1 Ocak 2023 Pazar

Türkiye'deki Casus Arkeologlar

 


Gordion Megaron 3'te bulunan işlenmiş fildişi plaka, MÖ 800 .
Buradaki süvari için her ne kadar "Frig" deseler de o bir "Frig" değil, Kimmer ya da Saka-Türk.
Başlığı ve süvariliği her şeyi anlatıyor, tıpkı Pazırık'taki gibi (solda).


"Asker, diplomat, siyasetçi ve işadamı vatanseverlik bağlılıklarını sıradan günlük ahlakın üzerine çıkarırlarsa ve casus olarak hizmet ederlerse belki mazur görülürler. Sadece modern toplumun hâlâ uyduğu ahlak kurallarını kabul ederler. Ancak bilim insanı öyle değildir. Hayatının özü gerçeğe hizmettir." - Franz Boas, 1919

Amerika'daki akademik antropolojinin babası Franz Boas'ın "Casus Olan Bilim Adamları" başlığı altında 20 Aralık 1919'da "The Nation (Ulus)"da bir mektubunu yayınladı. Boas, dört Amerikalı antropoloğun Birinci Dünya Savaşı sırasında Orta Amerika'da casusluk yaparak profesyonel araştırma pozisyonlarını kötüye kullandıklarını iddia etti. Eylemlerini şiddetle kınadı ve "casusluk faaliyetleri için bir örtü olarak kullandıkları bilim fuhuş-bilimi" olmuştur", dedi.

Batılıların projesi olan "Hellenizm" sadece arkeoloji ile ilgilenmiyordu. Amaçları hem kendilerine bir geçmiş, hem de Greklere ulusal bir kimlik yaratmaktı. Ama "görevleri" aynı zamanda kendilerinden olmayanları da "medeniyetsiz" olduklarına ikna etmekti. Ötekilere ait ne varsa kendilerine mal olacaktı. Böylece Yanıltma Sanatı uygulandı.

1932-38 arası Truva'da kazı başkanı olan Carl W. Blegen'in "The United States and Greece (1948 - Amerika ve Yunanistan)" adlı hiç yayınlanmamış raporu "Grek"lerin neden ABD için önemli olduğuyla ilgiliydi. Bu rapora göre de ABD adımlarını sessizce atarak pençelerini geçirdi.

Yunanistan'da Fulbright Programı'nı kuran Carl Blegen casus muydu, belki, ama onun öğrencileri kesinlikle casustu. Jerome Sperling İstanbul'da, John Caskey İzmir'de ABD adına casusluk yapmıştı. 1930'larda Sperling ve Caskey de dahil casus arkeologlardan Marion Rawson ile Dorothy Cox da Blegen'in başkanlığında Turova'da çalışmıştı.

John Franklin Daniel III mesela, 1940'da Pennsylvania Üniversitesi'ndeydi, bölümü ise Klasik Arkeolojiydi. 1942'de OSS'in Yunan Masası'nda görev aldı. CİA'nın adamıydı. 1948 de Young ile birlikte Gordion kazılarında bulundu. 1948'de Gordion'da öldü ("ölümü şüpheli" iddiası var). Tarsus kazılarında ise Hetty Goldman ile birlikte çalıştı. Hetty Goldman ise "Goldman-Sachs (!)" ailesindendi. Ayrıca eğitim sistemimizi allak bullak eden Fulbright Programı'nı casus-arkeolog John Franklin Daniel III kurmuştu. (Her ne kadar 1949'da kuruldu deseler de, Fulbright kuruluşu Daniel'e dayanır!)

Gordion'da kazı başkanlığı yapmış Rodney Stuart Young'a gelelim. OSS'nin (Stratejik Hizmetler Ofisi) Mısır masası başkanıydı. Türkiye'de İzmir, Aliağa ve Kuşadası'nda da ofisleri vardı. Aliağa için "Boston", Kuşadası için "Key West" rumuzu kullanıldı. Kıbrıs, Türkiye ve Yunanistan arasında mekik dokudu (ne dokuduğu malum!). Young 1974'te şüpheli bir trafik kazasında öldü.

Bugün Gordion hâlâ Pennsylvanya Üniversitesince kazılıyor ve sponsorları da Kaplan'lar! ("Frig" diyerek devam ediyorlar!).

Turova ve Gordion'da çalışan Brian Rose bu yıl Gordion'u UNESCO Dünya Miras Alanı'na dahil etmek için çalışıyor, ama UNESCO kimdir ve kim için çalışır?

1994'ten beri Luvi-Luvice araştırmaları yapan Luvi Araştırma Ensititüsü'nün kurucusu E.Zangger'ın doktora yaptığı Stanford Üniversitesi'nin Rockefeller Vakfı'yla yakından ilişkisi vardı! Propaganda Üniversitelerinden olan Cambridge'de araştırmacı olarak çalışmıştı. İngiltere ise casuslarını Oxford ve Cambridge'ten seçiyordu. Zangger'ın çalıştığı ya da başkan veya üye olduğu dernek veya sivil toplum örgütlerinin arkasına baktığımızda da Rockefeller'ın adını en önde görüyorduk.

Luwian Vakfın kurulundakiler de masum değildi. Örneğin, Dr.Matthias Oertle, İsviçre hukuk firması Lenz & Staehelin'in ortaklarındandı. Bu hukuk firmasının müşterileri Rothschild, Sachs ve Thyssen'dı. Diğer kurucu üyelerden Dr. Jeffrey Spier ise Oxford mezunuydu. Dr. Jorrit Kelder da Leiden ve Oxford Üniversitesi'nin değerli bir üyesiydi. Yani Luviciler de birer "Truva Atı"ydı!

Mustafa Yıldırım'ın "Türkiye'yi oltadaki balık olarak gören ve 'Oltadaki balığın yeme ihtiyacı yoktur' diyen Rockefeller sülalesinin kurduğu sivil örgütler... (...)... Çevre' ve 'tarih mirası'nın anlamı, eylemlere parasal yardımda bulunanların çıkarına göre değişmektedir! (s.67/9)" diyerek belirttiği gibiydi ortam...

Bilimsel faaliyetlerin arkasında siyaset varsa, o bilimsel faaliyetler bilim olmaktan çıkıyordu. Bu örümcek ağlarına takılanlara da bilim insanı denilemezdi. Franz Boas'ın da dediği gibi "müşteri her zaman haklıydı"!

Kısaca Carl Blegen, Rodney Stuart Young, Dorothy Cox ve diğerlerinin tarafsız olabileceği düşünülemez. Bugün bile parayı verenin düdüğünü çalıyorlar....

Özü, gerçeğin peşinde olan ama dışlanan gerçek bilim insanlarına saygılarla,

Semra Bayraktar (SB)



* Classical Spies: American Archaeologists with the OSS in World War II Greece - Susan Heuck Allen

* Soldiers of Science--Agents of Culture: American Archaeologists in the Office of Strategic Services (OSS) - Despina Lalaki

* Blegen's United States and Greece

* Ekteki makalede bahsedilen Dorothy Rawson ("Dorothy Rawson, a member of Blegen’s team") ile  Marion Rawson Turova'da Carl Blegen emrinde çalışmış casuslardır ( Troy Excavation Final Reports, 2018 - Carolyn Aslan )... 


"Türkiye'deki en iyi adamımız" dedikleri casus-arkeo Dorothy Cox ise  casus-arkeo Rodney S.Young ile birlikte Gordion'da çalışmıştır.

* UNESCO Dünya Mirası Alanı Olmak, "Tek Dünya Kültürü/Devleti"!

"The task before UNESCO... is single. The task is to help the emergence of a single world culture with its own philosophy and background of ideas and with its own broad purpose. This is opportune, since this the first time in history that the scaffolding and the mechanisms for world unification have become available..." Julian Huxley, the First Director-General of  the United Nations Educational, Scientific and Cultural Organization (UNESCO). From the book she wrote "UNESCO:  Its purpose and Its Philosophy, 1947"

"Conclusion: That task is to help the emergence of a single world culture, _ with its own philosophy and background of ideas, and with its own broad purpose. This is opportune, since this is the first time in history that the scaffolding and the mechanisms for world unification have become available, and also the first time that man has had the means (in the shape of scientific discovery and its applications) of laying a world-wide foundation for the minimum physical welfare of the entire human species. And it is necessary, for at the moment two opposing philosophies of life confront each other from the West and from the East, and not only impede the achievement of unity but threaten to become the foci of actual conflict...."


"Sonuç:

Bu görev, KENDİ FELSEFESİ VE FİKİR GEÇMİŞİ VE KENDİ GENİŞ AMACI OLAN TEK BİR DÜNYA KÜLTÜRÜNÜN ORTAYA ÇIKMASINA YARDIMCI OLMAKTIR. Bu, tarihte ilk kez dünyanın birleşmesi için gerekli iskele ve mekanizmaların mevcut olduğu ve aynı zamanda ilk kez insanoğlunun tüm insan türünün asgari fiziksel refahı için dünya çapında bir temel atma araçlarına (bilimsel keşif ve uygulamaları şeklinde) sahip olduğu bir dönem olduğu için elverişlidir. Ve bu gereklidir, çünkü şu anda Batı'dan ve Doğu'dan iki karşıt yaşam felsefesi karşı karşıyadır ve sadece birliğin sağlanmasını engellemekle kalmayıp gerçek bir çatışmanın odağı olma tehdidini de taşımaktadır.

Bu iki felsefeyi iki süper milliyetçilik olarak ya da bireyciliğe karşı kolektivizm olarak ya da Amerikan yaşam tarzına karşı Rus yaşam tarzı olarak ya da kapitalizme karşı komünizm olarak ya da Hıristiyanlığa karşı Marksizm olarak ya da yarım düzine başka şekilde kategorize edebilirsiniz. Geriye bunların karşıtlığı ve her birinin etrafında milyonlarca insanın yaşamlarının, düşüncelerinin ve siyasi arzularının kristalleştiği gerçeği kalıyor. Bu çatışma önlenebilir mi, bu zıtlıklar uzlaştırılabilir mi, bu antitez daha yüksek bir sentezde çözülebilir mi? Ben bunun sadece olabileceğine değil, evrimin amansız diyalektiği sayesinde gerçekleşmesi GEREKTİĞİNE de inanıyorum - ancak bunun bir başka SAVAŞTAN önce mi yoksa sonra mı gerçekleşeceğini bilmiyorum. Çünkü başka bir savaş, insanlığın ilerleme yürüyüşünü yüzyıllarca geriye götürecek kadar korkunç olacaktır. Açık bir çatışmayı önlemek için bu senteze zamanında ulaşma görevinin Unesco'nun öncelikli amacı olması gerektiğine inanıyorum.

Bu amaç doğrultusunda ister teolojik dogma, ister Marksist dogma, ister felsefi dogma ya da başka bir dogma olsun, dogmadan kaçınmalıyız: Doğu ve Batı, birbirlerine sadece geçmişin sabit fikirlerini savururlarsa, gelecek için bir temel üzerinde anlaşamazlar. Çünkü dogmalar budur - belirli bir çağın baskın düşünce sisteminin kristalleşmesi. Bir dogma elbette denenmiş ve geçerli deneyimleri kristalize edebilir: ama eğer dogma ise, bunu katı, uzlaşmaz ve hoşgörüsüz bir şekilde yapar. Daha iyi bir terim bulamadığım için doktrin olarak adlandırdığım şey de geçerli deneyimleri somutlaştırabilir: ancak esnek olabilir, büyüme, gelişme ve uyum sağlama kapasitesine sahip olabilir. Bazı dogmalar diğerlerine göre daha yakın bir geçmişi temsil edebilir; ancak bu onları daha az katı ve dolayısıyla daha az tehlikeli bir şekilde güncelliğini yitirmiş, karşıt sistemle uzlaşmaya daha az elverişsiz hale getirmez. Eğer ilerleme kaydetmek istiyorsak, dogmalarımızı kristalize etmemeyi öğrenmeliyiz.

Günümüzün iki karşıt felsefesi temelde tek bir noktada farklılık göstermektedir: birey ve toplum arasındaki ilişki. Ancak bu temel farklılık, Unesco'nun ilgilenmek zorunda olduğu her alanda olduğu gibi diğer birçok alanda da farklılıklar yaratmaktadır. Farklı ahlak anlayışları ve etik sistemleri; farklı eğitim yöntemleri; sanatın toplumdaki rolüne ilişkin farklı anlayışlar; farklı ekonomik sistemler; bilimi ulusal yaşamla bütünleştirmenin farklı yolları; temel insan özgürlüklerine ilişkin farklı yorumlar; uluslararası işbirliğinin olanaklarına ve sınırlarına ilişkin farklı anlayışlar ortaya çıkarmaktadır. Bu farklılıkların, kendilerini dogma olarak ifade etmelerine, katı toplumsal sistemlerde somutlaşmalarına ve siyaset ve iktidar terimlerine dönüşmelerine izin verildiği takdirde silahlı çatışma olmaksızın uzlaşmaz hale gelecek olmalarına rağmen, ilke olarak uzlaştırılabileceklerine inanıyorum. Açılış bölümlerimde taslağını çizdiğim gibi, bireyin tam gelişiminin daha ileri evrimsel ilerlemenin temel amacı ve ölçütü olarak kabul edilmesine rağmen, toplumun uygun şekilde örgütlenmesinin bu ilerlemenin vazgeçilmez mekanizması olarak kabul edildiği bir tür evrimsel hümanizm çizgisinde uzlaştırılabilirler. 

Bir başka deyişle, toplum bireylerde somutlaşan değerlerle karşılaştırılabilecek hiçbir değer barındırmaz; ancak bireyler toplumla ilişkileri dışında anlamsızdır (her ne kadar bu toplum ulusu hem zaman hem de mekan olarak aşsa da) ve ancak kendini aşarak, benliğini diğer benlikler de dahil olmak üzere diğer gerçekliklerle iç içe geçirerek tam bir öz gelişim sağlayabilir. Dolayısıyla sorun metafizik ya da dogma değil, esasen pratiktir - iki somut gerçeklik kümesinin - bireysel insan varlıkları ve insani toplumsal örgütler - iddialarının en iyi nasıl ayarlanacağı ya da daha iyi nasıl uzlaştırılacağı. Buna göre, bu uzlaşmaya iki yönden yaklaşılabileceğine inanıyorum. Yukarıdan ve dışarıdan, entelektüel bir sorun olarak, prensipte bir anlaşma sorunu olarak yaklaşılabilir: ve aşağıdan ve içeriden, pratik bir sorun olarak, eylem yoluyla bir anlaşma sorunu olarak da yaklaşılabilir. Dünya potansiyel olarak tektir ve insan ihtiyaçları onun her parçasında aynıdır - onu anlamak, kontrol etmek ve ondan zevk almak. Unesco'nun eğitim, bilim ve kültürü teşvik ederek bu ihtiyaçları karşılamak için yapabileceği her şey, birleşik bir yaşam ve hayata bakış biçimine doğru atılmış bir adım, ihtiyacımız olan birleşik felsefenin temeline bir katkı olacaktır.

Ve son olarak, Unesco gibi hem insanın yüksek faaliyetlerini hem de bunların pratik uygulamalarını teşvik etmekle ve bunu uluslararası ölçekte yapmakla görevli bir kurumun, bu ikili yaklaşımı gerçekleştirecek ve böylece bu gerekli uzlaşma sürecini hızlandıracak en olası kurum olduğuna inanıyorum." -HUXLEY



* Kaplanlar BBB, Ashoka ve B&MGates vakfı ile de içli dışlıdır. The J.M. Kaplan Fund

Sanırım BBB'nin ne olduğunu açıklamama gerek yok. Varsa da WEF (Dünya Ekonomik Forumu)'i araştırınız.



* Bill Gates, UNESCO ile İşbirliği Yapıyor

Unesco'nun bazı ortakları:

Merkezi Rockefeller NY Binasında olan WMF (Dünya Anıtlar Fonu) ile WWF (Dünya Doğayı Koruma Vakfı) Unesco'nun ortaklarındandır. WWF'in kurucuları :1) Hollanda kralı Alexander'ın babası Prens Bernhard (ki Bilderberg'in de kurucularından ve kendisi Nazi-SS subayıydı. Bilderberg ayrıntıları için Erol Bilbilik'e bknz.). 2) İngiltere kralı Charles'in babası Prense Philip (ki Yunanistan'ın da prensi idi. Kızkardeşi ve eşi de Nazi partisine üyeydi. Hatta eşi/kuzeni Kraliçe Elizabeth'in Nazi selamı verdiği de kayıtlıdır.) 3) Julian Huxley (Unesco'nun ilk müdürü) 4) Godfrey A.Rockefeller (dedesi William Rockefeller, Chicago Universitesini ile Standard Oil'ı kuran meşhur John D. Rockefeller'in kardeşidir. John D.Rockefeller'in torunu David'in sadece 2008 yılında Harvard Üni'sine bağışı 100 milyon dolardır.)

Ayrıca David Rockefeller Fonu, Ford Vakfı, JM Kaplan Fonu ve Teagle Vakfı'nın ortaklaşa yürüttükleri Hapishane Programı da bu ailelerin içli dışlı olduklarını gösterir.


"Hiçbir şey güçten daha afrodizyak değildir" "Petrolü kontrol edersen ülkeleri, gıdayı kontrol edersen halkı kontrol edersin." Kissinger 1974

David Rockefeller > Henry Kissinger > Klaus Schwab (WEF)


Örümcek Ağında Olmak, işte böyle bir şey!



İlgili:

Tell-Half'ta bulunan Türk Taşbabaları ve Casus Oppenheim



Arkeolog Max Freiher von Oppenheim ve Doğu Haber Ajansı

Sözde Frig Kurganlarıyla Bedizler

Bevdos-Beudos-Bediz

Kaşka ve Muşki

Frigyalı Midas - Muşkili Mita

Marsias'ın Flütü ve Efsanelerin Telif Hakkı

Pazırık'tan Gordion'a Türk Dünyası - 1/4


Gordion Kurgan P - Pazırık Kurganı


"...defin odasının yanlarda ve çatıda çift duvarlı olması, bu odanın iç düzenlemesi, bazı eşyaların masalara konulması ya da duvara asılması, bazı kapların öteki dünyada yenilecek yemekleri simgeleyen yiyecekle dolu olması, ağaçtan oyma lahit, cesedin yatırılış biçimi, tabut içinde keçe ve tekstil malzemenin bulunuşu, defin odasının öteki dünyada yaşanacak bir ev gibi düzenlenişi, kullanılan masalar, sehpalar v.b. mobilyalar, tunç veya diğer çeşitli eserler, hatta kaplar üzerindeki kısa yazı ve işaretler bakımından, rahatlıkla, Proto-Türk ve Türk kurganlarının defin odaları, bu odaların öteki dünyada yaşanacak ev gibi düzenlenmesi, bunlarda ölünün muhafaza şekli ve mezar odasının tefrişatı ve defin odasındaki çeşitli eşyaları ile karşılaştırılabilirler. Bu yapıldığında pek çok benzerliğin olduğu ve frig kurganlarının İç Asya ve Kuzey Karadeniz bozkırlarındaki ağaç defin odalı yapılarla aynı soydan olduğu rahatlıkla anlaşılacaktır."

Prof.Dr.Yaşar Çoruhlu
Eski Türklerin Kutsal Mezarları: Kurganlar
(İşte gerçek budur- SB)