21 Temmuz 2016 Perşembe

TÜRK DİLİNİN DİĞER DİLLERDEKİ ETKİSİ ile -MAN-MEN EKLERİ





TARİHSEL GELİŞİM SÜRECİ İÇİNDE -mAn / +mAn EKİ
Yrd. Doç. Dr. Nesrin GÜLLÜDAG / PDF



Banguoğlu, -men ekinin eski Türkçe'den önce büyütme anlatımıyla kullanılmış olduğunu farz edebiliriz. Eski Türkçe'de kögmen (Sayan Dağları) Azman (Köl Tegin'in bir atı. Az bir ulus adıdır.) Degirmen < tegir = teker yasman közmen, İlimken göçmen yalman kölemen gibi, Eski Türkçede fiillere gelen ve zaman ve alet adları yapan başka bir men eki olmuş olabilir. (kurtarman, örtmen sıkman sökmen) Bunun -me sıfat fiillerinden uzatma (?) olduğu farz olunur. Dilimizde az çok canlı olan yönüyle -men eki sıfatlara gelerek "pek veya biraz" anlatımıyla emen hepsi kişileri vasıflayan sıfatlar yapmıştır. Akman, karaman, gömen, kırcaman, sarman, kocaman, kücümen, şişman, delişmen, dalaşman, toraman, kodaman, dızman, kösemen, Dikmen, Karaman, Çölmen. 


Yeni Türkçede-men ekiyle birçok kelime ortaya atılması bu ekin sezilen anlatımını değerlendirme anlayışıyla değil Cermen dillerine akrabalık iddiasından başlayarak Mann kelimesinin bu dillerdeki "kişi ve yapıcı kişi" anlatımına özenmek yoluyla meydana gelmiştir. Böylece men fark gözetilmeksizin isim ve fiil tabanlarına getirilmiştir. Uzman, ökmen, sözmen, denetmen, sayman, yazman, seçmen, öğretmen, yönetmen, çevirmen, danışman. (1)


Korkmaz'a göre, Man eki sıfatlardan kişileri niteleyen sıfatlar türeten bir ektir. Eklendiği sıfata "abartma, aşırılık" işlevi katar. İşlek bir ek olmadığı için türettiği kelimeler oldukça sınırlıdır. Akman, ataman "eski Rus Kazaklarına verilen ad" delişmen, dızman "iri yapılı" evcimen, gökmen, karaman, kocaman, kodaman, kölemen, kösemen, küçümen (<küçükmen), toraman ''tombul, genç irisi" yalınan "eğik, sarp, dik" vb. kalıplaşma yoluyla oluşmuş Dikmen ve Karaman yer adlarında da aynı ek vardır. Uzman ve egemen bu ekle yapılmış yeni sözlerdir. (2)


Korkmaz'a göre, fiilden isim yapan, Man eki geçişli geçişsiz fiil kök ve gövdelerinden türetmeler yapan ve işlek olmayan bir ektir. Çatı eki almış fiillere gelmemektedir. Üzerinde az çok "abartma ve sürerlilik'' işlevi taşıyan ek, geçişli fiillerden değirmen, sokman "bir cins uzun Türkmen çizmesi" gibi iki ad türetıniştir. Çeşitli fiillerden de ad ve sıfat olarak kullanılan birkaç türetme yapmıştır. Azman; insan irisi, çok gelişmiş; Kocaman (koca), Şişman, dalaşman, (kötü huylu kavgacı); duman (engel olmak, tıkamak) yaman vb. Türkçeleştirme çalışmalarında da bu ekten "bir işi yapan kimse" anlamında adlar türetilmiştir. Çevirmen, danışman, düzeltmen, eğitmen, eleştirmen, gezmen, okutman, öğretmen, sayman, yazman, Bu yeni türetmelerde ekin bilinen Icı, UcU, An, ekleriyle görevdeş işlevi yerine batı dillerinden man "adam, insan" anlamı hakim olduğu için bu şekiller zaman zaman eleştiriye uğramışsa da eski türetmelerde de "işi yapan kimse" anlamı vardır. Danışman, öğretmen, sayman gibi sözlerin tutulması da ekin yadırganmadığını gösterir. Sıfatlardan "azlık" veya "çokluk" gösteren abartma sıfatları yapar. Evcimen, egemen, delişmen, göçmen, kocaman, küçümen, şişman, uzman. (3)


Eker'e göre, eylem soylu sözcüklerin yanı sıra ad soylu sözcüklerle de görülmektedir. Türkçedeki ad ve eylem arasındaki ayrım göz önüne alındığında bu ekleri eşsesli farklı biçim birimler olarak kabul etmek mümkündür. Şişman, göçmen gibi kökü hem ad hem de eylem kabul edilebilecek tartışmalı sözcüklerde ve azman da vardır. Teğmen, sayman, seçmen, yönetmen gibi neolojizmlerde de görülür. (4)


İsimden isim yapma ekleri arasında kullanım sıklığı fazla olmayan eklerden "abartma, benzerlik" bildiren özellikle sıfatlara gelen şişman, akman, kösemen, küçümen. Türkmen sözcüğünde de görülen bu ekin, İngilizce superman örneğinde yer alan man biçimbirimi ile, ses benzerliğinin dışında hiçbir ilgisi yoktur. (5)


Güneş'e göre, benzerlik ifadesi taşıyan sözcükler türetir. Evci-men, kara-man, koca-man, küçü-men, uz-man, Şahıs isimleri türeten man eki yabancı bir dilden Farsçadan alınmıştır. Türk-men, Şiş-man, göç-men kelimelerinin durumu açık değildir. Kelime köklerinin isim veya fiil olduğu hususu tartışılabilir. (6) 


Üstüner'e göre, Türkçede fazla işlek olmayan pekiştime eklerinden biridir. Az işlek olmasından dolayı yaptın ekleri gibi birkaç kelimeyle sınırlı kalmıştır. Genellikle abartma, mübalağa, benzerlik, ifade eder. Kocaman, karaman, kölemen, küçümen, vb. sonuna geldiği isimlerin anlamını kuvvetlendiren bu ek küçümen örneğinde olduğu gibi bazen de eklendiği sözcüğün anlamından dolayı küçüklük, azlık bildirir. Bu özellik isim ve sıfatların, anlamını pekiştiren diğer eklerde de görülür.


Aynı doğrultuda T. Banguoğlu da "ekin eski Türkçede önce büyütme anlamında kullanılmış olduğunu farzedebiliriz." demektedir. Zeynep Korkmaz ve Man eki fazla işlek olmayan Türkçede birkaç kelimede görülen bir ektir. Pekiştirıne eki olarak eklendiği kelimenin anlamına büyüklük kavramı katar. Bazen de benzerlik anlamı ifade eden isim yapma eki gibi kullanılır: (7)


Zeynep Korkmaz, vurgusuz +ça ekinin +man abartma eki ile genişletilerek tek tük pekiştirici tarz zarfları yaptığını ifade eder. İyicemen, ölecemen, temizcaman. (8) Ergin'e göre, işlek olmayan eklerden biridir. Genellikle mübalağa ve benzerlik ifade eder. Koca-man, kara-man, ak-man misallerinde olduğu gibi isimden isim yapma eki olarak kullanılır. Buna benzeyen bir de isimden fiil yapma eki vardır. Az-man, şiş-man, göç-men misallerinde olduğu gibi. (9) 


Gencan'a göre, ekin türeyişi: -mAn,+mAn eki ad, sıfat ve fiil köklerine, gövdelerine gelmiştir.Kurala aykırı görünüşler var. Bu aykırı sözcüklerin en çok kullanılanı "şişman" sıfatıdır. Yeni türetilmiş sözcükler: (göçmen, gözemen, kocaman, dalaşman ... ) örneklerinin hepsi eskidir ve kendi kendine türemiştir. Bir kısmı yazı dilinden düşmüş, ancak eski kitaplarda, bölge ağızlarında görülür olmuştur. Onun için bu ek az işlek sayılıyordu.


a) -mAn, +mAn ekli ad ve soy adı kullanıldı: Akman, Gürman, Ataman, ...
b) Dil devriminden bu yana türetilmiş sözcükler de az değildir: Öğretmen, okutman, sayman, uzman, yazman, yönetmen, ...

Böylece ek işi ek hale geldi ve birçok sözcüğün türemesine elverişli oldu. (10)


Timurtaş'a a göre, Türkçe'de "-man, -men" eki olarak işlek veya az işlek bir ek yoktur. Türkçemizde "yapan, eden, olan" manası ifade eden bir "-MAN, -MEN" eki mevcut değildir. Türkçede "-man, -men" eki ile yapılmış şişman, , kocaman, toraman, azman, karaman, Türkmen, karaman, göçmen, delişmen gibi bazı kelimeler varsa da bunlarda "faaliyet" manası yoktur. Ekin isim köküne mi, yoksa fiil köküne mi getirildiği de belli değildir. "Yapan, eden, olan, kimse" manasını veren ek Almancaya ve İngilizceye mahsustur; bunun bir Hint-Avrupa dili olan Farsça'daki benzeri "-mend" ekidir. Başka dillerden alınmış olan "-man, -men" eki bugün hem fiil hem de isim köklerine getirilmektedir. (Uz-man, dil-men" de ek isim köküne eğit-men, yaz-man ve çevir-men'de fiil köküne getirilmiştir.) Fiil köklerine "-mAn yerine -lcl eki getirilmek suretiyle "yapan, eden olan" manasına dilimizin kaidelerine uygun doğru kelimeler meydana getirilebilir. Böylece, Öğretmen, Yazman, Çevirmen, yerine pekala, öğretici, yazıcı, çevirici demek mümkündür. (11) 


Timurtaş, Türkçede "yapan, eden, kişi, adam," manasına, yani faillik manası ifade eden bir "- man, -men" ekinin bulunmadığını, bu sebeple, egemen kelimesinin uydurma olduğunu iddia ettim. Ancak, kocaman, şişman, toraman, koraman, türkmen, delişınen, küçümen gibi birkaç kelimede azlık, çokluk, mübalağa bildiren kalıplaşmış (işlek olmayan) bir "-man, -men" ekinin bulunduğunu belirtmiştim. (12)


Akalın, işlek olmayan mübalağa ve benzerlik ifade eden bir ek olduğunu söyler. (13) Hatipoğlu, kişi kavramı veren ad soylu sözcükler kurduğunu seğmen (sekmen) "törenlerde yerli giysilerle oyun oynayan erkek", Sek sek oyunu da aynı kökün ikilemesiyle kurulmuştur. (14)



Ekin Kökeni:

Hasan Reşit Tankut'a göre, müstakil olarak man ve men kelimelerine nadir olarak tesadüf edildiğini, kelime başlarında ve sonlarında kaynaşmış olarak görülen man ve men'lerin bir zamanlar müstakil olduklarını gösteren belgeler olduğunu ve onların karıştıkları kelimelerin ana kökten alınmış anlamlarında sonradan olma önemli fonksiyonlar yaptığını ve man ve men kelimelerinde "Tanrılık, esaslık, sahiplik, ana anlamlarıyla "ölmezlik, önlük, eskilik, yükseklik" gibi mefhumlar arayabileceğimizi, alemin bütün kudretlerine sahip olarak tasavvur edilen insanın kendisine men=ben demesinin de bu görüşü kuvvetlendirdiğini söyler. (15)


Besim Atalay, sözlerinin köklerini Türkçemizin en eski bir kolu olan Sümerce'de bulduğumuzu, Sümercede sonunda (man, mun) bulunan bir çok kelime olduğunu, Arapçada sonu "man"' lı, "men" li kelimelerin Asurlular yoluyla Sümerlerden geçtiğini söyler. (16) Atalayın bu görüşü ekin uydurma bir ek olduğu ve Batı dillerinden alındığı iddialarını çürütmektedir.


Men kelimesi İngilizcede son ek gibi bir takım kelimelerin sonuna gelir. Coach araba, Coachman arabacı gibi. Man ekinin burada gördüğü iş, Türkçedeki -Man- ın gördüğü işe çok benzemektedir. Almancada Man kelimesi son ek gibi kullanılır; adam anlamındadır. (17) Ancak bunun yanı sıra -mAn ekiyle türetilen meslek adlarının yanlış olduğunu savunan dilciler de
vardır. Yeni türetilen bu sözcüklere karşı çıkanların dayanak noktası fiilden isim yapan -IcI eki ve sıfat fiil eki olan -An ekinin -mAn eki yerine kullanılabilir olmasıdır. Ancak -mAn ekini -IcI ve An yerine her zaman kullanamıyoruz. 


Eski Türkçe'de tegirmen, timen (hazırlanmak), tümen (18) Eski Uygur Türkçesinde, batman "batman, ölçek" (19) , çrman (carman) "deri hastalığının bir türü, kitman "kazma, bel", Kögman Sayan dağı veya bir kısmı", tegirmen, turnan "duman, sis, karanlık", yaman "kötü, fena, korkunç". 


Divanü Lügati't Türk'te kurman "ok ve yay konan kap", sıkman "üzüm sıkma zamanı", sökmen "savaşta sırayı söken yiğitlere verilen sıfat, tuman "duman, sis" (20)


Kıpçak Türkçesi Sözlüğü'nde Azman: 1. Azmış, iri yarı 2. Yaşlı iken enetilmiş aygır, Güçeymen: baş örtüsü, Güçeymen: baş örtüsü, kuman, yay kabı, sadak, teyirmen, yelmen. Kılıcın üst tarafı, yalınan dağ faresi, tarla faresi (21)


Tarama Sözlüğünde, evcimen (15.yy) (22) , Geçeymen (güceymen, gecimen, gicimen, gücimen)"kadın baş örtüsü, gelinlerin başlarına giydikleri süslü örtü, taç (15-16. yy), Ilıman (20.yy), ilikmen "şamdan", (16.yy,) arzuman "istek, arzu, iştiyak" (16-1 7. yy) (23), çırakman "şamdan" (16-18-19. yy) (24) dızman "iri, iriyarı, cesim" (18-19.yy), kirmen (kirman) "elde yün eyirdikleri alet" (18-19.yy) (25) kölemen "köle" (17.yy), sokman (sökmen) "mest üzerine giyilen çizme" (14-15-16-17-18-19. yy) (26), tuman "duman" (15-16-I7.yy), tümen "onbin, pek çok; fırka) (14-15-16 yy), yalman "kılıcın kamanın, bıçağın mızrağın süngünün ağzı veya ucu" (14-15-16-17-18-19. yy) (27), yaman "kötülük, musibet, fenalık, fena, kötü, hoş olmayan (14-l5-16-l8-I9.yy).


Dede Korkut'ta, batman "ağırlık ölçüsü", degirmen, orman, sokman "çizme, konçlu ayakkabı", tuman "duman", tümen "on bin", yaman "kötülük, fena" (28) şekilleriyle geçmektedir.


Türkçe Yer Adları Kılavuzunda, Geçmen, Keçimen, Kösemen, Kağızman, Karaman, Kaman, Menemen, Narman, Tekman, Adıyaman, yer almaktadır. (29) Oymak, aşiret, cemaat adlarından, Karaman, Tumanlı, Türkman, Türkmanoğlu, Çekmanlı, Dikmen, Kulamanlı, Olukman, Tanışman, Toraman, Tumanlar, Uzmanlı, Ormanlı, adları bulunmaktadır. (30)


Türkçe Adlar Derlemesi'nde (31) erkek adların da; Adraman "İri, büyük", Andarıman "Turanlı bir kahraman", Baççayman "Şahıs adıdır", Baçman "Bir Kıpçak-Kuman beyinin adı", Barman "Alper Tunganın küçük oğlu", Çolman "İtile karışan Kama ırmağının eski adı", Çaraman (Çorman) "Bir Kırgız beyinin adı", Dökmen (Tökmen) "yakışıklı", Dürmen "Özbek boyunun
oymaklarından", Egemen "gururlu", Ermen "mukaddes, mübarek", Gülemen "güleç yüzlü", Karaman "Kara yağız kişi", Koskaman "Manas Destanında geçen bir Türk yiğidi", Maytalman "muhteşem", Ozman "büyümüş, yetişmiş", Salman "hür", Seymen "Düğünlerde eski kıyafetle şenlik yapan kişi", Sökmen "Yiğitlere verilen ün", Talıman "Turanlı bir kahraman", Tarman "bir Yer adı", Toğman "kişi adı", Toraman "Akkoyunlu hükümdarı, genç irisi", Yetmen "Olgun kişi, kamil".


İbn-i Mühenna Lügat'inde batman, küsmen "kayık küreği", teğirmençi "değirmenci, koymançı "çoban" (koy: koyun) (32)


Kazak Türkçesinde; Alaman "ala sıçan, bir fare çeşidi", Alaman "eski zamanda bir nevi halk topluluğuna verilen ad", Orman "orman", Önmen "göğüs, belden yukarı kısım", Pelmen "hamurdan yapılan yemek çeşidi", Tiyirmen "değirmen, (33) Kişi adlarında", Suluvman "kadın adı (suluv: güzel yakışıklı)", Tavman "erkek adı" (34).


Kırgız Türkçesinde; (35) Kaçarman "kaçmayı düşünen; kaçmayı kendine gaye edinen", Ketmen "bel, kazma", Kırman "harman dövmek için daire şeklinde yapılan sert ve düz mahal, ekin demetleri yığılan yer", Kızılsıman "kırmızımtırak, kırmızımsı", Koyçuman "koyun çobanı", Kutman "uğurlu, uğur getiren", Önörman "el sanatkarı", Tegirmen "değirmen", Tuyarman "kahin, istikbali gören", Akılman "akıllı", alman "vergi, haraç", Bilermen "bilgili", caman "kötü, fena".


Karaçay- Malkar Türkçesinde; Caman "kötü, fena" (36), Çaşilsıman "yeşilimsi", Cılısıman "ılık, yaz, sıcak (cılı: bılık)", Getmen "kazma", Gotman "hantal, ağır, şişman, ağır adam (gota: obur, iştahlı)", Karasıman "esmer", Talaşman "hareket edici, küfredici", Telisıman "aptal, ahmak, budala (telisin-: aptallaş-)", Tirmen "değirmen", Torusıman "doğruya yakın renk".


Altay Türkçesinde; Aksıman "beyazımsı",  (37) Caman "Kötülük, kusur", Kızılzıman "kırmızımsı", Tuman "duman, sis", Tümen "çok sayıda, sayılmaz sayı, çokluk", Çoluşman "ova adı (çoluş-: eğilmek)"; kişi adlarında, Erkemen "erke: sevimli, nazlı, şımarık", Irısman "ırıs: mutluluk, şans".


Türkmen Türkçesinde; Galtaman "harami, hırsız, haydut, eşkıya (kalta- : sür-)", Türkmen "Türkmen" (38).


Gagavuz Türkçesinde;  evciman, şişman (39)  

Karayim Türkçesinde; tuman, yaman. (40)


Karakalpak Türkçesinde; Ek -man, -men şeklindedir. Fakat birçok örnekte -ar, -er sıfat fiil ekinden sonra gelmekte ve bu ekle kaynaşmış görünmektedir. Fazla örneği olmayan bir fiilden isim yapma ekidir.

l)Bir işi yapanı, iş sahibini bildiren isimler teşkil eder. Bunlar mübalağa manası taşıyabilirler: alarman (alan), bilermen (bilen, bilgiç)
2) Somut isimler yapar: qaqpan (ilmikli kapan)
3) Yiyecek ismi yapar: üzben (hamurun kesilip içine ayran ve yoğurt katılarak yapılan bir yiyecek) (41)


Hakasça-Türkçe Sözlükte önmen ( köprücük kemiği) (42)  


Tatarca- Türkçe sözlük (kiril alfabeli); kirmen "kale, hisar", ketmen "çapa", taşman "ağaç kesmek ve sal yapmak ile meşgul olan, tomrukçuluk", tegermen "değirmen", toman "duman", urman "orman", çuraman "eski adetleri saklayan ev ruhu" (43).


Karayim Türkçesinde; yaman, karaman, orman , tiyermen, temen (44).


Karşılaştırmalı Türk Lehçeleri Sözlüğü'nde; 

Türkmen Türkçesi; çemen (45) (buket, gül destesi), 
Özbek Türkçesi; ketman (çapa), 
Azerbaycan, Başkurt, Uygur; ketmen, 
Tatar Türkçesi (46); şıtırman (47) (çetrefil), 
Azerbaycan Türkçesi; deyirman, 
Başkurt Türkçesi; tirman, 
Kazak Türkçesi; diyirmen, 
Kırgız Türkçesi; tegirmen, 
Özbek Türkçesi; tegirman, 
Tatar Türkçesi; tigirman, 
Türkmen Türkçesi, Uygur Türkçesi tügman (48)
Azerbaycan Türkçesi, Türkmen Türkçesi; duman,
Kazak Türkçesi, Kırgız Türkçesi; tuman  (49)
Kazak Türkçesi; Egemen (50) (Başkurt, Kazak, Tatar, Uygur Türkçesi) > elebaşı Ataman (51), 
Kırgız Türkçesi; Karman (gözü kara) (52), 
Azerbaycan Türkçesi; şişman (53) ,
Azerbaycan Türkçesi; gocaman (54), 
Uygur Türkçesi; öcmanlık (55) (hınç).


Biz ekin tarihsel olarak varlığını devam ettirdiği örneklerden bahsettikten sonra, ekin günümüz Türkiye Türkçesi ve Türkiye Türkçesi ağızlarındaki yaşayan şekillerinden hareketle ekin yüklendiği fonksiyonları şöyle sıralayabiliriz.  


l.Çokluk bildirir. 
Ahdıman: kuvvetli istek (TTAS) ; Arıcaman : temiz, tertemiz, saf, iyi (TTAS);  Arzuman : istek, şiddetli istek (TTAS); Kocaman: çok iri, büyük, koca (TS); Kocamanca: biraz kocaman, irice (TS); Koskocaman: çok büyük, çok iri, muazzam (TS)


2. Doğrultu bildirir. 
Kesman : Doğrultu, sıra (TTAS); Yalman : eğri, yanlamasına (kesme, gitme vb. için) (TTAS); Yılıkman : eğri, çarpık (TTAS); dikmen : dağların en yüksek yeri (TTAS); direkmen : direk olarak, doğruca (TTAS); Yalman: eğik, sarp (TS); dikmen: koni biçiminde sivri tepe (TS),(TTAS); Kesmen: kestirme, kısa (TTAS); dolaman: dönemeç, viraj (TTAS).


3. Arazi ve yerin bitki örtüsü ile ilgili adlar oluşturur. 
Azman : çalı ve dikeni bol tarla (TTAS); Kakmanlı : tarlalarda toprağın içine gömülü taşlar (TTAS); Kesman yer: kuytu yer (TTAS); Yarman :yar, uçurum (TTAS); Kilizman: sazlık, kamışlık (TS); Orman: ağaçlarla örtülü geniş alan (TS); Sarman: ağaçtarla örtülü geniş alan (TS); Çimen: kendiliğinden yetişmiş çimen (TS).


4. Azlık, küçüklük bildirir. 
Acıman : az acı, acımsı (TTAS); Küçümen: pek küçük, minimini, minicik (TTAS); Küçümen: benzerlerinden daha küçük olan (TS); Cücemen: küçücük (TTAS).


5. Ev eşyaları anlamında sözcükler türetir. 
Sarman : bir çeşit kilim (TTAS); Sekman: alçak ayaklı, arkalıksız iskemle (TTAS); sekmen : merdiven, merdiven basamağı (TTAS); sekmen: tabure (TS); soymantı : sopa. (TTAS); Esmen: vantilatör (TTAS); İlikman: idare kandili. (TTAS); ayakman: Merdiven, merdiven basamağı. (TTAS)


6. İnsan fiziği ile ilgili sözcükler türetir. 
Gırcıman: Saçına kır düşmüş orta yaşlı kimse (TTAS); Kırcıman : Kır saçlı. (TTAS); man (I) : yüzde olan sarı lekeler, çil. (TTAS); Yığman : kısa boylu, etine dolgun (TTAS); Gökmen: mavi gözlü (kimse) (TTAS) (TS); Tıkman: Kısa boylu, şişman (TTAS); balaman : şişman, gürbüz (kimse, çocuk (TTAS); dızman : kocaman; çok iri kimse; azınan (TTAS); dolaman : şişman adam (TTAS).


7. Hayvan adları yapar. 
Azman : Beş yaşını geçmiş davar (TTAS); Azman : erkek hindi (TTAS); Azman : Av köpeği (TTAS); Azman :dört yaşında sığır (TTAS); Azman: teke. (TTAS); Cırman: iri fare (TTAS); Oğlakman : Bir yaşındaki oğlak (TTAS); Soyman : tilki. (TTAS).


8. Meslek, uğraşma isimleri yapar. 
Oğarman :Usta, onarıcı (TTAS); Yaymancı : Gezgin satıcı (TTAS); Eyitmen : Eğitmen: eğitici (TTAS); Araştırman: araştırmacı (TS); Başyazman: başkatip (TS); Ayırtman: Sınavlarda, soruların hazırlanmasından notların verilmesine kadar bütün değerlendirme çalışınalarına katılan görevli, mümeyyiz (TS); Sayman: Bir kurum, kuruluş vb.nin hesap işleriyle uğraşan kimse, muhasebeci, muhasip (TS); Uçman: Pilot (TS); Yazman: katip, sekreter (TS); Çevirmen: çevirici (TS); Belletmen: belletici (TS); Başdenetmen: başmüfettiş (TS); Denetmen: denetçi (TS); Dizmen: basımevinde dizgici, mürettip (TS); Eğitmen: eğitim işiyle uğraşan kimse (TS); eleştirmen: eleştirici (TS); Gezmen: gezgin (TS); gözetmen: gözcü (TS); işletmen: bilgisayar vb. teknik aletleri işleten kimse (TS); tecimen: tacir, tüccar (TS).


9. Mutfak araç ve gereç adları yapar. 
Yayman : Ağzı geniş, yayvan kap (TTAS); Değirmence : el değirıneni (TTAS); batmanlık: büyük su testisi," büyük çömlek (TTAS); Eleyman: Elek. (TTAS); Elemen : Elek (TTAS); Süzmen: torba (TTAS); Şarakman : üzüm çiğnenen tekne (TTAS); Şıraman: içinde üzüm çiğnenen taş tekne (TTAS);  Yayman : büyük çuval (TTAS); Değinnen: kahve, nohut vb. taneleri öğüten araç. (TS).


10. Kavim adları yapar. 
Kuman: Kıpçak. (TS).


11. Oyun ve oyuncak adları yapar. 
Sıraman : birdirbir oyunu (TTAS); Firman: topaç (TTAS); Çöğmen çıkrık : Tahterevalliye benzeyen, yalnız iki ucuna binince dönen, bir çeşit çocuk oyuncağı (TTAS); Ayakman: çocukların ve cambazların boylarını yükseltmek için ayaklarına takıp gezdikleri sırık. (TTAS).


12. Unvan isimler, yapar. 
Ataman: Rus Kazakların başbuğuna verilen unvan. (TS); Kölemen: kölelerden kurulan bir asker sınıfı (TS).


13. Yiyecek ve içecek isimleri yapar. 
Dolaman : patatese benzeyen ve yenilebilen bir çeşit mantar (TTAS); Ekşimen: yeşil köklü ve yuvarlak yapraklı mayhoş bir bitki (TTAS); İçimen: Hoşaf (TTAS); Sütsümen: Daha tadını yitirmemiş taze yoğurt (TTAS).


14. Mekan isimleri yapar. 
Çardaman: çardak. (TTAS); Asman : Himba veya fener asılan yer (TTAS); Çırahman: Lamba, çıra konulan yer (TTAS); Sıkman : sıkıcı yer (TTAS); Değirmen: içinde öğütme işi yapılan yer (TS); Kermen : kale (TS); Çırakman: üzerinde meşale yakılan kule veya demir direk (TS)


15. Renk isimleri yapar. 
Alaşman: karışık, melez (TTAS)


16. Giyecek isimleri yapar. 
Ayakman : takunya, nalın (TTAS); Sıkman : kollu ya da kolsuz korsa gibi sıkan kadın yeleği (TTAS); Sokman : çizme (TTAS); Bürümen : ipekten yapılmış elbise (TTAS); Sokman: bir çeşit uzun konçlu çizme (TS); Tuman: don, şalvar (TS).


17. Zarflar yapar. 
Bolcaman, bolcana çokça, genişçe (TTAS);  Gıdıman: pek az (TTAS); Neman: nasıl (TTAS); neman: ne çok (TTAS); Oncaman: o denli (TTAS); Ussulcaman: usulcacık (TTAS); Böylecemen : böylece, bu biçimde, böylelikle (TTAS); Eycemen : iyice (TTAS); Güzelcemen: güzelce (TTAS); Şölecemen : söylemecene (TTAS).


18. Pekiştirme yapar. 
Tıztızman: koskocaman (TTAS); Gocaman: büyük, iri (TTAS).


19. İklim ve yön ile ilgili sözcükler türetir. 
Ilıman: ılık (TTAS); Ilımanlık: ılık (hava için) (TTAS); Karaman : güneybatıdan esen yel (TTAS); Karaman : batıdan esen yel, karayel (TTAS); Ilıman: sıcaklığı çok yüksek veya çok düşük olmayan (yer, iklim) (TS) (TTAS); Yaymantı: dağınık, öteberi (TTAS).


20. Bağlılık bildirir. 
İşçimen, işe iman: çalışkan, becerikli, iş bilen (TTAS); Evciman, Evcimen: ev işlerinde becerikli, çalışkan olan, derleyip toparlayan (kadın) (TS).


21. Sıfatlar yapar. 
Azmantı : zorba. (TTAS); Caman: Kötü adam (TTAS); Dalışman :cesur, yiğit. (TTAS); Danışman :bilgin, kendisine fikri alınmak için danışılan (TTAS); Dızman : uzun boylu, iri yapılı, kocaman, şişman kimse (TTAS); Dızman: ayağına tetik, aceleci kimse (TTAS); Dızman: taşınması güç olan eşya (TTAS); Duraman: durmak, tembellik (TTAS); Gocaman: yaşlı, ihtiyar (TTAS); Gocamannık: büyük, iri. (TTAS); Hodman : hatır gönül dinlemeyen, acı konuşan kimse (TTAS); Sınıkman : yaramaz (TTAS); Şakaman : şakacı (TTAS); Talaşman : kavgacı (TTAS); Tızman: iri, kocaman (TTAS); Toraman : güçlü kuvvetli (TTAS); Uruşman : savaşçı (TTAS); Uyman : Sevimli (TTAS); Vızman : Yaramaz ; Yozmantı : terbiyesiz (TTAS); Dilcimen : hoş sohbet, tatlı konuşan (TTAS); Döğüşmen :kavgacı, savaşçı (TTAS); Ekemen: kibirli, gururlu (TTAS); Geçemenli : kendinden geçmiş, ağır hasta (TTAS); Gücümen: küçük, ufak. (TTAS); Akman : bozulmamış, saf, temiz (TS); Delişmen: zıpır, güçlü, hareketli (TS); Egemen: sözünü geçiren, üstünlük kazanan (TS); Göçmen : muhacir (TS); Kösemen: sürünün önünden giderek ona kılavuzluk eden koç veya teke, 2. Yol gösteren kılavuz (TS); Seçmen: seçimde oy verme hakkı olan kimse (TS).


22. Tarım ve tarım gereçleri ile ilgili adlar. 
Çıtırman : hububatın biçildikten sonra yığılmış şekli (TTAS); Emen: bağ çubuğu, ağaç veya sebze dikmek için açılan çukur (TS); Çırtman : ağaçlardan kesilerek yapılan ve hayvan sürmek için kullanılan kamçı (TTAS); man (II) : Yeldeğirmeninin tekerleklerine geçirilen demir (TTAS);  Kesmenti : Kesilmiş odun parçası, iri sapa (TTAS), yarmança: iri yarılmış ağaç, odun (TTAS).


23. Az sayıda ikilemeler yapar. 
Karman çorman: Çok karışık ve düzensiz (TS); Gaman garışık: karmakarışık (TTAS); Garman çorman: Karmakarışık (TTAS); Ayman açık: besbelli, apaçık (TTAS); Karman çorman : karmakarışık (TTAS).


24. Bir deyimde de rastlıyoruz. 
Man man bakmak : Aptal aptal bakmak (TTAS) .


25. El sanatları ile ilgili araç adları yapar. 
Eğirmen: iplik eğirmeye yarar araç (TS); Kirmen: elde yün eğirmeye yarayan tahtadan yapılmış araç (TS); Kırman, Kirman : Elde yün eğirmeye yarayan araç (TTAS).


26. Yer adları yapar. 
Yer adlarımızdan; Adıyaman, Batman, Dikmen, Dalaman, Kağızman ... gibi adların yanı sıra değiştirilen yer adlarından.... eski adlardan; Terman (Adıyaman), Geleman (Antalya), Dalayman ( Konya), Mazman (Artvin) , Kavman ( Ağrı), Arzuman (Sivas), Biriman (Adıyaman), Caman (Trabzon), Dızman (Balıkesir), Tıkman (Çorum), Kalman (Erzurum), Becirman (Batman), Kavman (Elazığ), Sanlıman (Artvin).


27. Kişi adları yapar. 
Alpman : (E) : yiğit, cesur, kahraman kişi, 
Arman : (E) : temiz, saf, kişilikli kimse, 
Arınan :(E) : 1. Dürüst, doğru, güvenilir kimse. 2.İstek. 3.Özlem, 
Ataman: (E): Ata kişi, başkan, önder, 
Ayman : (E) : ay gibi ışıklı, güzel kimse, 
Yamantürk : (E) : güçlü Türk,
Yamanyiğit : (E) : Cesur, güçlü yiğit, 
Yatman : (E) : boyun eğen, uysal, yumuşak başlı kimse,
Yurtman : (E): Yurdunu çok seven kimse.,
Öymen :(E) :evcimen, evine bağlı kimse, 
Özerkmen :(E) : özünden güçlü olan kimse, 
Özmen : (E) : özü sağlam, iyi kişilikli kimse, 
Türemen : (E) : yasa adamı, hukukçu, 
Dilmen : (K) : dil bilen, güzel söz söyleyen, 
Gizmen : (E) : giz saklayan kimse,
Ökmen : (E) : akıllı, zeki, bilgili kimse


Türkiye Türkçesi kişi adları sözlüğünden tespit ettiğimiz -mEn/+mAn lı' toplam 243 isimden 150 tanesi Türkçe kökenli kişi adıdır.  



SONUÇ

Türkiye Türkçesi gramer kitaplarında ekle ilgili özellikler verilirken birkaç yer adında kalıplaşmış olarak yer aldığı, bir de yapan eden anlamında fiil köklerine gelerek kullanıldığı ve ekin fazla işlek olmadığı söylenmesine rağmen, ekin son yıllarda özellikle kişi adları yapımında işlek olarak kullanılan bir ek olduğunu söyleyebiliriz. Ekin Fransızca appartement "apartman", quipement "ekipman", compliment "kompliman", moralement "moralman", İngilizce'de superman "süpermen", şekillerinin kullanılması belki de ekin Batı dillerinden alındığı intibasını uyandırmaktadır.

Ayrıca ekin batı dillerinden alındığı konusundaki görüşlere katılmadığımızı, ekin dünyanın en eski dili olan Sümercede de bulunması, Türkçenin tarihi dönemlerinde Eski Türkçe'de, DLT'de, Kıpçak döneminde, Tarama Sözlüğünde, Türkiye Türkçesinde, Türkiye Türkçesi ağızlarında ve Çağdaş Türk Lehçelerinde canlı olarak kullanılması ekin Türkçe olduğunu doğrular niteliktedir. 


Yrd. Doç. Dr. Nesrin GÜLLÜDAG
TARİHSEL GELİŞİM SÜRECİ İÇİNDE -mAn / +mAn EKİ
II.Uluslararası Türkiye Türkçesi Ağız Araştırmaları Çalıştayı, 21-23 Mayıs 2009
Türk Dil Kurumu - Kafkas Üniversitesi
Kafkas Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Öğretim Üyesi.
ngulludag@gmail.com

dipnotlar
1 Tahsin Banguoğlu, Türkçenin Grameri, TDK Yay. Ankara 1998, s. 196-197
2 Korkmaz Zeynep, Türkiye Türkçesi Grameri, (Şekil Bilgisi), TDK Yay. Ankara 2003, s. 58
3 Korkmaz Zeynep, age.,, s. 97-98 
4 Eker Süer, Çağdaş Türk Dili, Grafıker Yay. Ankara 2006, s.361 
5 Eker Süer, age., s.353 
6 Güneş Sezai, Türk Dili Bilgisi, İzmir 1999, s. 89 
7 Ahat Üstüner Türkçede Pekiştirme, Elazığ 2003, s. 123 
8 Zeynep Korkmaz, "Türk Dilinde +ça Eki ve Bu Ek ile Yapılan isim Teşkilleri Üzerine Bir Deneme",Türk Dili Üzerine Araştırmalar,C.1,TOK Yay.Ankara 1995,s.59(12-84) 
9 Muharrem Ergin, Türk Dil Bilgisi, Bayrak Yay. İstanbul 1993, s.167 
10 Tahir Nejat Gencan, Dilbilgisi, TOK Yay. Ankara 1979, s. 205-206 
11 Yaşayan Türkçemiz 2, Tercüman Gazetesi Yay. istanbul 1980, s.31
12 Yaşayan Türkçemiz 2, s.82 
13 Mehmet Akalın, "Yapım Ekleri", Dil Yazıları, TOK Yay. Haz: Recep Toparlı, Ankara 2001, s.146 ( 141-161) 
14 Hatiboğlu Vecihe, Türkçenin Ekleri, TOK Yay. Ankara 1981, s. 117 
15 Hasan Reşit Tankut, "Man, Men"Türk Dili Belleten, Yıl: 1938, S. 27-28, s.67-68 (67-72)
16 Besim Atalay, Hakimiyet-i Milliye,30 Aralık 1932,s.3, Atatürk ve Türk Dili 2,Atatürk Devri Yazarlarının Türk Dili Hakkındaki Görüşleri, TDK Yay,Ankara 1997,s.537-538 
17 Besim Atalay, Türkçemizde Men- Man, TDK Yay. İstanbul, 1940, s. 10. 
18 A. Von Gabain, Eski Türkçenin Grameri, Çev. Akalın Mehmet, TOK Yay. Ankara,1988, s. 298,300, 303 
19 Ahmet Caferoğlu, Eski Uygur Türkçesi Sözlüğü, Enderun Yay., İstanbul 1993, s.24 
20 Necmettin Hacıeminoğlu, Karahanil Türkçesi Grameri, TOK Yay. Ankara 1996, s.26 
21 Recep Toparlı, Hanifı Recep Vural Kara atlı, Kıpçak Türkçesi Sözlüğü, TDK Yay, Ankara 2007, s. 20, 88, 273,308
22 Tarama Sözlüğü, C. 3, Ankara 1996, s.1567, s. 1614, 1696, 1944, 2058 
23 Tarama Sözlüğü, C.1, s. 242 
24 Tarama Sözlüğü, C.2, s. 905, 1139 
25 Tarama Sözlüğü, C.4, s. 2577, 2691 
26 Tarama Sözlüğü, C.5, s. 3501, 3853, 3870-3871 
27 Tarama Sözlüğü, C.6, s. 4254, 4256, 4257,4260, 4261, 4262
28 Muharrem Ergin, Dede Korkut Kitabı ll, indeks-Gramer, TOK Yay. Ankara 1997, s.40, 80, 237, 269, 294, 299,318
29 Tuncer Gülensoy, Türkçe Yer Adları Kılavuzu, TOK Yay. Ankara 1995, s. 84, 99, 103 
30 Cevdet Türkay, Osmanlı imparatorluğunda Oymak, Aşiret ve Cemaatler, İstanbul 1979, s. 101, 161, 162, 383, 611, 710, 732, 736, 751 
31 Erk Yurtsever, Türkçe Adlar Derlemesi, TDAV, İstanbul 1997, s. 24, 27, 30, 32, 41, 43, 45, 46, 52, 57, 61, 64, 66, 68, 69, 71, 82, 295, 329, 
32 Aptullah Battal, ibn-i Mühenna liigati, TOK Yay., Ankara 1997, s. 17, 70,45 
33 Hasan Özaltay, Kazak Türkçesi Sözlüğü, TOAV, İstanbul 1984, s. 12, 212, 219, 224, 271 
34 T. J. Esbayeva Januzaqov, Çev: Nurettin Aksu, Kazak Türklerinde Kişi Adları, TOK Yay., Ankara 2003, s.81, 66
35 K.K, Yudahin, Çev: Abdullah Taymas, Kırgız Sözlüğü, C.1-2, TOK Yay. Ankara 1998, s. 381, 445, 460, 471,494,527, 612, 721, 767, 13, 31, 171, 
36 Ufuk Tavkul, Karaçay-Malkar Türkçesi Sözlüğü, TDK Yay, Ankara 2000, s. 136, 143, 151, 207, 244, 372, 390,399,404
37 Emine Gürsoy Naskali, Muvaffak Duranlı, Altayca-Türkçe Sözlük, TOK Yay, Ankara 1999, s. 22, 51, 112, 186, 189, 205, 235, 236, 
38 Mehmet Kara, Türkmen Türkçesi Sözlüğü, www.turkmencesozluk.da.ru 
39 Nevzat Özkan, Gagavuz Türkçesi Grameri, TOK Yay, Ankara 1996, s. 106, 115
40 Tülay Çulha, Karaycanın Kısa Sözvarlığı, Karayca- Türkçe Kısa Sözlük, istanbul 2006, s. 60, 119 
41 Ceyhan Vedat Uygur, Karakalpak Türkçesi Grameri, Denizli, 2001, s.72. 
42 Ekrem Arıkoğlu, Örnekli Hakasça-Türkçe Sözlük, Akçağ Yay., Ankara, 2005, s.336. 
43 Fuat Ganiyev, Rifkat Ahmetyanov, Halil Açıkgöz, Tatarça-Törekçe Sözlük, insan Neşriyatı, Kazan 1997, s. 151,190, 206,304, 319, 360, 401 
44 N.A. Baskakova, S.M. Szapszala, A. Zajaczkowskiego, Slovnik Karaimsko-Rosyjsko-Polski, Moskova 1974, s. 224,363,431,527,563 
45 Karşılaştırmalı Türk Lehçeleri Sözlüğü ı, KB. Yay. Ankara 1992, s .. 83 
46 age s.117-118 
47 age s.126 
48 age s. 155- 156 
49 age s. 191-192 
50 age s. 202
51 age. 5.210- 211 
52 age s. 288 
53 age, s.826
54 age s. 491 
55 age, s.337 


*



"-man, -men Türkçede mübalağa ekidir. "Karaman, akman, toraman, kocaman, şişman" gibi. Diğer taraftan öğretmen, eğitmen, üretmen vs.'deki -men ekleri uydurmadır. Onların doğrusu öğretici, eğtici, üretici vs.'dir." 

Prof.Dr.Mehmet Eröz - Doğu Anadolu'nun Türklüğü





Irek BIKKININ
TURKIC BORROWINGS IN ENGLISH
Germanic-Türkic Appendix
Some etymological examples:

English man ~ Türkic men, from the Türkic root “men/min” = “I, me". In Chinese bĕn is “I, myself, personally” ~ Türkic ben/men “I” (m/b alteration). Another  English/Türkic/Chinese peculiar coincidence. In English, like in Türkic, man also serves as an affix of a noun, as in workmen, serviceman, with some peculiarities, for example alteration man/men to indicate plurality is impossible in agglutinative Türkic languages.

English -er  ~ Türkic er/ir/ar, English ending indicating a man: teacher, butcher etc., ..., from the Türkic root “er/ir” = “man". But the link does not end there, in Chinese “err” is a male child, boy (as far as Chinese can articulate “rr"): N.Bichurin, “Collection", Vol.1, p. 46, Note 3. Like the word “man", in English, like in Türkic, -er also serves as an affix of a noun, as in worker, servicer. And Herodotus' time Scythians called their man “er", cited in the word Eorpata, eor = man. The Scythian pata = “strike” also survived in English as the word bat. The phonetic form eor reflects the Ogur yer/yir/yar, with prosthetic y/j in the anlaut, rather than the Oguz form er/ir/ar.


More than 60 words of the Turkic origin penetrated English through Russian. Among them: astrakhan, ataman, hurrah, kefir, koumiss, mammoth, irbis, shashlik etc [18].

Such Turkic words as hetman, horde, uhlan, came to English through Polish. The etymological dictionaries of English wrongly derive uhlan from the Turkish oglan – “a young man”. In the Tatar of the epoch of the Golden Horde, uglan meant not only “a child, a young man”, but also “a noble warrior”, and was also applied in relation to the Khan’s Guards.

In 1858, was published a book of travels of Thomas Atkinson, who visited Kazakhstan, [21]. In addition to the travelers, diplomats and merchants, there were a few British intelligence officers who penetrated Central Asia in the 19c. Thus, in 1824 Captain Connolly and Colonel Stotgardt, who infiltrated Turkestan under the guise of Indian Muslims, were executed in Kokhand,. Up to the beginning of the 20c, almost all of the copper, polymetal and coal mines on the territory of the modern Kazakhstan were in the hands of English businessmen, who employed quite a few qualified workers and engineers from the Great Britain. The diaries, reports, letters of the British, who lived and worked in the Volga region, Transcaucasia, Central Asia and Siberia were full of Turkic loans, which reflected concepts and things, hitherto unknown to the British, and which had no equivalents in English: astracan, aul, batman, carbuse, jougara, pul, saigak, toman, turquoise (in the meaning of “a semi-precious stone”) etc.

Turkish contributed the largest share of the Turkic loans, which penetrated into the English directly. This can be explained by the fact that Turkey had the most intensive and wide connections with England. Nevertheless, there are many Turkic loans in English, which were borrowed by its contacts with other peoples – Azerbaijanis, Tatars, Uzbeks, and Kazakhs.

Some Turkic loans, for example bosh, caviare, coach, horde, jackal, kiosk, etc


English say (v.) ~ Türkic söy/söjle/suj/söle/süle/ülä (v.) = “say”, with verbal and noun derivatives in English and Türkic. O.E. secgan “to utter, say", O.S. seggian, O.N. segja, O.Fris. sedsa, M.Du. segghen, Du. zeggen, O.H.G. sagen, Ger. sagen “to say", Hitt. shakiya- “to declare", Lith. sakyti “to say", O.C.S. sociti “to vindicate, show", O.Ir. insce “speech", O.Latin inseque “to tell say", Chinese 说 (shua) = say, tell, talk, Slavic skaz. The Chinese reflex 说 (shua) = say, tell, talk is likely a reflex of the Scythian Zhou component in the Chinese language. 

The Germanic and Latin forms point to Ogur Türkic source with y<=>g alteration. The fake “PIE *sokei-, probably from root *seq-” reverts back to the forms of the Türkic verb söy/suj = sprechen, speak (v). Notably, the Türkic verb is shared by all Türkic languages, from Chuvash and Gagauz to Khakass and Uigur, quite a contrast with the manifested exclusivity within the IE languages, which excludes Nostratic origin.

English talk (v. and n.) ~ Türkic tili/tele/dili (n.) = “language, tongue, speech”, with verbal derivatives. Related to tell and tale. O.E. talken, M.E. tale “story,” East Frisian talken “to talk, chatter, whisper", Dutch taale “language”, Du. taal “speech, language". Ironically the fake PIE root *del- “to recount, count” reverts back to the Türkic verb tili/tele/dili. 

Ironically, the fake PIE root *del- “to recount, count” reverts back to the Türkic verb tili/tele/dili, the absence of Indian/Iranian cognates notwithstanding. Apparently, the Türkic concept tili = “speech” is a later development compared with söy = say, which is reflected in Chinese as a reflex of the Scythian Zhou component in the Chinese language.


English truth (n.), true (adj.) ~ Türkic dürüst (n.) "truth". O.E. (n.) triewð (W.Saxon), treowð (Mercian) "faithfulness, quality of being true," from triewe, treowe "faithful" (see true). O.E. (adj.) triewe (W.Saxon), treowe (Mercian) "faithful, trustworthy", O.Fris. triuwi, Du. getrouw, O.H.G. gatriuwu, Ger. treu, O.N. tryggr, Goth. triggws "faithful, trusty". 

No sensible IE etymology. Lith. drutas "firm", Welsh drud, O.Ir. dron "strong," Welsh derw "true," O.Ir. derb "sure" are all reflexes of the Türkic form of dürüst.

English dumb (adj.) ~ Türkic dumur = atrophy, degeneration. Old Norse dumbr is identical with Türkic form. O.E. dumb “silent, unable to speak” and verb “to become mute", Old Saxon dumb, Gothic dumbs, meant “mute, speechless", O.H.G. thumb is “mute” and “stupid", Modern German dumm “stupid", M.E. “foolish, ignorant", Latv. dumjš “stupid". 

The fake PIE *dheubh- “confusion, stupefaction, dizziness,” from root *dheu- “dust, mist, vapor, smoke,” and related notions of “defective perception or wits” is raving mad, with no cognates in other IE groups, and with semantical and phonetical breaches even with the fake IE roots. Related to dementia, from the same Türkic dumur = atrophy, degeneration.





*


We have a fairly good Suvar Dateline that starts with Sumerian records, where were the Germanics at the time?

Chuvash is a relict of a language that is reputed to be an archaic branch of the Türkic, or a remnant of Ogur branch, or a language of Suvars/Sibirs,...

Türkic Suvars-Subars-Sabirs
Sabirs, Sabaroi, Sabiri, Savari, Sabans, Sibirs, Suvars, Zubur, Subartuans, Chuvash
Aksuvars, Aksungurs, Severyans, Sevruks (Siberian Tatar folklore) and other variations
Subar/Sabir/Suvar/Chuvash Anabasis

2,500 BC - In the historical period, Sabirs had inglorious beginning. In earliest Mesopotamia, the word “Subarian“ became a synonym for slave. Apparently, Sabirs were kyshtyms of the Sumerian Kangars.






Oglan, Uhlan, Ulan, Clan, Oglach

That is one of the most widespread Türkic words, recorded as far back as the alphabet writing is in existence, and spread as wide as the black plague in the Middle Ages.

Meaning: The Türkic "son" and its derivatives "offspring, youth, young man, hero, strongman, warrior, rider, cavalryman, militiaman, descendant, clan of descendants, clan, family, stock, and possibly hundreds more semantic derivatives in a number of linguistic families.

The direction of the borrowing can't be questioned, first because in the borrower linguistic families the Türkic word was adopted by some members of the family and not by the others, secondly because all the borrowers were neighboring the Türkic-speaking areal, but not necessarily each other, like for example British Isles and China or Scotland and Korea, and thirdly because within the Türkic-speaking areal all languages, including deviant Chuvash and Sakha, have this word with its prime meaning of "son".


The extant Dictionary definitions of ulan/uhlan/clan etc
1 n. - One of a certain description of militia among the Tatars. 
2 n. - One of a kind of light cavalry of Tataric origin, first introduced into European armies in Poland. They are armed with lances, pistols, and sabers, and are employed chiefly as skirmishers
3 n - "cavalryman," 1753, from Ger. Uhlan, from Pol. ulan "a lancer," from Turk. oghlan "a youth" 
4 n - c.1425, from Gael. clann "family, stock, offspring," akin to O.Ir. cland "offspring, tribe," both from L. (Smile, you are on Candid Camera!) planta "offshoot." Gaelic (Goidelic) Celtic had no initial p-, so it substituted k- or c- for L. p-. Clannish is first attested 1776. (The real Türkic source, or at least the Etruscan borrowing is not mentioned out of sheer modesty, or not to burden the tired reader with superfluous details, I guess)
5 n - A traditional social unit in the Scottish Highlands, consisting of a number of families claiming a common ancestor and following the same hereditary chieftain.
6 n - A division of a tribe tracing descent from a common ancestor.
7 n - A large group of relatives, friends, or associates. 
8 n - (From Dahl Russian Dictionary) (Tatar "son"?) (The question mark out of sheer Slavic modesty, I guess)

8.1 - Mounted soldier in tight clothes of special cut, with a spear with a badge or banner
8.2 - Lower commander of ten men, in mines or ore factories
8.3 - Khan's officials during Tatar rule (convoy, nukers?). Ulanian uniform: - cap - kolet, uniform - chikchirs, trousers. (Even encyclopedic Dahl can't write a definition without Türkic words presented as aboriginal Russian)




*


Old Irish oglach («young», «warrior», «servant»)  is a cognate of the Turkic oghlak («young», «boy»), a variant of the common Turkic oghlan. The Celtic oglach is interpreted as the combination of og («young») and the suffix lach, forming abstract nouns . The Turkic oghlak is known to be a derivative of the same ogho, ogh («young») and the noun forming suffix –lak in Turkic languages .

The element ogho, as an independent noun, has survived in the Yakut language in the words «young», «child». That language is known to be one of the old Turkic languages keeping old elements.  Oghlak is a cognate of modern Turkic oghlan («boy»). Its phonetical variants uhlan, ulan («warrior», «cavalier») are used in modern European languages .


Chingiz Garasharly
The Turkic Civilization lost in the Mediterranean basin / e-book
BAKÜ 2011 - Professor, Doctor of Philological sciences 



*


AKKADCADA TÜRKÇE İZLERİ VE DİL KURALLARI IŞIĞINDA AKKADCA VE
TÜRKÇE DİLLERİ ARASINDA BAĞLAR
Turkish Marks In Akkadian And Bonds Between Akkadian And Turkish In
The Light Of Language Rules

Elşad ALİLİ
Azərbaycan Milli Elmlər Akademiyası İnsan Hüquqları İnstitutu.


İlk dönem Assiroloji uzmanları Sümerce ve erken Akkadcanın Turanî bir dil olduğunu söylemektedir. Semitik Akkadca bünyesinde Türkçeden aldığı birçok kök sözü barındırmaktadır. Bu sözlerden semitik Akkadca dil kurallarına uygun olarak birçok yeni türev sözler üretilmiştir.Günümüzün Assiroloji uzmanlarının Türkçe dil bilimi konusunda bilgileri sınırlıdır. Hâlbuki Mezopotamya’da bulunan çivi yazılarını çözen ilk kuşak uzmanlar arasında Türkçe ve genel olarak Ural-Altay dilleri konusunda bilgi sahibi olan akademisyen sayısı az değildir. 

Erken dönem Sümer ve Akkad metinlerinde Türkçe dışında diğer Altay dillerinden, Macarca, Fince ve diğer Fin-Ugor dillerinden de kelimeler bulunmaktadır. Karşılaştırmalı örnekler bütün Mezopotamya dillerinin ilk aşamada eklemeli Ural-Altay dillerinden çokça faydalanarak bir literatür geleneği oluşturduğunu gösterir. 

Daha sonraki dönemlerde kâtipler ve rahibeler çekim kuralları uygulayarak bol bol yeni sözler üretmiştir. Üretilen bu sözler hem semitik dillerin mirası olmuş hem de Hint-Avrupa dillerine bol bol ödünç verilmiştir. Çalışamadaki amaç Akkadcada, yani Mezopotamiyada kullanılan literatürde Türkçe kelimelerin var oluşunu bariz şekilde sergilemekdir. 

Sırasıyla ilk önce Akkadca sözcükler ve Türkçede onlara bulunan paraleller gösterilecektir. Kelimeleri seçerken genelde eski ve orta Türkçe dönemi metinlerde bulunan sözcüklere üstünlük verilmiştir. Ama bazen de Azerbaycan ve Anadolu'da halk ağızlarında bulunan kelimelere de yer verilecektir.


Günümüzün Assiroloji uzmanlarının Türkçe dil bilimi konusunda bilgileri yok derecesindedir. Hâlbuki Mezopotamya’da bulunan çivi yazılarını çözen ilk kuşak uzmanlar arasında Türkçe ve genel olarak Ural-Altay dilleri konusunda bilgi sahibi olan Akademisyen sayısı az değildi. Erken dönem Sümer ve Akkad metinlerinde Türkçe dışında diğer Altay dillerinden, Macarca, Fince ve diğer Fin-Ugor dillerinden kelimeler bulunduğunu da söylemekte yarar vardır. Bu bütün Mezopotamya dillerinin ilk aşamada eklemeli (agglutinative) Ural-Altay dillerinden çokça faydalanarak bir literatür geleneği oluşturduğunu gösterir. Daha sonraki dönemlerde kâtipler ve rahibeler çekim (flexsive) kuralları uygulayarak bol bol yeni sözler üretmiştir. Üretilen bu sözler hem semitik dillerin mirası olmuş hem de Hint-Avrupa dillerine bol bol ödünç verilmiştir.


İnsan Hakları Enstitüsü Yayınları
Uluslararası Türk Dünyası Kültür Araştırmaları Dergisi
Bahar 2015 - 1 / LİNK




Bu makale ilk kez 2014'te İngilizce olarak yayımlanmıştır:

Akkadian, although a dead language, has left deep imprints on Semitic and some Indo-European languages, and has played an important role in the history of mankind.

It is accepted as the ancestor of all the Semitic languages. Beginning from the era of Sargon I, it became the official language in a vast area from Anatolia to Egypt and to India.

Akkadian was the "Lingua Franca" of the ancient world, and has passed on many words to other languages such as Persina, Sanskrit and Greek. Although, Assyriologists at present ignore it,the lnaguage spoken in the very days of Akkad, in BCE 28-24, may have been an agglutinative language like today's Turkish or Magyar, rather than an inflective language like today's Arabic and all Syriac languages.

Thus it may show parallelism with Turkish.

Elşad Alili - Institution of Linguistics, Azerbaijan
Osman Çataloluk - Department of Archeogenetics, Turkey

Similarity Between Turkish & Akkadian Based on Rules of Inflective  Agglutinative Languages
AL&LS Advances in Language and Literary Studies - 2014 / LİNK



*


Bundan on iki yıl önce Arapçanın bükünleşmiş ve değişmiş bir Türk dili olduğu davasını, ilk defa olarak ortaya atmıştım. Sonradan, bu yolda birtakım yazılarım ve etütlerim de çıktı. O zamandan beri sürüp gelen araştırmalarım beni yeni yeni gerçeklere götürdüğü gibi, eski görüşlerimden bazılarının da değişip düzelmesini gerektirdi. Yeryüzünde konuşulan bütün dillerin veya bunlardan birçoğunun birleşik bir köke dayandığını, öteden beri, ileri sürenler olmuştur.

Biz Arapça ile Türk dili arasındaki yakınlığı aydınlatacak olan bu araştırmalarımızda bunların bir kaynaktan çıkmış iki kol olduğunu değil, Arapçanın eski çağlardan beri, ödünç alma yoluyla gelişmiş ve Türkçemizin kökleriyle olduğu gibi, kendi gramer kurallarına göre işlenen üreme ve ekli kelimeleriyle de yuğrulmuş bir dil bulunduğunu belirtmek istiyoruz.

Üç cilde ayrılan bu eserimizde, Sam dillerinin en zengini ve gelişmişi olan Arap dilinin ses ve kök bakımından karşılıklı durumiyleonun Türk dili varlıklariyle nasıl kurulup yuğrulduğu incelenmiştir. Hazırlamakta olduğumuz ikinci bir ayrımda ise bu dildeki işaret ve sayı adları, zamirler, edatlar, fiil ve isim kipleriyle irap ve gramer sorumları ve bunların dilimizle olan ilgileri açıklanacaktır. Dil bilgisinin henüz sınırları arasına girmemiş ve birtakım engeller ve dikenlerle kapatılmış sarp ve çetin bir çığır üzerinde sürçmeden yürümede ve onu açıp dölendirmedeki güçlüğün değerli okuyucularca kabul edileceğini umuyorum.

Büyük Türk varlığı gibi, onun zengin dili de tarihin ucu kayıp derinliklerine dayanacak kadar eski ve köklüdür. Uzun zamanlar yüz üstü bırakılan, yüce değeri, olduğu gibi, bilinip belirtilmeyen Türkçemiz, dil bilginlerimizin yeni çalışmalariyle gittikçe aydınlanacak, diller arasındaki gerçek ve yüksek yerini kazanacaktır. Bu eserim onun karanlıklara gömülmüş bu üstün ve yaratıcı varlığı üzerine serpilmiş bir demet ışık sayılabilirse, ülkümün bana bağışlıyabileceği en büyük sevince ermiş olacağım.


Naim Hazım ONAT
TÜRKÇE - ARAPÇA KARŞILAŞTIRMALAR TEZİNE BAĞLI ÖRNEKLER 
(GÜNEŞ - DİL TEORİSİNE GÖRE) kitap

İlkkanun 1925 / sayı25 - Türk Dil Kurumu Bülteni
Türk Dili'nin Sami Dillerle Münasebeti  - Naim Hazım Onat
PDF 1   /   PDF 2



*


Naim Hazım Onat Gazi'ye Atatürk soyadını veren kişidir.

Atatürk’e soyadı verilmesinde eski Milli Eğitim Bakanı SAFFET ARIKAN ile NAİM HAZIM ONAT’ın önerileri söz konusudur.

Anıtkabir Eski Komutanı Ali Güler, “Hemşerimiz Atatürk” adlı kitabının 66-68 sayfalarında Atatürk soyadının kimler tarafından üretilip önerildiğini belgelerle açıklarken şunları anlatmaktadır :

“Bilindiği gibi, 1934 yılında çıkartılan 2525 sayılı kanunla, her Türk’ün bir soyadı taşıması mecburi hale getirildi. Soyadı kanunu, Büyük Millet Meclisi’nce kabul ve Resmi Gazete ile yayınlanıp ilan edildikten sonra, Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal için de bir soyadı almak gerekti. Fakat Gazi Mustafa Kemal’e verilecek soyadı ne olmalıydı ?

Bu hususta gerek “Atatürk sofrası”nda ve gerek Cumhuriyet Halk Partisi Meclis Grubu’nda ona layık bir soyadı bulmak için, bazı isimler tespit edilmiştir. Tespit edilen isimler şunlardı : “Etel- Etil –Etealp- Korkut – Araz – Ulaş – Yazır – Emen – Çogaş – Salır – Begit – Ergin – Tokuş – Beşe”...

Bu isimler Atatürk’e arz edilmiş ve Atatürk’ün, “arkadaşlarla bir kere konuşalım” demesi üzerine ikinci bir görüşmeye bırakılmıştır.

Çankaya’da yapılan son toplantıda, CHP Genel Sekreteri (sonradan Milli Eğitim Bakanı) Saffet Arıkan’ın bir yazısında kullandığı söylenilen “Türkata- Türkatası” gibi iki ad da kendisine arz edilmiş fakat Atatürk’ün “bir de arkadaşlar ne buyururlar, bakalım” demesi üzerine Konya Milletvekili Naim Hazım Onat Bey “müsaade buyurulur mu paşam ?” diye söz istemiş , Atatürk de “arkadaşlar lütfen hocamızı dinleyelim” diyerek sözü Onat’a bırakmıştır.

Naim Hazım Bey, Türk Dil Kurumu’nda çalışmış Türkçeyi-Osmanlıcayı çok iyi bilen, her iki alanın gramer ve sentaks kurallarını gerçekten kavramış bir şahsiyetti.

Naim Bey, bu husustaki düşüncelerini şu şekilde açıklamıştır : “Türkata , Türkatası gerek yazılışta, gerek söylenişte bana biraz tuhaf geliyor. Arkadaşlar biliyorsunuz tarihimizde bir ‘Atabey’ sözü, ünvanı vardır. Anlamı da , yine biliyorsunuz : Beyin, emirin, şehzadenin, hatta hükümdarın ilimde, idarede, askerlikte mürebbisi, müşaviri, hocası demektir. Atabey, kullanılmış, tarihe geçmiş bir ünvan-ı resmidir. Bu ünvanı taşıyan bir çok Türk büyüğü vardır. Binaeleyh biz de Türk’e her alanda atalık etmiş, Türklüğü kurtarmış, istiklaline kavuşturmuş olan büyük Gazimize ATATÜRK diyelim, bu soyadını verelim. Bu bana şivemize de daha munis, daha uygun gibi geliyor.”

Gazi, Naim Hazım Onat’ın açıklamasını daha yerinde bulmuş, hatta ona teşekkür etmiş, böylece ATATÜRK soyadı üzerinde oy birliği ile durulmuştur.


Bundan sonra, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na şu üç maddelik kanun teklifi verilmiştir.
Kanun no :2587
Kabul Tarihi:24.11.1934
Yayımlandığı R.Gazete :Tarih:27.11.1934
Sayı:2865
Yayımlandığı Düstur: Tertip:3, Cilt:16, Sayfa:4

Madde:1-Kemal öz adlı cumhur reisimize ATATÜRK soyadı verilmiştir.
Madde:2-Bu Kanun neşri tarihinde muteberdir.
Madde:3-Bu kanun Büyük Millet Meclisi tarafından icra olunur.


2622 SAYILI KANUN

1- Kemal öz adlı Türkiye Cumhur reisine 24.11.1934 tarih ve 2587 sayılı kanunla verilmiş olan ATATÜRK soyadı tek şahsına mahsustur, hiç kimse tarafından öz veya soyadı olarak alınamaz, kullanılamaz ve kimse tarafından hiçbir surette bir kimseye verilemez.

2- ATATÜRK adının başına ve sonuna başka söz konarak öz veya soyadı alınamaz ve kullanılamaz
3- Bu kanun hükmü 24/11/1934 tarihinde başlar.
4- Bu kanun hükmünü yerine getirmeye Dahiliye Vekili memurdur.


Mustafa Kemal Paşa’nın Naim Hazım’a ÜLKÜ ONAT isim ve soyisim vermesi :

Atatürk soyadını alan Mustafa Kemal, bir akşam Naim Hazım’a 
“ Hoca ! idealler erişelemeyen şeylerdir. Şu ideallerin Türkçesini bul” deyince 
Naim Hazım , “Paşam bizde ‘ULKU DAĞI’ vardır. Bu Türkçe’de göz yanılgısıdır. Vardım sanırsınız erişemezsiniz. O Ulku Dağı ulaşılamayan yer olur” deyince , 
Atatürk :“Şu Ulku Dağı’nı ses uyumuna uydur” der.
Naim Bey : "Ülkü çıkar , Paşam! "der.
Atatürk Naim Hazım’a : “Yahu Hoca ! Sen dürüst adamsın…Senin soyadın ONAT olsun “ deyince , Naim Bey “ Teveccühünüz paşam” der.



Ve Atatürk Naim Bey’e Ülkü ismiyle birlikte “NAİM HAZIM BEY, BAY ÜLKÜ ONAT 8-11-1934 K.ATATÜRK” imzalı belgeyi verir ve Naim Bey’in ismi Naim Hazım Ülkü Onat olur.


(Demek ki ; Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK soyadı 24 Kasım 1934’te kabul edilip 27 Kasım 1934’te Resmi Gazete’de yayımlanmadan 15-20 gün önce imzasını K.Atatürk olarak atmaya başlamıştı !)


Cengiz Özakıncı – 2005
Türkiye’nin Siyasi İntiharı Yeni-Osmanlı Tuzağı kitabından alıntıdır. 


Agop Dilaçar'ın kendisi, Naim Onat'ın teklif ettiğini söyler.



Naim Hazım Ülkü Onat (1889 - 1953)

Dil bilgini, Konya’da doğdu, medrese eğitimi gördü. Bir süre Türkçe ve edebiyat öğretmenliği yaptı. Meşrutiyet ve Milli Mücadele döneminde cesur kalemleriyle Babalık Gazetesinde yazıları yayınlandı. Konya Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Merkez heyetinde yer aldı. Yeni dönemde Konya Milletvekilliği yaptı. Türk Dil Kurumu Derleme Kolu Başkanlığı görevinde bulundu. Şiirleri ,yazıları birçok dergi ve gazetede yayınlandı. Arap dili ve edebiyatında uzman sayıldı. Türkçe- Arapça Karşılaştırmalar ve Arapça’nın Türk diliyle Kuruluşu adlı iki yapıtı vardır. Türkçemize bir çok kelime kazandıran ve önemli katkıları olan Naim Bey zaman zaman Mustafa Kemal Paşa ile sabahlara kadar Türk dili ile ilgili çalışmalarda bulundu. Divan teşkil edecek kadar şiiri olan Naim Bey ,bunları ölmeden önce Ankara Milli Kütüphane’ye bağışladı ve Türkçe’nin Arapça’dan arınmış bir hale gelmesine çok çalışmıştır.





Hiçbir düşman bize karşı gelemez,
Hücümda süngümüz pek korkuludur,
Hürmetle yad eder her millet bizi,
Biz Türküz adımız uludur.

Naim Hazım , 30 Nisan 1922
Konya Babalık Gazetesi




EK KAYNAKLAR:
Hemşehrimiz Atatürk (Sayfa 66-68) - Yrd.Doç.Dr.Öğ.Bnb.Ali Güler 
Milli Mücadele'de Konya Kuvay-i Milliyecileri - Ahmet Atalay



_____TÜRKÇE_____
_______________