asur etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
asur etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

26 Eylül 2023 Salı

Karışan Diller

 

KA-DİNGİR - BABİL - KARAUNDİAŞ



* "Çivi yazısı sistemi aslen hiyerogliftir ve erken bir dönemde Babil'in Turanlı, yani Ugro-Moğol nüfusu tarafından icat edilmiştir. Elimizdeki en eski anıtlar Turan dilinde yazılmıştır ve Semitik olmayan isimlere sahip şehirlere ve hükümdarlara aittir. Aslında hem Asur'un hem de Babil'in tüm büyük şehirleri Turani isimler taşır ve bunlar birçok durumda ülkenin sonraki sakinleri tarafından Sami diline çevrilmiştir: böylece Ca-dimiri'a (Ka-Dingir), "Tanrı'nın Kapısı", Bab-ilu, Babil olur. Akraba kabileler, Khaldaea'daki baskın halk olan Accadai (Akkadlar) ya da "Highlanders (Dağlılar)"ın ilkel evi olarak kabul edilen komşu Elam dağlık bölgelerinde yaşıyordu; ve Yaratılış XIV'ün önerdiği gibi, Elam'ın kendisi eski bir medeniyetin merkeziydi. Uru ve Senkereh'de, Pantabiblos'ta ve Berosus'un Larancha'sında kütüphaneler kurulmuş ve astronomi, astroloji, mitoloji, tarım vb. üzerine ayrıntılı eserlerle doldurulmuştu. Bunlar Sami diline çevrilmiş ve Asur krallarının, özellikle de kütüphanesi (ne yazık ki çok zarar görmüş olan ve şu anda British Museum'da bulunan) Asurbanipal'in emriyle kopyaları yapılmıştır. Semitik öncesi uygarlık ve Semitizm'in bu uygarlığa olan borcu hakkındaki bilgilerimizin çoğu buradan gelmektedir." H.Sayce


* "Eski Babil dininin, Sami Babilliler ülkeye girdiklerinde orada buldukları Sami olmayan halklardan muhtemelen büyük ölçüde etkilendiği daha önce belirtilmişti. O zaman şu soru ortaya çıkmaktadır (ve bu çok önemli bir sorudur): Eski Babil ve Asur'un dini, 'Sami' olarak adlandırılan dinler grubunun karakterini ne kadar taşıyordu?" L.Spence


* "Asurologların ağırlıklı görüşü, Asur ve Babil uygarlığının tamamen Sami olmadığı ve bu bölgelerin eski nüfusunun, etkisi özellikle dinde ve çivi yazılı kayıtların kutsal edebiyatında fark edilen büyük bir Sami öncesi unsur içerdiği yönündedir. Eğer durum böyleyse, eski Semitlerin karakteristik geleneksel din tipini araştırırken çivi yazısı malzemesinin dikkatli kullanılması gerektiği açıktır." R.Smith


Babil, Akadlı Sargon'un (MÖ 2334-2279) hükümdarlığından önceki bir dönemde kurulur. Hamurabi ise küçük liman kentini geliştirir, ancak Hammurabi'nin (MÖ 1750) ölümüyle dağılan imparatorluktan sonra kent Kassit/Kas Türklerinin eline geçer (MÖ 1595) ve adı Karanduniash (Karduniash) olarak değiştirilir.


SB

Tanrılar kızmış ve diller birbirine karışmış demek...




KRONOS - TİTAN SAVAŞI

BABİL KULESİ
"Kendi güçleriyle ve büyüklükleriyle övünen ve tanrıları küçümseyen dünyanın ilk sakinlerinin, Babil'in şu anda bulunduğu yerde, tepesi göğe ulaşması gereken bir kule inşa etmeye giriştiklerini söylüyorlar; ancak o, göğe yaklaştığında. rüzgarlar tanrılara yardım etti ve işi tasarlayanların işini bozdu; kalıntılarının hâlâ Babil'de olduğu söyleniyor; ve tanrılar, o zamana kadar hepsi aynı dili konuşan insanlar arasına dil çeşitliliği getirdi: ve Kronos ve Titan arasında savaş çıktı. Dillerin karışıklığı nedeniyle kuleyi inşa ettikleri yere şimdi Babil deniyor." Berossus (MÖ 3.yy)

Buradaki Titanlar Türktür, Türkçe konuşur. Grek kaynaklarındaki Titanomakhia, yani Titanlar Savaşı, Grekler (Olimposlular) ile Türkler (Titanlar-ATALAR-yerliler) arasındaki egemenlik savaşını metaforik olarak anlatır. Bu savaş 10 yıl sürmüştü, tıpkı Turova Savaşı da 10 yıl sürdü demeleri gibi. Ancak Turova Savaşı 10 yıl sürmemişti. Batı kıyılarımıza yapılan korsan saldırıları aralıklarla 10 yıl içinde gerçekleşmiş olsa da sadece son iki yılı Turova sahillerindeydi.

SB
Titanomakhia Turova Savaşını anlatıyor olabilir miydi? Çünkü her ikisinde de savaşı "Olimposlular" kazanıyordu.


27 Kasım 2018 Salı

Asur ve Muşkilerin Anadolu'ya Hükmetme Çabaları



Çivi Yazılı Kaynaklar Işığında Asur ve Muškilerin Anadolu’ya Hükmetme Çabaları



öz:
MÖ. 1200 yılında meydana gelen Egeli Kavimler Göçü sonucunda Hitit Devleti’nin yıkılmasıyla Anadolu’da Geç Hitit Beylikleri dönemi başlamıştır. Bu beylikler zaman zaman değişen siyasi güçlerine göre Muški, Urartu ve Asur’un hâkimiyetini kabul etmek zorunda kalmışlardır. Asurlular’ın Anadolu’ya hâkim olma sürecinde en büyük rakiplerinden biri olan Muškiler, pek çok kez bölgedeki kavim ve devletlerle Asurlular’a karşı ittifaklar kurarak,  onların Anadolu’da bir güç olmasını önlemeye çalışmıştır.  Asur’un Anadolu’ya hükmetme çabası sırasında Kafkaslar üzerinden Anadolu’ya gelen İskit ve Kimmerler Asur için büyük tehdit unsuru olmuşlardır.  Hatta bu kavimlere karşı Asur’a yaklaşması tehlikenin ne denli güçlü olduğunun da göstergesidir.  Bu çalışmada,  dönemin çivi yazılı kaynaklarındaki bilgiler ışığında,  Asur ve Muškilerin Anadolu’ya tek başlarına hükmedebilme adına aralarındaki mücadeleler ele alınacaktır.



GİRİŞ

MÖ. XIV. yüzyılda Hitit Devleti’nin Hurrri Mitanni Devletine son vermesinden sonra güçlenen Asurluların,  MÖ.  XIII.  yüzyıldan itibaren Anadolu’ya siyasi olarak hükmetme gayreti görülmektedir.  Bu dönemin sonlarında Trakların hâkimiyeti altında bulunan Balkan Yarımadası’nın güney batı bölgeleri İlliryalılar tarafından işgal edilmiştir. Bu işgal sonucunda yerlerinden oynayan Trak kabileleri en çok da Brigler ya da Frigler,  boğazlar üzerinden Anadolu’ya geçerek ülkenin batısında ve kuzeyinde bulunan bazı savaşçı kabileleri de yanlarına alarak tarihe Deniz Kavimleri Göçü ya da Egeli Kavimler Göçü olarak geçecek bir hareketi başlatmışlardır  (Mansel, 1971: 88;   Memiş ve Bülbül,  2014: 108,  109)


Ekonomik nedenlerden dolayı gerçekleşen  Egeli  Kavimler  Göçü  neticesinde  Asur’un  en  güçlü rakiplerinden  Hitit  Devleti  yıkılırken,  Mısır  da eski  gücünü kaybetmiştir. Hitit  Devleti’nin yıkılması  Anadolu’da  büyük  bir  kargaşa dönemini  de  beraberinde  getirmiştir.  Bu süreçte Mitanni ve III. Babil (Kaslar) devletleri de tarih sahnesinden çekilmişlerdir. Ön Asya’daki bu siyasi karışıklık Anadolu’ya hükmetme arzusunda olan Asur Devleti için bulunmaz bir fırsat olmuştur.  Ancak Akdeniz ve Anadolu ticaretine  hâkim  olmak  isteyen  Asur’un  amacına ulaşması o  kadar  da  kolay olmayacaktır.  Çünkü bu defa yeni bir tehdit  olan Arami göçleri başlamıştır.  Sami  kökenli  kavimlerden  biri  olan  Aramilerin  ana  yurtlarının  neresi  olduğu konusunda da kesin bilgilere sahip değiliz. İlk zamanlar Arabistan yarımadasında yaşadıkları daha sonra Kuzey Suriye bölgesine göç ettikleri düşünülmektedir. Sami kavimlerinin üçüncü büyük  göçünü  teşkil  eden  Arami  Göçleri  aralıksız  asırlarca  devam  etmiştir.  Bu  da  Asur Devleti’nin zaman  zaman  ilerlemesine zaman  zaman  da  güç kaybetmesine  neden  olmuştur. Özellikle MÖ. XI ve X. yüzyıllar bir Arami Çağı olmuştur (Memiş ve Bülbül, 2014: 135-137; Bülbül, 2014: 22; Memiş,  2012a: 128). MÖ. XII. yüzyılın  başlarından  itibaren Asur, Arami tehdidini  yakından  hissetmeye  başlamıştı.  Zira  Aramiler  ülkeye  baskınlar  yapıyor, kentleri yakıp yıkıyor, halkı köleleştiriyor ve  hayvan sürülerini alıp gidiyorlardı.  Bu akınlar MÖ. X. yüzyılda  azalmaya  başladı.  Yavaş  yavaş  eski  gücüne  kavuşan  Asur  MÖ.  IX.  yüzyılda Aramiler üzerine seferler düzenleyerek onları itaat altına aldı. Ancak bu göç hareketleri güç kaybetmesine sebebiyet verdi ve Anadolu  üzerindeki emellerine tam  anlamıyla ulaşmalarını engelledi (Diakov ve Kovalev, 2008: 198).


MÖ.  I.  bin  yıla  gelindiğinde,  Anadolu’da  Frig  ve Urartu  Devleti;  Hitit  Devleti’nin yıkılmasından  sonra  ise  Geç  Hitit  Beylikleri  adı  verilen  yeni  siyasi teşekküller  dönemi başlamıştır  (Memiş, 2013).  Hitit  Devleti’nin  yıkılmasından  sonra  kurulan  beylikler  zaman zaman  değişen  siyasi  güçlerine  göre  Muški,  Urartu  ve  Asur’un  hâkimiyetini  kabul  etmek zorunda  kalmışlardır.  Asur’un Anadolu’ya  hâkim  olma  sürecinde  en  büyük  rakibi  olan Muškiler,  pek  çok  kez  bölgedeki  kavim  ve  devletlerle  Asur’a  karşı  ittifaklar  kurarak, Asurluların  Anadolu’da  bir  güç  olmasını  önlemeye  çalışmıştır.  Ayrıca  Muškilerin,  ticaret yollarının  kavşak  noktasında  bulunması,  Ege  ve  Ön  Asya  ülkeleri  arasında  bağlantıyı sağlaması çevresindeki  devletlerle olan  ilişkilerinde de belirleyici bir rol  oynamıştır  (Sevin, 1982: 230; Memiş, 2012a: 129; Memiş, 2012b: 217).



MÖ. VIII. yüzyılda Gordion merkez olmak üzere Gordios’un liderliğinde devlet kuran Friglerin aslında Anadolu’ya ilk girişleri Hitit Devleti henüz yıkılmamışken IV. Tuthalya’nın krallığı  sırasında,  MÖ.  1240’lardan  önce  Frig-Troya  ittifakının  Amazonlara  karşı  Sakarya Nehri  kıyısında  verdikleri  savaş  sırasında  gerçekleşti  (Memiş  ve  Bülbül:  2014:  147). Homeros, bu kavmin daha sonra MÖ. XIII. yüzyılın ikinci yarısında gerçekleşen Troya savaşı sırasında,  Troyalıların  yanında Akalara  karşı  savaştığını  belirtmektedir  (Ayrıntılı  bilgi  için Homeros’un  İlyada  Destanı’na Bakınız.  Homeros,  İlyada:  184  vd.).  Friglerin  kimliği araştırmacılar arasında  tartışa  konusu olmuştur.  Bir kısım  bilim  adamı  bu  krallığın çeşitli konfederasyonlardan oluştuğunu  ileri  sürmektedir.  Bu  ihtimale  göre batıda  Gordion  merkez olmak  üzere  Frigler,  Doğu  ve  Güneydoğu  kanadında  ise Muškiler  ve  Tabal  krallığı bulunmaktadır.  Bazı  bilim  adamları  ise,    Mita  adının  Grek  kaynaklarında  geçen  Frigyalı Midas’ın  Asurcası  olduğunu  ve  bölgedeki  konfederasyonları  bir  araya  getirerek  devleti kurduğunu  söylemektedirler.  Bu  fikirlerini,  Asur  kaynaklarında  Frig  adından  hiç  söz edilmemesine  ve  Muški  ile  Tabal’ın ayrı  topluluklar  olarak  belirtilmesine,  ayrıca  Asur kaynaklarında  geçen  Muškili  Mita  ile  Grek  kaynaklarında  geçen  Frigyalı  Midas  hakkında anlatılanların uyuşmasına,  bu  iki  kralın egemenlik  yıllarının  tutmasına dayandırmaktadırlar. Dolayısıyla  Muškilerin  Frigler,  kralları  Mita’nın  da  Midas  olabileceği  konusunda  görüşler ortaya atılmıştır (Yıldırım, 1996: 128, İplikçioğlu, 1994: 77,  Çapar, 1986: 342,  Muşkiler’in kökeni hakkında tartışma ve görüşler için bkz. Sevin, 1991: 87 vd.;  Fiedler, 2005: 395-396,  Sevin, 2003: 240; Summers, 1994: 246; Memiş, 2012b: 219; Desti, 2009: 119)


M. J. Mellink, Midas ile Mita’nın aynı kişi olduğunu bu kralın hem Frigler hem de Muškileri yönettiğini ileri sürmektedir (Mellink, 1965: 317-325). Bu görüşü ilk öne süren ise Hugo Winckler’dir. D. G. Hogart, bu görüşlerden farklı olarak Mita kelimesinin Hititler’in Labarna’sı veya Romalıların Sezar’ı  gibi  bir  şahıs  ismi  iken  daha  sonra  bir  unvan  haline  geldiğini  ileri  sürmektedir (Hogarth, 1970: 503).  Veli  Sevin, Ege  Göçlerinden sonra Anadolu’ya  Kafkaslar üzerinden gelip Elazığ bölgesine yerleşenlerin Muški, batıdan Makedonya’dan gelenlerin ise Frig adıyla anıldığını belirtmektedir (Sevin, 2003: 239). Recep Yıldırım da bu kavmin I. Tiglath-pileser (MÖ.  1114-1074)  döneminde  Elazığ,  Muş,  Bingöl  bölgesinde  olduklarını  ifade  etmektedir (Yıldırım,  1996:  126).    Ekrem  Memiş  ise,  Gaškalar’ın  bir  kısmının Hitit  Devleti’nin yıkılmasını  takip  eden  yıllarda  Orta  Anadolu’ya  indiklerini  ve bazı  Hitit  şehirlerini işgal ettiklerini, bir kısmının ise doğuya doğru hareket ederek, kendilerine yeni yurtlar bulduklarını ileri  sürerek,  Doğu Anadolu Bölgesi’ne  göç  eden  Gaškalar’ın  Asur  metinlerinde  zikredilen Muškiler olabileceğini ifade etmektedir. Salih  Çeçen’de bu  konuda  Ekrem  Memiş ile  aynı görüşü  taşımaktadır (P.  Bülbül,  2010:  87;  Memiş  ve  Bülbül,  2014:  152).  Diğer  yandan Gordion kazılarında biri  tek renkli,  diğeri  boyalı  olmak  üzere iki  çeşit seramiğin bulunması bunların  iki  ayrı kavme  ait  olduğunu,  buna  göre  gri  renkli  seramiklerin  Muškilere,  boyalı seramiğin de Friglere ait olduğu kanaatini uyandırmıştır (P. Bülbül, 2010: 87).


Biz de bu çalışmamızda Friglerle Muškilerin kökeni kesin olarak ispat edilinceye kadar Asur  ve  Muškilerin  Anadolu’daki  faaliyetleri  hakkında  bilgi  verirken  Asur  krallarının bırakmış oldukları çivi yazılı kaynaklara dayanarak Frig yerine Muški, Midas yerine ise Mita isminin kullanılmasının daha doğru olacağı kanaatindeyiz.



Orta Asur Döneminde Asur-Muški Mücadelesi

MÖ. 1500 yıllarından itibaren Hurri-Mitanni Devleti’nin hâkimiyeti altında kalan Asur Devleti  uzun  bir  süre  uluslararası  ilişkilerden  uzak  kalmıştır.  Ancak  MÖ.  XIV.  yüzyıldan itibaren  Hititlerin,  Hurri-Mitanni  Devleti’ni  zayıflatmaları  Asur’un  yeniden  Anadolu’daki emellerini elde etmek için siyasi arenada yer almasını sağlamıştır. Orta Asur krallığı I. Adad-nirari  döneminden itibaren  Mezopotamya’nın  en  güçlü  devleti  olmuştur.  Bu  dönemin  son güçlü kralı I. Tiglath-pileser (MÖ. 1114-1074) tahta geçtikten sonra Asur, Mezopotamya’daki siyasi üstünlüğü geçici bir süre için elinde tutmuştur  (Köroğlu, 2010: 131-136). Bir taraftan Fırat’ın ötesinde Aramilerle savaşırken, bir taraftan da Urartu ve Muški kabileleriyle savaşan Asur kralı  I.Tiglath-pileser  (Memiş,  2012a:  129;  Sever, 2008:  72),   Muškilere karşı  yaptığı savaşları anlattığı çivi yazılı kaynaklarında şöyle söylemektedir:  “50  sene  önce  Alzi  (Hitit  dönemi  Alşe-Elazığ)  ve  Kutmuhki  (Klasik  Kommagene) memleketlerine kadar  sokulan  Muškilerin  20  bin  kişilik ordusunu  mağlup  ettim  ve 5  Muški kralını esir aldım”  (ARAB I, No. 221).


Asur  kralı  I.  Tiglath-pileser’e  ait bu  yazıtta ilk  kez Asur  kaynaklarında Muškilerden bahsedilmektedir. İki taraf arasındaki savaşın nedeni ise Muškilerin göçebe kabileler halinde Anadolu’yu  kat  etmeleri  ve  Fırat’ı  geçerek  Kutmuhki  (Kommagene)  bölgesini  istila etmeleridir. Yapılan savaş neticesinde Muškiler büyük bir bozguna uğratılmış ve kralları esir edilmiştir  (İplikçioğlu,  1994:  77).  Bu  dönemde  Urartular  henüz  siyasi  birliklerini kuramamışlardı.  Fakat  MÖ.  IX.  yüzyıla  kadar  Asur  Devleti’nin  bütün  gücünü  Arami kabileleriyle mücadeleye  harcaması ve  Doğu Anadolu  bölgesindeki  kavimleri  ihmal  etmesi Urartuların giderek güçlenmelerine ve II. Asurnasirpal zamanında (MÖ. 884-859) merkezi bir devlet kurmalarına fırsat  vermişti. Asur’un  kuzey bölgesinde kurulacak  olan bu  devlet  daha sonraki  dönemde  Geç  Hitit  Beylikleri  ve  Orta  Anadolu  bölgesinde  bulunan  Muškiler  ile ittifaklar  kurarak  Asur’un  Anadolu’ya  hâkim  olma  sürecinde  karşısındaki  en  güçlü rakiplerinden biri olacaktı  (Memiş, 2012a: 129).


Muškiler, I. Tiglath-pileser ile yaptıkları savaşı kaybetmişler ancak yok edilmemişlerdi. Yeni  Asur  döneminde  zaman  zaman  Friglerle  adları  anılan  bir  toplum  olarak  varlıklarını devam  ettirmişlerdir.  Orta  Asur  döneminin  son  güçlü  kralı  I.  Tiglath-pileser  bir  yandan Aramilerle  diğer  yandan  Muškilerle  savaşarak  Asur  ülkesinin  karşı  karşıya  kaldığı  büyük sorunları çözüme kavuşturmak istemiştir. Ancak bu çalar yetersiz kalmış ve onun iktidarından sonra Asur Devleti hızla güç kaybetmeye başlamıştır (Köroğlu, 2010: 137).



Yeni Asur Döneminde Asur- Muški Mücadelesi

I.Tiglath-pileser’den  sonra  tahta  geçen  II.  Adad-Nirari  (MÖ.  911-891)  dönemine tarihlenen  anallar,  kralın  inşaat  faaliyetleri  hakkında  bilgi  verirken,  “Kırık  Obelisk”  adı verilen belgede Muškilerle mücadelesinden bahsetmektedir. Asur Devletinin en güçlü olduğu dönemlerden  biri  II.  Tukulti-Ninurta  döneminde  yaşanmıştır.  Kral  anallarında  Muškilerle yaptığı savaşta onların sığırlarını, koyunlarını ve her türlü mallarını  yağmaladığını, insanları esir  aldığını,  şehirlerini  ve  ekinlerini  ateşle  yaktığını  anlatmaktadır.  Ayrıca  Muškilerin kendisine ödedikleri  vergiyi iki katına  çıkardığından bahsetmektedir.  Aynı  yazıtta  ikinci bir sefer  daha  düzenlediğini  belirten  kralın,  maalesef  yazıt  kırık  olduğu  için  bu  seferindeki icraatları hakkında  bir  bilgimiz  bulunmamaktadır (ARAB  I,  No. 132.  Adı  geçen  bölgelere yapılan seferler Grayson, 1991: 176-178’de anlatılmaktadır).


Daha sonraki dönemde Asur tahtına geçen II. Asurnasirpal (MÖ. 884-859) döneminde de  Asur’un  Muškilerle  mücadelesi  devam  etmiştir.  Kralın  Kalah’taki,  (Nimrut)  Urta Mabedi’nin giriş kısmında yer alan taşlar üzerine yazılan kitabesinde büyük tanrılar Assur ve İštar’ın  isteği  üzerine  Ninive’den  yola çıktığını,  Dicle  nehrini  geçip  Kutmuhi  memleketine yaklaştığını, Kutmuhi  ve  Muški  memleketlerinden  bakır  kaplar,  sığırlar, koyunlar  ve şarabı vergi olarak aldığını ifade etmektedir  (ARAB I: No. 143,144).


Asur ülkesinde III. Salmanassar döneminden itibaren yaşanan iç problemlerden dolayı Asur  güç  kaybetmeye  başladı.  III.  Adad-nirari  tahta geçtikten  sonra, MÖ.  826-820  yılları arasında  da  isyanlar  devam  etti.  Bu  dönemde  valiler  güç  kazanmışlardı.    Hatta  bazıları krallardan bile daha etkin rol oynamışlardı. Bu valilerin en  güçlüsü, baş vezir Šamši-ilu’ydu (Grayson, 1996:203  vd.;    Özkaya,1995:  9.  Şamşi-İlu’nun  batı  seferleri  için  bkz..  Hawkins, 2008: 404-405). Fırat kıyısındaki Kar-Šulmanu-ašerid'den (eski Til Barsip), Asur krallığının batı kesimini yöneten Šamši-ilu,  seferlerini  anlatan kayıtlarda kraldan hiç  söz etme gereğini bile duymamıştır.  Anallarında pek  çok kez  Hatti  memleketine sefer  yaptığını,  bir  yıl  içinde Amurru ve Hatti coğrafyalarını zapt ettiğini, onlardan  gümüş, bakır, demir ve çeşitli giysiler aldığını  ve  onları  vergiye  bağladığını  belirten  Šamši-ilu,  Muškilerden  düşman  bir  kavim olarak bahsetmektedir (Grayson, 1996: 232. III. Adad-Nirari’nin seferleri için bkz. Grayson, 1996: 200-235).


III. Tiglath-pileser (MÖ. 745-727) döneminde Anadolu’ya düzenlenen seferler Muškili Mita’nın  ülkesine  yakın  bir  tehlike  oluşturdu.  Bu  sebeple  Mita,  Asur’la  mücadeleden kaçınarak  Frigya’nın  doğusundaki  tampon  bölgelerdeki  çeşitli  küçük  devletlerle,  Asur’un ezeli  düşmanı  Urartu gibi,  ittifaklar kurarak onların  daha sonraki dönemde  Sargon’a karşı isyan etmelerine zemin hazırladı. Bu devletler, Asur’a düşman olan büyük güçler arasında bir savaş  alanı  haline  geldi  (Grayson,  1987:  33;  Kınal,  1998:  253;  Çilingiroğlu,  1977:  237; Lunckenbill,  II, 1926: 7). Yeni Asur devrinin en güçlü krallarından biri olan II. Sargon (MÖ. 721-705)’un anallarında da yukarıda bahsettiğimiz Muškili Mita’dan söz edilmektedir. Tahta geçtikten sonra babasının fetih politikasını aynen devam ettiren II. Sargon dış politikada farklı bir yol daha  çizdi (Memiş,  2013:  207;    Çilingiroğlu,  1997:  41.  Babasının  fetih  politikasını aynen  devam  ettiren  Sargon,  dış  politikada  da  hedef  büyüterek,  Ön  Asya’nın  en  büyük imparatorluğunu oluşturmayı amaçlamıştır).  


Bu döneme kadar Asurlular Anadolu’ya ganimet elde  etmek  ve  ticaret  yollarının  denetimini  elinde  tutmak  amacıyla  seferler  düzenliyordu. Ancak Sargon, Kuzey Mezopotamya, Suriye, Anadolu,  Filistin ve Mısır’ı elde ederek bütün Yakın Doğu’yu  hâkimiyeti altına  almak ve  büyük  bir  Asur imparatorluğu  kurmak istiyordu (Grayson, 1987: 131; Bing, 1987: 63). Bu politika değişikliği neticesinde  hâkimiyet kurmak istediği alanın  merkezinde  Güney Anadolu  ve  Toroslar  bölgesi yer  almaktaydı.  Dolayısıyla bölge büyük mücadelelerin yapıldığı bir alan haline geldi (Kurt, 2010b: 69-88).


MÖ. XII. yüzyılda Anadolu’ya geldikleri kabul edilen Muškiler, II. Sargon zamanında bölgedeki Asur çıkarlarına zarar veren önemli bir güç durumuna gelmişti. Güney Anadolu ve Toroslar  bölgesi  jeopolitik  konumu  ve  zengin  maden  yatakları  nedeniyle Asur,  Muški  ve Urartular  arasında  mücadele  sahasını  oluşturmuştur.  II.  Sargon  bölgede  kendi  aleyhine ittifaklar  kuran  bu kavimlerin  etkisini  azaltmak  için  seferler  düzenlemiştir.  Tabal,  Que ve Hilakku’nun bulunduğu coğrafya Asur’un  Anadolu  ile iletişimini  sağlayan  önemli  bir yerdi. Ayrıca  bölgenin  orman  zenginlikleri,  maden  kaynakları  ve  iyi  cins  atları  ve  Bulgarmaden gümüşü  dönemin  uluslararası  ticaretinde  oldukça  önemliydi.  Tüm  bunlar  II.  Sargon döneminden  itibaren  Anadolu  politikasının  öncelikli  hedefini  oluşturuyordu.  Bölgenin zenginliklerine hükmetme  isteği  Muškiler,  Urartular  ve  İonyalılar  ile  Asur’u  karşı  karşıya getirdi (Kurt, 2010b: 71, 72).


Geç Hitit Beylikleri içerisinde en batıda yer alan Tabal ülkesinin jeopolitik konumu ve zengin  doğal  kaynakları  sebebiyle  Asur,  Muški  ve  Urartu  devletlerinin  mücadele  sahasını oluşturması sınırlarının belirlenmesini güçleştirmiştir (Kurt, 2010a: 128). Bu nedenle özellikle de Asur sürekli olarak bölgeye müdahale etmiştir. Sargon’un ilk saltanat yıllarında Geç Hitit Beyliklerinden Hilakku, Tabal kralı Hulli’nin oğlu Ambaris’e verilmişti. Asur kralı kızı Ahat-abişa’yı  Ambaris  ile  evlendirmiş,  Hilakku’yu  da  çeyiz  olarak  vermişti.  Daha  sonra  ise Ambaris  vefasız  çıkmış  ve  Asur’a  karşı  isyan  etmiştir.  Bu  dönemde  Anadolu’nun  güçlü devletleri  olan,  Batı  ve  Orta  Anadolu’da  hüküm  süren  Muški  kralı  Mita,  Doğu  Anadolu bölgesinde  hüküm  süren  Urartu  kralı  Rusa  ile  birleşerek Asur’a  karşı  ittifak  kurmuştur (Mellink, 2008: 622;  Akkuş, 2011: 262;  Kurt, 2009a: 330;  ARAB II, No. 8;  Weeden, 2010: 42; Macqueen, 2013: 172).  


MÖ. I. bin yılda bölgedeki büyük güç olan Asur’un Anadolu’daki yayılmacı politikasına karşı engel olmaya çalışan krallıklara Tabal’ın da tam destek verildiği görülmektedir.  Bu  ittifağa  Sinuhtu  kralı  Kiakki  ve  Kargamış  kralı  Pisiris’te katılmıştı.  II. Sargon kendisine  karşı oluşturulan  düşman birliğine  MÖ. 718  yılında  yaptığı bir  seferle  ilk darbesini  vurdu.  Kral  Kiakki’nin şehri  Sinuhtu (Aksaray)’yu, Atuna  (Tyana/Kilise-hisar)’lı Matti’ye verdi.  II.  Sargon  asıl seferini  MÖ.  717 yılında Urartulu  Rusa ve Muškili  Mita ile ittifak yapan ve kendisine karşı isyan eden Kargamışlı Pisiris üzerine yaptı (ARAB II, No. 8; Smite,1970:  54;  Çilingiroğlu,  1977:  237; Kurt,  2009b:  10).  Ancak Pisiris  müttefiklerinden yeterince  yardım  alamadığı  için  Asurla  mücadelesini  kaybetti. Mezopotamya,  Akdeniz ve Anadolu ile  önemli ticaret  bağlantıları olan  Kargamış,  demir işçiliğinde  oldukça önemli  bir yer  olan  Maraş  bölgesini  de  kontrol  ediyordu.  Asur  buraya  hâkim  olursa  hem  Akdeniz ticaretinde  önemli  bir  noktayı  kontrol  edebilecek  hem  de  batıya  giden  yolları denetleyebilecekti  (Çilingiroğlu,  1977:  237;  Delaporte,  1936:  328).  Sargon,  bu  seferi neticesinde  Kargamış’ı  ele  geçirerek  kralını  tahttan  indirip  Asur’a  bağlamıştı.  Daha  sonra bölgeye çok sayıda Asur’dan getirdiği insanları yerleştirdi.


İnsan  yerleştirme  politikası  da  aslında  Asur’un  önemli  politikalarından  birini oluşturmaktadır. Fethedilen bölgelerdeki insanları  sürgüne  gönderip bu  bölgelere  Asurluları yerleştirmesi aslında  bir nevi  fethedilen  yerlerin tamamen  Asurlaştırılmaya çalışıldığının da göstergesidir  (Cancik-Kırscbaum,  2004:  86).   Zaten  Sargon  dönemiyle  birlikte  Asur’un Anadolu politikası  tamamen değişmişti.  Artık seferler  bölgedeki kavim  ve  devletleri  haraca bağlayarak  ganimet  elde  etmek  için  değil,  bölgede  büyük  bir  Asur  imparatorluğu  kurmak istiyordu.  Ayrıca  II.  Sargon’un  Kargamış’ı  ele  geçirmesi  sırasında  müttefiklerinin  yardım gönderememeleri  Asur  ordusunun  merkezden  uzakta  olmasına  rağmen  ne  denli  güçlü olduğunun da göstergesidir (Smite, 1970: 56;  Kurt, 2010b: 74, 75;  Bing, 1987: 63;  Memiş, 2012b: 242;  Macqueen, 2013: 173).


II.Sargon’un Korsabatta bulunan yazıtında bu seferi ile ilgili şöyle söylemektedir:

"Krallığımın başlangıç yılından 15. yılına kadar………Assur boyunduruğunu reddeden ve tributunu vermeyen Sinuhtu şehrinden Kiakkiyi 30 savaş arabası ve 7350 askeri ile birlikte ganimet olarak aldım. (Kiakki'nin) kralî şehri Sinuhtu'yuTunni ülkesinden Mattî'ye verdim ve önceki tributa at ve katır ekledim ve bunları ödemekle onu yükümlü kıldım. Hullû'nun tahtına getirdiğim,  kızımı  babasına  verdiğim  Tabal'lı Ambaris,  babasının sınırları  dışında olan  ve sınırlarını  genişleten  Hilakku  ülkesi  ile  birlikte,  - Urartu'lu  Ursâ  ve Muški'li  Mitâya  benim topraklarımı ele geçirmek (teklifini ileten) bir haberci gönderdi. Ambaris'i, ailesi akrabaları, baba  ocağının  soyu ve  ülkesinin  soyluları ve  100 savaş  arabası  ile birlikte Asur'a  taşıdım. Oraya  benim  yönetimimden  yılan  (korkan)  Asurluları  yerleştirdim,  onların  başına  benim memurlarımı ve yöneticilerimi getirdim ve onlara tribut ve vergiyi yükümlü kıldım. Hate'li bir hain,  tahta  geçme  konusunda  hiçbir  iddiası  olmayan  karargâh  erkânından  Hamat'lı  îa'u-bi'di'nin kalbine  Hamat  kralı  olma  düşüncesini  soktu  ve  Arpad'da,  Simirra,  Damaskus  ve Samaria  şehirlerini  bana  karşı  ayaklandırmak  üzere  birleştirdi  (hepsinin  bir  ağızdan konuşmasını  sağladı)  ve  (onları)  savaş  için  hazırladı.  Ben  Assur'un  askerî  kuvvetlerini topladım  ve  önemli  şehri  Karkar'da  onu  askerleri  ile  birlikte  kuşattım  ve  ele  geçirdim. Karkar'ı yaktım. Onun derisini yüzdüm, İsyancıları bu şehirlerin ortasında öldürdüm, düzeni sağladım.  Hamat  halkı arasından  200 savaş  arabası  ve 600 süvari  ayırdım  ve  onları  karlı teçhizatıma kattım." (ARAB, II, No. 55)


Ayrıca Asur kralı  II. Sargon MÖ.713  yılında Tabal’ı,  Muškilerden kopararak Asur’un bir  eyaleti  haline  dönüştürerek  Anadolu’da  kendisine  karşı  oluşturulan  ittifağa  büyük  bir darbe daha vurmuştur. Daha sonra Ambaris’i tüm sülalesi ile birlikte Asur’a sürgün etmiştir (Delaporte,1936:  325;    Lemaire,  1991:  273.  Tabal  için  bkz:  Pullu,  2013).  Muškiler  ve Urartular  da  Asur  saldırılarından  paylarına  düşeni  almışlardır.  II.  Sargon  kendisine  karşı ittifak  girişiminde  bulunanlara  son  derece  sert  davranmıştır (Yıldırım,  1996:  128;  Akkuş, 2011: 262; Mellink, 2008: 622). Düşmanlarına karşı  ciddi  önlemler de alan  Asur kralı MÖ. 712-711 yıllarında Urartu ve Muški topraklarıyla olan sınırlarında, düşmanlarının ilerlemesine engel  olmak  amacıyla  savunma  amaçlı  şehirler  inşa  etti.  Beş  tane  şehir  Urartulara  karşı kurulurken, Usi, Usian ve Uargin Muškilere karşı inşa edilmişti (Kurt, 2010b: 80). Asur kralı Anadolu’daki düşmanlarını sadece askeri yollarla değil aynı zamanda diplomatik yollarla da alt  etmeyi  amaçlıyordu.  Tüm bu  yaşananlar  Anadolu’daki  devletlerin  Asur  karşısında duramayacak kadar güçsüz olduklarının da göstergesiydi (Lanfranchi, 2000: 18).



II. Sargon Kargamış üzerine yaptığı seferi anlattığı yazıtında şöyle söylemektedir:

Saltanatımın 5. Yılında Kargamış’lı  Pisȋri yüce tanrılara verdiği yemine karşı  günah işledi  ve  Muški  ülkesinden  Mita’ya  Asur’a  karşı  düşmanca  davranması  için  haberler gönderdi.  Ellerimi  efendim  Aššur’a  kaldırdım,  onu  ve  ailesini  zincire  vurarak  şehrinden çıkardım. Altın, gümüş ve sarayının zenginliklerini ve onunla birlik olan isyankâr Kargamış halkını malları ile  birlikte  aldım ve Asur’a getirdim.  Onların  arasından 50 arabacı, 200  at, 300  yaya askeri  seçtim  ve  krali  orduma  kattım.  Kargamış’a  Asur  halkını  yerleştirdim  ve onları efendim Aššur’un boyunduruğuna soktum(ARAB II, NO.8).



Aslında  MÖ.  718  yılında  Tabal’da  Sinuhtu’ya,  MÖ.  717  yılında  Kargamışlı  Pisiris üzerine sefer yapmasının asıl nedeni bölgede büyük bir tehdit olarak gördüğü ve bu krallarla ittifak  yapan  Muškili  Mita’ya  bir  darbe  vurmak  içindi.  Çünkü  Mita  M.Ö.  717  yılında Karkamış  kralı  Pisiris’in Asur’a  karşı  başlatmış  olduğu  isyanı  desteklemiş,  bölgedeki Asur karşıtı faaliyetleri ve III. Salmanassar’dan beri Asur’a bağlı olan Que şehirlerini ele geçirmişti (Zoroğlu, 1994:303;  Sever, 2008:  104; Desti, 2009: 119). Que, Asur’un Orta Anadolu’daki egemenliğinin devamını sağlamak için oldukça önemliydi. Tabal ülkesine düzenlenen seferler de bile üs olarak kullanılmaktaydı. Que’nin Kilikya Geçitlerini kontrol edebilecek konumda olması, zengin ormanlık alanları önemini daha da artırmaktaydı ( Kurt, 2008: 125)


Bu  dönemde  Anadolu’da  Muškiler  ve  Urartular  Sargon’un  en  büyük  iki  rakibiydi. Bölgede  önemli  bir  güce sahip  olan  bu  iki  devlet  Asur’un  Anadolulu kavimler  üzerindeki etkisini kırmak için sürekli olarak Asur aleyhine gizli anlaşmalar yapmaktaydılar (Bing, 1987: 63). Bunun üzerine Sargon  MÖ.  715 yılında bölgeye bir sefer  düzenlemiştir.  Nimrud’da ele geçirilmiş, MÖ. 710-709  yıllarına tarihlenen Asur  kralına yazılmış  mektupta (Ayrıntılı  bilgi için bkz: Saggs, 1958: 182-184; Posgate, 1973: 22-25)


Muški topraklarında Urartu ile Asur’a karşı  işbirliği  yapmak  için  gönderilen  Que’li  on  dört  elçinin  yakalandığından bahsedilmektedir. Muški  kralı Mita’nın  bölgedeki Asur  karşıtı  tavırları  ve  Asur’a  tabi  olan bazı  Que  şehirlerini  ele  geçirmesi  nedeniyle  iki  taraf  Pozantı  yakınlarında  karşılaşmıştır.  Krallığının yedinci yılında Que’de yeniden hâkimiyeti tesis eden Asur kralı, Ušnani, Qumasi ve Harrua şehirlerini ele geçirmişti. Asur bu zaferiyle bölgedeki orman ve maden kaynaklarını ele  geçirerek  önemli  bir  ekonomik  kazanç  elde  etti.  Ayrıca  Muškilerin  Akdeniz  ile  olan bağlantılarını da kesmişti ( Kurt, 2008: 126, 127;  Hawkins, 2000: 42; Kurt, 2009a: 331). Asur tarafından bozguna uğratılan Muškiler, Akdeniz’e ulaşmak için Asur etkisinin olmadığı Gülek Boğazı,  Göksu  Vadisi’nin  doğusu  ve  Laranda  (Karaman)  yoluyla  yani  Bozkır-Hadim-Ermenek  rotasını  deneyerek  Akdeniz’e  ulaşmaya  çalışmıştı. Bu  nedenle  de  bölgede  Asur aleyhine ittifaklar kurmuş ve isyanları desteklemiştir (Kurt, 2009a: 330;  Bahar, 1999: 14 vd.; Desideri  ve  Jasink,1990:125;    Kurt,  2010b:  74,  75;  Bing,  1987:  63;   Memiş,  2012b:  242;  Zoroğlu, 1994: 302, 303). Sargon’un, Tabal ve onun kuzeydoğusundaki Kammanu krallığını Asur’a bağlaması üzerine Muški kralı Mita, dış politikasını Asur lehine değiştirmek zorunda kaldı. Hatta bu dönemde Que’nin sürgün edilmiş eski kralı Urikki’nin Asur’a karşı Urartu ile ittifak yapmak için  gönderdiği  elçilerin yolu  Mita’nın  topraklarında kesilir  ve Asur’a teslim edilir (Macqueen, 2013: 173).


II.Sargon’un hükümdarlığının  13. yılında  (M.Ö. 709)  Que  üzerinden Muški’ye  sefer düzenlemesinden  sonra,  Muški’li  Mita,  Sargon  ile  ittifak  kurmak  için  bir  elçilik  heyeti gönderdi.  Nimrud  mektupları  Muški  kralı  Mita  ile  Asurlular  arasında  dostluğun  olduğunu belgelemektedir.  Mita, M.Ö.  707’den  itibaren  Sargon’a  vergi  veren  hükümdarlar  arasında sayılır.  Böyle  bir  politika değişikliğinin  temelinde, Kimmer  tehdidine  karşı  korunmak  için Asur yardımını  sağlama  düşüncesi  yatmalıdır  (Kurt, 2007: 168;   Sevin,  2003: 241;  Memiş, 1999: 71, 72). II.  Sargon,  anallarında Muškilerle  ciddi  sıkıntılar  yaşadığını  belirtmiştir.  Bu sıkıntıları, askeri seferler ve diplomatik yollarla çözüme kavuşturan Sargon M.Ö. 705 yılında Kafkaslar  üzerinden  Anadolu’ya  gelen Kimmerlerle,  Tabal’da  yaptığı  savaş  sırasında ölmüştür.  Bunun  üzerine  Asur’un  desteğini  yitiren  Mita,  Kimmerlerle  karşı  karşıya  kaldı (Uçankuş, 2002: 17; Sevin, 2003: 242; Lemaire,1991:274). 


II.Sargon’un  hükümdarlığının  sonunda  Anadolu’da  isyanlar  çıkmış  ve  Asur’un Anadolu’daki  hâkimiyeti sarsılmıştır. Daha  sonra  tahta  çıkan  Sanherip  döneminde  Asur’un dış politikasında bir kez daha değişiklik yapılmıştır. Sanherip daha önceki Asur kralları gibi her  yıl  düzenli  olarak  Anadolu’ya  sefer  düzenleme  faaliyetine  son  vermiştir.  Bu  politika değişikliği  Asur’un  Anadolu’daki  egemenliğini  zayıflatmıştır.  Böylece  Que  ve  Hilakku muhtemelen Muški ve  Urartulara  güvenerek Asur’a  karşı isyan  etti.  Sanherip  MÖ.  703-702 yıllarında bölgeye bir sefer düzenleyerek isyanları bastırdı (Lemaire,1991:274. Sanherip’e ait “Rakipsiz Saray” isimli  yazıtta Amanos  Dağlarından  getirilen keresteden  bahsedilmektedir. Yazıttan  anlaşıldığı  kadarıyla  Amanosların  orman  zenginlikleri  bu  dönemde  de  Asur  için önemini korumaktadır. Kurt, 2008: 127). Ancak Anadolu’da İskit ve Kimmerlerin saldırıları sonucunda  Urartu  Devleti  zayıf  düşerken,  Muškilerin  hâkimiyeti  de son  bulmuştu.  Bozkır kavimlerinin istilası Asur’un, Anadolu’daki ilerleyişini de önemli ölçüde yavaşlattı.



SONUÇ

Egeli Kavimler Göçünden sonra başta Asur Devleti olmak üzere Muškiler, Urartular ve Geç Hitit Beylikleri, Hitit Devleti’nin yıkılması ile birlikte Anadolu’da meydana gelen siyasi boşluğu  doldurma  arzusu  taşımışlardır.  Geç  Hitit  Beylikleri,  zaman  zaman  değişen  siyasi güçlerine  göre Muški,  Urartu  ve  Asur’un  hâkimiyetini  kabul  etmek  zorunda  kalmışlardır. Ayrıca Anadolu’nun orman zenginlikleri, maden kaynakları ve iyi cins atları ve Bulgarmaden gümüşü dönemin uluslararası ticaretinde oldukça önemliydi. Tüm bunlar Asur için II. Sargon döneminden  itibaren  Anadolu  politikasının  öncelikli  hedefini  oluşturuyordu.  Bölgenin zenginliklerine  hükmetme  isteği  Muškiler,  Urartular  ve  İonyalılar  ile  Asur’u  karşı  karşıya getirdi. Anadolu’da büyük bir güç olarak ortaya çıkan ve hırsı ile dikkati çeken Mita’nın inişli çıkışlı bir politika izlediği görülür. Bu dönemde oluşturulan birçok koalisyonun arka planında da  Muşki’li Mita vardır.

Asur’un Anadolu’ya hâkim olma sürecinde en büyük rakibi olan Muškiler, pek çok kez bölgedeki kavim ve devletlerle Asur’a karşı ittifaklar kurarak, Asurluların Anadolu’da bir güç olmasını  önlemeye  çalışmıştır.  Anadolu’ya  hükmetme  arzusunda  olan  Muškiler’in  bu politikasına  karşı,  Asur ise düşmanlarına  gözdağı  vermek  için geçtiği  yerleri  yakıp  yıkarak ilerliyor,  uygulamalarıyla  komşu  ülkelerde  de  korku  yaratıyordu.  Dönemin  çivi  yazılı kaynaklarında  düşman  birliklerinin  koyun  gibi  boğazlandığı  yazılarak  ileride  yapılacak seferler için de düşmana gözdağı veriliyordu. Kendine karşı ittifak yapanlara da oldukça sert davranıyordu. Asurluların bir başka politikası ise boyunduruk altına almış oldukları bölgelerin halklarını  sistematik  bir  şekilde  başka  yerlere  nakletmeleridir.  Böylece  bir  yandan  bölge Asurlaştırılmaya  çalışılmış,  diğer  yandan  Asurlu  kralların  emrinde  çalışacak  işçiler kazanılmıştır.  İnsanların  yurtlarından  uzaklaştırılmaları  aynı  zamanda  bir ceza  yöntemi  idi. Asurlu  krallar  bu  yöntemle  kendilerine  karşı  isyan  edenlerin  sonlarına  katlanmaları gerektiğini  ve  cezalandırılacaklarını  hatırlatan  bir  uygulama  idi.  Tüm  bu  uygulamalara rağmen, Asur, Anadolu’da büyük bir güç haline gelmiş ancak tamamına hâkim olamamıştır. Çünkü  bu  dönemde  Kafkaslar  üzerinden  Anadolu’ya  gelen  İskit  ve  Kimmerler  Asur  için büyük  tehdit  unsuru  olmuşlardır.  Hatta  Muškilerin  bu  kavimlere  karşı  Asur’a  yaklaşması tehlikenin ne denli güçlü olduğunun da göstergesidir.


Dr.Suzan Akkuş
Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü
AKADEMİK BAKIŞ DERGİSİ Sayı: 51, Eylül – Ekim 2015
Uluslararası Hakemli Sosyal Bilimler E-Dergisi, İktisat ve Girişimcilik Üniversitesi,
Türk Dünyası  Kırgız – Türk Sosyal Bilimler Enstitüsü, Celalabat – KIRGIZİSTAN 




Fırtına tanrısı TARHUNZAS (MÖ 8.yy), Karatepe (Azatiwadaya)
Heykelin üzerindeki Fenike alfabesi ile yazılmış yazıtta Muşkiler ile mücadeleleri ve Tarhunzas'ın yardımıyla Azatiwadas'ın hizmetine girdikleri  anlatılır.
TARHUN - TARHAN - TARKAN / Türkçe




NOT: 
Tüm akademisyenlerin dikkatinden kaçan tarihi yanlış; MÖ 12.yy’da geldi dedikleri Frigler henüz devlet aşamasında olmadığından ve de MÖ 8.yy’a kadar da adı sanı duyulmadığından, MÖ.8’yy’da Homer tarafından yazıldı denilen, ama asıl MÖ 6.yy’da sansürlenip ve de düzenlenip Attika dilinde yazıldığından, Frigya’nın o dönem için, yani MÖ 6.yy’da coğrafi olarak kullanılan bir terim olmasından dolayı, MÖ 12.yy ila MÖ 8.yy arası için kullanılamıyacağının olması durumu söz konusudur. İlyada ya da Odyssey’de Frigya yazıyor olabilir, ama bu iki eserde MÖ 6.yy’da yazıya geçirilmiş, ve ondan sonra da bir çok kez diğer antik dönem yazarları tarafından elden geçirilmiştir. Frigya diye bir devlet veya bir millet MÖ 12.yy ila MÖ 8.yy’da tarih sahnesine çıkacak kadar güçlü değildir, yani henüz devlet olarak varlığı yoktur. Hatta Friglerin kralı Midas dedikleri kişi Muşkili Mita ise, babası Gordios da bir Muşkilidir ve Friglerle hiçbir bağları yoktur. Ayrıca bu iki kral dışında hiçbir antik kaynaktan başka “Frig” kral çıkaramazlar, yoktur çünkü. Lakin kral çıkaramamış, yani  hükümdarları olmasa dahi “Frigya” bir “coğrafi” terim olarak, milattan sonra bile kullanıla gelmiştir. Belki de kasten "Frigyalılaştırılmaktadır" !


Muşkiler İskit Boyudur, bu durumda Türk'tür. H.Sayce'ın "Muşki-Hitit yazıtı (The Moscho-Hittite İnscription)" adlı makalesinde geçen OUA kelimesi için "Frigce" derler ama o aslında Türkçe'dir ve OVA kelimesinin kendisidir. Frigya coğrafyasında birçok Kimmer kurganları da bulunmuştur. Bir "Frig" dedikleri kurgandan ayrıca ATA yazıtlı toprak kaplar çıkmıştır, Türkçe'deki anlamıyla aynıdır. Ayrıca, Kaşka dedikleri bir başka İskit-Türk boyunun buluntuları da Friglerinkinden ayırt edilmemektedir... Kim ne derse desin, gerçekler bir gün açığa çıkacaktır.

SB.








30 Ekim 2018 Salı

Asur mu? Kimmer-İskit mi?



Basında çıkan yeni bir haberden:

Arslantepe ve Asur arasındaki ilişkiyi açığa çıkaran tablet / Sözcü, 19 Ekim 2018


"Höyükte yürütülen iki yıl önceki kazılarda bulunan ve Geç Hitit dönemine ait yaklaşık 3 bin 200 yıllık fil dişi tablet, Arslaptepe ile Asurlular arasındaki ilişkiyi gün yüzüne çıkardı. MÖ bin 200’lü yıllara ait olduğu düşünülen tablet, dikdörtgen çerçeveye sahip. Çerçeve içerisine, orta kısma bir palmet ve palmetin her iki yanında birer dağ keçisi figürü ve üst köşelerde birer lotus çiçeği işlenmiş. Yüksekliği 4,3, eni 8,1 santimetre olan tabletin kalınlığı 0,8 santimetre.

Kazı Başkanı Roma La Sapienza Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Marcelle Frangipane, fil dişi tabletin çok önemli bir buluntu olduğunu belirterek, “Bir mobilyanın dekorasyonu olabilir. Güzel bir sanat eseri ama höyüğün tarihi açısından önemli. Tabletteki süsleme stili güneyden geliyor, Suriye ve Irak ile buranın belki bağlantısı vardı. Suriye, Irak ve Nemrut’daki motiflerle aynı, belki aralarında ticaret bağlantısı vardı. Tam olarak aralarındaki bağı bilmiyoruz. İlk defa buradaki toplulukla güney (Asur) arasındaki bağı gösteren bir şey bulduk. Bu tür eserler Suriye ve Mezopotamya’da var ama burası için ünik bir eser” dedi."




Gelelim işin bam teline...

ÇİFT TEKELİ HAYAT AĞACI betimlemesi, kazı başkanının geldiği şehrin kurucuları olan Etrüskler'de de görülüyor. Ayrıca Suriye ve Mezopotamya'dan önce görüldüğü yer Türkiye'dir. Tarihi MÖ 10bin-9bin arasına yerleştirilen KÖRTİK TEPE ile GÖBEKLİTEPE'dir ! Bu sanatı devam ettiren İskitleri söylemiyorum bile... ki ne Romalılar ne de Hellenliler bu sanat stilini kullanmamışlardır. Hatti etkisinde olan Hititler, Kimmer -İskit etkisinde olan "Frigya coğrafyası"nda da görülür. Mezopotamya'da ise Sumerliler kullanmıştır, tekelerin ne Akad ne de Asurlularla ilgisi vardır!...

Ah bu "akademisyenler"....


Göbeklitepe

Körtik Tepe
ve


"Atının kuyruğunu bağlamış,boynuna beçkem takmış,at üstünde ok atan Asur Kralı Ashurbanipal, British müzesinde."
(Bu resim ve açıklama için Oktay Polat'a teşekkürler)


Bu "kuyruğu düğümlü bekçemli at" ile betimlenen Aşurbanipal'ı tabi ki "enişte Bartatua" ve Kimmer/İskit/Medlerle olan yakın ilişkileri ile açıklayabiliriz. Sonuçta bu betimlemedeki gelenek bir Asur değil Türk geleneğidir. (Ya da, Bartatua veya bir başka İskit liderin temsilidir, olamaz mı?!)


Yaklaşık MÖ 678 de, İskitler İşpaka [Aspak (-os) olarak 'grek' kaynaklarda] liderliğinde Medlerle ittifak kurup Asurlara savaş açar.  Asurlar ise Kimmerler ile ittifak kurmuştur. Van Gölü civarında savaşırlar ve Asur kralı Esarhaddon'un önderliğinde İskitler yenilirken İşpaka'da MÖ 675'de ölür. İskitlerin başına bu sefer Bartatua (bazı kaynaklarda Partatua) geçer. Yenilginin ardından gelen barış ile Bartatua Esarhaddon'un kızı ile evlenir ve İskitler ile Asurlar arasında bir ittifak kurulur. Asurlar bu sefer de Medlerle savaş halindedir, Bartatua liderliğinde İskitler bu sefer Aşurbanipal (ö.MÖ 627) liderliğindeki Asurlulara yardım eder. Zaferden sonra Bartatua Esarhaddon'un emrinde bir vali olarak Medlerin bölgesine atanır. Bartatua'nın adı Heredot 1:103'te Protothyas olarak geçer.


Bu arada İskitlerin soydaşları olan Kimmerler Asur sınırlarını zorlamaktadır. Bartatua Esarhaddon'un emri ile Kimmerlerin peşinden gider ve Anadolu'nun iç kısımlarına kadar onları kovalar. Bartatua öldükten sonra oğlu Madyas İskitlerin başına geçer ve Medlerle savaşa girerler. Medlerin bölgesini kontrol altına aldıktan sonra Medlerle beraber Asurların başkenti Nineveh'i (Ninova) MÖ 610 gibi işgal ederler. Bartatua'nın oğlu Madyas Mısır'a kadar uzanır, Mısır kralı I. Psamtik onlara yalvarır ve armağanlar sunarak daha fazla ilerlemelerini engeller. 

I.Psamtik (ö.MÖ 610) ve "Bekos" ile ilgili olarak: 
(Heredot 1:105 Psammetikos, 2:2 Bekos)

Mısırlılar Psamtik'ten önce kendilerini dünyanın ilk insanları sanıyorlardı. Psamtik krallığa geçince ilk insanların kim olduğunu merak eder bir deney ile "Phrygia/Frigyalılar" olduğuna hükmeder. Bir çobana rasgele iki çocuk verir ve konuşmadan onları yetiştirmesini ister. İlk söyleyecekleri söz çok önemlidir. Çocuklar iki yaşına geldiğinde çobanı kapıda karşılar ve "bekos" derler. Çoban bunu birkaç kez tekrarladıktan sonra krala gider olan biteni anlatır. "Bekos" ekmek demektir ve "Frig" dilindedir sonucuna varırlar. Herodot bunları aktarırken hikayeyi Hephaistos rahiplerinden dinlediğini de ekler.  

Buradaki itirazım "bekos"un Frigce olmadığı ve de Friglerin Mısır'da olmadığınadır. Bir kere Psamtik'in döneminde Anadolu'nun o bölgesi zaten Frigya coğrafyası olarak anılmaktadır ama hiç bir Frig Mısır'a gelmemiştir. Truva Savaşı'ndan sonra Mısır'a getirilenler Truvalıdır ve Homer de dahil birçok kişi Truva'yı Frigya olarak da anmaktadır ki zaten dönem de Muşkili Mita (Midas)ın krallığı dönemidir. Ve bu ifade Mita'nın döneminden sonra yazılmış kitaplarda geçmektedir. Ayrıca Hephaistos bir Pelasglıdır, Pelasglar da Truvalılar da hem müttefik hem de aynı dili konuşur. Herodot ve Homer gibi antik dönem yazarlarının hangi dönemde yazdığı, orjinal olup olmadığı ya da etnik veya coğrafi bir isim kullanıp kullanmadığını araştırmacılar değerlendirmelidir. Çünkü Friglerin krallık tarihi Gordias ve Midas (Muşkili Mita) ile sınırlıdır ve Kimmer ile İskitlerle (Muşkiler) de içiçe yaşamışlardır. Birçok buluntuya "Frigya coğrafyası"nda bulunduğu için "Frig" olarak adlandırmakla yanlış yapmaktadırlar. Çünkü, "Frig başlığı", "Frig kurganları", "Frig atlı betimlemeleri" hep Kimmer ve İskitleri göstermektedir.

Mısırlıların atası Menes/Manes iken Lydia'da da efsanevi kurucu bir Manes (Mö 2bin) vardır. Her iki isim de Kırgız-Türk destanı Manas ile açıklanabilir ve Manas'ın atası da Karkar/Gargar olarak geçer. Gargar ise Truva'da hem bir yerleşim yerinin adı hem de Zeus'un Gargar Tepesinden savaşı seyrettiği yerin adıdır.



Bekos kelimesine gelince, -os zaten Yunanca eril ektir, yani geriye sadece Bek kalır [bek - ek ?!]... Belki de "Frigce" değil başka bir dildendir...

Bek hecesinin Türkçedeki açıklaması:

*bek:
DS 11:600 bek (I) "sert, katı, sağlam, kuvvetli." (bk. DS 11:602 bekimek; bekişmek " 1. pekişmek, sertleşmek, katılaşmak, sıkışmak, 2. [berkimek (II)] iyileşmek, sağlamlaşmak"; DS 11:603 bekitmek (I), DS 11:635 berk (I) [bek (I)] "sert, katı, sağlam, kuvvetli"; DS 11:635 berkitmek (I) "1. [bekiştirmek] sağlamlaştırmak, pekiştirmek.")
TS 1:483 bek (II) (pek) "katı, sert, sıkı, sağlam."
M III 36:3 bek katığ, AY 190:12 bek katığ süzük kirtgünç könülin;
KB 2768 bağırsak kişi ol kişi ödrümi / bağırsaknı bek tut ay er ködrümr, DLT 1:333 bek nen (Bk. berk), (bk. DLT IV:80 bekiş- "pekişmek, sağlamlaşmak", DLT IV:80 bekit-; DLT IV:81 bekü-: berkişmek, DLT IV:84 berk "muhafaza edilmiş, tahkim edilmiş, sağlam"; DLT IV:85 berkit- "berkitmek, sağlamlaştırmak.") [EDPT 323 bek (?pek), DTS1. 92 bek II, ESTJa. 11:117]

89. bekmez ~ bekmes
DS 11:604 bekmez "pekmez."
TS 1:485 bekmez "pekmez."
DLT IV:80 bekmes "pekmez (Oğuzca). Bk. pekmes." 

DERLEME SÖZLÜĞÜ'NDE GEÇEN EN ESKİ TÜRKÇE KELİMELER I


Kim bu Medler?

"Maday'ın Cenubi Azerbaycan arazisinde, Mezopotamya'nın bilavasite komşuluğunda yaşamış Midiyalılardan (Medler-SB) olduğunu bir çok araştırmacılar kabul eder. Maday etnoniminin muasır Türk halklarının etnonimiyasında rast gelinmesi bu etnonimin Türk menşeli olduğunu tastikleyen belgelerdendir."

Aralık Denizi Havzasının Erken Sakinleri: Türkler





Prof.Dr.Bahtiyar Tuncay'ın Bartatua için bir açıklaması vardır:

ALP (P) - ƏR (AR) -TONQA (TATUA). Partatua adı AL Ər Tonqa adının aççur dilində təhrif edilmiş şəklidir. Bəzi mütəxəssislər qədim mənbələrdə işquzların həm də “sak” adlandırıl-ması faktından çıxış edərək Alp Ər Tonqanı sak hökmdarı, onun xaqanı olduğu Turan dövlətini isə iskit-sak dövləti saymışlar (Гейбуллаев, 1991, c. 326-329; Əlibəyzadə, 1998, s. 241; Anadol, 1991). Eyni fikrə Yeni Türk Ensiklopediyasında da rast gəlirik (Yeni Türk Ansiklopedisi, 1985, Xl, s. 4363). Camal Anadol yanlış olaraq, Alp Ər Tonqanı Partatuanın oğlu Madiy ilə eyniləşdirmişdir (Anadol, 1991). Eyni səhvi Məhəmməd Tağı Zöhtabi və Elməddin Əlizadə də təkrarlamışlar (Əlibəyzadə, 1998, s. 241). Gerçək isə budur ki, Alp Ər Tonqanın mixi yazılardakı adı Partatuadır və bu ad böyük türk qəhrəmanı və hökmdarının adının aşşur dilindəki cüzi təhrifi ilə ortaya çıxmışdır:

ALP ƏR TONQA
P — AR — TATUA

Ət-Təbəri Naxçıvanın Alp Ər Tonqa tərəfindən inşa edildiyini yazmaqdadır. “Avesta” Alp Ər Tonqanın bol duzlu Çiçəstə gölü sahilində qətlə yetirildiyi bildirilir. “Bundaxşinin kitabı”nda söylənilənlərdən isə belə məlum olur ki, Çiçəstə gölü Aturpatakanda, yəni Azəbaycanda yerləşir. (Касумова, 1985, c. 20). Bu məlumatlardan göründüyü kimi, Alp Ər Tonqa Cənubi Azərbaycanda yerləşən bol duzlu Urmiya gölü sahilində qətlə yetirilmişdir.Onun Azərbaycanda öldürüldüyünü Yeni Türk Ensiklopediyası da təsdiqləməkdədir: “Alp Ər Tonqa iranlılarla çox uzun bir mücadiləyə girmiş…, Altaylara qədər təqib edilmiş, yenə həmlə etmiş, nəhayət, Azərbaycanda… öldürülmüşdür (m.ö.624).” (Yeni Türk Ansiklopedisi, 1985, Xl, s. 4363).



O zaman, Alp Er Tunga Aşurbanipal ile akraba oluyor, sonuçta Bartatua Aşurbanipal'ın kızkardeşi ile evliydi...


Aşurbanipal'a tekrar dönecek olursak bundan sonrasını Hasan GÜLMUHAMMET'in "ELAM SİYASAL VE KÜLTÜR TARİHİ" makalesinden okuyalım:


Urtaki Dönemi
Babil yıllıklarında adı geçen son Elam kralı Urtaki veya Urtak’tır (M.Ö. 674-664). Bu kralın döneminde Elam’la Asur’un ilişkileri iyi olarak görülmektedir. Onun Asur’un yardımıyla hakimiyete gelme olasılığının olduğu ileri sürülmektedir. Onun krallığında  Asur’da  tutsak  tutulan  Elam tanrıları kendi ülkelerine geri verilmiştir. Elam ise Babil’e hiç karışmamaktaydı ve  Asur kralı Asur-banipal (M.Ö. 668-627) bile Elam’da kıtlık zamanı oraya tahıl ve yiyecek göndermiştir (Mecidzade, 1991: 30-31).

Bu iyi ilişkiler uzun sürmemiştir. M.Ö. 665 civarında Urtaki aniden Babil’e saldırmıştır; ancak güçlü kral Asur-banipal ordusunu göndererek onu geri oturtmayı başarmıştır. Asur kaynakları savaştan az sonra Elam kralının öldüğünü haber vermektedir (Yusifov, 1993: 323).


Teumman'ın başı ağaca asılmış, Aşurbanipal eşiyle zaferini kutluyor.
Teumman kelimesinin Teoman olması...


Teumman Dönemi
Urtaki’den sonra Elam tahtı ve tacı 2. Şilhak-inşuşinak’ın oğullarından Tamti-humban-inşuşinak’ın eline geçmiştir. Bu kralın adı Asur kayıtlarında Teumman biçiminde kaydedilmiştir. O, bütün taht rakiplerini öldürerek durumunu biraz istikrarlı hale getirmiştir. Bu durumdan dolayı Urtaki'nin üç oğlu Asur'a sığınmıştır. Bazı Elam kaynaklarında 2. Humban-haltaş, Urtaki ve Teumman'ın kardeş olduğu kaydedilmiştir. Oysa bu kral kendisini 2. Şilhak-inşuşinak'ın oğlu saymaktaydı (Waters, 1999: 473). Yusifov'a göre Urtaki ve Teumman hakimiyeti birlikte yönetmişlerdir (Yusifov,1993: 323).

Bu kralın bazı imar ve bayındırlık faaliyetleri bilinmektedir. O, Susa’da yeni tapınaklar yaptırmıştır. Onun döneminde Elam’ın zayıf olduğunu anlayan Asur kralı Asur-banipal M.Ö. 653 yılında Elam’a hücum etmiş ve Der’i fethetmiştir. Ulay ırmağı yakınlığında vuku bulan bu savaşta Asurlular galip gelip Elam kralı Tamti-humban'ı öldürmüşlerdir (Waters, 1999: 476). Asur-banipal Urtaki’nin ona sığındığı bir oğlunu 2. Humban-nikaş adıyla Madaktu ve Tammaritu adında diğer oğlunu Hidallu hükümdarlığına atamıştır; ama bu bilgileri veren Asur kayıtlarına rağmen bazı kaynaklar Susa’nın bu zaman Atta-hamiti-inşuşinak'ın elinde olduğunu yazmaktadır (Mecidzade, 1991: 31).

M.Ö. 650 civarında Asur kralı Asur-banipal ve Babil kralı olan kardeşi Şamaş-şum-ukin arasında ciddi bir çekişme ve çatışma yaşanmaktaydı. Elamlılar geçmişteki yenilgilerini telafi etmek ve belki de kaybettiklerini almak için bu fırsattan yararlanmaya çalışmaktaydılar. 2. Humban-nikaş Asur’la savaşa kalkışmış ama Der yakınlığında mağlup olmuştur. Aynı işi kardeşi Tammaritu (M.Ö. 652-649) da yapmıştır. O, Keldani Nabu-bel-şumati ile ittifak yaratarak Asur’la savaşa girişmiştir. Savaşta alınan yenilgiden dolayı Elam'da ciddi iç kargaşalar ortaya çıkmış ve Tammaritu çareyi Asur’a sığınmakta görmüştür. Elam tahtına İndabibi veya İndabigaş geçmiştir, ama onun krallığı Tammaritu'nun üç yıllık krallığından da kısa olmuştur. Asur kralı Asur-banipal’ın saldıracağı tehdidinden sonra bu yeni kral katledilerek yerine 3. Humban-haltaş geçmiştir (M.Ö. 648-640) (Stolper, 1984: 51).

Urtaki ve Teumman kelimeleri önceki Elam adlarına benzemiyor.  Teumman Hunların meşhur imparatoru Teoman'a çok benzemektedir. Urtaki ise ortak kelimesine benzemektedir. Bu iki kralın ortaklaşa krallık yaptıkları bu benzetmeyi desteklemektedir (Yusifov, 1993: 323).

Elam'ın Sonu
Bundan sonra Elam tarihinde tam bir kargaşa tanığı olunmaktadır.  3. Humban-haltaş ve Asur desteğini arkasında bulunduran Tammaritu arasında ciddi bir rekabet yaşanmaktaydı. Bu gergin ortamda Tammaritu Asur tarafından Elam tahtına oturtulmuştur. M.Ö. 646 yılında 3. Humban-haltaş Elam tahtından Tammaritu'yu kovarak krallığa başlamıştır. Bu ise Asurlulara yeni bir hamlenin başlatılmasına zemin yaratmıştır (Pirnia, 1987: 138).

M .Ö. 645 yılı civarında Asurbanipal büyük bir orduyla Elam'a hücum etmiştir. Elam'ın bir takım kentleri özellikle Susa, örneği görülmemiş çok şiddetli bir yağma ve yıkıma uğramıştır. Bu defa amacının Elam’ı tarih sahnesinden silmek olduğu anlaşılmaktadır. Asur-banipal'ın hatıratı bu yıkım sahnesini şöyle anlatmaktadır: Ben büyük ve kutsal kent, gizemli tanrıların meskeni Susa'yı Asur ve İştar'ın isteğiyle fethettim; saraylarına girdim ve sevinç ve neşe ile orada ikamet ettim. Servet, mal, altın ve gümüşü bol olan hazinelerinin kapısını açtım. Bugüne kadar krallık yapmış kralların topladığı ve benden başka kimsenin ulaşıp alamadığı serveti ganimet olarak sahiplendim. Elam krallarının Sumer, Akad ve Karduniaş (Babil) ülkelerinden talayıp Elam'a getirdikleri altın ve gümüşleri, süs eşyalarını, krallık simgelerini, savaş silahlarını; kralların, üstünde oturdukları, uyudukları, yemek yedikleri bütün saray eşyalarını ganimet alarak Asur'a getirdim.

Ben lacivertli kerpiçlerle yapılmış Susa zigguratını, binanın perdahlanmış ve parlak bakırdan yapılmış süslerini kırıp dağıttım. Kimsenin göremediği ve hep gizemli yerlerde yaşayan İnşuşinak, Sumudu, Lakamar, … gibi tanrı ve tanrıçaları bütün süsleriyle, servetleriyle, eşyalarıyla ve rahipleriyle birlikte Asur memleketine getirdim. Ak mermerden yontulmuş veya bakır, gümüş ve altından dökülmüş otuz iki kraliyet heykelini Asur'a getirdim. Bütün Şadu ve Lamassuları ortadan kaldırdım. Girişlerin süsü olan öfkeli boğaların heykellerini yerlerinden kopardım. Elam tapınaklarını yerle bir ettim ve tanrıları ve tanrıçalarını yağmaladım. Ordum hiçbir yabancının giremediği kutsal bahçelere girip sırlarını gördü ve ateşe verdi.

Benim tanrıçam İştar'dan korkmayıp atalarıma zarar ve ziyan veren eski kralların mezarlarını yıkarak cesetlerini güneş ışığına maruz bıraktım. Onların kemiklerini Asur'a gönderdim. Ben kralların ruhlarını, onlara adaklar adamayı ve şereflerine içki içmeyi yasak etmekle rahatsız kıldım. Elli beş günde Elam'ı bir harabe ve çöle çevirdim. Kentlerini tuzluk ve çayırlığa çevirdim. Sayıları çekirge sürüsünden fazla olan kralların kızlarını, kralların karılarını, eski ve yeni Elam krallarının ailelerini, valiler ve muhtarlarını, istisnasız olarak bütün uzmanlarını, erkek ve dişi bütün sakinlerini, büyükbaş ve küçükbaş bütün hayvan sürülerini ganimet olarak Asur'a gönderdim. Bütün vahşi hayvanlar benim sayemde bundan sonra oralarda rahat yaşayacaklardır. İnsan sesi, büyük ve küçük hayvanların sesi, sevinç çığlıkları artık orada olmayacaktır (Beyani, 1973: 101-103).

Elam bundan sonra ciddi olarak bir daha baş kaldıramamıştır. Kısa bir süre sonra da 3. Humban-haltaş’ın yakalanarak Asur’a nakledilmesiyle direnişi tam olarak çökmüştür. Bundan sonra Asur kaynakları Elam konusunda bir şey yazmamaktadırlar (Mecidzade, 1991: 32).

Elam-Türk akrabalığının ciddi ölçülerde olduğu sanılmaktadır. Bu bağın iyice ortaya koyulması, çoğu araştırmacılara göre Elamlılarla akraba sayılan Kas, Kut, Lullubi, Ellipi, Tukriş gibi komşu halkların da Turani kavimler oldukları görüşünü güçlendirecektir. Özellikle dillerinin yapısı ve ortak sözcüklerle gramer açısından bu ilişkilere baktığımız zaman Elamlıların Turani bir kavim oldukları ortaya çıkmaktadır. Diğer alanlardaki bağları da bu dil bağına eklediğimiz zaman aralarında ilişkinin daha güçlendiği görülmektedir.  


Oxus [(Oksus dedikleri, ama Oğuz olan kelime) Amuderya] hazinesinden altın plakada bir İskit Savaşçısı

MÖ 1100 - Bir "Bozkır" Savaşçısı dedikleri "Asur" mührü
Bozkır savaşçıları kimlerdir?...

Semra Bayraktar