turukku etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
turukku etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

9 Ağustos 2020 Pazar

Urartu Dili ve Türkçe

 

İki farklı açıdan Urartu ile Kimmer-Saka/Türk ilişkisine bakalım

SB


1- Prof.Dr. Altan Çilingiroğlu:

Bir çok Urartu kralının bize bıraktığı yazıtlarda kullanılan Urartu dili, her şeyden önce Hind-Avrupa dil ailesine mensup değildir. Urartu dili Türkçe gibi bitişken (aglutinativ) ve ergatif yapılı bir dildir. Ergatif yapıda cümle eğer geçişli (transitif) ise cümleden öznesi ek alır. Nominatif olması gereken özne bir ek (sufiks) ile belirtilir. Cümledeki fiil edilgen olarak çevrilir ve fiilin akuzatif objesi olan tümleç de hiç bir ek almaz. Böylece geçişli cümlelerde fiil edilgen olarak kalır. Urartu dili bu özellikleri dikkate alınarak bir çok dil ile karşılaştırılmış, ancak en dikkate değer benzerliğin Hurri dili ile olduğu önerilmiştir....

Urartu dilinin Hurrice ile olan yakın ilişkisinin yanında Kafkasya dilleri ile de benzerliğinin olduğu bilinen bir gerçektir. Her iki dil arasında yapı ve oluşum açısından önemli yakınlıklar vardır. Urartu dili ile ilgili ulaşılan bu sonuçlara karşın, bu dilin Hurri dili veya Kafkasya dilleri ile olan ilişkisi tam anlamıyla açıklanamamıştır....

Hieroglif yazının Urartu'da ne zaman kullanılmaya başladığı, bu yazı türünün çivi yazısından önce de bölgede var olup olmadığı bilinmemektedir. Olasıdır ki; çivi yazısının krallığın resmi yazısı olarak benimsenmesinden önce ve sonra hieroglif yazı basit halk arasında kullanılmıştır. Ancak bu önerilere ait hiç bir kanıtımız yoktur. Kaldı ki hieroglif yazıya ait en erken örnekler de Urartu'da şimdilik MÖ 8.yüzyılın ilk yarısından eskiye gitmemektedir. Urartu hieroglif yazısının, Hitit hieroglifi ile belirli bir benzerliğinin olduğu çok uzun zamandır bilinmektedir. Hatta Urartu'da hieroglif İmparatorluk Devri Hitit Geleneği'nden herhangi bir dil bağlılığı olmaksızın ortaya çıktığı önerilmiştir.

Bu konudaki bir başka görüş ise bu benzerliğin Hitit İmparatorluğu'nun yıkılışından sonra ortaya çıkan Geç Hitit Kent Devletleri aracılığı ile MÖ 8.yüzyılda Urartu'ya geldiği şeklindedir. MÖ 8.yüzyıl ile birlikte Urartu Kralları'nın batıya ve bu kapsamda Geç Hitit Kent Devletleri'ne karşı gösterdikleri ilgi, bu ülkelere askeri seferler düzenlenmesini gerekli kılmıştır. Bu askeri başarılar sonunda yöreden elde edilen çok sayıdaki halkın Urartu sınırları içine taşındığı ve buralarda iskan edildiği bilinen konulardır. Geç Hitit Kent Devletleri ile olan bu ilişkiler sonunda ortaya çıkan kültürel etkilenmeler ve olasılıkla Hate (Urfa) ve Supani (Elazığ-Tunceli) ülkelerinden Urartu'ya getirilen tutsaklar, Urartu'da Hitit hieroglifine benzer bir yazı sisteminin başlamasına yardımcı olmuşlardır.

Urartu'da MÖ 8.yüzyıldan daha erkene tarihlenen örnekler bulunmadıkça, hieroglif yazısının Urartu'ya dışarıdan geldiği önerisi geçerliliğini yitirmeyecektir. Urartu egemenlik sahası içinde ortaya çıkacak daha çok sayıdaki hieroglif yazıtlı belge ve buluntular bu konuyu kesin sonuca ulaştıracaktır.


Altan Çilingiroğlu, Urartu Krallığı, Tarihi ve Sanatı, 1997

***


2- Yrd.Doç.Dr. Orçun Ünal


Bu çalışma, Stephanos Byzantinos’un Ethnika adlı eseri başta olmak üzere, Bizans kaynaklarında geçen ve ‘Karca’ olarak nitelendirilen bazı sözcükler üzerinde durmaktadır. Bu sözcükler, Karca yazıtlarda tanıklanmadığı için, ilgili literatürde ‘sözde Karca’ (pseudo-glosses) olarak adlandırılmaktadır. Çalışmamızda, altı ‘sözde Karca’ kelime ele alınmış ve bunlar için (Pre-)Proto-Türkçeye kadar dayanan etimolojiler önerilmiştir. Bizanslı yazarların eserlerinde Karca olarak ortaya çıkan bu sözcüklerin Urartularla temas hâlindeki Kimmerler veya Hurrilerle yakın ilişki içinde olan Turukkular aracılığıyla Anadolu’ya girmiş olabileceği öne sürülmüştür. Bu sebeple, Hurri-Urartuca ve Türkçenin söz varlıkları arasındaki toplam otuz yedi benzer kelime listelenmiş, bunların Urartucadan Türkçeye alıntılar olabileceği sonucuna varılmıştır. Bu karşılaştırmalara dayanarak, Pre-Proto-Türkçenin ses özelliklerine değinilmiştir. Kimmer nüfusunun kısmen Türkçe konuşanlardan oluştuğu ve dillerinin bir yandan ‘sözde Karca’ sözcüklerin kaynağı, diğer yandan Urartuca sözcüklerin alıcısı olduğu varsayımı en makul öneri olarak görülmektedir... 

Türkçe etimolojilerini vermeye çalıştığımız sözde Karca kelimelerin hepsi, Bizanslı yazarlar tarafından bazı yer isimlerini açıklarken verilmiştir. Karca yazıtlarda tanıklanmamış ve muhtemelen Karca olmayan bu sözcükleri Türkçeyle açıklamak var olmayan bir bağlantıyı kurmak olarak görülebilir. Ancak bir şekilde 6 ve 11. yüzyıl Bizanslı yazarların aklında Karca olarak kalan ve çok eski bir Türkçeyle açıklanabilecek bu kelimeler nereden gelmektedir? Burada iki açıklama mümkün görünmektedir.

Birinci açıklama, Türkçeyle yakından ilişkili bir söz varlığının MÖ. 7. yüzyılda Batı Anadolu’ya kadar nüfuz eden Kimmerlerle birlikte Anadolu dillerine girdiğidir. Ivantchik (1997: 13), Kimmerceden kalan dört isimden (Gime/ir, mTe-uš-pa-a, mDug-dam-me-i/Λύγδαμις, mSa-an-dak-KUR-ru) hiçbirinin kesin bir İranca etimolojisinin yapılamayacağını, iki ismin Anadolu dilleriyle bağlantılı olacabileceğini belirtmektedir. Buna göre, dilsel malzeme Kimmerlerin diline ve etnik kimliğine dair neredeyse hiçbir bilgi vermediğinden, dolaylı verilere başvurmak gerekmektedir. Ivantchik (1997: 53), çalışmasının sonunda Kimmerlerin İskitlerle yakından akraba İranlı bir halk olabileceği sonucuna varmaktadır. Ivantchik (2001: 339), aynı şekilde, Kimmerlerin Anadolu’ya geldiklerinde ‘Erken İskit’ kültürünü taşıdıklarını, Kimmer ve İskitlerin kültürel, dilsel ve etnik olarak birbirlerine çok yakın iki grup olduğunu belirtmektedir. Gerçekten de eldeki dilsel malzemeden Kimmerlerin diline dair kesin yargılara varmak imkânsızdır.

İkinci açıklama ise, Marcel Erdal (*) tarafından iki çalışmada dillendirilen Hurrice, Urartuca ve Türkçe arasındaki fonolojik, morfolojik, sentaktik ve tipolojik benzerliklerdir. Erdal, Hurri ve Oguz ~ Ogur ~ Guz ~ Gur etnonimlerinin benzerliğinin yanı sıra, Hurrilerin Turukku adıyla anılan kabilelerinden bahsetmekte ve Hurriler ile Türkler arasında önemli tarihî bağların olabileceğini öne sürmektedir. Erdal, iki çalışmasında da çok önemli morfolojik ve tipolojik benzerliklere değinmekle birlikte, leksikal benzerlikleri değerlendirme dışı bırakmıştır. M.Erdal dolaylı olarak ve yalnızca Hur. tan- “yapmak”: VB tan- “yapmak” karşılaştırmasını yapmakta, Hur. pal- “bilmek” ve ti- “demek” fiilleri gibi Türkçeye benzerlikleri açıkça görülenlerin de sayıca az olduğunu belirtmektedir. Ancak Hurri-Urartuca ve Türkçenin söz varlıkları arasında ciddi benzerlikler mevcuttur ve sayıları hiç de az değildir. Bu leksikal benzerlikler Hurri Urartuca ve Türkçenin tarih öncesi dönemlerdeki bir temasının somut kanıtları olarak gösterilebilir.

Orçun Ünal

"Sözde Karca Kelimelerin Kökeni ve Türkçedeki Hurri-Urartuca Leksikal Alıntılar Üzerine /detaylı pdf

*Filolog-Türkolog olan Prof.Dr. Marcel Erdal, Goethe Üniversitesi Türkoloji Bölümü'nün de başkanıdır.

***


SB Notlar:

1- Sakalar/İskitler İranî değildir, bunu öncelikle akademisyenlerimizin özellikle vurgulaması gerek. Eğer Kimmerler ile Sakalar soydaş ise Kimmerler de Türkçe konuşuyor demektir ki Dugdamme/Tugdamme adı Toktamış'ın adının kendisidir.

2- Turukkular (Turuk) bir Türk beyliğidir.

3- Karialıların ataları Pelasg ve Leleglerdir, her ikisi de ne Hint-Avrupalı ne de Grektir.

4- Urartu bölgesine İskitlerin yerleştiği bilinmekle birlikte, komşu ülkelerde de Türk boyları yaşamaktaydı. Asur kaynaklarında geçen İshguz (İşguz) ve Ashguz (Aş/Asguz), yani İç Oğuzlar, ya da As Oğuzlar işte bu Türk boylarıdır.

5 - Ek kaynak: Zaur Hasanov, "İskit" Etnonimin Okunuşu


* Teke, Ermenistan'da bulunmuş. Pre-Urartu, yani "Urartu öncesi" olarak adlandırılmış. Yanlış ve yönlendirmedir, çünkü bu tip açıklamada akılda kalacak olan şey "Urartu" sözcüğüdür. Ayrıca buradaki Teke gibi sancak ya da alem başlıkları birçok Saka/İskit kurganından (görselde solda Tagar/Sibirya) çıkmıştır. Bu yüzden de Saka/İskit demeleri gerekmektedir. Ayrıca ne Urartuların ne de Sakaların, Ermenilerle kesinlikle ilgisi yoktur.



SB




6 Haziran 2018 Çarşamba

Turuk Beyliği - Ön Asya'da Kurulan Türk Devletleri - VI



"Türk sözünün kadim formu turuk şəklindədir"




Turuk (Türk) Bəyliyi
Prof.Dr.Firudin Ağasıoğlu Celilov


Qut eli dağılandan sonra onun yerində çoxlu bəylik və dərbəyliklər yarandı. Belə bəyliklərdən biri də Urmu gölünün güneyində sonralar Mana dövlətinin qurulduğu ərazidə ortaya çıxan Türk bəyliyi idi. 

Qədim Subartu bölgələrində və Urmu gölündən güneydə yaşayan, mixi yazılarda turuk/turk/türk şəklində xatırlanan türk adlı boylar m.ö. III minildə Subar, Aratta, Lulu, Qut dövlətləri zamanında üzdə olmasalar da, həmin dövlətlərin qurulmasında digər türk boyları ilə birlikdə iştirak etmişlər. XXIII əsrdə qutlar hələ hakimiyətə gəlməmişdən əvvəl akad qoşununun quzey bölgələrdə vuruşduğu 17 boydan biri Elşunailin başçılıq etdiyi turki (tourki) şəklində verilən türk adlı boy idi. (249) 

Sonrakı asur yazılarında Dəclə çayının yuxarı axarında subarların Turxu adlı şəhəri də qeyd olunur. (250) Mari sənədlərində adı keçən türk boyu isə Urmu gölü yaxınlığında yaşayırdı. Qut eli (dövləti) dağılandan sonra üzə çıxan türk adlı boylar bu ərazilərdə qut, lulu, subar, kuman və sair türk boyları ilə birlikdə zaman-zaman Akad-Asur, Elam, Kassi, Urartu və Babil dövlətlərinə qarşı vuruşmuşlar. 
İslamdan sonra türksoylu boyların ümumi adına çevrilən və bugün türk xalqlarının umumi adı olan TÜRK sözünün etimologiyası VIII Bitikdə geniş izah olunduğundan burada yalnız qədim türk boyadının yazılış formaları üzərində dayanacaq, Urmu yaxasında yaşayan türk boyunun asurlara qarşı vuruşlarından söhbət açacağıq. Buradan Doğuya gedən türklər V əsrdən sonra böyük Göy-Türk imperiyasını qurdu. Bu türklər haqqında Çin mənbələrində, Orxon-Yenisey türk abidələrində və digər qaynaqlarda kifayət qədər məlumat vardır. Öz dillərində türük və türk, başqa dillərdə isə tukyu (çin), türküt (monqol), turk, tork (yunan, latın, rus, fars, hay) adlanan türklərin doğu qolu elmi ədəbiyatda geniş işıqlandırılmışdır, lakin Atayurdda qalan türklər barədə bunu söyləmək olmaz, çünki indiyə kimi bu sahədə tədqiqat aparılmamış, yalnız akad yazılarında adı turukki şəklində oxunan tayfaların türk olması fikri söylənmişdir. (251)





Fərat çayının batı yaxasında indiki İraq ilə Suriya sınırı yaxınlığında fransız alimlərinin apardığı qazıntı qədim Mari şəhərinin çar arxivini üzə çıxarmışdır. Mixi yazı ilə yazılmış bu gil tabletlərin mətnləri iyirmi il sonra, 1950-ci ildən başlayaraq, Luvr muzeyi xəbərlərində Georgies Dossin tərəfindən seriyalarla dərc edildi. Bu mətnlərdə turukku şəklində oxunmuş boy adı vardı. İlk dəfə H. Z. Koşay bu adın türklərlə bağlı olduğunu söyləmiş, iki tabletdə turukku sözü olan sətiri 1982-də Buxarestdə nəşr olunan bir elmi bülletendə çap etdirmişdir.

1989-da S.Bayram turukku sözü olan daha onbir tablet olduğunu qeyd etmişdir. (252) Təkcə burada verdiyimiz 23 №-li tabletdə türk adı beş dəfə çəkilmişdir. Lakin məsələ burasındadır ki, bu adı Mari mətnlərinin transkripsiyasında düzgün verməmişlər. (253) Belə ki, türk sözünün qədim forması turuk şəklindədir və asurca olan mətnlərdə də həmin forma əks olunmuşdur. Bəzi tabletlərdə turuk adı keçən sətirlərin müqayisəsi bunu aydın göstərir. Asur dili kontekstində türk adının fonetik oxunuşu tu-ru-ki olduğu halda, asuroloqlar onu turukku şəklində transkripsiya edirlər, yəni adın sonunda samiti asur deyiminə uyğun geminat (qoşa) samit kimi oxuyurlar. 

Halbuki, bu mətnlərin çoxunda həmin söz geminat samitlə verilməmişdir. Adadnerari (XIV əsr) yazısında da bu Turuki ölkəadı tu-ru-ki-i kimi verilmişdir.

Adın yanlış oxunuşu K. Riemşnayderin «Akad dili» dərsliyi üçün də xarakterikdir. (255) Bu adın yanlış oxunduğuna əmin olmaq üçün Mari tabletlərindən birini gözdən keçirək. 25 №-li gil lövhənin ardıcıl gələn 9 və 10-cu sətirləri belə yazılmışdır:


(9) Li-da-a-ia awilum Tu-ru-ku-u,
(10) ù awilum Tu-ru-ku-ù şa it-ti-şu.


Göründüyü kimi, hər iki sətirdəki adın yazılışında qoşa samit yoxdur. Mətnlərdə turuku/turuki/turuk şəklində yazılan bu ada qoşulmuş sami şəkilçilərini çıxanda sözün turuk forması qalır ki, bunu da turuk//turk//türk kimi oxumaq lazım gəlir. (256) Mixi yazıda ü və o işarələri olmadığı üçün bu adın torok//toruk//turok//türük//türk variantlarında səslənməsi də mümkün ola bilərdi, lakin turuk forması etimoloji baxımdan (uruq-turuq) xarakterik olduğundan o dövr üçün həmin formanı işlətmək daha doğrudur.

Asur dövləti m.ö. VII əsrin sonunda dağılana qədər müəyən fasilələrlə 1500 il qonşu bölgələrə, o cümlədən qədim Azərbaycana vaxtaşırı yürüşlər etmişdir. Asur çarlarının bu yürüşləri haqqında xeyli yazılar var. Turuk boyları ilə ilgili Mari sənədləri isə yalnız m.ö. XIX-XVIII əsrləri əhatə edir. Baxmayaraq ki, bu yazılarda hadisələrə asurların öz münasibəti qabarıq şəkildə verilmiş və turuklar düşmən kimi təqdim olunmuşdur, hər halda, asur-turuk münasibəti baxımından bu yazılar çox qiymətli tarixi sənədlərdir. Hadisələr Dəclənin hər iki sahilində və daha çox indiki Ərbil- Kərkük bölgəsində, Urmu gölünün güney-batı tərəflərində cərəyan edir.

O çağlarda Arrapha adlanan Kərkük bölgəsi əvvəl asur, sonra hurri, kassi, daha sonra yenidən asur hücumlarına məruz qalan və əhalisinin etnik tərkibi xeyli dəyişən türk bölgəsi idi. Asur qoşunu turuk boylarının Axazim (Axaz), Qatanum (Kotan) bölgələrində və turuklara tabe olub, vergi ödəyən Hirbazanim (Hırbasan) və Tiqunanim (Tiqunan) bölgələrində, Kərkük ilə Urmu gölü arasında lulu boyları yaşayan Şuşşara (Susara) bölgəsində turuk əskərləri ilə vuruşmuşlar. Ümumiyətlə, asurlar Dəcləni keçib subar, qut, lulu ərazilərinə yürüş edəndə turuk əskərləri ilə qarşılaşmalı olurdu. (257)

Turuk sınırında strateji Susara bölgəsini ələ keçirməyə çalışan asurlar burada bir neçə lulu bölgə bəyilə vuruşmalı olur. Köməyə gələn turuklar Susaraya girəndə asurlar geri çəkilir. Görünür, növbəti asur yürüşü qələbə ilə başa çatmışdır, çünki sonrakı çarların yazısında Susaranın başçısı Asur canişinidir. Böyük hazırlıq işilə əldə olunan belə qələbələr o qədər də asan başa gəlmirdi, necə ki, tutduqları Susara bölgəsində turuk təzyiqinə duruş gətirə bilməyib geri çəkilmişlər: «Mənə bəhs etdiyin və əldə saxlaya bilməyəcəyinizi bildirdiyin Susara diyarı (məsələsini) sənə İsar-Lim anlatsın» (№25). Onillərlə davam edən asur-turuk savaşlarında üstünlük gah asur, gah da turuk boylarında olmuşdur. Bu savaşlarda turuk döyüşçülərinə qut-lulu və digər türk boyları da yardım edirdi.

Susaraya yaxın Şikşambum bölgəsində yaşayan qutlar asurlarla barışda olsalar da, asur-turuk savaşında türklərin tərəfini saxlayırdılar. Bu münasibətlə, qutların bölgə bəyi Enduşşe barədə asur yazısında deyilir ki, asur çarı Şamşi-Adadın qoşunu onun bölgəsindən keçəcəyi halda o, asurlara qarşı vuruşmayacağına, qut döyüşçülərinin Susaraya getməyəcəyinə söz verib, «onların sözünün döğruluğunu isə heç kəs bilmir». (258)

XIX əsrdən başlayaraq, doğu sınırlarını genişləndirmək istəyilə vaxtaşırı Dəclənin doğu yaxalarına hücumlar edən asur çarları burada yeni kaloniyalar əldə edir, həm də, doğu sınırların təhlükəsizliyi üçün tampon bölgələr yaradırdılar. Mari sənədləri göstərir ki, turuk boyları həmişə müdafiə mövqeyində qalmamışlar, vaxtaşırı onlar da Asur bölgələrinə hücum edərək, asur ərazilərini və asurlara tabe olan bölgələri yağmalamış, asur ekspansiyasının Doğuya yayılmasının qarşısını almışlar.

Asur çarları turuk qüvvələri ilə hesablaşmaq məcburiyətində qalır və Asur sınırlarını daima gərgin durumda saxlayan turuklar haqqında hərtərəfli məlumat toplamaq üçün Asur çarları sərhəd bölgələrdə çoxlu cəsus və gözətçidən istifadə edirdilər. Turuk döyüşçülərinin hərəkət istiqaməti, məqsədi, sayı, gücü və girdiyi bölgələrdə əhali ilə davranışı barədə daima asur çarlarına məlumat verilirdi. Hətta, turuk sınırında Aşahitim kanalının ağzında oturan gözətçinin raportunda «turuk səmtindən bu tərəfə bir elçi keçdi» (№83) deyimilə kiçik bir xəbər də yer tutur.

Asurları ən çox narahat edən məlumat turuk dəstələrinin kiçik ya böyük qüvvə ilə basqın edəcəyi xəbəri idi. Bu baxımdan, raportda verilən bu məlumat xarakterikdir:

«Düşmən turuk çıxdı və […]yə getdi. O, Kakkulatimi işğal etdi… Bu hücumdan bəri turukların sayı çox görünmür, ancaq arta bilər. Onlar gəlməyə davam edəcəklər» (№21).

Digər tabletlərdə də turuk vahiməsi hiss olunur: «Turuklar burada ağıza alınmayacaq (deyilməyəsi) işlərə məcbur edirlər» (№63); «Çar mənə hər şeydən öncə, turukların hücum edib, Nithimi dağıtdığını yazdı» (№87); «Turuklar indi Tiqunan ölkəsindədir. Onlar buraya gəldikdə belə dedilər: O, yurduna doğru getdi» (№23). Təəssüf ki, bu son cümlədə turuk bəyinin və onun yurdunun adı verilməmişdir. (259) Başqa tabletdə turuk bəylərindən ikisinin adı çəkilir: «İşme-Dağan turuklu ilə sülh bağladı. Zazinin qızını oğlu Mutaskura alır»; (260) «Başçıları Lidaya ilə birlikdə turuklar savaşa girib, iki şəhəri dağıtdılar» (№25).

Turuk akınlarının qarşısını almaq üçün asurlar hərdən barışıq siyasətinə əl atırdılar. Belə barış ovqatı yaratmaq istəyi bəzən gerçəkləşir, bəzən də baş tutmurdu. Turuklarla sərt qarşıdurmadan əziyət çəkən asur çarları barışıq üçün hətta qohumluq əlaqələri yaratmaq istəyirlər: «İsme-Dağan Zaziyə qızıl-gümüş, başlıq göndərdi». (261) Başqa bir sənəddə «turuklarla bağlı xəbərin dəyişməsi», asur-turuk barışının baş tutmaması Yantak və digər soyluların göndərdiyi ultimatum ilə əlaqələndirilir. (262)





Sonrakı minillərdə türk boylarının (saqa, hun, avar, oğuz və başqa) təkrar etdiyi qəfil hücum taktikası turuk döyüşçülərinin də asurlara qarşı tətbiq etdiyi basqın lardan fərqlənmir. Asur əyalətlərinə turuk akınları qəfil hücumla başlayıb, yağma ilə qurtarırdı. Nüfuzunu artırmağa çalışan asur çarı I Şamşi-Adad (1813-1781) oğlu İsme-Dağana və digər qoşun başçılarına turuklar kimi «qəfil basqın» taktikası planladığını bildirir: «Yatanı oyadan, oyanana aman verməyən turuklar kimi hərəkət edəcəyik» (№16).

Turuk ordusuna dağlıq bölgədə qələbə çalmağın mümkün olmadığını anlayan asur şahzadəsi İsme-Dağan yazırdı: «Anladıq ki, burada döyüş əlverişli deyil» (№25). Turuklar üzərində ən kiçik qələbə asurlara böyük sevinc gətirirdi. İsme-Dağanın turuklara Axaz bölgəsində qalib gəlməsi münasibətilə Şamşi-Adad digər oğluna «Sevin!» - deyə, muştuluq verib, qardaşı kimi qəhrəmanlıq göstərməsini məsləhət görürdü. (263)

Araşdırdığımız asur yazılarından aydın görünür ki, Urmu gölünün güneyində yaşayan turuk boyları m.ö. II minilin başlarında geniş ərazilərə nəzarət edən güclü boylar idi. Urmu gölü hövzəsində ayrı-ayrı bəyliklər şəklində yaşayan turuklar qutlar kimi mərkəzləşmiş dövlət qurmasalar da, regionda asurlara qarşı qüvvətli rəqib kimi qəbul olunurdu. Qaynaqlar turuk boylarının yalnız batı sınırları haqqında bəlgə verir, doğu sınırların hüdudu isə yalnız arxeoloji bəlgələrlə müəyən oluna bilər. Turuk bəyliyi ilə Asurlar arasında Hirbazan və Tiqunan bölgələri vardır (№24). Görünür, turuklara vergi verən bu bölgələr Dəclənin sol yaxasında idi, çünki Turuk ölkəsindən uzaqda olanda turuk döyüşçüləri ərzağı bu bölgələrdən alırdı. Asurlar turuk nəzarəti altında olan Qatan, Axaz bölgələrinə, turuklar da Nithim, Amursakim, Kakkulatim adlı asur bölgələrinə hücumlar edirdi. (264)

Mari sənədləri turukların evlənmədə «başlıq» gələnəyi olduğunu, girov və ya əsirlikdə olan yurddaşlarını qurtarmaq qeyrəti kimi bəzi etnik özəlliyi də qeyd edir. Belə ki, soydaşları qut-lulu boyları dara düşəndə turukların köməyə gəlməsi, onların yüksək döyüş məharəti diqqəti çəkir.

Buradan Doğuya gedən turuklar sonrakı qaynaqlarda türük və türk adı ilə tanınsa da, bəzi bölgələrdə turuk etnoniminin izi qalmışdır. (265) Turuk bəyliyinin yerində sonralar Mana dövləti yarandı. Buradakı turuk boyları asur yazılarında m.ö. XIII əsrə qədər yad olunmuşdur. Onlar 1755-də Babil çarı Hammurapiyə qarşı vuruşmuş, sonralar I Adadnirari (1307-1275) adlı Asur çarının hücumlarına məruz qalmışlar. Göründüyü kimi, Ata yurdda qalan türk (turuk) boyları haqqında asur mənbələrində xeyli məlumat vardır. Bu bəlgələrin sistem halında tədqiq olunması Türk tarixində yeni səhifələrin açılmasına yardım edə bilər.


37. 120 leagues is the circumference of Subartu.
38. 120 leagues is the circumference of Amurru from the Lebanon to Turukki.
39. 90 leagues is the circumference of Lullubi.
40. 90 leagueas is the circumference of Anşan.
41. Anaku and Kaptara, the lands across the Upper Sea,
42. Dilmun and Magan, the lands across the Lower Sea,
43. and the lands from sunri[se] to sunset, the sum total of all the lands.
 Wayne Horowitz


dipnotlar:
249) Sonralar qutlarla döyüşdə öldürülən Akad çarı Naram-Suenə qarşı bu koalisiyada başqa etnik boylarla birlikdə, əsasən, İkiçayarasının quzeyində və Orta Anadoluda yaşayan subarların tərkibindəki türksoylu boylar idi. Bu döyüş haqqında ilkin akad qaynağı əlimə keçməsə də, prof. E. Memişin tərcüməsi ilə tanış ola bildim (Memiş, 2002, 70); Bu, üzü köçürülmüş hetcə variantı (KBO III, №13) H. G. Güterbock nəşr etmişdir (Zeitschrift für Assyriologie. №44, 67-68. Berlin). Hetcə nüsxədə Rakki, GUŞUA, Ullubi, Hat, Kaniş, Arman, Türki və sair bölgə və boyların başında duran Pampa, Zipan (Çoban), Mudakin (Budak) adlarına sonrakı türklərdə rast gəlmək olur. Buradakı Anmanailu, Bumanailu, Lupanailu, İnmipailu, İlşunailu adlarının sonluğunda -ailu hissəsi ayrılır və adların yerdə qalan hissələri də sonrakı türk bəylərinin adında təkrar olunur: Anman, Buman (Bumın), Lupan (Alıpan), İnmip, İlşun (Elçün). Bu son bəy (İlşunail) akad çarına qarşı koalisiyada türk (tourki) boyuna başçılıq edirdi.
250) Саркисян, 1989, 23-24; Ümumiyətlə, qut elbəyi Tirikanın adında və Kiçik Asiyada Turuxmid (Turuk-bud) toponimində olduğu kimi, asur-urartu mixi yazıları da tərkibində türk, tirk, terek, tarxun, tarxan sözləri olan xeyli toponim qeyd etmişdir: Fəratın yuxarı axarında Tirkaxuli/Terkaxuli dağı (müasir Terklux), Tarxanabe dağı, Subar bəyliyindən quzey-batıda şadılı boyunun Tarxiqama yaşayış məskəni və sair (ТУ,179-180, 185).
251) Azərbaycan tarixçilərindən Z.Yampolski, Y.Yusifov, S.Əlyarov da asur mətnlərində xatırlanan turukku//turukki boyunu türk hesab etmiş, bu adın müxtəlif zamanlarda müxtəlif dilli yazılarda türük//török//turuk//türki şəklində olmasını yazsalar da, adın qaynaqda yazılışına deyil, yanlış oxunmuş turukki formasına dayanmışlar (AT, 1994; 1996).
252) Dossin, 1950; Koşay, 1982, 88; Bayram, 1989; (Burada tablet nömrələrilə verdiyimiz misallar G. Dossin və S. Bayramın tərcümə etdiyi mətnlərdir).
253) Vaxtilə bu adın turuk şəklində oxunmasını təklif etmişdim, mətnləri əldə edəndən sonra həmin yorumun doğru olduğuna bir daha əmin oldum. Belə oxunuşu təsdiq edən bu sahənin uzmanı və III Bitiyin elmi redaktoru tarixçi alim Mirzəyev Mirheydər bəyə də təşəkkür edirəm .
255) Mətndə Tu-ru-ku-tum şəklində olan ad sözlükdə Turukkutum kimi verilib, Turukk¸er «Name eines Gebirgsvokes» anlamında tərcümə edilmişdir (Riemschneider, 1978, 53-53).
256) Yuxarıda müqayisə üçün verilən müxtəlif nömrəli tabletlərdə müxtəlif asur katiblərinin yazdığı tu-ru-ki və tu-ru-ku variantları tu-ru-uk-ki transkribsiyasının da turuk və ya turk kimi oxunmasını tələb edir. Çünki mixi yazı orfoqrafiyasına görə, əvvəlki hecanın son səsi və sonrakı hecanın ilk səsi eynidirsə (-uk-ki-), ardıcıl gələn səslərdən biri oxuna bilir (-uk-ki > uki). Müqayisə et: [kam-ma-ad-da] = ka-ma-da =Kam-Ata.
257) «Haqqında məndən xəbər istədiyin turuklar Tiqunan diyarındadır. İlk öncə onlar aclıqla qarşılaşdı. Hirbazan diyarına getmişdilər. (…)zuri kəndi onlarla sıx dostluq münasibəti qurub. Bununla belə, kəndin bütün kişilərini öldürüb, əhalini qətl etdilər və mallarını yağmaladılar. Bu kənd yağmalanmışdı (…) Turuklar bu kənddən beş günlük ərzaq alıblar. Eynən bu kənd əhalisi kimi, öncə dost olub, sözlərini dinlətdiyi Tiqunan boyları da bu sərt davranış üzündən düşmən kəsildi. Bu səbəbdən, turuklar qıtlıq içindədir və yeyəcəkləri yoxdur. Onlar hələ ki, bu ölkədədir. Bu məlumatımı göndərəndən sonra onların buradan getməyi düşünəcəklərini sanırıq. Sağlığım yerindədir, birliklərimiz də yaxşıdır. Sağlığınla bağlı xəbəri gecikdirmə» (Mari tableti №24).
258) AT, 1994, 74.
259) «Qardaşın İsme-Dağan (deyir). İsmah-Adduya bunu söylə: Mənə turuklar haqqında yazmışdın. Turukların görünməyə başladığı gün çox məşğul olduğumdan sənə xəbər verə bilmədim. Qüvvələrimiz onları təqib etdi. Mən çox sayda düşmən öldürdüm. Çay qabardığı üçün qüvvələrimiz qarşı tərəfə keçə bilmədi. Sonra mən onları qarşı tərəfə keçirə bildim və Tiqunan məmləkətinə sövq etdim. Qüvvələrimizin keçişindən sonra çayın suyu yatdı və turuklar da çayı gecə keçdilər. Onlar keçəndən sonra çay yenidən qabardı, çayı təkbaşına keçə bilmədim. Turuklar indi Tiqunan ölkəsindədir. Onlar buraya gələndə belə dedilər: O, yurduna doğru getdi. Turuklar haqqında sənə bu məlumatıma nisbətən tam bir raport göndərəcəyəm» (№23).
260) ХПДИВ, 1963, 196.
261) Eyni qaynaq.
262) «Turuklara aid mənə yazdığın xəbər (durum) dəyişdi. Bundan dolayı, indiyə qədər sənə dəqiq bir xəbər verə bilmədim. Onların işinə gəlincə, gerçəkləşməsi düşünülən dostluq andlaşması üçün imkan aradan qalxdı. Yantak(im), Luninsuanna, Vaternan(um) və eyni şəkildə soylular gözləyirlər? Gerçəkdən də bu sözləri yazdılar: Madam ki, sən girovları vermək istəmirsən, yarın və yarından sonra biz oraya (istədiyimiz yerə) gedəcəyik. Orası yazılsın və bilinsin və oraya gedilsin! Qərarını da vermiş olaraq, bölgəndə hazır ol» (№22).
263) «Qabrada ordunun teşekkül etmesi üzerine, İsme-Dağanı bir ordu ile Ahazim diyarına gönderdim. Mene gelince, men de hemin şehere hareket edirem (...) O bu bölge askerlerinin önderlerini ve onların etrafına toplaşan turuklarrı yok etti. Bir tek kişi bela kalmadı. O gün bütün Ahazim diyarını ele geçirdi. Bu davidium (?) ülkenin gözünde böyük (...) Sevin! burada kardaşın davidiumu öldürürken, sen orada kadınlar arasında kalırsan. O halda, ordu ile birlikte Qatanuma gideceğin zaman er kişi ol. Kardaşın gibi sen de 7 bölgende büyük ad-san kazan» (№69)
264) Bu bölge adları içinde Hirbazanim «hır-basan», Tiqunanim «tiqun-an», Qatanum «qatan» (kotan) terkibleri ile ve turuk şahış adları sırasında ise Zazi (Caci?), Lidaya (İlday?), Yantakim (Yantak) dikkati çeker.   «»
265) Hindicandan güneydeki dağlarda yaşayan Turuk-Şayan boyu (Vekayi, 1987,6465); Fergana ile Kaşgar arasında Arık-Turuk toponimi (MK,I,66;380).




5 Ekim 2016 Çarşamba

Tor - Tur - Tar - Asator



...."Küçük Asya'daki Troya'dan (Turuva-Turoba) Avrupa'ya oradan İskandinavya'ya giden boyların TOR/TÜR adlı tanrıları vardı. Bu yüzden İskandinav Sakalarında Türkel, Turid, Torleyk, Toralv (Tor Alp), Torlauq, Torqaut, Torlak, Torarin, Torberg, Trqeyr gibi antroponimlerin kökünde AS boyların TOR/TÜR şeklinde kullanılan teonimi vardır. TOR tanrının (THOR) fonksiyonunun (A.Bremenski) "v poyedenski s velikanami; plodorodiye çerez qrozu" (C.Dümezil) şeklinde olması ilginçtir. Bu yorum bizim açığa çıkardığımız TAR/TÜR toponiminin "ölü-dirilme" düşüncesi ile ilgili olduğu ve Azer dilindeki TORUN, TÜREME tipli sözlerde aynı anlamın kalması ile uygunluk yaratır." 
Prof.Dr.Firudin Ağasıoğlu






"Türkolog N.Y.Marr "Türk teriminin TAR-HAN sözünden" ortaya çıktığını yazıyor. Bu hiç de tesadüf değil, çünkü bu söz boylar arasındaki boy üstünlüğünü bildirir ve hatta o boyu kutsallaştırır ve Tanrı ile eş değer tutardı... Prof.Dr.F.Ağasıoğlu'da onaylıyor. O "Protoazerlerin (birlikte prototürklerin) kökenine ışık veren teonimlerden biri de hiç şüphe yoktur ki, TAR/TUR alamorfu ile kullanılan Tar sözüdür ki, bu da sonralar Türk sözünün ortaya çıkmasını sağlamıştır. Azer diyalektlerinde bugün de "Tar" sözü "Allah" anlamında kullanılmaktadır. (...)

Milattan önce üç binlerde rastlanan "Turukku" sözüne gerçekte Rus ve Avrupalı alimler bilerek değer vermemiş ve bunu görmezden gelmek istemişler. Oldukça garip ama, gerçek bu! Bu gerçeğe rağmen , Rus Türkologları başka sözlerin köküne her zaman ciddi bir şekilde bakmışlar, bu sözün kökünden ortaya çıkan diğer sözlere ciddi görüş bildirmişler, fakat Akat alfabesi ve dili ile yazılan bu "Turukku" sözünün üzerinden geçip gitmişler, inceleme gereği bile duymamışlar. Neden böyle yapmışlar? Cevabı çok basittir.

Turukku sözünün kökünde "tur-" , daha öncesinde ise "tar-" sözü vardır. Bütün dünya alimleri "tur ve tar" sözlerinin Türk milletine ait olduklarını yazmışlar. Durum böyle olunca "Turukki" lerin beş bin yıl önce Doğu Anadolu ve Azerbaycan'da prototürkler olarak yaşadıklarını nasıl yazacaklardı? Çünkü, bunlar herkese "Türklerin batıya gelmeleri 7.- 9.yüzyıldadır" ,diye zorla kabul ettirmişlerdi. Olmuyor sayın tarihçiler, olmuyor!

Eğer Türkler batıya 7. - 9. yüzyıllarda gelmişlerse, o zaman bizim ecdadımız sayılan ve prototürk kabul edilen Qutiler , Lulubeyler, Kimmerler, İskit ve Sakalar, Hunlar, Bulgar ve Avarlar, daha adlarını sayamadığımız onlarca boylar beş, dört, üç bin yıl önce Avrupa'da ne geziyorlardı?



"Türklerin Gizli Tarihi"
Yunus OĞUZ - Bahtiyar TUNCAY






"Çin belgelerinden çıkan sonuca bakılırsa, Türk devlet geleneği sanıldığından çok daha eski, köklü ve zengindir. Asya’da Türk olgusu muhtemelen Çin olgusundan da eskidir. Bugünkü “Türk” terimi Kök Türklerden beri değil, en az MÖ 7. Yüzyıldan beri Asya’da bir boy adı olarak kullanılmaktaydı."



"2500 Yıllık Çin İmparatorluk Belgelerinde Hunlar ve Türkistan"
J.M.De Groot, G.Ahmetcan Asena.



*





Detta kan vara den första avbilden på Guden Tor när han far fram på himlen med sin vagn dragen av ett djur, kanske en getabock. Blixten ljungar från ekipaget. Det kan också vara den första fart älskaren som kör på ett djur, ställde till med den första viltolyckan. Vi kallar honom ”Asa-TOR” - link

This may be the first image of the god Thor as he streaks through the sky with his chariot pulled by an animal, maybe a goat. The flash lighteneth from rig. It may also be the first speed lover who runs an animal, posed to the first game the accident. We call him "Asa-TOR"..!




ASA-TOR
ASTRAKHAN
ASTURCO


Nogay Türkleri - Kırım Türkleri - Terek Don - Volga ve
Xacitarxan = Kacitarkan - ASTRAKHAN - Tarkan
AStrakhan Altın Ordu yıkıldıktan sonra kurulan bir Türk Devleti'dir.




"ASTURCO; Kuzeybatı İspanya Asturia'dan küçük bir at. Pahalı bir hediye." (Sözlük açıklaması)
"ASTURCO: a small horse from ASTURİA in northwestern Spain. An expensive gift."

* ASTURCO olan yerleşim yerinin adı ASTORGA olarak değişmiş. (ASTURES)
- Astorga, in the Iron Age, came under the cultural influence of the Celts; the local Celtic peoples inhabited the area around 275 BC, known as the Astures and the Cantabri. Later become one of the Roman strongholds in the region they called ASTURİCA.
- The Roman city was founded in 14 BC, being entitled by Emperor Octavian as Asturica Augusta now known as Astorga.


* AS+TURCO 
- AS - Ulu, yüce, Orhun yazıtlarından bir Boy/Budun AS.
[Great, the Supreme, a Turkish tribe name (AS Budun (Tribe) in Orkhun inscriptions, As Turks)]
- TURCO - Turk (Türk)
- TUR - Türk kelimesinin kökeni (Turan ve Turukku'daki gibi)
[ root word for Turk, like in Turan and Turukku]

* Marcus Valerius Martialis (40-102/104) İber yarımadasında doğmuş Romalı Şair. Martial'ın Epigramları: vol ivol ii

* Martialis'in kitabından: 
"ASTURCO, Hic brevis ad numeros rapidum qui colligit unguem, venit ab auriferis gentibus Astur equus.
(Here the number of swift when they have gathered to the short fingernails, comes from the gold-bearing nations Astur horse.)"
editör: Craig Williams

* ASTURCO:
Francis Edward Jackson Valpy

Prof.Dr.Bahtiyar Tuncay, Yunus Oğuz:




ilgili:







4 Haziran 2016 Cumartesi

Priamos'un ölümü



Öğrenmek istersin sanırım yazgısını Priamus'un da;
Görünce yeniden, düşman elinde ülkesini, yıkılan
Kapılarını konağının, odalarına girdiğini saldırganların,
Kuşanır bir daha kullanamayacağı pusatları boşuna,
Güşsüz yaşlı, asar kılıcını titreyen omuzuna,
Atılır düşmana, yürür ölümün üstüne korkusuz.

Konağın ortasında, açık, göğün altında, büyük
Sunak, sunağın yanında yaşlı defne, eğilmiş
Dallarıyla Penatları çevreleyen, örten, gölgeleyen.
Toplanmış orada kızlarıyla Hecuba, çevremiş sunağı,
Azgın, karanlık fırtınadan kaçan güvercinler gibi,
Sokulmuşlar birbirlerine, oturmuş, sarılmışlar tanrı
Yontucuklarına. Görünce Priamus'u, gençken taşıdığı pusatla
Donanmış, dedi ki Hecuba: "Ey mutsuz kocam, nedir bu
Çıldırdın mı? Nereye? Ne yaparsın kuşandığın pusatlarla?
Ne yardımın var ne savunman bu durumda, geçmiş
O günler, yaşasa yetmezdi gücü oğlun Hector'un bile,
Gel buraya. Ya sunak kurtarır hepimizi ya sen de ölürsün bizimle." 
Çekti kendine doğru kocasını,
Bunları söyleyince, götürüp oturttu kutsal yerde.

İşte Pyrrhus'un ekinden ölümden kurtulan Polites,
Priamus'un oğullarından biri, oklar, yavılar arasından,
Sıyrılan, uzun kemer gediklerinden , boş avlulardan
Geçen, yaralı, seğirtir ardından azgın Pyrrhus,
kudurgan, tutup eliyle saplamış ona kargısını.
Varınca babasının anasının yanına yıkıldı yere,
Kanlar boşalmış ağzından, ayrıldı yaşamdan.
Tutamadı kendini, ölümün eşiğinde duran Priamus,
Ne sesini kesebildi, ne öfkesini yenebildi, bağırdı:

"Ey gözü dönmüş, eli kanlı, azgın, kıyıcı
Ettiğinden bulasın tanrılar önünde, işlediğin suçlar
Görülürse göksellerce görürsün gününü, çekersin
Öldürdün oğlumu gözümün önünde, gösterdin bir babaya
Oğlunun kanını, sıçrattın yüzüne, alırsın şimdi
Uygun ödül. Böyle yapmadı, oğlu olduğunu
Söylediğin Akhilleus, düşmanı Priamus'a, böyle
Davranmadı, yakaran kişiye kıymadı, uydu tüzeye,
Gömülsün diye Hektor'un kansız ölüsünü bana gönderdi."

Bunları dedi yaşlı fırlattı oku güçsüz
Eliyle, çarpıp tunca tısladı etkisiz ok, asıldı
Kaldı kalkanın ortasında temren. Dedi ki Pyrrhus:

"Öyleyse ilet babam Akhilleus'a sakın unutma
Bu kötü başarımı, Neoptolamus'un ne denli sıkıştığını
Söylemeyi de. yeter artık, şimdi sen de ölüver,"

Söyledikten sonra bunları sürüklediği sunağa doğru
Titreyen, oğlunun kanları üzerinde kayan yaşlı
Adamı, sol eliyle tutup saçlarından sapladı sapına
Değin sağ eliyle parlayan kılıcı hızla böğrüne.
Böyle sonlandı Priamus'un yazgısı, İlium'un çöküşü,
Öldü görerek yalımlar içinde yanan Troya'yı,
Yıkılan Pergama'yı, nice ülkenin, Asya'nın egemeni.
Şimdi deniz kıyısında yatan, başı omuzlarından
Ayrılmış kim olduğu bilinmeyen ölü gövde...


AENEAS - VERGİLİUS
2:506-558

Priamus'un ölümü









Eski Türk Ulus Adı ve Bulunduğu Eski Kaynak
___________________________________________

Tiras                İskandinav kaynaklarında Traklar ve Türkler
Tir-s, Turis                                 Hazar kaynaklarında Türkler
Tirsen                                                            Yunanca Etrüskler
Turski                                                          Latincede Etrüskler
Truse                                    Avrupa kaynaklarında Truvalılar
Trausi                                       Avrupa kaynaklarında Traklar
Turşa                                        Mısır kaynaklarında Truvalılar
Turuşka                                                     Sanskritçede Türkler
Tursili                                    Ermeni kaynaklarında Turanlılar
Tarh, Tark                 Çeşitli kaynaklarda Türkler ve Etrüskler
Turki, Turukki, Turukka               Sami kaynaklarında Türkler
Turyana, Turan, Troya, Truva   Çeşitli kaynaklarda Türkler ve Truvalılar


Türkiye topraklarına Türklerin ilk olarak Orta Çağ'dan başlayarak yerleştiğini ileri süren görüş ile 7. ve 15. yüzyıllar arasında yaşamış Avrupalı tarihçilerin verdikleri Truva'nın Türk yurdu olduğu bilgisi arasında açık çelişki ortaya çıkmaktadır. Truvalıların kökeniyle ilgili bu bilgiler gerçekte yalnız Truva'nın değil, Akdeniz Bölgesinin büyük bir kesiminde yaşamış ulusların tarihiyle ilgili yeni gerçekleri ortaya koymaktadır.

Bu gerçeklerin önemli bir sonucu, Yeni Çağ'dan önceki üçüncü binyılda Küçük Asya da denilen Anadolu'da Truva kentini kuran toplumla Yunanistan'ın, İtalya'nın ve komşu ülkelerin ilk ulusları olan Pelasgların, kısaca Traklar da denilen Trakyalıların ve Etrüsklerin aynı soydan olduklarının ortaya çıkmasıdır. Bu ulusların da türk kökenli oldukları, bir yandan Avrupa'nın eski tarih kaynaklarında görülmekte, öte yandan yapılan bilimsel  araştırmalarından anlaşılmaktadır.

Eski İskandinav kaynaklarında Truva'dan Avrupa'nın kuzeyine geldiği belirtilen ulusun hem Truvalılar hem de Türkler diye anılması, onların aynı ulus olduğunu belirten çok önemli bir kanıttır. Örneğin, "Yerin Tanımı" adlı coğrafi kaynakta Asya'dan (Anadolu) gelmiş Türklerin kuzey ülkelerine ulaştıkları yazılıdır. Aynı kaynakta bu ulusun önderinin Tor'un oğlu Odin olduğu da bildirilmektedir.

"Skioldinglerin (Skjoldinglerin) Kahramanlık Öyküsü" ve Snorri Sturluson'un "Küçük Edda" adlı yapıtı gibi 12.yüzyılda yazılmış başka kaynaklarda söylendiğine göreyse, Truva Hakanı Priam'ın ulusu Odin'in önderliğinde Asya'dan (Anadolu) Avrupa'nın kuzeyine göç etmişlerdir.

Truva'nın Türklerle olan ilişkisi daha 7.yüzyılda yazılmış Fredegar Günlüğünde (Kroniğinde) ve 12.yüzyılda yazılmış Gesta Francorum adlı yapıtta anlatılıyordu. Fredegar Günlüğüne göre, Truva Savaşı'ndan sonra ülkenin düşmesi sonucu Türkler ve Franklar bölgeden kaçmışlar, Franklar Panonya (Macaristan) ve Ren bölgelerine, Türkler ise Saka (İskit) yurtlarına yerleşmişlerdi.

Tarihçi Nicole Gilles Türklerin Truvalı Turkosların soyundan geldiğini konuyla ilgili çalışmasında anlatmaktadır. 12.yüzyılda yaşamış tarihçi Tyreli William da Türklerin Truvalı olduğunu ve onların ataları Turkosların Saka yurtlarına göçünü yazmaktadır.

14.yüzyılda yaşamış tarihçi Andrea Dandalo, Türklerin Truva Hakanı Priam gibi Turkos soyundan geldiğini bildirmekle birlikte, ayrıca Türklerin Kafkaslardan geldiğini de yazmıştır.

Dominik Papazı Florasanlı Antoninus da günlüğünde Türklerin Truvalı Turkoslarla aynı ulustan olduğunu dile getirmiştir. Aynı bilgileri Bracciolini, Poggio, İsidor, Ficcino gibi Avrupalı ve öteki tarihçiler de bildirmişlerdir.

Alman tarihçi Felix Fabri ise Truvalı Türklerin tarihini Priam'ın döneminden Truva'nın daha eski çağlarına, Truva Prensesi (Ecesi) Hesione'nin oğlu Tevkrin (Teucer-SB) dönemine değin götürmektedir. Felix'e göre, Truva'nın düşmesinden sonra Hektor'un oğlu Franko'nun yönetimi altındaki Truvalı göçmenler öncelikle Almanya'da eski Frankoniya çevresine gelmişler, birçoğu Ren Irmağını geçmiş ve bugün Fransa denilen ülkeye yerleşmişlerdi. Yine Felix'in yazdığına göre, Turkos'un yönetimindeki geri kalan kesim ise, Asya'daki Saka ülkesine yerleşmişti.

İspanyol tarihçi Pero (Pedro) Tafur 1437 yılında İstanbul'a geldiği sırada Bizanslılar (Doğu Roma-SB) arasında "Türkler Truva'nın öcünü alacaklar" sözünün dolaştığını yazmıştır.

Giovanni Mario Filelfo, Amyris adlı koşuk biçimli yapıtında 2.Mehmet'in yaşamını ve utkularını (zaferlerini) anlatırken, onun soyunun Truvalılarla yakınlığını öne çıkarıyor ve Sultanın Rumlar karşısındaki utkusunu doğruluğunu üstünlüğü oalrak niteliyor. Onun düşüncesine göre, Türkler İstanbul'u alarak eskiden Truva'yı ele geçiren Yunanlılardan öç almışlardır.

İstanbul'u alan Fatih Sultan Mehmet Truva'nın tarihini biliyordu. O, 1462 yılında Midilli Adası'nı alırken, Çanakkale'deki eski Truva kenti ören yerine gelerek kahramanların gömütlerini araştırmıştı. Truva ile ilgili bütün yazılanları bilen Fatih Sutlan Mehmet Truva ören yerinde başını aşağı eğerek aşağıdakileri söylemişti:

"Allah beni bu ilin ve ulusunun dostu olarak bugüne değin koruyup sakladı. Biz bu ilin düşmanlarını yendik ve onların yurtlarını aldık. Yunanlıların biz Asyalılara karşı yaptıkları kötülüklerin öcünü, aradan uzun süre geçmesine karşın onların torunlarından aldık."

Fatih Sultan Mehmet'in söylediğinden de anlaşıldığı gibi, o İstanbul'u almasını ele geçirme değil karşılık verme olarak görmüş ve eskiden Rumların ele geçirdiği bu yurdu geç de olsa kurtardığını dile getirmişti.

Eski Yunanlılar gerçekte yalnız Truva'yı değil, önceleri Pelasgiya (Pelasgia) denilen şimdiki Yunanistan'ı da ele geçirmişlerdi. Doriler denilen bu yayılmacıların şimdiki Yunan topraklarına MÖ.2.-1.bin yıllarında geldikleri tarihsel bir gerçekliktir.

Eski Yunanlı tarihçi Heredot, Yunanlılardan önce Ellada'da (Kuzey Yunanistan) Pelasgların yaşadığını ve ülkenin onların adıyla Pelasgia diye anıldığını yazmaktadır.

Eski Yunanlı tarihçi Ksenofon ise, eski Yunanlıların Ellada'ya gelmesinden söz eden bir öyküsünde, o sırada burada yabancı bir dilde konuşanların yaşadığını belirten aşağıdaki olayı anlatır.

"Yunanca konuşan on bin kişilik bir topluluk, Balkan Dağlarından Struma veya Vardar Dersini izleyip güneye doğru ilerleyerek kendileri için daha iyi bir yurt arıyorlardı. Onlar birden karşılarında kendilerinin ve atalarının hiç görmediği büyük bir su gördüler. Şaşkınlık içinde yerlilere bunun ne olduğunu sordular. Yerlilerse şaşkınlıkla onlara gördükleri suyun thalassa (deniz) olduğunu söylediler. Böylece, thalassa sözcüğü aynı zamanda Yunan diline de girmiş oldu."

Böylelikle thalassa sözcüğü, ülkenin önceki yerlilerinin dilinden alınıp eski Yunan diline aktarılarak oluşturulan büyük sözcük kümesine eklendi. Sözcüğün kökeni Tala'dır ve öteki Hint-Avrupa dillerinde deniz anlamına gelen böyle bir sözcük yoktur. Ancak deniz anlamına gelen aynı kökten türemiş Talay sözcüğü eski Türk ve Moğol dillerinde vardır.

Pelasg Ulusunun kökenine gelince, eski tarihçilerin Pelasgları Tirrenlere veya Tirsenlere (Etrüsklere) yakın sayması, onların Hint-Avrupa kökenli değil, tersine Truvalı Etrüsk soyundan olduğunu gösterir.

Eski Yunanlı tarihçi Dionysius Halicarnassus veya Halikarnaslı Dionysios, Tirrenlerin ve Pelasgların aynı ulus olduğunu yazmıştır. 5.yüzyılda yaşamış Yunanlı tarihçi Lesboslu (Midilli) Helanik (Hellanicus) ise Tirsenlerin önceleri Pelasglar diye anıldığını ve Yunanlıların yayılmasından sonra bir bölümünün İtalya'ya göç ettiğini yazmıştır.

Limni Adası'nda ortaya çıkarılan Pelasg yazıtı da Pelasg ile Tirsen veya Etrüsk dillerinin aynı dilin yalnız değişik söyleyişleri olduğunu gösterir.

Görüldüğü gibi, eski Yunanlı tarihçilerin verdikleri bilgiler ne Truva'nın ne de Yunanistan diye anılan ülkenin en eski dönemlerde Yunan toprakları olmadığını, Yunanistan'da Truvalılar ile aynı soydan olan Pelasgların, Tirsenlerin ve Trakların yaşadığını göstermektedir.

Yunanistan'a ilk yerleşen Pelasgların, Truvalıların, Trakların özel ad varlıklarında eski Türk adları bulunmuştur. Belirlenen bu adlar ile ayrıca eski Avrupa kaynaklarının verdikleri bilgiler, aynı kökenli Truva, Trak, Pelasg ve Etrüsk dillerinin konuşulduğu Anadolu, Yunanistan ve İtalya sınırları içinde Truvalıların kökeni sorununun, bölgesel olarak incelenmesi gerekmektedir.




Prof.Dr.Çingiz Garaşarlı, Azerbaycan
Truvalılar ve Etrüskler Türk İdiler
Kömen Yayınları







The first Indo-European tribes, settled in the Mediterranean basin during the second millennium B.C., inherited the highly developed culture of the early inhabitants of the region. The problem relating to the languages of the early Mediterranean peoples has remained unsolved, although this issue has been researched during the last 500 years. Key languages have been examined from all over the world: Aramaic, Hebrew, Greek, Latin, Hittite, Lydian, Coptic, Chaldean, Egyptian, Celtic, Gothic, Albanian, Basque, Abhaz, Old Norse and many others.

The Etruscan writings, the mythological names of Greece, Rome and Troy, the substratum in Old Greek, Latin and other ancient languages, preserved some information about the origin of the aboriginals require interpretation. In relation to the origin of the Mediterranean aboriginals there is a great discrepancy between antique traditions and the opinions of European linguists. According to the authors of antiquity, the Thracians, Pelasgians, Trojans and Etruscans were all kinsmen. 

Thracians and Trojans have a close relationship in the «Iliad». As K.Blegen writes, the Trojans were part of the Thracian tribes who came to Troy during 3000 to 2500 B.C. from Eastern Europe . The name Dardan, the legendary forefather of the Trojans, reveals the Dardanian origin of the Trojans. The Dardans were one of the biggest Thracian tribes. To Apollodoros, Dardan was the grandfather of Tros, the legendary founder of Troy.

As for the Etruscans, ancient traditions indicate that they are descendants of the Trojans, who came to Italy after the collapse of Troy. The collapse of Troy coincides with the time of the appearance of the Trojans (Tursha) together with other sea peoples in Egypt  – the 13th century B.C. Simultaneously they migrated to Italy. They were the same Tirsens, described by Herodotos, to have migrated to Italy from Asia Minor as a result of famine . These Tirsens, according to Dionisi Halikarnaski, a Greek historian, were the Pelasgians. According to him, Tirsens (or Tirrhenians) and Pelasgians were the same nation . This idea is shared by Helanik of Lesbos, a 5th century Greek historian, who informs us that the Tirsens were initially called Pelasgians and, after the Greek occupation in Greece, some of them went to Italy .

Thucydides, an old Greek historian, thought differently. To him, the Tirrhenians formed a greater ethnical union,the Pelasgians being only part of them . 

The idea of Etruscan - Pelasgian kinship in our times was supported by some linguists, who discovered a close relationship between the Etruscan writings and the writings found on the island of Lemnos which was once settled by the Pelasgians. They possess only some dialectal differences .

Thus, the Thracians, Trojans and Etruscans on the one hand and the Tirsens (Etruscans) and the Pelasgians on the other appear to be ethnically interrelated. However, some European linguists, not taking into account the traditions of antiquity, have tried to relate the Thraco – Pelasgians to the Indo-Europeans. Neglecting the information of D.Halikarnaski, Helanik de Lesbos and Thucydides about the Pelasgo - Tirsenian kinship, they isolated the Pelasgians from the Tirsens as Indo-Europeans, while the latter was considered to be of unknown origin. They also neglected the commonly known relationship between the Etruscan (Tirsenian) and Pelasgian writings, thereby excluding the Indo-European origins of the latter.

Contradiction is also revealed in relation to Thraco – Trojan languages. These two peoples, mentioned in the «Iliad» and in other sources of antiquity as being kinsmen, are referred to as originally different peoples – the Thracians as Indo-European, but the Trojans as non – Indo-European. 

Neither the information of old Scandinavian sources about the Turkic origin of the Thracians and the Trojans, nor the Turkic elements discovered in the Etruscan language, were given due attention by linguists. They associated these Turkisms with contacts between «Asian» Turks and the old inhabitants of Asia Minor, where the ancestors of the Etruscans had settled . Could there have been any Etruscan – Turkic contact if the first Turks are alleged by European researchers to have appeared in Asia Minor in the Middle Ages?

The ancestors of the Etruscans, known to have left Asia Minor in the first millennium B.C., could not possibly have had any contact with the Asian Turks of the Middle Centuries. The truth is that the Etruscans themselves were Turkic by origin like their Trojan ancestors, who are referred to as Turks in old Scandinavian sources.

The exclusion of the Turks from Mediterranean civilizations is connected with traditional theory, according to which the motherland of the Turks is Central Asia. However, this view is incompatible with the results of the Nostratics, which revealed the kinship of different language families of Eurasia and Africa. 

According to this branch of linguistics, at some time in the dim and distant past, mankind shared a single language. This became split into different dialects and changed over long periods of time. Fore Asia is considered the cradle for Nostratic languages (IndoEuropean, Semitic, Uralic, Turkic, Caucasian, etc.. This has been proved by the discovery of lexico-grammatical features common to these languages. For instance, the personal pronouns mon, ton, son («I», «you», «he») in the Mordva (Uralic) language and the possessive pronouns mon, ton, son («my», «your», «his») in French are evidently of the same origin . To them can be added the Turkic men, sen («I», «you»), Georgian me, shen («I», «you»), etc....

Turkic languages have an evident relationship with the Nostratic (Indo-European, Uralic, Semitic, etc.) languages.They cannot be isolated from the history of Western civilizations, in particular, from those of the Mediterranean basin. The theory about the Central Asian origins of the Turkic languages contradicts their distant relationship with the Indo – European, Semitic and other languages. Like other Nostratic peoples, the Turks have migrated to different parts of Eurasia. Only some of the Proto-Turks migrated to the East, whilst others, concretely those of Thraco-Trojan origin, could have initially settled somewhere between the Caucasus and the Mediterranean basin independently from the Asian Turks.

The English scientists I.Lloyd and G.Child maintained that the Turks, who settled in the basin of the Tigris and Euphrates in the 12th millennium B.C., took an active part in the creation of world civilization . One of these was the Etruscan civilization. 



The Greek and Italic languages of the Mediterranean basin are known to have been preceded by those of non – Indo-European origin, previously not identified by linguists. Indo-Europeans are considered to have arrived from Eastern Europe. The arrival of the first Hellenic people has been described by Xenophon so: 

«Some ten, or maybe fifteen centuries before the march of the Ten Thousand a band of Greek-speaking people made their way south out of the Balkan Mountains, down the Struma or Vardar valley in search of a more comfortable home. Suddenly they saw in front of them an immense amount of water, more water than they or their ancestors had ever seen before. In astonishment, they contrived to ask the natives what it was and the natives, rather puzzled, said, «why, thalassa, of course». 

So, «thalassa» it remained, after nearly all the other words in that language had perished . This story reveals that the pre-Hellenic people of Greece spoke quite a different language in which thalassa meant «sea». It was adopted into the Greek language. Thala, which is not observed in the Indo-European languages, is consonant with the Old Turkic talay («sea», «ocean») . The word talaz («wave», «waterspout»), in modern Turkish language, is of the same origin . It originates from early Turkic languages of Asia Minor. Despite Kitto’s statement thalassa (thala-ssa) was not the only native word left in Old Greek, native Pelasgians had left a whole group of their words, known as the pre-Greek substratum, covering both onomasticon and vocabulary. A significant part of them has been discovered to be Turkic by origin. 





Prof.Dr.Garasharly Chingiz, Azerbaijan
The Turkic Civilization Lost in the Mediterranean Basin

_________________________
_________________________






9 Haziran 2015 Salı

AZERBAYCAN TÜRKLERİNİN ETNİK TARİHİNE KISA BİR BAKIŞ






Azerbaycan halkının ulu kökleri daha MÖ III. binyıllardan Azerbaycan topraklarında yaşayan Kutiler, Lullubeler, Kaslar, Subiler, Turukkular gibi Türk kökenli kavimlere kadar uzanmaktadır. Onların doğrudan halefleri olan Manna ve Madaylar MÖ IX. yüzyılda artık kendi devletlerini kurmuşlardı.

MÖ IX-VIII. yüzyıllardan itibaren İskit-Sak, Kemer kavimlerinin Sibirya ve Orta Asya’dan Güney Kafkasya ve Ön Asya’ya, aynı zamanda Azerbaycan’a yayılmasıyla Azerbaycan Türklerinin teşekkülünde yeni bir sayfa başlanılmış oldu.

MÖ VIII-VII. yüzyıllarda bu türk soylu kavimler eski Azerbaycan devletlerinden olan Atropatena ve Kafkaz Albaniyası’nın Türk soylu kavimleri ile kaynayıp karışarak Azerbaycan ulusunun oluşumunda önemli rol oynamışlar. MÖ I. binyıl boyunca bu kavimler Azerbaycan’ın güneyinde Manna, Maday, Atropatena, kuzeyinde ise Sak çarlığı ve Alban devletlerini kurmuşlar. Görüldüğü gibi Türk soylu kavimlerin ilk devletlerini kurdukları en eski yerleşim birimlerinden biri de Azerbaycan’dır.



A Brief Overwiev of Gaze on Ethnic History of Azerbaijan Turks

Ancient roots of the nation of Azerbaijan extend to Turkish tribes such as: “Kuti”s, “lullube”s, “Kas”es, “Subi”s, “Turrukk”s who were living on Azerbaijani land in III millennium B.C. “Manna”s and “Maday”s which were ancestors of them had already constructed their own government in IXth century B.C. In IX-VIII th centuries B.C. with migration of “Scythian (İskit)-Saka” , “Kemer” tribes from Siberia and Middle Asia to South Caucasus and to Central Asia caused a new step in formation of Azeri Turks. In VIII-VII B.C merging of these Turkish tribes and tribes of Azerbaijan’s governments “Albania” and “Atropatena” had a great role in formation of Azerbaijani nation. During the first millennium these tribes created their own governments on South of Azerbaijan “Manna”, “Maday”,“Atropatena” and on North “Sak’s Kingdom” and “Alban” government. As it seems one of the ancient places where Turkish tribes established their governments is Azerbaijan.



Yazılıtepe - Cingir Dağı - Gobustan




Halkın etnik kökenlerinin araştırılması için, onun teşekkülünde önemli rol oynamış ve etnik sürecin belirli tarihi aşamalarında iştirak etmiş etnik birliklerin adlarının ve kökenlerinin acıklığa kavuşturulması gerekir. Yaşam için uygun iklim koşulları, bereketli topraklarıyla Azerbaycan arazisi en eski Türk yurtlarından biridir. Doğal olaraq çok eski zamanlardan bu günə kadar Azerbaycan’a, çeşitli Türk toplulukları yerleşerek, yerli Türk kökenli kavimlerle kaynaşıp çağdaş Azerbaycan halkının oluşumunda önemli rol oynamışlar.


Azerbaycan’ın güney topraklarında daha MÖ III-I. binyıllarda Kutiler, Lullubeler, Kaslar, Subiler, Turukkular gibi birçok Türk soylu kavimler yaşamışlar. Onların doğrudan halefleri olan Manna ve Madaylar MÖ I. binyılın başlarında Azerbaycan’ın güney arazisinde artık kendi devletlerini kurmuşlardı.


Manna və Madayların Türk menşeli olmasını bir çox faktlar onaylayır; Kaynaklarda “Mannalıların ülkesinin” “Maqtay” da adlandığı bilinmektedir. Birçok araştırmacılar da Manna etnoniminin ilkin şeklinin “Manqa” olduğunu tespit etmişler. (Hacıyev,1988;131) Bu delil, yani Manna etnoniminin “manqa” adının fonetik bir tipi olması Mannaların türk kökenli bir kabile olduğunu söylemeye esas verir. Belə bir fonetik yerdeyişme (Manqa kelimesindeki “nq” sesinin tek “n” sesinine gecerek “Manna” şeklinde seslenmesi) Türk dilleri için karakteriktir.


Mesela, kadim Türkmenşeli “Tenqri” kelimesi bir şok zaman “tanrı” gibi telaffuz olunur. Altay’da, Sibirdə, Orta Asiya da Manqut, Manqas, Manqol, Manqiş, Manquş gibi bir çok Türk tayfalarının adlarında “manq” komponentinin qalması Mannalıların etnik adlarıının “manqa” etnoniminin fonetik bir tipi olaraq Türk kökenli olduğuna ait fikrimizi onaylayır. Eskiden İskitler, Kimmerler gibi Türk kökenli kabilelerin meskun olduğu Krım arazisinde de ( Bağçasaray şəhəri yaxınlığında) Miladın başlangıçlarında (I.yy) “Manqubˮ adlı devletin olduğu bilinmektedir. Görüldüyü gibi, Manna adı manq etnonimi ile ayni kökendendir.


Mannalıların Türk kökenli olmasına bağlı fikrimizi Manna toponimlerinin Türk dilleri ile izah olunması faktı da tastik edir. Örneyin, Mannanın en önemli şehirlerinden olan İzirta (MÖ VIII.yüzyıl) Türkce izir, izer- “dağ geçidi” ve tay-“tarafˮ ( Murzaev, 1985: 230) kelimelerindendir. Matay veya Maday kavimleriyle de bağlı ayni fikri söylemek mümkündür; Altay ve Kazaxıstanda Matay, Kapçaqay-Matay, Madı, Tuva’da daha XIII. yüzyılda Madı, Mat gibi birçok türk kavimleri olduğu bilinmektedir.(İstoriya Tuvı, 1964: 201, 215, 242-243) Aynı zamanda Madayların toponimleri ve şahs adları da türk dilleriyle uzah olunur.


Mesala, Madayda çay ismi olan Kizilbuda (MÖ 820 yılı) Türk dillerinde kizilkırmızı ve bud-“dağ kolu” sözbirleşmesinden ibaret olup “Qırmızı dağ kolu” anlamına gelir. Görüldüyü gibi, Azerbaycan arazisi Eski Türk menşeli kavimlerin MÖ IX. yüzyıldan itibaren Azerbaycanın güneyinde Manna, Maday, Atropatena, kuzeyinde ise Sak çarlığı ve Albaniya (Kafkaz Albaniyası) kimi ilk devletlerini kurdukları en eski yerleşim birimlerinden biridir ve Azerbaycan halkının ulu kökleri MÖ III binyıllardan itibaren bu bölgede yaşamış yukarıda adı geçen türk menşeli kavimlerle ilgilidir.


MÖ IX-VIII. yüzyıllardan itibaren Türk kökenli olan İskit (Işquz), Kimmer ve Saka kavimlerinin Sibirya, Altay ve Orta Asya’dan çıkarak Güney Kafkasya ve Ön Asiyaya döğru yayıldıkları bilinmekdedir. MÖ VIII-VII. yüzyıllarda bu kavimler Azerbaycanın yukarıda adı geçen yerli Türk kökenli kavimleri ilə kaynayıp karışarak kadim Azerbaycan ulusunun oluşumunda önemli pol oynamışlar. Sonuçda İskit, Sak (Saka), Kemerler’in (Kimmer) bu bölgeye gelmesiyle Azerbaycan Türklerinin teşekkülünde yeni bir sayfa başlamış oldu.


Saklarlarla ilgili eski yazarlar MÖ V. yüzyıldan itibaren bilgiler vermişlər. Lakin bu bilgilerde bir cok çeşitli kabile ve kavimler, ayni zamanda Sak’lar da İskit adı altında genelleşdirilir. (Herodot. VII, 64: Plini.VI,50: Diodor.II,35) Oysa Sak’lar Iskit’lərlə qohum kavimler olsalar da mustekil bir etnos olmuşlar. Kaynaklardan Sakların Azerbaycanın bütün bölgelerine, aynı zamanda Azerbaycanın tarihi toprakları olan Güney Azerbaycanı (1813-1828 yıllarında İran arazisine katılan eski Azerbayvan toprakları) ve Batı Azerbaycan topraklarında (XIX. yüzyılda Rusiyanın imperiya siyasetinin sonucu olarak ermenilere verilmiş eski Azerbaycan arazisi) yayıldığı bilinmektedir. Sakların MÖ 680 yılında Kafkas bölgesinde yerleşerək Araz sahillerinde yaşadıkları kayıtlıdıdır. (Ptolomey, V, XI, 4) Eski Yunan tarihçisi Herodot Kürle Araz çaylarının kovşağından Hazaradak olan arazinin güneyinde sakların yaşadığıni yazırdı. (Herodot, II, 23) Sak etnonimine bağlı Sakasena yer ismiyle ilgili bilgileri ise Strabon verir. O, “Sakların yerleşdiyi Sakasena” arazisinin Kür-Araz ovasında olduğunu yazıyor. (Budaqov.- Qeybullayev, 1998: 48) Diğer antik yazarlar da bu araziyi “Sakason, Sakaşonˮ, “Saka-senˮ şeklinde ifade ediyorlardı. Sakasena toponimindeki Yabancı yazarların ifade etdikleri Şakaşen toponimindeki “sen”, “son”, “şon” unsurleri (ekleri) Türkçe olan “şen” (abadlıq, yaşanılan yer) sözünün fonetik bir şeklidir. Eski Türk Alban tarihçisi Musa Kalankatlının verdiyi bilgiye göre, Sakasena Quzey Azerbaycan arazisinde Gencebasar bölgesini içine alır. (İstoriya Aqvan Moiseya Kalankatsi., 1861: XXIII bölüm)


Kaynaklarda Quzey Azerbaycan bölgesine ait edilen Şeki-Şakaşon, Sisasakan, Artsak gibi toponimlerinin adının geçmesi sakların Kuzey Azerbaycanın birçok bölgelerinde yayıldığını gösterir. Artsak şimdiki dağlık Karabağ arazisine bağlı tarihi toponimdir. Artsak toponimi türk menşeli toponim olarak art-“dağlıp arazi”, “yükseklik” ve sak etnoniminden oluşarak “Sak yüksekiyi” ve ya “Sak dağlıp arazisi” anlamına gelir. Kaynaklarda Artsak ve ya Arsak gibi kayıtlı olan bu toponim aynı zamanda “er” Türkçe “erenˮ, “iğidˮ ve “sakˮ kelimelerinden oluşarak “iğid saklar” gibi de izah edilir. Sisakan (Si Sakları) Batı Azerbaycanı’nın tarihi arazileri olan Zengezur bölgesine bağlı tarihî toponimdir. “Sak düzenliyi” anlamına gelen Balasakan ise eski Azerbaycan devletleri Atropatena’nın ve Albaniya’nın sınır bölgesinde, Salyan-Muğan ovasında yerleşirdi. Kuzey Azerbaycanın kuzey-batısında, Şeki-Zaqatala bölgesinde bugün de Sak kavimleri ile ilgili birçok yer isimlerine rastlanmakdadır. Şu anda arazideki “Şekiˮ, “Zakatalaˮ, “Sakandereˮ, “Sakantalaˮ, “Saqa-Törˮ gibi toponimler hâlâ eski Sak kavimlerinin izlerini taşımaktadır. Kuzey Azerbaycanı’nın güney bölgelerinden olan Astarada da Sakaşon isimli köy ve Sekşan çayı vardır. Görüldüyü gibi, Sakların izleri Azerbaycan’ın güneyine döğru da uzanmaktadır. Bunu hem eski kaynaklar, hem de toponimik bilgiler tasdik edir.


MÖ VII. yüzyıla ait assur kaynagında Manna arazisinde “Sakaˮ isimli bir halkın adı gecir. (Qrantovskiy, 1970: 84). Srabondan aldığımız bilgilerden malûm olur ki, Sakların yaşadığı Sakasena yer adı Güney Azerbaycan arazisinde de var idi. Srabon Atropatena arazisinde Sakasena eyaletinin adını kaydedir. (Budaqov-Qeybllayev, 1998: 48). Kaynaklardan malûm olur ki, Kuzey Azerbaycan arazisindeki eski Azerbaycan devleti Kafkaz Albaniyasının eyaletlerinden biri olan Artsak toponimi Quzey Azerbaycan topraklarında da vardı. Kaynaklarda Arşak kalesi, Ərşəq dağı gibi adı geçən (Yakut al-Xamavi, 1983: 12) bu toponimin izleri şimdi Güney Azerbaycanı’nın Karadağ eyaletindeki Ərşə mahalının adında kalmaktadır. Güney Azerbaycan arazisinde sak etnonimiyle bağlı: “Sakanˮ, “Sakaniˮ, “Sakeneˮ, “Şaqaliˮ, “Şakabadˮ gibi bir çok toponimlere de rastlanmaktadır.


Böylece MÖ VII. yüzyılda Azerbaycan topraklarına akışan Saklar, arazisi Azerbaycan’ın hem güneyine hem kuzeyine hem de tarixi Azerbaycan toprakları olan Zengezur ve Göyçe bölgelerine (1921-1923 yıllarında Sovet Rusuyası’nın Azerbaycandan kopararaq ermenilere verdiyi eski Azerbaycan toprakları) kadar yayılmış Sak Çarlığını oluşturmuşlardır.


Sakların etnik menşeyine geldikteyse, unutulmamalıdır ki, Sak kavimlerinin izlerine Türkce konuşan halkların yerleşdiyi birçok bölgelerde rastlanmakdadır. Orta Asiya, Türkiye, Tataristan, Kırım gibi Türk soylu halkların yerleşmiş olduğu arazilerde Sak kavimine bağlı Sakrya, Şeki, Saki gibi birçok toponimlerin yayılması Sakların Türk soylu olduğunu gösterir. Sakların Türk soylu olduğunu, aynı zamanda kaynaklarda sakların “at südü içünler” ve “şişpapaklı Sakalar” deye adlandırdıqlarından da anlaşılmaktadır. Bilindiyi gibi, eski zamanlardan beri Türk toplumunda at çok önemli olmuştur ve her zaman Türk halklarının manevi değerlerinin atributu olaraq değerlendirilmektetir. Günümüzde Türk halklarından Kazak Türkleri hâlâ “kımızˮ adlandırdıkları at sütünten faydalanırlar. Türk halklarının, aynı zamanda Azeri Türklerinin manevi değerlerinden ve önemli giyisilerinden birinin de papaq olduğu bilinmektedir. Daha MÖ 519 yılına dair Bisütun kaya yazısında “Şişpapaklı Sakalar” ifadesinden Sakların da giyisilerinde papağın önemli yer tutduğu malûm olur.


Birçok Türk halkının da “Sakˮ etnonimine bağlı kabilele isimlerine rastlanması Sak kaviminin türk soylu olduğunu gösteren delillerdendir. Daha Miladın 600-603 yıllarında Altay’da tuvalarda bir kabilenin Sekye gibi isimlendirildiyi malûmdur. Bizans kaynaklarında da Türklere geçmişde “Sak” deyildiyi görülmektedir. (Vizantiyskie (İstoriya Tuvı. M.,1964.51.) XVII yüzyılda Sibirya’da da Saqay vilayeti vardı. (Dolqix B.O.,1960: 206.) Günümüzde Kırgızlarda “Sakeˮ, “Sakaˮ, Türkmenlerde “Sakarˮ, Hakaslarda “Sakayˮ, “Saqayˮ, Altay Türklerinde “Sakaitˮ, “Saqalˮ gibi “Sakˮ etnoniminin izlerini taşıyan birçok Türk boyu var. Yakutların da kendilerini “Saxaˮ gibi isimlendirdiyi bilinmektedir. Bunun yanında Türkçe konuşan halklar arasında yaygın olan “Sakaˮ etnonimine Altay dil qrubuna has olan s-ş yer deyişimine uğrayarak “Şakaˮ şeklinde de rastlanmaktadır. Örneyin kazaklarda Şaqa, Şaktı, özbeklerde Şakay, Şekey, türkmenlerde Şaklar, Noqaylarda Şaukay adlı birçok Türk boyu vardır. Aynı zamanda Türk milletlerinin ortak manevi degeri olan Kitab-Dede Korkut’ta da Şöklü Melik ismindeki şöklü kelimesi de muhtamalen saklı manasına gelirdi. (İstoriki.,1860: 382)


Sak kavimlerinin daha MÖ VII. yüzyılda “Avesta”da “tura” ve ya “tur”, yaşadıkları ülkenin ise Turan adlandığı da bilinmekdedir. (Litvinskiy B.A.,1972: 150) Turan birçok tarihî kaynaklarda Türklerin ülkesi gibi nitelendirilir. IX yüzyıla ait bir kaynakta “Turanşah” adlı bir Türk hükmdarının ismi görülür. (Velixanlı N., 1986: 61, Fray R. N.,1972: 66.) Aynı zamanda Firdovsinin “Şahname” eserinde de turanlıların Türkçe konuşduğu ve Turanın Türklerin ülkesi olduğu yazılırdı. Böylece deliller Azerbaycan Türklerinin söykökünde önemli bir yere sahip olan Sakların türk soylarından olduğuni gösterir.


Saklarla aynı dönemde Gencek, Alban, Şamak, Şarvan, Qarqar gibi birçok Türk kökenli kavimler de Azerbaycanı kendilerine yurt etmişlerdi. Eski Türk soylarından olan Genceklerin Orta Asiya da Saklarla bir arada yaşadığını ve onların iceriinde Azerbaycan’a geldiyi haqda kaynaklar bilgi verir. Kaşkarlı Mahmut Orta Asya da Saklarla ayni arazide yaşayan Türk boylarından birinin Gencek adlandığını yazırdı. (Mahmud Kaşqari.,1939: c. I, 29, 31) Günümüzde de Qazax, Kırğız, Özbek, Türkmenlerde “Gence” adlı boylar ve Gence toponiminin olduğu bilinmektedir. Kaynaklarda aynı zamanda Orta Asiya da “Gencek” adlı bir neçe şehir adı da geçir. Kaynaklarda Azerbaycan’ın da Sakların kayıtlı olduğu arazilerinde Gencek etnonimine bağlı toponimlere rastlanır. Eski Azerbaycan devleti Kafkaz Albaniyasının Şakaşena (Sakasena) vilayetinde Qanza toponimi katıtlıdır. Günümüzde Gencek boylarının izlerine Kuzey Azerbaycanın Gencebasar, Gence, Genze toponimlerinde rastlanmaktadır.. Güney Azerbaycan arazisinde de sakların kayıtlı olduğu arazilerde arazilrde Gencek kabileleri ile ilgili toponimler vardır. Kaynaklardan MÖ II. yüztılda Güney Azerbaycan topraklarındakı eski Azerbaycan devleti Atropatenanın başkendinin Qanzak adlanması bilinmektetir. Bazi kaynaklarda bu toponim “Genze ve Genzekˮ gibi de geçmiştir. (Velixanlı N., 1974: 16: Yakut al-Xamavi, 1983: 23) Günümüzde de Güney Azerbaycanda Gence, Gencebad, Gencerud kimi toponimler gecek boyunun izlerini taşımaktatır.


Sakların içerisinde Azerbaycan’a gelen Türk soylu kavimlerden biri de Qarqarlardır. Qarqarlar eski Azerbaycan topraklarında stabil arazisi, dili ve elifbası olan en güçlü ve en nüfuzlu toplumu olmuştur. (Paşayeva M.,2005: 520.) Kaynaklarda qarqarların MÖ II. yüzyılda Harhar ülkesinde yaşadığı kayd olunur. Kür-Araz nehri ovasındakı arazi ve Mil ovasında yerleşen Harhar ülkesi hakkındaki ilk bilgi Asurların daha MÖ 1200 yıllarına ait çivi yazılarında rastlanır. Qarqarlar erken orta yüzyıllarında Azerbaycanın eski devletlerinden biri olan Kafkaz Albaniyasının etnik tarihinde önemli rol oynasalar da zaman geçdikce tarih sahnesinden silinmişler ve “Qarqarˮ etnonimi yalnızca toponimlerde kalmışır.


Qarqar etnotoponimine Azerbaycan’ın bütün bölgelerinde Qarabağda Qarqardağ ve Qarqarçay, Şuşa, Ağdaş, Gence; Şerur-Dereleyazda Gerger isimli köyler, Qebelede Harhar-haraba, Nahçıanda Harhar köyü, Harharçay, Samur-Derbend bölgesinde Qarqardağı, Şemkirde Zeyemçay yakınlığında Gerger köyü; Gedebeyde Xarxar köyünün adlarında, aynı zamanda Güney Azerbaçan arazisinde de Qarqar, Karkar, Gerger, Baba Qarqar, Kerker gibi birçok yer adlarında rastlanmaktadır. Azerbaycan Türklerinin etnik tarihinde önemli bir yeri olan Qarqarlar Türk soylu ve türkce konuşan halkların yaşadığı birçok arazilere yayılmışdır. Orta Asya’da, Tyan-Şanda, Türkiye’de, Kazakistan’da, Türkmenistan’da; Karkar, Karkara, Karkarlinsk, Qarqar, Qarqardağ gibi toponimlere rastlanması Qarqarların bütün Türk dünyasına yayılan Türk kökenli büyük bir etnos olduğunu gösterir.


Qarqarların Türk soylu olduğunu daha birçok deliller ispat edir; Kaynaklarda Orta Asiya’nın Türk halklarından olan kaymaklara aid bir vilayetin Qarqarxan adlandığı hakkında bilgi var. (Qeybullayev, Q., 2002: 54) Bunun yanında Türkmen kabilelerinden olan Ersarilerin de bir boyunun Qarqar adlandığı bilinmektedir.


XVI. yüzyıla ait kaynakda şimdiki Kazakistan arazisi olan Karakışlak ta da Kıpçak-karkar kabilesinin ismi geçir. (Abramzon, S., 1971: 46.) Qarqarların Türk kökenli olduğunu hem de tarixi kaynaklarda Türk soylu halklar arasında Qarqar antroponominin rastlanması da tastik edir. Eskiden Orta Asiya da Kıpçaklar içinde Qarqar adının geniş yayılması malûmdur. Qırğızların “Manas” dastanınında efsanevi qahraman Manasın dedesinin ismi Qarqar idi. Bunun yanında Manas’ın ait olduğu halk da Qarqar ve ya Kıpçak adlanırdı. (Bartold, t.II.1: 541) Qırğız efsanelerinde de Kıpçakların Kırğızıstana Altaydakı Göytepe-Qarqar adlı yerden geldiyi söylenir. (Qeybullayev Q., 2002: 55) Böylece, araştırdığımız hem yazılı, hem de sözlü kaynaklardan qarqarların Azerbaycanın etnik tarihinde kendine has yeri olan eski Türk kökenli boylardan birisi olduğu görülür.


Azerbaycan Türklerinin ulu ecdadlarından biri de Azerbaycan topraklarında Albaniya (KafkazAlbaniyası) adlı minillik tarihi olan bir dövlet kurumu yaratmış Türk soylu Alban kabileleri idiler. Saklarla aynı zamanda Azerbaycan arazisine geldiyi sanılan Albanlar çohunlukla Kuzey Azerbaycan arazisinde yaşayırdılar. Kaynaklardan daha MÖIV yüzyılda Alban etnosi ve onun devlet kurumuna bağlı bilgiler var. (Arrian, II, 2, 4) MÖ I yüzyıldan kaynaklarda “Albaniya” gibi adı geçen bu eski Azerbaycan devleti tarixi Azerabaycan toprakları olan Samur-Derbend bölgesini(şimdi Dağıstan arazisine aitdir), Göyce ve Zengezur bölgeleri (Sovet döneminde ermenistana ilhak olunmuş Azerbaycan arazisi) de dâhil olmaqla şimdiki Kuzey Azrbaycan arazisini içine alırdı. Kaynaklarda Albanlar “kuzey halkları”ndan olduğunun belirtilmesi (Musa Kalankatlı.Alban tarixi.) ve aynı zamanda eski kaynaklarda Türk soylu kavimlerin kuzey halkları gibi nitelendirilmesi Albanların Türk soylu kabile olduğunu gösterir.


Albanların Türk kökenli olduğunu Kazaklar, Karakalpaqlar, Türkmenler, qırğızlar gibi türk halklarında da Alban adlı kabilenin olması, Türk halklarının ortaq manevi deyeri olan “Dede Qorkut” dastanında da Alban kabilesinin adının geçmesi, Alban etnoniminin Türk halklarının yaşadığı bir çik arazilerde rastlanması gibi deliller de onaylayır. Alban etnonimine bağlı yer adlarına ister Azerbaycan’da, isterse de Türk halklarının yaşadığı birçok bölgelerde günümüzde de rastlanmaktadır. Kuzey Azerbaycan topraklarında; Yardımlı, Nahçıvan, Zengezur, Mil Düzü, ŞekiZaqatala gibi bölgelerinde Alban, Alpan, Alvan adlı birçok toponimler var. Şeki şehrinde aynı zamanda Alban adlı kabile adı da malûmdur. Güney Azrbaycan’da Eher mahalında Alvan, Tebriz yakınlığında Alvanak gibi köy adları kalmaktatır. (Qeybullayev, 2002: 81-84) 

Türkiye’nin Kars eyaletinde de Alvankale, Türkmenistan’da Albana adlı yer adları mevcitdir. Lakin belirtmek gerekiyor ki, Alban etnonimi Kafkaz Albaniyası’nda yaşayan en büyük ve nufuzlu etnos olan Albanların etnik adı olmakla beraber Albaniya’da yaşayan bütün kabilelerin genel ismiydi. Birçok eski yazarlar Albaniya’da çeşitli kabilelerin yaşadığını belirleseler de onları Alban adı ile genelleşdirirdiler. Lakin eski yabançı yazarlar onları Albaniya da yaşadıkları için genelleştirerek “Alban” adlandırsalar da, aslında bu kabilelerin kendi etnik isimleri vardı. Mesela, kaynaklar leq, her, qat, gel, udi gibi birçok kabilelerin de Alban kabileleri olduğu yazırdı. Çağdaş devirde de bu eski Alban kabilelerinin varisleri olan Lezgiler, Haputlar, Krızlar, Kınalıklar, İngiloylar, Udiler gibi etnik qrublar Azerbaycan Türkleri ile beraber Azerbaycan topraklarında yaşamaktadırlar ve onlar da kendi isimlerini korumakla beraber Azerbaycan’da yaşadıkları için kendilerini Azerbaycanlı olarak adlandırırlar.


MÖ Sakların içinde Azerbaycan arazisine gelen kavimlerden birisi de Şamaklar’dır. Şamak tayfalarının izleri daha II yy’da Ptolomeyin “Ksamamaxiya” şeklinde ifade etdiyi Şamaxı toponiminde kalmaktadır. Görüldüyü gibi, Azerbaycan tarihihinin bütün aşamalarıda önemli rol oynamış Şamahı şehrinin kökü Saklarla beraber Azerbaycana gelen Şamak kavimleriyle ilgilidir ve MÖ VII. yüzyıla dayanır. Güney Azerbaycam arazisinde de Şamaki adlı toponime vardır. Diğer Sak soylu kabileller gibi Şamak etnonimine de türk halklarının yaşadığı arazilerde rastlanır. Opta Asiya ve Kazakistan’da Şamakey, Karakalpaklarda Şamaki, Türkmenlerde şamak, Qırğızlarda şamaka adlı Türk kabileleri var. Xarezm ve Türkmenistan’da iki eski Şamaka kalesi, Tatarıstanda Şamaki toponimleri mevcuttur.


Miladın ilk yüzyıllarından itibaren Hun Türklerinin Azerbaycana gelişi ile Azerbaycan’daki nüfusun etnik yapısı daha da zenginleşdi ve bu kavimer Azerbaycan’ın etnik tarihinde kendine özgü izler buraktı. Hunların gelişi ile Türk soylu kavimlerın Azebaycan’a ikinci büyük akını başlandı. Bu devirden itibaren kaynaklarda Hunlarla beraber Hun soylarından olan Bulqar, Xazar, Savar gibi bir cok Türk Tayfalarının da haqqında bilgilere rastlanır. Eski yazarlar Hunların miladın I yüzyılda Albaniya da yaşadığını yazsalar da (Merpert, 1958: 152) bu kavimlerin eski Azerbaycan topraklarında ne zamandan itibaren yaşadıkları ile ilgili hiç bir şey söylemirdiler. Aynı zamanda Hunların İskit ve Kaspi halklarından olduğunu da yazırdılar. (Latışev, 1893: 240.)


Bu bilgilere istinad ederek hunların Azerbaycan arazisinde daha önceden yaşadıklarını söylemek mümkündür. Bizans kaynaklarında Kafkaz Albaniyasını “hunlar ülkesi” diye adlandırırdılar. (Artamonov, M., 1936: 54) Hun kavimlerinin izlerine günümüzde Azerbaycanın birçok bölgelerinde rastlanır. Azerbaycan’ın kuzeybatı bölgesinde Qafqaz dağlarından bu araziye uzanan geçitlerden biri “Hun beli” adlanır. Bunun yanında Hunların adı Şeki arazisindeki “Honaşen” isimli dağ adında ve Karabağ düzündeki Xonaşen toponiminde de mevcittir. Yukarıda da söylediyimiz gibi “şen” kelimesi eski “Türk” sözü olup “şennikˮ (abadlık) anlamında Azerbaycan Türklerinin dilinde bu günedek kalmaktadır. Tavuz ili arazisindeki Kürün sağ sahilinde düzenlik arazi “Hunan düzü” adlanır. Aynı zamanda Gedebey ilinin Hınnı deresi, Hunus köyü gibi toponimler de Hun etnonimini aksettiriyor. Azerbaycan’ın tarihî toprakları Zengezur bölgesinde de Honabad, Hunazir toponimleri olmuştur.


 Hunların terkibinde Sabir, Çul, Gorus, Terter, Çırak kabileleri, aynı zamanda Kengerler, Aranlar, Kataklar, Peçenekler, Bulqarlar, Hazarlar gibi yine de birçok Türk soylu kabileler Azerbaycan’a gelmişlerdi. Bu kabilelerin de her biri yerleşmiş olduğu arazilere kendi isimlerini vererek, kendi adlarını ve tarihlerini halkın hafizasına kazıdılar. Azerbaycan’da XIX. yüzyılda Kengerli kabilesinin olduğu bilinmektedir. Bu kabilenin soylarından biri de Bolkarlı adlanırdı. Günümüzde Azerbaycanda mevcit olan; Terterçay, Çırak, Kenqerli, Cullu, Bulqarkent, BulqarGöytepe gibi toponimler bu kadim halkların adlnı aksettiriyor. Kaynaklarda Sabir, Savar, Suvar isimleri ile tanınan Sabir Türkleri Azerbaycanın Şabran, Bilesuvar, Suvarlı, Sabirkent gibi eski toponimlerde kendi izlerini korumuşlar.


Hunlarla aynı zamanda Azerbaycana gelmiş kabilelerden olan Katakların adına da Azerbaycan’ın birçok bölgelerinin toponimikasında rastlanır. Katak etnonimine bağlı miladın ilk yüzüıllarından itibaren Azerbaycan ararzisinde Katak, Katuk, Qataq, Gödekli şeklinde toponimler mevcit olmuşdur. Kaynaklarda Kafkaz Albaniyasının Artsak eyaletinde Tuç-Katak adlı toponim olduğu bilinmektetir. (Budaqov-Qeybullayev, 1998: 289). Adı geçen Tuç-Katak vilayeti şimdi Azerbaycan’ın Cebrayıl bölgesinde yerleşir. Katak etnonimiyle ilgilı XVII. yüzyılda Dağlıq Qarabağda da Kötüklu köyü de vardı. Azerbaycan’ın eski tarihî toprakları olan İrevan eyaletinin (Şimdi Ermenistana ilhak edilmiş tarihi Azerbaycan arazisi) bir mahalının Katayk, Zengezurda ise bir köyün Köhne Katuk adlandığı bilinmektedir. (Budaqov, Qeybullayev Q., 1998:289)


Katak kabilesinin izlerine Azerbaycan’ın Gedebey bölgesindeki Gödekdere yer adında da rastlanır. Kaynaklar Katak kabilelerinin Gedebey arazisinde çok eskiden yaşadığını gösterir; Eski kaynaklardan birisinde Getabak adlı arazinin ve bu arazide yaşayan “Qataq” adlı tayfanın adı geçir. Kaynakta anlatılan Getabak arazisinin Azerbaycan’ın şimdiki Gedebey bölgesi olduğu anlaşılır. Kaynaklarda “Gedebey” toponimine Ketaboy gibi fonetik şekli de rastlanır. (Tağıyev, Bakı, 2000: 16) Katak etnonimine XIX. yüzyılda Azerbaycanın Quba ve Tavuz bölgelerindeki Kötüklü dağının adında ve Şeki-Zaqatala bölgesindeki Kötüklü, Katex, Katex bine gibi köylerinin adlarında da rastlanır. Bu kabilenin adı XIX yüzyılda Azerbaycanın Qazax bölgesinde yaşayan qazaxlıların bir soyu olan Gödekli kabilesinin de adında kalmışdır. Selcuk kavimlerinin de soylarından birinin Gödekli adlandığı bilinmektedir. Kazaxlar, Karakalpaklar, Özbekler, Başqırdlar, Qırğızlar, Noqaylar, Qaqauzlar gibi birçok Türk halklarında da Katak, Kataq boyları vardı. Peçenekler arasında da katay (tun-katay) tayfalarının olduğu bilinmektedir. (Budaqov-Qeybullayev, 1998: 289)


Hazarlar da Azerbaycan Türklerinin etnik tarihinde büyük rol oynamış Türk soylu kabilelerden birisidir. Hazarlar eski Türk etnonimi kas ve birçok türk etnonimine has olan “er” sözbirleşmesinden oluşarak kas erleri anlamına gelirdi. Kemer, Qarqar, Suvar, Bolkar, Suvar, Kenqer gibi kabilelerde de “er” unsuru mevcuttur. Kaslar Azerbaycan arazisine MÖ II. binyılda Ön Asiya dan göç etmiş eski Türk soylu kavimlerdendiler. Günümüzde Altayda Kara-kas, Sarı-kas gibi Türk kabileleri yaşayır. Bunun yanında Qırqız, Hakas gibi Türk etnonimlerinin de “kas” unsuru vardır. MÖ II. binyılın ortalaraından Güney Azerbaycan arazisinde yaşayan Kaslar Kaspilerin de ecdadları idiler.


Kaspi etnonimindeki “pi” ekine de bazı Türk kabilelerinin isminde rastlanmaktadır; Örneyin Herodot İskitlerde Aqrippi ve Traspi kabilelerini kaydetmişdi. Bunun yanında Ön Asya ve Altay’da Siyanbi, Tatabi gibi Türk tayfaları malûmdur. (Qeybullayev, 2002: 108.) Böylelike, Hazarların Kas ve Kaspilerin soyundan olduğu anlaşılır. Kaynaklarda Kaspilerin Kürle Araz çaylarının Kovşağından Hazar denizinedek olan denizkenarı bölgede yaşadığına ait bilgiler var. Hazar deniziniin eskiden “Kaspi” adlanması da bununla alakalıdır. Hazarlar Azerbaycanın erken orta çağlar döneminde önemli pol oynamışlar. Kaynaklar Hazarların Kafkaz Albaniyasına ilk yürüşlerinin miladın ilk yüzyıllarından itibaren (ilk yürüş 193 yılında, daha sonra 204, 213, 224 yıllarından) başlandığı yazsalar da, eski bir kaynakta daha MÖ IV. yüzyıldan önce de Kafkaz bölgesinde Hazar dilinde konuşulduğuna dair bilgiler de var. (Qeybullayev Q. 2002: 25)


Hazar etnonimi Hazar denizinin adında olduğu gibi Azerbaycan’da birçok yer adlarında da kalmaktadır. Lerikde Hazaryaylak, Ordubadda Hazaryurt, Dağlık Karabağda ve Fizulide Hazardağ gibi oronimler eski Hazar kabilelerinin izlerini taşımaktadır. Güney Azerbaycan arazisinde de Hazar etnonimine bağlı Hazarkent, Hazargeren, Hazarlı, Hazarşah gibi birçok toponimlere rastlanır. Kaynaklar Hazarların içinde Belencer, Karaçur, Keber gibi birçok Türk soylarının da olduğunu yazır. (Qeybullayev, 2002: 26) Azerbaycan’daki Bilecer, Qaraçorlu, Kebirli toponimleri muhtemelen bu soyların adını aksettirir.


Miladın ilk asırlarından Azerbaycan arazisinde yaşamış eski Türk kavimlerinden birisi de Kıpçaklardır. Kıpçak kavimlarıne ve onun boylarından olan Oncalı, buçak gibi birçok kabilelerin izlerine de Azerbaycanın bütün bölgelerinde, özellikle Şeki-Zaqatala bölgesinde rastlanmaktadır. Bu yerlerde Kıpçak, Bucak, Oncalı adlı köy adları var. En eski Oğuz kabilelerinden olan Kınık kabilesinin ismi ise Şeki-Zaqatala bölgesindeki Baş Göynük, Kanık çayı, Kanık dağı gibi yer adlarında kalmıştır. Kınık soyunun ismi aynı zamanda Kax ilinin İlisu ilçesinde bu gün de bulunan Kanuklar neslinin adında da da kendi yerini bulmuştur. Dede Korkut boylarındakı Dış Oğuzların izleri ise Şeki ili topraklarındaki “Daşüz” adlı eski yer adında rastlanır.


Eski Türk kabilelerinden olan Tele, Dulu, Türkeşlerin izlerine de Azerbaycan yer adlarında tesadüf edilir. Azerbaycan’ın Balaken ilinin topraklarında Tulu, Oğuz ilinin topraklarında Tekeş böyle toponimlerdendendir. Azerbaycan topraklarına Türk soylu kabilelerinin daha bir akını XI-XII. Asırlarda Selcuk Oğuzlarının Azerbaycan’a gelişi ile başlar. Oğuzların yerli Türk kavimleriyle kaynayıp karıştığı bu süreç Azerbaycan Türklerinin etnik gelişmesinin son aşaması olmuştur. XIII. yüzyıldaysa Moğolların terkibinde Azerbaycan’a gelen Celair, Tanqıt, Uyğur, Oriyat, Saray, Suqayıt, Künğüt, Curyat, Elet, Alar, Kacar gibi Türk soylu kabileler Azerbaycan’ın etnik tarihini daha da zenginleştirmiştir. Böylece Azerbaycan Türklerinin etnik tarihinin gelişmesi Azerbaycan topraklarında daha miladdan önce yaşayan yerli Türk soylu kabilelerle miladın ilk asrlarından itibaren Azerbaycana akışan İskit-Sak, Hun, Kıpçak, Oğuz gibi birçok Türk soylu kavimlerin kaynaşması sonucu olmuştur.


Görüldüğü gibi, Azerbaycan Türklerinin bu topraklarda minillikler önce yaşamış büyük atalarıyla çok eski dönemlerden başlayan tarihî, etnik bağlılığı bütün tarih boyunca aralıksız devam etmiştir. Eski kaynaklar ve toponimik bilgilerin araştırılması esasında Azerbaycan Türklerinin oluşumundaki etnik süreçin dönemleri ve bu dönemlerin ögelerini oluşturan kabileler, onların isimleri ve soyları belirtildikçe bilinir ki, Azerbaycan Türklerinin etnik tarihi, beşer tarihinin başlanğıcı olan Türk halkları tarihinin minilliklerle ölçülen en eski ve en zengin sayfalarından birini oluşturur.





Mehebbet PAŞAYEVA
AZERBAYCAN/AZERBAIJAN/АЗЕРБАЙДЖАН
pdf:


KAYNAKÇA
1. Артамонов, М. И., (1936), Очерки Древнейшей Истории Хазар, Ленинград.
2. Абрамзон, С. М., (1971), Киргизы И Их Этногенетические Историко- Культурные Связи, Москва.
3. Бартолъд, Б. Б., Сочинении, т. 2. Mockва.
4. Budaqov, B.-Qeybullayev, Q., (1998), Ermənisanda Azərbaycan Mənşəli Toponimlerin Izahli Lüğəti, Bakı.
5. Qeybullayev, (2002) Qarqarçay ve qarqarlar; Alpanlılar kimlərdir; Kaspilər, Elmi Pubisistik Məqalələr, Bakı.
6. Грантовский, Е. А., (1970), Ранняя История Иранских Племен Передней Азии, Москва.
7. Византийские Историки, (1860) Санкт-Петербург.
8. Велиханлы, Н., (1986), Ибн Хордадбех, Баку.
9. Vəlixanlı, N., (1974), IX-XII Əsr Ərəb Coğrafiyaşünas-Səyyahları Azərbaycan Haqqında, Bakı. 
10. Долгих, Б. О., (1960), Родовой и Племенной Состав Народов Сибири в ХVII Веке, Москва.
11. Якут, ал Хамави, (1983), Сведение об Азербайджане, Баку.
12. История Тувы, (1964), Москва.
13. История Агван Моисея Каланкатси, (1861), кн.1. Санкт-Петербург.
14. Литвинский, Б. А., (1972), Древние кочевники «Крыши мира», Москва.
15. Латышев, В. В., (1893), “Известия Древних Писателей Греческих и Латинских о Скифии и Кавказе”, т. 1, вып. 1,Санкт-Петербург.
16. Мерперт, Н. Я., (1958), Кочевые Племена в Степной Полосе Восточной Европы, Очерки Истории СССР, Москва.
17. Мурзаев, Е. М., (1985), Словарь Народных Географических Терминов, Москва.
18. Mahmud Kaşqari, (1939), Divani Lüğat-it Türk, Cilt: 1.Ankara.
19. Paşayeva, M. T., (2005), “Türkmənşəli Qarqar Tayfasının Azərbaycanlıların Etnik Tarixində Yeri, ‘Ortaq Türk Keçmişindən Ortaq Türk Gələcəyinə’ ”, III Uluslararası Folklor Konfransının Materialları, Bakı.
20. Tağıyev, B., (2000), Gədəbəy, Bakı.
21. Fray, Р. (1972), Наследие Ирана, Москва.
22. Hacıyev, T. İ., (1988), Azərbaycan Paleotoponimikasın’dan “Azərbaycan Onomastikası Problemləri”, Bakı.

























Büyükdaş Dağı - Gobustan