Ejderha öldürme motifinin Mezopotamya mitleriyle sınırlı kalmadığı açıktır. Hemen her çağda her halkın kendi ejderha öyküleri olmuştur. Özellikle Yunanistan'da tanrıları ve kahramanları içeren bu öyküler sürüsüne bereketti. Herakles ve Perseus'un en çok tanınan ejderha öldürenler olmasına karşın, ejderha öldürmemiş bir Yunan kahramanı yoktu.
Hıristiyanlığın yükselişiyle bu kahramanlık göstergesi azizlere geçti. "Aziz George ve Ejderha" ve sayısız benzerleri bunun kanıtıdır.
Adlar farklıdır ve ayrıntılar öyküye, yere göre değişir. Ama en azından olayların bazılarında gözlenen, kökene ve asıl kaynağa gidiş benzerliğin çok ötesindedir.
Ve Kur'un yıkılışı
Ejderhanın öldürülmesi teması, MÖ.3000'lerde Sumer mitolojisinin önemli bir motifi olduğuna göre..... der S.Noah Kramer
Marduk - İştar Kapısı - MÖ.5.yy
ve Babil’de Marduk’un sembolü Yılan-Ejderha'dır...
Bazen'de Ti-amat'tır o Yılan Ejderha'dır ve Marduk onunla dövüşür....
Ti-amat Adamud'un eşidir. Adem ile Havva'dır...
Ti "Hayat Veren" anlamına gelir... Nitekim Nin-Ti kaburga hastalığı için yaratılmış bir tanrıçadır ve burada Ti kaburga anlamına gelir ama çeviri hatasından dolayı "Ademin kaburgasından yaratılan kadın"a dönüşür....Halbuki ilk yaratılan varlık dişildir....
"Yasak meyvenin yenilmesinde bir dönüşme semantiği söz konusudur. Ölümsüz hayattan → ölümlü hayata veya cennetten → dünyaya, kamillikten → nefse uymağa, yaratılmaktan → üremeye vs. Bu dönüşümün ölümle – hayat, kozmosla – kaos sınırı yasak meyvedir. Sonuç olarak kozmik hafızada yasak meyve ilk bilgi, gerçeğe götüren bilim olarak değerlendirilir. Ancak zamanla kozmik bilginin unutulması sonucunda yasak meyve bilgi kaynağından asilik sembolüne dönüşmüş, yasak meyvenin insana sunulması dinlere göre Şeytana mal edilmiştir. Aslında başlangıçta yasak meyve Tanrının, insanın yemesi için gönderdiği ve insanlığın batını gözünü açmağa yönelik olmuştur. Bu bağlamda yasak meyve, bir kader sembolüdür ve yenilmesi zaruriydi. Nitekim yasak meyvenin yenilmesiyle yaratılmaktan → üremeye, statiklik simgesi olan ölümsüzlükten → yenilenmenin, değişmenin simgesi olan ölümlü hayata geçiş söz konusudur." ...der Fuzuli Bayat.- link
ve Bilgamış'ın yiyemediği "ölümsüzlük otu" acaba Adem ile Havva'nın "yasak meyve"si olabilir mi? Bilgamış'ta Yılan otu yemişti ölümsüz olmuştu...Adem ile Havva'da ise Havva'nın yılanın, yani "şeytanın" etkisiyle yedikleri meyveden ölümlüye dönmeleri....Bu yüzden mi yılan hep kadınla eş tutulmuştur?
GILGAMIŞ DESTANI
Utnapiştim ona, Gılgamış’a dedi:
“Ey Gılgamış, geldin, yoruldun, güçlük çektin. Sana ne verdim ki yurduna dönüyorsun? Gılgamış, sana gizli bir şey açayım. Ve hiç kimsenin bilmediği biricik otun yerini sana söyleyeyim. Bu ot, tıpkı deve dikenine benzer, Ama dikenleri gül dikeni gibi keskindir; yaklaşana batar. Sen bu otu eline geçirmek istersen, eline batacağından korkma!”
Gılgamış bunu duyar duymaz derin bir kuyu kazdı. Ve ayaklarına ağır taşlar bağlayıp kuyuya indi. Ayağına bağladığı taşlar, Onu yerin altındaki tatlı su denizinin dibine kadar batırdı. Ama o, otu aldı ve dikenleri ellerine battı. Bundan sonra Gılgamış, ağır taşları kesip yukarı fırladı. Kuyunun suyu onu fırlatıp denizin kıyısına attı.
Gılgamış ona, gemici Urşanabi’ye dedi: “Urşanabi, bu ot büyülü bir ottur; insan bununla gençliği kazanır. Bu ota, “yaşlı genç olur” denir. Bunu Uruk’a yanımda götürmek istiyorum. Onu sevdiklerime yediririm. Ve onu parça parça doğrayayım. Sonra da kendim yiyip tam çocukluğuma döneyim.”
İki kez yirmi saatten sonra biraz yemek yediler. İki kez otuz saatten sonra kendilerini akşam dinlenmesine bıraktılar. Gılgamış burada suyu soğuk bir kuyu gördü. Suda yıkanmak için aşağı indi.
Bir yılan otun kokusunu aldı. Ve taşların yarığından yukarı çıkıp otu götürdü. Gılgamış geri döndüğü sırada yılan gömleğini atmıştı! Bu anda Gılgamış yere oturmuş ağlıyordu.
Yılan; suyun, yaşamın ve sağlığın tanrısı olan Ningişzida’nın simgesidir. Yılanın çok yaşayan bir hayvan olması bu otu yemiş olmasına yorulur. "
Gılgamış değildir onun adı Bilgemiş'tir. "Bilge Hakan, kahramandır, her şeyi bilen bir hakandır. Bu hakan, sadece cismen değil, ruhen de güçlü bir şahıstır. O, hakanlık derecesine ulaşıncaya kadar şamanlığın bütün makamlarını geçer. Kendisinde şamanlığın her özelliği bulunur. "
Ningiszhida:
Tanrı Tammuz (Dumuzi) bölgeden bölgeye çeşitli şekilleri, görünümleri ve versiyonları olan, ağacın ve bitkilerin içindeki enerjiydi. Tammuz, hem bir hurma ağacı hem de Ama’ Usum Galana denilen yılandır (bu şekilde tasvir edildiği bölgede Tammuz adı, “oğul, çocuk” anlamına gelen Damu olur). Benzer şekilde Tanrı Ningiszhida, toprağın altına inen gücü simgeleyen dallar ve yılan olarak simgelenmiştir ve bugün tıbbın sembolü olan dala sarılı iki yılanın ana kaynağı olduğu söylenir....
“Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır” Sümer atasözüdür. Acaba bu tatlı dil, nasıl bir dildir? İşin içinde süt var mıdır?
Asur dönemine ait bir tablette Köpek veya Kurt'tan iki yavru süt içer, ellerinde çiftbaşlı 2 yılan vardır, Sunakta da bir Baykuş....
Asur - MÖ.8. -7.yy
Ayrıca:
Ayrıca:
Tatar Türklerinde ; Baykuş ve Grifon/Ejderha/Yılan
II.Binyılın birinci yarımına ait yazılı kaynakların tümünde, Sır-Derya'nın orta akımı ile, Karatav'ın kuzeybatı, batı ve güneybatı eteklerinde bazı yerlerin adlarının "yılan" kelimesiyle bağlantılı olduğuna dair bilgiler vardır....
Si (Kay) kabilerlerinin tamgası yılandır; "kay" da zaten yılan demektir. Kumosiler, Kidanlar ve diğer halkların topraklarından akıp giden Amur Nehrine Çinliler Heylungiyan (Kara Ejderha Nehri) derler.
"Kimakların tanrısı nehrin1 sahibi Ejderhadır...
Don Kıpçaklarını yöneten Şarukan hanedanı yılan kabilelerinden (Kimak-Uran-Kay-Urankay) inme idi...
"Zmiyev bölgesinde 12.yüzyıla ait bir harabenin bulunması, Zmiev'in de adına nazaran bir Poloves (Kıpçak) yerleşim birimi olması hasebiyle, oldukça dikkat çekicidir. Zmey (yılan,ejderha) kelimesinden gelen şehir adı onu Poloves-Kıpçaklara bağlamaktadır." ... Sanırım Poloveslere ait Şarukan şehri Harkov bölgesindeki Zmiev şehriyle özdeşleştirilebilir ve kaldı ki Rus tarihi coğrafyası konusunda uzman olan kişiler sözü edilen Poloves şehrini bu bölgeye yerleştirmektedirler.
Şarukan şehrinin Zmiev oykonimi ile karşılaştırılmasının, Türkçede Ejderha anlamına gelen Kıpçak şahıs adı Şarukan'ın etimolojisiyle ilgisi vardır. K.G.Menges bu konuda şöyle diyor: "Şarukan, Macarca sarkan (sarkanu) veya 'ejderha' anlamına gelen eski Macarca şeklinden gelmektedir." Sözcüğe ilk defa 1193 yılında rastlanmaktadır. Poppe, Macarca sarkan'ı Türkçe Kırım Tatarcası ve Kumancadaki 'sazayan' yani 'ejderha' sözcüğü ile karşılaştırarak, "bu sözcük ilk başlarda 'büyük ruh' veya totem hayvanı olarak kabul edilen 'ejderha' anlamındaydı." demektedir. Bilindiği gibi özellikle ejderha ve onun baş hipostası yılan, Kimakların 9.yy-10.yy'da Kazakistan bozkırlarında siyasi hakimiyet kurdukları dönemde totem hayvanlarıydı. Aynı kelime Türkçede 'Uran', Moğolcada 'Kay' ile karşılanmaktadır.
Yılan halkı dediğimiz Kimaklar, Merkezi Asya bozkırlarından getirdikleri zati adlarıyla hem Rus yazılı kaynaklarında, hem de yer adlarında yer almışlardır. Örneğin eski Rus vakayinamelerinde 'Kayepiçi' adında bir kabileden söz edilmektedir. Kelimenin yapısı son derece açık. K.G.Menges şöyle diyor:"bu kelime -'iç' yalın halinin çoğul şeklidir ve iki sözcükten oluşmaktadır. Sözcüğün ikinci kısmı opa/apo 'baba'dır. Birinci kısmı kabile adı Kay (Kaşgarlı'da) veya Marquart'ın okuyuşuna göre Qayı'dır." Kimak kabilelerinin Don Kıpçaklarının topraklarına gelmiş olduklarının bir diğer izi, Şarukan şehriyle özdeşleştirilen Gaydarı yer adıdır. Şarukan-han'ın anısına Şarukan adı verilen şehrin bazı vakayinatme kayıtlarında, örneğin Triytskaya vakayinamesinde, Pletnieva'nın haklı uyarısına binaen yine yılanla bağlantılı olarak görebileceğimiz Çeşuyev olarak geçmesi dikkat çekicidir.
Gördüğümüz gibi kesinlikle Poloves-Kıpçaklara ait olan Şarukan'ın Çeşuyev, Gaydarı ve Zmiev gibi varyantları, dilbilimsel açıdan Yılan teriminin farklı ifade şekilleridir.
Başında en az 150 yıl Şarukan ailesinin veya bizim görüşümüze göre Ejderha Hanedanının (ki adını hanedan kurucusu şahsın adından almıştır) yahut II.Binyıl başlarında Avrasya bozkırlarındaki olayların etnik yönden yalnızca Kimak kabileleriyle bağlantılı olduğunu bilen vakayiname yazarlarına göre Yılan Kabilelerinin bulunduğu şehrin Don Kıpçaklarına ait olduğu gerçeğinden hareketle, Don Kıpçaklarını hanlarının "Ejderha" - Kimak (Uran-Kay) halkından inme olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
Kimakların başlangıçta Moğol dilli halklara mensup olduklarını, bilhare hızlı bir şekilde Türkleştiklerini, bunun da yaklaşık olarak 300 yıllık bir süreç dahilinde Kazakistan topraklarında Türkçe konuşan Kıpçak-Yemek ortamında gerçekleştiğini belirtmek gerek.
Kıpçaklar- Sercan M.Ahincanov // Selenge Yayınları
* * *
Gök Tanrısı Telipinu'nun İlluyanka Ejderi ile savaşı efsanesi Hatti kökenlidir. Buna karşılık Gök Krallığı ve Ulikummi destanları Hurrilerden gelmiştir. Hitit dini gibi mitolojisi de büyük ölçüde Hatti ve Hurri etkisinde kalmış, ayrıca Sumer Mezopotamya kaynaklarından esinlenmiştir. Gök Tanrısı Telipinu'nun İlluyanka Ejderi ile savaşı efsanesi Hatti kökenlidir. Buna karşılık Gök Krallığı ve Ulikummi destanları Hurrilerden gelmiştir.
Tanrı ile ejder İlluyanka'nın dövüşmesi, ilkbaharın başlangıcında kutlanan bir festivalde canlandırılırdı. Festival, kış aylarının durgunluğundan sonra dünyanın yeniden canlanışını kutlamaktadır. Dövüş ritüelinde ise, hayatın ölüm, iyiliğin de kötülük üzerindeki zaferi simgelenmiştir.
Ejder İlluyanka yaptığı savaşta Gök Tanrısını yener ve onun yüreği ile gözlerini alır. Gök Tanrısı ejderden öç almak için Arm adlı bir ölümlünün kızıyla evlenir ve ondan bir oğlu olur. Oğlu büyüyünce ejderin kızıyla evlenir ve babasının yüreği ve gözlerini geri alır. Gök Tanrısı eski gücüne kavuşunca ejderle savaşmaya gider; ancak orada oğlu da vardır. Oğlu babasına "beni de öldür" diye bağırır. Bunun üzerine Gök Tanrısı ejder İlluyanka ile birlikte oğlunu da öldürür.
Tanrı ile ejder İlluyanka'nın dövüşmesi, ilkbaharın başlangıcında kutlanan bir festivalde canlandırılırdı. Festival, kış aylarının durgunluğundan sonra dünyanın yeniden canlanışını kutlamaktadır. Dövüş ritüelinde ise, hayatın ölüm, iyiliğin de kötülük üzerindeki zaferi simgelenmiştir.
* * *
Aziz George Ejderha'yı öldürürken - Özgürlük Meydanı , Tiflis-Gürcistan
(Atının kuyruğu düğümlü)
Aziz George en çok Kapadokya (yani "Khita-Khatai"/Demircilerin ülkesi-not:) da anlatılır. Hıristiyanlığın yayılması ile ilgilidir. Efsaneye göre kırsal bölgedeki bir şehirde tehditkar bir ejderha mevcuttur. Şehrin insanları ejderhaya her gün koyunlar kurban ederek kendilerini ondan korumaktadırlar. Fakat koyunları tükenince sıra kura ile şehirdeki insanları ejderhaya kurban etmeye gelir. Kralın kızına sıra geldiğinde kral itiraz etse de halkın baskısı ile prenses kurban edilmek üzere ejderhaya sunulur.
O sırada çevreden geçen George ejderha ile mücadele eder, prensesi kurtarır ve ejderhayı yakalayarak şehre getirir. Halka Hristiyanlığı kabul etmeleri durumunda ejderhayı öldüreceğini ve onları kurtaracağını söyler. Bunun üzerine bölge halkı Hristiyanlığı kabul eder. Ejderha Şeytan'ı ve dinsizliği temsil eder; bu şekilde George ejderhayı öldürerek Şeytan'ı yenmiştir. Prenses ise Hristiyanlığı kabul eden bölge insanlarını temsil eder: "Kurtarılmış"tır.....
Kapadokya'ya not: Khita-Khatai"/Demircilerin ülkesi
"Touran the Khatai" diye geçer kaynaklarda yani "Turan Khatai"
"Asur, Mısır yıllıklarında bu ülkenin ismi KHİTA, KHATA gibi geçer. HATTİ şeklini de hatırlayın. Anlamı da "demir" veya "demirciler ülkesi". En eski Ermeni yazılarında İ.S. (5-6 yy.) Kappadokya'nın ismi GMAİR-K, yani KİMMERLER gibi geçer." der Elşad Alili.
* * *
Aynı hikaye Apollo ile Phita mitolojisinde de görülür. Phita Ejderhadır, musallat olmuştur köye, insan kurban ederler ona, yalvarırlar Apollo'ya kurtarır insanları, öldürür Phita'yı. Kahindir o aslında bir KAM'dır, Apollo onu öldürünce Kahinlik Apolloya geçer. Kehanet merkezlerinde hep Apollo tapınakları bulunur, Phita da kehanette bulunan rahibenin adı olur... Yılan ya da ejderha hikayelerinde hep bir insan kurbanı vardır. Mayalardaki "Kukulkna"; "Gukumatz" Peru'daki "Quetzalcoatl" Serpent ve İnsan kurbanı bağlantısı gibi....
Aslında Prometheus'un ikiye bölünmüş halidir Apollo. Geleceği gören Prometheus'ta bir nevi Kahindir. Apollo'da ışıktır, tıpkı Prometheus'un getirdiği ışık gibi...ve Tıbbın tanrısı Asklepios Apollo'nun oğludur.....Ve bir Şaman gibi Bilgedir, Şifacıdır, Kahindir, Işıktır....
Zeus ile Typhon arasında geçen savaşta, İlluyanka Efsanesinin ana ögeleri bulunmaktadır; Typhon, Zeus'un yüreğini ve gözlerini değil, kollarının ve bacaklarının kas liflerini alır. Ejderin gözcülüğünü yapan kızını Aigipan adlı bir kadın oyalarken, Hermes kas liflerini geri alır. Efsanenin Anadolu'dan geldiğini yer adları açığa vurmaktadır. Typhon'un oturduğu yer Mersin yakınlarındaki Korykos mağarasıdır. Adı geçen Casius dağı ise Antakya yakınlarındadır.
Hermes / Mercury 'nin Asası
Büyücülük ve simyacılık ile ilgili olduğu için Hermetik olarak ta adlandırılır. Simyacılar Hermes'in oğulları olarak kabul edildi. Büyücülük 16.yy.da bitirilince Madencilik, kimya, eczacılık ve tıp alanında yapılan çalışmalarda da bu sembol kullanılmıştır. Kadüse sembolünde şifanın ve zehrin homeopatik güçlerini simgeler. Genelde Çift yılanlı asa Hermes'in , Tek yılanlı asa ise Askelpios'undur. Hermes aynı zamanda bir Elçidir, peygamber gibi Tanrı buyruklarını insanlara iletir....Çobandır, yol gösterir, Ölülerin ruhların yeraltı dünyasına taşır....
Ve Şaman/Kam Şamanizm hep büyücü/büyücülük gözüyle bakılmıştır. Cadılık ile suçlananlarda hep kadınlar olmuştur, çünkü Şifacılar genelde Kadındır....Annedir, süt ile besler, korur, gözetir, nedense hep tanrıçaların elindedir Yılan, tıpkı Athena, İsis, İştar, Şahmeran ve Havva gibi.... link
* * *
LARARIUM ; Yılanlı Sunak:
Romalıların, ev ahalisini korumak için yaptıkları ve içeride bulunan bir çeşid türbedir. Evde yaşayanları kötülüklere karşı koruyan bekçi ruhlara Lares denir ve aile üyeleri günlük ayinlerini burada yaparlar. İki sütun arasında , merkezi freskte, iki genç erkek ellerinde kutsal sayılan Boynuzlar/Rhyton ile dans eder pozisyonda (And kadehleri/İçeçek kadehleri) ve ortalarında evin reisini temsil eden, soyunu devam ettirecek olan kişi toga giymiş olarak bulunur ve kurban sunar. Hemen altlarında bir Serpent/Yılan vardır, Lararia'larda kullanılan, ailenin koruyucu ruhudur/bekçisidir.
* * *
İrlanda'da Aziz Patrick ve sürülen Şamanik Bilgelik efsanesi anlatılır. 5.yüzyılda İrlanda'da Hıristiyanlığı yayarken bir çift yılanı sürgüne gönderir. Aslında İrlanda'da yılan yoktur, Yılanlar Şamanik kültürü ve Bilgeliği temsil eder. Athena ile Prometheus ta onlarla birlikte sürülmüştür. Athena bilgeliği, Prometheus ışığı yani bilimi, bilgeliği, aydınlanmayı ve Kehaneti temsil eder.Onların gizemli bilgelik okulları vardır ama Aziz Patrick Hıristiyanlık dışında hiçbir öğreti istememektedir.
Bu arada Apollo gibi Athena'nın da adı Yunanca açıklanamamıştır, kökenini batılılar bulamamıştır, ama bizim buralarda arasalardı Asena ile bağlantı kurabilirlerdi. Athena da bir Ay tanrıçasıdır, ki Baal Cycle yazıtında "Athirat'tan kim süt içecek" yazar....tanrıların yaratıcısı denizlerin tanrıçası ATHİ, başlangıçtaki SU'dur....Ruh olan Atma tanrı Athi'ye dönüşür...Truva 'da bulunan baykuş formlu vazolar ve Athi ilintilidir.... "Yunanlılar Truva'da görüp ödünç aldı" der Schliemann...Karkamış'ın büyük tanrıçası Athi'dir.....
Athena'nın kökenini Minoan'a bağlayan da var. Minoan da sembolleri Kuş, Yılan ve Hayat ağacıdır. Artemis'e karşı yaratıldığı da düşünülür. Minoan da Tanrıçaların ve Kadınların elinde çifte balta görülür, çifte baltalar Amazonların silahlarındandır. Amazonlar İskit ve Kimmerlerin kadın koludur. Heredot kitabında ,Yunanlıların medeniyeti kendilerinden önce oraların yerlileri olan bir kavimden aldıklarını ve bu kavme Pelasglar dediğini de biliyoruz der. Ve Pelasgların kökenini de Türklere bağlarlar.... ASENA Etrüsklerin kendilerine verdiği addır... Yani, ASENA ile ATHENA aynı kökten gelmektedir.
ve Athi'de ki gibi Türk mitolojisinde de "Akgöl (süt gölü) den ilk ruh verilir" Ruh ve Süt birbiriyle bağlantılıdır....
* * *
Süt gölünden (ak göl) alınan bir damla süt ile insanlara "ilk ruh"un verilmiş olduğu kabul edilmektedir. Süt, tıpkı Kımız gibi kutsaldır. Kuzey ve Doğu Türkleri süt ve sütten yapılan her besine ak derler, onun bir damlasının bile yere düşmesine razı olmazlar ve bunu büyük bir günah olarak kabul ederlerdi.
Yakutlarda Ayzıt, bir çocuğun doğmasına yakın, tarla, çiçek ve yemiş perileriyle birlikte annenin yanına gider. Süt gölünden almış olduğu bir damla sütü çocuğun ağzına damlatarak ona ruhunu vermiş olur. Süt gölüne benzer bir motif, Uygurların Türeyiş Efsanesinde kutsal süt denizi olarak geçmektedir. Altaylılarda Ülgen, yakınlarından Yayık’a süt gölüne gitmesini ve buradan alacağı bir damla sütü yeni doğan çocuğun ağzına damlatmasını emreder.
Şamanlarla ilgili hikâyelerde, Şamanın hasta olanları pişirilmiş süt ile tedavi ettiği geçmektedir. Ayrıca cübbesinde Erlik-Han'ın dünyasından Yılanlar tasvir edilir.
En önemli hayvansal içecek mayalanmış kımız idi. Alkol oranı düşük bir içki olan kımız, kalorisi yüksek olduğu için bir öğün yerine geçtiği gibi gün boyunca içildiğine de rastlanmaktaydı.
Moğollarda kımız içme işi, askerlik eğitimiyle sıkı bağlantısı olan bir tören şeklinde icra edilirdi. Genel kabul gününde beylere ve halka hanın ikram ve merhamet sofrası kurulurdu. Sakiler ve kadeh tutanlar sofra takımlarını ve kadehleri getirirlerdi. Hanın işaretiyle bir saray odacısı kımızı töresi ile hana sunardı. O da insanların topluluk halinde yaşamalarının temeli olan bu arı ve temiz içkiden biraz içip devletin en ileri gelenine verirdi. O da kadehin tamamını bitirirdi. Beyler ve komutanların içki içme merasimi bittikten sonra askerler ayakta içmeye başlarlardı. Kımız içme işi sırasında yanlışlık yapan asker kapının yanına bırakılırdı. Sakiler ve kadeh tutanlar bu askerlere ceza verirlerdi ve bu, ölüm cezası dışında her türlü ceza olabilirdi.
Altaylılarda da kımız içme, yüz yüze bakarak şarkı söyleme geleneğine bağlı olarak sürdürülürdü. Ayrıca ekşi sütten rakı yapılırdı. Kımız içme törenleri daha sonraları rakı içme törenlerine dönüşmüştü. Akraba veya komşu olanlar kadın erkek, genç yaşlı herkes bir araya gelir, rakının hazırlandığı yerde bir ateş yakılırdı. Ateşin üzerine konulan tagan adı verilen demir bir kazanda bir kadın, yapımı bazı işlemleri gerektiren rakıyı hazırlardı. Ateşin sağında erkekler, solunda kadınlar otururdu. Toprağın üzerine serilen keçenin, kayın ağacı kabuğunun ve tay postlarının üzerine daire şeklinde oturulurdu. Bu tören sırasında ev sahibi tahta fincandaki içkisini sol eliyle tutar, sağ eliyle ateşe biraz rakı serperdi. Kayın ağacının Umay Ana ile birlikte indiğine inanan Altaylarda rakı, Umay kültüyle bağlantılı görünmektedir. Umay Ana ve Süt.....
Diğer taraftan, Türklerde kımız, nevruz bayramında yapılan ikramlar arasında yer alırdı. Bayramın üçüncü günü misafirler yurtlarına yerleşince yemekler dağıtılır, arkasından kımız ve ayran sunulur.
Saka/İskit Türkleri Atların Bereketi bayramında Kımız içerlerdi. Ayrıca Kımız dolu çanağa kan damlatarak Ant İçerlerdi.
Radloff ise, Kazakların misafirlerine Kımız ikram ettiğini, Mayıs sonunda "Yaz Töreni" veya "Kımız Töreni" adı verilen törende, yeşil doğanın üstüne Kımız serpiştirildiğini ve Yeni Yılı, Beyaz (Ak) Güneşi ve Kımızı kutladıklarını belirtir.
* * *
Bilgamış'ın yaptıkları sonraki dönem mitlerde Herkül'e geçer....
Herkül Köroğlu ile aynı kişidir....Köroğlu'nun oğlu da bir Kurttan Süt içer...
ve Herkül Sakaların Atababasıdır...
Apollo gibi Köroğlu da Işık aktaran delikanlıdır....
"Köroğlu yerin oğludur, annesini orada bırakıp, yeraltı karanlık dünyadan (gordan) ışıklı dünyaya kaçabilen kahramandır. Önce Goroğlu olan bahadır daha sonra Işık aktaran bahadır olmuştur.
Etrüsk metninde:
eka sthen tka içnak herkle unial klan thura ske
Eka s(ü)ten tka iqnak Herekle Unial (o)klan turaske
Burada südün tka içən Geroqılı (tanrı) Ananın oğlu turadı" ... der Prof.Firudin Ağasıoğlu
* * *
Diğer yandan Herkül, Serpent (yılan) ve Süt üçlüsü olarak ta anlatılabilinir.
Herkül başka bir kadından doğduğu için Hera kabullenememiştir. İki yılan gönderir beşiğine, Herkül onları öldürür. Hatta Azerbaycan Türkleri dili çözülmemiş çocuğa "yılanboğan vakti" deyimini kullanılır. Zeus tehlikenin farkına varınca Hera uyurken Herkülü beşiğinden alıp Hera'nın sütünü içirir, artık sütannesidir ve onu korumak zorundadır. Herkül ölümsüz olmuştur. Hera uyanır ve Herkülü uzaklaştırır bu sırada göğsünden çıkan süt gökyüzüne fışkırır, gecenin bir vaktinde görülen beyazımsı bulut olan galaksiye de Süt yolu Milkyway demişlerdir.
Türk mitolojisinde geçen Süt Gölü - Ak Göl den gelen "ilk ruh" da belki de gökyüzünden gelen Hayat'tır. Samanyolu , Kuzey Amerika Yerlileri (Kızılderililer) arasında "Kurtyolu" "Sonsuz Yol" veya "Ruhların Evi" olarak anılır. İngilizcede Milkyway'dır - Süt yolu.... Sanki hepsi de aynı kökten çıkmış gibi....
Bir tanrıçadan süt içmek Hayat Suyu almak, ölümsüz olmak anlamına gelir, bunu Bilgamış'ta da , İskit Türkleri ve Etrüsklerde'de görürüz. Keçi sütü, Kısrak Sütü veya Anatanrıça sütü...Her yıl deri değiştirip "yenilenen, tekrar doğan" Yılan (Serpent) da bilgelik ve ölümsüzlük demektir.
Anadolu'da yılanı deliğinden çıkarmak için bir kap süt konulur, anlatılan birçok hikayelerden biri de, içine yılan girmiş çocuğu ters çevirip yılanın ağzından çıkması için altına bir kap süt konulmasıdır. Lakin yılan sürüngendir, süt içmez, susuz ise sıvı tüketir ve sütü de içebilir, esas sütün kokusudur onu çeken....
Hindistan'da her yıl Temmuz/Ağustos'ta kutlanan "Naga Panchami" festivalinde yılana süt banyosu yaptırılır, içirilir, karşılığında yılan onları bir yıl boyunca kötülüklerden korur. Efsanede, bir çiftçi çapa yaparken yanlışlıkla yılanın yavrularını öldürür. Yılan gece intikam alır çiftçi ve ona dua eden gençkız hariç herkesi ısırır, ertesi gün çiftçinin kızı herkesin öldüğünü görür, yılana bir kap süt koyarak af diler ve ailesini geri getirmesini, hayata döndürmesini ister , yılan afeder ve ailesini geri getirir.
* * *
Omurilik te DNA sarmalı da yılana benzer ve hayati önem taşır, Omurilik Hayat Ağacımız, DNA'mız ise şifremizdir, çakra noktalarının burada olması da tesadüf değildir. Bir eksene dolanan çift yılan: Evrendeki kutupsallık gösteren güçleri, akımları, Sirius çiftyıldızının çift yörüngesini ve DNA çift sarmalını simgeler.
DNA'nın nasıl bir yapısı olduğu 1950'li yıllarda ortaya çıkarıldı, ama binlerce yıl öncesinde bunun farkındalığında olmak... İşte asıl sorulması gereken soru budur....Nasıl bir medeniyettir bu, gökyüzünü okuyabilen mi, geleceği gören mi, yoksa gökten gelen mi? Mayalar demez mi zaten: "Tanrılar başka yerden geldi ve gitti , ama tekrar gelecekler...."
VE....
"Bütün mitolojik hikayeler, doğuda ve batıda, Yılanla (Serpent) ilgili hikayelerin kökeni Turanlara aittir. Bu kült, ya Turanlı ya da damarlarında Turan kanı olanlar arasında yaygındır."... der J.Fergusson.
Çok karışık bu işler, çoook....
SB.
Osmanlı dönemine ait Kılıç'ta Ejderha başları
NİĞDE
BACAK KORUYUCU - ROMA DÖNEMİ
Karabulak ; Cenaze battaniyesi, İpek Nakıştan Çizim MS.3.-4.yy
Yılan/Ejder Efendisi Tengri Tamgalı Ana Ata/Kam
Svastika (Oz Damgası-Güneş=Tanrı=Ateş=Göğe Ulaşmak )
ve Yılanlar (link)
"Hacı Bektaş Dergâhı’nda yer alan şamdanlar üstünde kuş, aslan, ejder figürleri vardır. "
Ejder simgesi Türk kültürüne aittir - link
Ejderhayı Öldürmek - link
Kadın ve Ejderha - link
Yılan-Ejderha-Dragon - link
Turans-Dolmens-Koumiss - link
Serpent-Dragon-Turanian - link
Athena adı Yunanca Açıklanamamıştır - link
Herkül-Köroğlu-Bilgamış - link
At Kuyruklarında Düğüm - link
"Elli deniz perilerinden Sakin Deniz tanrıçası/Beyaz-Süt anlamına gelen adıyla Kyklop'un dikkatini çeker ve ona süt, peynir ve yabani meyvelerle kur yapar."
Galatea ve Kyklop Polyphemos Aşkı - link
* * *
EK
Taşbaba mı- Anatanrıça mı - link
Turkish statues (Taşbaba/Tashbaba-Kamennaya-Balbal) with oath cups in their hands. In one hand oath cup, an other one a bird. In Turkish cosmology birds are always associated with spirits. Spirits are waiting on the tree of life. Spirits of the peoples who died, thought to fly like birds. Tree of life is the celestial projection of the Milky Way galaxy.
The Turks called Milk-White Lake. The Spirits comes from the stars. Mother goddess Umay comes to earth in bird costume, and gives from the milk-white lake the first milk to babies ( is also the first spirit) . So birds are associated with the goddess Umay , milk- water of life is linked to that idea.
Hermes/Mercury aynı zamanda ruhları yeraltıdünyasına taşıyan tanrıydı. Sunakta bir Kuş/Horoz? ile :
MERKÜR'e Adanmış "Berthouville Hazinesi" - MS.175-225
Hermes betimlemesindeki Keçi ve Kuşun aynı anda gösterilmesi ,aşağıdaki resimde üstüste:
Solda : Gobustan - Azerbaycan 'dan Türk Kaya Resmi
Sağda : Orta Asya kurganından çıkan ve atlara takılan bir maske MÖ.5.4.yüzyıl :
AZERBAYCAN - İRAN - PAZIRIK / KEÇİ VE KUŞ İKONOGRAFİSİ - link
"Elinde kuş tutan taşbabalar daha çok Kazak elinde bulunmuştur. Taşbabanın sağ elinde kuş figürü olması ölenin kutu (ruhu) ile ilgilidir. Türk inancına göre ölen adamın kutu (canı) kuşa döner tanrı mekanına uçar. Bunu bir sıra epitafiyalarda öldü yerine uçtu deyiminin yazılmasında da görürüz. İtalya' da aşağı-yukarı 2500 yıl önce yapılmış Etrüsk bedizi de sağ elde kuş motivi ile dikkat çeker, ölen bu çocuğun bedizinde sağ ayağı boyunca Etrüskçe şöyle bir yazıt vardır.-bileren tek pan mi köger (çin?)- Taşbaba olmasada, her halde eski Türklere ait yas töresine uygun olarak, ölenin kutu motifini aks ettirir. Taşbaba bedizinin elinde kuş olması belgesi bir daha ispat ederki, taşbaba sadece ölen bir kişinin bedizidir" - Prof.Dr.Firudin Ağasıoğlu / Taşbaba