yas tutmak etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
yas tutmak etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

16 Ocak 2017 Pazartesi

Andromache; Ektor'un Eşi ve oğulları Sakamaner







Ektor'un eşi Andromahi (Andromache) kucağında oğlu Astianaks (Astyanax, öbür adı Skamandrios) ve Hellen 
Ektor'un ölümü için yas tutuyor, saçlarını yoluyorlar.
MÖ 6.yy - Hera Tapınağı (Foce de Sele) de bulunmuş.
Ulusal Arkeoloji Müzesi Paestum/İtalya




Andromakhe karşıladı Hektor'u
dadı da arkasından geliyordu
memedeki yavrucağızı taşıyordu kucağında
Hektor'un gözbebeğiydi o
ışıldayan yıldıza benziyordu
Hektor, Skamandros'lu derdi ona
başkaları Astyanaks, kentin kralı derdi
İlyon'u tekbaşına koruyan Hektor'du da ondan
Hektor baktı çocuğuna gülümsedi.


Andromakhe yanında ağlayıp duruyordu
Tuttu kocasını elinden diller döktü
"Ah kocacığım bu hırs yiyecek seni
yavruna , talihsiz karına acıma yok sende
dul kalmama, biliyorum az gün var
Akhalar üstüne saldırıp öldürecekler seni
Sensiz kalmaktansa toprak yutsun beni daha iyi ...


... Ak kollu Andromackhe başladı kadınlar ağıtına,
aldı elleri arasına adam öldüren Hektor'un başını:
"Erkeğim benim, göçüp gittin genç yaşında
gittin, evimizde dul bıraktın beni
çocuğumuz da ufacık körpecik
bizden olan kara talihli ikimizden
bilmem gençlik çağına erer mi ki
bu kent yerle bir olacak baştan aşağı
sen öldün, onun koruyucusu bekçisi
sen soylu analar, çocukları ayakta tutan
Onları koca karınlı gemiler götürecek yakında
beni de götürecek gemiler, yavrum beni de
sen benim ardımdan geleceksin belki
şurda burda bayağı işler göreceksin yavrum
didineceksin katı yürekli bir efendinin gözü önünde
belki bir Akhalı surlardan aşağı atacak seni
Hektor öldürdü diye kardaşını onun
babasını ya da oğlunu öldürdü diye
böyle alacak öcünü Hektor'dan
Amanın böyle ölüm yürekler acısı!..

İlyada 6:400 - 24:725



Hektor'un öldürülmesinden sonra oğlu da öldürülen Andromakhe Achilles (Aşil)'in oğlu Neoptolemos'a esir düşer. 
O da Orestes tarafından öldürülmüştür. Daha sonra Hektor'un kardeşi Helenos'la evlenir. (Euripides)



Truva halkı tarafından "Astyanax" olarak adlandırılan Hector ile Andromache'nin oğlu "Scamandrius"un öldürülmesi...

Solda; bilinmeyen artist, Euripides'in yazılarına göre öldürülen Astyanax
Ortada; ressam Edouard-Théophile Blanchard (1844-1879) "Astyanax Ölümü". 
Neoptolemus ise bir Afrikalı olarak resmedilmiş.
Sağda; Bilinmeyen artist, bir Akhalı annesi Andromache'nin kollarında Truva prensi Sakamandır'ı kılıcı ile öldürüyor. 
MÖ 675- 650, Mykonos Arkeoloji Müzesi.





Sakamandrius, Aşil (Achilles)'in oğlu Neoptolemus (Pyrrhus) tarafından öldürüldüğünü Little İliad (Küçük İlyada) ve Pausanias yazarken, Euripides ile Ovid ise isim vermez ve "Truva surlarından bırakıldı" der. Milletli Arctinus'a göre Sakamandır'ı Odysseus öldürmüş ve Andromache'yi savaş ganimeti olarak götürmüştür. İlyada'da ise Andromakhe Hektor'un ölümüne ağıt yakarken oğluna; " ya esir olacaksın, ya da öç almak için surlardan aşağıya atacaklar" demektedir. Bazı kaynaklar ise Akhaların eve dönmelerine Borea (Bora Kuzey rüzgarı) rüzgarının yardımcı olması için, kurban edildiğini öne sürer. 


" belki bir Akhalı surlardan aşağı atacak seni, "
[Homer İlyada 24:735]



[Saldıranlar sanki haklıymış gibi öç alacakmış. Akhaların öç alma gibi bir hakları yoktur!. Hektor'un "adam öldüren" olarak tarif edilmesi bile taraflı yazıldığını ortaya koyuyor. Hektor vatanını savunurken tabi ki öldürecek.. Homer'in Truva savaşından 400 yıl sonra yazdığı kitapları, MÖ.3.yy'da Efesli Zenodotus "hazırlayıp düzenlemiştir". Sadece bu dizeler bile İlyada'nın nasıl da "Hellenistik" bir tarzda yazıldığının kanıtıdır.]





***



SCAMANDRİUS - SAKAMANDER - SAKA - MAN - ER 
ASTYANAX - ASTİANA - ASTİN - AS - ASTA - ASTANA 

SCAMANDRİUS - SAKAMANDER - SAKA - MAN - ER 
- SAKA = Saka (İskit) Türkleri (Truva'da Scamander Nehri ve Saka Kapısı)
- MAN = Mübalağ eki, büyütme ; kocaman, toraman, karaman gibi 
(bknz.Mehmet Eröz; ve, "Man eki Türkçedir, Sümer de vardır, batılılardan gelmemiştir." Nesrin Güllüdağ)
- ER = Er kişi

ASTYANAX - ASTİANA - ASTİN - AS - ASTA - ASTANA 
- AS = Ulu, yüce ; AS/SA Türkleri; Saka
- TİN (TIN) = Ruh, nefes
- ASTA = Yavaş, sükünet, sessizlik, giriş kapısı.


***



kaynaklar:

* Pausanias (MS 2.yy) - Descriptions of Greece, 10.25.9:

"The Trojan women are represented as already captives and lamenting. Andromache is in the painting, and near stands her boy grasping her breast; this child Lescheos says was put to death by being flung from the tower, not that the Greeks had so decreed, but Neoptolemus, of his own accord, was minded to murder him. "


* Ovid (MÖ 43-MS 17) - Metamorphoses, 13, 399-428 :

"The Dardanian women, embracing the statues of their nation’s gods while they still could, and thronging the burning temples, were snatched away by the victorious Greeks as enviable prizes. Astyanax, was thrown down from that tower, from which he used to see his father, Hector, whom Andromache his mother pointed out to him, as Hector fought for him, and protected the ancestral kingdom."


* Euripides (MÖ 480/4-406) - The Trojan Woman 709 ff:

Talthybius: They mean to slay your son; there is my hateful message to you.

Andromache: Oh me! this is worse tidings than my forced marriage.

Talthybius: He must be thrown from Troy's battlements. Let it be so, and you will show more wisdom; do not cling to him, but bear your sorrows with heroic heart, nor in your weakness think that you are strong.

Andromache: My dearest! my own sweet child and priceless treasure! your death the foe demands, and you must leave your wretched mother. ... Hide me and my misery; cast me into the ship's hold; for it is to a fair wedding I am going, now that I have lost my child!


* Little İliad (8th - 6th c BC) fragment 14, Scholiast on Lycophr. Alex., 1268:

"Then the bright son of bold Achilles led the wife of Hector to the hollow ships; but her son he snatched from the bosom of his rich-haired nurse and seized him by the foot and cast him from a tower. So when he had fallen bloody death and hard fate seized on Astyanax. And Neoptolemus chose out Andromache, Hector's well-girded wife, and the chiefs of all the Achaeans gave her to him to hold requiting him with a welcome prize. And he put Aeneas, the famous son of horse-taming Anchises, on board his sea-faring ships, a prize surpassing those of all the Danaans."


* Arctinus of Miletus 8th c BC, Sack of İllium, fragment 1, synopsis: 

"The Greeks, after burning the city, sacrifice Polyxena at the tomb of Achilles: Odysseus murders Astyanax; Neoptolemus takes Andromache as his prize, and the remaining spoils are divided. "


* Homer - Iliad , Book: 24.730-745

For thou hast perished that didst watch thereover, thou that didst guard it, and keep safe its noble wives and little children. These, I ween, shall soon be riding upon the hollow ships, and I among them; and thou, my child, shalt follow with me to a place where thou shalt labour at unseemly tasks, toiling before the face of some ungentle master, or else some Achaean shall seize thee by the arm, and hurl thee from the wall, a woeful death, being wroth for that Hector slew his brother haply, or his father, or his son, seeing that full many Achaeans at the hands of Hector have bitten the vast earth with their teeth; for nowise gentle was thy father in woeful war. Therefore the folk wail for him throughout the city, and grief unspeakable and sorrow hast thou brought upon thy parents, Hector; and for me beyond all others shall grievous woes be left. For at thy death thou didst neither stretch out thy hands to me from thy bed, nor speak to me any word of wisdom whereon, I might have pondered night and day with shedding of tears.”



A Classical Manual: Being a Mythological, Historical... by John Murray


















12 Aralık 2015 Cumartesi

Polyksena Lahdi'nin Anadoluluğu



MÖ.520- 500 yıllarına tarihlenen lahit Truva kralı Priamos'un kızı Polyksena'nın kurban edilmesini anlatır. Anadolu'da bugüne kadar bulunan figürsel anlatımlı lahitlerin en erken örneğidir. Üzerine toprak yığılmadan önce lahit çatı kiremitleri ile kaplanmıştır. 1994 yılında Gümüşçay Beldesi'nde Kızöldün Tepesi Tümülüsü'nde bulunmuştur. Çanakkale Arkeoloji Müzesi'nde olan lahit 20 yılda tamamlanmıştır.


Polyksena Lahdi 
MÖ.520-500 
Kızöldün Tümülüsü - Çanakkale



Polyksena Lahti'nin İon ya da Anadoluluğu


Troas Bölgesi'nin doğusunda, Granikos Irmağı kenarındaki Kızöldün Tümülüsü'nde ele geçen muhteşem taş lahit, tanıldığı 1996 yılından beri arkeolojinin ilgi odağında olmuştur. C.Reinsberg 2001 yılında yayınladığı makalede, biçem ve-kanımca-biçimde de İon yaratıcılığının ürünü olan bu yapıtı çok özel vasıflara çok yönlü olarak değinmiş ve genelde onaylanabilir önemli sonuçlara ulaşmıştır.

Buna göre: Lahit, bence salt düşünsel anlamda, Doğu etkisinde yapılmıştır ve MÖ.510-500 arası tarihiyle türünün Ege'deki ilk örneğidir. Dört yüzünü bezeyen zengin kabartmaların resim programı yerlidir. Betimsel anlatım (ikonografi) bağlamında bazı konularda Etrüsk sanatıyla ilişkisi vardır. Hellen sanatının yaratılışındaki itici gücün Doğu'dan kaynaklandığı yönündeki eski görüşü yeniden canlandırır. 

Çıkardığı bu doğru sonuçlara Reinsberg lahitle ilişkin olarak tüm noktalarda ve hatta bir "Hellen" olarak nitelendirmeye çalışsa da "Propontis'ten Pers işbirlikçisi bir yerel tiran" olarak lahdi sipariş veren soylu kimliği konusunda da, hep Anadolu'ya ve İonia kültür çevresine odaklanmıştır. Ege'nin Batısından, Hellas'tan tek bir örgede bile etkilenmemiştir. Kendisinin bu yerinde bilimsel saptamalarına karşın, yapıtın bir "Hellen" yaratısı olarak değerlendirmesi çelişkilidir. İşte bu makalede, Alman bilim kadının da gördüğü fakat - eskiçağ biliminde yaygın olduğu gibi- adını telaffuz etmediği bir bilimsel gerçek; yani "İon" sanatının, içerdiği öz itibariyle "Hellen" sanatıyla özdeş sayılamayacağı ve onun "Doğu Hellen" yerine Anadolu-İon olarak tanımlanması gerektiği gerçeği, özellikle Doğulu-Anadolulu düşünce biçiminin lahde egemenliğiyle perçinlenmeye çalışılmıştır; bunda da gene İon biçeminin ürünü Arkaik Lykia mezar sanatıyla olan çok yönlü ilişkiler belirleyici olmuştur. Çünkü konuların mezar sahibinin yaşamından seçimi ve de diğer yüzlerde devamı ya da aynı yüzde iki ayrı konunun yer bulması, İsinda'daki gibi Lykia mezar betimlemelerinin de bir özelliğidir. 


Polyksena Lahdi


Ksanthos Lahdi

Polyksena Lahdi



Ksanthos Lahdi


Tümülüsün konumladığı çevreden, Propontis'ten Miletlilerin de yaşadığı bir yerleşimin prensesi olarak genç yaşta ve evlenmeden ölen lahit sahibesinin, kendisini, benzer yaşta ve yaşantıdaki bir ölümü Hellen kahramanların elinden en acımasızıyla yaşayan Troia prensesi Polyksena'nın yerine koyması, yerli Anadolulu kimliğinin de bir göstergesi sayılmalıdır.

Ve hatta lahdin MÖ.500 yılından beri içinde kapalı kaldığı ve kimsenin görmediği bir mezara, süren bir gelenekle bugün "Kızöldün Tümülüsü" denmesinden belli ki o iki çok bahtsız kızın acısını yöre halkı sanki 2500 yıl boyunca hiç unutmamış, içinde yaşatmış, paylaşmıştır.

Lahit, adına "Atina Klasiği" denen bir büyük sanat devriminin en baş özelliklerinden birinin, duyguların dışa yansıtması olgusunun, nerede nasıl yaratıldığı sorununa da ışık tutmaktadır. E.Voutiras tarafından MÖ.510-480 arası zamanın kırmızı betili Atina çömlekleri üzerindeki symposion sahnelerindeki İon ustalarının bir yaratısıdır; öncüsü gene Lykia'da, Kızılbel mezarı duvar resminde vardır.

Bu makaleyle, İon sanat ve kültürünün Ege Göçleri sonrasında da Geç Tunç Çağı'ndan gelenek süren Doğulu-Anadolu düşünce ve sanat biçimlerinin bir ürünü olarak geliştiği, yani "Hellen" olmadığı, bir kez daha ortaya konmuştur.

Ve Hellen sanatı itici gücünü hangi "Doğu"dan almıştır; o bilinmiştir; o gücü, Klasik devrimin Milet Torso'su ile MÖ.500 dolaylarında yaratıldığı zamana dek Atina'yı "izleyen" değil, ona yön veren, öncü olan Anadolu-İoniası'ndan aldığı bilinmiştir.


 Troialılar yas ifadesi olarak saçlarını yolmaktadır


Neuptolemos, babası Achilleus'un mezarı başında Polyksena'yı kurban ediyor. Taşıyanlar ise Aias, Antiphates, Amphilokhos. Lahidin ön yüzünde lahde dayanmış bronz iki araba tekerliği de ele geçmiştir. Cenaze araba ile lahide getirelerek, kız ile beraber gömülmüştür.



* Mezar anıtı olarak taş lahit Hellenlere yabancıdır, çünkü bu tür gömütler Ege'nin Batısı için gelenekten olmamıştır. Buna karşın İonia'da bu gömüt türü daha MÖ.6.yüzyılın "ikinci çeyreğinde" ve biçimde farklı tipte, mermerden bir sütunlu lahitle kullanımdadır.

* Bir insan kurbanında uygulanan bu tür şiddeti lahdi ısmarlayan kişinin bir Hellen olamayacağına işaret eder. Çünkü, "kurbanlık boğa"lara uygulanabilen bir vahşeti genç bir kıza reva görebilen betimleme tarzının "Hellen mezar sanatında tekil" olması, öncelikle mezar sahibinin farklı düşünce tarzında, burada Anadolulu oluşundadır.




* "Kurban sunan Hellenler ile acı çeken Troialılar. yere dek inen khitonları, uzun saçları ve sakalsız oluşlarıyla sanat ve yazın yoluyla tanıdığımız eski İonların soy tipine uymaktadırlar".

* Batı Anadolu'nun orta ve kuzey kesimlerinde kurulan bir sözde "Hellen kolonisi", artık "5th century propaganda- of Athen- or just fabrication of even later periods" (Atina'nın - 5.yy propagandası- ya da daha sonraki dönemden üretilen) olarak yorumlanabilmektedir çünkü. Ve "myth is not history" (mitoloji tarih değildir: Hellenler her "kurdukları" (sanılan) şehir için bir mitos üretmiştir.!) denebilmektedir.

* Bu makalenin de İon sanatı ve kültürünün Ege Göçleri sonrasında kesintisiz bir sürekliliğin ürünü olarak Anadolu düşüncesinden ve sanat biçimlerinden doğduğu, yani "Hellen" olmadığı yönündeki sonucuyla aynı zamanda Batı'daki "Hellen sanatı, belirleyici itici gücü - hangi- Doğu'dan almıştır" sorusuna yanıt da verilmiş olsun; Eskiçağ bilimi tarafından hiç sorgulanmadan "Doğu Yunanistan" olarak adlandırılan İonia Doğusu'ndan almıştır.... MÖ.500 dolaylarında Miletos Torso'su ile girilen Klasik'e kadar Hellas için hep "leader" (lider) olan, "follower" (takip eden) olmayan, şimdilerde Theben yazıtıyla da belgelenen bir Anadolulu İonai'dan...


Prof.Dr.Fahri Işık

Türkçesi, "Uygarlık Anadolu'da Doğdu" kitabında
Almanca olarak pdf:
ayrıca bakınız:Veysel Tolun, Biga Değerleri Sempozyumu, 2008:



Polyksena’nın annesi Hekabe ile vedalaşması


Mezar sahibesi prenses





Neuptolemos, babası Achilleus'un mezarı başında Polyksena'yı kurban ediyor




Bilimde de İonia çok önemliydi: " The philosophers and scientist of Miletus laid the foundations of abstract geometry and discovered the first positive way of thinking and research". Bunun anlamı, "bilimin ve sanatın atalarının Hellenler" değil Anadolu halkları olduklarıdır. Bu nedenle "kolonileşme" kavramı, apoikia, zaten var olan Batı Anadolu kentleri için pek geçerli sayılmaz. Hellenlerin bu göç hareketleri, kültür göçleri olarak tanımlanamaz, çünkü "göçmenler Hellas'ın yoksullaşmış ve geri kalmış birçok bölgelerinden gelmişlerdir."

Bilinir ki İon halkının “Hellenliği” tarihsel belgelere değil, Ege Göçleri’nden 700 yıl kadar sonra, MÖ 5. yüzyılda, milliyetçi duygularla Atina’da yazılan mitoslara dayanır. Ve bilinir ki “mitos”, “tarih”değildir. Atinalıların İonia’yı bir Hellen toprağına dönüştürmüş olmaları yaygın görüşü de aynı mitosların ürünüdür; acımasız Dor saldırıları ardından Hellas halkının Atinalılar önderliğinde Orta Batı Anadolu kıyılarını ve önündeki adaları savaşla kazanarak “sömürgeleştirmeleri” masalının ürünü. Bunların gerçek olabilmesi için göçün ayrıca “kültür” göçü olması gerekir. 

Batı Uygarlığı’nı yaratan İon kültür ve sanatının, düşüncesinin Hellas’tan göçle taşınmış olması beklenir ki arkeolojik tüm bulgu ve veriler bunun tersini belgelemektedir. Heykel ve mimari yapıtlarını ve hatta en önemli dayanak olarak öne sürülen çömlekleri bile Hellas’a borçlu değildir İonlar; tanrılar, bilim ve yazı dahil, tüm düşünsel ve kültürel başarılarını da Anadolu’ya borçludur onlar.

İonialıların göçle gelen Atinalılar olmadığı, yerli oldukları da, Mısır’da okunan göçten en az 200 yıl önceki bir zamanın “Büyük Ionia” tanımıyla belgelenmiştir. Bu nedenle Anadolu uygarlıklarının “Hellenliği” tanımının da bilimsel bulgu ve veriler ışığında sorgulanması zamanı da artık gelmiş olmalıdır.

Firavun III. Amenophis’in Theben Ölü Tapınağı’ndaki kolosal heykelinin altlıkları üzerinde betimlenen yabancı halklar arasında İonlar ilk kez, “Iunia A’a/Büyük İonia” olarak ve Luvi ile Mitanni arasında betimlenmiş olarak çıkar karşımıza. Ve adları aynı tek blok üzerinde okunan son iki halkın Anadoluluğu gösterir ki ortada betimlenen üçüncüsü, Büyük İonia, da Anadolu’dadır; hem de M.Ö. 14. yüzyılın erken bir evresinde, Atinalılar sözde sömürge amaçlı olarak Anadolu’ya gelmeden 350 yıl kadar önce. 

Farklı yaklaşım tarzından da görünen o ki “suskunluğun” arkasında ikiyüz yıl boyunca süren “Atina merkezci” emeğin “ne olacağı” vardır; ve de bu nedenle gerçekleri kabul ettirmenin hiç de kolay olmayacağı gerçeği vardır.


Ayrıca en son çizilen ve eskiçağ biliminde onay gören Geç Tunç Çağ Batı Anadolu haritasında “Karia”ya da yer yoktur; M.Ö. 1200’lerde Parha-Millavanda arası topraklar Lukka Ülkesi’nindir, kuzeye doğru Mira, Seha-Irmak ve Viluşa uydu krallıkları sıralanır; Apasas/Ephesos başkentliğinde İonia’yı elinde tutan Mira bir “Büyük Krallık” sıfatıyla onlar arasında en güçlü olanıdır. Tarihte yaşanan odur ki savaştan yenilgiyle çıkanlar ve her şeyini yitirenler, yeni bir yurda ancak “sığınmacı” olarak gelebilirler; bereketli topraklara daha iyi bir yaşam umarak çıkılan göç, ancak bir “umut göçü” olabilir.

Neden bu göç bir “kültür göçü” olamamış, onlar bu yeni yurtta kültür ve sanatta, daha güçlü “yabancıların” bile yaşadığı gibi, “Anadolulaşma” yazgısını yaşamak durumunda kalmışlardır; geliş koşullarından daha iyi anlaşılmaktadır. Demek isterim ki göçle gelen, krallıklar yıkan ve büyük devletler kurabilecek denli güçlü olan Hitit ve Phryg halklarının kültür ve sanatını, düşüncesini biçimlendirebilen bir Anadolu’nun, sığınmacı Hellenlere de yurt olan İonia’da da kültür ve sanatın, düşüncenin ana kaynağı olması beklenmelidir. Çünkü “tıpkı Hititler ve Phrygler’de olduğu gibi, yazı olmasa eğer, göçle geldiklerinin ayrımına bile varılamayacak, onların da kimliği bilinemeyecekti. O güçte bir “Anadolulaşma”ydı ki bu, sanki Anadolu’ya hiç göç olmamış, Hint-Avrupalı halklar Anadolu’da doğmuşlardı”. 

Eskiçağ biliminin günümüzde sunabildiği bulgu ve verilere dayandırmaya çalıştığımız yukarıdaki değerlendirmelerin, Batı uygarlığının doğduğu topraklar için “Anadolu-İon” tanımını öne çıkarmasına karşın; Batı ve o etkide biz neden “Doğu Hellen” ya da “Doğu Yunan” deyiminde ısrar eder, yitirilen acımasız bir savaş sonrasının zor koşullarından doğan bir “sığınma” ve “umut” göçünü mitosların gizeminde “kolonizasyon” sanıp “İon” uygarlığını “Yunan” uygarlığı ile özdeşleştiririz; sorgulamak şarttır. Bilgiler özdeksel kültüre dayalı arkeolojik bir temele oturtulmadan ve de özellikle tarihin yazılmadığı ve “mitos”un ikiyüz yıl boyunca sanki “tarih”miş gibi yorumlandığı bir konuda çok yönlü tartışılmadan, doğrulara yaklaşılamaz. Fakat görünen odur ki “söylenmesi gereken” zaten söylenmiştir de, tartışmak gerekmez, çünkü sonuç değişmez! Böyle de olsa unutulmamalıdır ki özgür düşünce ile birlikte bilim ilk bu topraklarda filizlenmiş, Batı’ya buradan kök salmıştır; tartışmadan olmaz… 


Prof.Dr.Fahri Işık 
ANADOLU-İON UYGARLIĞI“Kolonizasyon” ve “Doğu Hellen” Kavramlarına Eleştirisel Bir Bakış


Asasını omzuna dayamış oturan yaşlı kadın Hekabe, arkasında iki genç kız ağıt yakar.



Polyksena


Priamos'la Hekabe'nin en küçük kızları. İlyada'da adı geçmez, ama sonraki destanlarda, özellikle Akhilleus efsanesinde önemli rol oynar.  Kardeşi Troilos atlarına su almaya gelir, o sırada Akhilleus Troilos'a saldırıp onu öldürür, ama kovalayıp da eline geçiremediği Polyksena'ye aşkla tutuşur. 

Kimi efsane bu öyküyü şöyle uzatır: Akhilleus Polyksena ile evlenebilmek için Priamos'a Akha ordusundan ayrılmaya söz vermiş, bu işin pazarlığını yapmak için de Tymbralı Apollon tapınağına gitmiş, Paris onu okuyla orada öldürmüş. Başka destanlarda Polyksena'nın Troya yangını sırasında Diomedes, ya da Odysseus tarafından yaralandığı ve öldüğü anlatılır. 

Ama Polyksena üstüne en dokunaklı öykü Euripides'in "Hekabe" adlı tragedyasında sahneye konandır: Neoptolemos babası Akhilleus'u düşünde görür, yiğit öfkelidir. Polyksena'nın mezarı üstünde kurban edilmesini ister. Akhalar bu emri yerine getirirler. Genç kız annesi Hekabe'nin yalvarmalarına, direnmelerine karşı kurban edilir. Bu kurbandan amaç yanlız Akhilleus'un öfkeli ruhunu yatıştırmak değil, aynı zamanda Akhalara uğurlu bir dönüş sağlamaktır.


Hekabe [Ekabe - Ek-abe (aba/ebe?!) -SB]


Troya kralı Priamos'un eşi ve Hektor, Paris ve Kassandra gibi toplam 19 çocuğunun da annesidir. Priamos Hektor'un ölüsünü geri almaya Akhilleus'un barakasına gittiğinde kraliçeyi şöyle anar:

"Oysa benim bahtım ne kadar kara, yiğit oğullar yetiştirdim yaygın Troya'da ama kalmadı bana onların hiçbiri. Geldiği gün Akhaoğulları buraya, oğullarım vardı benim elli tane, on dokuzu bir ana karnından doğmuştu, ötekileri saray kadınları vermişti bana. "

Hekabe ilkçağ yazınında doğurgan ve bahtsız ana tipini canlandırır. Homeros destanlarında beliren bu karakteri sonradan tragedyalarca bir bir yitirdikten, korkunç yıkım ve işkencelerine tanık olduktan sonra, gözü dönmüş,  köpek gibi kudurup saldıran anaç varlığın simgesi olmuştur. Kimi efsanelerde onun evlat acısına dayanamayarak gece, gündüz uluyan bir dişi köpek haline dönüştüğü de ileri sürülür. 

İlyada'da ilk karşımıza çıktığında Hekabe tatlı dilli, cömert ve dini bütün bir ana olarak gösterilir (İl. VI, 253 vd.). Savaştan şehre dönen Hektor'un biraz dinlenmesini, şarap içip serinlemesini ister, ama oğlu buna yanaşmayınca, onun dileğini yerine getirir: Athena tapınağına sunu sunmaya gider. Sonra bölümler boyunca Hekabe'nin sözü geçmez, ta ki Batı kapılarının üstünden Hektor'la Akhilleus'un savaşını gözlemeye gelir. O zaman da surlar dışında kalıp tek başına düşmana karşı koyan oğlunu içeri almak için şöyle seslenir (İl. XXII, 83 vd.):

"Hektor, yavrucuğum, saygı göster bu memeye, onu ağzına uzattığım günleri getir aklına, unuturdun koynumda bütün dertlerini, surlarımızın içinde yenmeye bak şu domuzu, gir içeri, canım oğlum, dışarda dikilme karşısına. Öldürürse seni bu adam, ey katı yürekli, bir döşek üstüne koymayacağız ölünü, ne ben ağlayacağım senin önünde, seni doğuran, ne cömert karın ağlayacak, gözümün bebeği, yiyecek seni çevik köpekler, bizden uzak, gemilerin orada".

Hektor anasının, babasının yalvarmalarını dinlemeyip de Akhilleus'la savaşta can verince, Troya'da bir çığlıktır kopar, kral, kraliçe ve bütün halk dövünmeye, ağlaşmaya başlar, Priamos yas belirtisi olarak başını toza, toprağa bular (İl. XXII. 406 vd.):

... Anası da saçlarını yolup duruyordu, fırlatıp atmıştı parlak başörtüsünü, dövünüyor, oğluna baka baka haykırıyordu... Başladı Hekabe kadınlar arasında uzun bir ağıda:

"Bak anana yavrum, talihsiz anana, senin acını göreyim, öldüğünü göreyim de, bundan böyle nasil yaşayayım ben, nasıl? Gece, gündüz yüreğimin ışığıydın bu şehirde, Troyalı kadınların, erkeklerin gücü, desteği, bir tanrı gibi selamladı yavrum onlar seni, sen onların büyük şanıydın sağken, ama yavrum, kaderle ölümün elindesin şimdi".

Aradan birkaç bin yıl geçti, ama Anadolu kadınları gene bu sözlerle ağıt yakar ölen ana kuzularına. Hekabe düşmana gidip yalvarmaya kalkışan kral Priamos'u akıl ve sağduyu adına alıkoymaya çalışır, başaramayınca gene tanrılara yakarış ve sunu sunma yoluna gider, katlanır ve bekler. Gözünün bebeği, yiğit oğlu Hektor'un ölüsü karşısına serilince de bagırmaz çağırmaz, bir köpek gibi havlamaz da Anadolu kadınına özgü bir ağırbaşlılık ve hayal gücüyle canlandırır onu gözünde (İl. XXIV, 575 vd.): "Şimdi sen, sözümü duyarmış gibi, yatıyorsun evinde taptaze, benzersin Apollon'un tatlı okuyla vurduğu insanlara." 

İzmir'li şair Homeros böyle canlandırıyor Hekabe'yi, Atina'Iı tragedya yazarı Euripides ise onu "Troya'lı Kadınlar" ve "Hekabe" adlıtragedyalarının baş kişisi yapmış, dramını derinliğine işlemiştir. Bu oyunlarda Hekabe'yi Troya yıkıldıktan sonra köle olarak orada, burada sürünür görürüz. Kraliçe görkemini ve erdemini sürdürür, ama kızı Polyksene'nin gözleri önünde Akhilleus'un ruhuna kurban edilmesini, üstelik de Trakya kralı Polymestor'a emanet edilen oğlu Polydoros'un da alçakça öldürülüp denize atıldığını görünce, korkunç bir öç alma eylemine girer ve Polymestor'u kör edip, çocuklarını da öldürür. Ne var ki Euripides de Hekabe'yi akıl ve hak yolundan ayrılmayan ulu bir kişi olarak gösterir.


Bu tragedyalarda Hekabe yalnız değildir, Troya'lı kadınların topluluğu içinde direnci yansıtan büyük bir varlık, doğal analık gücünün simgesidir. Atina'Iı şairin ona tragedya boyunca "Phrygia'lı" demesi boşuna değil, Phrygia'lı Ana Tanrıça Kybele'nin bütün niteliklerini içinde taşır ve dile getirir Hekabe.

Azra Erhat , Mitoloji Sözlüğü








3 Ocak 2015 Cumartesi

ETRÜSKLER - TÜRKLER


Sarcophagus of the Spouses, c. 520 B.C.E., 
Etruscan, painted terracotta,
3 feet 9-1/2 inches x 6 feet 7 inches, 
found in the Banditaccia necropolis, 
Cerveteri (Museo Nazionale di Villa Giulia in Rome)






 Etrüsk Aplu 
Apollo Etrüsklerde Apulu / Aplu , Hititlerde Apulinus'tur.
Apollo kelimesinin Yunanca bir anlamı yoktur .




 Etrüsk Artimi 
Yunan tanrı panteonundaki Artemis bir Amazondur. 
Amazonlar İskit,Saka, Kimmer soyundandır. 
Artemis kelimesinin Yunanca bir anlamı yoktur .






KIPÇAK TAŞNİNE

VE
SAMSON VE DALİLAH
SAMSON GÜCÜNÜ SAÇLARINDAN ALIR, KESİLİNCE GÜCÜNÜ KAYBEDER
EFSANESİ.....
TANIDIK GELDİ Mİ , TÜRK KÜLTÜRÜNDE YAS TUTMA ADETİDİR...




Eski Türkler'de saç bir kimlikti. Türkler uzun saçlarıyla o kadar bütünleşmiş ve ün yapmışlardı ki Türk dendiğinde uzun saçlı insanlar akla gelirdi. 

Selçuklular döneminden başlayarak geriye gidildiğinde Türklerin saçlarına ne kadar önem verdikleri daha da iyi anlaşılıyor. Mesela Çağrı Beyin kumandasında 1015 yılında Doğu Anadolu'dan gelen Selçuklu akıncılarıyla ilk kez karşılaşan Van Gölü civarındaki Ermeniler, Türk savaşçılarını sanki Brewehard filmindeki gibi tarif ediyordu: "Herşeyden evvel Türkmenlerin rüzgar gibi atlar üstünde bambaşka kıyafetleri, kadınlarinkine benzer uzun saçları, mızrakları ve yaylarıyla görünüşleri, böyle bir manzara ile ilk defa karşılaşan insanları telaşa düşürmüştü."


Prof. Dr. Faruk Sümer:" Oğuz Türklerinin saçları uzun ve  kesmezler. Hükümdarlar genelde saçlarını serbest bırakırken, savaşçılar ve diğer erkekler belik örerler. Oğuz erkekleri, saçlarının örgüleri çok olmasıyla tanınır. Peçeneklerin de saçları örülüydür. 9. yy yaşayan Horasan Türkleri'nin de saçları uzundu. Harzemşahlar'ın da saçları uzundu fakat hacca giderken kısaltıyorlar. Uygur metinlerinde de alplerin saçları aslan yelelerine benzetiliyor. Uygur hükümdarı ise saçlarını topuz şeklinde toplamakta ve topuzun üstünde, beş sınıf halkı temsil eden, beş dilimli taç giymekteydi."

Rus kaynaklarında da, 'sarışın' olmalarıyla tanınan Kuman Türk erkeklerinin saçlarının uzun olduğu ve örgü yaptıkları bildiriliyor. Hatta Kuman erkekleri, saçlarına üç model veriyormuş. Birinci model: Yan yana üç saç örgüsü; üç eşit uzunlukta ve kalınlıkta. İkinci model: Şakağın iki tarafından ve ensenin ortasından bir tutam olarak örülüyor ve üç örgü aşağıda birleşiyor. Üçüncü model: Bir tek uzun saç. Saçlarının bakımlı ve taranmış olmasıyla ün yapan Kuman erkekleri en çok birinci ve üçüncü modelleri tercih ediyordu. Uygurlar'da saçlar omuzları örten kalın örgüler halinde örülmüş dağınık haldeydi. Bazan da iki düğüm atılır ve kulakların önünden ve şakaklardan aşağı sarkıtılırdı. Fakat Uygur erkeklerinin favorisi arkaya doğru taranmış ve ortadan ikiye ayrılmış modellerdi.

Hun erkekleri ise diğerlerine göre daha hızlıydı. Ortaya çıkardıkları bir model o dönemde moda akımı haline gelmişti. Bizans tarihçisi Prokopios Avrupa Hunları'nı anlatan yazısında Hun Tarzı olarak adlandırılan bu modeli "Saçlarını ön taraftan geriye şakaklara kadar keser ve arka kısımlarını uzatırlardı" şeklinde tarif ediyor. Avarlar ve Bulgarlarda da bu tip yaygınmış. Çin yıllıkları ise, Asya Hunlarının da saçlarının uzun olduğunu fakat tepeden ördüklerini yazıyor.


Tanınmış sinolog O. Franke, saç örgüsünün yalnız Türklere mahsus olduğunu söylüyor. Güney Rusya bozkırında bulunan Türk kavimlere ait taş heykellerin ekserisinde başın arka tarafından aşağı doğru sarkmış üç saç örgüsü bunu doğruluyor. Fakat Göktürkler saçlarını örgü yapmayıp genelde serbest bırakırlardı. Ön taraf kirpiklere kadar uzatılır. Uzun saçlarını sol taraftan sırta atarlardı. Göktürk erkekleri de diğerleri gibi görünüşüne çok büyük önem veriyordu. Aynanın her erkeğe gerekli olduğu düşünülür ve aynanın tabiatüstü bir güce sahip olduğu varsayılırdı. Bir askerin ölümünden sonra da ayna, sahibinin yanında kalmalıydı. Arkeolojik kazılarda birçok mezarda diğer bazı eşyalarla birlikte, üzerinde sahiplerinin özel işaretlerini taşıyan ya da Göktürk alfabesiyle adının kazındığı aynalar çıkıyor. Manas Destanı'nda Yakup Han'ın karısından şikayet ederken saçını taramamasından söz etmesi ise Türklerin saçlarına verdikleri önemin bir başka göstergesi.

Türkler için saçlar o kadar önemliydi ki esarete düştüklerinde bile saçlarını dilleri ve gelenekleri gibi koruma gayretindeydiler. Işbara Hakan'ın 585 tarihinde Çin İmparatoruna gönderdiği mektupta yazılanlar da bunu ispatlıyor. Mektupta şöyle deniyordu: "Size bağlı kalacak, haraç verecek, kıymetli atlar hediye edeceğim. Fakat dilimizi değiştiremem, dalgalanan saçlarımızı sizinkine benzetemem, halkıma Çinli elbisesi giydiremem, Çin adetlerini almama imkan yoktur. Çünkü bu bakımlardan milletim, fevkalade hassastır, adeta çarpan tek bir kalp gibidir."  (alıntıdır)




Attis, Adonis, Osiris, Tammuz, Dumuzi vb. Tanrılar aynı zamanda "Çoban Tanrılar" idi. Bunların Göksel Karşılıkları Orion Takımyıldızıdır. Arkaik dönemlerden bu yana Çoban ve gökyüzündeki Venüs arketipi olan genç kızların Aşkı anlatılır durur..Tammuz İştar, Dumuzi-İnanna gibi. Venüsün Orion Takımyıldızındaki konumu hemen hemen Bahar dönemindedir ve yeni bir yılı yani Baharı başlatır.. N.Bilgili.





ETRÜSK MÖ.6.yy-4.yy  - Paradan önce kullanılan çubuk-bar / Etrüsk ABC'sinde Q damgası (kh- OQ - OK olarak okunur)
Orhun alfabesindeki İç-Çi-Ç - Kazayağı Tamgası

Tudun Tarkan, Türk Şahı, 7.yy-8.yy / Kulaklı Ejder-Kurt, Kün-Ay ve Kazayağı
7

ETRÜSK CHİMERA BROŞ MÖ.525-500

ETRÜSK CHİMERA

SAKA/İSKİT - KAZAKİSTAN






















6 Ağustos 2014 Çarşamba

TÜRKLERDE VE YERLİLERDE YAS VE ÖLÜ GÖMME ADETLERİ



Right : "Mourning Türks". 
Detail of the wall painting “Peoples of the World Mourning Buddha”. 
Kyzyl, Mingoi, Maya cave
Early Turks: Male Costume in the Chinese Art / link
Sergey A. Yatsenko
Left : Native Americans Mourning




Eski Türklerde Yas ve Ölü Gömme Âdetleri:

Emel Esin : Eski Türklerde cenaze merasimine (yoğ) Çinlilerin “kubbeli otağ altındaki tabut” adını verdiklerini, çünkü Türk geleneğinde ölen kimsenin cesedinin, kubbeli otağ altına konarak otağın etrafında at koşturulduğunu belirtir. Otağın kapısına gelinince matem tutanlar yüzlerini ve kulaklarını bıçaklarlar. Matem işareti olarak saç kesilir, tütsü kullanılır, tütsülü matem meşalesi (yug yıpar) yakılırdı....

Volga Bulgarlarının defin töreni X. yy.’da İbn Fadlan tarafından kısaca anlatılmıştır. Buna göre, Bulgarlarda eski Şamanî defin törenleri olduğu gibi devam ettirilmekte idi. Ölünün çadırı kapısına gelirler, yüksek sesle ağlarlardı, köleleri kendilerini kamçı ile döve döve feryat ederlerdi. 


Ölünün çadırına bayrak asarlardı. Ölü mezara bayraklı araba ile götürülür, silahları mezarının çevresine bırakılırdı. Yas tutma iki yıl devam ederdi. İki yıl sonra saçlarını keserler, bayrağı indirirlerdi. Bu törenden sonra dul kalan kadına evlenme izni verilirdi. Bayrak unsuru Kazaklarda aş törenlerinde ve ölü çıkan ailelerin çadırlarında da bulunmaktadır. 


S. Buluç, saç kesmenin, ölüye sunulan bir nevi kurban addedilmiş olmasının muhtemel olduğu düşüncesindedir....



Yrd. Doç. Dr. Yıldız Kocasavaş / Türkler, Cilt 3


**


Heredot İskitlerin eni ile boyu dikdörtgen bir mezara mumyalanmış ölünün defnedildiğini ,ölünün yakınlarının başlarını kazıyıp, kollarını çizdiklerini, alınlarını burunlarını yırttıklarını belirtiyor. 

Benzer ölü merasimi Orhun Kitabelerinde var ;Bilge Kağan Abidesinin güney cephesinde; Çinli Elçilerinde hazır bulunduğu Bilge Kağan babasının Ölüm töreninde, bütün halkın saçlarını tıraş ettiği ve kulaklarını yaraladığı yazılıdır . Aradan birkaç bin yıl geçse de  farklı zaman ve mekanda da olsa, İskit Ölü merasimiyle Göktürklerin Ölü merasimi neredeyse tıpatıp örtüşmekte.




SCYTHIANS Burial Ceremony - HEREDOT AND AL-TABARI



HEREDOT BOOK 4-71

The tombs of their kings are in the land of the Gerrhi, who dwell at the point where the Borysthenes is first navigable. Here, when the king dies, they dig a grave, which is square in shape, and of great size. 

When it is ready, they take the king's corpse, and, having opened the belly, and cleaned out the inside, fill the cavity with a preparation of chopped cypress, frankincense, parsley-seed, and anise-seed, after which they sew up the opening, enclose the body in wax, and, placing it on a waggon, carry it about through all the different tribes. 

On this procession each tribe, when it receives the corpse, imitates the example which is first set by the Royal Scythians; every man chops off a piece of his ear, crops his hair close, and makes a cut all round his arm, lacerates his forehead and his nose, and thrusts an arrow through his left hand. 

Then they who have the care of the corpse carry it with them to another of the tribes which are under the Scythian rule, followed by those whom they first visited. 

On completing the circuit of all the tribes under their sway, they find themselves in the country of the Gerrhi, who are the most remote of all, and so they come to the tombs of the kings. There the body of the dead king is laid in the grave prepared for it, stretched upon a mattress; spears are fixed in the ground on either side of the corpse, and beams stretched across above it to form a roof, which is covered with a thatching of osier twigs. 

In the open space around the body of the king they bury one of his concubines, first killing her by strangling, and also his cup-bearer, his cook, his groom, his lacquey, his messenger, some of his horses, firstlings of all his other possessions, and some golden cups; for they use neither silver nor brass. After this they set to work, and raise a vast mound above the grave, all of them vying with each other and seeking to make it as tall as possible. 

Herodotus 4.71




AL-TABARI:
Two texts of al-Tabarī (Cafer el-Tabari) from AD 728/729;


He describes mourning for a chief from Transoxiana: 
“His Turks cut off their ears, becoming the worst of those with bowed heads, weeping.”


Ten years later ( AD 738/739) Arabs killed in Transoxiana Kūrşūl, a Turgesh leader.(Türgişler/Erken Türkler/Earlier Turks-Türgişler hakkında daha fazla bilgi için: LİNK). 


His mourning is described in a similar way: 
“They cut their ears and tore the skin on their faces and began weeping over him.”





Attila’nın 453 yılındaki ölümü ve akabinde düzenlenen ve Slavca olarak “strava” adıyla anılan cenaze merasimi münasebetiyle Jordanes tarafından anlatılan bilgilerden, Avrupa Hunlarındaki gelenek hakkında oldukça teferruatlı bilgilere sahibiz. Buna göre, cenaze merasimine katılan "Hunlar, âdetleri üzere, saçlarından bir kısmını kesmiş ve yüzlerini derin yaralar bırakacak şekilde bıçaklarla korkunç bir biçimde çizmişlerdi; öyle ki cesur savaşçı [Attila] için, sadece erkek ve kadınların ağlamaları ve göz yaşlarıyla değil, insanların kanlarıyla da yas tutuluyor, kadınlar tarafından ağıtlar yakılıyor, gözlerden akan yaşlarla yanaklardan akan kanlar birbirine karışıyordu."

The world of the Huns: Maenchen-Helfen 



Mutilation of mourners. 
Wall painting in Cave 158 of Tun-huang, 
8th or 9th century AD



*SAÇ KESMEK, YEMEK VE İÇECEK SUNMAK 
"KANSIZ KURBAN" DİYE DE GEÇER. 




Native Americans offering food to deads, 

like the Turks. 
link
........

Yas adeti dünyada bilinen bütün kültürlerin genel ritüellerinden biridir. Büyük afetler, yenilgiler, ölümler sonucu insanlar davranışlarıyla, sözleriyle üzüntülerini ortaya koymaya çalışmışlardır. Bu ritüellerin bazıları zaman içinde toplumda uyulması gereken bir kural haline gelebilir.


Türk kültüründe de Şamanizmin etkisiyle yas adetinde yıllar içinde insanların uyması gereken birçok inançların ortaya çıktığını görüyoruz. Bu adetler Sultanların hakimiyet alameti bile olmuştur. Sultan tahta çıktığında ölen babası için siyah giyer, atının kuyruğunu keser, saçı (ulufe) dağıtırdı. Eğer bu ritüeller yapılmazsa Sultanın hakimiyeti eksik kalırdı.


Baş açmak, elbiseyi ters giymek, kara ve gök elbise giyilmesi vs., gibi yas ritüelleri, gerek halk, gerekse de sultanlar tarafından İslamiyette pek uygun görülmese de devam ettirilmiştir. bu yas adetleri sanki bir İslami bir kuralmış gibi de kabul edilmiştir. Bundan dolayı bunun bazı İslami yansımaları da olmuştur. Bunun en büyük yansıması Kerbela matemidir....


Çin kaynaklarında anlaşıldığına göre; Hunlar, Gansu (Kansu) eyaletindeki Tsilen-şan (Tanrı) dağından ayrıldıktan sonra ağıt yakmışlardır. Bildiğimiz en eski ağıt örneği ise MÖ.119 yılında Hunların bir savaş sonucunda Ordos'un kuzeyindeki topraklarını kaybederek büyük çölün kuzeyine çekilmeleri üzerine söylenilmiştir.


Ayrıca Türkler'in en eski ağıtları içinde Alp Er Tunga'ya yakılan Kaşgarlı Mahmut tarafından sagu denilen ağıtı da zikretmemiz gerekiyor. Alp Er Tunga'ya yakılan ağıtlar ve yuğ töreni ile ilgili ilk bilgi kırıntılarını Bilge Kağan anıtında buluyoruz.....


Türklerin İslamiyeti kabulünden önceki yas törenlerinin temellerinin Şamanizme dayandığını söylememiz mümkündür. Türkler ölen kişinin ruhunun insanlara zara vermemesi için "yoğ" törenleri düzenlerlerdi. Bu törenden sonra "ölü aşı" adı verilen yemeğe yalnız dirilere değil, bilhassa ölülere ikram edildiğine inanılırdı...



Türklerde Yas Âdeti Temelleri ve Sonuçları
SÜ Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü



Dardanos, MÖ.3.yüzyıl lahit - Priştina Arkeoloji Müzesi



Kadın ağıtçılar tutulurdu, Hıristiyanlıkta yasaklanmış , 
İslamda lanetlenmiş. 
Roma döneminde ağıtçılar gözyaşlarını şişede toplar 
ve ölü ile gömerdi, 
Ne kadar çok gözyaşı şişesi o kadar çok mutlu.




Pelasglılar - Amphora - MÖ. 760-750  Atina Arkeoloji Müzesi




........



NATIVE AMERICANS

We should find some of the mourning customs interesting. The friends of the dead wail and scream fearfully; they cut off their hair; they gash their bodies; they sometimes even chop off their finger tips or whole joints. They watch by the grave—this is particularly true of women. Food and drink are often carried to the grave for some time after the burial. Fires are kindled to supply light or heat to the soul on its long journey.


About Native Americans


Ojibwa Gravestone- from Schoolcraft



Supplying food to the dead is a custom which is known to be of great antiquity; in some instances, as among the ancient Romans, it appears to have been a sacrificial offering, for it usually accompanied cremation, and was not confined to food alone, for spices, perfumes, oil, &c., were thrown upon the burning pile. In addition to this, articles supposed or known to have been agreeable to the deceased were also consumed. The Jews did the same, and in our own time the Chinese, Caribs, and many of the tribes of North American Indians followed these customs. The cutting of hair as a mourning observance is of very great antiquity, and Tegg relates that among the ancients whole cities and countries were shaved (sic) when a great man died.....





STUDY OF THE MORTUARY CUSTOMS OF THE
NORTH AMERICAN INDIANS. 
BY Dr. H. C. YARROW (Left image)
FIRST ANNUAL REPORT OF THE BUREAU OF ETHNOLOGY TO THE
SECRETARY OF THE SMITHSONIAN INSTITUTION - 1879-’80


Native Americans 

Fig. 12 shows the dead warrior's totem, a tortoise, and beside it a headless man, which is a common symbol of death among Indian tribes. 

Below the trunk are three marks of honour. The next and more elaborated figure (13) records the achievements of Shingabawassin, a celebrated chief of the St. Mary's band. His totem, the crane, is shown reversed. 

The three marks on the left of the totem represent important general treaties of peace to which he had been a party; the six strokes on the right probably indicate the number of big battles which he fought. 

The pipe appears to be a symbol of peace, and the hatchet a symbol of war. In like manner head-boards erected over a woman have the various articles used by her in life, as cutting and sewing instruments and weaving utensils, depicted upon them.




Orta Asya Türk Bengütaş'ları





Alaska - Native



Fig. 26, which depicts some general features of Alaskan life on a piece of walrus tusk. 

1, a native is resting against his house, and on his right stands a pole surmounted by a bird, apparently a totem-post. 
2. A reindeer. 
3. One man shooting at another with an arrow. 
4. An expedition in a dog-sledge, and, 
5, in a boat with sail and paddle. 
6. A dog-sledge, with the sun above; perhaps indicating the coming of summer. 
7. A sacred lodge. The four figures at each outer corner represent young men armed with bows and arrows to keep off the uninitiated from the forbidden precincts. The members of the occult society are dancing round a fire in the centre of the lodge. 
8. A pine tree up which a porcupine is climbing. 
9. Another pine tree, from which a woodpecker is extracting larvæ. 
10. A bear. 
11, 12. Men driving fish into, 
13, the net, above them being a captured whale, with harpoon and line attached.


link 









.......


BU ARADA BİZE NOT;
"YABANCI" AKADEMİSYENLER, 
TÜRKLERDEN BAHSETMEZ 
TÜRKLERİ  HAZMEDEMEZLER !
ÇÜNKÜ EL ATTIKLARI HER ÇALIŞMADA 
TÜRK KÜLTÜRÜ
ÇIKAR KARŞILARINA.
SB.