china etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
china etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

30 Ağustos 2024 Cuma

Tang Türkleri

Tang Dönemi (618-907)

Pars (ya da Çita?) ile Atlı Avcı / Prenses Yongtai Mezarı (706),

Qianxian, Shaanxi Eyaleti, 1960/2'de bulundu / Shaanxi Tarih Müzesi

Tang Dynasty (618-907)

Mounted Hunter with cheetah / Princess Youngtai Tomb (706),

Qianxian, Shaanxi Province, 1960/2 / Shaanxi History Museum

Wolfram Eberhard’a göre “Wei sülâlesi ortadan kalktıktan sonra da Çin'de Türk kanı karışmıştır. Su (580-618) hatta Tang (618-907) sülâlesi kısmen Türk menşelidir.”


"Çitalar genellikle iç korneadan burun köprüsünden ağza kadar uzanan lekeler ve belirgin siyah işaretlerle tasvir edilir; vaşaklar, siyah kürk tutamları olan dik kulaklarla gösterilir. Burada görülen hayvanın ne vaşağın dik kulakları ne de çita lekeleri vardır. Bununla birlikte, yuvarlak kulaklar karakteristik olduğundan ve vücut izleri aşınmış olabileceğinden çitaya daha yakındır." (Metropolitan Müzesi)


Benim tahminim ise bunun bir Pars olduğudur.

Tıpkı Selçuklu sanat eserindeki gibi.

Her iki eserde de atın kuyruğu düğümlüdür.


Evreni öldüren bir Alp

Kuyruğu düğümlü atı ve ongunu Pars

Kemer veya koşum takımı için bronz dekoratif levha

Selçuklu Türkleri, 12.-13. yüzyıl / Türkiye veya İran'dan,

Al-Sabah Koleksiyonu, Kuveyt

A Hero battling the dragon
His horse with knotted tail and his totem leopard.
Bronze decorative plate for a belt or harness
Seljuq Turks, 12th-13th century / from Türkiye or Iran,
Al-Sabah Collection, Kuwait
#ArtofTurks
#Turkish Art & Culture

Avar, 10.yy / Avar Turks 10th c


"Bronz bir ayna, eski Türk askerinin görüntüsünün bir beyitini vermektedir." (bulunduğu yer Kırgızistan), Prof. Dr. Zeynulla Samaşev

"A bronze mirror gives a couplete of the ancient Turkic soldier's image." (found in Kyrgyzstan), Prof.Dr. Zainolla Samashev

SB

____

ENG:

"Cheetahs are often depicted with spots and the distinck black markings that extend from the inner cornea down the nose bridge to the maw; lynxes are shown with upright ears with tufts of black fur. The animal seen here has neither the upright ears of the lynx nor the spots of a cheetah. Nevertheless, it is closer to a cheetah since the rounded ears are characteristic and the body marks may be worn away." (Metropolitan Museum)


My guess is that this is a Leopard.

Just like in the Seljuk art work 

In both works, the horse's tail is knotted, which is a tradition of the Turks.


According to Wolfram Eberhard, “After the Wei dynasty disappeared, Turkish blood was mixed in China. The Su (580-618) or even Tang (618-907) dynasty is partially of Turkish origin.”


SB

PS. It is necessary to correct a misinformation.

İt is not "Parthian-Shot", but "Turkish Shot", because Parthians are also a Scythian tribe, and Scythians and Sacae (Saka) are Turks. Persians and Sassanians had many mercenaries from Turkish tribes  in their army. Military structure of the Persians and the Sassanians is the Turkish army system. The "hunting" scenes in art is not Persian or Sassanid, they are influenced by the Turkish tribes. The knotted tails of the horses is definitely a Turkish tradition. - SB



#ArtofTurks

#Turkish Culture & Art

#Parthian


Çin ve Türkler / China and Turks

Karluk Türklerinin Tanglara karışması / Karluk Turks among Tang dyansty




7 Aralık 2016 Çarşamba

Barköl'den Türkiye'ye gelen Kazak Türkler




BARKÖL VE TANRI DAĞLARI
BARKOL AND TİANSHAN MOUNTAİNS

Not:
Yabancılar "Barkol Lake" diye yazıyor. Köl zaten Göl demek. :)

In English they write as "Barkol Lake", but Köl (Kol-Göl) means Lake. Thus, "Barlake Lake" is funny ;) You must speak Turkish to know, but you do ignore it to! Turkish is a rich language, to be seen in many toponym names all over Eurasia. Like Siberia... comes from Sibir Turks.






Barköl Doğu Türkistan'da Kazak Türklerinin kalabalık olarak yaşadığı önemli kaza merkezlerinden birisidir. Burada yaşayan Kazak Türkleri, Orta Cüzün Abak-Kerey Boyuna mensuptur. Abak-Kerey Boyu kendi içinde on iki uruğa (kabileye) ayrılır. Onun için On İki Kerey veya On İki Abak diye de adlandırılır. Bunlar: Cadik, Cantekey, Karakas, Molku, Çeruvşu, Könsadak, Sarbas, İteli, Şubaraygır, Merkit, Castaban ve Şiymoyun uruklarıdır.


Abak-Kerey Boyuna mensup Kazak Türklerinin bir kısmı Çin baskısına dayanamayarak çeşitli tarihlerde yurtlarını terketmişler; Tibet, Hindistan ve Pakistan yoluyla Türkiye'ye göç etmişlerdir. Bugün İstanbul'da Zeytinburnu, Küçükçekmece ve Güneşli Köy'de : Manisa'nın Salihli kazasında : Niğde'nin Altay köyünde büyük topluluklar halinde yaşamaktadırlar.


İnceledeğim metinleri 1984 yılı Ağustos ve Eylül aylarında İstanbul'da derledim. Kendilerinden metin derlediğim kimselerin ikisi, Kagıbet Zeynulla ulu ve Gaziz Melik ulu, İstanbul'da misafir olarak bulunuyorlardı. Barköl'den Türkiye'ye akrabalarını ziyaret için gelmişlerdi. Diğeri Çamer Güder, kendisinden derleme yaptığım tarihten 9 ay önce kardeşinin davetiyle Barköl'den Türkiye'ye serbest göçmen olarak gelmişti ve kendi ağız hususiyetlerini muhafaza ediyordu.


Ahi Karaman ise 1953 yılından beri Türkiye'de ikamet ediyordu. Ancak İstanbul'daki Kazaklar arasında Kazak-Türkçesini en iyi konuşanlardan birisi olarak tanınıyordu. Buna rağmen ondan sadece makallar derledim. Çünkü makallar ezberde yaşıyan kalıplaşmış haldeki Kazak atasözleridir. Ahi Karaman gibi Barköl'de doğmuş, çocukluğunu orada geçirmiş, ana dili olarak Kazak Türkçesini öğrenmiş olanlar bunların orjinallerini hala bilmektedir. (...)


Çamer Güder, 64 yaşında Kerey Boyunun Abak Kerey şubesinin Karakas uruğundan, Doğu Türkistan'ın Barköl kazasından 1984 yılında Türkiye'ye serbest göçmen olarak gelmiş. : "Menin uruvum Karakas. Karaks uruv bolganda bizdin argı atadarımız Üş Tentek dep aytadı. Biz Atımtay Tentekten urkunamız. Atımtay Tentektin balası, bizdin ekemizdin ekesi Ansabay degen kişi. Ansabaydın balası Seyilkan degen kişi. Seyilkandın balası Çamer degen men. Men bularağa Türük otandası bolayınçı dep bul künkü keldim." (...)


Ahi Karaman (Ikıy Molla), 61 yaşında, Kerey Boyunun Abak Kerey şubesinin Cadik uruğundan, Doğu Türkistan'ın Barköl kazasından, 1954 yılında Türkiye'ye mülteci olarak gelmiş. Türkiye'de yaşıyor. Makallar:



1 - Makal sözdün körkü, sakal yüzdün körkü
Tastan bulak ağıssa Allanın erki.

2 - Ornun tavup aytılsa sözdön kızık nerse cok,
Cönü kelmey aytılsa sözdön buzuk nerse cok.

3 - Söz süyüktön ötödü, tayak etten ötödü.

4 - Söz cüyösün tabadı, dav iyesin tabadı.

21 - Aş kişi uruskak, Avur kişi tırıskak.


Ferhat Tamir, 1989




Balalar - Barköl Kazak Özerk İlçesi - Kumul / Sincan, Doğu Türkistan
Two children in Barköl Kazakh Autonomous County-Xinjiang, East Turkestan






Uygur Türkçesi ile Oyneng Yar, Oyneng Yar
Çalan Alman Halk Müziği grubu Faun
Oyneng Yar, Oyneng Yar (Oyna Yar,Oyna Yar)
Dance My Love

An old Uyghur-Turks Folk Song 
by German Folk Band Faun
(Lyric is Turkish to)

Bu bahçede kimler bar oyneng yar, oyneng yar
Erler birlen kizlar bar oyneng yar, oyneng yar
Oynaskanga kiz yahse oyneng yar, oyneng yar
bizge köre siz yahse oyneng yar, oyneng yar
Etegim semalige, oyneng yar, oyneng yar
Gül gonzalar acilsin, oyneng yar, oyneng yar
Hay hay hanim yarimsen, oyneng yar, oyneng yar
Ben menim sevgen yarimsen, oyneng yar, oyneng yar

Bu bahçede kimler var? Oyna yar, oyna yar.
Erler ile kızlar var, Oyna yar, oyna yar.
Oynadığında kız yahşi, Oyna yar, oyna yar.
Bize göre siz yahşi, Oyna yar, oyna yar.
Eteğim havalara, Oyna yar, oyna yar.
Gül goncalar açılsın, Oyna yar,oyna yar.
Hay hay hanım, yarimsin, Oyna yar, oyna yar.
Sen sevdiğim yarimsin, Oyna yar, oyna yar.









Ben Türkiye Türküyüm
Men Azerbaycan Türkem
Men Türkmen Türk 
Men O'zbek Turkman
Men Kyrgyz Türkmyn
Men Kazak Türikpyn
Men Uygur Türük
Men Tyva Türk
Epe Cavaš Terek
Min Saha (Yakut) Turok
Min Tatar Türk
Én Hun Török
Bän Gagauz Türküm

BEN, TÜRK'ÜM











24 Kasım 2016 Perşembe

Urdu, Chagatai and Turkish



Modern Urdu is the national language of Pakistan and is also spoken by many millions of people in India.

Like the "Red Turkish Flag" on Pakistanı Rupee


Urdu language (6th to 13th c) developed more during the Delhi Sultanate (1206–1526) and the Mughal Empire . "Urdu" itself is derived from the Turkish word "Ordu (army)" or "Orda", from which English "Horde" and Latin "Orde - Order (arrenged) - ōrdō (line of soldiers; band, troop)" is also derived from.


[That's why info like : "From Proto-Italic *ord-n- ‎(“row, order”). Maybe from Proto-Indo-European *h₂or-d-, from *h₂er-, whence artus."; is nonsense!]



* Delhi Sultanate 1206-1526 : The Delhi Sultanate was a Muslim Turkish kingdom that ruled over large parts of India for 320 years. Five dynasties ruled over Delhi Sultanate sequentially, the first four of which were of Turkish origin and the last was the Afghan Lodi. The Lodi dynasty was replaced by the Mughal dynasty which was also a Turkish State.



* Mughal Empire 1526-1858:  Babür in Turkish, (the Baburnamah, a autobiographical memoir of Babür, is familiar), called Mughal in Persian language after Mongolia; called also as Turkish-Mongolian Dynasty. 


Babür Şah (Babur Shah) was the son of Chagatai, son of Genghis Khan. Genghis Khan belonged to a Turkish tribe Börçegin (Börte Tekin = Borjigin = Blue (Sky)-Grey Wolf), and that's why some Turcologist claim that he was Turkish. His born name was Temujin (Temuçin) . Genghis Khan had many traditions accepted from Turkish culture and had many Turkish tribes, soldiers and consultant in his empire. It was difficult to seperate the Mongolian and Turkish language till the 13th century. 


Chagatai Khan spoke Turkish. Today they call it as "Chagatai Turkish Language" (Çağatay-Hakaniye- Karahanlı Türkçesi) and it is the language of Uzbek Turks. Ali-Shir Navai (15th c), an Uzbek-Turkish poet, wrote in Chagatai Turkish. 


This Turkish belongs to Karluk Turkish family, a Turkish tribe who fled from Genghis Khan to Alaska, and became a Native American. (Karluk tribe is also one of the other tribes, who established Karahanli Turkish State, the first state who accepted the İslam, 840-1212). 


Karluk Turks was also among T'ang Dynasty :"Four Karluks (+tribes) from the region of Lake Balkhash (Balkaş), sent to Ch'ang-an (T'ang) by the Uighurs in 822" [Edward H. Schafer-The Golden Peaches of Samarkand: A Study of Tʻang Exotics]


An other Turkish Art is the Taj Mahal. Built by the students of Mimar Sinan (Architect Sinan from İstanbul, 1490-1588, also known as the architect of the bridge in Mostar Bosnia) between 1632-1652, in order of Shah Jahan (Şah Cihan) a Turkish-Mughal emperor.



Turks-Mongolians-Indians-Pakistanis-T'angs



The word "order" (arrenged) is derived from "ordo-order-ōrdō (line of soldiers, band, troop)" and it is not Latin of origin, but Turkish. Means army, troop, line of soldiers in Turkish. 

Info like this: 
(Latin, Etymology: From Proto-Italic *ord-n- ‎(“row, order”). "Maybe from Proto-Indo-European" *h₂or-d-) 
=  is nonsense!
This means that Turkish langauge was already in ancient times in the Mediterranean Basin !




Murad Adji - Türks in India

"A special book should be written about the Urdu language – the official language of Pakistan and certain northern states of India. It is widespread and it is coyly called a dialect of Hindi. However, it is not clear why it is full of Türkic words and expressions. And the phrase morphology is also Türkic. Why very few Indians understand Urdu while any Azeri can easily speak it several days after coming? It appears that Urdu is the ancient dialect of the Türkic language – Oguz dialect. But it is practically impossible to convince linguists of it. And how can it be done since they find in Urdu plenty of Arab, Persian words and… not a single Türkic one? It is an envious myopia" 
(tr.note:The Urdu in Urdu stands for Türkic Ordu ~ English horde, so at least one Türkic word exists in the Urdu lexicon).



"The word 'otaq', 'sitting room', of the occurs in Shah's poetry. This word of Turkish origin is always used in the Risalo to describe the Divine presence: it is Punhun's place in the Sassui circle, Mehar's placce in the Sohni tale, and is also the high hall where the Yogis meet and inspire those who have come to listen to their songs. (Ram.IX 3-13) as it is now the part of the compound where honored male guests are received by the host. The word was in use already before Shah Latif; it is found in Mian Inat's verse as well, and points to the Turkish influence that was prevalent in Sind from 1520 onward, when the Turkish dynasty of the Arghun, descending from Afghanistan, overcame the last indigenous Sindhi rulers; they themselves were followed by the Turkish family of the Tarkhan under whom Sind fell to the Mughal Empire. The connection of the word 'otaq' with the dwelling place of the ruler is spiritualized in Shah Abdul Latif's verse, but expresses well his idea of God as the King and Lord par excellence."

Annemarie Schimmel
Pain and Grace: A Study of Two Mystical Writers of Eighteenth-Century Muslim




* Shah Abdul Latif Bhittai (1689-1752) was a Sindhi Sufi scholar (in Pakistan). He was influenced by Mevlana Rumi (1207-1273 Konya).

* The meeting place in every village was known as 'Otaq'. But Otaq means ('Otağ' =Tr.), Ruler tent, house of Turkish nomads. Many use the word 'yurt' for that, but it is wrong. [OTAĞ. yabancı dile yanlış olarak giren YURT, ki o da Türkçe'dir.]

* The Tarkhan dynasty (Urdu: سلسله ترخان‎), or Turkhan dynasty, was established by Turkic Tarkhan and ruled Sindh, Pakistan from 1554 to 1591 AD. General Mirza Isa Beg founded the Tarkhan dynasty in Sindh after the death of Shah Husayn Arghun of the Arghun dynasty. Mughal emperor Akbar annexed Sindh after defeating the last Tarkhan ruler.

SB






Even Chingiz Khan (=Cengiz Han ; Temujin=Temuçin) spoke Turkish !...news April 2016




""Moğollar ile Türkler arasında ayrım yok. 13.yüzyıla kadar Türkçe Moğolca ayrımı yapamıyorlar, orada yaşayanlar için aynı dil gibi görünüyordu. Çin kaynaklarında Moğollar Türkler gibidirler diye geçer. Moğollar daha doğuda yaşıyordu, Türkler terkedince o bölgeye geliyorlar.Cengizhan'ın mensup olduğu Börteçine (kurt prensliği) sülalesinin Türk olma ihtimali vardır. "Türkler bin boydur, bu bin boyun biri de Moğoldur." derler."" 
Prof.Dr.Ahmet Taşağıl













21 Ağustos 2016 Pazar

İPEK VE AT / ÇİN VE UYGUR TÜRKLERİ


Çin'in ipeğine kanma!
Bilge Kağan




Uygur Hakanlığı'nın temel üretim vasıtası hayvancılıktı. Savaşlarda en önemli rolü atlı savaşçılar oynadığı için, hakanlık at yetiştiriciliğine özel bir önem vermişti. O dönemde genel olarak at çok pahalıydı. Çünkü savaşta elde edilecek üstünlük süvari birliklerinin varlığına bağlıydı. 


Doğu Uygurları atı ve at yetiştirmeyi seviyorlardı. Birkaç milyon baş at arasından birkaç yüz bin at seçerek, 221 bin kişilik süvari ordusu kurmuşlardı. Hunların, Türklerin ve Uygurların orduları ağırlıklı olarak süvarilerden oluşuyordu ve piyade savaşçı sayısı oldukça azdı. Yine Hunlar, Türkler ve Uygurlar savaşa gittiklerinden yüz binlerce yedek atı da beraberlerinde götürürlerdi. Ayrıca hızlı haberleşme vasıtası olarak da at emsalsiz bir hayvandı. Doğu Uygurlarda her kabile ve oymağın atlarının uyluklarına bastıkları kendi tamgalaarı ve yine her kabilesinin kendine has meraları vardı. Bu yüzden Uygurlar atlara "tamgalı atlar" adını verirlerdi.


Çin imparatorları çok eskiden beri kuzeyli cengaver komşularıyla boy ölçüşebilmek için süvari orduları kurmaya gayret etmişlerdir; fakat bunlar arasında at konusuna özel bir önem verenler T'ang imparatorları olmuştur. Gansu'daki Lung-yü, Lan-chou, Feng-lien, T'ien-shui gibi dört vilayet ile Ho-hsi koridorunda mera ve su yönünden zengin yaylaları keşfederek, buraları koruma altına almak için özel bir birim teşkil ettiler ve başına da devlet erkanından üst düzey bir memuru getirdiler.


630'dan 670 yılına kadar geçen kırk yıl zarfında bu meralarda 700 binden daha fazla at bakılmıştır. 670'den itibaren Tibet'le Çin arasında başlayan çatışmalar Gansu meraları da dahil olmak üzere pek çok meranın tahrip edilmesine yol açtı. 


Meraların adeta çöle dönüşmesi yüzünden pek çok at öldü. Öyle ki 754 yılında mevcut at sayısı 320 bine kadar düşmüştü ve bunun da ancak 200 bini işe yarar durumdaydı. Bu yüzden T'ang İmparatorluğu gerek savaş atı ve gerekse yük ve çiftçi atı konusunda büyük sıkıntı içine düştü.


Özellikle 755'de Onluk'un isyan edip Lo-yang ve Ch'ang-an'ı ele geçirmesi, İmparator Süan-tsung'ın Sih-ch'uan'a kaçması üzerine Çin kargaşa içine düşmüş; imparatorun elinde yalnızca otuz bin kadar at kalmıştı.


756'da T'ang tahtına Su-tsung geçtiğinde Tibet Gansu'nun büyük kısmını zapt etmiş; bölgedeki meralar tahrip edildiği için buralarda at yetiştirilmesi hemen hemen imkansız hale gelmişti. İşte bu yüzden T'ang imparatorluğu Uygur Hakanlığı'ndan bol miktarda at almak zorunda kalmıştı.


O sıralarda T'ang ordusunun büyük kısmı piyade, isyancıların ordusu ise atlı idi. Eğer o sıralar Uygur Hakanlığı T'ang İmparatorluğu'na yardım etmemiş olsaydı, muhtemelen imparatorluk hayatta kalamazdı.


İki taraf arasında yapılan anlaşmaya göre Uygurlar ve Çinliler atla ipek takas edebileceklerdi. Çünkü Çin Uygur atlarına ihtiyaç duyduğu kadar, Uygurlar da Çin ipeğine ihtiyaç duyuyorlardı. Uygurlar Çin'den aldıkları ipeğin bir miktarını kendileri kullanıyor, kalanını dünya pazarlarına sürüp pahalı fiyattan satıyorlardı. Bir Uygur atı Çin'de genellikle elli top ipek karşılığında veriliyordu. T'ang İmparatorluğu da savaş atlarına fazla ihtiyaç duyduğu için bu takas onun oldukça işine geliyordu.....


... Onluk isyanının (755) başladığı tarihten itibaren Uygurlar bir yüz yıl boyunca, her yıl Çin'e en az birkaç bin, en fazla yirmi-otuz bin ila yüz bin arasında savaş atı veriyorlardı.


Örneğin 773 yılında Çin'e satılan at sayısı on bin baş iken, 782'de bu rakam 100 bin başa ulaşmıştı. Bir atın ortalama 40 top ipeğe satıldığını düşünürsek, 100 bin at için Çin Uygurlara ödemesi gereken miktar 4 milyon toptu. Ancak, Çin iç savaşla çalkalandığı ve ekonomik durumu bozulduğu için Uygur Hakanlığı'na olan bu borcunu ödeyecek durumda değildi. Bu yüzden o yıl (782) yalnızca 100 bin top ipek ve 100 sar (bir Sar 3125 kg) gümüş ve altın ödeyebildi. Ve T'ang İmparatorluğu Uygurların fiilen bölünüp büyük muhaceret yaşadıkları 840 yılına kadar bu borcunu tamamıyla ödeyemedi.



Uygurlar - Turgun Almas
Selenge Yayınları,2013








// Emperyalistlerin Yalanlarına Kanma!


24 Mart 2016 Perşembe

Parthians - Turkmens - China



Wounded Parthian - 2nd c AD
The battle between the Romans and the Parthians
A large part of the reliefs from the Parthian monument was found by Austrian archaeologists in Ephesus Turkey from 1897 to 1901.
Is in Ephesus Museum-Vienna










If we ask what the ancient writers have left on record with respect to the Parthian nationality, we shall find, in the first place a general consensus that they were Scyths. "The Parthians" says Justin, in his "Epitome of Trogus Pompeius" "were a race of Scyths, who at a remote date separated themselves from the rest of the nation, and occupied the southern portion of the Chorasmian desert, whence they gradually made themselves masters of the mountain region adjoining it.""


Strabo adds to this that the particular Scyhtic tribe whereot they belonged was that of the Dahae; that their own proper and original name was Parni or Aparni; and that they had migrated at a remote period from the country to the north of the Palus Maeotis (Sea of Azov) , where they left the great mass of their fellowtribesmen.


Some time after this the theory was started that they were Scyths whom Sesostris , on his return from his supposes Scyhtian expedition, brought into asia and settled in the mountain tract sout-east of the Caspian.


We cannot put much faith in the details of any of these various statements, since in the first place, they are contradictory, and in the second they are most of them highly improbable. Sesostris, for instance, if there wver was such a king no more made an expedition into Scythia than into Lapland or Kamskatka. No Egyptian monarch ever penetrated further north than the mountain chains of Taurus and Niphates.


Arrian's story is a mere variant of the tale told to Herodotus and Diodorus, and believed by them of the planting of Scyhtian colonists in Colchis by the hypothetical Sesostris; and it is even more improbable since it makes the returning conqueror depart from his natural course and go a thousand miles out of his way, to plant for no purpose a colony in a region which he was never likely to visit again.


Strabo's migration tale is less incredible, since the tribes to the north of the Euxine and Caspian lived in a constant state of unrest and migratory movements on their part, far exceeding the supposed Parthian movement in the distance traversed, are among the most certain facts of ancient history. But it is diffucult to see what trustworthy authority Strabo could even suppose that he had for his assertions, since the migration of which he speaks must have taken place at least six hundred years before his own time, and migratory races rarely retain any tradition of their origin for so much as a century. Strabo , moreover admits it to be doubtful whether there ever were any Dahae among the Scyths of the Maeotis , and thus seems to cut the ground from under his own feet.


The utmost that can be safely gathered from these numerous and discrepant notices is the conculion that the Parthians were felt by the Greeks and Romans who first came into contact with them to be an alien nation, intruded among the Arian races of these parts, having their congeners in the great steppe country which lay north of the Black Sea, the Caucasus, the Caspian and the Oxus river.


These nations wre nomadic, uncivilises, coarse, not to any brutal, in their habits; of a type very much inferior to that of the races which inhabited the more southern regions, felt by them to be barbarians, and feared as a continual menace to their prosperity and civilisation. There is always an underlying idea of dispraise and disparagement whenever a Greek or a Roman calls any race , or people, or custom "Scythic" - the term connotes rudenss, grossness, absence of culture and refinement - it is not perhaps strictly ethnic, since it designates a life rather than a descent, habits rather than blood - but it points to such a life and such habits as have from the remotest antiquity prevailed, and as still prevail, in the vast plain country which extend from the Caucasus, the Caspian and the mountain chains of the Central Asian regions to the shores of the great Arctic Sea.


It is certain that the inhabitants of this tract have belonged , from a remote antiquity, to the ethnic family generally known as Turanian. In the south they are of the Tatar or Turkish type; in the north of the Finnish or Samoeidic.


Their language is agglutinate and wanting in inflections; their physique is weak, languid, anaemic, unmuccular ; they have large fleshy bodies, loose joints, soft swollen bellies, and scanthy hair. They live chiefly on horseback or in wagons. Still as enemies, they are far from contemptible. Admirable horseman, often skilled archers, accustomed to a severe climate and to exposure in all weathers; they have proved formidable foes to many warlike nations, and still give serious trouble to their Russian masters.


The Scythian character of the Parthians , vouched for on all hands, and their derivation from Upper Asia, or the regions beyond the Oxus, furnish a strong presumption of their belonging to the Turanian family of nations.
This presumption is strengthened by the little that we know of their language. Their names, when not distinctly Persian, which they would often naturally be from conscious and intentional imitation, are decidedly non-Arian and have certain Turanian characteristics.



page 32
Ethnographical-Turanian Character of the Parthian People
PARTHIA - Prof.George RAWLINSON / e-book 




*


"the Parthians were a Scythian people, is accepted by everybody today, cf. Colledge (1967) and was shown on Sumerian background by Badiny (1998, 1999). ... From all these identifications it follows together with our proof presented here in EDH-5 that there is a genetical linguistic relationships of Sumerians, Huns, Avars, Scythians, Medes, Parthians and probably more people and a geographical continuity of Sumerians, Huns, Scythians and Avars in the Carpathian basin."


Hun - Hungarian Etymological Word List
Prof.Dr.Alfred Toth /pdf




+ "Prehistorically, the Sumerians were not aboriginal to Mesopotamia. Their native hearth is unknown. Speaking an agglutinative tongue showing affinities, on one hand, with the Uralo-Altaic languages such as Balto-Finnish, Hungarian, Volgaic, Uralien, Samoyuedic, Turkish, Mongolian, and Eskimo, and, on the other hand, with the Dravidian tounges of India, the Pelasgian of pre-Homeric Greece, Georgian of the Caucasus, and Basque of the Pyrenes, they had arrived apparently c.3500 BC to find the river lands already occupied by an advanced Neolithic, farming and cattle-raising population known to science as the Ubaidian (also, Proto-Euphratean) who as Kramer tells, were "the first important civilizing force in ancient Sumer, its first farmers, cultivators, cattle-raisers, and fishermen: its first weavers, leather-workers, carpenters, smiths, potters and masons." - page 122. Joseph Campbell, The Mythic Dimension.


+ "The Sumerians were a non-Semitic, non-IndoEuropean people" - Samuel N.Kramer


+ Professor Osman Nedim Tuna, matched 165 Sumerian words with modern Turkish words based on meaning and phonetics. He presented this thesis in a congress in America, it was accepted by the Sumerologists and Turkologists that attented to it without a debate. Olcas Suleyman (Az i ya), a Kazak Turk, found 60 words, and say " Old world doesn't begins with İndo-European language, begins with Turkish language". F.Hommel compared Sumerian-Turkish language, and consider as Altaic language. Begmyrat Gerey, a Turkmen Turk, show us that Sumerians motherland is Anau, and spoke Turkish, like the Parthians, who is the ancestor of Turkmenistan people, in his book "5000 years Sumer-Turkmen connection".



"Our Ancestors Who Build the Great Parthia Turkish State" 
(247 BC-224 AD)
Begmyrat Gerey - Turkmenistan / e-book




"The Parthians are known as "excluded Scythians""
Prof.Dr.Firudin Ağasıoğlu - Azerbaijan / link




*



Well-known sinologist Yu.A.Zuev pays particular attention to the influence of the Turkish factor in the history of China. For instance, Han dynasty (Early Chzhao, 304-328 A.D.) was founded by Huns, and Late Chzhao dynasty (319-325) by Kangly (Abulgazi, the 17 century historian and author of the Genealogy of Turkmens, lists Kangly among Oghuz-Turkmen tribes), the Western Qin dynasty (388-431) by early Turks, the Late Tang dynasty (923-956) by the Oghuz tribe Shato. With the help of Turkic tribes, a Chinese Turk, Li Yuan, ascended the Chinese throne. He founded the Tang dynasty in 618 A.D. (during the court ceremonies the Oghuz ambassadors were sitting next to the Emperor).


Under Li Yuan the Chinese-Turkic dictionary was compiled. Unfortunately, it hasn't reached our times. Over 10 thousand Oghuz families resettled in Chang'an (present-day Xi'an). Under the influence of Oghuz and Kipchak tribes the fashion on everything Turkic music, clothing and weapons emerged in the 7 century. It is also known that in the mid 8 century An Lushan from the Oghuz Ashin family commanded the Chinese regular army. In 756-757, he even ruled the country. It is not by chance that Gok-Turk Empire (the 6-8 centuries) maintained wide diplomatic relations with China. When in 545 Bumyn Khan declared the birth of an independent state, the Chinese were the first to send the embassy to the ancient Turks, having recognized the early medieval Turkmen state. The following year, Bumyn's embassy arrived in Chang'an and the union was formed. The ancient Chinese sources play the most important role in restoration of the history of Turkmens. Such Chinese authors as Ban Gu, Phan E, Li Yanshow, Sima Qian, who was dubbed "Herodotus of the East", and many others provided us the truly invaluable information on the history of Turkmen ancestors Parthians, Khorezmians, Massagets, Ephtalites and Kushans".


Indeed, the Chinese historical literature contains lots of factual information on the history of Turkmens and other Turkic nations, since China was also developing together with them during dozens of centuries. The Chinese ancient and medieval sources help recreate the whole picture of the historical development of Turkmens, depict their life in the different stages of development. In a number of cases, nothing can compensate these sources. There are so many historical chronicles written in complicated hieroglyphs and containing valuable data on the history of Turkmens that the Turkmen scholars have to study. The information taken from Chinese encyclopedia "Tun-dian" (the 8 century), where the name of the country "to-ku-mong" (i.e. Turkmenistan) located in the lands of ancient Turanians Massagets was written down for the first time, is extremely precious.


These visits marked the beginning of the Silk Road, in the formation of which the Parthians, ancestors of Turkmens, and the Chinese played the most important role. Academician V.V. Bartold wrote: "The Parthians were the best ones to make advantage of the caravan route from China to the Front Asia opened in II century BC. They benefited from mediating in the trade between China and the Roman Empire... Mithridates II of Parthia (124-87 BC) was the first king in the world history who maintained good relations with both the great power of the Far East [China] and the global empire of the West [the Roman Empire]".


"WE SHARE COMMON HISTORY..."
TURKMEN-CHINESE LINKS: A LOOK THROUGH MILLENNIA
Prof.Ovez GUNDOGDIEV
Turkmenistan,2006: more:



*



Ovez GUNDOGDIEV, Head of the department of archeology and ethnography of the State Institute of Cultural Heritage of Turkmenistan, Central Asia and East at the Turkmen President, told "Turkmenistan" magazine of the results of the two month expedition "Akdepe, a big hill (depe), is located at Bikrova settlement, in the south-west of Ashgabat. The lower layers of this unique memorial date back to the fifth millennium B.C., and the upper ones to the late middle ages. In the past, it was believed that people deserted the main center of Akdepe as early as in Bronze Age, i.e. in the second millennia BC, and the medieval city emerged to the north and north-west of the hill. However, the excavations have proved that in the X-XI centuries, i.e. thousand years ago, the life still went on here.


There are all grounds to assert that the town in the location of contemporary Ashgabat and its outskirts was founded during the emergence of the Parthian Empire. It was a chain of fortresses (about 20 settlements) connected with the single system of defense and administration. Akdepe is one of such settlements situated at the Ashgabat stream. This "White hill" attracted our attention by the fact that all cultural layers, from the V millennium BC to the XVII century AD can be found there. In fact, the whole history of Ashgabat can be "read" in Akdepe.


A KEY TO ASHGABAT HISTORY
Turkmenistan,2006 , more:


*


Last summer, the Special Committee that met for several days during the XXXI session of the World Heritage Commission held in Christchurch (New Zealand) announced Nisa, an ancient Parthian city in outskirts of Ashgabat, an object of "the outstanding world importance and universal value".


The press release disseminated by the Committee says that Nisa's archeological remains vividly illustrate the high level of interaction of cultures of Central Asia and the Mediterranean world in once mighty Parthia. In the heyday of its glory the state was an insurmountable obstacle for the Ancient Rome's expansion and at the same time served as an important trade center between the East and the West, the North and the South.


ARSAK DYNASTY'S HOLY CITY BECOMES FAMOUS AGAIN
Ruslan MURADOV,2007, more:






"Partis easdem leges et consvetudines habebant: Multitudo populorum innumerata, et quae cum Parthis ex aequo degat. Celeberrimi eorum Sacae, Massagetae, Dahae"
"We must view the Parthians as the congeners of the Comans" - Cuman/Kipchak Turks








10 Ağustos 2014 Pazar

CENAZE GELENEĞİNDE KÜLTÜREL BENZERLİK


TREE BURIALS
NATİVE AMERİCANS, CENTRAL ASİA TURKS, 
MORDOVİA, TİBET

AĞAÇ MEZARLAR
AMERİKA YERLİLERİ, ORTA ASYA TÜRKLERİ, MORDOVYA, TİBET





İbn Fadlan (10.yy): 
"Onun için beyaz kavaktan ahşap kutu yaptılar, 
içine cesedini koydular ve
 onunla birlikte üç ekmek ve bir bardak su koydular.
 O cennet ve dünya arasında yağmur ve güneşi yaşayacaktır ... 
Ve rüzgarla ortadan yok oluncaya dek asılı kalacaktır..."

Şamanizm ve Ağaç Kültü etkisi....













*Yakut/Sakha Turks - Kyrgyzstan Turks - Buryat Turks
Saka/Yakut - Kırgız - Buryat Türkleri

NOT: linkteki yorumda Kore'de ki varlığından da bahsediliyor.....?! Resim bulamadım.SB


*Native Americans , Nebraska / Amerika Yerlileri



*Bomê County - Tibet / Bomi Şehri - Tibet



*Mordovia Republic (federal subject of Russia)
 (Tatar Turks lives also, but they do not mention!)
Mordovya Özerk Cumhuriyeti - (Tatar Türkleri )



*China - Philippines - Indonesia
Çin - Filipinler - Endonezya



*China - Çin
Orman içinde kayalara konulan tabutlar....
Çin'in güneybatısında yaşayan 
Bo insanları 400 yıl önce yok edildi.....!?! 





________________










5 Şubat 2014 Çarşamba

HUN HÜKÜMDAR KURGANI VE TÜRBESİ - ÇİN


HUN/TÜRK , KURT/EJDERHA , 4.-5.yy
Terminal of a Grivna (Torque) Shaped like the Head of a Wolf-Dragon Late 4th - early 5th century



IV. VE V. YÜZYILLARDA ÇİN'DEKİ 
BİRKAÇ HUN HÜKÜMDAR KURGANI VE TÜRBESİ HAKKINDA



Bozkır kültüründe, genellikle üzerine toprak yığılarak yapılan karakteristik mezar yapılarına “kurgan” denir. Mezar yerinin belli olması amacıyla gömü yerinin üzerine, toprak ve çakıl taşı yığılır, yığılan bu toprağın akıp gitmemesi içinse etrafı taşlarla çevrelenirdi. 


Kurganlardan bahseden en eski kaynak Herodot Tarihidir. İskit krallarına ait kurganlardan bahseden Herodot, mezarların dörtgen olduğundan, içine çimen yayıldığından ve mezar kapatıldıktan sonra herkesin büyük bir tümsek oluncaya kadar kürekle toprak attıklarını kaydeder (1). M.Ö. III. yüzyılda Hunların ölülerini mezara içiçe geçirilmiş iki tabut içerisinde gömdükleri, bu tabutları ise altın ve gümüş işlemeli kumaşlarla örttükleri söylenmektedir (2).


Arkeolojik kazılar sonucunda bulunan Türklere ait en eski kurganlar Pazırık ve Noin-ula kurganlarıdır. Pazırık M.Ö. III. yüzyıla, Noin-ula ise M.Ö. I. yüzyıla tarihlenir. Hunlar, Güney Sibirya’dan Moğolistan bozkırlarına ve buradan da Çin içlerine kadar olan geniş topraklarda yaşamış ve devletler kurmuşlardır. Bu yüzden Hunların daha geç dönemlerine ait kurganları bu coğrafyalarda aramak doğru olacaktır.




M.S. III-V. yüzyıllar arası Çin’in en karışık dönemleridir. Bu dönemdekuzeyden, doğudan ve batıdan gelen yabancı kabileler, kaybolan Çin otoritesinin yerini doldurmakta gecikmemiş, Kuzeydeki merkezi Çin eyaletlerini birer birer ele geçirmişlerdir. Moğol, Türk ve Tibet kabileleri çok kısa bir süre içerisinde Çin topraklarında hak iddialarında bulunmuş ve ele geçirdikleri bölgelerde bir çok küçük devletler kurmuşlardır. 


Böylece Çin tarihçileri yüzyıllardır uzaktan izleyip yazdıkları yabancıları bu kez yakından tanıma ve izleme fırsatı bulabilmişlerdir. Bu yüzden bu yüzyıllar arasında yazılmış kaynaklar, bize Çin’de yaşayan bu yabancılar hakkında çok daha doğru ve detaylı bilgiler ulaştırmışlardır. Bu bilgiler arasında onların siyasi hayatı kadar kültürel hayatlarına dair çok sayıda veri de göze çarpmaktadır.


Özellikle Chin Hanedanlığı (M.S. 256-M.S. 317) Yıllığı (3) ve On Altı DevletDönemi (4) adlı Çin kaynaklarında Hun hükümdarlarının yaptırdığı kurganlar, kendi kurganlarının yerleri, isimleri, türbeleri, kurgan yapımından çalışan işçi sayısı ve onlara ödenen ücretlere varıncaya kadar birçok önemli kayıt bulunmaktadır. Bu bilgiler incelemek Hunlarda mezar ve gömü geleneği hakkında daha çok bilgilenmemizi sağlayacak, hatta arkeologların bu verilerden yola çıkarak yapacakları çalışmalarla bugün bulundukları yerleri tespit etmek daha da kolaylaşacaktır.


Kuzey Çin topraklarında yerleştirilmiş olan Güney Hun boyları zamanlagüçlenerek bu bölgelerde Han veya İlk Chao (M.S. 304 - M.S. 329) devletini kurmuşlardır. Devleti kuran Hun beyi Liu Yuan-hai ve oğlu Liu Ts’ung, Chin Hanedanlığının topraklarını birer birer almış ve nihayetinde 317 yılında bu hanedanlığın imparatorunu da ele geçirmişlerdir. Çin yönetimi, Güney Çin’e kaçmak zorunda kalmış, bundan böyle Çinliler uzun yıllar Kuzey Çin’e sahip olamamışlardır.


LIU YUAN-HAİ (304-310)刘 渊 海Hunların hükümdar soyu olan Tu-ku ailesinden olan Liu Yuan-hai, Güney Hunlarının ch’an-yü(5)sü Yü-fu-lo’nun torunudur. Tu-ku ailesi, bu dönemde ataları Motun’un Çin imparator ailesinden Liu soyadlı prensesle evlenmelerini sebep göstererek Tu-ku olan soyadlarını Liu olarak değiştirmişlerdir. Babası Liu Pao, Annesi Hu-yen Chih idi (6). 


Tabiiyette olan birçok liderin veliahdı gibi o da Çin sarayında yetişmiştir. Liu Yuan-hai, babası öldükten bir süre sonra diğer Hun büyüklerinin kararıyla “Büyük Ch’an-yü” seçilmiş, gizlice kendisine haber verilmişti. Sarayındaki görevi sırasında aldığı bu haber üzerine Çinli görevlilere belli etmeden Hunların yaşadığı bölgeye geldi ve burada 304 yılında “Han” Devletini kurdu. Liu Yuan-hai, tahtta kaldığı süre içerisinde Han devleti, askerî olarak çok kuvvetlendi. Zaten zayıflamış olan Batı Çin Hanedanlığı’nın topraklarına defalarca saldırdı ve Çinlilerin tamamen güçten düşmesini sağladı (7).


Hun imparatoru 310 yılı, sekizinci ayda hastalandı. Ölümünün yaklaştığını anlayan Yüan, ölmeden önce yeni düzenlemeler yaptı. Ts’ung’u “Büyük ch’an-yü” ve “Başbakan” ilan etti. Yüan, sarayın Kuang Chih köşkünde öldü. Kurduğu devletin başında ancak altı yıl kalan bu büyük Hun lideri “Kurucu imparator, büyük ata” yani“Kao-tzu” ilan edildi ve adına yapılan “Yung Kuang Kurganı”na gömüldü (8).






LİU TS’UNG (311-318)刘 聪Liu Yuan-hai’ın küçük oğlu olan Ts’ung, yumuşak huylu ve duygusal ağabeyinin de isteğiyle onun yerine tahta çıktı. Babasının sağlığında çeşitli savaşlara katılmış, Loyang kuşatmasından sonra ise “general” rütbesi verilerek ödüllendirilmiştir. 311 yılında artık hiçbir yerden yardım alamayacak duruma gelmiş olan Çin başkenti Lo-yang’a saldırdı ve şehri içinde imparator da olmak üzere ele geçirdi. Çin imparatoru Huai-ti, Hun başkenti P’ing-yang’a götürüldü. Ancak birkaç yıl sonra Huai-ti için Çinlilerin isyan planları yaptığı duyulunca imparatorun öldürülmesine karar verildi ve uygulandı.


Bunun üzerine Çinliler başka bir kişiyi imparator ilan ettiler. Ts’ung, bu tehlikeli gelişmenin önünü almak için 316 yılı kış aylarında Çin’in diğer başkenti olan Ch’angan’a saldırdı. Uzun kuşatmadan sonra, perişan haldeki imparatoru ve harabe haline gelmiş şehri 317 yılında teslim aldı (9).


Aldığı bu büyük yenilgi sonunda Chin Hanedanlığı, Yang-tze Nehrinin güneyine kaçmak zorunda kaldı ve bundan sonra “Doğu Chin Hanedanlığı” olarak adlandırıldı.


Liu Ts’ung 319 yılında öldü ve Hsüan-kuang (10) Kurganına gömüldü.



LİU YAO (319-329)刘 曜İkinci imparator Liu Ts’ung’un ölümünden sonra ülke içinde çıkan isyanlar sonunda Liu Yüan Hai’ın baba tarafından bir akrabasının oğlu olan Liu Yao (11), ordunun başına geçerek isyanları bastırmış ve devletin başına geçmiştir. Çok iyi bir asker ve olağanüstü bir kahraman olan Liu Yao ülkenin yabancıların eline geçmesini önlediktensonra Tibet isyanlarıyla uğraşmış ve uzun bir süre bu güçlü ve kalabalık boyları sakinleştirmeye çalışmıştır (12).


Liu Yao geleneklerine bağlı bir liderdi. İsyanları bastırıp devletin başına geçtiği zaman devletin “Han” olan adını “Chao” olarak değiştirdi. Ardından isyancıların yakıp yıktığı şehirde öldürülen annesinin mezarını oradan Su-i şehrine (13) naklettirdi ve anısınaYang Ling Kurganı’nı yaptırdı. Ölmüş baba ve büyük babasına unvanlar verdi (14).


Liu Yao’ın Babası ve Eşinin KurganlarıYao, hükümranlık yıllarında, ölmüş babası ve eşi için de birer kurgan yaptırmak istemiştir. Bunun için büyük hacimli hazırlıklar yapılmış fakat ilk adımda kurgan için kazılan çukurun dibinde üç adet kaynak çıkması durumu zorlaştırmıştır. Kaynaklar mezar içine, yani cesede ve eşyalara zarar verebileceğinden öncelikle bunların kapatılması gerekiyordu. 

Mezarın dibine taş yığılarak su kaynaklarının kapatılması için işçiler çevrede bulunan atalara, büyük kişilere ait kurganlardan taş topladılar. Bu yüzden birçok kurgan harap oldu. Bu olay üzerine halk arasında büyük infial çıkmış, kalabalık gruplar halinde yollara dökülen insanlar ağlayarak, haykırarak bu duruma isyan etmişlerdir. Kaynaklar tüm bunlar olurken kurgan başındaki bir heykelin (balbalın) dile geldiğini ve “dikkat!” dediğini yazarak olayın vehametini ve korkunçluğunu biraz da olağanüstü öğelerle süslerler.


Herşeye rağmen inşaata devam eden Yao, kurgan yapımında 60.000 işçi çalıştırıyordu. Geceleri ortalık yağ kandilleriyle gündüz gibi aydınlatılıyor, çalışmalara aralıksız devam ediliyordu. Kurganın boyutları önceden belirlenmişti. Etrafı iki Li (15) çevrilecek, yüksekliği ise yaklaşık 18 m. olacaktı. Oysa 100 günde bitirilmesi planlanan kurganda çalışan 60.000 kişi gibi büyük bir kalabalık işçi grubuna ödenmesi gereken 6 milyon kung para hazinede bulunmuyordu.


Silver horse harness with mythological creature Xianbei Culture,
N.E.China 1st cent. B.C.- 1st cent. A.D.



Kaynakların sözünü ettiği bu kurgan hakkındaki bilgiler, şimdiye dek Türklere ait kurganlara dair rastladığımız en detaylı ve belki de en eski kayıttır. 


Sözü geçen kurganın boyutları, şimdiye kadar bulunan alışılagelmiş, fazla yüksek tipte olmayan Hun ve Göktürk kurganlarından biraz farklı gibi görünmektedir. 


Chou Hanedanlığı (M.Ö. 1450- M.Ö. 1050) Döneminde yoğun Türk kültürü tesirinde kalan Çinliler Türklerden kurgan yapma geleneğini de almış, ancak zamanla Han Hanedanlığı (M.Ö.206-M.S.220) sonlarına doğru imparator kurganları Türk kurganlarından farklılık göstermeye başlamıştır. 


Çinde devasa kurganlara en güzel örnekler Chin Hanedanlığına(M.Ö.256-M.Ö.221) ait “Çin Piramitleri” olarak adlandırılan, yükseklikleri 25-100 metre civarında olan imparator ve imparatoriçe kurganlarıdır (16). Ayrıca bir yüzyıl sonra tüm Çin’i ele geçirecek olan Tabgaçlar’ın imparator kurganları da nispeten yüksektir (17).


Elbetteki kurgan boyutlarının farklılıklarında, coğrafi özellikler, boy (kabile) farklılıkları ve zaman dilimi de önemlidir. Bu konu ayrıca araştırılmaya muhtaç bir konudur.


Hun imparatoru Liu Yao, bir süre sonra kurgan inşaatları için gerekli olan parayı bulmakta gecikmedi; Tibetli kabileler sorununu büyük ölçüde çözümleyen Yao, son isyanları da yok etmek için bir gövde gösterisi yaparak büyük ordusuyla Ho-hsi Bölgesine girdi. 285.000 kişilik ordu savaşlardan önceki görkeminden uzak olsa dadüşmanları ürkütecek boyutlardaydı. Kilometrelerce uzanan yollar boyunca sıraya dizilmiş bir şekilde hareket eden ordu, kendisine eşlik eden bandonun çaldığı çan ve davullarla bölgeyi sarsarak ilerliyordu. Bandonun sesi en uzak bölgelere kadar ulaşıyor, ulaştığı her yere korku ve saygınlık yayılıyordu. Düşmanlar panik içerisindeydi.



Pair of gilt Ordos bronze gryphon belt plaques Ca. 2nd cent. B.C North China - South Siberia


Bunlardan biri olan ve ayaklanma hazırlıklarında bulunan Ssu-pi, aslında kendi bölgesine doğru gelen büyük Hun ordusunu sadık bir lider olarak karşılamakla yükümlüydü. Oysa ayaklanma planları tamamdı ve ona bağlı boylar onun emrini beklemekteydiler. Ayaklanma ve itaat arasında kalan bu Tibetli, Hun ordusunun heybeti karşısında çaresiz kalarak korku içindeki birlikleriyle sınıra gelerek Hun imparatorunu karşıladı. Üstelik ona 1500 at, 3000 sığır, 10.000 koyun, 380 chin altın18, 700 chin gümüş, 12 kadın köle ile birçok değerli mücevher, inci, yeşimtaşı ile topraklarında yetişen güzel ürünlerden hediye etti. Bunun karşılığında Yao, onu birçok unvanla taltif etti (19). Böylece elde edilen gelirle kurgan inşaatları tamamlandı.


Yao, babasının naaşını alıp yeni kurgana getirmesi için Liu Yo’yu emrindeki 10.000 süvariyle birlikte T’ai-yüan’e gönderdi. Cenazeyi yeni yerine götürürken kalabalık bir halk grubu da onlara eşlik etti. Bu uzun yolculuk oldukça meşakkatli geçti. Yolda salgın hastalık çıktı ve on üç- on dört kişi öldü. Bir ay kadar süren bu sefer sonunda cenazeler yeni kurgana getirildi ve gömüldü (20).


Ancak bir süre sonra yağan şiddetli yağmurlar, Yao’ın babası için yaptırdığı kurganın kapısının yıkılmasına, yağmurla beraber çıkan fırtına ise kurganın bazı yerlerinin çökmesine sebep oldu. Yao (21), bu duruma çok üzüldü ve beyaz matem elbisesi giyerek Doğu Köşkü’ne çekildi. Burada, hiç dışarı çıkmadan beş gün boyunca ağladı.Kendini toparladıktan sonra yağmurların kesilmesiyle birlikte kurganın çöken yerlerinin onarımı için emir verdi.



Yao, Hun başkenti P’ing-Yang’dan, Su-i şehrine naklettirdiği annesinin cenazesi için “Yang Ling kurganı”nı yaptırmıştır. Yao’ın babası adına yapılan kurgana ise “Yung Hsüan”, karısı için yapılana da “Hsien P’ing” kurganı adı verilmiştir (22).



SHİH LO (319-333)石 勒Liu Yao’ın başına geçtiği İlk Chao devletine isyan ederek doğuda “Sonraki Chao” (M.S. 319-352) adında başka bir Hun devleti kuran Shih Lo, hükümdar ailesinden değil, halktan bir liderdi. 


Saltanatı sırasında halkla içiçe olmuş, onların isteklerini dinlemeye çalışmış, ayrıca yeni reformlarla ülkesini geliştirmeye çalışmıştır. Devletinin sınırlarını genişleten ve İlk Chao devletini 329 yılında ele geçiren Lo, daha çok doğudaki ve Çin sınırından büyük göç dalgalarıyla girmiş olan Hsien-pi kabileleriyle uğraşmak zorunda kalmıştır (23).


Başa geçtikten birkaç yıl sonra Hun başkentinde olağanüstü, çok şiddetli bir fırtınayla birlikte sağanak yağmur yağar. Çok geçmeden Chien Te Köşkünün kapısına ve Hsiang-kuo şehri pazarının batı kapısına yıldırım düşer, beş kişinin ölümüne sebep olur. Hsi-ho bölgesi Chieh-shan şehrinde ise yumurta büyüklüğünde dolu yağmaya başlar. Dolu o kadar şiddetli ve tahripkârdır ki kaçaklardan ve vahşi hayvanlardan binlercesi bu yüzden ölür. Yüzlerce kilometre alandaki ağaçlar yıkılır. 


Lo, bu durumdan oldukça endişelenmiş olarak etrafındakilerin fikirlerine başvurur. Onlar bu olayların tanrının öfkesinin bir belirtisi olmakla beraber yapılacak en iyi davranışın onun öfkesine sessizce saygı duymak olduğunu ifade ederler. Reformist bir lider olan Lo’nun ölümünü sanki bu garip olaylar önceden haber vermiştir. Tipik Çin kaynaklarının yapısında bulunan bu özellik belki de yalnızca efsanevi büyük liderlere atfedilmiştir. Tıpkı mucizevi doğum hikayeleri gibi. Şimdi bu olayları görelim:


"...bir süre sonra Hun ülkesinin semalarında file benzer bir kuyruklu yıldız görülür. Kuyruğu ve ayakları yılana benzemektedir. Kuzeyden güney-batı doğrultusunda kayar ve düşer. Sesi 900 li öteden bile duyulur. Yeh şehrinde de bir kuyuda siyah ejderha görülür, Lo, bunu sevinçli bir haber olarak yorumlar ve reformlarına başlamak üzere tüm vezirlerini Yeh şehrine çağırır..."


Bu olaylardan sonra Hun imparatoru, şehirlere haber yollayarak “Milli Eğitim memurluğu” kurulması emrini verdi ve her şehir için bu kurumun başına iki bahşı atadı. Ayrıca 150 çömezi de görevlendirdi. Burada okuyacak olanlar 3 sınavda okulu bitirerek sarayda görev alacaklardı. Bu yoğun çalışmanın hemen ardından hapishanelerin ve tutukluların durumlarıyla ilgilendi. 

Bir sabah erkenden hapishaneyi ziyarete giden Lo, beş yıldan az ceza almış hafif suçlular ve ağır cezalılara içki ve erzak götürdü ve onların durumlarını dinleyerek kısa sürede yargıladı. Buradaki işini bitiren Lo, zor koşullarda sarayına döndü. Saraya vardığında yaşlı ch’an-yü, soğuk ve yağmurdan dolayı çok hastalanmıştı. Shih Hu ise onun hastalığının ağırlığını gizlemeyi tercih etmiş, veliaht ve oğulları ile vezirlerine onun odasına girmeyi yasaklamıştı. Hatta uzak yerlerden gelen bir diğer oğlunu geri dönmeye bile ikna etmişti. Lo’nun hastalığı giderek şiddetleniyordu, artık ölümün çok uzakta olmadığını anlayarak vasiyetini yazdırdı.



“Ölümümden sonra üç gün içinde gömün, ülke içinden ve dış ülkelerdencenaze töreni için gelecek memurlar sıradan elbiseler giysinler, evlenmeyi, kurban kesmeyi, içki içmeyi ve et yemeyi yasaklamayın. Subay ve komutanlar görevde bulundukları ve korudukları bölgelerden ayrılıp cenaze töreni için gelmesinler, insanlar gündelik giysileriyle katılsınlar. Sıradan bir araba kullanılsın. Mezarın içine altın gibi değerli şeyler ve kap-kacak konulmasın. Oğlum Ta-ya henüz çok genç ve tecrübesiz korkarım benim arzularımı hayata geçirebilecek durumdadeğil. Ona Chung-shan maiyetindeki tüm memurlar yardımcı olsunlar. Oğlum Ta-ya ile Shih-hu’nun oğlu Sui birbirleriyle yardımlaşsınlar. Ssu-ma ailesine eskisi gibi (hala imparatormuş gibi) hizmet edin” dedi (24).


Diğer Hun ch’an-yüleri gibi asil bir aileden değil, sıradan halk içinden gelen ve alçak gönüllüğü ile bilinen Lo, kendisinden beklenilen bir davranışta bulunmuş, cenaze töreninde bile gösterişten kaçınmıştır. Bu vasiyeti irdelemekte fayda vardır.



Çin yıllıklarına göre eski Türklerde naaş yedi gün bekletilir, ancak bu süreden sonra cenaze töreninin tarihi saptanırdı. Kişi öldüğünde, uzun sürecek olan cenaze törenleri başlar. Öncelikle mezar yerinin belirlenmesi için çeşitli çalışmalar yapılır. Elde edilen bilgi ve arkeolojik çalışmalar ışığında bu yerlerin genellikle yerleşim bölgelerine ve ulaşım yollarına uzak kutsal olduğuna inanılan bir yer olduğu ortaya çıkarılmıştır.


Moğollar zamanında ölünün gömülmek üzere çok uzağa taşındığı tesbit edilmiştir. Özellikle önemli kişilerin ölümleri söz konusu olduğunda mezar yeri uzun uzun hazırlanmakta idi. Ayrıca cesedin gömülmesi işlemi yılda ancak iki kez yapılabilirdi.


J.P. Roux’un aktardığına göre Pien-i Tien adlı kaynakta, bir insanın ilkbahar ya da yazın ölmesi halinde gömülmesi için ağaç yapraklarının sararması veya dökülmesi beklenmektedir. Sonbaharda veya kışın öldüğünde ise yaprakların yeşermesi ve bitkilerin çiçek açması beklenmektedir.” diye geçer. Dolayısıyla cenaze törenleri yıldaancak iki kez gerçekleşmektedir. 


Örneğin Bilge Kağan, köpek yılı 10. ayda yani kasım aralık gibi kış ayında ölmüş, cenaze töreni ise hesaplara göre Haziran’ın 22 sinde yapılmıştır. Kurganın inşaatı için kutsal olduğuna inanılan yerin tespiti, cenaze töreni iklim şartlarından kaynaklandığına inandığımız belli mevsimlerde yapılması geleneği, ayrıca uzaktaki görevli ve yabancı elçilerin katılımı için bekleme mecburiyeti, cesedinuzun zaman bekletilmesini gerektirmekteydi (25). 


Lo, alçakgönüllü bir insan olarak önemli kişiler gibi tören istemediğini, dolayısıyla ölümünden sonra üç gün içinde gömülmek istediğini belirtmek istemiştir.


Cenazelerde resmi taziyeler törenin bir parçasını oluştururdu. Bu taziye ölüm sırasında sunulduğu gibi daha çok cenaze töreni sırasında takdim ediliyordu. Bilge Kagan’ın ölümü üzerine Çin imparatoru, taziye için bir elçi gurubunu Göktürklere göndermişti. Bilge Kagan ve Kültegin için yapılan anıtlarda, çok sayıdaki ulusun taziyelerini sunmak ve cenaze törenine katılmak için heyetler yolladıkları yazılmaktadır.


Pien-i Tien’de Türklerde cenaze töreni için tüm erkek ve kadınların gösterişli ve süslü giysilerini giydiklerini ve mezarın yanında toplandıklar belirtilmektedir (26). Fakat Lo, bu durumun tam tersine insanların cenaze töreninde sıradan giysiler giymesini, törenin sıradan bir gün gibi yaşanmasını istemiştir.


Cenaze törenlerinin yer ve tarihi belirlendikten sonra cesedin mezar yerine taşınması gerekirdi. Genellikle çok uzak bölgeye götürülmesi gerektiği için ceset büyük bir ihtimalle bir cenaze arabasıyla taşınıyordu. İskitlerin cenaze törenleri için araba kullandıkları öne sürülmektedir. Pazırık Kurganlarında bulunan tek parça halindeki bir araba bu tezi doğrular niteliktedir. Bu gelenek çok uzun yıllar devam etmiş olmalıdır ki Altan Tobçu ve Sayang Setçen’in yazdığına göre Cengiz Han’ın ölümünde de cesedi bir cenaze arabasına konmuştu (27).


Shih Lo, Hsien ho 7. Yılında (28) öldüğünde 60 yaşında ve 15 yıldır tahtta idi. Geceleyin gizlice, dağ vadisinde bilinmeyen bir yere gömüldü. Mezarına eğitimi ve ilmi takdir ettiği için bununla ilgili gereçler konuldu. Kurganına “Kao P’ing Kurganı” adı verildi. Kendisine “Ming Huang-ti” unvanı verilerek adına bir türbe yapıldı ve ölümünden sonraki adı “Kao-tzu” oldu (29).


Eski Türklerde ölüyle birlikte gömülen servet dolayısıyla ya da sadece ölene saygısızlık edilmemesi için en azından büyük kişiler söz konusu olduğunda gömüt yeri saklanmaktadır. Ya da düşmanların mezara zarar vermemesi için bu yönteme başvurulmuştu. Mezarın yerinin gizli tutulması için çeşitli yollara başvurulurdu. Öncelikle mezar kazıcıları mezara ait her türlü izi yok etmeye çalışırlardı. Kubilay Han,1294 yılında ölünce cesedi çölün kuzey kısmına götürülerek Moğol usulüne uygun olarak hiçbir izin mezarın yerini belirtemeyeceği bir şekilde atalarının dinlendiği ormana gömülmüştür. Mezarlara musallat olabilecek saygısızların karşılaşmaları gereken zorlukları arttırmak için bazen de sahte mezarlar kazılmaktaydı (30).


Ancak kaynaklardan anlaşıldığı üzere kurgan yeri belli olsun olmasın ölen Hun imparatorlarını anmak için onlar adına birer türbe yapıldığını görmekteyiz. Bu türbeler, genellikle kurganın hemen dışında inşa edilirdi. Bazen de uzaktaki kurgana gitmenin zorlukları göz önüne alınarak şehirde, muhtemelen herkesin gelebileceği merkezi bir yerde imparator türbeleri yapılmıştır.


Gulimiev, Lo’nun cesedinin yakıldığını ve küllerinin bilinmeyen bir yeregömüldüğünü yazmaktadır. Biz, kaynaklarda böyle bir ifadeye rastlamadık. Hunlarda yakma âdeti varmış gibi algılanabilecek olan bu bilginin nasıl elde edildiği de yazar tarafından verilmemiştir (31). En azından o dönem Hunlarında ölü yakma geleneği olmadığı gibi, devletin ilk yıllarında yerli halkın, ölenin hanımını yakma veya canlıcanlı mezara gömme âdeti de yasaklanmıştı (32).


SHİH HU ( SHİH CHİ-LUNG) (335-349)石 虎 (石季 龍)Sonraki Chao devletinin Shih Lo’dan sonra en önemli hükümdarı olan Shih Hu 335-349 yılları arası hüküm sürmüştür. Kuvvetli bir düşmanı olmadığından tüm gücünü imar faaliyetlerine veren Hu, savaş görmemiş, sarayda şaşaa içinde büyümüş, sapkın oğullarından çok çekmiş ve büyük savaşçı üzüntüsünden hastalanıp kısa bir süre sonra ölmüştür. Ölümünden kısa bir süre önce imparator unvanı alan Hu (33), Hun tahtında toplam on beş yıl hüküm sürmüştü. Ölümünden hemen sonra 6. ayda “Hsien Yuan” Kurganı’na gömüldü ve “Wu Huang-ti” unvanı verildi. Adına türbe yapıldı ve ölümünden sonraki adı “T’ai Tzu” oldu (34).


HO-LİEN PO-PO (407-425)赫 連 勃 勃Kuzey Çin’de yerleşmiş bulunan İlk ve Sonraki Chao devletlerine ait Hunboyları, devletleri yıkıldıktan sonra Tabgaç hakimiyetini reddetmiş, bu tarihten yaklaşık yarım asır sonra Çin’de Hun lideri Ho-lien Po-po yönetiminde Hsia Hun devleti (407-431)’ni kurmuşlardır. Ho-lien Po-po, ilk iş olarak 408 yılında Ch’in Devletine saldırarak civardaki kavimlere üstünlüğünü ispat etti. Yavaş yavaş topraklarını genişletti, nüfusu çoğaldı, 417 yılında Ch’in devletinin yıkılmasıyla başkentleri Ch’ang-an’ı ele geçirdi ve kendisini “Çin imparatoru” ilan etti. Onun 425 yılındaki ölümü hakkında kayıtlar şunları yazmaktadır:


...Yüan-chia dönemi II. Yılında (425) Hsia imparatoru Yung-ansarayındayken hastalandı. Devlet adamlarını yanına çağırarak onlarlaülkesinin geleceği hakkında konuştu. Sekizinci ayda iyileşemeyerek öldü. Oğlu onun için 25.000 kişinin çalışarak tamamladığı Chia-p’ing Kurganını ve 7000 kişinin yaptığı türbesini inşa ettirdi. Ayrıca başkentine 45 Li uzaklığında eski sarayına benzeyen bir küçük saray da yaptırdı. Ölen imparatora on dört at kurban edildi (35)...


Görüldüğü gibi Ho-lien Po-po’nun kurganı Liu Yao’ın anne ve babası içinyaptırdığı kurgandan nispeten daha küçük ölçülerdedir. Liu Yao’ın yaptırdığı kurganın inşaatında 60.000 kişi çalışmışken Po-po’nun kurganı için çalıştırılan işçi sayısı 25.000’dir. 


Bundan yola çıkarak Po-po’nun kurganının diğer kurganın yarısından daha küçük olduğunu söyleyebiliriz. Fakat işçi sayısı yine de olağanüstü bir rakamdır. Üstelik bu kadar işçiye ödenecek para da çok büyük olmalıdır. 


Ölen imparatora on dört at kurban edilmesi ise eski Türk gömü geleneklerinde sıkça rastlanan bir adettir. Bozkırın zor şartları için vazgeçilmez bir vasıta olan at, eski geleneklere göre kişinin sağlığında olduğu kadar öldükten sonra gittiğine inanılan diğer dünyada da işine yaramaktadır.


Yapılan arkeolojik araştırmalar sonucunda birçok kurganda at iskeleti bulunmuştur. Tuva Altay, Karadeniz bozkırları gibi bölgelerdeki kurganlar bunlara en iyi örneklerdir.


Bu gelenek Türk kabileleri ile çok uzak yerlere de yayılmıştır. Kumuklarla (VII-XII yy.) Orta İrtiş bölgesine, Karluklarla (VIII-XI yy.) Yedisu ve Tanrı dağlarının kuzey kısmına, Peçeneklerle (X-XI yy ) Karadeniz’in kuzeyinde Dinyeper bozkırlarına ve Kumanlarla (XI yy.) Don ve Azak bozkırlarına kadar yayılmıştır. Özellikle Altay’dakiKudirge Kurganında bulunan otuza yakın mezarın hemen yanlarında yüzü sahile dönük vaziyette defnedilmiş olan birer at bulunmaktadır. Bazı kurganlarda atın yerine sadece atın süslü koşum takımı bulunurken, pek çok kurganda ise yalnızca at iskeleti vardır.Fakat bu tip at kurbanlarının bozkır toplumunun en üst tabakasından gelen kişilere özel olduğu sanılmaktadır (36) .


Türk geleneklerindeki at kurbanına en güzel örneklerden biri de PazırıkKurganlarıdır. Kurganlardan birinde bulunan on adet at ilginç özellikler taşımaktadır.


Bunlar kulaklarında işaretlerin aynı olmaması, kuyruk, yele ve topuk saçaklarının kesik olmaları ve hepsinin de aygır olmasıdır. Kuyruklarının kesilmiş olması matem işareti iken hepsinin aygır olması hayvan kurbanlarında dişi hayvan yerine erkek hayvan tercih edilmesine dayanmaktadır. Bizim için en önemlisi ise atların ölen şahsa mı ait olduğu yoksa taziyeye gelen kişiler tarafından mı kurban verildiğidir. 


Kazıyı yapan Rus arkeolog Gryazno, atların kulaklarındaki nişanların farklı olmasından yola çıkarak her bir atın farklı kişiler tarafından hediye edildiği, atların kulak nişanlarının da farklı şahısların damgaları olduğu tezini ileri sürmüştür. Oysa Abdülkadir İnan, haklı olarak eski çağlardaki damgaların şahsi mülkiyeti ifade etmediği, hayvanların kabilelerin ortak malı olmasından yola çıkarak bu damgaların kabile damgaları olduğunu söylemiştir.


Öyleyse bu on at on farklı kabile tarafından ölen kişiye kurban edilmiştir. Bu durum ise ölen kişinin statü yüksekliğinin göstergesidir. Demek ki Ho-lien Po-po’ya kurban edilen on dört at on dört farklı kabilenin Hun imparatoruna sunduğu hediye olmalıdır (37). Berel kurganında ise 8’i eğerli 8’i eğersiz olan 16 at bulunmuştur (38) 


CHÜ-CH’Ü MENG-HSÜN (397-433)沮 渠 蒙遜397 yılında Çin’in batısında, bugünkü Kansu Eyaletinin kuzeyinde kurulan Kuzey Liang Hun Devleti (M.S. 397-439) Çin topraklarında hüküm süren yabancı kabileler dönemi olan On Altı Devlet Dönemi (M.S. 304-439)’nin son, Hunların ise bu dönemde kurduğu dördüncü devlettir. Kurucusu Chü-ch’ü Meng-hsün, yönetimi sırasında Kansu bölgesini yurt edinmiş, ayrıca Doğu Türkistan’daki sayısız şehir devletlerinin de kendisine bağlanmasıyla zenginleşmişti.


Kendisini diğer Hun devletlerinin liderleri gibi “imparator” ilan etmemiş, “Liang Kralı” olmakla yetinmiştir. Bunda, elbette ki kuzey ve doğuda güçlü Tabgaç devleti, güneyde ise Çinlilerin Sung Hanedanlığının bulunmasının payı büyüktür. Ticari önemibüyük olan İpek Yolu üzerinde hâkimiyet kurmuş olan bu Hun lideri, bu devletlerle dostane bir politika izlemeye özen göstermiştir. Onun zamanında ülkesinin birçok şehri Budizm’in tercüme merkezleri haline gelmiştir (39). Meng-hsün, 433 yılında başkenti Ku-tsang’da öldü. Ölümünden sonra Tabgaç imparatoru T’ai Wu tarafından “Wu-hsien Wang” unvanıyla taltif edildi ve mezarına 30 aile türbedar atandı (40).


CHÜ-CH’Ü FENG-TAİ ( ?- 455)沮 渠 封 戴Kuzey Liang Devleti Tabgaçlar tarafından 439 tarihinde yıkılmıştır. Menghsün’ün on oğlundan geriye kalanlar kendi halkını alarak önce Shan-Shan devletine oradan da Kao-ch’ang’a yani bügünkü Turfan’a kaçmış ve zamanla buraya hâkim olmuşlardır. 460 yılında Juan-juanların hâkimiyetine girinceye kadar burada Liang Devletini devam ettirmişlerdir. Çinli arkeologların yaptığı araştırmalarda, Turfan Astana Mezarlığının 177 numaralı mezarında Hunların bu Chü-ch’ü ailesine mensup General Chü-Ch’ü Feng-tai adına dikilmiş bir mezar taşı bulunmuştur. 


Kitabeye göre Liang devleti başkenti Kaoch’ang şehri askeri valisi olan general, 455 yılı 4. Ayın 24’ünde ölmüştür (41).



Bütün bu verilerden vardığımız sonuç sunlardır. 


Hunlar hükümdarları veya büyükleri için oldukça büyük boyutta kurganlar yaptırıyorlardı. Kurganın içine koyulan eşyalar kişinin vasiyetine veya ölen kişinin karakterine göre oluyordu. Ayrıca kurganlarda kapı bulunması, kurganların yapılışını daha da aydınlatacak bir bilgidir. Belki de kurganlara asıl sahibi olan ölünün yanına sonradan, ölen sevdiklerinin konulduğu ihtimali de göz önüne alınmalıdır. 


Cenazenin kurgan yerine götürülmesi için binlerce kişiden oluşan cenaze alayı günlerce yürüyor, bu yürüyüş sırasında oldukça zorluklar çekiliyordu. Törenler bittikten sonra buraya türbedar aileler yerleştiriliyor ve kurganın korunması ile dini törenler bu ailelerin sorumluluğuna bırakılıyordu. Bu bilgilerin yanı sıra kurgan ve türbelere isim verildiğini de öğrenmekteyiz. 


İslamiyet öncesi dönemde, özellikle bugünkü Çin topraklarında yaşamış olan Türk boylarına ait kurganların bulunması arkeologların çalışmalarıyla olacaktır.


Özellikle halka ve beylere ait kurganların bulunmasını tesadüflere dayalı bir durumdur. Bu yüzden Türk kültürüne ait bilgilerimizi daha da genişletmemize yarayacak olan kurganların bir an önce bulunup incelenmesi için işi tesadüflere bırakmadan öncelikle Çin yıllıklarında kayıtlara girmiş olan devlet büyüklerine ait kurganları arayıp tespit etmiş bulunuyoruz.


Dr. Tilla Deniz BAYKUZU
LİNK





Because of their buildings and finds inside them the kurgans, which are the typical tombs of steppe culture, have a great importance. It’s possible to clarify the pre-Islamic Turkish culture more deeply by making excavations and investigations on these kurgans.


At the IV.-V. Centuries four Hsiung-nu states named Former Chao (Han), Later Chao, Hsia and Northern Liang, have been established in Chinese territory by the successors of the South Hsiung-nus. Thanks to the detailed information in Chinese annuals, we confirmed where the kurgans of the rulers of these states have been built and composed this article. Our aim is guiding to the archeologists and historians of art whoever works on Central Asian Turk archeology



Noin-Ula 


dipnotlar:
1.) Herodot 19832, 222; Belli 2002, 927-932.
2.) Karamürsel 2002, 76.
3.) Chin Hanedanlığının (265-420) resmi tarih kitabı olan Chin Shu, başvezir Fang Hsüen Ling tarafından 641-648 yılları arasından yazılmıştır. Eser aslında imparator tarafından önce on sekiz kişili bir heyete yazdırılmış, ancak beğenilmemiş, bu yüzden yeniden yazılması emredilmişti. Bu kez, göreve getirilen Fang, eseri düzeltmiş, onun ölümünden sonra ise Li Chun-feng, Astronomi, Müzik, Takvim ve Beş Unsur bölümlerini hazırlayıp eklemiştir. Eserdeki dört makale ise imparatorun bizzat yazdığı makaledir. Eser 130 bölümden oluşmaktadır. Özellikle 100. bölümden sonrası Hun Devletleri ve On altı Devlet döneminde kurulan devletlerin siyasi ve kültürel tarihi açısından çok önemlidir. İmparator Biyografileri, astronomi, Coğrafya, Kanun ve Adetler, Müzik, Giyim, Yiyecek ve Ekonomi, Beş Unsur bölümlerinde Hunlarla ilgilibir çok bilgi bulunmaktadır. Makalemizde, bu eserin kısaltması olan CS kullanılacaktır.
4.) Kuzey Wei Hanedanlığı döneminde (M.S. 338-535) Ts’ui Hung tarafından hazırlanan orjinal nüsha Kuzey Sung Devleti (M.S.420-478) zamanında kaybolmuştur. Günümüze ulaşan eser ise Ming Hanedanlığı devrinde (1368-1628) yeniden düzenlenerek yazılan eserdir. On altı Devlet Döneminde (M.S. 304-M.S. 439) yaşamış olan bütün devletler hakkındaki bilgileri ayrıntılarıyla veren çok önemli bir eserdir ve 100 bölümden oluşur. Ancak özellikle rakamlarla ilgili bilgiler diğer kaynaklardakilerden farklı, genellikle biraz abartılı olmakla beraber diğer yıllıklarda bulunmayan bazı kayıtlara bu eserde rastlanmaktadır. Siyasi olayların yanı sıra bu devletlerin kültürel hayatlarıyla da ilgili çok önemli kayıtlar bulunmaktadır. Makalemizde eser kısaca SLKCC olarak anılacaktır.
5.) Hun hükümdarlarına verilen unvandır. “Şanyü” veya “tanhu” olarak da bilinir.
6.) 呼 延 氏
7.) CS, 101, Liu Yuan-hai Biyografisi I, II, 2645-2656; SLKCC, 1-2, İlk Chao I, Liu Yuan-hai I-II, 1-12
8.) SLKCC, 2, İlk Chao, Liu Yüan II, 12
9.) CS, 102, Liu Ts’ung Biyografisi 2657-2682; SLKCC, 3-4-5, İlk Chao 3-4-5, Liu Ts’ung, 15-42
10.) 宣光
11.) Küçük yaşta anne ve babasını kaybedip öksüz ve yetim kalan Liu Yao, Hun İmparatoru Liu Yüan-hai tarafından himaye edilmiştir. İmparator onu kendi çocuklarından ayırmamış, öz oğlu gibi bakarak bu zeki çocuğun iyi yetişmesi için elinden geleni yapmış, hiç yanından ayırmamıştır. Boyu yaklaşık 1.90 m. olan Yao, fiziken heybetli bir gençti. Okçu olduğu için kolları uzundu. Kaşları doğuştan beyaz, gözleri parlak kızıl renkte idi. Sakalı ve bıyığı gür değildi ama sakalı olgunluk çağlarında bir metre kadar uzundu. Çok parlak zekâya sahip olan Yao, genellikle kalabalık ortamları sevmez, yalnız kalmayı ve sükûneti tercih ederdi. En sevdiği iş ise huzur ve sessizlik içerisinde kitap okumaktı. Özel bir konu seçmeden, her konuyla ilgili, eline geçen her kitabı okurdu. Çince’yi çok iyi yazardı. SLKCC, 6, İlk Chao, Liu Yao I,43; CS, 103 Liu Yao Biyografisi, 2683.
12.) CS, 103, Liu Yao Biyografisi I, II, 2683-2706; SLKCC, 6-7-8, İlk Chao 6-7-8, Liu Yao, 43-63.
13.) Bugün Çin Halk Cumhuriyeti, Shaan-hsi Eyaleti, Ta-li şehri yakınlarındadır.
14.) SLKCC, 6, İlk Chao, Liu Yao I, 44.
15.) Yaklaşık olarak 1.234 m
16.) http://www.conspiration.cc/sujets/archeologie/pyramides_chine.htm 12.09.2004
17.)http://www.websterdictionary.org/definition/Emperor%20Xuanwu%20of%20Northern%20Wei%20China 12.09.2004; http://www.orientaltravel.com.hk/culture/Datong.htm Çin’in Ta-tung şehrinde Tabgaçların üçüncü imparatoru olan Wen ch’eng-ti’nin karısı imparatoriçe Wen ming’in, Yung ku-ling adlı kurganı bugün halka açık bir müzedir.
18.) Yaklaşık 190 kilogram.
19.) SLKCC, 8, 56.
20.) SLKCC, 7, 53.
21.) Çin kaynaklarında bu tip olaylar genellikle uğursuzluk belirtileri olarak kayıtlara geçmiştir. İhtimal ki Yao, bu durumu babasının ruhunun rahat olmaması veya ona zarar gelmesiyle ilintilendirmiş ve bu da onu çok üzmüştü.
22.) SLKCC, 7, 53.
23.) CS, 104-105, Shih Lo Biyografisi I, II, 2707-2759; SLKCC, 1-2, Sonraki Chao I-IV, 73-108
24.) CS, 105, 2751-2752.
25.) Roux 1999, 239, 248, 256, 257.
26.) Roux 1999, 273-274.
27.) Roux 1999, 253-254.
28.) Sung Hanedanlığı yıllığı olan Sung Shu’da bu tarih daha farklıdır. Bu kaynağa göre Shih Lo, Hsien ho 8. Yılı 7. Ayda ölmüştür. SS, 24, Astronomi II, 707 (Sung Hanedanlığı Yıllığı, Liang Hanedanlığı döneminde, 487 yılında Shen Yüeh tarafından yazılmış 100 bölümlük bir eserdir. Makalemizde kısaca SS olarak anılacaktır.)
29.) İmparator öldükten sonra adına bir türbe yapılır, onu anmak ve dua etmek için buraya gelinirdi. Dua sırasında imparator ona ölümünden sonra verilen isimle anılırdı. Ku Han-yu 1989, 173.
30.) Shih Lo’nun annesi öldüğünde vadide bilinmeyen bir yere gömüldü. Boş mezarı Hsiang-kuo şehrinin güneyine yapıldı. CS, 104 Shih Lo, 2720.
31.) Gumiliev 2002, 377.
32.) CS, 104, Shih Lo II, 2735.
33.) SS, 24, Astronomi II, 713; CS, 106-107, Shih Chi-lung Biyografisi I, II, 2761-2801.
34.) SLKCC, 19, Sonraki Chao, 9, Shih Hu, 146; Onat 1977.
35.) SLKCC, 12, 91.
36.) Muzio 2002, 123-125.
37.) İnan 1937, Ayrı Basım, 4-5.
38.) Diyarbekirli 1972, 97.
39.) SLKCC, 7, Chü-ch’ü Meg-hsün, 61-63; SLKCC, 95, Kuzey Liang I-II, Chü-ch’ü Meg-hsün, 653-667; PS., 93, 3082-3085; CS., 129, Chü-ch’ü Meg-hsün, 3189-3200; WS., 99, 2203-2211.
40.) WS 99, 2206; SLKCC, 96, 667; PS, 93, 308; CS,129, 3199; TCTC, 3848.
41.) HU T.- Lİ H., LAO H-C., T’u-lu-fan, Hsi-an, 1987, s.36.



______________



At the moment "Ordos hypothesis" of the origin of the Hsiung-nu is popular. Chinese archaeologists identify Ordos archaeological sites of Scythian time (Maozinggou, Budungou etc.) and sites of "proto-Hsiung-nu". But archaeological sites of the Ordos have other indications, different from Hsiung-nu: other burial structures, orientations etc.


A basis of this hypothesis is the text "Historical Records" by Ssu-ma Ch'ien, and the text " Han History" by Ban Gu. These texts tell, that in the period of the Qin dynasty the Hsiung-nu were banished from their homeland to the north and that after the downfall of Qin the Hsiung-nu returned to the region "south of the river" (Ordos plateau). But there are some contradictions between the text by Ssu-ma Ch'en and the text by Ban Gu and some mistakes in the text by Ssu-ma Ch'en. After a detailed analysis of the texts "Historical Records" and "Han History" one can assume that, in fact, the homeland of the Hsiung-nu in the period of Warring States was situated in the north regions of states Zhao and Jan.


The data of archaeology correspond with this hypothesis. If one turns to Scythian sites in the Far Eastern steppes, one can see that one more zone of the Scythian world existed in the region of old south and south-west Manchuria. 

The burials of the region (in Nan-chan-gen, Zhou-tzia-di, Tzun-du-chan and some burials deep in the upper stratum of the Xiaziadian settlement) have some common characteristics: the position of the dead was predominantly extended supine; a wooden coffin was inside the rectangular pit, the short walls of which were inserted into the long ones; the coffin was covered with stone slabs and the walls of the pit were lined with similar slabs. Like "rank-and-file" Hsiung-nu burials, those graves had bronze buttons, zoomorphic plaques, small bells and imitation cowrie shells inside. Some types of the Hsiung-nu grave goods, especially the shifted three-bladed arrows and the flat shear-arrows made of iron, can be regarded as a result of the development of similar bronze arrows from the above-mentioned Scythian burials. It is noteworthy that the shape and weight of those arrows bespeak the use of a big bow, apparently, approaching the Hsiung-nu bow in size.


To sum up, it is precisely the Scythian-time burials of the south and south-west Manchuria, among all the sites of the Scythian period known at present in the east of the steppe zone, that manifest to the fullest extent the set of "proto-Hsiung-nu" characteristics. Thus is possible to outline the probable region of the early stages of Hsiung-nu history and to pin-point the sites, the detailed analysis of which is of prime importance in resolving the problem of the origin of Hsiung-nu.


Origin of the Hsiung-nu
Dr.Sergey Miniaev
Institute for the History of Material Culture, 
Russian Academy of Sciences -LİNK



....or


The Origins of the “Geometric Style” in Hsiung nu ArtSergey Minyaev 

The Origins of Horse riding and the Developmentof Ancient Central Asian Nomadic Riding HarnessesN. A. Bokovenko

Petroglyphs and Sacred Spaces at Terekty Aulie, Central KazakstanKenneth Lymer
PDF:







Troya - Ajax Tümülüsünden çıkanlar... At kemikleri !?!? sayfa 653 
Etrüsk Tümülüsü ile benzerlik !?!?! sayfa 654 

Schliemann ILIOS - LİNK


Türk geleneklerindeki at kurbanına en güzel örneklerden biri de Pazırık Kurganlarıdır. 

1- Atların ölü ile beraber gömülmeleri 
2- Atların kuyruk ve yelelerin kesik olması 
3- Atların genellikle hepsinin aygır olması 
4- Atların kulaklarında damgaların bulunması Hun kurganlarından çıkarılan at cesetlerinin kuyruklarının kesik veya bağlı oldukları birçok örneğe sahibiz. 

Bunun izahını, yine en eski çağlardan beri Türkler arasında yaygınlaşan yas gelenekleri arasında arayabiliriz. Atlı bozkır toplumunda ölünün bindiği atın kuyruğunu kesmek veya bağlamak değişmez bir yas geleneğidir.

275 Pazırık kurganlarından çıkan at cesetleri ve yine aynı kurganlardan çıkan Pazırık halısındaki iri atların kuyrukları da bağlıdır. Geç Hun dönemine ait sanat eserlerinde Hunluların süvari atları, kuyrukları kesik veya bağlı tasvir edilir. 


PAZIRIK KURGANLARI - DEĞERLENDİRME - LİNK






SCYTHIANS/SAKA
AVARS/PARTIANS/SARMATIANS 
HUNS 
are 
TURKIC TRIBE.