khazar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
khazar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

18 Kasım 2024 Pazartesi

Türkçe - Turkish

 

Adı Türkçe Bars/Barıs'tan gelen "Boris'in Saçmalıkları"

"Bullshits of Boris", which his name is also of Turkish origin!


Ashina (Aşina/Asena), Khatun (Katun/Hatun), Chad (Şad), Yabghu (Yabgu/Yabku/Yabğu), Khagan (Kağan/Kaan), Khan (Kan/Han), Tegin (Tegin/Tigin/Tekin), Chor (Çor), Tarkhan (Tarkan/Tarhan), Bek (Beg/Bey), Tudun (Todun), Boila (Boyla/Buyla/Boyar), Erkin (Erkin/Ergin/İrkin), Baghatur (Bahadır/Batur), Elteber (İlteber), Bumin, İstemi, Mukan, Taşpar, Nevar and Turk (Türk) is TURKİSH OF ORİGİN !

SB














Kaynaklar / Sources:

* Talat Tekin - Tuna Bulgarları ve Dilleri, 1987

* Gerard Clauson - An Etymological Dictionary of pre-thirteenth-century Turkish, 1972

* Saadettin Gömeç - “Şadapıt" Unvanı Hakkında. Prof. Dr. Işın Demirkent Anısına, Dünya yayınları, Şubat 2008

* Zehra Odabaşı - Türk Devletlerinde Kullanılan İdari Ünvanlar / Osmanlı Medeniyeti Araştırmaları Dergisi/Journal of Ottoman Civilization Studies. Cilt 5, Sayı 9, Ekim 2019 & Vol 5, No 9, October 2019

* Semra Bayraktar - Turova ve Saka Türkleri, 2023


* And the "Bullshit Oscar" goes to:

Boris Zhivkov - Khazaria in the Ninth and Tenth centuries. Translated by Daria Manova, ed. Florin Curta, 2015 Brill.

_________



6 Şubat 2024 Salı

İki Hazar Kurganı

 

İki Hazar Mezarından Çıkarılan DNA / LİNK

Anatole A. Klyosov (1,2), Tatiana Faleeva (3)

1) DNA Genealogy Akademisi, Boston, ABD.

2) DNA Genealogy Akademisi, Moskova, Rusya.

3) Ulusal Adli Tıp Merkezi, Rostov-on-Don, Rusya.


Özet:

Rusya'nın güneyindeki Aşağı Don bölgesinde kazılan iki Hazar kemik kalıntısının biyolojik kabile bağlantısını (Y-kromozomal haplogruplar, alt sınıflar ve haplotipleri açısından) anlamak için DNA'larını çıkardık ve analiz ettik ve her ikisinin de R1a haplogrubuna ve Z93 alt sınıfına ait olduğunu gösterdik. Bu model tipik olarak "Türk" kabul edilebilir ve bir Yahudi DNA soyu olarak kabul edilemez. Haplotipleri de tespit edilmiş ve burada rapor edilmiştir. Haplotipler, her iki Hazar'ın da, ortak atalarının kendilerinden 1500-2500 yıl kadar önce, MÖ II. binyılın ortalarında - MÖ I. binyılın başlarında, tipik olarak İskit dönemlerinde ya da biraz daha öncesinde yaşamış olmaları anlamında birbirleriyle akraba olmadıklarını göstermektedir. Haplotipleri, haplogrup R1a'nın iyi bilinen Yahudi haplotipleri ile ilişkili değildir.

İlki 1994'te, ikincisi 2004'te kazıldı. İlk cenaze töreni geçmişte soyulmuştu. İnsan iskeleti 40+ yaşında bir erkeğe aitti, insan kemikleri soyguncular tarafından taşındı ve orijinal mezar yeri belirsizdi. Mezar, VII. yüzyılın sonundan MS VIII. yüzyılın başına tarihlendi. Mezardan elde edilen DNA örneği indeks 1251 tarafından atandı.

İkinci mezar soyulmadı ve tamamen korundu. İnsan iskeleti 35-45 yaşlarında bir erkeğe aitti, kafatası Batı'ya doğru sırtüstü uzanmış olarak konumlandırılmıştı. Mezar, VIII. yüzyılın ikinci yarısından MS IX yüzyılın başlarına tarihlenmiştir. Mezardan elde edilen DNA örneği 1986 indeksi tarafından atandı.

IX yüzyılın ilk yarısında kare hendekli kurganlar ele geçirilmiştir. Arkeolojik kültür yok oldu. Görünüşe göre Hazarlar bu süre zarfında aşağı Don bozkırlarını terk etmişler; bu nedenle, Kuteiniki ve Talovo mezarları, Don bozkırlarındaki varlıklarının sırasıyla erken Hazar ve geç Hazar zamanlarını işaret eder.

Her iki durumda da DNA, eski iskeletlerin dişlerinden çıkarıldı. Dişler bir titreşim değirmeninde temizlendi ve öğütüldü, DNA fenol ekstraksiyonu ile izole edildi ve izole edilen DNA'nın kantitasyonu için polimeraz zincir reaksiyonu gibi diğer rutin prosedürler kullanıldı. Her iki durumda da eski Hazarların Y-kromozomal haplogrubu R1a olarak tanımlandı ve SNP mutasyonları R1a-Z280 ve R1a-Z93'e özgü primerler, her iki örneğin de negatif Z280 ve pozitif Z93 mutasyonları gösterdiğini ortaya koydu. Böylece, her iki eski Hazar'ın DNA'sının R1a-Z93 "imzası" olduğu yorumlandı. Bu, günümüz etnik Rusları, Ukraynalıları, Polonyalıları ve diğer Slav erkek popülasyonlarında çok nadir görülen bir SNP'dir ve bunların yaklaşık% 50'sinin R1a haplogrubunu taşıdığı tahmin edilmektedir. Öte yandan, R1a-Z93, Kafkas Karaçay-Balkarları, ayrıca Tatarlar, Başkurtlar, Kırgızlar ve görünüşe göre İskitlerin soyundan gelen ve ortak ataları 1500 - 2500 yıl öncesine dayanan R1a-Z93 alt sınıfında bulunan diğer topluluklar gibi günümüz Türkçe konuşan halklarında çok yaygındır.

Biri erken Hazar, diğeri geç Hazar dönemine ait iki Hazar mezarından keşfedilen alt grupların (R1a-Z93) ve haplotiplerin, MÖ II. binyılın ortalarından MS I. binyıla ve biraz daha sonrasına kadar Orta Asya (ve özellikle Altay bölgesi) ile Karadeniz bölgesi arasında göç eden Türk göçebe kabilelerine ait olması muhtemeldir. Görünüşe göre farklı kabilelere ve farklı haplogruplara (aralarında haplogrup C, G, Q, R1a, R1b) aittiler, ancak şimdiye kadar İskitlerin ve ilgili kabilelerin antik kazı DNA'ları arasında sadece haplogrup R1a keşfedilmiştir.

İki Hazar'ın ortak atası, "klasik İskit zamanları" ile ilişkilendirilen MÖ II. binyılın ortalarında-MÖ I. binyılın başlarında (hatta biraz daha öncesinde) yaşamıştır. Açıkçası, bu iki haplotip birbiriyle yakından ilişkili değildir, her ikisi de Y-kromozomunda R1a-Z93 haplogrubunu taşımasına rağmen muhtemelen iki farklı kabileyi temsil etmektedir. Bu şaşırtıcı değildir, çünkü R1a-Z93 alt grubu yaklaşık 5000 yıl önce oluşmuştur (SNP-mutasyonlarının analizi ile belirlendiği üzere). Bu haplogrup, antik kereste-mezar arkeolojik kültürünün yanı sıra Potapov, Sintashta, Andronovo, Karasuk ve diğer arkeolojik kültürlerde (Haak vd., 2015; Allentoft vd, 2015); günümüz Hintlilerinde, özellikle Hint üst sınıflarında (Sharma vd., 2009) , Karaçay-Balkarlar, Başkurtlar, Tatarlar, Peştunlar, Tacikler, Özbekler, Kırgızlar ve diğer birçok halkta (Klyosov & Saidov, 2015) yüksek oranda haplogrup R1a-Z93 bulunmaktadır.

Bu çalışma, günümüzden yaklaşık 1200 ve 1300 yıl öncesine tarihlenen iki Hazar iskeletindeki (önceki ve sonraki Hazarlar) antik R1a haplogrubunu tanımlamaktadır, ancak bu iki iskelet oldukça uzak DNA soylarına aittir ve ortak ataları onlardan yaklaşık 1500-2000 yıl önce yaşamıştır. Hem Hazarlar (R1a-Z93) hem de günümüz etnik Rusları, Ukraynalılar, Beyaz Ruslar, Polonyalılar ve diğer Slav halklarının haplogrup R1a (baskın alt sınıflar R1a-Z280 ve R1a-M458; Rozhanskii & Klyosov, 2012) ve haplogrup R1a İskandinavlarının (baskın alt klad R1a-Z284; a.g.e.) atalarıyla akraba değildir. Bununla birlikte, Türk dillerini konuşan ve kazılan Hazarların DNA soylarıyla oldukça yakın akraba görünen R1a-Z93'ün oldukça büyük bir payına sahip birçok halk vardır (bunların bazıları Kafkasya'da, bazıları eski İskit ve Hazar topraklarında ve Tatarlar ve Başkurtlar gibi Volga nehri bölgesinde yaşamaktadır. DNA şecere verilerine göre, iki eski Hazar'ın hiçbirinin Yahudi YDNA (Y-kromozomal DNA) soyuna ait olmadığı belirtilmelidir.


Hazar - 8.-9.yy / The Morgan Library & Museum


30 Kasım 2020 Pazartesi

Bizans Grek değildi

 

IV Hazarlı Leo - 17.yy çizimi, Doğu Roma İmparatoru (751-780) - İl Başı (Basil)
Babası : V.Konstantin ; Annesi: Hazar Kağanı Bihar'ın kızı Çiçek (Tzitzak)

"Bizans devletinin Yunanistan ile hiçbir ilişkisi yoktur ve tarihin hiçbir devrinde bugünkü Yunanistan gibi bir devlet asla olmamıştır. Özellikle belirtilmelidir ki, Yunanistan'daki Bizans kalıntılarının sayısı, Anadolu'dakilerin 1/10 kadar bile değildir! Bizans döneminde Anadolu'da yaşayan yerli halk, misyonerlik kullanılarak ve zorlanarak Hristiyanlaştırılmış, istemediği halde yine zorla kiliseye sokulmuş ve anadili Grekçe olmadığı halde Grekçe verilen vaazları dinlemek ve Grekçe İncil'i okumak zorunda bırakılarak baskılarla Hellenleştirilmiştir.

Bazen Kilikya'da olduğu gibi Bizans'ın Hristiyan bağnazlığı o derece artmıştır ki, Müslüman veya pagan olanların çoğu katledilmiş, canlarını kurtarabilenlere ise eğer yaşamak istiyorlarsa Hristiyan olmaları şartı yüklenmiştir. Anadolu tarihinde hiçbir kavim bu derece gaddar yöntemlerle asimilasyon politikası izlememiştir; hatta yaptıkları gaddarlıklarla Tevrat'a giren Asurlular dahi din öğretisini de içeren böyle iptidai yöntemlere başvurmamışlardı.

Bu kadar akıl almaz yöntemlerle Prokrustes (*) yatağına sıkıştırılmış olan bir halklar konglomerasyonuna (**) Grek, Yunanlı, Rum demek çok yanlıştır, çünkü bunu derken Anadolu'ya sanki Bizanslılar çağında yeni "Bizans" göçleri olmuş olduğunu kabullenmek gibi çok ciddi bir yanılgıya düşeriz. Bizanslılar devrinde Anadolu'ya hiçbir zaman Grek/"Bizanslı" göçü olmamıştır; aksine Slavlar, Bulgarlar, Peçenekler, Avarlar, Türkler, Araplar, Persler, Moğollar gibi başka kavimler göçmüştür."


Prof.Dr. Ahmet Ünal // "Hititler" kitabından

(*) Prokrustes'n Yatağı : Atina-Megara arasından haydutluk yapan mitolojik bir karakter. Biri küçük diğeri büyük iki yatağı varmış. Gelip geçen yolcuları soyduktan sonra uzun boyluları kısa yatağa yatırır, ayaklarını keser; kısa boyluları da uzun yatağa yatırarak ayaklarından çekerek uzatırmış. Turovalı Elene (Helene)'yi daha çocuk yaştayken kaçıran Atinalı Theseus bu haydutun hakkından gelerek öldürmüş. Günümüzde sabit fikirleri olan kişilerin düşüncelerini zorla değiştirmeye kalkan kişiler için kullanılan bir deyimdir.

(**) Konglomerasyon : Değişik maddelerin bir araya gelerek içi boş organlarda kitle oluşturması.


"Sanatta Süreklilik" - "Soydaşlık" " Kültür ve Dil Birliği"
"Biz Anadolu'dan hiç gitmedik..."

İonlar Grek değildir, Pelasg kökenlidir. Ama göç sonrası karışmışlar ve bir çoğu Hellenleşmiştir. Ve İon sözünü bir Yunan'a çevirmişiz, yanlıştır. Gerçi Hellenlerde ancak ve ancak MÖ 5.yy'dan sonra Ellen sözünü etnik olarak kullanmaya başlamıştır, öncesi yoktur. İskender döneminde Anadolu'nun birçok yerinde "Yunanca" konuşulmuyordu ki MS 4.yy'da bile "Yunanca" konuşulmayan bölgeler vardı... Şimdi özetle ilk imparatorlara bakalım...


* Bizans (Byzantion) adı "Yunanca" değildir ve "Grek" kolonileri tarafından da kurulmamıştır.

* Bu imparatorluğun asıl adı Bizans değil, Doğu Roma'dır. Bizans adı 16.yy da tarihçi Wolf tarafından antik kent adına atfen "verilir".

* Roma İmparatorluğunu ikiye bölen ve doğuyu alan Diokletianus, bugünkü kıta Yunanistan'dan değil, İlirya'dan gelen bir Romalıdır. Batı Roma ise Maximian'ındır.

* Doğu Roma'nın kurucusu kabul edilen "Büyük" Konstantin Romalıdır ve bugünkü Sırbistan'dan gelir.

* İmparator Valentinian, bugünkü Hırvatistan'dan gelir, İlirya-Romalıdır.

* "Büyük" Theodosius, bugünkü İspanya'dan gelen Romalıdır.

* I. Leo, Trakyalı Romalıdır. Kimi Trak kavmi Bessi, kimi de Dacialı (ya da Getae) olduğunu söyler. Şu iyi bilinmeli ki Traklar çok yoğun bir şekilde İskitlerle karışmıştır, yani melezdirler.

* Makedonya'dan gelen I.Justin Trakyalı-Romalıdır, Yunancası çok zayıftır.

* "Büyük" Justinian Dardania'da doğmuş İlirya-Romalısıdır, Trak-Romalısı diyen de var, yine de "Grek" değildir...

* Heraklius'un Kapadokya Ermenisi olduğu söylenir, hatta Arsak kökenli derler. Ancak, Hint-Avrupacıcıların aksine, Arsakların Türk kökenli olduğunu belirtilen birçok Azerbaycan ve Türkmenistan tarihçisi var, Arsaklar Part-Türklerinin devamıdır. Heraklius döneminde Latinceye son verilerek, Yunancaya geçilir, kilisenin de etkisiyle Yunanca konuşulur. Heraklius gibi, Batı Türk Kağanlığı (Göktürk) da Sasanilerle sorun yaşıyordu (ki Sasanilerin ordusu azımsanmıyacak kadar çok Türk askeri bulunuyordu). Batı Türk kağanı Tong Yabgu ile müttefiliğini pekiştirmek için Heraklius kızı Eudokia'yı Kağan'ın oğlu ile sözledi, ancak bu evlilik Tong'un ölmesiyle gerçekleşemedi.

* II. Justinianos'un eşi Hazar Türküdür. Buşir Kağan'ın kızkardeşi Theodora'dır.

* V. Konstantin'in eşi de Türktür. Hazar Kağanı Bihar'ın kızı Çiçek (Tzitzak) iken, oğulları IV.Leo "Hazarlı İmparator" olarak tanınır. Çiçek ile birlikte Doğu Roma'ya "Türk" tekstili girer, Hazar kostümleri popüler olur ve buna da "Tzitzak modası" demişlerdir.

* 11.yüzyılda imparator I. Aleksios'un kızı Anna Komnini bile eserinde "Romalı" sözünü kullanır.


Kökenleri değişen daha birçok imparator var, ancak artık "Grekleşmeye" başladıkları için bu örnekler yeter sanırım.


Bilgileri kaynaklara göre aktardım, yanlışım varsa da düzeltirsiniz. Yalnız, Doğu Roma tarihinin Türksüz anlatılamıyacağını da bilmeliyiz. Kuruluş sonrasına bile bakarak Anadolu'da öncelikle Hun - Avar - Hazar Türklerinin, sonra ise Selçuklulara kadar Kıpçak/Kuman ve Peçenek Türklerinin yerleşik yaşadıkları bir gerçektir ve birçoğu da Hristiyan dinini kabul ederek "Hellenleşmiştir". Nasıl ki Osmanlı İmparatorluğundaki azınlıkları sayıyor ve gözümüze sokuyorlarsa, bizim de Doğu Roma İmparatorluğundaki Türkleri anlatmamız gerekiyor. Bir imparator "Ermeni (Armenian origin)" ya da "German (Germanic origin)" kökenli olması belirtiliyor da "Türk" olunca niye tüm kaynaklar susuyor? IV. Leo için Hazar diyorlar, ancak "Türk" demiyorlar "semi-nomadic Turkic" diyorlar. Oysa Hazarlarr ne semi-nomadic ne de Turkic'tir!.. Hepimiz biliyoruz, Hazarların Türklüğünü ve "devlet" kuranlara da "yarı-göçebe" denilmesi büyük terbiyesizliktir !.. Basileus (Basil < Başil > İl Başı - Avrupalıların anlamdırdığı gibi bey/yönetici/lider/kral !) sözünün kökeni bile Türkçedir ve İskitler vasıtasıyla geçmiştir. Ayrıca kıta Yunanistan bile tam manasıyla "Grek" değildi. Birçok Hun, Avar, Hazar, Kuman da kıta Yunanistan'a yerleşmişti (bununla da ilgili bir paylaşım yapmıştım/link). Osmanlı döneminde bile Anadolu'da öyle abartılı bir "Rum" nüfus da yoktu. Yani bu tarihi olayların tek taraflı anlatılması öncelikle kendimize ihanettir.


Daha önce birçok kaynak paylaşmıştım, blogtan kaynak ve linklerle diğer paylaşımlara da ulaşabilirsiniz.


Semra Bayraktar


Aksoukh adı Türkçedir; Aksu.

"Vazelon manastırı kayıtlarından anlaşıldığı kadarı ile, bölgedeki Hristiyanların % 52.7 si Rum kökenli değildir. Bunların büyük bir kısmının Hristiyan Kıpçak Türkleri olduğuna dair çeşitli kayıtlar vardır. Grek kayıtlarından Komnenosların doğusundaki Kıpçak unsuruyla akrabalık münasebeti kurduğu anlaşılmaktadır. Nitekim bu evlilikler sonucu doğan çocukların ikinci isimleri hep Türkçedir.

Komnenos krallarından I. Jean’ın (1235-1238) diğer adı Aksuh (Aksu),26 Kral II. Aleksios’un (1297-1330) çocuklarının ikinci isimleri Michel Azahutlu (Atakutlu), Georges Ahpugas (Akboğa), Anna Anahutlu (Anakutlu)’dur."


Doç. Dr. İbrahim Tellioğlu

Doğu Karadeniz Bölgesinin Türk Yurdu Haline Gelmesi Hakkında Bir Değerlendirme


* Vardar Nehri'nin eski adı da Aksu'dur.

İngilizce İlyada'da "Axius" iken, Yunancasında Axioú (Ἀξιοῦ) olarak geçer....

Ne hazindir ki Türkçesinde "Aksios" demişlerdir!..

"Pyraikhmes komuta eder kıvrık yaylı Paionlara,

onlar ta uzaklardan gelmişler, Amydon'dan,

uzun kıyılarından Aksios'un,

Aksios yayılır tatlı bir suyla toprağa."

(İl.2:848/50)

Bazılarının da iddia ettiği gibi kökeni Hint-Avrupa dilinden değil, Türkçeden gelir.

SB

Doğu Roma Hakkında Notlar / link


"Bizans imparatorluğundaki etnik mozaik içinde bulunan Türk varlığının sayısı,

hiç de küçümsenemeyecek kadar çoktu."

"Bizans ... bir Grek Devleti değildi...."

Prof. Dr. Işın Demirkent /link

"Bizans'ta Türkler vardır." Prof. Dr. Levent Kayapınar / link

Doğu Roma İmparatorluğu'nda Bir Türk Komutan; Tatikios

ve Tatikios’un kumandasında bir başka Türk: İlhan / link

Doğu Roma İmparatorluğu’nda Türk Kökenli Bir Komutan: Bardanes Tourkos ve İsyanı / link

Doğu Roma İmparatorluğunda Bir Türk Komutan; George "Maniakes", Yani "Deli" George / link



14 Nisan 2020 Salı

Bardanes Tourkos; Doğu Roma İmparatorluğu’nda Türk Kökenli Bir Komutan




Bizans (Doğu Roma) İmparatorluğu’nda Türk Kökenli Bir Komutan:
Bardanes Tourkos ve İsyanı


İmparator Theofilos'un annesi Bardanes'in kızı Thekla, babası ise İmparator II.Mihail (Michael)'dir.
Thekla 823'te ölünce Michael VI.Konstantine'n kızı Euphrosyne ile evlenir. VI.Konstantine'n babası ise Hazar lakaplı IV. Leo'dur, çünkü annesi Çiçek,
Hazar Hakanı Bihar'ın kızıdır.
Doğu Roma ve Abbasiler arasındaki Anzen Savaşında İmparator Theophilos dağa doğru çıkarken.
Skylitzes'in minyatürlerinden
[Dazimon Anzen, şimdiki Dazmana (Akçatarla, Nusaybin/Mardin), 22 Temmuz 838]
(İmparator V.Leon ise Bardanes'in diğer kızıyla evlenmiştir.)




Doğu Roma ya da tarihçilerin adlandırmasıyla Bizans İmparatorluğu olarak anılan devlet çok geniş bir coğrafyada hüküm sürmüş, birçok etnik gruptan insanı idaresi altında tutmayı bilmiştir. Onlarca hanedanın gelip geçtiği bu devlette, tahtı ele geçirmek için isyan etmek gayet doğal karşılanan bir durumdu. Kim güçlüyse, talih kime gülerse, kim oyunu kuralına göre oynarsa tahta o geçiyordu. Erkekler gibi kadınların da saltanat iddiasında bulunabildiği Bizans İmparatorluğu’nda, başa geçen 107 hükümdardan sadece 34’ü eceliyle ölmüştür. Toplam 65 tane saray darbesi olmuştur. (1) Bu durumun temel nedeni Bizans’ta imparator olmak için aranan şartlar içinde asalet, soy, kan anlayışının olmamasıydı. Başa geçen imparatorlardan pek azı Grek kökenliydi. İmparatorun etnik bakımdan Ermeni veya Arap olması şaşılacak bir durum değildi. Bunda kuşkusuz ordunun esnek yapısının da katkısı vardı. Bizans ordusu tüm imparatorluklarda olduğu gibi birçok milletten askerin bulunduğu kozmopolit bir yapılanmaydı. İmparatorların da darbe yoluyla bu ordunun içerisinden çıkmasından dolayı, değişik milletlerden komutanların tahta geçmesi tabii karşılanıyordu. Bardanes Tourkos (Türk Vartan) adındaki bir komutan da darbeye teşebbüs etmişti.


1. Kökenine Dair Tartışmalar

Lakabından da anlaşılacağı gibi Türk kökenli bir komutan olan Bardanes’e, Ermeni adı taşıdığı için bazı tarihçiler Ermeni kökenli demişlerdir.  Ermeni olduğunu iddia edenler, sadece isminden yola çıkarak bu iddialarını temellendirme çabası içerisine girmişlerdir. Bunun haricinde kendilerine dayanak yapabilecekleri hiçbir argümanları yoktur. Hatta tarihçi Brooks, Bardanes Tourkos’un Türk olamayacağını, kaynaklarda kuzeni olarak geçen Leo’nun Türk olabileceğini iddia etmiştir. (2) Fakat bunu temellendirecek hiçbir ikna edici bilgi sunmamıştır. İngiliz tarihçi Lightfoot Bardanes Tourkos’u Türk kökenli göstermemek için belgeleri zorlayan tarihçilere isyan eder; "[B]irçok tarihçi, Bardanes ve kızlarının aslen Ermeni kökenli olduklarını savunur; fakat Bardanes’in lakabının “Tourkos” (Türk) olması bunun aksini düşündürmektedir. Eğer Bardanes, Hıristiyan olmuş bir Türkse, bir Hıristiyan Ermeni adı alması imkânsız değildir." (3)


Bardanes adı Vartan adının Yunanca söylenişidir ve Ermenicedir. [SB not 1]. Ama isminin başında ait olduğu milletin adı yazan bir tarihi şahsiyetin kökeni elbette ona takılan lakapta aranmalıdır. Bardanes, muhtemelen Hazar kökenli olmalıdır. Ataları doğu kiliselerinden birinde vaftiz edildiği için bir Ermeni adı almış olması daha akla yatkındır.


Tarihçilerin Bardanes’in Hazar kökenli olduğunu iddia etmelerinin nedeni takılan lakabından dolayıdır. Burada hemen akla şu gelebilir. Lakabı Türk olan bir komutan Bulgar, Hun, Avar, Peçenek kökenli de olabilir. Bu Türk grupları arasında Bizans İmparatorluğu’nun ilk devirlerden itibaren misyonerlik faaliyetleri içerisinde bulundukları da bilinen bir hakikattir. (4) Fakat burada unutulmaması gereken nokta şudur. Bizanslılar bu grupları hiçbir zaman kaynaklarında Türk adıyla zikretmemişlerdir. Bizans kaynaklarında Türk adına ilk defa VI. yüzyılda Agathias’ın eserinde rastlıyoruz. (5) Tabi burada Türk tabiri Göktürk Devleti için kullanılmıştır. Yine aynı yüzyıl içerisinde yaşayan Menandros’un eserinde de Göktürklerle ilgili bilgiler bulunmaktadır. (6) Menandros’un naklettiğine göre Bizans İmparatorluğu’nun başkenti İstanbul’da 575-576 yıllarında 106 Türk yaşamaktadır. Göktürk Devleti’ne elçi olarak giden Valentinus kendisine refakat etmeleri için bu Türkler’in tamamını yanına almıştır. (7) Daha sonraki yıllarda ki Bizans kroniklerinde yer alan Hazar Devleti ile ilgili kayıtlarda da Türkler adının zikredildiği görülmüştür. Bu kayıtlarda Hazarlar için doğudan gelen Türkler denilmiştir. (8)


Devam eden süreçte Bizans-Hazar ilişkileri daha da gelişmiştir. Öyle ki geç antikçağın son medeniyetler mücadelesi diyebileceğimiz Heraklius’un Sasanilerle yaptığı büyük savaşta, Hazar Kağanı Bizans ordusuna 40.000 kişilik bir kuvvet vermiş ve bu ordu sayesine Bizanslılar İranlılar’a üstünlük sağlamışlardı. [SB not 2]. İlerleyen dönemlerde Bizans ile Hazarlar arasında tesis edilen bu ittifak, hanedan evlilikleriyle daha sıkı bir hale gelmiştir. İmparator II. Jüstinyen (695-705) bir isyan neticesinde Bizans İmparatorluğu’nu terk etmek zorunda kalmış ve Hazarlara sığınmıştır. Kağan’ın kız kardeşlerinin biriyle evlenen Jüstinyen, Hazarların desteğiyle yeniden imparator olmuştur. [SB not 3]. Hanedan evlilikleri bununla da kalmamış, V. Konstantin 732 yılında Hazar Kağanı’nın kızıyla evlenmiş ve oğulları IV. Leo’da Hazar Leo olarak anılarak (775-780) imparatorluk yapmıştır. Hazar Devleti ile böylesi yakın ilişki kurulduğu bu dönemlerde çok sayıda Hazar kökenli asker Bizans ordusunda görev almıştır. 


Bizans Devleti’de her zaman Hazarlara sempatiyle bakmıştır. (9) Muhtemelen Bardanes Tourkos veya babası imparator IV. Leo döneminde vaftiz olarak Bizans hizmetine girmiş Hazar kökenli bir Türk’tü. Kaynaklarda Bardanes Tourkos’un atalarıyla ilgili bir bilgi bulunmadığı için bize göre akla en yatkın olan iddia budur. 


2. İsyanı Hazırlayan Etkenler

Hayatının ilk dönemiyle ilgili bilgi bulunmayan Bardanes Tourkos, kariyerinin en parlak çağını İmparatoriçe İreni (797-803) (10) döneminde yaşamıştır. İreni [SB not 4] devrildiğinde Bardanes, Thrakasion Temasında (11) strategostu (12). Fakat kısa süre sonra Bizans’ın askeri bakımdan Anadolu’da en güçlü eyaleti olan Anatolikon Teması’nın (13) başına getirildi. Takip eden yılda Nikephoros’un, (14) kendisinden önce hüküm süren imparatoriçe İreni’nin, Abbasi Halifesi Harun Reşit’e (786-809) verdiği yıllık vergiyi ödemeyeceğini beyan etmesi, Bizans İmparatorluğu’nu Abbasi Halifeliğiyle yeniden karşı karşıya getirecekti. Abbasilere sığınmış olan Bizanslı bir misafir, Nikephoros’un tahta geçmesi hakkında Harun Reşit’in komutanı Abdü’l Melik’e şunları söylemişti: “Nikephoros tahta geçtiğine göre, sırtındaki bu mükellef elbiseyi çıkar da zırhlan ve harbe hazırlan.” Gerçekten de Bizanslı konuk haklı çıktı. Nikephoros tahta geçer geçmez kendisinin yıllık göndermesi gereken vergiyi ödemeyeceği gibi, Halife Harun Reşit’e bir mektup göndererek onu savaş için tahrik etti. (15) Mektubunda imparatoriçe İreni’nin Halife’yi şah makamına, kendisini piyon makamına koyduğunu ve kadın olduğu için Bizans İmparatorluğu’nu küçük düşürücü anlaşmalara imza attığını söylemiş, o güne kadar İreni tarafından ödenen vergileri geri istemiştir. Aksi takdirde savaş açacağını da eklemiştir. Harun Reşit bu mektup karşısında çok hiddetlenmiş ve bir divit isteyerek mektubun arkasına kendi eliyle “Bismillahirrahmanirrahim. Müslümanların emiri Harun’dan Bizans köpeği Nikephoros’a! Ey kâfir kadının oğlu! Mektubunu okudum. Cevabını duymakla kalmayacak, aynı zamanda göreceksin. Vesselam!” (16) demiştir. İmparatorluğun savaş ortamına sürüklenmesi Bardanes’i olağanüstü yetkilerle, monostrategos (yetkili tek general) olarak görevlendirilmesiyle sonuçlandı. Bu görev askeri açıdan devletin sıkıntıya düştüğü özel durumlarda verilirdi. (17) 803 yılının Temmuz ayında Halife Harun Reşit, Abbasi ordularını Anadolu içlerine sefere çıkardı. Kuşkusuz bundaki amaç mektubunda da yazdığı gibi vergisini vermek istemeyen Bizans İmparatoru Nikephoros’u cezalandırmaktı. Halife’nin ordunun başında oğlu Kasım’ı göndermesi, bu meseleye ne kadar ehemmiyet verdiğinin de bir göstergesidir.


İki ordu Anadolu içerisinde birbirleriyle mücadele ederken bir talihsizlik yaşanmış, İmparator Nikephoros geçirdiği bir kaza sonucu ayağını kırmıştı. İmparator, kırık bir ayakla askerleri sevk ve idare edemeyeceğinden dolayı ordunun yönetimini Bardanes Tourkos’a bırakmak zorunda kaldı. Bardanes aradığı fırsatı böylelikle yakalamış olacaktı. İlk iş olarak tüm temalardaki askerlere emirler göndererek Anatolikon Teması’nda toplanmalarını istedi. Tüm ordunun komutası kendine geçince iktidar hırsı bir anda gözünü kör eden Bardanes, ordunun diğer komutanlarının bu duruma onay vermesiyle imparator ilan edildi. (18) Bardanes’e destek olan temalar (19) şunlardı: Anatolikon, Opsikion, Thrakasion, Bukellarion. (20) 


Enteresan olan Armenokon Teması’nın Bardanes Tourkos’un bu imparatorluk yürüyüşüne destek vermemesiydi. Bunda Armenokon Teması’nın toplanma bölgesine gelmemesinin de payı vardı. Fakat esas neden Bardanes’in 793 yılında Armenokon Teması’nda başlayan isyanı kanlı bir şekilde bastırmaya katılmış olmasıydı. Bu durum Armenokon Teması birliklerinin gözünde Bardanes’in hâlâ düşman algısı içerisinde yer aldığının da bir göstergesiydi. (21)


Bardanes Tourkos’un isyanına ordunun büyük çoğunluğunun destek vermesinin sebeplerinden bir tanesi de ekonomik gerekçelerdi. Nikephoros, deyim yerindeyse İmparatoriçe İreni’den enkaz devralmıştı. Böyle bir iktisadi tablo karşısında Nikephoros haklı olarak imparatorluğun maliyesini desteklemek için sıkı bir bütçe politikası başlattı. İlk olarak Abbasi Halifeliğine ödenen yıllık vergiyi kesti. Akabinde imparator, askerler için tanınmış olan vergi muafiyetini geri aldı. Hatta bir dönem onları maaşsız bıraktı. Kuşkusuz bu durum askeri kesim arasında büyük rahatsızlığa yol açtı. Bitmek tükenmek bilmeyen savaşlardan yorgun düşen askerler, muhtemelen toplumsal açıdan sıradan bir insanla aynı konuma düşmeyi hazmedememiş olmalılar. Bardanes, bu durumu avantaja çevirmeyi bilecekti. İlk yaptığı iş, Araplarla mücadele sırasında kazanılan ganimetleri tüm askerlere eşit şekilde dağıtmak oldu. (22) Güç ve cömertlik her dönemde olduğu gibi geç antikçağda da imparatorlarda aranan bir özellikti. Zaten askeri bakımdan güçlü bir unvana sahip olan Bardanes, bu yaptığı hareketle cömert bir insan algısı da yaratmış oldu. Bazı tarihçiler Bardanes’in darbeyi daha önceden planlamadığını, askerlerin aşırı tezahüratları karşısında bu isteklerini kırmayıp imparatorluğu istemeye istemeye, görev bilinci içerisinde kabul ettiğini söylerler. (23) Başka bir söylence durumu daha da ilginç kılar. 


Hikâyeye göre Bardanes Tourkos’un içinde imparatorluğun başına geçmek için büyük bir özlem vardı, ama isyanın sonucundan emin olamadığından çok korkuyordu. (24) Sonra yakınlarda inzivaya çekilmiş Philomelionlu (25) bir keşiş olduğunu duydu. Bu münzevi adam erdeme ulaşmış yalnız birisiydi. Gelecek hakkında kehanette bulunabiliyordu. Bardanes, sadece bu kâhinle planlarını paylaşarak onun düşüncelerine göre kararını vermek istedi. Sırf bunun için bir av partisi düzenledi. Siyasi konularda kendisine yardımcı olsun diye yanına iyi giyimli, kibar bir adam olan Leo’yu aldı. Daha sonra yanlarına güvenlik amaçlı Amoriumlu Mikhael ve Slav Thomas’ı da dâhil ettiler. Keşişin yanına vardıklarında Bardanes, yalnız başına onun mağarasına girdi. Geride kalanlar onu kapıda beklemeye koyuldu. (26)


Bardanes aklında ne varsa keşişe söyledi. Fakat keşişin kehanetleri Bardanes’in duymak istediği şeyler değildi. Keşişin söylediklerine göre o, imparator Nikephoros’a itaat etmezse iki gözünü birden kaybedecekti. Komutan bu kelimeleri duyunca aklını yitirme noktasına geldi. Bakılan fal sonrası dua edildikten sonra Bardanes bir an önce o ortamdan uzaklaşmak istedi. Atı getirildi ve Leo’nun eline basarak atına bindi. O sırada Mikhael dizgini tutuyor, Thomas atı sürüyor, Leo ise atın eyeri ile uğraşıyordu. (27) Bu noktada, keşiş, mağaranın yüksek kapısından dışarı eğildi ve Bardanes Tourkos’u tekrar yanına çağırdı. Komutan bu geri çağırmayı sevinçle karşıladı. Atından uçar gibi bir hamlede indi. Keşişin kendisi hakkında güzel şeyler söyleyeceğini umut ederek hızlı bir şekilde mağaraya yaklaştı. Keşiş lafı uzatmadan konuya girdi ve Bardanes’e bakarak şöyle dedi; "... ne yaparsan yap ama imparatora isyan etme, bu konuda hata yapma! Bu sizin gözlerinizin sakatlanmasına ve mallarınızın müsadere edilmesine mal olacak. Ama yanında getirdiğin 3 adamdan atına binerken sana yardımcı olanı tahtı kazanan ilk kişi olacak. Arkasından atının dizginini tutan imparator olacak. Üçüncü gelen kişi imparator ilan edilecek, ama hiçbir zaman hüküm süremeyecek ve çok korkunç bir şekilde ölecek." (28)


Kâhinin kastettiği iki kişi sırasıyla tahta çıkacak olan V. Leo ve II. Mikhael’di. İsyan edip başarısız olacak kişi de Slav Thomas’tır. (29) Bardanes kâhinin söylediklerini duyunca onu azarladı. Bunu gülünecek bir şey olarak gördü ve keşiş hakkında düşüncesi tersine döndü. Artık onu bir şarlatan olarak görüyordu ve onun geleceği görmediğini düşünüyordu. İnsanın dış görünümüne baktığını ve bununla karar verip sözde kehanette bulunduğunu söyledi. (30) Aslında Bardanes’in keşişe kızgınlığı istediği şeyleri söylemediği içindi. Şayet keşiş “sen imparator olmalısın, yakında tüm Roma (Bizans) İmparatorluğu önünde eğilecek. Bu iş için senden daha uygun bir adam yok” demiş olsaydı Bardanes için dünyanın en dürüst adamı olacaktı. Bu bulgular ışığında kanaatimizce Bardanes’in isyanı önceden planladığı ortadadır. 


Kişisel ihtirası bir yana, Bardanes Tourkos aynı zamanda toprak sahibi aristokratlara mensuptu. Bununla beraber İmparatoriçe İreni'nin rejimini destekleyen ve inanç olarak ikonalara ibadet edilmesini isteyen topluluğa bağlıydı. Yani değişim değil, statükonun devamından yana olan grubun bir üyesiydi. O yüzden geleneksel aristokratlarca Nikephoros’un politikalarına karşı olanların temsilcisi olarak görüldü. Nikephoros’un arazi mülkünün üzerindeki yeni vergiler ve eklesiastik (Kilise) Mülkünün istimlaki ile ilgili olan sosyal ve mali alanda yaptığı politikalar, Bardanes ve ait olduğu grubun çıkarlarına zarar veriyordu. (31)


Nikephoros, kendisinin tamamen karşısında olan bu grupları karşısına almaktan korkmadı. Özellikle kiliseye karşı daha pervasızca davrandı. Bazı manastır mallarına el koydu. Valilerine, piskoposlar ve ruhban sınıfına gerektiğinde bir köle gibi davranma ve kiliselerde bulunan altın ve gümüş levhalara ihtiyaç duyulduğu anda el koyma yetkisini verdi. Yoksul küçük toprak sahiplerini orduya aldı ve tüm teçhizatlarının parasını orta ve üst düzey gelir grubuna sahip zümreye yükledi. Nikephoros ekonomik açıdan koyduğu tedbirler noktasında duracak gibi görünmüyordu. Trakya’da vergi olarak çok sayıda altın toplamayı hedefleyen İmparator, vergileri % 50 oranında artırdı. Daha önce vergiden muaf tutulan hayırseverlerce kurulan vakıfları ocak vergisine tabi tuttu ve on iki adadan getirtilen ev köleleri için ekstra 2 altın sikke daha verilmesini kanuna bağladı. Özellikle vakıfların bazısını imparatorluk mülkü haline getirmesi yüzünden kiliseye yakın “dindar aileler” fakirleşirken imparatorluk daha zenginleşmişti. (32) Yaptığı bu uygulamalar tüm kesimlerde Nikephoros’a karşı bir memnuniyetsizlik uyandırsa da, ekonomi onun döneminde son yıllarda olmadığı kadar sağlam temeller üzerine oturmuştu. (33)


Bu durum karşısında Bardanes toplumsal statülerini kaybettiklerini düşünen kitlenin son umudu olmuştu. Büyük değişimlerin olduğu zaman dilimlerinde çekilen sancılar her devlette olduğu gibi Bizans İmparatorluğunda da memnuniyetsizler ordusu yaratmıştı. Muhtemelen Bardanes bu kitleyi arkasına alabileceğini düşünüyordu. Bir yere kadar bunda başarılı da oldu. Özellikle eski imparatoriçe Atinalı İreni’nin etkisinin de bu isyanda payı olduğu aşikârdır. Bardanes, biraz da eski efendisinin Bizans bürokrasisindeki ağırlığına güvenmiştir. Fakat İreni’nin 8 Ağustos’ta imparator Nikephoros tarafından sürgüne gönderildiği Lizbon’da ölümü Bardanes Tourkos’un planlarını alt üst etmiştir. (34)


3. İsyan

İsyan, Anatolikon Temasının başkenti olan Amorium (35) şehrinde başladı. Buradan hemen hemen devletin mevcut askeri ordusunun yarısını kapsayan isyan ordusu, kuzey batıya doğru ilerledi. İsyancılar Nicomedi'ya (36) daha sonra imparatorluğun başkenti olan Konstantinopolis’den, İstanbul boğazına kadar uzanan yerleşim yeri olan Chrysopolis'e (37) giden askeri yolu takip etti. Bardanes başkente girmedi. Beklentisi daha büyüktü. Bardanes’e göre Başkent’teki ahali Nicephoros’tan memnun değildi. Halkın yasal imparatora isyan ederek imparatorluğu altın tepside kendisine sunacaklarını düşünüyordu. Bu düşüncesinden dolayı Chrysopolis’te kendi isyanına karşılık olarak başkentin içinde Nikephoros’a karşı oluşabilecek isyanı bekleyerek kamp kurdu. Bu gerçekleşmediğinden ve halk buna açıkçası pek de hevesli olmadığından, Bardanes büyük ordusunu Malagina’ya (38) geri çekti. Darbe teşebbüslerinde isyancıların hızlı hareket etmesi gerektiğini kavrayamayan Bardanes, bunu çok acı şekilde ödeyecekti. Zaman ilerledikçe en yakınındaki adamlar bile Bardanes Tourkos’a güvenlerini yitirmeye başladılar. İsyanı birlikte planladıkları Amorium’lu Mikhael ve Ermeni Leo adındaki iki yakın ortağı orada onu terk etti. (39) İsyan ordusunun iki büyük destekçi komutanının imparator Nicephoros’la birlikte hareket etmeye başlamasının ödülü olarak Mikhael, imparatorluğun çadırının kontu oldu. Leo ise daha aktif bir kumandanlığa terfi etti. (40)


En yakın adamlarının İmparator Nikephoros’la anlaşması Bardanes Tourkos’un cesaretini kırdı ve bu ihanetin başka ihanetleri de arkasından getirebileceğini düşünmesine sebep oldu. Bundan dolayı imparatorun sadık ordusuyla savaşmaktan kaçındı. Artık Bardanes Tourkos için iyi bir pazarlık yapmaktan başka bir çare kalmamıştı. Yapılan pazarlık neticesinde isyancı komutan VI. Konstantin’in ikinci evlilik törenini gerçekleştirmiş Kathara manastırının üstünlüğüyle ve Joseph’in arabuluculuğuyla makul bir anlaşmayla teslim olmayı kabul etti. Bardanes’e ayrıca patrik Tarasios ve pek çok ileri gelen senatörlerce imzalanmış bir mektupta gönderildi. Gönderilen mektupta ne kendisinin ne de isyana katılan Bardanes'in emrindeki askerlerin teslim olduktan sonra ölümle cezalandırılmayacakları yazıyordu. Nikephoros mektupla beraber kendi altın haçını da göndererek sözünün garantisini veriyordu. Bu güvencelerle tatmin olan Bardanes, ordusunu terk etti ve 8 Eylül’de Marmara Denizi kıyısındaki Cius'ta (41) bulunan Herakleios manastırında sığınak aradı. Oradan, onu Prote Adası’na (42) götürecek bir gemiye bindi. Daha sonra bir keşiş ismi olan Sabbas’ı alarak önceden kurmuş olduğu bir manastırda çalışmaya başladı. (43)


Bardanes’in emekliliğinden sonra Nikephoros, resmi olarak onun görevine son verdi ve onun mal varlığının çoğuna kanunen el koydu. İsyanda yer alan diğer thematik generaller de aynı zamanda görevlerinden azledildiler. Başkentli piskoposlar Sardis, Amorium ve Nicomedia, Sicilya’daki Pantelleria adasına sürgüne gönderildi. Diğer taraftan Anatolikon Teması askerlerine başkaldırmaya verdikleri destekten dolayı bir yıl ücret verilmedi. (44) 803’te aralık ayında, bir grup Likaoniyalı (45) asker Prote Adası’na çıkarak Bardanes’i kör ettiler. (46) Bu oldukça sembolik bir eylemdi. Bizans İmparatorluğu’nda uzuvlarından bir tanesini kaybetmiş bir kişinin taht üzerinde bir hak iddia etmesi mümkün değildi. (47) Onun için siyaseten sakat bırakma Bizans’ta sıkça başvurulan bir yöntemdi. Kör etme kâfirlere, isyancılara ve yahut tahttan indirilmiş imparatorlara ve politik rakiplere bir tehdit unsuru olmamaları için genellikle uygulanan bir cezaydı. (48) Büyük ihtimalle yapılan bu hareket imparator Nikephoros’un emriyle olmuştur. Ancak Nikephoros daha sonra senato önündeki verdiği ifadesinde, bu olayla hiçbir ilgisi olmadığına yemin etmiştir. Pek çok tarihçi bu olayda Nikephoros’un direk payı olduğuna inanır, ama Treadgold bu olayı askerlerin kendilerinin gerçekleştirmiş olabileceklerini savunur. Treadgold’a göre Bardanes imparatorluk için artık inandırıcı bir tehdit değildir. Patrik ve senatonun bu olayın faillerinin cezalandırılması gerektiğine dair baskısına rağmen, Nikephoros kendi kararıyla bu olayın faillerinin gitmelerine izin vermiştir. (49) Her ne kadar Bardanes’in malları müsadere edilmiş ve eski gücünden eser kalmamış olsa da bir dönem imparatorluk iddiasında bulunmuştu. Bizans İmparatorluğu o dönemde Bulgarlar ve Abbasilerle uğraşmaktaydı. İmparator sık sık başkenti terk edip gerek Balkanlar’da, gerekse Anadolu’da sefere çıkmaktaydı. Kınalı Ada gibi başkente çok yakın bir noktada bulunan bir yerde sürgün hayatı yaşayan eski bir isyancı komutan her zaman taht için bir tehditti. Muhtemelen Nikephoros senatonun ve patrikhanenin tepkisini çekmeden Bardanes Tourkos’tan kurtulma yolunu düşünmüş ve sinsice bir planla bunu da başarmıştı. Zaten faillerin cezalandırılmaması bu işin içinde imparatorun olduğunun en önemli kanıtıdır. 


Bardanes Tourkos’un isyanı geçici olarak Bizans’ı güçsüzleştirdi. Bizans’ın bu iktidar mücadelesi imparatorluğun dikkatini bu iç meseleye doğru çevirdi. Fakat bu avantajlı durumu Abbasiler değerlendiremeyeceklerdi. Kasım’ın dar bir bölgede yaptığı istila hareketi ve akabinde babası Harun Reşit’in daha geniş alanda yaptığı müdahaleler kısa zaman sonra hiçbir önemli askeri başarı getirmeden sonuçlandı. Halife Harun Reşit makul bir miktar haraçla ateşkes yaparak geri çekildi. (50) Böylece isyan orduya ve Anadolu’nun pek çok yerine ciddi bir zarar vermedi. (51) Yine de bu olay, askerlerin Nikephoros’tan memnuniyetsiz olduğunu gösterir. Bunun da daha sonraki yıllarda tekrar meydana gelebileceğini ve Nikephoros’un saltanatı boyunca daimi bir tehdit kaynağı olabileceğini kanıtlar. (52) Bu da gayet tabiidir. Ekonomik reformlarla birlikte mevcut düzenin değişmesi İmparator Nikephoros’a karşı bir tepkinin oluşmasına neden olmuştur. Böylesi ciddi bir durumun hafif atlatılması Bizans İmparatorluğu için büyük bir şanstır. 


Sonuç

Bizans İmparatorluğu’nda Türk asker ve bürokratların sayısı oldukça fazladır. Fakat erken ve orta devirleriyle ilgili çalışmalarda Türk kökenli tarihi şahsiyetlerin takibi oldukça zordur. Çünkü Ortodoks olmadan bu devlette görev almak imkânsızdır. Din değiştirmiş, Grek olmayan bir kişi ya İncil’de geçen bir isim almakta, ya da ismi Grekçe söylenişe göre telaffuz edildiği için bozulmaktadır. Bizans tarihi kaynaklarında da bu şekilde isimler zikredildiği için köken tespit etmek içinden çıkılmaz bir hal alabilmektedir. Bazı durumlarda şahsiyetin milliyetine dair direkt ifadeler bulunması tarihçilerin işini kolaylaştırmaktadır. Fakat bu durum “Türk Vartan” örneğinde olduğu gibi önyargılara takılmaktadır. Tarihi hafızalara Bizans-İslam, Bizans-Türk ezeli iki düşman olarak kaydedilmiştir. Hıristiyanlığı kabul edip Helenleşmişse de, bir Türk’ün Bizans’ta imparator olmak için isyana kalkışması oldukça sıra dışı bir durumdur. Her ne kadar isyan Bizans Tarihi’nde gözle görülür bir etki yaratmamış olsa da ezber bozan bir durum olması hasebiyle önemlidir. Bardanes Tourkos isyanı Bizans darbe geleneğinin bir sonucudur. Tahtın çok sık el değiştirmesi imparatorluğu her alanda sıkıntıya soktuğu aşikârdır. Bizans Devleti yönetimde istikrarı Bardanes’in birlikte darbeye kalkıştığı yakın arkadaşı Amoriumlu Mikhael’in (II. Mihail) tahta geçmesiyle sağlayacaktır. 



Talat KOÇAK 
Afyon Kocatepe Üniversitesi
History Studies, Volume 7, Issue 2, Special Issue on Byzantine, June 2015
Dipnotlar:
1) G. L. Seidler, Bizans Halk Hareketlerinin İdeolojik Kökeni, Çev: Mete Tuncay, Özne Yayınları, İstanbul 1999, s.20.
2) E. W. Brooks, “The Emperor Leo V and Vardan The Turk”, The English Historical Review, Vol. 31., April 1916, Oxford University Press, s. 257.
3) Chris and Mücahide Lightfoot, Anadolu’da Bir Bizans Kenti Amorium, Homer Kitabevi, İstanbul 2007, s. 165.
4) Gyula Moravcsik, “Byzantine Christianity and the Magyars in the Period of Their Migration”, American Slavic and East European Review, Vol. 5, No. 3/4 (Nov. 1946), s. 29-45.
5) İbrahim Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü, Ötüken Yayınları, İstanbul 2012, s. 45.
6) İsmail Mangaltepe, Bizans Kaynaklarında Türkler (Menandros Protektor ve Theophylaktos Simokattes), Doğu Kütüphanesi, İstanbul 2009, s. 48.
7) Hatica Palaz Erdemir, V. Yüzyıl Bizans Kaynaklarına Göre Göktürk-Bizans İlişkileri, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, İstanbul 2003, s. 9; Mangaltepe, a.g.e., s. 76-77.
8) The Chronicle of Theophanes Confessor Byzantine and Near Eastern History (AD 284-813), Çev: Cyril Mango -
Roger Scot ve Yardımcısı Geoffrey Greatrex, Clarendon Press, Oxford 1997, s. 446. 
9) Rene Grousset, bu sempatinin sebebini Hazarların tıpkı Uygurlar gibi medeni (yerleşik toplum) olmalarına bağlar. Rene Grouuset’e göre Hazarlar “ticaretle zenginleşmiş, Bizans ve Arap dünyası ile olan temas sayesinde izafi olarak medenileşmiş ve ahenkli bir devlet meydana getirmişlerdi.” Bkz. Rene Grousset, Bozkır İmparatorluğu, Çev: Dr. M. Reşit Uzmen, Ötüken Neşriyat, İstanbul 1996, s. 180.
10) Atinalı İreni için bkz. Ahmet Refik, Bizans İmparatoriçeleri, Oku Yayınları, İstanbul 2003, s. 41.
11) Bugün ki İzmir’inde içinde olduğu Bizans’ın kıyı Ege bölgesine verilen ad. Temaların listesi için bkz. George Ostrogorsky, Bizans Devleti Tarihi, TTK Yayınları, Ankara 1999, s. 230-231., Tuncer Baykara, Anadolu’nun Tarihi
Coğrafyasına Giriş I Anadolu’nun İdari Taksimatı, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları, Ankara 1988, s. 17.
12) Bizans İmparatorluğu’nda askeri yetkileri de olan general rütbesindeki idarecilere verilen isim. Ian Heath, Bizans Orduları 900-1461, Çev: Buket Bayrı, Türkiye İş Bankası Yayınları, İstanbul 2014, s. 11.
13) Anatolikon Teması başketi Amorium olan antik Frigya’nın büyük bir bölümünü kapsayan, İstanbul’u Suriye’ye bağlayan yolunda geçtiği Bizans’ın önemli ve büyük bir eyaletidir. Anatolikon Temasının ve diğer temaların haritası için bkz. Timothy E. Gregory, Bizans Tarihi, Çev. Esra Elmert, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2008, s. 179.
14) Nikephoros Arap kökenlidir. Bir Süryani kroniğine göre Nikephoros’un atalarından Cebele Bin Eyhem, Hıristiyan Arapların lideri konumundaydı ve Hz. Ömer zamanında Müslüman olmuştu. Bu adam Medine’deki mescitte Hz. Ömer ile birlikte bulunurken Fezara kabilesinden bir adam onun kıyafetine basmıştı. Cebele’de dönüp suratına bir yumruk indirmişti. Adamın şikâyeti üzerine adaletiyle nam salmış olan Hz. Ömer, Cebele’ye “benim gibi bir hükümdar bunu nasıl yapabilir ve avamdan bir adamın yüzüne bir darbe indirmesine razı olur.” dedi. Hz. Ömer, Cebele’nin bu cevabı karşısında “gerçi siz ondan daha şereflisiniz; fakat İslamlık nazarında müsavisiniz.” cevabını verdi. Bu durumu şaşkınlıkla karşılayan Cebele, düşünmek için süre istedi ve hemen Kapadokya’ya kaçtı. Orada yeniden vaftiz olarak Hıristiyanlığa döndü. Tafsilat için bkz. Gregory Abu’l Farac (Bar Hebraeus), Abu’l
Farac Tarihi, C. I, Süryaniceden İngilizceye Çeviren: Ernest A. Wallıs Budge, Türkçeye Çeviren: Ömer Rıza Doğrul, TTK Basımevi, Ankara 1999, s. 208.
15) Abu’l Farac Tarihi, a.g.e., s. 208.
16) Casim Avcı, İslam Bizans İlişkileri, Klasik Yayınları, Ġstanbul 2003, s. 94
17) Warren Treatgold, The Byzantine Revival, 780–842, Stanford University Press, California 1988, s. 129.
18) Jesse Russel-Ronald Cohn, Bardanes Tourkos, Bookvika Publishing, Edinburg 2012, s. 6.
19) Bizans temalarıyla ilgili tafsilat için bkz. E. W. Brooks, “Arabic Lists of the Byzantine Themes” The Journal of Hellenic Studies, Vol. 21 (1901), s. 67-77.
20) Ian Heath’ın naklettiğine göre İbnü’l Fakih 902 civarında kaleme aldığı eserinde bu temaların asker sayılarını şu şekilde verir. Anatolikon: 15.000, Opsikion: 6.000, Thrakasion: 10.000, Bukellarion: 8.000. Destek veren temalar aynı zamanda coğrafi açıdan başkente çabuk ulaşabilecek bir konumdadırlar. Ayrıca listeye göre tüm imparatorluk ordularının yarısına yakını neredeyse bu temalarda toplanmıştır. İbnü’l Fakih’in verdiği liste Bardanes Tourkos isyanından bir asır geçmiş olsa da bize tema ordularının oransal gücünü anlamamız bakımından bir fikir vermektedir. Liste için bkz. Ian Heath, a.g.e., s. 17.
21) Walter Emil Kaegi, Byzantine Military Unrest 471-843: An Interpretation, Hakkert, Amsterdam & Las Palmas 1981, s. 245.
22) Warren Treatgold, a.g.e., s. 131
23) Paul A. Hollingsworth, “Bardanes Tourkos”, The Oxford Dictionary Of Byzantium Volume I, Ed. Alexander P. Kazhdan, Oxford University Press, New York & Oxford 1991, s.255., Treadgold, a.g.e., s. 131.
24) John Skylitzes, A Synopsis of Byzantine History 811-1057, Çev: John Wortley, Cambridge Universty Press, New York 2010, s. 9.
25) Bugünkü Konya iline bağlı Akşehir ilçesinin o dönemki adıdır. Bzk. Bilge Umar, Türkiye’deki Tarihsel Adlar, İnkılap Yayınevi, Ankara 1993, s. 661.
26) John Skylitzes, a.g.e., s.10.
27) Hikâyenin heyecan verici yanı hikâyedeki kişilerin hepsinin “mütevazı kökenleri” olmasıdır. Kahramanların hiçbirisi Grek kökenli değildir. John Haldon, “Social Élites, Wealth, and Power”, A Social History Of Byzantium, Ed. John Haldon, Blackwell Publishing, West Sussex 2009, s. 181.
28) Skylitzes, a.g.e., s. 10.
29) John Julius Norwich, Bizans Yükseliş Dönemi (M.S. 803-1081), Çev: Selen Hırçın Riegel, Kabalcı Yayınları,
İstanbul 2013, s. 20 (dipnot 5).
30) Skylitzes, a.g.e., s.10.
31) Jesse Russel, Ronald Cohn, a.g.e., s. 6.
32) Judith Herrin, Bizans Bir Ortaçağ İmparatorluğunun Şaşırtıcı Yaşamı, Çev: Uygur Kocabaşoğlu, İletişim Yayınları, İstanbul 2013, s. 215-216.
33) Norwich, a.g.e., s. 20.
34) Treadgold, a.g.e., s. 132.
35) Amorium Afyonkarahisar’ın kuzeydoğusunda, Emirdağ ilçesinin 12 km. doğusunda, Ankara’nın 180 km. güneybatısında yer alan, Arap kaynaklarında Amuriye olarak anılan kenttir. Talat Koçak, “Fetih’e Giden Yolda İlk Engel İlk Müjde Amorium”, 2005-2006 İstanbul’un Fethi Fatih ve Dönemi Sempozyumu II, Fatih Belediye Başkanlığı Yayınları, İstanbul 2007, s. 116.
36) Bugün ki İzmit’in o dönemde ki adıdır. Bkz. Umar, a.g.e., s. 603.
37) Bugün ki İstanbul’un Üsküdar İlçesi. Helence altın kenti anlamına gelmektedir. Bkz. Umar, a.g.e., s. 433.
38) Bugün ki Sakarya il sınırları içerisinde kalan bölge. Bkz. Clive Foss, “Byzantine Malagina and the Lower Sangarius”, Anatolian Studies, Vol. 40 (1990), s. 161.
39) John H. Rosser, “Bardanes Tourkos”, Historical Dictionary of Byzantium, Ed. John Woronoff, Scarecrow Press, Maryland 2001, s. 48., Haldon, a.g.e., s. 193.
40) Treadgold, a.g.e., s. 131-133, Kaegi, a.g.e., s. 246.
41) Bugün ki Bursa ilinin Gemlik ilçesinin tarihi adıdır. Bkz. Umar, a.g.e., s. 444.
42) İstanbul adalarından olan Kınalıada’ya o dönemde verilen isim. Raymond H. Kevorkian, Paul B. Babaudjian, 1915 Öncesinde Osmanlı İmparatorluğu’nda Ermeniler, Çev. Mayda Saris, Aras Yayıncılık, İstanbul 2012, s. 121.
43) Treadgold, a.g.e., s. 132.
44) Kaegi, a.g.e., s. 247, Treadgold, a.g.e., s. 132.
45) Bugün ki Konya iline o dönem verilen ad. Bilge Umar, a.g.e., s. 336.
46) Sophulis bu olayın 804 yılında olduğunu iddia eder. Panos Sophoulis, Byzantium and Bulgaria 775–831, Koninklijke Brill NV, Leiden&Boston 2012, s. 175.
47) Bu durumun tek istisnası burnu yarılmasına rağmen tahtını Hazarların desteğiyle geri kazanan İmparator II. Jüstinyen’dir. J. F. Haldoon, Byzantium in the Seventh Century the Transformation of a Culture, Cambridge Universty Press, New York 2003, s. 76.
48) Alexander Kazhdan, “Blinding”, The Oxford Dictionary of Byzantium Volume I, Ed. Alexander P. Kazhdan, Oxford University Press, New York&Oxford 1991, s. 297-298.
49) Hollingsworth, a.g.m., s. 255., Treadgold, a.g.e., s. 134-135.
50) 805 yılında İmparator Nikephoros Abbasiler’e yıllık 30.003 nomizmata haraç ödemeyi taahhüt etmesiyle Halife Harun Reşit’in orduları geri çekilmişlerdir. Angeliki E. Laiou, “Exchange and Trade, Seventh–Twelfth Centuries”, The Economic History of Byzantium From the Seventh Through the Fifteenth Century Volume 1, Ed. Angeliki E. Laiou, Dumbarton Oaks Trustees for Harvard University, Washington 2002, s. 699.
51) Treadgold, a.g.e., s. 133.
52) Kaegi, a.g.e., s. 256-257., Jesse Russel, Ronald Cohn, a.g.e., s. 7.



SB not 1: Bar ile başlayan birçok Türkçe kökenli isim vardır. Bardan adı da Türkçe kökenlidir, Ermeni değil ki Kaşgarlı'da Bargan adı ile Kıpçaklar'da Barkan adı görülmektedir. Çok önemli bir husus da, Kıpçak Türklerinin Ermenileşmiş olmasıdır. Hıristiyan dünyası ile Ermeniler (ya da Gürcü) hakkında araştırma yapılırken Kıpçak Türklerinin rolü asla unutulmamalı ve kitap ya da makaleler içinde değerlendirilmelidir. Ayrıca Türkçede -b- ile başlayan birçok kelime Yunancada ve Rusçada -v- ile değiştirelerek söylenmiştir: Örnek, Basileus > Vasileus olmuştur, ki Basileus'un Türkçe kökenli Başil'den geldiği kesindir. Bu sebeple de Vartan'dan Bardan değil, Bardan'dan Vartan türetilmiştir.


Prof.Dr.Firudin Ağasıoğlu bu paylaşımımdan sonra yorum getirmiştir : "Vartan ermeni adı degil, Vartan Mamikon da Qafqazda perslərə qarşı üsyanda komutan idi. Vartan, Suren, Karen gibi adlar ərsaq (arşakid, part) soylarında gelmeler idi. Haylar da sonralar bu adları kullanmışlar. Vartan Türk hazar degil, ərsaq soylu xristian qıpçaq olmalı."


SB not 2: İmparatorluğun adı dönemi itibariyle Bizans değil, Doğu Roma İmparatorluğu'dur. Dönemi itibariyle İran diye bir ülke yoktur, bu sebeple de "İranlılar" denilmesi uygun düşmemektedir..

SB not 3: Hazarlı Theodora, Hazar Kağanı Buşir'in kızkardeşidir. II.Jüstinianos'tan bir oğlu olmuş, ancak Tiberius 5 yaşındayken (711) sonradan İmparator olan Filippikos Bardanes (Philippicus, 711-713, Bardanes Tourkos değil) tarafından öldürülmüştür.

SB not 4: Atinalı İrini (797-802)



A Turkish Commander in the Byzantine (Eastern Roman) Empire: Bardanes Tourkos and His Uprising Notes:

East Roman Emperor Michael II (820-829)  married Thekla, the daughter of Bardanes the Turk. Their son Theofilos also became the emperor of East Roman Empire between 829-842, the sixth and last iconaclastist. When Thekla dies in 823, Michael II married Euphrosyne, the daughter of Constantine VI. The father of Constantine VI is Leo IV, nicknamed Khazar (Turk). Leo IV's father is Constantine V and Tzitzak the Khazar (Turk) is his mother, the daughter of Khazar (Hazar) Turkish Kagan (Kağan) Bihar. And Tzitzakion was a costume fashion, based on Khazar Turkish princess Tzitzak (Çiçek; Flower).


From "John Skylitzes, A Synopsis of Byzantine History" translated By J.Wortley
(Türkçeye de çevrilmeli)



SB.


P.S. To the westerners; Khazars are not Jewish in ethnic ! They are Turk of ethnic, with Judaism in religion ! So, who ever is going to write about Khazars, don't mislead the people, and use the word "Khazar Turks".... Kipchaks (Bardanios Tourkos is a Kipchak Turk), Cumans, Pechenegs (Patzinaks), Avars, Huns are also Turk of ethnic.





Why is there "Byzantine people of Armenian descent" on wiki, and not "Byzantine people of Turkish (or Turkic) descent"? There are many Turks in the Byzantine Empire!... Hypocrisy of the "westerners"....





"Başa geçen imparatorlardan pek azı Grek kökenliydi...."





8 Eylül 2018 Cumartesi

Wolf Dragons and Turkish Shot - Turkish Culture and Art



Relief of "Wolf-Dragon", 13th, Seljuk Turks, İnce Minareli Medrese Museum/Konya


In Turkish mythology and cosmology "Dragon" symbolize the Universe ("Evren"). This became later an expression to use for cosmos.  The word "Dragon" is in old Turkish (Mahmud al-Kashgari) "Büke / Böge" or "Yelbüke", is the origin of the word "Bükmek" (twist), "Bükülmek" (bend). Dragon evolved the Universe, he controls the time; "Infinite Time Cycle", and was the "Time God". Therefore, the Cycle of the Sky was associated with the "Dragon". The word "Evren" for the creature "Dragon" is used today with the word "Ejder / Ajdar".

Lets look at the word "Evren":
"Ev" = Home ;
"Evren" = Universe, Dragon (creature); 
"Evrim" = Evolution ; "Evrilmek" = To evolve
"Evirmek" = Turned around ;
"Çevirmek" = Turned, translate ; 
 "Evirip Çevirmek" an expression : 
example: (Bu işi) evirip çevirebilir misin? = Can you manage (this business)


Primitive human conception was not linear but cyclical. The creation repeated periodical every year; the continuity of the seasons, sun's rebirth, cycle of the moon. That brought the idea of "evolving, turning, timeless, endless great universe"; dragon was chasing his tail... İn Turkish cosmology the Wolf headed Dragon is also the master of the water and air, and the symbol of the state and sovereignty.


Wolf-Dragon with wings, Wooden Door, 3th c, Niya ancient city, Tarim Basin, Uyghur Turks


Textile piece (batik on cotton), Niya ancient city, Tarim Basin, Uyghur Turks


Wolf Headed Dragon, Karatay İnn, 13th c, Kayseri/Turkey, Seljuk Turks


"Wolf-Dragons" was popular among Gokturks (see Bugut Monument, 7th c), Seljuks and Artuqids. But when it comes for giving info about it, always separated with "tribe names", and never used as "Turkish Culture & Art" in museums or articles. Which leads to confusion among peoples who does not know what Seljuks, Artuqids, Safavids or Mamluks are! /(They are just dynasty names, but Turk of ethnic). On the otherhand, a huge art-culture emerges when we combine the arts under "one name" as "Turkish Culture & Art", which was separated with "tribe names". But when it comes to  "Greek" or "Roman" Art, "they" (scholars, museums, etc...) combined all the "tribes" under "one name" !. That's just hypocrisy...


 "Wolf-Dragons", 14th c, Mamluk Turks.
Gateway of the Aleppo Citadel/Syria.

"Wolf-Dragon" represents the Universe
Turns the Universe around

Wolf-Dragon, tile, 16th-17th c Ottoman or Safavid Turks.



Me personally (and some) do not use the word "Turkic", because of the meaning: "The Turkic peoples are a collection of ethnic groups that live in central, eastern, northern, and western Asia as well as parts of eastern Europe. They speak languages belonging to the Turkic language family".

This is wrong expression, especially "collection of ethnic groups", because they are TURK of ETHNİC, and not some strange ethnic groups who came together.

Among us it is; "Siberia Turk (Sibirya Türkü)", "Altai Turk (Altay Türkü)", "Kazakh Turk (Kazak Türkü)" , "Uzbek Turk (Özbek Türkü)", "Saka Turks (Saka Türkü)", etc... and not like "Avar Turkic", "Kazakh Turkic", or "Turkmen Turkic", etc. ... The world is confused about the tribe names, they think that the "tribe names" are in "different ethnic". It is saying like; "Black American and African American" it is just simple "African", or saying like; "American English and England English", but it is just "English". This description applies the languages too: for example; "Kazakh language" or "Azerbaijani language" - There is no Azerbaijani or Kazakh language, both are talking in Turkish - dialect, but Turkish - just simple is that. Given different names "separate the ethics", which are "the same people, same ethnic" ..

Some Tribe names: 
Aqqoyunlu (Ak=White, Koyun=Sheep, Turkoman=I am Turk) , Karaqoyunlu (Kara=Black, Sheep, also written as Qara Qoyunlu, Artuqid (Artuklu), Zengid, Safavid, Afsharid, Seljuk, Ottoman, Pecheneg, Kipchak, Mamluk, Avar, Hun, Khazar, Cuman, Oghuz, Turkmens, Uyghur, Gokturk, Nogai, Kazakh, Kyrgyz, Azerbaijani, Bashkir, Crimean Tatars, Qashqai, Yakut (Saha-Saka), Kumyk, Karachay, Gagauz, Tuvan, Uzbek, Karaite, Bulgar (before slavified), Atabegs, etc. and there are subgroups of these tribes with there clan or family names:

Example: Huns and Oghuzes have 24 tribes and many subgroups, like Ağaçeri Turks (Tree people: in ancient times as Agathyrsi, a Scythian+Hun tribe); or Oghuz tribes like Kayı (Ottoman comes from); Kınık (where Seljuk Turks comes from).... but all of them are TURK of ETHNİC. And many of these Turkish Tribes live in Turkey, and that's why it is called only "Turks". In Dutch they called as TURKSE VOLKEREN; the meaning is TURKISH PEOPLES, and that is one of the right expression.

They do call also as "Islamic", but religion is spread among differend nations. You have under "İslam Art" : Arabic Art, Persian Art, Malaysian Art, etc.... and you have of course Seljuk, Mamluk and Ottoman, but they are as İslamic represented by some scholars and in museum explanations. Somehow, determination of the political identity of the Turks is "Islamic", or with false ethnic identity, which is wrong...

So the art and culture must be written as "TURKİSH CULTURE AND ART", then with their dynasty, tribal or clan name but not as Turkic. So can the rest of the world understand in which ethnic these art and culture belong to...And yes, Hungarians and Turks are related. We are A Huge Family :)

Regards,
SB.


* (Kazakça veya Azerice diye bir dil yoktur, Türkçe konuşurlar, bu sebeple "Azerice" yerine "Azerbaycan Türkçesi", "Kazakça" yerine de "Kazak Türkçesi" denilmelidir. Bu yanlışı maalesef bizimkiler de yapmaktadır!.)


"Wolf-Dragon", bronze plaque, part of a harness.
Seljuk Turks, 12th c, from İran or Irak
David Samling Museum - Copenhage/Denmark

Pars with "Wolf-Dragon" Tail, Seljuk Turks, 12th-13th c



Lamp - 13th Seljuk Turks.
Mevlana Museum / Konya.

Double-headed eagle with pointed ears, in heraldic posture on both sides. Lions with a wolf-dragon head tail. Opposite the lions are two wolf-dragons with knotted bodies and heads turned back. And "Davids Star" is not "Jewish" of origin! 


"Double Headed-Eared Eagle" Coat of Arms of Seljuk Dynasty



"Wolf-Dragon", marble, 13th c, Seljuk Turks
Karatay Museum/Konya

Reliefs of "Wolf-Dragon", 13th, Seljuk Turks, İnce Minareli Medrese Museum/Konya




Mother UMAY with Wolf-Dragon Tail / Seljuk Turks, 13th, Anı-Kars/Turkey


A Reminding!
Do not promote or use other people's culture and art as your own! 
Cover of the book "History of Georgian Art", but this is not a "Georgian Art" it is Turkish Art & Culture.
This is simply a "forgery" !...
center: Seljuk Turks - 12th-13th c; right: Artiquid Turks - 13th c
* Arabic inscriptions does not mean; it belongs to "İslamic, Arabic or Persian Art!" 
And this "shot" is actually "Turkish Shot" and not "Parthian Shot", "culture on art" continues among Turks.
"Parthians" are also a Turkish tribe.




Turkish archery, escapes in front of the enemy, while galloping he turns back and shot the arrow. A war trick that was used among Turkish tribes. Turks lived on horse, sleeps on horse, traveled on horse, fights on horse, and they where seen as one: "Horse-man".... So, they create "Centaurs"... Like the Cimmerian and Scythian Turks...








Unbreakable records belongs to ;

Tozkoparan İskender (15th c) = 1281.5 (gez) /846 m.

and Bursalı Şüca (16th c) range 1271.5 (gez) 

Sultan Mahmud II (1785-1839), in 1817, he has taken 1200 (gez), and the American ambassador was surprised.
In the 19th century the criteria was fixed to 1 (gez) = 60.74 cm

European Archers record ;300 m. 
While a Turkish Archer could not have been nominated in the Ottoman Empire if it is not 600 meters....



Artiquid (Artuklu) Turks (coin - 13th c)
with "Wolf-Dragon" Tail as Centuar, with "Turkish Shot"

Turkish Warrior; "Turkish Shot" and Horse with "Knotted Tail"
Left: Tarskii Northern Ossetia,catacomb 6 (8th-9th c AD)
Right: Sulek- Khakasia (Hakasya) 

Turkish Khaganate (i.e. Gokturks), 7th-8th c

White Hun Turks (Hephthalites), 5th-6th c

Khazar Turks, Belt - 6th-9th c

A Khazar Turk on hunting (detail from a pot)

Khazar Turks, Belt - 6th-9th c

Mamluk Turks 14th c

Turkish Warrior, Akdamar Church/Van-Turkey

A Turkish Warrior; Tang-Turk period, 7th c, "Turkish shot" and his "Horse with Knotted Tail".
Not a phoenix, but a rooster, and not "China Culture" as the museum says! Look for Seljuk Turks "Rooster shaped Vase"
(The word " T'u-küe " in Chinese sources is the word " Turk ".)

"A Turkish Warrior", Khazar Turks, Belt, 7th-10th c

"A Turkish Warrior", Seljuk Turks, 11th-13th c



A Turkish warrior with his horse "knotted tail", "Turkish-Shot", cylinder seal, 1000 BC
Those who do not want to admit that the "Parthian Shot" (and Parthians) is a Turkish tradition (and tribe) show immediately this picture. However, it writes "Steppe Rider" in the text above, and according to the fact, the Assyrians are not "Steppe Riders", neither are the Persians! (Persians are also to be seen first in 800 BC). 
Maybe Mongolians were in 1000 BC in Mesopotamia !!! :D :D
Because of the date (1000 BC) can not be named as "Parthian Shot",
Parthian name came first in the 3rd c BC on the records.
Three thousand years of Turkish culture and continuities in art ...
SB





Not "Turkic" or "dynasty-tribe name", more accurate name to use is the "surname": "Turks" "Turkish", so...
Turkish Culture & Art