16 Eylül 2014 Salı

MERYEM ANA EVİ - SELÇUK/İZMİR


Tarihin ve efsanelerin birbirine bağlı olan eserinde Gregoire de Tours (538-594), Efes yakınındaki bir dağda bulunan küçük kilise­den saygıyla bahseden ilk kilise yazarıdır. "Efes'e yakın bir dağın tepesinde, çatısız dört duvar vardır, Yuhanna bu duvarların iç tarafında oturmuştur" demektedir. Acaba seyahat eden kişilerin raporlarına istinaden mi bu küçük kiliseden bahsedilmeye başlandı?

Böyle bir durumda ne çok çabuk doğrulayıcı, ne de şüpheci olmalı.



Kirkincelilerin (halen Selçuk'ta Şirince köyü) geleneklerine göre Efes'te Bülbül dağında Meryem'in oturduğu Ev'in mevcudiyetine inanırlardı. Bunlar Meryem Ana mevkiinden 17 km. uzaklıkta yerleş­miş ve her sene 15 Ağustos'ta (Meryem Ana'nın ölüm günü) ve Miraç' inin olduğuna inandıkları yerdeki mabedi ziyaret ederler idi. Meryem'in son günlerini Kudüs'te geçirdiğini savunan Ortodoks kilisesi ne bağlı olan bu Ortodoks köylülerinin ağzından, böyle bir doğrula­mayı duymak şaşırtıcıdır. 

Mamafih bu Hristiyanlar, Efes Hristiyanlarından gelen kuşaklar olduğu ve çeşitli zulümler sırasında Efes'in doğusundaki dağlarda sığındıkları düşünürsek, ortada şaşırtıcı bir şeyin olmadığını kabul edebiliriz. Türk dilini konuşup, atalarının örf ve adetlerini korumuşlardı.

Meryem Ana Ev'ini ziyaret günü dağda 5 saat yürüyüşü göze alan bu cesur insanlar, şüphesiz bunu ciddi bir nedene bağlıyorlardı. Bu hususta Mr. Poulin şöyle der: "Bu geleneği onlar icad etmedi. Bu gelenek onlara ne komşularından ne de Ortodoks kilisesinden gelmedi. Peki, ya kimden? Babalarından diye cevap verdiler. Bunu onlardan daha iyi bilen kimse yoktur."




EVİN MEYDANA ÇIKARILMASI

1881 yılında, Paris piskoposluğuna bağlı Gouyet adında bir rahip, Katharina Emmerik'in (1774-1824) yazdığı "Hazreti Meryem' in hayatı" kitabında anlatılan Meryem'e ait Ev'in, tanıma uygun olup olmadığını görmek için Efes'e gitmeye karar verir.

İzmir Başpiskoposu olan Monsenyör Timoni, onu cesaretlendirerek, araştırmalarına yardımcı olsun diye yanına bir genç verir. Rahip Gouyet, çantasına, üzerinde "zavallı, zararsız ve çaresiz bu yol­cuya lütfen saygı gösteriniz" sözlerinin yazılı olan bir pusula koyarak yola çıkar. Yolculuğu sorunsuz geçtikten sonra, Hazreti Meryem'in Evi'ni bulduğunu iddia ederek, raporunu Monsenyör Timoni ile Paris Piskoposluk otoritelerine, hatta Roma'ya verir. Fakat başarılı olamaz.

On yıl sonra, İzmir Fransız hastanesi rahibelerinden Marie de Mandat Grancey, hastanedeki rahibeler camiasına, Katharina Emmerik' in "Hazreti Meryem'in Hayatı" kitabını okutuyordu. Meryem'in Efes'teki yaşamı ve ölümü ile ilgili bölümler bittiği zaman, rahibelerin rahibi olan Lazarist M. Jung şöyle der: "Efes o kadar uzak değildir, gidip görmeye değer."


Ayni tarihlerde İzmir Fransız Koleji müdürü ve İbranice uzman, Yahudi geleneklerini iyi bilen Lazarist rahip Eugene Poulin'de Katharina Emmerik'in kitabını inceler ve Efes'e bir gezi tertiplenmeye karar verir. Kendisi gitmediyse de iki rahip ve iki Katolik görevli gönderir.

27 Temmuz 1891 de dört kişi yola koyulurlar, Efes'te civarı iyi tanıyan Mustafa adında bir zencinin yardımını isterler.

Fakat bir müddet evvel Mekitarist (Ermeni Katolik) bir rahip Değirmendere'de bir şeyler bulduğunu iddia ettiğinden, Ayasuluk (Selçuk) yerine, Aziziye (Çamlık) den dolaşırlar. 

Değirmendere'deki Ortodoks manastırına geldiklerinde heyet başkanı Jung, oradaki iki papaza Hazreti Meryem nerede öldü diye sorar. Karşılığında "Kudüs te" diye cevap alır. Cevaplarından, Meryem'in ölümü ile ilgili, Bizans'ın resmi geleneğine sadık kaldıkları anlaşılıyordu.

Değirmendere gezisi hiç bir olumlu sonuç getirmediğinden, dört arayıcı Kuşadası'nda gecelemeyi ve ertesi gün ellerinde pusula ile Ayasuluk'tan hareket ederek ve Katharina Emmerik'in kitabını rehber sayarak araştırmalarına devam etmeye karar verirler.


29 Temmuz 1891 günü, saat 11'e doğru yorgun bir vaziyette, tütün dikilmiş küçük bir yaylaya varırlar. Susamış olduklarından, tarlada çalışan kadınlardan su isterler. "Suyumuz kalmadı, fakat manastıra gidin, orada su bulacaksınız" diye cevap alırlar. Bir işaretle, oldukça harap olmuş bir evi gösterirler.

Susuzluklarını iyice giderdikten sonra dört araştırmacımız etraflarına bakar ve şaşkına dönerler. Ne? Harabeye dönüşmüş ev, evin arkasındaki dağ, karşılarında deniz fakat...Katharina Emmerik tarafından Meryem in Evi için yapılan tasvirin ta kendisi, tıpatıp uyuyor. Donakalmış ve heyecanlı bir şekilde, evi tasvir eden satırları bir daha gözden geçirirler. 

Vazifelerini tam yerine getirmek için, civardaki tepeleri araştırmak isterler. Katharina Emmerik gerçekten dağın tepe­sinden, Meryem Ana Evi'nin bulunduğu yamaç, Efes ve Deniz göründüğünü yazıyordu. İki gün boyunca, tepeden tepeye koştular fakat Meryem Ana Evi'nin bulunduğu dağın tepesinden başka hiçbir yerden aynı zamanda Efes ve Deniz görünmüyordu. Böylece Meryem'in evini bulmuşa benziyorlardı. Sevinç içinde, İzmir'e dönerler ve keşiflerini anlatmaya başlarlar.

Henry Jung'un amiri sayılan, Mr. Poulin, meslektaşını şakacı itham ederek, bizzat Efes'e gitmeye karar verir. Birinci keşif gezisinden onbeş gün sonra, yani 12 Ağustos'ta bizzat dağa tırmandıktan sonra, İzmir'e dönüşünde, tutkuyla meseleye sarılıp, derin ve bilimsel çalışmalarla bu işin peşine düşmeye karar verir.


Henry Jung bir Ayinde


Mr. Poulin gecikmeden 19 Ağustos'ta, ikinci kez Henry Jung'u ve kültürlü dört katoliği yanına alarak, Efes'in yolunu tutar. Altı gün boyunca fotoğraf çekerek, ölçerek ve önemli veriler elde etmek için orada kalırlar.

Mr. Poulin'in sık sık ziyaret ettiği ve rahip Gouyet'yi unutmayan İzmir Başpiskosposu Monsenyör Timoni, Efes'teki Meryem Ana'nın evi ile ciddi bir şekilde ilgilenmeye başlar. Başkanlığında, yedi rahip ve beş laikten müteşekkil uzman bir heyet kurar.

1 Aralık 1892 tarihinde Monsenyör Timoni başkanlığındaki 12 kişilik heyet Meryem Ana'ya çıkar. Heyet, Katharina Emmerik'in anlattıktan ile bariz bir benzerlik olduğunu fark eder, yerinde hemen usulüne uygun şekilde bir tutanak tanzim edilir ve heyet üyeleri tarafından imza altına alınır.

Henry Jung'un Panaya Kapulu'yu keşfettiği tarih sayılan 29 Temmuz 1891 ile Monsenyör Timoni'nin aynı yere çıktığı tarih olan 1 Aralık 1892 arasında, rahibe Marie de Mandat Grancey bu yerin mülkiyetini kendi adına geçirtmek için çalışır, bu yerin satın alma görüşmeleri 15 Ocak 1892'den, 15 Kasım 1892 tarihine kadar sürer. Demek oluyor ki, rahibe Marie de Mandat Grancey bu yerleri satın aldıktan 15 gün sonra monsenyör Timoni Meryem Ana'ya çıkar.


Rahibe Grancey Meryemana evine giderken


Sonradan Mr. Poulin'in yazdığı gibi ev, çok güzel sekiz çınar ağacı ile çevriliydi. Bu çınarların bir kaç metre ötesinde, akarsuya doğru, uzun ve narin bir kavak ağacının tepesi ince bir ok gibi yükseliyordu. Bu büyük kayalıkların eteğinde, onu koruyan ve hükmeden bu dağda, koruyucu gölgeleriyle örtercesine gizleyen kavaklar altında, sanki bir sır saklıyormuş gibi bu tarihi ve küçük kilisenin, güzel ve saygıdeğer bir görünüşü vardı. Uzakları gözetleyip, yaklaşan düşmanı haber verircesine yükselen narin kavak ağacı ise, gelen ziyaretçilere sanki "Gelin burasıdır" diye sesleniyordu. (Poulin, Panaya Kapulu tarihi, el yazısı 1 cilt, sahife 30).

Mr. Poulin, yazılarında küçük kilise için "güzel ve saygıdeğer" olarak bahsetmektedir. Gerçekte Ev'in çatısı yoktu, dört duvar ise pek iyi bir durumda değildi. Rahibe Marie de Mandat Grancey kendi imkânlarıyla, drahomasının bir kısmını evin tamiri ve civarının tan­zimi için hasreder.

Temmuzdan Aralık 1894'e kadar çeşitli işlere girişilir. Böylece su kaynağına bir kanal açılır, daha pratik yollar tanzim edilir, küçük kilisenin bulunduğu yerden daha aşağısında teraslar yapılarak, bura­ya sebze bahçesi tesis edilir. Daha sonra, ziyaretçiler için, barınacak bir yer ve rahibeler için bir ev inşa edilir. En büyük problem ise küçük kilise idi. Hiçbir şeye dokunmamak için, bu dört duvarın üstüne istinad ettirilen camla örtülü bir çatı yapılır.


Böyle bir çatının, estetik kıymeti tartışma konusu olabilir, acaba mimari açıdan daha iyi yapılamaz mı idi? belki böyle yapmakla Meryem'e ait Ev'in harabeleri korunmuştur.

İzmir'de Aziz Polikarp kilisesinde, bugün hala görülebilen freskleri yapan mimar Raymond Pere, küçük kilisenin içinde mermerden küçük bir mihrap yapar, işte bu devrede, bir kenarında Meryem Ana heykeli dikilen ve küçük kiliseye doğru giden yolun sağına ve soluna zeytin ağaçları dikilir.



17 sene bu yerlerin sahibesi olduktan sonra, 1910 yılında rahibe Marie de Mandat Grancey, bu yerin mülkiyetini Mr. Poulin'e devreder 1915 yılında bu asil rahibe vefat eder.

1914-1918 savaş yıllarında, mülkiyet ile meşgul olunamamış. 1920 yılında, lazarist rahip olan Mr. Euzet ve Saint - Germain, Mer­yem Ana'ya çıktıklarında, Ev'i korumak için yapılan çatı mahvedilmiş, civarındaki güzel yeşil meşeler kesilmiş ve mihrabın parçalanmış olduğunu görürler. Dereye atılmış olan ve elleri kopmuş Meryem Ana'nın heykelini bulurlar. Bu heykel ancak 1931 yılında şeref köşe­sinde yer alır.

1928 yılında vefat eden Mr. Poulin, el yazısı ile yazılmış vasiyetnamesine istinaden Meryem Ana mülkiyetini, Mösyö Euzet'e bırakır.

Ancak, 1917 yılında mülkiyet, Devlet Hazinesinin namına geçmiştir. Bundan ötürü dava açmak mecburiyeti hasıl olmuştur. Mahkemede ilk hamlede Meryem Ana'nın yeri cebel olmadığını ve ziraat yapılabilir tarla olduğunu ispatlamak gerekiyordu. Bundan başka vasiyetnamenin Türkiye'de, İsviçre kanunlarından alınan Medeni kanunun meriyete girmesinden önce düzenlendiği ispatlandı. En sonunda, 1932 de Yargıtay Mr. Poulin'in vasiyetnamesine istinaden, Mr. Euzet'e mülkiyet hakkını tanıdı.

1947 de, bütün ormanların Devlete ait olduğu gerekçesiyle, yeni bir istimlak tehdidi ile karşı kalındı ise de Meryem Ana sahasında Orman ağacı niteliğinde ağaç olmadığını ispat etmek zor olmadı.

Nihayet, 1951 de Mr. Euzet, mülkiyeti, "Panaya Kapulu" Derne­ğine hibe eder. Türk Hükümeti tarafından tanınan bu dernek daha sonra "Hazreti Meryem Ana Evi Derneği" olarak isim değiştirerek bu antik Hristiyan madebini restore etmek ve daha iyi kıymetlendirmek için gerekli fonları toplamaya yetkili kılınır.

Bu derneğin çalışmaları ve Mr. Quatman ve Doktor Geschuvind yardımları sayesinde Meryem Ana Evi ve sahası kıymetlendi. Diğer taraftan, 1950'de Hristiyanlık için yüce sayılan bu yerin turistik değerini anlayan Türk Hükümeti, bugün Meryem Ana'ya çıkmak için takip ettiğimiz yolun döşenmesine özen göstermiştir.





1892 de Atina Fransız okulunun iki üyesi Meryem Ana'ya çıka­rak bu dini yerin ne denli eski bir eser olduğunu kavrarlar ve ikna olmuş bir vaziyette ayrılırlar. 1898 de Fransız hükümetinin mimarı olan Mr. Carre, derinlemesine yaptığı bir inceleme sonunda, bu önemli yapının birinci yüzyıla ait olduğunu teyit eder. Efes Artemis tapınağı araştırma müdürü Oxford'lu M.Hogart ve İtalyan Hükümetinin resmi mimarı M.Rosetti, aynı görüşü paylaşırlar. 

Daha sonraki yıllarda R.P.Lagrange ve M.Lambakis yaptıkları açıklamalarla, her ne kadar yapının daha yakın bir tarihe rastladığını söylerlerse de son araştırmalar Meryem Ana'ya ait Ev'in temelleri birinci yüzyıla ait olduğunu açıkça göstermektedir. 

1966'da profesör Prandi'nin mahallinde yaptığı kazılara istinaden, 1967 yılında Portekiz'in Lisbonne şehrinde aktedilen Beynelmilel Mariolojik (Meryem Ana ile ilgili) kongrede, verdiği izahata göre, küçük kilise duvarlarının, yapıcıların yıkmak istemedikleri daha eski temeller üzerine işlendiği ve yaptığı kazı esnasında bulduğu üç kabirden cesedin yönü Meryem Ana Evi'ne doğruydu, bu da Meryem Ana'ya ifade edilmek istenen saygının işareti olduğunu izahatına ilaveten bildirdi.

Meryemana.net'ten alıntıdır.
Kütüphanesi "read online" olarak açıktır.

Papa 2.Jean Paul ziyareti - 1979


ANNE CATHERİNE EMMERİCH

Meryem Ana’ya ilişkin modern tarih, XIX. yüzyılın ilk yarısında, Ren’in Alman Kıyıları’nda, Vestfalya’nın bir kasabasında, Dülmen yöresinden bir köylü kadın olan Anna Katharina Emmerick’in (1174-1824) hasta yatağında başlar. O, şifa bulunamayan bir hastalığa yakalanmış, ıstırap içinde on iki yıldır yatalaktır. Fakat Mesih İsa’nın ve Meryem’in hayatı hakkında sahip olduğu özel görümler sayesinde teselli bulmuştur.

Bu görümlerin uzaması, hastanın asla tanıyamayacağı kişileri, yerleri ve olayları olağanüstü ayrıntılı bir şekilde bildirmesi, kamuoyunun ve birkaç entelektüelin merakını çekmiş, ilgi ve hayranlık uyandırmıştır. Bunların arasında, Klemens Brentano isimli alman romantizm akımı şairi, 1818’e doğru Emmerick’in "sekreteri" olarak Dülmen’e yerleşir.

Gün geçtikçe, Emmerick’in söylediklerini, Mesih Isa ve Meryem Ana’nın hayatı hakkındakiler de dâhil olmak üzere not etmiştir. Topladığı materyali gözden geçirirken, Brentano bunları yayınlamayı düşünür ve 1835 yılında "Rabbimiz Mesih İsa’nın Çilesi" adlı bir kitap yazar. Onun ölümünden sonra da (1842) "Anna Katharina Emmerick’in görümlerine göre Meryem’in Hayatı" basılır.

Bu kitabın sondan bir önceki bölümünde şöyle yazılıdır: “İsa’nın göğe yükselmesinden sonra Meryem, üç yıl Sion’da (Kudüs), üç yıl Beytanya’da ve dokuz yıl da Efes’te yaşadı. Sen Jean, Yahudilerin Lazarus ve kız kardeşini denizde terk etmelerinden sonra O’nu buraya getirmiştir. Meryem, tam Efes’te değil; az civarında, bazı dostlarının yerleşmiş olduğu yerde oturuyordu. Evi, bir dağın tepesinde, Kudüs’ten gelen yolun solunda, Efes’ten 3,5 mil uzakta bulunmaktaydı. 

Bu kentin güneyinden, bir takım dar patikalar, yabani bitki örtüsü kaplı bir dağın tepesine ulaştırır. Zirveye doğru engebeli bir yayla vardır. Burası da bitki örtüsü ile kaplıdır ve yaklaşık yarım mil genişliğindedir. Meryem Ana’nın ikametgâhı işte burada kurulmuştur. Söz konusu bölge oldukça ıssızdır, şirin ve bereketli tepeler ile süslenmiş, küçük toprak aralıklarında mağaralar görülebilir; düzenli ama el değmemiş tepeleri, piramit biçiminde, gölgeli ve düzgün gövdeli seyrek ağaçlarıyla güzeldir.

Aziz Yuhanna (Jean) Meryem’i oraya götürdüğü zaman - O’nun için bir ev de hazırlatmıştı - bölgede, birtakım Hristiyan aileler ve dindar kadınlar yaşamaktaydı. Yarısı, ağaç yapılarıyla eve dönüştürülmüş mağaralarda, yarısı da çadırlarda yaşıyorlardı.

Bu insanlar, büyük zulüm ve kıyımdan önce, yukarılara çekilmişlerdi. Aralarında birkaç yüz metre mesafe olan mağaraları mesken tutarak, doğal oyukları sığınak seçerek, ama son derece ıssız edilmiş yerleri ikamet olarak kullanmışlardı. Sadece Meryem’in evi taştan yapılmıştı. Evin arkasındaki keçiyolundan dağa tırmanılıyordu. Kayalık zirveden, adalarla bezenmiş denizi ve Efes’i görmek mümkündü. Bu ıssız ve ıssız yer, birkaç mil uzaklıktaki Efes’ten daha yakındı.

English:
The Dolorous Passion of Our Lord Jesus Christ
Catherine Emmerich

Deutsch:
Das Leben der Heilige Jungfrau 
Maria-Anna Katharina Emmerich
link 


English:
THE LIFE AND REVELATIONS OF 
Anne Catherine EMMERICH


Catherine Emmerich'ın hayatı 2 bölüm bir arada:
LIFE OF ANNE CATHERINE EMMERICH
VERY REV.K.E.SCHMOGER, C.SSR.


Français:
Vie D'Anne Catherine Emmerich



VISIONS d'ANNE-CATHERİNE EMMERİCH 
sur la vie De NOTRE-SEIGNEUR JESUS-CHRIST




-Burası gerçekten de Meryemana'nın yaşadığı ve gömüldüğü yer midir ? Yoksa siyasi bir çıkar mı vardır?

-Mary Magdalena - Mecdelli Meryem'in de Efes'te gömüldüğü söylentileri ...

-bulunan 3 lahitin kimliği...

-gezginlerin ,rahip ve rahibelerin günlüklerinin gizlenmesi...

-Wood ve Falkener'in bahsetttiği mezarlıklar...

-Aziz Pavlos'un bunlardan hiç bahsetmemesi ya da İncil hazırlanırken, bahsettirilmemesi ...

- İncil yazarlarından Yuhanna (St.John 67 yılında öldüğü söylenir) 'ın da ,mezarının Efes Ayasuluk 'ta olması ve bunlardan bahsetmemesi...




Aziz Luka diye anılan mezarın 
( J.T.Wood'un kitabı online sayfa 58, ) ,Magnesia kapısının orada Meryemana evine giderken bekçi gibi yolu gözlemesi...(ki bugün Aziz Luka olarak kabul görmez ! )

Ephesus. So-called Tomb of St. Luke 
(© F. Krinzinger, ÖAI).


Discoveries at Ephesus Wood 
including the SITE AND REMAINS OF THE GREAT TEMPLE OF DIANA   e-book

Modern Discoveries on the site of Ancient Ephesus 
by J.T.Wood  e-book







-3.Konsil'in Efes'te toplanması ( Artemis Kültü yüzünden, halk Hristiyanlığa geçmek istemiyordu, Meryemana'ya verilen bir ünvan ile bu problem aşılacaktı, nitekim 3. Konsil kararları ile Hz.İsa "Tanrının oğlu" sıfatını alınca ,  Meryemana da "Tanrının oğlunun annesi" THEOTOKOS ünvanını aldı. Böylece Meryemana ,Artemis'in sahip olduğu gençkız, kadın, anne ve Tanrıça gibi tüm ünvanlarına sahip olmuştu.)...


EFES KONSİLİ İngilizce 3 bölüm

AUTHORITATIVE CHRISTIANITY. VOLUME I ,
by JAMES CHRYSTAL,1895 - book

AUTHORITATIVE CHRISTIANITY. VOLUME II ,
by JAMES CHRYSTAL,1895 - book

AUTHORITATIVE CHRISTIANITY. VOLUME III ,
by JAMES CHRYSTAL,1895 - book



-ve tabii ki rahibe Grancey'in yeri satın alması, 
devretmesi, vakıf olması ve Vatikan....



Gizem hala devam ediyor, ettiriliyor...

SB.






İSİS VE MERYEMANA