20 Şubat 2025 Perşembe

Efes’te Hellenistik Öncesi Dönemdeki Ünlü Kadınlar

 

Kleopatra, mermer portre, Roma Dönemi, Berlin Antikenmuseum.
Arsinoe mezarının rekonstrüksiyonu, Efes.

Efes’te Hellenistik Öncesi Dönemdeki Ünlü Kadınlar:

VII. Kleopatra ve IV. Arsinoe

Hilke Thür **

Bu dönemin en ünlü kadınlarından biri olan Ptolemaios’ların (Büyük İskender’in MÖ 323’teki ölümünden sonra MÖ 30 yılına kadar Mısır’da hâkim olan sülale) son kraliçesi VII. Kleopatra, dünyaya yayılan ününü Roma Dönemi tarih yazımlarına borçludur. Günümüzdeyse hatırası skandal yaratan Hollywood filmlerinin etkisiyle devam eder. Kleopatra bu şöhretini, cumhuriyetten imparatorluğa geçiş döneminde Roma’nın en önemli iki erkeğiyle yaşadığı ilişkiye borçludur. Sezar’dan Caesar Alexander adında ama Caesarion (Küçük Sezar) diye anılan bir oğlu, Marcus Antonius’dan Alexander Helios ile Kleopatra Silene adındaki ikizleri ve daha sonra Ptolemaios Philadelphos olmak üzere üç çocuğu olmuştur.

Kleopatra, aktarılanlar doğruysa güzel bir kadın değildir, bunun değerlendirmesini en iyi gümüş sikkeler üzerindeki tasvirleri verir, mermer portreleriyse idealize edilmiştir. Kleopatra asıl ününe aklı, sevimliliği, hoşluğu ve bilgeliği sayesinde ulaşmıştı. Söylendiğine göre altı dil biliyordu. Günümüze ulaşan tasvirleri, yoğun olarak Roma Dönemi tarih yazımlarının etkisindedir. Geç dönemde, Augustus’un isteği üzerine yazılan ve Marcus Antonius üzerindeki kötü etkisini öne çıkartan bu tasvirlerde, Romalı olmayan davranışlarıyla Marcus Antonius ve Octavianus arasındaki güç savaşından ve iç kargaşadan sorumlu tutulur.

Kleopatra’nın Efes’te bulunduğuna dair elimizde kesin bir kanıt yok ama pek çok tarihçi, Roma vatandaşı Yunanlı tarihçi Plutarchus’un aktardığı, MÖ 41 yılının kışında Marcus Antonius’un Efes’e gelişinde beraberinde Kleopatra’nın da olduğunu kabul eder. Marcus Antonius, bu ziyaretinde Efes’te Dionysos’un Satyr’ler, Silenler ve diğer takipçilerince “Yeni Dionysos” olarak müzik ve zillerle karşılanır. MÖ 33 yılının kışını da Efes’te geçirir, büyük olasılıkla İskenderiye’den gelen Kleopatra da ona katılır.

Bu vesileyle geldikleri Efes’te, Doğu Romanın en söz sahibi kişisi ve eşi için en uygun yer olan tiyatronun üst kısmındaki geç Hellenistik sarayda oturmuş olmalıdırlar.

Aslında Kleopatra’nın Efes’le ilgili kesin bağlantıları kızkardeşiyle ilgili olarak günümüze ulaşmıştır: Antik kaynaklara göre VII. Kleopatra’nm kızkardeşi genç IV. Arsinoe, MÖ 48’den 41 yılına kadar sığınmacı olarak Efes Artemis Tapınağında (Artemision) yaşar. MÖ 41 yılında öldürülür, öldüğü zaman da oldukça genç olmalıdır. Plutarchus tarafından etkileyici bir biçimde anlatılan Tarsus’taki buluşmalarında (1) öldürülmesinden Kleopatra birlikte yaptıkları anlaşmayı yerine getirmiş olan Marcus Antonius sorumludur.

Peki IV. Arsinoe kimdir?

Roma dönemine ait pek çok tarih yazımlarında (2) rastlanan IV. Arsinoe, XII. Ptolemaios’un altı çocuğundan biridir, dolayısıyla baba bir anne ayrı, VII. Kleopatra’nm en küçük üvey kızkardeşidir. Her türlü yola başvurarak Mısır’daki hükümdarlık için savaşır, bunu da kısmen ve de özellikle babaları XII. Ptolemaios hayattayken yapar. Sezar da, muhtemelen XII. Ptolemaios’un vasiyetine istinaden, Romalı dostu Kleopatra ve onun erkek kardeşi ve aynı zamanda kocası olan XIII. Ptolemaios’un hükümdarlığını kabul eder. Arsinoe ve kardeşlerin en küçüğü olan XIV. Ptolemaios’a da Kıbrıs’ın hükümdarlığını verir.

İskenderiyeli soyluların hükümdarlık talebini desteklediği Arsinoe, Kıbrıs’tan kaçarak İskenderiye’ye döner. Ordunun bir kısmını kendi etkisi altına alabilmiş olması Ceasar da anlatılmış olan acılı bir savaşa neden olur. (3) Bu savaşta XII. Ptolemaios Nil’de boğulur ve İskenderiye’nin ünlü kitaplığı yanar. Sonuçta Sezar ve onunla beraber olan Kleopatra savaşı kazanırlar ve Sezar Kleopatra’yı XIV. Ptolemaios ile beraber tahta çıkartır. (4) Arsinoe yi ise tutsak olarak beraberinde Romaya getirir. Zafer geçidini, yanında elleri bağlı olan Arsinoe ve Pharos’un ünlü İskenderiye Deniz Feneri’nin maketi eşliğinde yapar. Ancak Romalılar elleri kenetlenmiş bu mutsuz prensese acırlar, Sezar da bunun üzerine ellerinin çözülmesine izin verir ve Arsinoe’yi Efes Artemisionu’na sığınmacı olarak yollar. (5) Burada Arsinoe yi bir rahip “kraliçe gibi karşılar.” (6) Bundan sonraki yedi yıl boyunca Arsinoe, tapınağın sığınağında, yani Efes Artemis Tapmağının 'temeraasünda' (kutsal alan) yaşar.

Artemision’da rahat bir hayatı olur ancak buradan başka bir yere gidemez. Günlerini sığınmacı olarak nasıl geçirdiğini bilmediğimiz gibi eğitimi, öğrenimi, dil bilgisi ve kişiliğine dair bilgimiz de oldukça az. Belki de Arsinoe kendini daha çok astragal oyunuyla oyalamıştır. Tarih yazımıysa bize Marcus Antonius tarafından buyrulan veya kendisi tarafından gerçekleştirilen ölümünü aktarır. (7)

IV. Arsinoe’nirı Efes’teki Mezarı

20. yüzyılın başında Efes’in merkezindeki aşağı Emblos’ta, yani şehrin ana bulvarlarından birinde, formu nedeniyle mezar olarak yorumlanan bir yapı ortaya çıkarılır. Boyutları küçük de olsa, Halikarnassos Mozolesi veya Belevi diye bilinen hanedanlık mezarlarını andıran bir yapı tipine sahiptir. Bu yapının peristasisli ve piramit biçimli bir çatısı vardır, sekizgen bir merkezi yapının içinde 9 x 9 m uzunluğunda kare biçiminde bir diğer yapıdan ve 3,40 m yüksekliğinde bir kaideden meydana gelir. Anıtın yüksekliği 13,5 m’dir. Kısmen kendine has mimari unsurlarına

bakılarak çoğunlukla MÖ 50-20 arasına tarihlenir. Daha sonraları yapının kaide kısmındaki mezar hediyeleri çalınmış, basit mermer bir lahit içinde genç bir kadın iskeletinin bulunduğu mezar odası keşfedilmiştir. Patolojik analizler (8.) iskeletin 17,5 yaşında, beslenme durumu üst tabakadan bir kişiye ait olduğunu işaret eder ama cinsiyeti belirlenemez. incelemelerin ani bir ölümü göstermesine ve daha pek çok noktaya bakılarak gömülen kişi IV. Arsinoe olarak tanımlanır. (9)

Yapının arka kısmında yapılan bir sondaj, MÖ 1. yüzyılın son çeyreğinde inşa edildiğini kesinleştirir (Ladstätter 2000: 373). Bu tarih, G. Plattner’in Efes korinth başlıkları konulu doktora tezinde de onaylanır. (10) Süslemeler ve dekorasyon ayrıntıları yapıyı, Augustus döneminin başından çok Hellenistik dönemin ilerleyen zamanlarına oturtur. Bu durum, Efeslilerin mezarı Arsinoe’nin ölümünden hemen sonra, belki de öldüren kişinin emriyle planlayıp yapımına başladıkları veya mezarın Augustus zamanında yapıldığı konusunu belirsiz kılar.

Sekizgen yapıyı Arsinoe’nin mezarı olarak yorumlamaya neden olan çok sayıda unsur var. En başta yapının yeri dikkat çeker. Şehir içinde, sadece hanedanlık soyundan gelen veya şehre özel hizmetleri bulunmuş kişiler için ayrılan bir konumda. Yapı formu, daha önce söz ettiğimiz gibi hanedan mezarı tipinde. Üçüncü nokta, MÖ 1. yüzyılın ikinci yarısına denk gelen tarihlemedir. Dördüncü olarak yine söz edilen patolojik veriler ve beşinci olarak da Mısır ile bağlantısı açıkça görülebilen dekoratif öğelerin varlığıdır (grifonlar, meşale taşıyıcıları şeklinde yapılmış palmiye yaprağı tarzı sütunları, (11) piramit şeklindeki çatı). Önemli bir diğer son noktaysa yapının İskenderiye’nin dünyaca ünlü deniz feneri Pharos’un orta bölümünü vurgulayan sekizgen biçimidir. Bununla gömülen kişinin geldiği yer dile getirilmek istenmiştir.

Arsinoe’nin kişiliği ve yaşamı ne yazık ki az sayıdaki tarih yazımlarının bize ulaştırdığı dolaylı bilgilerle aktarıldı, bizce alışılmışın dışındaki bu mezar yapısı Arsinoe’ye ve onun kaderine dair binlerce yıldır korunan bir anıt. Mezarın yeri, Arsinoe’nin, antik dönemde Efesliler ve ziyaretçiler tarafından hatırlanmasını ve önem verilmesini sağlamış olmalı. Bugün de üç milyon turist Efes harabelerindeki mezarının yanından geçerken, bilgilendirme panosu ve rehberlerin anlatımlarıyla onu hatırlıyor ve böylece adı da Efes’le bütünleşmiş kaderi de canlı tutuluyor.


Dipnot:,

(1) Plutarchus, vita Antonii 26,4 f.

(2) Flavius Josephus ant. Jud 15,89; Appian civ. 5,9,34; Dio Cassius 42,35; 39,1; 40,1; 42,1; Caesar civ. 3,112,10f.; Caesar, De bello Alexandrino 23,2; 33,2.

(3) Caesar, De bello Alexandrino 23,2; 33,2.

(4) Dio Cassius 39,1; 40,1; 42,1; 42,35.

(5) Dio Cassius 43,19,2.

(6) Flavius Josephus, ant Jud. 15,89.

(7) Flavius Josephus, ant. Jud. 15,89; Dio Cassius 43,19,2.

(8.) Oda mezarın iki nişinin bulunmasında ele geçen iskelet -Keil tarafından Greifswald'a getirilen kafatası dışında- Susi ve Egon Reuer tarafından incelenmiş ve belirlenmiştir, yeni bir analiz Fabian Kanz tarafından yapılmaktadır.

(9) Dazu H. Thür a. O. (dn. 20) 43-56.

(10) G. Plattner, Ephesische Kapitelle des 1. und 2. Jhs. n. Chr. Form und Funktion kaiserzeitlicher Architekturdekoration in Kleinasien (yayımlanmamış doktora tezi 2003) 27.

(11) Oktogon'da bulunan meşale taşıyıcısı olarak yorumlanan her iki palmet yaprağı sütunları Viyana'daki Ephesos Müzesi nde Env. Nr. I 842 ve I 843 altında kayıtlı olarak sergilenmektedir, bunun için krş. W. Oberleitner vd., Funde aus Ephesos und Samothrake, Katalog der Antikensammlung II, 1978, sf. 115.


**Alıntılanan Kitap:

Anadolu'da Kadın; On Bin Yıldır Eş, Anne, Tüccar, Kraliçe

A.Muhibbe Darga (ilk baskı 1972)

Yayına Hazırlayan Emine Çaykara, 2020

Roma Dönemi’nde Efesli Kadınlar

 

Efes Varius Hamamı'ndaki Scholastika Heykeli
Efes Yamaç Ev 2'den Venüs Örekesi

Roma Dönemi’nde Efesli Kadınlar

Elisabeth Trinkl **

Roma antik döneminde hâkim olan babaerkil toplum sistemi ve bunun sonucunda oluşan erkek merkezli tarih yazımı, Imperium Romanum (Roma imparatorluk Dönemi) kadınlarına yönelik bilgi sahibi olmamızı zorlaştırır. Toplumun üst sınıfına ait kadınlara yönelik bilgi edinmemiz yeterince güçken alt sınıfa ait kadınların hayatlarını bir araya getirmek ve tam bir portre oluşturmak çok zor hatta neredeyse imkânsızdır. Efes Metropolü de bu konuda bir istisna değildir. Büyük ölçüde babaerkil geleneğe bağlı kalınarak yazılmış antik kaynakların yanı sıra, arkeolojik kaynaklara bakarak kadınların yaşamını anlamaya çalışalım.

Efesli Kadınların Şehirdeki Görünümleri

Üst sınıfa ait Romalı kadınların kendilerine ait sermayeleri vardı ve ticaret yaparlardı. Özellikle dini fonksiyonlarının varlığı belgelerle oldukça sık karşımıza çıkar. Kimisi politik makamlarda etkin, kimisi de şehir yararına katkıda bulunan vatandaşlar olarak kendilerini gösterir; kadınların mali katkılarını cumhuriyetin son dönemindeki büyük hayırsever listelerinden rahatça anlayabiliriz. (1) Yani düşünüldüğü gibi tamamen arka planda bir hayatları yoktur. Pek çok Romalı kadın görevlerini yerine getirirken müşterileriyle, çalışanlarıyla ve iş ortaklarıyla ilişki içinde olurlardı. Romalı üst sınıf kadınlarının bu kısır ve oldukça basite indirgenmiş resmine Efesli kadınlar da uyar. Efesli kadınlar hakkında özellikle epigrafik kaynaklar ve sikkeler aracılığıyla bilgi sahibi oluruz.(2)

Yazıtlarda adlarına, makam sahibi, baba, eş veya oğul gibi bir erkek akrabayla bağlantılı olmadan sıkça rastlarız. U. Soldan, “Efesli aile içerisindeki ilişki ağında kadınlar yerlerini gayet doğal olarak alırlar” der. Bu sözde alınan bir yer midir yoksa gerçekten böyle midir? Bu sıkça tartışılan konulardan biridir ancak makam sahibi kadınların kendilerine ait mali güçlerinin varlığı, bağımsız bir konum üstlenmelerini de olası kılan bir unsur olarak görülür.(3)

Claudia Trophime (4) ve Tullia (5) kamu içinde aktif rolü olan kadınlardan sadece ikisidir. Tullia, örneğin, servetini her türden hayır işi için kullanmıştır. Ayrıca aynı şekilde Vedier sülalesinde sadece erkekler değil kadınlar da şehrin şekillenmesinde rol oynarlar. Bu gelişim Geç Antik/Hıristiyanlık döneminde de devam eder hatta daha da güçlenir, kadınların maddi yardımıyla restore edilen Varius Hamamı’na heykeli dikilen Mäzenin Scholastikia bunun bir örneğidir. (6)

Dış hayatta üstlendikleri görevlerin dışında, üst sınıfa ait Efesli kadınların özel hayatları içerisinde de yerine getirmeleri gereken pek çok sorumlulukları vardı: Her şeyden önce ev idaresinin 'domina'sı, yani efendisiydiler ve buna bağlı olan her türlü iş onların sorumluluğundaydı. Evin hanımefendisi olarak sorumlulukları 'evlilik görevleri’nin ötesindeydi; sosyal, ailevi ve ekonomik olarak yapılması gereken her şeyi içeriyordu. Üstlendikleri ekonomik görevleri, örneğin sikkeler, mutfak kapları veya envanter tutanakları (7) gibi kısmen arkeolojik buluntularla kanıtlanabilirken, insani ilişkilerini buluntularla tamamlamak mümkün değildir.

Ev içindeki asıl yaşam akışı ve görüntüsüne dair de çok az şey biliyoruz. Efes’te, şehrin en varlıklı muhitlerinden birindeki Yamaç Ev 2 ve diğer buluntu yerlerinde bulunanlar, kullanım sürekliliğindeki kopuşa ve tahribata rağmen, o dönemdeki antik yaşamın bir sürecine ışık tutar. Oturma birimi 5’teki peristilli avluda bulunan ve erken bir onarım evresine ait bir kadın portesi çiziminin (8.) evin hanımına ait olup olmadığını ne yazık ki hiçbir zaman öğrenemeyeceğiz.

Neredeyse yok denebilecek kadar az buluntu grubu içinden küçük bir grup, kadınlara ilişkin taşıdığı önem nedeniyle ele alınmalıdır kanımızca. Bunlar sopa biçiminde, küçük (yaklaşık 20-30 cm) kemik objelerdir. Bir ucu tutamak kopçalı olup diğer ucuysa değişik şekillerde olan bu objelerin basit geometrik şekillerden heykelciklere kadar değişik biçimleri bulunur. Çubuğun kendisi, genelde kesme bezemelerle süslüdür. Sopa biçimi görüntüsü ve tutamak kopça gibi öğeleri, eğrilen yünün tutturulduğu veya başka bir eğirme için iplik sopasına sarılan örekelerden alınmıştır.

Efes Yamaç Ev 2’de ele geçen örnekler, zengin yapım tarzları ve yüzeylerindeki yarık ve sivri çizikler nedeniyle işlevsellikleri olmayan süs eşyası olarak değerlendirilebilirler. İpliğin yapımı için, en başta örekeler olmak üzere, iğler ve ağırşaklar gerekir. Ağırşaklar için zengin arkeolojik buluntu vardır ama iğler ve örekeler genelde ağaçtan yapıldıkları için ender olarak günümüze ulaşmışlardır.

Eski zamanlardan beri yünü işlemek evdeki kadınların, özellikle de evin hanımının geleneksel uğraşıydı. Romalı tarihçi Suetonius’un yazdığı gibi, imparatorun evinde dahi Augustus'un giysileri ailesinin kadınları tarafından yapılıyordu (Suet. Aug. 74). Evin hanımı çoğu zaman iplik eğirmese de bunun koordinasyonunu sağlamak ana görevlerinden biriydi. O kadar ki yün işlemesi onun evin hanımefendisi olarak konumunu ve statüsünü karakterize ediyordu. Bu bağlamda sanırım Yamaç Ev 2 ’de bulunan bezemeli örekelerini, kadınların konumunu gösteren sembol ve evin hanımının başarısı olarak yorumlamak yanlış olmaz. Örekelerin bulunduğu ev sahibelerini ne yazık ki tanımamaktayız.

Nekropollerin İzinde Efesli Kadınlar

Şehir içindeki görüntü, şehrin nekropollerine de yansır. Efes her antik kent gibi geniş nekropollerle çevriliydi. Bunlardan biri de MS 3. yüzyılın başında T. Flavius Damianus’un yaptırdığı Damianus-Stoa’sı olarak adlandırılandır. Bu stoayı zengin bir sütunlu galeri çevreler ve Panayırdağı’nın doğu eteklerine doğru yayılır; (9) Damianus bu hayratı karısı Vedia Phaedrina (10) adına yaptırmıştır. Bu geniş nekropoldeki birkaç anıta bakarsak...

Bugün Efes antik kentine girişlerden biri olan Magnesia Kapısı yakınında Cl. Antonia Tatiana’nın mezar evi yer alır. Günümüze kadar korunmuş olan miras belgesi, (11) 'heroon' olarak adlandırılan mezar evininin sahibinin açıkça Cl. Antonia Tatiana olduğunu belirtir, yazıttan anladığımıza göre, akrabası Qu. Ae.Aristides’in kendi mezar evine gömülmesini engelleyen de yine odur. (12) Efes’teki bu lahit ne yazık ki oldukça tahrip olmuştur, ancak Cl. Antonia Tatiana’nın portresini Aphrodisias’ta Bouleuterion’da (Meclis Binası) bulunan bir başka heykelden de tanıyoruz; bu heykele ait yazıtlı kaidede 'euergetis' olarak tanımlanır. (13) Cl. Antonia Tatiana ile hem Efes’te hem de Aphrodisias’ta karşılaşılması Roma üst sınıfına ait kadınların erkek akrabaları gibi Anadolu’daki diğer yerlerle değişik ilişkiler içinde olduklarını ve sadece oturdukları yerle sınırlı kalmadıklarını gösterir.

Diğer bir mezar sahibi kadının ismi, gladyatörler mezarlığı olarak bilinen mezarlıkta, Damianus-Stoa’sının batı uzantısında yer alan bir mezarda karşımıza çıkar, (14) adı Serapias’tır.

Mezarı, kabartmalı basit bir yapıyla kapatılmıştır. Yazıtta sadece mezar sahibinin ismi değil aynı zamanda annesinin adı da yer alır. Achaia, kızı için bu mezarı yaptırmıştır. Her iki isim de baba adları olmaksızın verilmiştir ve her iki kadın da isimlerinden anlaşıldığı üzere köle statüsündedirler.

Gladyatörlerle ailelerine ayrılmış bu mezarlık alanında, Hymnis de kocası gladyatör Palumbus için burada bir mezar yeri almış ve kocasına bir de yazıtlı bir kabartma yaptırmıştır. Bu isimler gladyatör oyunları camiasına uyan isimlerdir. Efesli kadınlardan sosyal statüleri düşük Achaia ve Hymnis’in adını bize ulaştıran bu yazıtlar, birinin kızına diğerinin kocasına yaptırdığı bu mezarlar, bu camia içindeki belli bir zenginliği işaret eder. Bu mezar yapıları Cl. Antonia Tatiana’nın mezar evi veya diğer gösterişli mezar yapılarından farklı olsa da her seviyeden insanın cinsiyetinden bağımsız olarak ölümden sonra ailelerin umumi alanlarda gösterişle temsil edilmesini ne kadar da önemsediğini gösterir.

Arkeolojik kazılarla günümüze ulaşmış ve Damianus-Stoa’sının güney kısmında, galerinin iki payesi arasında tahrip olmadan günümüze ulaşmış bir başka kadın mezarı daha vardır. 6-7 aylık bebeği ile gömülmüş bir hamile kadındır mezarın sahibi ve ismi, lahitin ön yüzünde bugün boş olan 'tabula ansata' içinde yazılıydı. (15) Mezarın içinde pişmiş toprak ve seramik çömleklerin yanı sıra, gömülen kişiye ait takı, ayna ve yün yapımında kullanılan iş takımı, iğ, ağırşak, öreke gibi buluntular karşımıza çıkar. Kendisinin veya ailesinin maddi gücü Damianus Stoası’nda bir lahit yaptırabilecek kadar iyi olan bu kadının mezarına konulan el işi aletler, mesleğe yönelik veriler olarak yorumlanmamalı kanımızca. Bu aletler ölen kişinin özel bir eğilimini gösteriyor ve belki de sembolik bir anlamı içeriyor olmalı.

Gerek Anadolu’daki gerekse tüm Roma İmparatorluğu’ndaki mezar betimlemelerine baktığımızda değişik tarzlarda yapılmış anıtlar üzerinde özellikle öreke ve iğlerin sevilen motifler olarak kullanıldığını görürüz.

Aynı şekilde bu motifler tüm imparatorluk içinde -burada kısaca değinilen 'Damianus-Stoa’sındaki lahit gibi- mezar süslemesinin bir parçası halindedir. (16) Mezar üzerindeki betimlemeler ve mezarda gömünün yanma konulan nesneler, ölen kişinin özelliklerinin ve değerlerinin öteki dünyada göstergesidir: Domina- yani evin hanımefendisi olarak hayatını, görevlerini yerine getirerek yaşamıştır. Bu görevler içinde özellikle evin idaresi, doğum ve çocukların (yasal olanların) yetiştirilmesi gelir. Mezar epigramları daha önce Yamaç Ev 2’deki bezemeli örekeyle benzer şekilde, yün ile kadına ait sosyal görevler arasındaki sıkı bağı belgeler.


Dipnot:

(1) Anadolu’daki kadın beden öğretmenleri için bkz. Cassarico 1982: 117-123; Okland 1994: 199-219; hayırsever listeleri için bkz. Engelmann 2000: 79; Inschriften von Ephesos, 6, Bonn 1980, Nr. 1687.

(2) Rogers 1992: 215-223; Friesen 1995: 107-113; Scherrer 1997: 93-112, özellikle 102 vd.

(3) Nolle, kadınların resmi görevleri devralışını “idare-i maslahat” olarak yorumlar.

(4) Claudia Trophime: Inschriften von Ephesos 4, 1980, Nr. 1062; Knibbe 1981: 124; Merkelbach — Stauber (ed.) 1998: 322 vd.

(5) Inschriften von Ephesos 4, Nr. 1063, Bonn 1980.

(6) Wallinger: Kendi imkânlarıyla semtlerine bir toplantı yeri yaptırdılar.

(7) H. Taeuber, 2002, 93-99.

(8.) Taeuber 1995: 527-529, özellikle 528, Res. 122, 3.

(9) Knibbe-Langmann 1993; Knibbe-Thür 1995; Steskal- Grossschmidt- Heinz-Kanz-Taeuber 2003: 241-273.

(10) Philostrat, vit. soph. 2, 23.

(11) Inschriften von Ephesos 6,1980, Nr. 2121.

(12) Lahitler konusunda bkz. Rudolf 1992.

(13) İnan - Alföldi- Rosenbaum 1979: 213-216 bkz. Res. 138, 2; 140,1-2, 4; Smith 2006: 69-71, Nr. 96 Res. 76 vd.

(14) Pietsch - Trinkl 1995 ve bkz. Knibbe-Thür 1995: 19-48; Kanz-Grossschmidt 2005: 103-123.

(15) Lahit ve mezar evindeki insan kemikleri antropolojik araştırma sonuçları için bkz. Reuer - Fabrizii-Reuer 1993: 43-46; Trinkl 1993: 36-42, özellikle 38-40.

(16) Parmak örekelerinin mezar hediyesi olarak kullanımları için krş. Cremer 1998/1999: 327-332 ve Cremer 1996: 135-144.


** Alıntılanan Kitap:

Anadolu'da Kadın; On Bin Yıldır Eş, Anne, Tüccar, Kraliçe

A.Muhibbe Darga (ilk baskı 1972)

Yayına Hazırlayan Emine Çaykara, 2020

15 Şubat 2025 Cumartesi

Türkçe - Yunanca

 

Yerlileri 'Dağlı Pelasglar' olan 'Arkadia'

Arkadia (Arcadia) Yunanca değil 'Pelasgca'dır. Anlamı ‘dağ boğazı/geçiti’ olan 'Arku/Argıt' sözünden gelir ve Türkçedir. Bu dağlık bölgenin coğrafi yapısı da Türkçedeki anlamına uygun olarak batısında sarp yüksek dağlar varken doğusunda daha alçak dağlar bulunur ve dağlık bölgede geçit bulmak zordur.

"Batı bölgesinde dağlar vahşi, yüksek ve kasvetli. Birbiri üzerine yığılmış küçük çaplı ve verimi az olan vadileri ve ormanlarla kaplı dağları var. Doğu bölgesi ise küçük ama verimli ovaların bulunduğu daha alçak dağlarla çevrili. Bu dağlardan akan dereler kayalardaki doğal yarıklardan akar ve çoğu yerin altında kaybolduktan sonra tekrar yükselir. Bu dağlarda birçok uçurum var ve ulaşım zordur..."

Bölgede adları Erymanthos ile Alpheios olan dağlar ve nehirler var. 

Her iki sözcük de Türkçedir.

İlyada’da Akha ordular listesinde geçen Ankaios oğlu Agapenor bu 'Dağlı Arkadialıların' komutanıdır. Agapenor’a gemileri veren ise Aka Memnon’dur.

“Pelasgların hepsini Danaolar olarak anacağız” derken şaka yapmamışlar ve Strabon’un da dediği gibi ‘barbar’ adlarını muhafaza etmişler. Ya da....


Arkadia = Arku/Argıt

Erymanthos = Eriman, Erman, Arman

Alpheios = Alp

Pelasgca = Türkçe


SB

Turova ve Saka Türkleri 📕

Üç örnek daha;

Alaz -  Ἀλισγέω (ἀlisgéo)
Türkçedir
Beekes'e göre ; "Kökeni bilinmeyen ritüel terimi, 'duman, is'....
'λιγνύς' (lignus) = alevle karışık duman, reçineli maddelerin yakılmasıyla oluşan bulanık ateş. Kökeni belirsiz. Grek-Öncesi."
ve onun "Pre-Greek" demesi "HA olmayan" demektir.


ἀλίσβη  alisbi . ἀπάτη apáti 'aldatma, hilekârlık, dolandırıcılık' (H) <?>
Köken: Bilinmiyor. -σβ- (sb) dizisinin Hint-Avrupa kökenli olması zor.
H. = Hesychius, İskenderiyeli Yunanca sözlük bilimci, MS 5.-6.yy




ἄβαρκυα (ἄbarkya / ἄbar-) = obur, ubır, ubir, upir
#Türkçedir
ἄβαρκυα ἄbarkya - λιπος lipos 'aç' (H.)< GrekÖncesi>
Köken: “Fur:122” kelimeyi ‘παργος pargos’ ‘deli, obur’ kelimesine bağlamaktadır ki bu ikna edici değildir. k-'den sonra -va ile oluşum GrekÖncesi kökenine işaret etmektedir. (Beekes)
λιπος lipos - şişman, yağ
H. = Hesychius, İskenderiyeli Yunanca sözlük bilimci, MS 5.-6.yy

Oysa;
 Beekes'in aksine kelime Türkçe kökenlidir ve 'Fur:122'in kelimeyi obur'a bağlaması da ikna edicidir!
SB



Sabir Rüstemhanlı;

"Bilim alemince bilinen en eski devletlerin dillerinin çoğu, o bölgeye onlardan önce gelmiş olan prototürk dillerinin yerini almışlar. Daha eski kat, Türk diline daha yakındır. Roma-Latin dilinin altında Etrüsk, Yunan dilinin altında Pelask, Sami dillerinin altında Sümer... Eski Elam, Dravit dilleri de aglutinativ dillerdendi ve bizim dile çok yakındılar. Şimdi de İskandinavya’nın altından Türk katı çıkıyor... ve belli oluyor ki, dünya öyle bin yıllardır bizim üstümüze gelmekle, bizim üstümüzü örtmekle uğraşmaktadır... Avrupa bunu itiraf etmek istemiyor... Avrupa Atilla’yı da unutturmaya çalışıyor ve Türkiye’yi bu yüzden de Avrupa Birliği’ne almak istemiyor. Hint-Avrupa hegamonyacılığının görülmemiş bir sahtekârlıkla her şeyi çiğneyerek geçtiği, İran bir yana, Turan’ı da kendisine mal ettiği, Altay, Orta Asya medeniyetlerini de kendi hanesine yazdığı bir dönemde asıl gerçekleri söyleyenler çok azdır."



2 Şubat 2025 Pazar

Yabancı Hastalığı


 "Yabancı Hastalığı";

Yunan'dan daha fazla "Yunan", Avrupalı'dan daha fazla "Avrupalı

_______________________________________________


Prof.Dr. Ahmet Ünal bir tespitte bulunuyor....


Ankara Üniversitesi'nde Güterbock'tan sonra Hititoloji'yi sürdüren hocam Hititolog Sedat Alp. Soldan sağa klasik arkeolog Ekrem Akurgal, Roma hukuku tarihçisi Kudret Ayiter ve Germenist Yaşar Önen'le birlikte Almanların boyunlarına taktıkları haçlı liyakat madalyalarını kutlarken. Ne kadar da mesut ve memnun görünüyorlar! Bu hocalar her nedense sanki marifetmiş gibi bu ucuz bronz nesnelerle aşırı derecede öğünürler, evlerine misafir ettikleri herkese gösterirler, öz geçmişlerine bile sokarlardı.

Öğündükleri konular ve hizmeteri neydi bilemiyorum ama madalyaların niçin verildiğini çok iyi biliyorum. Erol Manisalı'nın "içimizdeki Danimarkalılar" dediği insanlar bunlardı ve Atatürk Cumhuriyeti'nin sefasını olabildiğince sürdürdüler ve bizden sonra 'Nuh Tufanı'dır ilkesine göre davrandılar. Âdeta Türkiye bizden sorulur zihniyetiyle davrandılar, dostları yabancılara kazı ruhsatı verilmesine hep ön ayak oldular. Bu olayların Oryantalizm'in yöntemlerinden birisi olduğunu başka yerlerde fazlasıyla göreceğiz. Bu bir suçlama değil, tespittir; dileyeni tartışmaya çağırıyorum!

Prof.Dr. Ahmet Ünal / Hitit Dilbilgisi




1 Şubat 2025 Cumartesi

Bu adamları beni öldürsünler diye mi kurtardım?

 


Sezar'ın cenaze oyunlarında, ölümüne duyulan acı ve öfkeyi uyandırmak için Pacuvius'un (+) 'Silah Yarışması'ndan şu sözler söylendi:

“Bu adamları beni öldürsünler diye mi kurtardım?”


İHANET

Yerine oturduğunda, komplocular saygılarını sunmak istercesine etrafında toplandılar ve hemen ardından liderliği üstlenen Tillius Kimber (Cimber) bir şey soracakmış gibi yaklaştı; Kaysar (Sezar) bir hareketle onu itelediğinde, Kimber togasını iki omzundan yakaladı; Kaysar, “Bu vahşet!” diye bağırdığında, Kaskalar'dan (Casca) biri onu boğazının hemen altından bıçakladı.

“Sezar Kaska'nın kolunu yakalayıp kalemi (stylus*) ile deldi, ama ayağa fırlamaya çalışırken başka bir yara onu durdurdu. Her taraftan hançerlerle kuşatıldığını görünce, başını cübbesinin içine soktu ve aynı zamanda daha düzgün düşebilmek için sol eliyle ayaklarını kucağına çekti, vücudunun alt kısmı da örtüldü. Bu şekildeyken yirmi üç yerinden bıçaklandı.

İlk darbede tek kelime etmedi, sadece inledi. Ama bazıları Markus Brutus ona doğru koştuğunda Grekçe, “Sen de mi çocuğum?” dediğini yazmıştır.***

Tüm komplocular kaçtı ve bir süre orada cansız yattı. Daha sonra sıradan üç köle onu bir sedyeye koydu ve bir kolu aşağı sarkık bir şekilde eve taşıdı. Hekim Antistius'un görüşüne göre, göğsündeki ikinci yara dışında yaraların hiçbiri ölümcül değildi.

Komplocular onu öldürdükten sonra cesedini Tiber'e sürüklemeyi, mallarına el koymayı ve kararnamelerini iptal etmeyi planlamışlardı; ancak konsül Markus Antonius ve atların efendisi Lepidus'tan korktukları için bundan vazgeçtiler.


Suetonius Tranquillus

Yulius Kaysar'ın Hayatı (The Life of Julius Caesar)


* Kaska (Casca) Sezar'a karşı kurulan komploda önemli rol oynayan Romalı senatörler.

** Stylus antik yazı aleti. Kil, balmumu kaplı tabletler veya diğer yüzeyler üzerindeki harfleri kazımak için kullanılan sivri uçlu ve bunları silmek için de kör uçlu küçük bir çubuktur.

*** Shakespeare “Julius Caesar” adlı oyununda "Sen de mi çocuğum" yerine "Sen de mi Brutus" cümlesini kullanmış. Yani, "Sen de mi?" cümlesini ilk kuran Shakespeare (ölümü 1616) değil, Suetonius'tur (ölümü MS 140).


SB

(+) Marcus Pacuvius (MÖ y.220-130) Romalı trajik şairi.




30 Ocak 2025 Perşembe

İskit-Saka Türkleri

 




İSKİT-TÜRK

İskitler uzun süre tarih sahnesinde kalan ender toplumlardandır. Hem uzun süre hakimiyetlerini sürdüren, hem de geniş bir coğrafyada varlıklarını hissettiren İskitlerin bakiyelerinin olması ve yeni devletlerin teşekkülünde yer almaları gayet tabidir.

Yaklaşık olarak MÖ VIII. yüzyılda tarih sahnesine çıkan ve bu tarihten itibaren MS II. yüzyıla kadar hakimiyetlerini devam ettiren İskitler, doğuda Çin seddinden batıda Tuna Nehri'ne kadar uzanan geniş bir sahada varlıklarını yaklaşık olarak 1000 yıl gibi oldukça uzun bir zaman korumuşlardır. Onlar bu coğrafyada atlı kavimler medeniyetini oluşturan teşekküllerin ana grubunu meydana getirmişlerdir. Oldukça geniş coğrafyaya yayılmış olan İskitler değişik kavimler tarafından tanınarak onların kaynaklarına geçmiştir. Bundan dolayı İskitlerin adı Grek kaynaklarında Skythai, Pers kaynaklarında Saka ve Çin kaynaklarında Sai (Sak) şeklinde alınmıştır. Pers kaynaklarında üç Saka grubundan bahsedilmektedir: Saka-tiay-para-daray, Saka haumavarga ve Saka-tigrakhauda. Saka-tiay-para-daray, yani Hazar Denizi'nden Tuna Nehri'ne kadar uzanan coğrafyada yaşayan Sakalar, Grek kaynaklarında Skythai olarak adı geçen İskitlerle aynıdır.

Antik kaynaklar ve arkeolojik malzemelerle haklarında bilgi sahibi olduğumuz İskitlerin kökleri de bu çalışmalarla araştırılmaya başlamış ve konuya ilişkin çeşitli fikirler ortaya atılmıştır. Bunlar, İranilik, Slavlık ve Ural-Altay ırkı nazariyeleridir. İskitlerin İranî bir kavim olduğu fikrini daha çok Almanlar, Slav olduğu fikrini ise, yalnız Ruslar savunmuştur. İranî bir kavim olduğu nazariyesinin savunucuları kazılar sonucunda ortaya çıkarılan az sayıda filolojik malzeme ve dinlerini dikkate alarak İskitlerin İranî bir kavim olduğunu, hatta bir kısmı Almanların ataları olduğunu ileri sürmüştür. Slav kavmi olduğunu savunanlar, arkeolojik kazılar sonucunda ortaya çıkarılan vazolar üzerindeki resimlerden hareketle, o vazolar üzerindeki insan figürlerinin Slavların ataları olduğunu iddia etmişlerdir.

Eskiden bu yana en kuvvetli nazariye olan Ural-Altay ırkı nazariyesi ve bunlar içerisinde de İskitlerin Türklüğü fikri gitgide daha fazla taraftar bulmuş ve bilim adamları çeşitli yönleriyle meseleyi değerlendirmiştir.

Bu tezin en meşhur taraftarı olarak B. G. Niebuhr bilinmektedir. ... Niebuhr, Herodotos'un eserini gayet tarafsız bir metotla inceledikten sonra, İskitlerin Tatar veya Moğol kavimlerinden oldukları fikrini ileri sürmüştür. Dayandığı esas, İskitlerle Tatarların örf ve adetlerindeki benzerliklerdir. Bu fikri meşhur Yunan tarihi mütehassıslarından George Grote de aynen kabul etmiştir. Niebuhr ve Grote'den sonra İskitlerin Moğolluğu tezini Neumann takviye etmiştir. Heinrich Kiepert ise, Orta Asya'dan Güney Rusya'ya gelen İskitlerin gelenek ve göreneklerinin atlı kavimlerin göçebe hayat tarzına uyduğunu belirterek, bunların Moğol ya da Türk-Tatar ırkından olduklarını ileri sürmüştür. G.Nagy de İskitlerin Ural-Altay ırkına mensup bir kavim olduğunu belirtmiştir.

Niebuhr'un ileri sürmüş olduğu nazariye gitgide daha da çok taraftar bularak, mesele çok yönlü olarak incelenmiştir. Bu araştırmacılar arasında yer alan pek çok meşhur tarihçi, filolog ve arkeolog yaptığı çalışmalarda görüşlerini değişik şekillerde açıklamışlardır. Bunlar arasında meşhur çivi yazısı mütehassısı Mordtmann, Saka tigrakhauda ve Saka haumavarga'nın Türklüğünü çivi yazılı metinlere dayanarak ispatlamaya çalışmıştır. Filolojik malzemeleri Türkçe kelimelerle karşılaştıran Geza Kuun da, "Artık belgelerin bolluğu İskitlerin kolektif adının farklı Türk soylarını içerdiğini açıkça gösteriyor" demekle İskitlerin Türklüğünü kabul etmektedir.

İskitlerin Ural-Altay ırkına mensup bir kavim olduğu nazariyesi doğrultusunda asrımızda da birçok çalışma yapılmıştır. Bunların başında Minns gelmektedir. Ellis Minns yazılı kaynakları ve çok sayıda arkeolojik malzemeyi değerlendirerek, onların Hint Avrupai bir kavim olmadıklarını, dolayısıyla Ural-Altay ırkına mensup olduklarını kabul etmiştir. Otto Franke de İskitlerin Türk olduğu fikrindedir. Eduard Meyer ise göçebeleri genelde İrani olarak görmesine rağmen; Oxus (1) ve Jaxartes (2) dolaylarında ve buraların biraz daha kuzeyinde oturan Sakaların vaktiyle bir Türk soyundan olabilecekleri fikrini beyan etmektedir. G.W.B. Huntingford da İskitlerin Asya kökenli, Tatar veya Moğol ırkına mensup olduklarını kabul etmektedir.

Walter Ruben ise İskitlerin lisanı İran lisanı olsa bile, onların Herodotos tarafından tasvir edilen adetlerinin İran adetleri olmadığını belirttikten sonra, Herodotos'un onların Dede Korkut'taki gibi Tepegöz'e benzeyen varlıklara itikatlarını tasvir ettiğini, gözleri kör olan köle hakkındaki hikâyelerin Köroğlu destanlarına geçtiğini vurgulayarak İskitlerin Türk olduklarına inanıyor. H.H.Von der Osten ise, İskitleri İranî saymasına rağmen, "Avrasya bozkır kuşağı içinde büyük hareketlerle daima başka ırka mensup grupların da bir göç dalgası oluşturdukları ortaya çıkıyor. Bu durumda Türk toplulukları da söz konusu olmalıydı", diyerek, İskitlerin içerisinde Türk topluluklarının varlığını da kabul ediyor.

İskitlerin Ural-Altay ırkına mensup olduğunu kabul eden ve bu konuda görüşlerini belirten Türk bilim adamları da vardır. Bunlardan biri, Molla Mehmed El'abeşi'dir. Bu bilim adamı, "Türk uruğlarından ve dünyanın büyük eski kavimleri zümresinden biri İskit Türkleridir" diyerek, İskitlerin bir Türk kavmi olduğunu kabul ediyor. Sadri Maksudi Arsal ise antik kaynakları ilmi metotla inceleyerek, "İskitlerin (Sakalar) Türk olduklarını" beyan,ediyor. Şemseddin Günaltay da Sakaların Türklüğünü kabul ediyor.

İskitlerin Türklüğünü kabul eden Türk bilim adamları arasında Zeki Velidi Togan da bulunmaktadır. Togan, "Zamanımızda İskitlerin menşei ve kültürleri mesele ile uğraşan E. Minns, H. Triedler ve B.Laufer gibi, ben de bu kavmin hâkim tabakasının Türk olduğu kanaatindeyim" dedikten sonra, bunların hayat tarzı, kıyafet ve simaları, adet ve ahlakları hakkında Hippokrates tarafından verilen bilgilerin Hunlar ve Göktürkler hakkında yazılanlarla aynı olduğunu kabul etmektedir. Fahrettin Kırzıoğlu "İskitlerin bir Türk kavmi" olduğunu aynen kabul ediyor. İskitlerin Türk asıllı olduğunu kabul eden bilim adamlarından birisi de Mihail Guboğlu'dur. Bu bilim adamı, İskitlerin Orta Asya ya da Turan'dan Doğu Avrupa'ya göç ederek, tarihte "Scytsi" ya da 'İskit'' adıyla tanınan "Proto-Türkler" olduğunu belirtiyor.

Taner Tarhan ise İskit araştırmalarının, Kimmerlerinkine nazaran çok daha ileri bir safhada bulunduğunu, aradaki bir takım problemlere ve karşıt hipotezlere rağmen, kökenlerinin Orta Asya'ya bağlandığını ve bunların Türk asıllı olduklarının katiyetle kabul edildiğini belirtmektedir. Arkeolojik materyal ve kaynakların bu tezin ana dayanak noktasını teşkil ettiğini ve diğer görüşleri objektif bir şekilde bertaraf ettiğini de ileri sürmektedir.

Mireli Seyidof ise Sakaların esasını Türk dilli kabilelerin teşkil ettiğini belirtmekte ve  "Türk boyunun, bilhassa Yakutların, Kazakların ve Azerilerin soy kökünde-etnik oluşumunda rol oynayan Sakalar, yalnız ve yalnız Türk dilli olmuşlardır", demektedir. Y.Öztuna da Sakaların geniş ölçüde Arî unsurlarla karışmış "Türkler olduğunu, hanedanın ve hâkim unsurun Türklüğünü" kabul etmektedir.



Biz de İskit tarih ve kültürü üzerine yazılı kaynakları inceleyerek ve arkeolojik malzemeyi de değerlendirerek yaptığımız bu çalışmamızda, ilk yurtlarının Türk coğrafyası olduğunu belirterek, adlarının Türklükle olan bağlantısını ortaya koyduk. Gerek Sus ve çevresinden toplanılan çivi yazılı metinler ve gerekse antik kaynaklardaki bazı adlardan İskitlerin diliyle Türk dili arasında bağlantı kurarak, elde edilen kelimeleri Türkçe ile irtibatlandırabiliyoruz. Saka-tigrakhauda'ya ait olduğu kabul edilen Esik Kurganı'ndan çıkarılmış olan yazı ve onun dili de bizi Türkçe ve Türk yazısına götürmektedir. Bu kurgandan çıkartılmış olan yazının daha sonraki Türklerin, özellikle Göktürklerin kullandığı Orhun yazısının prototipi olduğu kabul edilmektedir.

İskitlerin hayat tarzları, kullandıkları arabalar, besledikleri hayvanlar, ata iyi binebilmeleri ve hayatlarının büyük bir kısmının at üzerinde geçmesi diğer eski Türk topluluklarını hatırlatmaktadır. Aynı hayat tarzının önceki yüzyıla kadar yaşamış olan bozkır Türk topluluklarında varlığını da biliyoruz.

İskitlerin gelenek ve göreneklerine bağlılıkları, genelde at kurban etmeleri ve onlarda domuz kültürünün olmaması, hatta ölü gömme adetleri eski Türk topluluklarınınkine aynen uymaktadır. İskit kurganlarından çıkarılan sanat eserleri de büyük önem taşımaktadır. "Göçebe Hayvan Üslubu" adı verilen ve stilize hayvan figürleriyle süslenmiş olan buluntular eski Türk sanat eserleriyle bağlantı kurabilmemize imkan vermekte ve özellikle Hun sanatının, İskit -sanatının bir devamı olduğunu söylememizi mümkün kılmaktadır.

İskitlerin dinlerinin, dillerinin, sanatlarının, gelenek ve göreneklerinin eski Türklerinkiyle bağlantıları ve bu kadar çok yönlü benzerliklerin olması, İskitlerin büyük çoğunluğunun, özellikle hakim tabakanın Türk olduğu kanaatini doğurmaktadır. Çünkü bu büyük benzerlik ve hatta ayniyet bizi bahis mevzu düşünceye sevk etmektedir. Fakat zaman içerisinde batı kolu olarak kabul ettiğimiz grup, diğer etnik gruplar içerisinde eriyerek kaybolmuştur.

İskitlerin boy ve boylar birliği esasına göre yapılandıkları görülmektedir. Askeri bakımdan süvari birliklerinin oluşturulduğu ve turan taktiği ya da kurt oyunu adı verilen savaş taktiğinin en iyi uygulayıcıları oldukları dikkati çekmektedir.

Türk kökenli kavimlerin kültürleri ile İskit kültürü arasındaki paralellik ve benzerlikler... ortaya çıkartılan buluntular her geçen gün bu bağlantıları daha da güçlendiriyor. Artık İskit/Saka adıyla anılan toplulukların Türk kültür dairesi içerisinde yer aldıkları sağlam temellere dayalı olarak ortaya konulmuştur.

Prof.Dr. İlhami DURMUŞ / İskitler (özet)

("Doğu Avrupa Türk Tarihi" içinde, Kronik 2021)

(1) Oxus = Oğuz / Ceyhun ile (2) Jaxartes = Seyhun; tarihi Maveraünnehir bölgesini oluştururlar.


Tıpkı Esik kurganından çıkanlar gibi, Giysilere dikilen altın süslemeler




28 Ocak 2025 Salı

Bu Türklerin alınlarında siyah dövmeli haç işareti vardı


Maurikius (20 yıl), 7.Yıl (MS 588/589)

Bu yıl; Pers (SB) hükümdarı Khosroes'i (1) oğlu olarak kabul eden kıvrak zekalı imparator Maurikius, Melitene (2) Piskoposu olan akrabası Dometianus'u, savaş komutasını teslim ettiği Narses'le birlikte ona [Hüsrev'e] gönderdi. Onlar, Khosroes'in ve Doğu Roma'ın (SB) askeri gücünün tümü ile birlikte Pers (SB) ülkesini istila ettiler. 

Baram [Behram] bunu öğrendiği zaman, emri altındaki kuvvetleri topladı ve Alexandrina (3) denilen bir yerde ordugahını kurdu; buraya yerleşmekle, Armenia'dan ilerleyen orduların Narses ile birleşmesini önlemeyi amaçlıyordu. Çünkü İmparator Maurikius, Baram'a karşı birlikte savaşsınlar diye, magister militum per Armeniam (4) İoannes Mysrakon'a, ordularını yanına alıp Narses'le birleşmesini emretmişti.

Gece boyunca Doğu Roma (SB) kuvvetlerin tümü birleştirildi ve Baram'a karşı savaşmak için hazırlık yapıldı. Korkuya kapılan Baram ise bir tepenin yanında ordugah kurmuştu. Yaşanan korkunç çatışmada cereyan ederken Hintli hayvanları, yani Baram'ın fillerini küçümseyen Narses, barbarların (Perslerin, SB) ordusunun merkezi phalanxını (5) bozguna uğrattı. Bu gerçekleşirken Baram'ın diğer phalanxları da karşı koyamadılar ve gaspçının kuvvetlerinin çoğu kaçtı. 

Narses Persleri (SB) takibe başladı ve öldürdü, 6.000 kadar esiri de Khosroes'e getirdi. Khosroes onların tamamını cezalandırarak mızrakla infaz ettirdi. Ancak içlerindeki Türklerin tümü Byzantium'daki [başkent] imparatora gönderildi.

Bu Türklerin alınlarında siyah dövmeli haç işareti vardı, imparator kendilerine bu haç işaretini nasıl elde ettiklerini sorduğunda, uzun yıllar önce Türkiye'de (6) bir salgın hastalığın ortaya çıktığını, aralarından bazı Hıristiyanlar'ın (7) kendilerine bunu yapmalarını önerdiğini ve o zamandan beri ülkelerinin emniyette olduğunu söylediler. (SB)

Roma (SB) askerleri, Baram'ın çadırını ve ordu yükünü filleriyle birlikte ele geçirip hepsini Khosroes' e [Hüsrev' e] getirdiler. Baram, Pers (SB) ülkesinin iç bölgelerine kaçtı ve böylelikle savaş onun aleyhine sona ermiş oldu. Büyük bir zafer elde eden Khosroes, tahtını yeniden ele geçirdi ve Romalılara (SB) bir galibiyet ziyafeti verdi. Fakat Narses, ülkesine dönmek üzere iken Khosroes' e, "Bugünü unutma, hatırla Khosroes! Hükümdarlığını sana dostça bağışlayan Romalılardır! (SB)', dedi.

Bir suikasta kurban gitme endişesine kapılan Khosroes, Maurikius'tan 1.000 Romalıdan meydana gelen bir muhafız alayı talep etti. Bu barbara karşı büyük bir sevgi besleyen Maurikius, onun isteğini yerine getirdi. Böylece Romalılar (SB)'ın Pers savaşı sona erdi.


Theophanes Confessor'ün Kroniğinde Türkler

Çev. Hatice Aydın, 2021

Dipnotlar:

(1) Chosroes: Sasani İranı'nda 590-628 yılları arasında hüküm sürmüş olan II.Hüsrev Perviz'dir. IV Hürmüz' ün oğlu ve Sasaniler'in büyük hükümdarlarının sonuncusudur. Meşhur İranlı kumandan Behram Çubin'in, babası IV Hürmüz'e karşı giriştiği isyanı bastırdıktan sonra tahta oturmuştur. Sasaniler bu dönemde Hazarlar, Müslüman Araplar ve Bizans ile yoğun ilişki ve mücadele halinde olmuşlar.

(2) Bugünkü Malatya

(3) Muhtemelen Arbela (Erbil).

(4) Magister militum per Armeniam: Anadolu'nun kuzeydoğusundaki Doğu Roma ordularının başkumandanı. İmparatorluğun bu bölgedeki askerleri ağırlıklı olarak Ermenilerden oluşmaktaydı.

(5) Phalanx. Falanks. Mızraklı ve kalkanlı birlikler. Geçmişi MÖ 25. yüzyıla kadar uzanan phalanx, MÖ 8. yüzyılda Homeros aracılığıyla ilk defa Grek kaynaklarında görülmüş, o tarihten itibaren Grek savaş stratejisiyle ilişkilendirilmiştir. Antik Çağ savaşlarının en etkili ve kalıcı askeri oluşumlarından biri olan phalanx, kelime olarak da Grekçe "parmak" anlamına gelmektedir. Phalanx birlikleri, uzun mızraklarla ve birbirine kenetlenen kalkanlarla donatılmış savaşçılardan oluşuyordu.

(6) Türkistan (Orta Asya), Türk Kağanlığı toprakları. Tarihte Türk toprakları için kullanılmış olan "Türkiye" kelimesi Theophanes'in kroniğinde iki yerde geçer. İlki 588-589 yıllarının anlatıldığı kısımda Türk Kağanlığı (Göktürk) toprakları olarak geçerken, ikincisi 730-731 yıllarının anlatıldığı kısımda, Hazar Kağanlığı topraklarını ifade etmek için kullanılmış. Dolayısyla "Türkiye" kelimesi tarihte ilk defa 6. yüzyıla ait Doğu Roma (Bizans) kaynaklarında görülmektedir. 9. ve 10. yüzyıllarda ise İdil Nehri'nden Orta Avrupa'ya kadar uzanan saha için kullanılmış olup bu kullanım Kafkasya bölgesinde bulunan Hazar Kağanlığı'nı ifade etmek için "Doğu Türkiye'si", Arpad Hanedanı'nın kurmuş olduğu Macar Devleti için de "Batı Türkiye'si" şeklinde kendini göstermiştir. Yine "Türkiye" adı, Bizans İmparatoru VII. Constantinus Porphyregenitus tarafından bizzat kaleme alınmış olan De Administrando İmperio adlı eserde, Arpad'ın Macaristanı'nı ifade etmek için defalarca anılmıştır.

(7) Burada bahsedilen Hristiyanlar, Orta Asya'daki Nasturilerdir.


SB NOTLAR

Parantez içine aldığım SB olan yerlerde İngilizce çevirisinin aksine Türkçe çevirisinde "Bizans" ve "İran" kelimeleri kullanılmış. Yanlıştır.



- İtirafçı Theophanes (8.-9.yy) Hazarlı IV.Leo'nun* döneminde sarayda görev aldı. 787'deki İkinci İznik Konseyi'ne katıldı. İkonoklazmaya** direndiği için V.Leo'nun*** döneminde hapse atıldı. 818'de öldü. Doğu Roma'nın 285-813 arası tarihi olaylarını yazdı.

* Hazarlı IV.Leo'nun (750-780) babası V.Konstantin, annesi Hazar Kağanı Bihar'ın kızı Çiçek (Tzitzak)'tir.

** İkona : Türkçe "ay-kön" kelimesinden gelir ve "gerçeği söyle" anlamındadır;

-Ay, ayğ, "söz, kelime, söylemek", (Tonyukuk yazıtı).

-Kön, "doğru olmak, itiraf etmek, doğruyu söylemek".

*** V.Leo (775-820) için her ne kadar "Ermeni" kökenli deseler de babası Bardas'ın Türk kökenli olma olasılığı var. Çünkü, Kaşgarlı'da Bargan, Kıpçaklar'da Barkan adı görülmekte ki Kıpçakların "Ermenileştiği" de bilinmekte. Ayrıca V.Leo bir Türk olan general "Bardanes Tourkos"un kızıyla evlenmişti.

Hatice Aydın'ın dipnot 7'de belirttiği Suriye'den gelen Nasturiler Orta Asya Türkleri arasına Hristiyanlığı yaymıştı. Ancak haç işareti Türklerin Tengri için kullandıkları bir damgaydı ki Kimmer-Türkleri bile Tengri'yi daire içinde haç ile temsil ederdi. Nasturi inancında olan Türkler ise yazıtlarında Asur abecesini kullanmış olsalar da Türk diliyle yazmıştı. Hristiyanlık 6.yy'da Hunların (Akhunlar) arasında da yayılır, hatta İncil Hun-Türkçesine çevrilir. Ve bırakın İsa'nın dönemini, İsa'dan 400 yıl sonra bile "haç" Hıristiyanlığın sembolü değildir.

"Haçlar ile ilgili olarak, onlara ibadet etmiyoruz - biz Hıristiyanların - onlara ihtiyacı yok; sen, putperestler, ahşap putları kutsal sayanlar, ahşap haçlara tapıyorsunuz."- Minucius Felix (MS 3.yy,kilise babası)

Nasturiler Nestorius'un takipçileri için kullanılan bir terimdir. Nestorius Meryemana'nın 'insan İsa'yı doğurmasından dolayı ona Theotokos değil Kristokos denilmesini önerir. Çünkü tanrının oğlu olamazdı. Ancak 431'deki III. Efes Konsili'nde bir sonuca varılamayınca imparator 433'te bu tartışmaya son verir. İskenderiye Piskoposu Kyril'in önerisi kabul edilir ve İstanbul patriği olan Nestorius görevinden alınarak Antakya'daki manastıra sürülür. Kyril ise ödüllendirilir. Ayrıca İskenderiye Kütüphanesi'nin bilim insanı Hypatia'nin ölümünü azmettiren kişi işte bu Kyril'dir (Cyril). Kyril daha sonra "aziz" (!) ilan edilmiştir.












Görseller: Çeşitli bölge ve zamanlardan Türklere ait "Tengri" damgaları; Orta Asya'dan Taşbaba, Saymalıtaş, Turova ağırşakları, Kimmer Taşbabaları, Hasankeyf, Spiti Vadisi, Gemikaya, Hatti, Özbekistan, Taşkent, Samsun, Çeçenistan ve Aydın Yörükleri.



4 Ocak 2025 Cumartesi

Kimmer Türkleri

 

Kimmerlerin esas işareti haç olup...

Ekber Necef / video

"Türklərin Qafqazdakı varlığını 11-ci əsrdən götürmək utopiyadır | QƏRBİ AZƏRBAYCAN XRONİKASI, Baku TV"

Kimmer Türkleri - Tengri tamgasıyla Taşbaba / Ukrayna


Mamikonyanlar "Kara Hunlar"dır ve Fergana bölgesinden buraya gelmişlerdir.

Kafkas Hunları; Hristiyanlığın yayılması, Kayseri Piskoposluğuna bağlı kalması ve dilinin de Süryanice olması; Albanlar Massaget+İskitler'dir, Batı kaynakları onlara Alban demiştir; Oğuz ve Kıpçak birdir, sadece dilde "lehçe" olarak ayrılır. - Ekber Necef

______

Torbalı Gurgur Dağı Lahti; bir Kimmer Lahtidir.






Prof. Dr. M.Taner Tarhan. / İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi - Türkiye

Ön Asya Dünyasında İlk Türkler: Kimmerler ve İskitler

"Kimmerler ve İskitler Eskiçağ'daki "Türk Kültür Tarihi"nin, daha genel bir deyişle de "Milli Tarihimiz"in ilk temsilcileridir. Çünkü, Eskiçağ ve devamındaki çesitli yazılı kaynaklardan edindiğimiz bilgilerin ışığı altında ve bu bilgileri doğrulayan, zenginleştiren muhteşem arkeolojik bulgular yardımıyla, adları günümüze kadar ulaşmış olan ilk Türkler ve ilk Türk Devletleridir. Onların öyküsü "tarihî gerçekler" olarak, bir anlamda -çok uzun süreli- Eskiçağ'daki "Türk Dünyası"nın öyküsüdür. Her ne sebeple olursa olsun, inkârı mümkün olmayan gerçekleri vurgulamak için "İlk Türkler" başlığın özelliğini özellikle kullandığımızı, öncelikle ifade etmek isteriz."

"Kimmer ve İskitler'in -hâlâ- 'İndo-İranî" kökenli olduklarını savunanları, insafa davet ediyoruz."


Prof. Dr. Mir Fatih Zekiyev / Kazan Devlet Üniversitesi - Tataristan

Ön ve Orta Asya, Kafkasya, Karadeniz'in Kuzeyi, İdil-Ural ve Batı Sibirya'daki Eski Türkler

 "Karadeniz'in kuzeyinde milattan çok öncesinden itibaren Tavr, Trak, Onogur, Kimmer, Sıkıdı (Rusçası: Skif) vb. gibi isimleri taşıyan Türki dilli kavimler yaşamıştır."


Prof. Dr. Ekrem Memiş / Selçuk Üniversitesi Eğitim Fakültesi - Türkiye

Ortadoğu'da Türklerin Varlığı Tartışmaları

"Kafkaslar üzerinden Doğu Anadolu'ya giren Kimmer ve İskit kavimleri de Urartu'nun zayıf düşmesinde yardımcı faktor olarak rol oynamış olabilir. ...

Troyalıların İtalya kıyılarına ayak bastıkları bu ikinci göç (MÖ 8.yy) hareketinin cereyan ettiği sıralarda Avrasya steplerinden gelerek Kafkaslar üzerinden Doğu Anadolu'ya giren iki Türk kavmi ile karşılaşıyoruz. Bunlar, Kimmer ve İskit kavimleridir. Kimmerler, Anadolu'da Frig Devleti'ni yıkarak yaklaşık bir asır bu ülkede egemen olmuşlar, sonra da Lidyalılar tarafindan ortadan kaldırılmışlardır. İskitler ya da diğer adıyla Sakalar denilen Türk kavmi ise 28 yıl Doğu Anadolu'ya hükmettikten sonra, Kimmerlerin boşalttığı Güney Rusya'ya yerleşerek orada Büyük İskit İmparatorluğu'nu vücuda getirmişlerdir. Fakat bir kısım Sakalar, Güney Rusya'ya dönmek yerine batıya doğru yürümeye devam ederek, Anadolu'yu baştan başa geçtikten sonra deniz yoluyla İtalya'ya gelmişlerdir. İşte Sakaların bu grubu ile daha önceden İtalya'ya göç etmiş olan Batı Anadolulu Troyalılar İtalya'da karışıp kaynaşarak, bizim Etrüskler ya da Tursakalar dediğimiz kavmi meydana getirmişlerdir. Bir başka deyişle, Etrüskler adı verilen kavim, Troyalılar ile Sakaların birleşmesiyle oluşmuş yeni bir Türk topluluğudur."




Yoksa bazılarımız hâlâ "Batılıların" masallarına inanmayı mı tercih ediyor?..

SB

Beş Köşeli Yıldız


Beş Köşeli Yıldız

Saka Türkleri, MÖ 7.-6.yy, Şilikti Kurganı, Kazakistan,


Balbal, Altay Devlet Yerel Tarih Müzesi,


Pazırık MÖ 5.yy, Altay & Sumer MÖ 3500, Mezopotamya.


Hakasya Kaya Resimleri




Beş köşeli Kutup Yıldızı (Demir Kazık) veya Güneş ki o da bir yıldız; Sekiz köşeli ise Selçuklu yıldızı, tanrının yer ve gök güçleri (sekiz bucak) üzerindeki egemenliği, Pazırık dahil halı ve kilimlerimizde görürüz.





_____________