14 Haziran 2014 Cumartesi

OĞUZLAR - DEDE KORKUT - OGHUZ TURKS




OGHUZ HAN STATUE in TURKMENISTAN






OĞUZ ATA - KAĞAN 
OGHUZ KHAGAN STATUE in TURKMENISTAN

OGHUZ TURKS

The Ghuzz (Guz / Skuz / Uz / Tork) or also known as Oghuz/Oguzes are the most populous arm of the Turkish tribal confederation conventionally named Oghuz Yabgu State. Established numerous states and principalities.

The founders of Seljuqs and Ottoman Empire were descendants of the Oguz Yabgu State.

The Yörük, also Yürüks or Yuruks are a Turkic people ultimately of Oghuz descent. Turkey, Turkmenistan, Azerbaijan, Gagauzia are from Oghuz Tribe.

Oguz , from the word "OK" = meaning "tribe" and with plural "z" "OK+UZ" = tribes

In the 10th century they adopted the Islam and called as "Turkmen's",  Türkmens in today's Iraq, Iran, Syria are all Oghuz Turks.


Some of Oghuz Tribes:

Seljuks / Selçuklu.
Aq Qoyunlu / Ak Koyunlu.
Kara Koyunlu / Kara Koyunlu.
Afsharids / Afşar.
Ottomans / Osmanlı.
Safavids / Safavidler.
Qajars / Kaçar.
Artuqids / Artuklu.
Pecheneg / Peçenek.

The Book of Dede Korkut is a collection of epics and stories, bearing witness to the language, the way of life, religions, traditions and social norms of the Oghuz Turks in Azerbaijan, Turkey and Central Asia.

Heredotus wrote about Scyhthians as "Skuzes"; the Russians called "Skif" while in English "Scyths" is. We call them "İskit" .

Assyrian source : Aşguzay/Ashguzay/İşguzay/Ishguzay (even wrote about their fight as " Cimmerians/Gimmiray and Aşguzay/Ashguzay's are fighting with themselves")
So these Skuza, Ashguzay / Ishguzay / Guz is OGHUZ /OĞUZ.

Aşguzay : in Jewish history archives as "Ashkenazi", which is also the name of the "Khazar Turks - who adopted Judaism" and lived in Europe before WW II !

A Russian historian who specialized in the history of Islam and the Turkic peoples V.V.Barthold (1869-1930) wrote : " Deşt-i Kıpçak bozkırların 10.yy'daki adı Guz Bozkırı'dır."  - "Dasht-i Kipchak steppes name in the 10th century was Guz Steppe"   


Cuman / Kipchak / Desht-i Qipchaq - Turkish Tribe


ASHGUZAY - SKUZES - SCYTHIANS - HUNS - OGHUZ - ASHKENAZI - KIPCHAK

SB.











"The Book of Dede Korkut is a collection of twelve stories set in the heroic age of the Oghuz Turks, a nomadic tribe who had journeyed westwards through Central Asia from the ninth century onwards.
The stories are peopled by characters as bizarre as they are unforgettable: Crazy Karchar, whose unpredictability requires an army of fleas to manage it; Kazan, who cheerfully pretends to necrophilia in order to escape from prison; 
the monster Goggle-eye; and the heroine Chichek, who shoots, 
races on horseback and wrestles her lover."

The Book of Dede Korkut (Penguin Classics)
by Anonymous (Author), translator; Geoffrey Lewis


1-The Book Of Dede Korkut (İngilizcə)
Geoffrey Lewis 



NOTE: 
1- Nomadic tribes can not establish States! So, calling "nomadic" is not accurate.
2- Dede Korkut is much older, is even from the same period as Homer



Homer’s Poems and ”Kitabi-Dede Qorgud”

In his article professor Kazimov investigates the Troyan events of the 50s of the XIII century B.C. and topic relations between the poems of “Iliad” and “Odyssey” and “Kitabi-Dede Qorgud”.

Such chapters of “Dede Qorgud” as “How does Basat kill Depegoz”, “Gam Bore’s son Bamsi Beyrek”, “Salur Qazan’s house theft” and in some other chapters in the depiction of political events, in composition and structures, in the ways of depiction, in religious world outlook one can find a very close coincidence between 
“Iliad” and “Odyssey” and “Dede Qorgud”.

These once again show that though “Kitabi-Dede Qorgud” later was brought to Islam isues, and some modernizations were done in poem, this work is a good example of military democratic period, and it is the monument of Homer’s period and of his age. Both Homer’s poems and “Kitabi-Dede Qorgud” took their beginning from the same root. It becomes clear that Indo-europeans and Turks lived together and side-by-side and created original masterpieces of art 
on the basis of the same social events.

The second major reason is that the investigation of Troya toponyms, etnonyms, hidronyms, and antroponyms show that they are of Turk origin. And it once more proves the thesis that the Troya is a Turk town, and the troyans are Turk tribes.






DEDE KORKUT MINIATURE













HOMEROS DESTANLARI İLE DEDE KORKUT HİKÂYELERİ 
ARASINDAKİ KURGU, YAPI, TİP VE 
TEMA BENZERLİKLERİ 


Bu çalışmada Homeros destanları ile Dede Korkut hikâyeleri karşılaştırılmaktadır. Her iki metin arasında kurgu, yapı, konu, tema, tip ve motiflerle ilgili önemli benzerlikler mevcuttur. Bu benzer unsurlardan bazılarının doğu kaynaklı efsane ve masallardan alındığı görülmektedir. Eserler arasındaki etkileşim, mitoslar vasıtasıyla gerçekleşmiştir. Dede Korkut’un antik Yunan kültürüne ait Homeros destanlarını en az motif ve mitoslar seviyesinde bildiği anlaşılmaktadır. Bu iki eserde görüldüğü üzere kültürler arası etkileşim, millî edebiyatları zenginleştiren girift ve dinamik bir
süreçtir.

Dede Korkut hikâyeleri yapı ve tematik unsurlar bakımından Homeros destanlarıyla bazı benzerlikler göstermektedir. Eğer bu benzerlik, Homeros‟un Dede Korkut‟a tesiri neticesinde ortaya çıkmış ise hakikaten dikkate şayan bir hadisedir. Zira aradaki binlerce yıllık zamana rağmen Dede Korkut‟un bu destanlardan etkilenmiş olması, kültürler arası münasebetin hangi seviyelerde cereyan ettiğini gösteren ilginç bir örnek olacaktır. 

“Fakat Odysseia‟nin eskiliğine ve yaygınlığına karşı Homeros‟un eserini, başta Dede Korkut kitabındaki Tepegöz olmak üzere öteki varyantların kaynağı saymak için bir dayanak yoktur. Aksine, eski Yunan destanı, daha eski halk masallarından bu konuyu almıştır. Öte yandan, Odysseia, bu hikâyenin Akdeniz‟in doğu bölümünde, Anadolu‟da varlığını gösteren önemli bir tanıktır.” (Gökyay 1973, DXXXVI)

Şayet bu iki eser arasındaki benzerlik, daha eski ortak bir başka kaynağın iki ayrı edebiyattaki yansıması ise o zaman, insanlığın geçmişte tek bir kültüre sahip olabileceği düşüncesine dayanan daha iddialı tahminleri yadırgamamak gerekir. 

Paul Van Tiegehem (1943, 116) bir yazısında “Edebiyatta, icadın ne kadar nadir olduğu malumdur ve tematolojiyi tetkik ederken, ekseriya hakiki ibdaları yıpranmış eski kalıpları tamir edip onların içine kendi fikirlerinden ve kalplerinden fışkıran yeni ve canlı cevheri dökmekten ibaret olan yaratıcıların, hakikatte ne kadar dar bir sahanın sınırları içinde hareket ettiklerini gördük.” derken kültürel ortaklıkların zamanı ve mekânı aşan genişliğine işaret eder. 

Nitekim Antik Yunan destanlarının Homeros‟tan çok önce parçalar hâlinde halkın hafızasında yaşadığını savunan teoriler vardır (Çobanoğlu 2008, 238). “Homer Meselesi”ni bu tarzda izah eden teoriler doğruysa Homerik malzemenin çok eski çağlara ait olduğunu, binlerce yıllık hayatı boyunca çok geniş coğrafyalara yayıldığını ve buna bağlı olarak tıpkı masal motifleri gibi pek çok evrensel unsuru bünyesine aldığını kabul etmek gerekecektir. 

Her iki ozan, daha önceki ortak bir kaynaktan mülhem olmakla birlikte Homeros destanlarının Korkut Ata gibi hakikaten kültürlü bir ozan tarafından bütünüyle değilse bile mitoslar düzeyinde bilinmesi imkân dâhilindedir. Korkut Ata‟nın bu mitolojiyi, hikâyelerinde sık sık bahsettiği Tekürlerden (tekfurlar) duymuş olması tabii bir ihtimaldir. Zira hikâyelerin teşekkül ettiği coğrafya eski bir Roma toprağıdır. Antik Yunan edebiyatının Roma kültürü ve sanatı üzerindeki etkisi bilinmektedir. “Roma‟nın Grek dünyasıyla ilişkiye girmesiyle burada edebiyat akımının başladığı bilinmektedir… Romalılar Greklerden aldığı kültürü kendilerine mal ederek ona eklemeler yapmışlardır. Bu bakımdan Lâtin edebiyatı taklit edebiyatının en güzel örneğini oluşturmaktadır… Roma edebiyatını başlatan kişi olarak Livius Andronicus kabul edilmektedir… 

O, Romalıların ilgisini çekeceğini bildiği için Odysseia‟yı Lâtinceye çevirerek Homeros‟u Romalılara tanıtmıştır. O tarihten sonra Homeros‟un eserleri uzun yıllar okullarda ders kitabı olmuştur.” (Özsait 1982, 357). Devlet tarzı bakımından Roma‟nın mirasçısı olan Bizans ise Hristiyan inancıyla birlikte Grek kültürüne dayanır. Dil ve kültür bakımından hızlı bir Grekleşme süreci geçirmiş olan Bizans (Ostrogorsky 1986, 25) Dede Korkut hikâyelerinde siyasi maceraları anlatılan Oğuzların hem çağdaşı hem de komşusudur. 

Dede Korkut hikâyelerini tarihî açıdan değerlendiren araştırmacılar, hikâyelerde geçen olayların daha eski tarihî vak‟alara dayandığını, buna bağlı olarak da Oğuzların eski vatanı olan Sır-Derya boyları gibi daha doğudaki coğrafi sahalarda cereyan etmiş olabileceğini söylemektedirler (Sümer 1952, 467). Ancak sözlü geleneğe ait edebî eserlerin uzun bir zamanda teşekkül ettiği bilinmektedir. Reşat Genç (1999, 172) bu sürenin Dede Korkut hikâyelerinde 1600 yıldan fazla sürmüş olabileceğini belirtir. O zaman Dede Korkut hikâyelerini bir tek tarihî âna ve coğrafi sahaya bağlamak yanlış olacaktır (Boratav 1958, 31). 

11. Yüzyıldan itibaren Oğuzların küçük Asya‟ya yöneldikleri düşünülürse Bizans‟la uzun süre komşu olduklarını kabul etmek gerekir. Hatta Anadolu‟da ilerleyen Oğuzların Tekürlerle (tekfurlar) mücadelesini bizzat Dede Korkut haber vermektedir. Bu tekfurların tamamen Bizans beyleri olduğunu söylemek doğru değilse bile bunlardan bazıları, meselâ Pontus Rumları Homerik mitolojiyi yaşatabilecek milletlerin kalıntılarıdır. 

M. Ö. 280 yılında Anadolu‟nun Karadeniz sahillerinde kurulan bu İran krallığı; Helenizm, Roma ve Bizans dönemlerinin binlerce yıl süren etkisiyle Yunanlılaşmıştır. 

Öyle ki bu devlet, daha sonra Yunancayı resmî dil olarak kabul edecektir. (Öztuna 1983, 298). Dede Korkut hikâyelerinde Oğuzların akın ettiği Parasarun Bayburt Hisarı ve Dozmurt kalesi ya Bizans‟a ya da Pontus Rumlarına aitti. 

Homeros destanları ile Dede Korkut hikâyeleri arasındaki benzerlikler, kronolojik zamandan ötürü antik Yunan kültürünün Oğuz Türklerine etkisi olarak kabul edilse bile farklı kültürlere ait olan ve farklı zamanlarda teşekkül eden bu iki edebî eser arasındaki her türlü benzerliği birincinin ikinciye tesiri olarak göstermek mümkün değildir. 

Çünkü her iki eser de, zaman ve mekân farklılığına rağmen, feodalitenin hüküm sürdüğü benzer hayat şartlarının ürünüdür. Feodal hayatın farklı milletlerde bile benzer temaları öne çıkaracağı kolayca tahmin edilebilir. Nitekim savaş ve ganimete dayanan bu sosyal hayatın en gözde meziyeti şövalyelik ve akıncılıktır. Hayatlarını böyle devam ettiren milletler arasındaki zaman ve mekân farkı da tek başına bir anlam ifade etmez. Çünkü feodal düzenin zevkleri ve erdemleri yere ve zamana göre pek fazla değişmez. 

Bu yüzden Homeros ile Dede Korkut‟taki benzer temaları Yunan kültürünün lehine bir tesirin neticesi olarak görmek daima sakıncalıdır. 

Dede Korkut hikâyelerinin Antik Yunan destanlarına benzerliği, ilim âleminin öteden beri dikkatini çekmektedir. 1815‟de Dede Korkut hikâyelerini ilim âlemine tanıtan F. von Diez, Denkwürdigkeiten von Asien adlı eserinde Tepegöz hikâyesini Almancaya çevirerek yayımlamış ve Tepegöz tipi ile Yunanların Odysseia destanındaki Polyphemos adlı küklopu karşılaştırmıştır. Buradan hareketle Homeros‟un bu tipi doğudan aldığını ileri sürer (Diez 1815, 399). 

Bunun ardından W. Grimm, 1857‟de Almanya‟da yayımladığı Dünya Tepegözleri Antolojisi‟ne Dede Korkut‟un Tepegöz‟ünü de dâhil eder. (Cemşidov 1990, 2). Tepegöz‟le ilgili daha sonraki değerlendirmeler genellikle F. von Diez‟in görüşünü destekler niteliktedir. E. A. Sultanlı, Diez‟in fikrinden hareketle Tepegöz‟ün Polyphemos‟tan farklı hususiyetlere sahip olduğunu belirttir ve Oğuz Tepegöz‟ünün çok eskiden beri Azeri sözlü geleneğinde bulunduğunu, hatta muhtelif biçimlerde hâlâ yaşadığını söyler (Sultanlı 1959, 4)

1941 yılında Homeros‟un Odysseia destanını Türkçeye çeviren Ahmet Cevat Emre, Yunan destanı ile Dede Korkut hikâyelerini daha geniş surette karşılaştırarak iki eser arasındaki üslûp, tema, tip ve motif benzerliklerine dikkat çeker. 

Yazar, bu benzerlikten dolayı, eseri Türkçeye tercüme ederken ona arkaik bir çeşni vererek Dede Korkut‟un diline yaklaştırmakta bir sakınca görmez (Emre 194, 276). 

Suat Y. Baydur, 1951 yılında TDK tarafından yayımlanan Türk Dili dergisinin ilk sayısına yazdığı kısa bir yazıda Dede Korkut‟un Deli Domrul‟unu M.Ö. 5. yüzyıla ait eski bir Yunan draması olan Evripides‟in Alkestis‟i ile karşılaştırmış ve ilginç benzerlikler bulmuştur. (Baydur 1951, 27). 

Böylece Dede Korkut hikâyelerinin antik Yunan eserlerinden sadece Homeros destanlarına benzemediği de anlaşılmaktadır. Aslında bu durum sözlü edebiyatlar arasındaki etkileşimin çok uzun bir zamanda ve sanıldığından daha karmaşık bir biçimde cereyan ettiğini göstermektedir. 

Bu yüzden sözlü edebiyata ait herhangi bir ögenin milliyetini tayin etmek kimi zaman güçtür. Çünkü millî hayatı en iyi yansıtan eserler bile başka milletlerin eserlerine benzerlikler gösterebilirler. Ne Homeros destanları ne de Dede Korkut hikâyeleri bu durumun istisnasıdır. 



Yrd.Doç.Dr. Adem CAN
Erzincan Ü. Fen-Ed. Fak. Türk Dili ve Ed. Böl. Öğretim Üyesi









DEDE KORKUT HİKÂYELERİ İLE BEOWULF DESTANI’NDA YER ALAN
TOPLUMSAL HAYATA AİT MOTİFLERİN SAPTANMASI VE KARŞILAŞTIRILMASI

Destan, bir kişinin, sanâtkârın değil, bir milletin müşterek dehasının mahsulüdür. Türk Edebiyatının kadim örneklerinden Dede Korkut Kitabı ile İngiliz Edebiyatının ilk destanı olan Beowulf, sözlü edebiyat geçmişleri boyunca yaşayan toplumu yansıtarak yazıya geçirildikleri için, toplumsal hayatların dönemsel özelliklerini net ve açık şekilde gözler önüne sermektedirler.

Dede Korkut Hikâyeleri, gerek dil gerekse kültür ve sanat değeri olarak Türk Edebiyatının önemli eserlerinden biridir. Dede Korkut Hikâyelerinde Oğuz toplumunun sosyal ahlâkî, mukaddes değerleri tesbit edilmiştir.

Muhayyileden süzüle süzüle geldiği ve yaratıldığı için Türk milli dehasının mahsülüdür. Konu açısından baştan başa Türk içtimai ve milli hayatının bir aynası durumundadır. Kısaca yaratıcısı Türk milleti, konusu Türk millî hayatıdır.

Kitabın, bilim adamlarınca da kabul gören iki nüshası bulunmaktadır. Bunlardan biri Dresden yazmasıdır ve Dresden krallık kütüphanesinde, Fleischer Külliyatı arasında 86 numaradadır. 

Dresden yazması, Dede Korkut’un dilinden söylenmiş atasözlerinden oluşan giriş ile başlar. Dirse Han oğlu Boğaç Han, Salur kazan’ın evinin yağmalanması, Kam Büre Bey oğlu Bamsı Beyrek, Kazan Bey oğlu Uruz Bey’in tutsak olması, Duha koca oğlu Deli Dumrul, Kanlı Koca oğlu Kan Turalı, Kazılık Koca oğlu Yegenek, Basat’ın Tepegöz’ü öldürmesi, Begil oğlu Emren, Uşun Koca oğlu Segrek Salur Kazan tutsak olup oğlu Uruz’un çıkarması iç Oğuz’a Taş Oğuz Asi olup Beyrak’in ölmesi olarak adlandırılan 12 bölümle devam eder. 

Vatikan Yazması, Vatikan Kütüphanesinde Türkçe yazmalar  arasındadır. Bu yazmada girişle birlikte sadece altı hikâye bulunmaktadır.Bunlar; Hikayet-i Han oğlu Boğaç Han, Kazan’ın Evi Yağmalanduğudur. Hikayet-i Kazan Beg’ün oğlu Uruz Han Dutsak olduğudur, Hikayet-i Kazılık Koca oğlu Yegenek Beg, Hikayet-i Taş Oğuz iç Oğuz’a Asi olup Bayrek (Beyrek) vefatı, olarak sıralanır.

Ne Dresden ne de Vatikan Yazmalarının ne zaman yazıya geçirildiklerine dair bir bilgi yoktur.

İngilizcenin arkaik şekli olan Anglo-Saksonca ile yazılmış edebî kayıtlar bulunmaktadır. Bu dilin harfleri bir Latin alfabesinden farklı olup Germen alfabesindendir. Bazı Edebiyat tarihçileri eski İngilizce Dönemini, İngiliz Edebiyatının Başlangıcından çok bir giriş sayarlar. Bu yaklaşımın sonucu olarak “The Pelican Guide to English Literature” gibi çok ayrıntılı bir antoloji eserinde  bile eski İngilizce Dönemi ele alınmaz. Anglo-Saxonca XI. yüzyıla doğru iyice değişir ve orta İngilizce’ye dönüşür.

Büyük Britanya Adalarının yerli halkı Keltlerdir. V. yüzyıldan itibaren Büyük Britanya’ya saldıran ve sonrada VIII. yüzyılda işgal eden Germen Kabileleri (Angle’lar, Saxson’lar ve Jute’lardan oluşan) Keltleri kuzeye ve batıya (İrlanda ve İskoçya’ya) doğru sürdüler. Ada’nın bu yeni sakinleri kendi ülkelerinde ürettikleri sözlü edebiyatı da taşıdılar. Bu yüzden Eski İngiliz şiirinde olduğu gibi Beowulf’ta da mekân Avrupa anakarasıdır. 

Eski İngiliz Edebiyatının Hıristiyanlık öncesi döneminin en ünlü ürünü ve İngiliz Edebiyatının ilk epik şiiri bizim ikinci temel malzememiz olan Beowulf’tur. Bu eser, Germenler’in Büyük Britanya’ya gelmeden önce, VII. yüzyılında geçen olayları anlatan, Avrupa’nın en eski destanıdır. Bu yüzden Beowulf’da İngiltere 
ya da İngiliz sözü geçmez. Olaylar Danimarka’da ve İsveç’in güney bölgesinde geçer. Beowulf bir Geat, yani güney İsveçlidir.13 Destandaki anlatımların İngiltere’nin hangi bölgesinde ortaya çıktığı bilinmediği gibi, tek bir şair tarafından mı ya da toplumun düzenlediği bir anlatım olarak mı, ortaya çıktığı da net değildir. Beowulf’un 1020’li yıllarda yazıya geçirilmiş olduğu söylenebilir. 

British Library Museum’da 18.yüzyılın ilk yarısında hazırlanmış bir metin bulunmaktadır. Kraliçe I. Elizabeth’in hükümdarlığı döneminde orijinal metin Sir Robert Cotton’un (1571 –1631) kütüphanesinde korunmuştur. Eser 1757’de British Museum’a taşınarak koruma altına alınmıştır.

Beowulf’un çağdaş okuyucunun da ilgisini çekecek özellikleri bulunur. Birinci özellik, seçkin bir serüven öyküsü olmasıdır. Grendel, annesi ve ejderha, dehşet verici canavarlardır. Bu canavarlarla yapılan her mücadele hareket dolu ve heyecanlıdır. İkinci özellik, Beowulf çok alımlı bir kahramandır. Olağanüstü  yetenekli, üstün cesaret sahibi bir savaşçıdır. Yaşamını dünyayı güvenli bir yer haline getirmeye adamıştır. Üçüncüsü, destan, insan davranışlarının psikolojik yönlerine değinmesidir. Dan kahramanı Unferth’in konuşması, Beowulf’u kıskandığını gözler önüne serer. Beowulf’un savaşçılarının ejderhayla olan savaştaki davranışları, korkaklıklarına dikkat çeker. Beowulf’un kahramanlığa karşı tutumu, olgunluğunu ve deneyimini yansıtır. Kral Hrothgar’ın yaşama karşı tavrı da, yaşlı bir soylunun deneyimlerini gösterir. 


SONUÇ

Dede Korkut Hikâyeleri ve Beowulf destanını Stith Thompson’un The Motif-Index of Folk Literature adlı eserinin cemiyet maddesini rehber alarak karşılaştırılmaya çalışıldı.

Muharrem Ergin’in Dede Korkut Kitabı ile David Breeden’in Beowulf varyantını esas alınarak, cemiyet maddesi altında 194 motifi, metinlerde tarandı. Dede Korkut Kitabı’na ait 43 motif ile Beowulf’a ait 41 motif saptandı. Dede Korkut ve Beowulf’un incelenmesi sonucu 28 ortak motif tespit edilirken, Dede Korkut’ta rastlanmayıp sadece Beowulf’ta rastlanan 13 motif ve Beowulf’ta rastlanmayıp sadece Dede Korkut’ta rastlanan 15 motif tespit edildi. 

Çalışmamızda dikkatimizi çeken önemli konulardan biri P553 kodu ile temsil edilen silahlardır. Dede Korkut Hikâyeleri ve Beowulf’ta, sayıca en çok bahsi geçen motif silahlara aittir. Silah adları, her iki destanda da benzerlikler göstererek dönemin teknolojik özelliklerini ortaya koyar. Örneğin kılıç, metinlerin başından sonuna kadar çokça adı geçen bir silah olarak tespit edildi. Kılıcı,mızrak izler. Dede Korkut’ta alaca mızrak, altmış tutam mızrak olarak  nitelendirilirken, Beowulf’ta gri ucuyla dişbudaktan yapılma mızrak, dikenli mızrak olarak geçer. Kalkan motifi de iki destanda ortak olarak bulunur. Ok ve yay, Dede Korkut Hikâyelerinde çokça saptanmasına rağmen, Beowulf’ta seyrek olarak rastlanır. Dönemin akıncı ruhu göz önüne alındığında, Oğuzların ve Danimarkalıların, var olan topraklarını saldırganlara karşı korumak ve topraklarını genişletmek istediklerinde hareket edebilmek için günlük hayatın  içinde bu kadar çok ve sık silah ismi kullanılmış olmalarını olağan karşılamak gerekir. 

Dikkatimizi çeken ve burada sözünü etmek istediğimiz diğer konu P327 ile tanımlanan kutlama ve P634 ile tanımlanan bayram-ziyafet maddeleridir. Dede Korkut Hikâyeleri ve Beowulf’ta kutlanacak sevinçli olayların sonunda muhakkak ziyafet sofralarının kurulmaktadır. Dede Korkut Hikâyelerinde, av dönüşü, düğün, zaferle sonuçlanan akınların kutlamaları büyük sofralarda  yemek yiyerek yapılırken, Beowulf’ta, Kral Hrothgar’ın sadece ziyafetler için Herot’u yaptırmış olması dikkat çeker. Burada yapılan ziyafetlerde tatlı içki içerek mutluluğun paylaşılması, iki kültür arasındaki ortaklıklardan biri olarak göze çarpar. 

The Motif-Index of Folk Literature’da, P233 olarak kodlanan baba-oğul maddesini incelendiğinde de, her iki metindeki maddelerin çokluğu dikkat çeker. Oğulların isimlerinin babaları ile birlikte anılması, Oğuzlar ve Danimarkalılar da aynı toplumsal gelişim sürecinin basamağı olarak yorumlanabilir. Daha açık bir deyişle, soyadının henüz kullanılmadığı çağlarda, her iki ülke insanı da kimliği açık olarak belirtebilmek için baba isimlerini kullanır. 

Beowulf’ta, Danimarkalılar yerleşik düzene geçen, kaldırımlı yolları olan,ziyafet salonları inşa eden bir ulus olarak, tanıtılırken, Dede Korkut Hikâyelerinde, Oğuzların göçebe hayata devam ettikleri, çadır ve otağlarda yaşadıkları işaret edilir. Halkın geçim kaynağı olarak Dede Korkut Hikâyelerinde hayvancılıktan bahsedilirken, Beowulf’ta bu konu ile ilgili açık bir bilgiye rastlanmaz. 

Kadın simgesini içinde barındıran motiflerden P210 karı-koca , P231 ana-oğul, P216 kocasını ikna edebilen tek kişi olarak kadın, P212 akrabalarından daha merhametli kadın başlıkları altında, Dede Korkut Kitabı ve Beowulf destanında tespit edilebilen farklar şunlardır: Oğuzlarda, kadın aldığı ok atma, at binme, güreş tutma eğitimleri ile, erkeklerin yanında toplumsal hayatın her alanında yer alabilecek düzeyde gözükmektedir. Eşinin yanında, fikri sorulan,  konuştuğu sözlere değer verilen olarak yansır. Beowulf’ta ise, Dede Korkut Hikâyelerine göre kapsadığı konunun darlığı ve manzumenin kısalığı göz ardı edilmeksizin söylenmek istenen, kadın simgesinin, toplumsal hayatın içinde bir rol olmaktan çok bir figür olduğu yönündedir. Destan’da kadın olarak kraliçelerden söz edilir. Yaptıkları ve konuştuklarıyla değil, varlıklarıyla Beowulf’ta yer alırlar. 

Araştırmamızda, iki farklı coğrafyada, dönemin teknolojik ve lojistik şartları göz önüne alınarak, iletişim ve etkileşim ihtimali düşük, iki topluluğun Oğuzlar ve Danimarkalıların yaşayışlarında gözlemlenen ortak paydaları ortaya konmaya çalışıldı. Eksikliklerimize rağmen, bu konu ile ilgili yapılacak yeni  çalışmalara ışık tutacağına inanıyoruz.





.....



DEDE KORKUT KİTABI VE BEOWULF DESTANINDA YAŞLILIK VE YAŞLANMA 

Dede Korkut en yaşlı ve en bilge olan karakterdir. Oğuz halkına yol gösterir, sözü dinlenir, bilici ve rehberdir. Beawulf'ta da yaşlı kral Hrothgar saygıdeğer, bilge bir kraldır. Epitetleri onu "bilge ihtiyar" diye konumlandırır.


Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, 
İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü



....


BEAWULF VE DEDE KORKUT'TAKİ ALP VE CANAVAR 

Destanlarda genel olarak karşımıza iki tür karakter çıkmaktadır: destanı şekillendiren kahraman karakter ve kahramana karşı savaşan canavar. İslamiyet’in ve Hıristiyanlığın kabulü öncesindeki destanlarda kahraman, davranışları ile halkına iyi örnek olur ve halkının takdirini toplamak için elinden gelenin en iyisini yapardı. 

İslamiyet öncesinde Gök-Tanrı ve Şamanizm inancını içinde barındıran destanlarda kahramanın kahraman olabilmesi transa geçmesi, rüya görmesi yada doğa üstü güçlere karşı başarı sağlaması gerekirdi. Buna benzer bir şekilde Hıristiyanlığın kabulü öncesindeki ve sürecindeki paganizmi içinde barındıran destanlarda da doğaüstü güçleri olduğuna inanılan kahraman doğuştan getirdiği meziyetleri ile canavarla savaşır halkını korur, ülkesini kurtarırdı. Böylece destanın adı kahramanın ya da alpin adını alırdı. 

Destanın şekillenmesine katkısı olan canavar ise dev, kocakarı, yılan, lanetlenmiş bir melek ya da yeraltında yaşayan ifrit olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu makalede kahraman karakter ile canavar karakterinin destanı nasıl şekillendirdiği, hangisinin neye göre kahraman olduğu Dede Korkut Hikâyeleri ve Beowulf incelenerek anlatılacaktır.



Hacettepe Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi, 
2009 Güz (11), 109-117






_______DESTANLAR_______