West and from the East, and not only impede the achievement of unity but threaten to become the foci of actual conflict...."


"Sonuç:

Bu görev, KENDİ FELSEFESİ VE FİKİR GEÇMİŞİ VE KENDİ GENİŞ AMACI OLAN TEK BİR DÜNYA KÜLTÜRÜNÜN ORTAYA ÇIKMASINA YARDIMCI OLMAKTIR. Bu, tarihte ilk kez dünyanın birleşmesi için gerekli iskele ve mekanizmaların mevcut olduğu ve aynı zamanda ilk kez insanoğlunun tüm insan türünün asgari fiziksel refahı için dünya çapında bir temel atma araçlarına (bilimsel keşif ve uygulamaları şeklinde) sahip olduğu bir dönem olduğu için elverişlidir. Ve bu gereklidir, çünkü şu anda Batı'dan ve Doğu'dan iki karşıt yaşam felsefesi karşı karşıyadır ve sadece birliğin sağlanmasını engellemekle kalmayıp gerçek bir çatışmanın odağı olma tehdidini de taşımaktadır.

Bu iki felsefeyi iki süper milliyetçilik olarak ya da bireyciliğe karşı kolektivizm olarak ya da Amerikan yaşam tarzına karşı Rus yaşam tarzı olarak ya da kapitalizme karşı komünizm olarak ya da Hıristiyanlığa karşı Marksizm olarak ya da yarım düzine başka şekilde kategorize edebilirsiniz. Geriye bunların karşıtlığı ve her birinin etrafında milyonlarca insanın yaşamlarının, düşüncelerinin ve siyasi arzularının kristalleştiği gerçeği kalıyor. Bu çatışma önlenebilir mi, bu zıtlıklar uzlaştırılabilir mi, bu antitez daha yüksek bir sentezde çözülebilir mi? Ben bunun sadece olabileceğine değil, evrimin amansız diyalektiği sayesinde gerçekleşmesi GEREKTİĞİNE de inanıyorum - ancak bunun bir başka SAVAŞTAN önce mi yoksa sonra mı gerçekleşeceğini bilmiyorum. Çünkü başka bir savaş, insanlığın ilerleme yürüyüşünü yüzyıllarca geriye götürecek kadar korkunç olacaktır. Açık bir çatışmayı önlemek için bu senteze zamanında ulaşma görevinin Unesco'nun öncelikli amacı olması gerektiğine inanıyorum.

Bu amaç doğrultusunda ister teolojik dogma, ister Marksist dogma, ister felsefi dogma ya da başka bir dogma olsun, dogmadan kaçınmalıyız: Doğu ve Batı, birbirlerine sadece geçmişin sabit fikirlerini savururlarsa, gelecek için bir temel üzerinde anlaşamazlar. Çünkü dogmalar budur - belirli bir çağın baskın düşünce sisteminin kristalleşmesi. Bir dogma elbette denenmiş ve geçerli deneyimleri kristalize edebilir: ama eğer dogma ise, bunu katı, uzlaşmaz ve hoşgörüsüz bir şekilde yapar. Daha iyi bir terim bulamadığım için doktrin olarak adlandırdığım şey de geçerli deneyimleri somutlaştırabilir: ancak esnek olabilir, büyüme, gelişme ve uyum sağlama kapasitesine sahip olabilir. Bazı dogmalar diğerlerine göre daha yakın bir geçmişi temsil edebilir; ancak bu onları daha az katı ve dolayısıyla daha az tehlikeli bir şekilde güncelliğini yitirmiş, karşıt sistemle uzlaşmaya daha az elverişsiz hale getirmez. Eğer ilerleme kaydetmek istiyorsak, dogmalarımızı kristalize etmemeyi öğrenmeliyiz.

Günümüzün iki karşıt felsefesi temelde tek bir noktada farklılık göstermektedir: birey ve toplum arasındaki ilişki. Ancak bu temel farklılık, Unesco'nun ilgilenmek zorunda olduğu her alanda olduğu gibi diğer birçok alanda da farklılıklar yaratmaktadır. Farklı ahlak anlayışları ve etik sistemleri; farklı eğitim yöntemleri; sanatın toplumdaki rolüne ilişkin farklı anlayışlar; farklı ekonomik sistemler; bilimi ulusal yaşamla bütünleştirmenin farklı yolları; temel insan özgürlüklerine ilişkin farklı yorumlar; uluslararası işbirliğinin olanaklarına ve sınırlarına ilişkin farklı anlayışlar ortaya çıkarmaktadır. Bu farklılıkların, kendilerini dogma olarak ifade etmelerine, katı toplumsal sistemlerde somutlaşmalarına ve siyaset ve iktidar terimlerine dönüşmelerine izin verildiği takdirde silahlı çatışma olmaksızın uzlaşmaz hale gelecek olmalarına rağmen, ilke olarak uzlaştırılabileceklerine inanıyorum. Açılış bölümlerimde taslağını çizdiğim gibi, bireyin tam gelişiminin daha ileri evrimsel ilerlemenin temel amacı ve ölçütü olarak kabul edilmesine rağmen, toplumun uygun şekilde örgütlenmesinin bu ilerlemenin vazgeçilmez mekanizması olarak kabul edildiği bir tür evrimsel hümanizm çizgisinde uzlaştırılabilirler. 

Bir başka deyişle, toplum bireylerde somutlaşan değerlerle karşılaştırılabilecek hiçbir değer barındırmaz; ancak bireyler toplumla ilişkileri dışında anlamsızdır (her ne kadar bu toplum ulusu hem zaman hem de mekan olarak aşsa da) ve ancak kendini aşarak, benliğini diğer benlikler de dahil olmak üzere diğer gerçekliklerle iç içe geçirerek tam bir öz gelişim sağlayabilir. Dolayısıyla sorun metafizik ya da dogma değil, esasen pratiktir - iki somut gerçeklik kümesinin - bireysel insan varlıkları ve insani toplumsal örgütler - iddialarının en iyi nasıl ayarlanacağı ya da daha iyi nasıl uzlaştırılacağı. Buna göre, bu uzlaşmaya iki yönden yaklaşılabileceğine inanıyorum. Yukarıdan ve dışarıdan, entelektüel bir sorun olarak, prensipte bir anlaşma sorunu olarak yaklaşılabilir: ve aşağıdan ve içeriden, pratik bir sorun olarak, eylem yoluyla bir anlaşma sorunu olarak da yaklaşılabilir. Dünya potansiyel olarak tektir ve insan ihtiyaçları onun her parçasında aynıdır - onu anlamak, kontrol etmek ve ondan zevk almak. Unesco'nun eğitim, bilim ve kültürü teşvik ederek bu ihtiyaçları karşılamak için yapabileceği her şey, birleşik bir yaşam ve hayata bakış biçimine doğru atılmış bir adım, ihtiyacımız olan birleşik felsefenin temeline bir katkı olacaktır.

Ve son olarak, Unesco gibi hem insanın yüksek faaliyetlerini hem de bunların pratik uygulamalarını teşvik etmekle ve bunu uluslararası ölçekte yapmakla görevli bir kurumun, bu ikili yaklaşımı gerçekleştirecek ve böylece bu gerekli uzlaşma sürecini hızlandıracak en olası kurum olduğuna inanıyorum." -HUXLEY



* Kaplanlar BBB, Ashoka ve B&MGates vakfı ile de içli dışlıdır. The J.M. Kaplan Fund

Sanırım BBB'nin ne olduğunu açıklamama gerek yok. Varsa da WEF (Dünya Ekonomik Forumu)'i araştırınız.



* Bill Gates, UNESCO ile İşbirliği Yapıyor




Unesco'nun bazı ortakları:

Merkezi Rockefeller NY Binasında olan WMF (Dünya Anıtlar Fonu) ile WWF (Dünya Doğayı Koruma Vakfı) Unesco'nun ortaklarındandır. WWF'in kurucuları :1) Hollanda kralı Alexander'ın babası Prens Bernhard (ki Bilderberg'in de kurucularından ve kendisi Nazi-SS subayıydı. Bilderberg ayrıntıları için Erol Bilbilik'e bknz.). 2) İngiltere kralı Charles'in babası Prense Philip (ki Yunanistan'ın da prensi idi. Kızkardeşi ve eşi de Nazi partisine üyeydi. Hatta eşi/kuzeni Kraliçe Elizabeth'in Nazi selamı verdiği de kayıtlıdır.) 3) Julian Huxley (Unesco'nun ilk müdürü) 4) Godfrey A.Rockefeller (dedesi William Rockefeller, Chicago Universitesini ile Standard Oil'ı kuran meşhur John D. Rockefeller'in kardeşidir. John D.Rockefeller'in torunu David'in sadece 2008 yılında Harvard Üni'sine bağışı 100 milyon dolardır.)

Ayrıca David Rockefeller Fonu, Ford Vakfı, JM Kaplan Fonu ve Teagle Vakfı'nın ortaklaşa yürüttükleri Hapishane Programı da bu ailelerin içli dışlı olduklarını gösterir.


"Hiçbir şey güçten daha afrodizyak değildir" "Petrolü kontrol edersen ülkeleri, gıdayı kontrol edersen halkı kontrol edersin." Kissinger 1974

David Rockefeller > Henry Kissinger > Klaus Schwab (WEF)


Örümcek Ağında Olmak, işte böyle bir şey!



İlgili:

Tell-Half'ta bulunan Türk Taşbabaları ve Casus Oppenheim



Arkeolog Max Freiher von Oppenheim ve Doğu Haber Ajansı

Sözde Frig Kurganlarıyla Bedizler

Bevdos-Beudos-Bediz

Kaşka ve Muşki

Frigyalı Midas - Muşkili Mita

Marsias'ın Flütü ve Efsanelerin Telif Hakkı

Pazırık'tan Gordion'a Türk Dünyası - 1/4


Gordion Kurgan P - Pazırık Kurganı


"...defin odasının yanlarda ve çatıda çift duvarlı olması, bu odanın iç düzenlemesi, bazı eşyaların masalara konulması ya da duvara asılması, bazı kapların öteki dünyada yenilecek yemekleri simgeleyen yiyecekle dolu olması, ağaçtan oyma lahit, cesedin yatırılış biçimi, tabut içinde keçe ve tekstil malzemenin bulunuşu, defin odasının öteki dünyada yaşanacak bir ev gibi düzenlenişi, kullanılan masalar, sehpalar v.b. mobilyalar, tunç veya diğer çeşitli eserler, hatta kaplar üzerindeki kısa yazı ve işaretler bakımından, rahatlıkla, Proto-Türk ve Türk kurganlarının defin odaları, bu odaların öteki dünyada yaşanacak ev gibi düzenlenmesi, bunlarda ölünün muhafaza şekli ve mezar odasının tefrişatı ve defin odasındaki çeşitli eşyaları ile karşılaştırılabilirler. Bu yapıldığında pek çok benzerliğin olduğu ve frig kurganlarının İç Asya ve Kuzey Karadeniz bozkırlarındaki ağaç defin odalı yapılarla aynı soydan olduğu rahatlıkla anlaşılacaktır."

Prof.Dr.Yaşar Çoruhlu
Eski Türklerin Kutsal Mezarları: Kurganlar
(İşte gerçek budur- SB)