jül sezar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
jül sezar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

1 Şubat 2025 Cumartesi

Bu adamları beni öldürsünler diye mi kurtardım?

 


Sezar'ın cenaze oyunlarında, ölümüne duyulan acı ve öfkeyi uyandırmak için Pacuvius'un (+) 'Silah Yarışması'ndan şu sözler söylendi:

“Bu adamları beni öldürsünler diye mi kurtardım?”


İHANET

Yerine oturduğunda, komplocular saygılarını sunmak istercesine etrafında toplandılar ve hemen ardından liderliği üstlenen Tillius Kimber (Cimber) bir şey soracakmış gibi yaklaştı; Kaysar (Sezar) bir hareketle onu itelediğinde, Kimber togasını iki omzundan yakaladı; Kaysar, “Bu vahşet!” diye bağırdığında, Kaskalar'dan (Casca) biri onu boğazının hemen altından bıçakladı.

“Sezar Kaska'nın kolunu yakalayıp kalemi (stylus*) ile deldi, ama ayağa fırlamaya çalışırken başka bir yara onu durdurdu. Her taraftan hançerlerle kuşatıldığını görünce, başını cübbesinin içine soktu ve aynı zamanda daha düzgün düşebilmek için sol eliyle ayaklarını kucağına çekti, vücudunun alt kısmı da örtüldü. Bu şekildeyken yirmi üç yerinden bıçaklandı.

İlk darbede tek kelime etmedi, sadece inledi. Ama bazıları Markus Brutus ona doğru koştuğunda Grekçe, “Sen de mi çocuğum?” dediğini yazmıştır.***

Tüm komplocular kaçtı ve bir süre orada cansız yattı. Daha sonra sıradan üç köle onu bir sedyeye koydu ve bir kolu aşağı sarkık bir şekilde eve taşıdı. Hekim Antistius'un görüşüne göre, göğsündeki ikinci yara dışında yaraların hiçbiri ölümcül değildi.

Komplocular onu öldürdükten sonra cesedini Tiber'e sürüklemeyi, mallarına el koymayı ve kararnamelerini iptal etmeyi planlamışlardı; ancak konsül Markus Antonius ve atların efendisi Lepidus'tan korktukları için bundan vazgeçtiler.


Suetonius Tranquillus

Yulius Kaysar'ın Hayatı (The Life of Julius Caesar)


* Kaska (Casca) Sezar'a karşı kurulan komploda önemli rol oynayan Romalı senatörler.

** Stylus antik yazı aleti. Kil, balmumu kaplı tabletler veya diğer yüzeyler üzerindeki harfleri kazımak için kullanılan sivri uçlu ve bunları silmek için de kör uçlu küçük bir çubuktur.

*** Shakespeare “Julius Caesar” adlı oyununda "Sen de mi çocuğum" yerine "Sen de mi Brutus" cümlesini kullanmış. Yani, "Sen de mi?" cümlesini ilk kuran Shakespeare (ölümü 1616) değil, Suetonius'tur (ölümü MS 140).


SB

(+) Marcus Pacuvius (MÖ y.220-130) Romalı trajik şairi.




28 Nisan 2016 Perşembe

Gladyatörler




Pliny gibi antik çağ tarihçilerin not ettiği gibi, lakapları “Arpa Yiyenler” yani “Hordearii” olarak anılan Gladyatörler….
[Latince; Hordeum-Ordeum = Arpa]


EFES GLADYATÖR MEZARLIĞINDAN
Ortadaki kalkanını kaybetmiş bir Secutor, Retiarus ile karşı karşıya...


Efes’teki Toplu Gladyatör Mezarları (MS.2.yy)
Fotoğraf:Viyana Tıp Üniversitesi


Avusturya Arkeoloji Enstitüsü’nün 1991-1995 arasında, Efes Stadyumu'nun arkasındaki "Damianus Stoası", yani Kutsal Yol’da yaptığı kazılarla ortaya çıkardığı 120 gladyatör mezarı, iki bakımdan önemli: Birincisi, bilimin onayını almış, bilinen ilk toplu gladyatör mezarı konumuna gelmesi; İkincisi ise, Roma dünyasının bu efsanevi dövüşçülerinin yaşam ve ölüm biçimleriyle ilgili önemli ipuçlarını vermiş olmasıdır.


Viyana Tıp Üniversitesi’nden patolog Prof.Karl Grossschmidt ve Prof.Fabian Kanz önderliğindeki 5 senelik araştırmada, Romalı gladyatörlerin sanılanın aksine hemen hemen hiç et tüketmediği, buğday, arpa ve yulaf gibi tahıl ve bakliyat ürünlerinin yanında, sebze ve kuru meyve ile beslendikleri ortaya çıktı. Gladyatörler et yemedikleri için, enerji ihtiyaçlarını sirke ve bitki külleri karışımından oluşan ve dönemin 'enerji içecekleri’ sayılan içeceklerle karşıladıkları düşünülüyor.

Araştırmada yaşları 20 ile 30 arasında değişen 67 birey belirlenmiş. Çoğu iyileşmiş yaralara ait izler taşıyor, demek ki bireyler iyi bir tıbbi bakımdan geçmiş. Bir tanesinde cerrahi amputasyon (kol veya bacak kesilmesi ) geçirdiğine dair izler bile var. Kemiklerde çoklu yara izlerinin bulunmayışı, kalabalık dövüşlerden çok, kuralları iyi belirlenmiş ikili dövüşlere katıldıklarını gösteriyor. Ancak ölümcül yaralara ait izler de vardır.



Kafatasları üzerinde bulunan üç uçlu mızrak (trident) darbeleri için araştırmacıların açıklamaları şu şekilde: "Bunlar kesinlikle gündelik yaşamda karşılaşılabilecek türden kazalarla alınan darbe izlerine benzemiyor. Ancak baş yaralanmalarının hepsi bu türden değil. Bazı kafatasları, olasılıkla ağır çekiç darbelerinden kaynaklı dikdörtgenimsi delikler içeriyor; ki bu da, arkeolog ve tarihçilerce kabul edilmiş “son vuruş” görüşünü desteklemektedir. Kazılarla bulunan silahlar dışında, yaranın bizzat kendisi de efsane olarak kabul edilen silah çeşitleri için kanıt olmuştur."

Yeterince ustalık veya cesaret gösteremeyen gladyatör, kurallara göre "iugula" çığlığı atabilirdi, yani "bir erkek/yiğit gibi” ölmek istediğini belirtebilirdi. Bu talep, görevli biri tarafından, dört noktalı iz bırakan bir çekiç ile “son vuruş” olarak yerine getiriliyordu. Bu görevli Etrüsk döneminde Charun (Karun), Roma döneminde Hermes olarak giyinirdi. Charun/Karun Yeraltı dünyasında yaşayan ve elinde bir çekiç tutan ruhlardan sorumlu iblisdir, yeraltı efendisi Aita (Ayta) ile karıştırılmamalıdır. Charun da ölümden sonra ruhlara rehberlik eder, tıpkı Hermes’in ruhlara rehberlik etmesi gibi….

Charun’un önünde Ajax Troyalı bir esiri öldürürken.
Etrüsk – MÖ. 4.yy-3.yy

Esir olmalarına rağmen toplumda askerlerden sonra gelen en prestijli kişiler Gladyatörlerdi. Latincede “Kılıç Adam” anlamına gelen Gladyatör dövüşleri Etrüsk kökenlidir. Ayrıca gladyatör oyunları da dahil her türlü yarışların düzenlendiği Roma'daki Circus Maximus’da Etrüskler tarafından inşa edilmiştir.

Romalılar profesyonel gladyatör oyunlarının prototipini, MÖ.4.-3.yy'da savaştıkları Sabinlerden olduğu söylenen Samnites kabilesinden görüp aldığı söylenir. Mağlup olan Samniteslerin ekipmanları da arenada kullanılmıştır; ayrıntılı bir miğfer, metal ve bantlarla takviye edilmiş geniş deri kemer, büyük dikdörtgen bir kalkan ve bir kılıç, yani "boğaz böler/bölen" anlamına gelen Gladius (Gulan dividere, divides the throat-Isidore Seville XVIII.6). Diğer gladyatör sınıfı da mağlup olan kabilelerin adını almıştır; Galli (Galyalılar) ve Thraeces (Trakyalılar) gibi. Samnites kabilesi Etrüsklerin yerleştiği Campania bölgesinde yaşıyordu. Bu bölgeye yerleşen diğer bir kabile ise Kimmerler'di (Campania'da Cimmerium kenti. Prof.Çingiz Garaşarlı.Truvalılar ve Etrüskler Türk İdiler-sy.94). İtalya'nın Capua şehrinde bir  Gladyatör Müzesi vardır. Campania bölgesindeki Capua şehirini de MÖ.800'lerde Etrüskler kurmuştur. MÖ.5.yy'da Samnites'in saldırılarından sonra Romalıların eline geçmiştir. (Capua was founded by the Etruscans around 800 BC)


Prof.Meijer kitabında "Damascuslu (Şam-MÖ.1.yy) Nicolaus: "Romalılar oyunları Etrüsklerden kopya etmiştir" örneğini vermiş olmasına rağmen Etrüsk kökenine karşı çıkar ve İtalya'ya MÖ.8.yy'da gelen Hellen kolonilerinden kaynaklandığını ileri sürer. Sebebini de Etrüsklerde Gladyatörlere ait hiçbir resim veya heykelin bulunmadığına bağlar. Oysa Hellenlerde gladyatör oyunları yoktur, ki onlara da Romalılardan geçer. Etrüskler, Troya Savaşı'ndan sonra MÖ.1200 yıllarında İtalya'ya göçtüklerinde cenaze merasimi olarak atalarının anısına, henüz vahşileşmemiş olan bu oyunları düzenlemişlerdir.

Etrüsklerde ölülerin ruhlarını yatıştırmak için asillere ait mezarlarda "kan kurbanı sunumu" olmasına rağmen, Munera denilen gladyatör oyunlarında kan kurbanı zorunluluğu yoktur. Munera'nın asıl anlamı sorumluluk, yükümlülük almaktır. Sorumlu kişi/aile bu tip oyunları düzenler ve özellikle finanse ederdi. Cumhuriyet döneminde, Muneraları (gladyatör oyunları) düzenleyen ailelerin prestiji artar, aile adına ün ve zenginlik katardı.

Roma'ya ilk kez MÖ.264 de Junius Brutus'un oğulları tanıştırmıştır. Babalarını onura etmek için 3 çiftten oluşan bir gladyatör oyunu düzenlemişlerdir. Gladyatör dövüşleri resmi olarak MÖ.1.yy ila MS.5.yy arasında yapılmıştır.

Bir cenaze töreni olarak başlamış olsa da, zamanla dini karakterinden sıyrılıp, siyasi ve milli gösterilerin vazgeçilmez bir halk eğlencesine dönüşmüştür. Hatta bu "eğlencelere" gladyatörler yetiştiren okullar (ludus) kurulur. Efes'teki en ünlü gladyatör okulu ise Vedius Ailesi'nin Şirince yolu üzerinde kurduğu okuldur, dövüşler ise Stadyum’da yapılır.

EFES Stadyum ve Vedius Hamam/Gymnasium Kompleksi
Helenistik dönemde yalnızca güneyinde oturma basamakları varken, İmparator Neron (M.S. 54–68) döneminde anıtsal yapı özel bağışlarla genişletilmiştir. Doğusunda galdyatörler ve hayvanlar için ayrılmış bölümü vardı. Yaklaşık 50 × 40 m. büyüklüğündeki arenası gladyatör dövüşlerine ayrılmıştır. 135 × 85 m. büyüklüğündeki Vedius Gymnasionu, çoğunluk Ephesos tipi gymnasion yapılarında olduğu gibi bir hamam-gymnasion yapılar bütünüdür. Efesli Publis Vedius Antoninus ve eşi Flavia Papiane tarafından bağışlanan yapı M.S. 147 ve 149 yılları arasında hizmete açılmış ve M.S. 5. yüzyılın başında bir değişiklik geçirdikten sonra aynı yüzyılın sonuna kadar kullanılmaya devam etmiştir. Aynı aile MS.2.yy’da Odeon “Kent Meclis” binasını da yaptırmıştır.



Roma döneminde 4 önemli okul/ludus var:
Ludus Magnus: Domitian tarafından kurulur (81-96)
Ludus Gallicus: Domitian tarafından kurulur (81-96)
Ludus Dacius: Domitian tarafından başlanmış, Trajan döneminde bitirilmiş okul.
Ludus Matutinus: Sadece Venatores ve Bestiarii yetiştiren ve hayvanlar dövüştüren okul.

Yılda iki kez yapılan gladyatör oyunları 10-12 gün sürerdi. Spartaküs İsyanları’ndan sonra (MÖ.73) senato bu dövüşlerin Roma içinde yapılmasına karşı çıksa da, Jül Sezar 20 yıl önce ölmüş olan babasının onuruna MÖ.65’te gümüş zırhlarla 320 çift gladyatör oyunları düzenlemiştir.

Sekiz yıl sonra (MÖ.46) da Sezar’ın kızı Julia doğumda ölünce tekrar bir “oyun” düzenlenir. Bu sefer hayvanlar da oyunlara katılır ve ilk kez bir zürafa Roma sokaklarında yürür. Bu dövüşte kendilerine tahsis edilen ödeme yapılmayınca, protestolar başlar ve Sezar’ın kendi askerleri de dahil olmak üzere bir çok kişi katledilir. MS.98-117 yılları arasında hüküm sürmüş Trajanus da tek bir oyun haftasında 10bin gladyatör dövüştürdüğü bilinir. (Pliny, Plutarch)

Bu vahşet dolu "oyunlarda" savaş esirleri, köleler ve mahkumlar, her silah, her duruş şekli için ayrı bir eğitim alır. Üç kez ayakta kalan gladyatör usta sınıfına geçer, beş kez ayakta kalan ise özgürlüğüne kavuşur. Kalanlar ise eğitmen olabilir. Gladyatör dövüşlerine karşı olanlar da vardır ve çeşitli şekillerde protesto etmişlerdir.

Efes Gladyatör mezarlarında ‘özgür-eğitmen’ gladyatörlerden birine ait olduğu sanılan iskeletin neredeyse tamamı bulunmuştur. Gladyatörün kafatasında iyileşmiş ve ölümcül olmayan yaralara ait izler görülür. Prof.Kanz’a göre büyük bir olasılıkla doğal nedenlerden 50 yaşında ölmüştür. Öğrencileri tarafından mezar anıt taşı dikilen Euxenius olabileceği de belirtiliyor.

Öğrencileri tarafından mezar anıt taşı dikilen Euxenius - EFES


Terminolojide:
Tiro – Yeni başlayan, acemi.
Magistri – Daha önce eğitilmiş ve arenada dövüşmüş gladyatör.
Lanista – Eğitim sürecini takip eden yönetici.
Doctores – Farklı stil mücadele uzmanları.
Rudis – Eğitimde gladyatörlerin kullandığı ahşap kılıç.




Teçhizatlarına göre bazı Gladyatör sınıfları:

EQUES: Küçük yuvarlak kalkan, mızrak ya da kılıç. Kılıç kolunda "manica" denilen metal ya da deriden zırh. Önce at üstünde mızrakla, sonra kılıçla, hep birbirleriyle çarpışmışlardır.

PROVOCATOR: Büyük dikdörtgen kalkan, miğfer, kısa kılıç.

MURMİLLO: Galya savaşından sonra adlandırılan gladyatör sınıfı. Büyük dikdörtgen kalkan, siperli miğfer, kısa kılıç. Silah kolunda deri veya metalden koruma, metal süsleriyle deriden kalın kemer.

SECUTOR: "Scutum" denilen büyük dikdörtgen kalkan, miğfer, kısa kılıç. Sol bacağında "ocrea" denilen metal ya da deriden zırh, sağ kolunda "manica" denilen metal ya da deriden zırh.

THRAEX: Trakya usulu silahlı, kare veya yuvarlak küçük kalkan, "sica" denilen ucu kıvrık bıcak, miğfer.

SCİSSOR: Miğfer, kılıç, ucunda ay şeklinde keskin bıcağı olan kolluk (bu yüzden gladyatör "makas" olarak adlandırılır)

RETİARİUS: Mızrak (trident), ağ (retiarius, Ağ-Adam/Savaşçı demek) ve hançer (pugio), miğfer kullanmaz.

HOPLOMACHUS: Hellen usulu silahlandırılmış (Hoplite) (Hoplomachus-silahlandırılmış savaşçı). Sağ kolunda deri kayışlarla tutturulmuş bronz veya demirden koruyucu "manica". Bacaklarında ağır zırhlar ve bronz miğfer. Kılıç ya da mızrak.

ESSEDARİUS: Muhtemelen Jül Sezar tarafından Britanya'dan getirilen gladyatörler. MS.1.yüzyıldan sonra arena savaşçıları olarak görülür. Arabadan dövüşürler.


Efes Teras Evleri-2'den Gladyatör Grafitisi 
Solda: Kalkanı ve miğferi ile Secutor
Sağda: Mızrağı ve ağı ile bir Retiarius


Kalkan kullanan gruplar kılıç boyutlarına ve kullanım şekillerine göre değişirdi. Çiftlerin oluşturulmasında kesin, net ve değiştirilemez kurallar vardı. Equites, Provocatores ve Essedari sadece kendi sınıfından bir rakiple dövüşebilen sınıflardı. Bunun sebebi, bazı ekipmanların diğer ekipmanlardan üstün olması ve gladyatörlerin bu silahlarla eğitim almamasından kaynaklanırdı. Murmillo olan, Thraex ya da Hoplomachus sınıfından olanlarla, Retiarius ise Secutor ya da nadiren Scissor'a karşı dövüşürdü.

Bunun yanında sayıları çok az da olsa kadın gladyatörler vardı. Bodrum’da bulunan bir anıt taşında iki Gladiatrices’in dövüştüğünü görüyoruz; Amazon ve Achillea. Kadın köleler ya erkek meslektaşlarının yanında dövüşür, ya da Domitianus’un şahsi eğlencelerinden sayılan cüce gladyatörlerle karşı karşıya getirilirdi.


İki kadın Gladyatör (Gladiatrices) Amazon ve Achillia
MS.1.-2.yy - Halicarnassus / Bodrum
 (İlyada'dan, Achilles (Aşil) ile Amazon Penthesilea sahnesi mi canlandırıyorlar?!)


MÖ.22’de Augustus'un “kadınların profesyonel gladyatörlüğünü engelleme” adlı kanunu senato tarafından kabul edilmez. Ancak MS.200’de Septemus Severus tarafından yasaklanabilmiştir. Böylece 200 yıl boyunca dövüştürülen Gladiatricesler de tarihe karışır. Gladyatör oyunları, İstanbul’da Theodosius tarafından MS.325’te, Roma’da ise Honorius tarafından MS.404’te tamamen kaldırılır. Bize de kanla yoğrulmuş acı hatıraları kalır.....


SB.

EFES - MS.2.-3.yy
Zaferlerini simgeleyen çelenklerle
Selçuk Efes Müzesi


Not: 

*"Efes Gladyatörleri" 2002'de Selçuk Müzesi'nde sergilendikten sonra Avusturya'ya gönderilmiştir.
* belgesel:Gladiator Graveyard Discovered in the Ancient City of Ephesus


Damianus Stoası 
Gladyatör Mezarlarının bulunduğu yer.


Selçuk Efes Müzesi "Gladyatör" sergisinden


EFES - MS.2.-3.yy

EFES - MS.2.-3.yy
Mücadeleyi kazandığını gösteren hurma dalı ile bir Secutor

EFES - MS.2.3.yy
"Son Vuruş"u yapan "Dis Pater" ile bir Gladyatör

EFES GLADYATÖR MEZARLARINDAN
MS.2.-3.YY
SELÇUK EFES MÜZESİ


EFES – MS.3.yy - Pergamon Müzesi/Berlin
Solda Asteropaios, bir Murmillo gladyatörü. Trakyalı gladyatör Drakon’a saldırırken. 
Her ikisi de kalkanlarını kaybetmiş.


EFES - MS.3.yy
Provocator Mezar Taşı
Göğüs zırhı taşıyan tek gladyatör, ağır teçhizatlı ve kumlu arenada dövüşmesini kolaylaştıran çıplak ayaklar.

Aslan ile Gladyatör - Roma Dönemi MS.1.-2.yy
Artemis Tapınağı - Efes / British Müzesi
Özel eğitimli canavar savaşçısı (venator) gladyatör ile aslan arasındaki mücadele. Görünüşe göre yazıtta mücadele aşamaları kaydedilmiş. 
"İlk (dövüş) - İkinci - Üçüncü ve Dördüncü. Gömülmek için götürüldü."


EFES - MS.2.-3.yy / Selçuk Efes Müzesi

EFES - MS.2.-3.yy



Secutor ile Retiarius - HİERAPOLİS 

Scissores Kalydon Odysseus'a karşı - HİERAPOLİS


Kibyra - Burdur


İzmir Arkeoloji Müzesi.

Gladyatör Retiarius
İzmir Arkeoloji Müzesi.

Gladyatörler Eridanos ve Stephanos
Milet Müzesi

Gladyatör - Milet
İzmir Arkeoloji Müzesi

Gladyatör ve vahşi hayvanlar - Milet
İzmir Arkeoloji Müzesi

Gladyatör - Milet
İzmir Arkeoloji Müzesi

Retiarius ile Secutor - Milet
İzmir Arkeoloji Müzesi


İzmir Arkeoloji Müzesi


Gladyatörler ve vahşi hayvanlar
Nysa - Sultanhisar / Aydın
Aydın Arkeoloji Müzesi

Gladyatörler - MS.2.-3.yy
Kibyra Necropolisi / Gölhisar
Burdur Müzesi

Gladyatörler - Priene - MS.1.yy
Neues Museum, Berlin

Gladyatörler - Sidas Kale
SAİTTAİ - SİDAS ANTİK KENTİ
Demirci ilçesinin güneyinde, İcikler Köyü sınırları içinde ve köye yaklaşık 5 km mesafede bulunmaktadır. Henüz kazı yapılmamış olmakla birlikte toprak üstünde bulunan birçok mimari parça ile belirgin bir halde olup,önemli bir kent olduğu ve Roma döneminde imar gördüğü anlaşılmaktadır.





Gladyatörler ve vahşi hayvanlar
Apri Antik Kenti-Kermeyan Köyü-Malkara/Tekirdağ 
İstanbul Arkeoloji Müzesi


Gladyatör Retiarius - MS.2.yy Tralles (Aydın)
İstanbul Arkeoloji Müzesi


Trakyalı Gladyatöre ait Mezartaşı - Roma dönemi MS.2.yy
Antalya Müzesi


Güreş Yarışması! - Mezopotamya - MÖ.2600 

_________________

Kaynaklar:
-Head injuries of Roman gladiators by Prof.Fabian Kanz:
-The Gladiators: History's Most Deadly Sport by Prof.F.Meijer
-Gladiator Gatorade
-The Gladiator Diet
-Gladiators Played by the Rules, Skulls Suggest
-The Roman Gladiator
-Gladiators-wiki
"The first traces of Etruscan civilisation in Italy date from about 1200 BC." 
-Yerli basın
-Damascuslu Nikolaos- tarihçi, filozof-MÖ.1.yy, İmparator Augustus'un Yaşamı
-fotolar  / fotolar 



8 Nisan 2015 Çarşamba

Mithradates VI




Antakya üzerinden Tokat'ın Zile ilçesine gelen Jül Sezar, Pontus kuvvetlerini ağır bir yenilgiye uğratmış ve 
tarihe geçen sözleriyle zaferini tescillenmişti :

VENİ VİDİ VİCİ
GELDİM GÖRDÜM YENDİM



Peki Sezar'ın yendiği II.Farnekes kimdi ? 
Farnekes Roma'nın ezeli düşmanı VI.Mitridat'ın oğluydu.





Mithradates VI Eupator'un Kişiliği


"....Mithradates, Pontos kralı, ne hakkında endişe duyulmadan konuşulabilen ne de sessiz kalınabilinen kişi, son derece savaş canlısı, olağanüstü cesur, bazen talihli; fakat ruh/karakter bakımınddan daima son derece yüksek, stratejide general, vücutça asker, Romalılar arasında nefret bakımından bir Hannibal..." Velleius Paterculus, Historia Romana, II.18.1.

Dünya tarihinde çok ender görülen, böylesine güçlü bir karakter sergileyen Mithradates Eupator yaklaşık altmış dokuz yıl yaşamış, elli yedi yıl hükümranlık sürmüş, kırk yıldan fazla Roma'yla çarpışmıştır. Düşmanları tarafından bile zamanının, Pontos hanedanının ve İskender'den sonra gelen kralların en büyüğü olarak tanımlanan Mithradates, şüphesiz Roma'nın en tehlikeli ve en amansız düşmanlarından biri olmuştur.

İnsanda nadir görülen, güçlü bir vücuda, bellek gücüne ve son derece yüksek bir zekaya sahipti. Silahları ve atları dikkat çekici ve oldukça önemliydi. Kralın Delos, Nemea ve Delphoi tapınaklarına adadığı zırhları ziyaretçilere onun devasa görünümü ve vücudunun kuvveti hakkında fikir veriyor ve görenleri hayrete düşürüyordu. Pompeius bile, Pharnakes tarafından kendisine kralın naaşıyla birlikte gönderilen, onun savaşırken giydiği zırhları kullandığı silahları ve günlük elbiselerinin boyutları ve görkemi karşısında şaşkınlığını gizleyememişti....

....Büyük bir ihtimalle, kralın gençliğinin zorluklarla gçemesi, çocukluğundan itibaren hayatını tehdit etmiş olan suikastlar, onu evhamlı, kindar ve gaddar biri yapmıştı. Zalimliği insanlık dışıydı. Vicdani huşuya saygı göstermez ve kendisi böyle bir vicdani çekingenliğe sahip bulunmazdı. Öyle ki, annesini ve erkek kardeşini, eşlerini ve kız kardeşlerini, oğullarından dört, kızlarından üç tanesini öldürtmüştü. Yeğeni Kappadokya Kralı VIII.Ariarathes'i ve Bithynia tahtına çıkardığı Sokrates'i kendi elleriyle öldürmüştü. Verdiği gizli bir emirle, tarihte "Ephesos Akşamı" olarak geçen kanlı katliamla, aynı günde Küçük Asya'da ikamet eden 80.000-150.000 Romalıyı ılıçtan geçirtmişti. Kendilerinden şüphelenmeye başladığı 60 Galat tetrarkhes'ini eşleri ve çocuklarıyla birlikte şölene davet etmiş, daha sonra ziyafet salonuna askerlerini gönderterek onları katlettirmişti. Aynı anda Galatia'da Mithradates'in emriyle bütün Galat soyluları öldürülmüştü....."




Mithradates VI Eupator: Roma’nın Büyük Düşmanı
Murat Arslan





Ord. Prof. Şemseddin Günaltay, 
Romalılar Zamanında Kapadokya, Pont ve Artaksiad Kırallıkları








MİTRİDATİZM, MİTHRİDATUM
Toksikolog Kral Mithridates VI 
Yaşamı boyunca bir yandan Roma ile savaşırken diğer yandan zehirleme sanatını yaratmayı başardı. Kendini ve mahkumları kobay olarak kullanarak zehir ve antidotları araştırdı. Yardımcıları İskit Türk Şamanlarla gittikçe artan dozlarda zehir kullanarak  vücudunu zehire karşı dayanıklı kıldı.




* * * 







I CAME, I SAW, I CONQUERED

From a letter that Julius Caesar wrote to the Roman Senate around 46 BC, in the city of Zile (Zela) / TOKAT, after achieving victory in his short war against Pharnaces II of Pontus. Son of Mithridates VI, most famous enemy of the Roman Empire.


MITHRIDATISM

Mithridatism is the practice of protecting oneself against a poison by gradually self-administering non-lethal amounts. The word derives from Mithridates VI, the King of Pontus, who so feared being poisoned that he regularly ingested small doses, aiming to develop immunity.

Mithridates V, Mithridates VI's father, was assassinated by poisoning, said to be at his mother's orders. After this, Mithridates' mother held regency over Pontus until a male heir came of age. Mithridates was in competition with his brother for the throne and his mother began to favor his brother. Supposedly during his youth he began to suspect plots against him at his own mother's orders and was aware of her possible connection with his father's death. He then, supposedly, began to notice pains in his stomach during his meals and suspected his mother had ordered small amounts of poison to be added to his food to slowly kill him off to avoid suspicion. With other assassination attempts he fled into the wild.

While in the wild it is said that he began ingesting non-lethal amounts of poisons and mixing many into a universal remedy to make him immune to all known poisons.

After Mithridates' death, many Roman physicians claimed to possess and improve the formula. In keeping with most medical practices of his era, Mithridates' anti-poison routines included a religious component, supervised by the Agari; a group of Scythian shamans who never left him.







Thanks to Larry Hancock,  a friend

There was a king reigned in the East:
60 There, when kings will sit to feast,
61 They get their fill before they think
62 With poisoned meat and poisoned drink.
63 He gathered all that springs to birth
64 From the many-venomed earth;
65 First a little, thence to more,
66 He sampled all her killing store;
67 And easy, smiling, seasoned sound,
68 Sate the king when healths went round.
69 They put arsenic in his meat
70 And stared aghast to watch him eat;
71 They poured strychnine in his cup
72 And shook to see him drink it up:
73 They shook, they stared as white's their shirt:
74 Them it was their poison hurt.
75 I tell the tale that I heard told.
76 Mithridates, he died old.

A. E. Houseman













4 Şubat 2015 Çarşamba

ROMA DÖNEMİNDEN BİR LAHİT







Bu lahit MS.2.yy'a ait ve Rijksmuseum - Leiden 'de. 

Roma dönemine ait olması onun bir Romalı olduğunu da göstermez.!!! 

Romalıların ataları sayılan Etrüskler ; ki Romalılar latindir; Etrüsklerin Proto-Türk olduğu ve Türkçe konuştuğu,yazdığı, alfabelerinin bile Türk alfabesi olduğu, diğer yandan İskit Türklerinin Romalılar için asker (İskit lejyonu) olarak çalıştığı biliniyor. 

Ne maksatla yapıldığını bilmiyorum, ama ; "evindeki rahatlığı sağlamak" amacıyla yapılmıştır. Bana Eski Türk kültüründeki kurganları hatırlattı, günlük hayatta kullandığı eşyaları, yatağı, silahları ve at/atlarıyla gömülmeleri, hayatta nasıl ise, öldükten sonra da aynen hayatına devam etmek.

He ne kadar bazı "batılılar" ve bazı "satılmış, yıkanmış" Türk akademisyenler bunu kabul etmese de bu böyledir. Çünkü sadece Türkiyeden değil diğer ülkelerden de bu veriler gelmektedir... Zamanla asimile olmuşlarsa da , Türk kültürünü devam ettirmişlerdir.


Bu yüzden, Neumark'ın da dediği gibi : "Sizler farkında değilsiniz ama onlar şu gerçeğin farkındalar : Tarihten Türkler çıkarılırsa tarih kalmaz. Osmanlı arşivi tam olarak ortaya çıkar ise, bugünkü tarihlerin yeniden yazılması gerekir."...link









* * *









Maximinus Thrax c. 173 – 238
was Roman Emperor from 235 to 238.
He was born in Thrace or Moesia to a Gothic father and an Alanic mother...

"Ababa (Hababa) is the name of the mother of the Roman emperor Maximin, she was, apparently, an Alanian. In Türkic ab ‘hunt’, eb~ev ‘home’, aba ‘father, mother, sister’, Ababa ‘Mother Of Hunt or Mother Of House’, i.e. ‘Fairy’ in a good sense."

ETHNIC ROOTS of the TATAR PEOPLE
by Prof.Mirfatykh Z. ZAKIEV ,1995 - link



Der Zakiev Hoca ve biliyoruz ki Alanlar Türk'tür, As Türkleri. Asya adı da oradan gelir...."Asların Ülkesi" demektir, aynı Persia, İndia  gibi "Asia"....

Herkesi Türk saymak saçmalıktır, ama farklı adlar altında olan boyların, Türk olduğunu bilmemekte...Yabancıların kaçı, bırakın uzak tarihi yakın tarihteki Kıpçakların, Peçeneklerin, Hunların, Kumanların, Çuvaşların hatta Oğuzların Türk olduğunu biliyor?

Türkler her yere gitmiştir, çok boyu ve adı vardır, paralı asker olarak Roma için (İskit lejyonu) çalışmıştır, ama karışmışlardır. Bir Roma tarihi, Yunan tarihi ve hatta Bizans'ta,  İmparatoriçe Çiçek (İrene)  bir Hazar Türküdür ,yani tarih Türksüz anlatılamaz. Bu da Batılıların işine gelmiyor, yoksa içimizdeki bazılarının da mı? 


fotoğraf için arkadaşım T.Can'a teşekkür ederim.



EK: 

"Gotlar german boylarına aid olmayan başqa bir toplulukdur. İşte gottları german boylarına mal etmek alman tarihçiliyinin sahtekarlığıdır. 

Hiç bir antik yazar gottları german tayfalarına aid etmemiş ve her zaman da gottları germanlardan ayırmıştır. Gottların dili de ayrıydı, Got dilinin Almancaya yakın olmasını isbatlayan guya ki, kanıt XVII yy. sahtalaşdırılmış episkop Ulfilaya mal edilen "Gümüş Kitaba" dayanır. Bu kitabın da yazıldığı mürekkeb ise XVI y. icad olunmuşdur..!

Yani III yy. yaşamış Got episkopuna aid edilen "Gümüş Kitab" aslında kayb olmuş, ama bu gün Ulfilaya mal edilerek orijinal gibi sunulan saxta "Gümüş Kitab" ise XVII y. Almaniya'da Rozenkreyser tarikatının monastırında yazılmışdır.

Got tarihi konusunda yazmış ve aslen Got olan Romalı yazar Yordanes "Gotların Hun isimleri aldığını" yazmış. Ve hunlarında gotların kadınlarının cinlerle cinsi ilişkisinden dolayı peyda olduklarını da kayd etmişdir  

Yani gotlarla hunların akraba olduğunu ima etmiş. 

Gotlar bütün Avropaya ve hatta Kuzey Afrikaya da yayılmışlar. En çok da İspaniyada yerli halklarla karışmışlar. Almanların da etnogenezinde rol almışlar, ama almanlar kendilerine German deyirlerse, o zaman gotlarla direk bağları yoktur.

Yordanes kitabını çok imalı şekilde yazmış. Çünkü Roma sansüründen geçsin diye. Bir çok bilgileri satır altı kavranılır. 

Gotların İskitlerin bir kolu olduğunu yazar. 

Bu kol Balkanlardan Skandinaviyaya köç etmiş ve daha sonra Doğu Avropa steplerine inmişler. Mühtemelen İskitlerin bu kolu Skandinaviyada kaldıkları zaman yerlilerle de karışmışlar. Roma sansüründen keçsin diye Hunlar konusunda bu tür negatif bilgiler vermiştir.

Got tarihi sahtalaşdırılmış. Bu işin arkasında Rozenkreyser (gül ve haç) tarikatı durur. Bu gün elde olunan got metinleri aslında onlar tarafından uydurulmuş ve güya ki, klasik almanca gibi sunulur. 

Yani elimizde gerçek got metinleri yok ve bu yüzden gotca ne gibi bir dil olduğunu söylemek de zor. Yalnız Yordanes (Jordanes) ve diğer romalı yazar Prokopi'yin (Procopius) yazdıklarında bir takım gerçek gotca kelimeler vardır. Bunlar da etimolojik olarak Türkçe sözlerdir."

Elşad Alili / Türkolog/Dilci - Azerbaycan
Alili'nin diğer akademik makalesi : "Türkçenin Akadça üzerindeki etkisi"










Gayus Julius Caesar
Kay Sülalesinden




TÜRK BOYLARININ NASIL ZAMANLA BÖLÜNDÜĞÜ VE
HAYATLARINA FARKLI BİR ŞEKİLDE DEVAM ETTİĞİNİN EN GÜZEL ÖRNEĞİ.....
OĞUZ VE OGUR AYRIMIDIR

ÇUVAŞLAR - SABİRLER - OĞUZLAR - TÜRKLER - KAYI BOYU ...  LİNK