Yunan dönemi 5.yy'dakinin
ANAKREON (ANACREON) - İSKİT TÜRK ŞAİRİ
TEOS / SIĞACIK
Milattan önce 561/571 (veya 582) de doğmuş MÖ.485/488(495)'de ölmüştür.
Anakreon'un, İskit-Türkü Anakharsis (Anacharsis, MÖ 6.yy) ile ilgisi yoktur.
Anakharsis, doğduğu yer olan Karadeniz'in kuzey kıyılarını, bilgeliği ve mutluluğu aramak için terk etmiş ve MÖ.592-589 arasında Atina'ya gelmiştir,
Oysa Anakreon Teos'ta doğmuştur.
Anakharsis Solon (ö.MÖ 560), Anakreon Peistratos'un (ö.527) oğlu Hipparkhus (ö.514) ile çağdaştır.
Konur'un (Gnurus) oğlu
"Teos ATHAMAS tarafından kurulmuş, bu sebeple ANAKREON tarafından ATHAMANTIS olarak adlandırılmış."
"Teos was founded by ATHAMAS, and hence was called ATHAMANTIS by ANACREAON "
Strabon.14-3
ATHAMAS - ATAMAS - ATAMIZ
ANACREAON - diğer adı SCYTHINUS TEIUS
SKYTHINOS VON TEOS - 4. Jahrh. v.Chr.
Anakreon'un kullanılan diğer adları:
Skythinos, von Teos
Scythinus, Poeta
Scitino, di Teo
Escití
Szküthinosz
Skythinos, Grammatiker
Skythinos, Dichter
Scythinus, Epigrammaticus
Scythinus, Philosophus
Scyth.
TLG Canon of Greek Authors and Works, Third Edition, pg. 357
Smith's Dictionary of Greek and Roman Biography and Mythology, Vol 3, 1867, p. 763: "Scythinus, of Teos, an iambic poet mentiond by Stephanus of Byzantium...He turned into great verse the work of the philosopher Heracleitus (Diog. Laert. ix. 16)...."
Brill's New Pauly: "Iambic poet from Teos (Steph. Byz. s. v. Τέως), perhaps 5th or 4th century B.C. S. composed a poem expounding Heraclitus' [1] philosophy (cited in Diog. Laert. 9,16 = fr. 46 Wehrli), perhaps entitled On Nature (περὶ φύσεως), as in the lemma of Stob. 1,8,43 citing fr. 2 W. on 'time', either in prose or in corrupted trochaic tetrameters [1], the metre of S.' two lines about Apollo's lyre cited Plut. de Pyth. or. 16,402a. Ath. 11,461e cites an account of Herakles' conquests from an apparently prose ‘historía’ (FGrH 13 F 1)....." from Bowie, Ewen (Oxford). "Scythinus." Brill's New Pauly. Antiquity volumes edited by: Hubert Cancik and Helmuth Schneider . Brill, 2010. Brill Online. Tufts University Library. 18 August 2010...link Author info: VIAF
Skythinos von Teos (4th BC)
‘Scythinus, Hecataei in historia idemque Heracliti in philosophia imitator, ab Hieronymo laudatus non potest non fuisse saeculo IV, fortasse exeunte. nam tum … revixit in Asia Heracliti disciplina. Scythini vel Scythii musa puerilis (Anth. XII 22. 232) ab illo aliena’ Diels Poet. Phil. Fr. 1901, 169 (hier und Vorsokr.3 12 C 3f. die reste der ῎Ιαμβοι περὶ φύσεως ). er kann auch 100 jahre älter sein; zeitgenosse und selbst früher als Herodoros. über inhalt und c…link
Skythinos von Teos ile Anakreon tek bir kişiliktir, öyle ki Skythinos'un oğlu olduğunu söyleyenler de var. Skythinos'un yaşadığı dönem tartışmalı, çünkü Herodorus'un çağdaşı olarak da veriliyor;
"Herodot, Polycrates'in sarayında Anacreon'dan bahseder; Anacreon pekâlâ ortaya çıkmış olabilir: Polycrates'in sarayında Anaximenes ve Ibycus gibi çağdaşlarıyla birlikte Eros'un doğasının tartışıldığı birkaç sempozyum vardır."
"Herodotean mention of Anacreon,at Polycrates’ court; Anacreon may well have appeared: there are several symposia at Polycrates’ court, with contemporaries such as Anaximenes and Ibycus, where the nature of Eros is discussed." [Bernsdorff Hans - Anacreon of Teos, vol 1]
Yazdıkları ise aynı tip şiirlerdir. Skythinos için "iambik şair" diyorlar ki Anakreon da "müstehcen" şiirler yazıyordu.
"İambik şiir ölçüyü içeren ancak bununla sınırlı olmayan ve kökenlerini modern bilginlerin Demeter ve Dionysos kültlerine dayandırdığı bir antik Yunan şiiri türüydü. Bu tür, aşağılayıcı ve müstehcen bir dil içeriyordu ve bazen "suçlama şiiri" olarak anılır."
Skythinos von Teos;
SCYTHiANS ARE NOT GREEK, BUT TURKS.
!
* O, 100 yıl daha büyük de olabilir; Herodorus'un (MÖ 6.yy) çağdaşı ve hatta daha öncesine..!
* er kann auch 100 jahre älter sein; zeitgenosse und selbst früher als Herodoros.
* it may also be 100 years older; contemporary and even earlier than Herodorus.
* er kann auch 100 jahre älter sein; zeitgenosse und selbst früher als Herodoros.
* it may also be 100 years older; contemporary and even earlier than Herodorus.
Anakreon için İbykus (MÖ 6.yy), Skythinos için Herodorus çağdaşı veya 100 yıl öncesi deniliyorsa, tarihte bir karışıklık var demektir.
"Der erste Beleg dafür sind die dem bereits zitierten Skythinos-Fragment vorangehenden Sätze. Sie lauten: "Die Zeit ist das Späteste und Erste von Allem, und sie enthält alles in sich, und sie ist eine und ist es nicht. Sie entweicht immer aus dem Seienden und auf demselben Wege...(nun muss dem Sinne nach etwa folgen: 'erscheint sie auch wieder in ihm')"...
*Klaus Held:
Heraklit, Parmenides und der Anfang von Philosophie und Wissenschaft:
NOT:
BELEG (in Grm) = BELGE / KANIT / BELGÜ (TR.etymology)
Anadolulu bir şair olan, Arkaik Çağ şiirinin önemli temsilcilerinden, şöhreti yüzyıllarca süren Teos’lu (Sığacık/İzmir) Anakreon tanıtılmakta ve günümüze kalan şiirlerinden seçme örnekler Türkçeleriyle birlikte verilmektedir. Ayrıca bu şairi sonraki yüzyıllarda taklit eden ve “Anakreonteia” adı ile tanınan şiirlerden de örnekler sunulmaktadır.
Anakreon (Ἀνακρέων veya vezin nedeniyle Ἀνακρείων) İ. Ö. 6. yüzyılda (İ. Ö. 580-570 arası) Batı Anadolu kentlerinden ve Ionia’nın 12 kentinden birisi olan Teos’ta (Sığacık/İzmir) doğmuş ünlü bir şairdir. Anakreon’un annesinin adı bilinmemekte, babasının adı hakkında ise antik kaynaklarda belirsizlik vardır. Bazı kaynaklar baba adını Skythinos, Eumelos, Parthenios veya Aristokritos olarak vermektedir. Skythinos ve Parthenios bazı bilim adamlarınca daha olası bulunmaktadır. Hatta Tivoli’de ele geçen bir Hermes payesi (Herme) üzerindeki yazıtta (Visconti, Iconographie grecque, 74) şairin adı şöyle geçmektedir:
ΑΝΑΚ[ρέων] ΣΚΥ[θίνου] ΤΗΙ[ος]. Sky(thinos oğlu) Te(os’lu) Anak(reon).
Şairin kesin olmamakla birlikte 495 veya 485 yıllarında öldüğü düşünülmektedir. Anakreonun ilerlemiş yaşından birçok kaynakta söz edilmiştir (örn. bkz. aş. Lukianos). Perslerin (Harpagos’un) birçok şehirle birlikte onun anayurdunu da tehdit etmesi üzerine yak. İ. Ö. 540 yılında vatanını terkedip birçok vatandaşıyla birlikte Batı Trakya’daki Abdera’ya (bugün Avdira/Yunanistan) gitmiştir. Abdera’nın kolonize edilmesinde onun da rol oynadığı söylenebilir.
Daha sonra şairin uzun yıllar Samos Tiranı Polykrates’in sarayında yaşadığı bilinmektedir. Burada saray şairi olarak büyük saygı görmüş ve uzun yıllar yaşamıştır. Bazı kaynaklarda tiranın oğluna müzik öğretmenliği yaptığı söylenir (bkz. aş. Himerios). Sanatı ve sanatçıları seven ve kollayan bu tiranın Anakreonu da çok sevdiği ve saydığı anlatılmaktadır. Hatta bir keresinde tiranın şaire olan dostluğundan ötürü 5 talanta altın hediye ettiğinden, ama şairin bu altını geri çevirdiğinden bahsedilir (bkz. aş. Stobaios). Geri çevirme gerekçesi ise, şairin böylesine büyük bir zenginliğe alışık olmadığı, altının verdiği endişeden dolayı iki gece boyunca uyuyamadığı ve zenginliğin buna değmeyeceği düşüncesidir (bkz. kaynakçada Richter, Anakreon. Richter bu bilgiyi antik yazar Stobaios’tan almıştır, bkz. aş.).
Bazı bilim adamlarına göre tiran onun tüm ihtiyaçlarını karşılamamış olsaydı şair büyük bir olasılıkla bu parayı alacaktı. İhtiyaçları karşılanan şairin, tiranı birçok şiirinde övdüğü ve güzel şiirleriyle onun zorbalıklarını bir parça da olsa yumuşattığı söylenir. 522 yılında Tiran Polykrates’in ölümü üzerine, şairi Peisistratos’lardan Atina Tiranı Hipparkhos’un yanına aldığı da bilinmektedir. Şairin Hipparkhos’un öldürülmesinden (İ. Ö. 514) veya Hippias’ın kovulmasından (İ. Ö. 510) sonra Atina’dan ayrılarak Thessalia’daki Larissa’ya, Ekekratidas’ın yanına gittiği anlatılır. Anakreon’un âkıbeti açık değildir. Ancak, günümüze gelen bilgilere göre seksen beş yaşına kadar yaşadığı düşünülmektedir (bkz. aş. Lukianos).
Kendisinin Aiskhylos’un gençlik eserlerini tiyatroda izlemiş olabileceği sanılmaktadır. Hikâye edildiğine göre, şair İ. Ö. 495 yıllarında bir kuru üzüm tanesini yutarken boğularak ölmüştür. Bu hikâye, aslında antik biyografi yazarlarının, hakkında yazdıkları yazar veya şairlerin işledikleri konulardan ne kadar etkilendiklerini ve ona göre de olayları klişeleştirerek hikâye ettiklerini göstermektedir. Bilindiği üzere Anakreon symposion (içki sofraları/meyhane türküleri) konularında yazmıştır ve bir üzüm tanesiyle boğularak ölmesi (şaraba atfen!) şair için son derece ironik bir sondur!
Şairin yaşamının son yıllarını olasılıkla ya Teos’ta ya da kardeş kent Abdera’da geçirdiği anlatılır. Simonides’e ait olduğu söylenen, ama olasılıkla daha geç döneme ait olan iki epigramda (Anthologia Palatina 7, 24 ve 25) şairin Teos’ta gömülü olduğundan bahsedilmektedir. Fakat öldüğü kentin Atina olduğunu belirten kaynaklar da vardır. Teos kenti şairin tasvirini sikkelerine basmıştır. Yine, vaktiyle Teos’ta şairin oturur durumdaki bir heykeli olduğu belirtilmektedir. Roma’da Capitolium Müzesi’nde şaire ait ünlü bir büst de bulunmaktadır (bkz. Res. 1-2).
Perikles’in babası, Mykale Deniz Savaşı’nın galibi Atinalı komutan Ksantippos’la arkadaş olduğu ve şairin, Atina Akropolü’nde, Ksantippos’un heykelinin yanında bir heykelinin durduğu rivayet edilmektedir. Bu heykelin olasılıkla Perikles tarafından diktirildiği düşünülmektedir. Pausanias İ. S. 170’li yıllarda Atina Akropolisi’ni ziyaret ettiği zaman, Parthenon’un doğusunda duran bir Anakreon heykelinden söz etmektedir (Ἑλλάδος Περιήγησις [Yunanistanın Tasviri] 25, 1).
Bu heykel olasılıkla yukarıda değinilen ve “Kopenhag Heykeli” diye bilinen eserdir. Heykelin ikonografisinde Anakreon şarapla coşmuş ve olasılıkla barbiton çalan bir şair tipinde betimlenmiştir. Bu tipolojiyi Yunanlar eskiden beri çok sevmişlerdir. Heykelin portresi ile uyum gösteren ve böylece Anakreon diye tanımlanmış olan birçok büst de bulunmaktadır. Hem heykel hem de büstlerin İ. Ö. yak. 440 yıllarında yapılmış orijinal bir esere dayandığı düşünülmektedir.
Şairin vazolar üzerinde isminin de yazılı olduğu betimleri vardır. Anakreon en eskisi İ. Ö. 515 yılına tarihlenen üç Arkaik Dönem kırmızı figürlü vazo resminde komastes (Dionysos şenlik alaylarına katılan sarhoş şenlik üyesi) olarak betimlenmiştir. Şair vazo resimlerinde genelde symposion ve erotik sahnelerde gözükmektedir ve betimlemelerde yaşlı bir görüntüsü yoktur.
Antik şairler Theokritos (Epigram 17- Anthologia Palati-na 9, 599) ile Tarentumlu Leonidas (Anthologia Palatina 16, 306) bazı epigramlarında ve antik yazar Pausanias bazı anlatımlarında (1, 25, 1) şair Anakreonun tasvirlerinden/heykellerinden bahsetmektedirler. Anakreon’un günümüze kalan heykelleri, büstleri, vazolar, mozaikler veya antik tablolar üzerindeki tasvirleri hakkında ayrıntılı bilgiyi Rosenmeyer (The Poetics of Imitation, 22-36) vermektedir.
Anakreonun tasvirleri hakkında Eski Yunan ve Latin kaynaklarından derlenen bilgiler bir araya getirildiğinde şairin kendisi hakkında edinilen bilgilerin şiirlerinden edinilenlerle hemen hemen aynı olduğu görülmektedir. Şairin hayatı ve eserleri iç içe geçmiştir ve bu da bize sympotik (meyhaneci) erotik bir Anakreon resmi çizmektedir. Şairin bu imajı Anakreonteia şairlerine ilham vermiştir ve bunu çok sık kullanmışlardır. An. Palatinada Anakreona mal edilen epigramlar incelendiğinde ve ayrıca birçok antik dilbilgisi uzmanının şaire yaptıkları atıflara bakıldığında şairin aslında erotik şiirlerinin dışında da eserleri olduğu görülmektedir. Ancak bu türden şiirleri şairin hayatta olduğu dönemde bile fazla ilgi çekmemiştir. Bu durumun çeşitli nedenleri vardır. Öncelikle Anakreon Antikçağda böylesine şahsi erotik şiirler yazmış olan ilk şairdir. Şiirlerinde hep bir lirik “ben” ifadesi vardır. Bu ben ifadesi genelde şairin bizzat kendisi ile özdeşleştirilmiştir. Şair şiirlerinde aşk ve şarabın etkisini bu lirik ben teması ve bunun sonuçları ile ifade etmektedir. Şairin kendisi ve karakteri hakkında büyük bir belirsizliğin hâkim olduğu görülmektedir.
Şairin şiirlerinin konusu genellikle aşk, şarap, güller ve neşeli sohbetlerdir. Şiirleri Ion Lehçesi’nde yazılmıştır. Şiirlerinin yetkinliği sonraki yüzyıllarda birçok hayran kitlesi oluşturmuştur. Anakreon, erotik hislerinin ruhunun ifadesi olduğunu dile getirmiştir. Şiirlerinden sadece 3 tanesi tam olarak, diğerleri ise parçalar halinde günümüze kalmıştır. Anakreon ile ilgili bilgiler daha çok şairin şiirlerindeki sözcüklerinden toparlanan bilgilerdir. Anakreon’un şiirleri, 18. yüzyılda yeniden keşfedilmesini ardından büyük ilgiyle karşılanmış ve özel bir akım başlatmıştır (bkz. aş. Anakreontizm). Şiirleri modern dillere çevrilmiştir. Amerika’nın millî marşı, Lüksemburg’un eski millî marşını temel alarak 1800 yılında John Stafford Smith tarafından bestelenen popüler bir İngiliz şiirinden (To Anacreon in Heaven) oluşturulmuştur. Şiirin asıl oluştuğu dönem ise, 1772-1792 yılları arasında Londra’da faal olan “Anacreontic Society”nin kulüp şiirleri ortamıdır (bkz. Anakreontizm).
Anakreon Antikçağın en ünlü kadın şairi Sappho’dan yaklaşık iki nesil daha gençtir. Şairin şiirlerinin yukarıda da belirtildiği gibi symposion’larla doğrudan ilişkisi vardır. En ünlü şiirlerinden birisi olan “Trakyalı tay” ile aslında bir hetaira’nın (üst sınıf fahişe) kastedildiği de düşünülmektedir. Anakreon “solo liriği” şairlerinin sonuncusudur. Şair basit bir dille ama etkileyici şiirler yazmıştır. Şiirlerinde en sık karşılaşılan temalar genellikle hem kadınlara hem de delikanlılara duyulan aşk, şarap, içki sofraları, eğlence yani entelektüel düzeyde zevk hayatıdır.
Ayrıca, kendisi ile ilgili olarak yaşlılık ve ölüm korkusuna da değinmiştir. Eleştiri içeren şiirleri de vardır. Politik konuları hemen hemen hiç işlememiştir. Iambos, trokhaios vezinlerini kullanmış, ender olarak elegeion’lar da yazmıştır. Şiirlerinin birçoğu parça olarak günümüze kalmış olsa da şairin stilini fragmanlardan tanımak da mümkündür. Kendinden sonraki dönemlerde, Geç Hellenistik Dönem’den Bizans Dönemi’ne kadar yaşamış olan şairleri çok etkilemiştir. Birçok şair Anakreon’u taklit etmiş ve onun stilinde eserler vermiştir. Ancak, bu türden çoğu şiirin şairi bilinmemektedir. Anakreon tarzında yazılmış ve çoğu zaman ona mal edilmiş bu şiirlere Latince olarak “carmina Anacreontea” veya sadece “Anacreontea” (Yunanca orijinal adı: [τὰ καλούμενα] Ἀνακρεόντεια ya da Ἀνακρεόντεια μέλη) denilmektedir. Anthologia Palatina’da yak. 60 şiir böyle isimlendirilmektedir. Bu tür şiirlerin bilinmeyen yazarını belirtmek için Pseudo-Anakreon/Sahte-Anakreon isimlendirmesi de kullanılmıştır.
Anadolu’da bulunmuş olan antik mezar taşlarının üzerlerindeki şiirlerde de Anakreon’un adı geçmektedir. Örneğin, Kyzikos’ta ele geçmiş Menekrates isimli bir şahsın mezar şiirinde şairden söz edilmektedir. Bugün kayıp olan, Hellenistik Dönem’e ait mezar taşının üzerine Menekrates erotik sahneler resmettirmiştir. Mezarının önünden geçenlere karşı ise bu erotik figürleri Menekrates şu düşünceyle savunmuştur: Şayet Anakreon oğlanlarla ilgili şiirleriyle meşhur olmuşsa, o zaman kendisi de kadınlarla olan ilişkisini mezar taşına resmettirebilir! Şiirin Yunancası ve Türkçe çevirisi aşağıdadır.
“Anakreon’un bütün eserleri erotizm üzerinedir!” (Anacreontis quidem tota poesis est amatoria). Cicero’nun (Tusculanae Dis-putationes 4, 71) Anakreon’un şiirleri hakkındaki bu yorumu oldukça haklıdır ve şairin eserlerindeki genel karakteri çok iyi açıklamaktadır. Solo liriğinin bu son büyük şairinin elimize ulaşabilen az sayıdaki şiirinde yansılanan genel hava gerçekten budur.
Anakreon Hellenistik Dönemde sanatının kalite ve üstünlüğünden dolayı dokuz büyük Melos şairinden birisi sayılıyordu. Şairin eserleri bu dönemde İskenderiyeli dil bilginleri Byzantion’lu Aristophanes (İ. Ö. 3./2. yy.) ve Samothrake’li Aristarkhos (İ. Ö. 2. yy.) tarafından olasılıkla vezinlerine göre düzenlenerek metin kritiği eşliğinde derlenip beş cilt halinde yayımlanmıştır. Bugün kayıp olan bu eserde lirik şiirlerin üç kitapta, iambos ve elegeion şiirlerinin ise birer kitapta toplandığı anlaşılmaktadır. Şairin müzikal komposizyonu ve koreografisi hakkında ise çok az şey bilinmektedir. Eserleriyle ilgili bilgiler genellikle son derece kısıtlı sayıda olan papirüs buluntularından ve daha çok da diğer antik yazarların ifadelerinden ya da verdikleri bilgilerden dolaylı olarak edinilmektedir. Şairin kendisi ve hayatı hakkında bilgi veren antik yazarlar ve verdikleri bilgiler (Müller 2010, 49-55) kronolojik sıraya göre, özetle şunlardır:
Herodotos (İ. Ö. 5. yy.): (Histories apodeksis 3, 121, 1-3; 122, 1) Anakreon’un Polykrates’in sarayında bulunmasından söz etmektedir.
Pherekydes (İ. Ö. 5. yy.): (Fragman 112, 1-4) Teos’tan ve dolayısıyla olasılıkla Anakreon’dan söz etmektedir. Ancak Anakreon’dan bahsetmesi bu cümlelerde yine de açık değildir.
Aristophanes (İ. Ö. 5./4. yy.): (Thesmophoriazusai 160-163) Alkaios ve Ibykos ile beraber Anakreon’dan “Teios” sıfatını kullanarak Ionia’lı şairler diye söz etmektedir.
Platon (İ. Ö. 5./4. yy.): (Hipparkhos 228b4-c6) Anakreonu Atinaya getirtmek için Peisistratosun oğlu Hipparkhosun Teosa elli kürekli bir gemi yolladığından söz etmektedir.
Aristoteles (İ. Ö. 4. yy.): (Athenaion politeia 18, 1, 1-18, 2, 9) Zevklere, Eros’a ve Musa’lara düşkün olduğunu belirttiği Hipparkhosun Anakreon ile Simonidesi Atinaya getirttiğinden söz eder. Aristotelesin bu bilgiyi doğrudan Platondan alıp almadığı bilinmemektedir ama sözcüklerinin dizilişine bakılacak olursa Platonu kullandığı anlaşılmaktadır. Erotizmle dolu Anakreon imgesi daha o dönemde yaygınlaşmış gözükmektedir.
Aristoksenos (İ. Ö. 4. yy.): (Fragman 12,10 vd.) Anakreon’un Ksenophanes ve Polykrates ile aynı dönemde yaşamış olduğundan söz etmektedir ki bu da tarihi gerçeklerle örtüşmektedir.
Aleksis (İ. Ö. 3./2. yy.): (Fragman 2,5-11) Anakreonun erotik ilişkilerinde Polykrates ile yarış halinde olduğunu, hatta tiranın kendi sevgilisini şairden kıskandığı ve bu nedenle de onun saçını kestiğini bile aktarmaktadır. Yazar bu düşüncelerini olasılıkla Anakreonun bazı şiirlerine dayandırmaktadır.
Strabon (İ. Ö. 1. yy. / İ. S. 1. yy.): (Geographika 14, 1, 16, 10-11) Anakreonun Polykratesin sarayında yaşadığından ve diğer Teos’lularla birlikte Abderaya göç ettiğinden söz eder. Strabon her iki ifadesi için de Anakreonun şiirlerine gönderme yapmaktadır. Strabonun Anakreon hakkında yazılmış biyografik yorumları kullandığı ve bunların ise gerçeklere dayandığı anlaşılmaktadır.
Lukianos (İ. S. 2. yy.): (Makrobioi 25, 12-26, 4) Anakreonun seksen beş yaşına kadar yaşadığından söz eder. Ancak, büyük olasılıkla doğru olan bu bilgiyi Lukianos un nereden edindiği bilinmemektedir.
Pausanias (İ. S. 2. yy.): (Graeciae Descriptio [Ἑλλάδος Περιήγησις] 1, 2, 3, 1-7) Şairin Polykratesin sarayında bulunmasından söz etmektedir.
Prusiaslı Himerios (İ. S. 4. yy.): (Declamationes et orationes 29, 24-31) Anakreon’un Polykratesin oğluna müzik öğretmenliği yaptığından söz etmektedir. Ancak bu bilgi olasılıkla sonradan uydurulmuştur.
Stobaios (İ. S. 5. yy.): (Anthologium 4, 31c, 78, 1-5 ve 4, 31c, 91, 1-4) Anakreon’un Polykrates’ten altın hediye aldığından ve sonra bunu tirana geri verdiğinden söz etmektedir. Bu bilginin Anakreon’un kendi şiirlerinden mi yoksa Anakreonteia grubuna giren şiirlerden mi edinildiği açık değildir. Hem Anakreon’un şiirlerinde hem de ona öykünen diğer şiirlerde zenginliğin reddedilmesi olgusu gerçekten de vardır. Ama zenginliğin reddedilmesi symposion’larla, aşkla ve erotizmle dolu bir dünyada paranın hiçbir işe yaramayacağı, dolayısıyla da herhangi bir anlamının olamayacağı ile ilgilidir. Anakreon’un yine lirik içerikli “ben” ifadesiyle karşımıza çıkan bir şiirindeki, zenginliği kendisine sıkıntı getirebileceği gerekçesi ile reddettiği (yukarı bkz.), kendisini dertlerden uzak bir şekilde sadece şaraba ve aşka vermek istediğine dair düşünce hatalı olmayabilir. Bu öykünün gerçeğe mi dayandığı yoksa uydurulmuş mu olduğu bilinmemektedir. Ancak Anakreon’un tiranın sarayında yaşarken böyle bir durumun başına gelme olasılığı mevcuttur. Her koşulda şairin sarayda para sıkıntısı çektiği düşünülemez.
Anakreonteia şairlerinin Anakreon ve hayatı hakkında yukarıda adı verilen yazarlardan başka kimlerden bilgi aldıkları konusunda aşağıdaki kaynaklar da bilgi vermektedir.
Suda (İ. S. 10. yy.): (a, 1916, 1-8) Bir sözlük olan Suda’nın Anakreon maddesinin girişinde şairle ilgili verilen bilgilerin bir kısmının yanlış olduğu görülmektedir. Bu da sözlüğün güvenilirliğine gölge düşürmektedir. Yine aynı şekilde, Teos’tan Abdera’ya göçün Anakreon tarafından zorla gerçekleştirildiği bilgisi de yanlıştır. Anakreon’un Ion Lehçesi’yle elegeion’lar ve iambos’lar yazdığı ve ayrıca meyhane şarkıları ile Anakreonteia’yı da kaleme aldığı bilgisi vardır. Suda sözlüğünün oluştuğu dönemde Anakreonteia adı altında anılan şiirlerin asıl yazarları sorgulanmamış ve şiirler doğrudan Anakreon’a mal edilmiştir. Antikçağ’da Anakreonteia adı ile bilinen şiirlerin orijinalliğini kimse sorgulamamış ve bu şiirlerin gerçekten de Anakreon’a ait olduğu düşünülmüştür. En azından antolojinin içindeki geç dönem şiirlerinin oluştuğu dönemde bunların Anakreon’a ait olmadıkları biliniyor olmalı idi.
Gnomologium Vaticanum (GV) (İ. S. 14. yy.): (72, 1-3) Bu koleksiyonda, olasılıkla Stobaios’a dayanarak Anakreon’un Polykrates’ten altın hediye aldığından ve onu geri verdiğinden söz edilmektedir. Ancak bu kaynakta Anakreon’un bir arkadaşına yoksulluğunu şikâyet ettiğinden söz ettiği de belirtilmektedir. Bu bilgi Stobaios tarafından verilen bilgi ile çelişmektedir. Bilginin bu koleksiyonda nasıl yer aldığı meçhuldür.
Yukarıda yazılanlar özetlenecek olursa, adı geçen yazarların verdikleri bilgilerden aslında Anakreon’un gerçek hayatı hakkında ne kadar az şey bilindiği ortaya çıkmaktadır. Kaynakların verdikleri bilgilerin hemen hepsinde şairin Teos’lu olduğuna değinilmektedir ve bu neredeyse hep vurgulanmaktadır. Bu vurgunun daha Hellenistik Dönem’de yerleşmiş olduğu algılanmaktadır. Bundan başka ayrıca, İ. S. 2. yüzyıldan itibaren şair hakkında söylenenlerden erken dönem yazarlarında bahsi geçmeyen şeylerin hemen hepsinin uydurma olduğu anlaşılmaktadır.
Anakreonteia şairlerinin de şairin hayatı hakkında Teos’lu olması ve şiirlerinden edinilen birkaç bilgi dışında bir şey bilmedikleri görülmektedir. Şairin kişiliğinin algılanması kendisi henüz hayattayken bile şairliği ve şiirleri üzerinden olmuş gözükmektedir. Başka bir ifadeyle şairin şiirleri kişiliğinin hep önüne geçmiş gibidir.
Şairin eserlerinin günümüze fragman olarak kalmasından dolayı Anakreonun şairliği hakkında kesin bilgi edinilememektedir. Yazarın günümüze kalan külliyatının genelde hem kadınlara hem de güzel delikanlılara duyulan aşkın birkaç mısra ile dile getirilmesi olduğunu belirtmiştik. Şiirlerinde savaş teması hemen hiç yoktur. Politik konulara ise çok ender girmektedir. Aşk şiirlerinin genelde eğlencelerle geçen symposion’larda (içki sofralarında) okunmak üzere hazırlandığı anlaşılmaktadır. O dönemin tiranlarının saraylarında bu türden symposion’ların sıklıkla düzenlendiği bilinmektedir. Hissettiği tutkulu aşkı dile getirme biçimindeki sadelik ve müthişlikle diğer şairlerden ayrılır. Şiirlerinde oyun oynarcasına aşk yaşama teması da görülür.
Şair aşkta hissedilen çılgınlığı ve heyecanı şiirlerinde “Eros’un zarları” şeklinde nitelemektedir. Eros’un ço-cuksu varlığı ile sebep olduğu duygular arasındaki keskin karşıtlığı şairin şiirlerinde dile getirmesinin altı çizilmelidir. Bu olgu daha sonra Rhodoslu Apollonios ile Apuleius’ta da karşımıza çıkmaktadır. Trakyalı bir genç kızı ehil binicisinden kaçan bir taya benzettiği şiirindeki erotik mecaz çok tipiktir. Bu şiirinin Horatius’un bir şiirini (Ode 1, 23) etkilediği bilinmektedir.
Bilindiği kadarıyla Anakreon “Eros’tan sarhoş olma” durumunu ilk ortaya koyan şairdir. Sappho’nun “acı-tatlı Eros’u”na karşılık Anakreon’un şiirlerinde severken sevmemek durumunun algılandığı görülmektedir.
Şiirlerinde yılgınlık ile aklı selimlilik hâlinin birbirlerine çok yakın durmasını müthiş bir mesafe ile betimlemektedir. Şairin kelimelerle oynamayı sevdiği ve bir ismin çeşitli hâllerdeki şekillerini kullandığı görülmektedir. Genelde dili pürüzsüzleştirilmiş ve oldukça süslüdür. Isırıcı alay ile zaman zaman küfürler de görülür.
Şiirlerindeki bir başka konu ise, belirttiğimiz gibi yaşlılık ve bundan nüktedan bir şekilde yakınmadır. Bu konuda kendisini ironik olarak eleştirdiği görülmektedir. Lesbos’lu bir kıza olan ilgisini dile getirdiği şiirinde şairin Sappho’yu kastettiği düşünülmüştür. Şiirlerinde ölüm korkusu da dile getirilmiştir. Şairin sözlerinden saçlarının gri rengi konusunda çok hassas olduğu çıkarılabilmektedir. Bu hassasiyet özellikle fragman halindeki bir şiirinde kendisini çok belli etmektedir: “Gri sakalımı görünce önümden altın kanatlarıyla esercesine uçup giden Eros” .
Şairin Artemis’e dua biçiminde yazdığı şiiri ise olasılıkla, Maiandros Magnesiası’nda tapınım gören Artemis Leukophryene’ye sunulmuştur ve bu şiir şairin dinsel içerikli bir şiiri olarak algılanabilir.
Anakreon gelecek yüzyıllarda, asıl kişiliğine bakılmaksızın şiirleriyle ortaya koyduğu kimlikle benimsenecek ve “daima sarhoş ve âşık ihtiyar” biçiminde belleklere yerleşecektir. Şairin zarif, sevimli ve hafiflik duygusu uyandıran şiirleri öylesine sevilip tutulmuştur ki kendisinden sonra özellikle Hellenistik Dönem’le başlayan ve Bizans Dönemi’nin içlerine kadar devam eden bir taklit geleneği başlatmıştır. Bu geleneğin ürünleri daha önce de değindiğimiz gibi “Anakreonteia” olarak anılmaktadır. Bu şiirler uzun süre yanlışlıkla şaire atfedilmiştir. Şiirlerde işlenen konular sınırlıdır ve bu da daha çok zengin bir dil ve motiflerle süslü erotizmdir. 16. yüzyıldan itibaren bu şiirler çeşitli dillere çevrilmiştir. Özellikle 18. yüzyılda başta Goethe ve Belleau olmak üzere birçok şair tarafından bu şiir türü zirve noktasına ulaştırılmış ve dolaylı olarak Ronsard, Herrick, von Hagedorn, Lord Byron ve Hugo gibi ünlü şairleri bile derinden etkilemiştir.
Anakreonteia (Ἀνακρεόντεια / Carmina Anacreontea)
Anakreonteia, şair Anakreon’un adı altında toplanmış yaklaşık 60 anonim şiire verilen isimdir. Şiirler hakkındaki bilgiler 10. yüzyıldan günümüze kalan bir şiir antolojisi olan Anthologia Palatina sayesinde edinilmektedir. Şiirlerin de içinde olduğu Anthologia Palatina el yazmaları, ilk olarak Henricus Stephanus (Henri Estienne) isimli birisi tarafından Leuven’de (Belçika) görülmüş ve şiirler orada bu antolojiden kopyalanıp 1554 yılında yayımlanmıştır.
Stephanus kopya çıkarırken aslında el yazmalarındaki metne genel olarak sadık kalmıştır. Ancak yine de bazı kısımlara müdahale ettiği, bazı kısımların ise orijinal metinde varken Stephanus’un kopyasında olmadığı görülmektedir. Örneğin, Anakreonteia’daki birinci şiirin orijinalinde, bu şiirin şairi, Anakreon’un başındaki çelengi ondan hediye aldığını dile getirmektedir. Bu ifadeyle, Anakreon’un, şiirindeki etkisine sembolik olarak değiniyor olmalıdır. Bu kısım Stephanus tarafından şiirden çıkarılmıştır. Yayımladığı eserdeki bu türden ayrıntılar ise, bu şiirlerin gerçek yazarının şair Anakreon değil de başka kimseler olduğu hakkında ipucu vermektedir. Bu şiirlere Anakreonteia adının verilmesinin genelde iki sebebi vardır. Birincisi, şiirlerde kullanılan vezindir: ya katalektik-iambik dimeter ya da anakreontik vezin (ana-klastik-Ionik dimeter) kullanılmıştır. İkincisi ise, şiirlerin işlediği konuların erotizm ve symposion’lar çerçevesinde olmasıdır.
El yazmalarında belgelenen bu 60 kadar şiirin farklı yüzyıllarda yazıldığı anlaşılmaktadır. En eskileri Anakreon’un kullandığı Ion Lehçesi’yle yazılmışlardır (2., 3. ve 5. şiirler hariç olmak üzere 1.-20. sıradaki şiirler). Bu eski şiirleri İ. S. 2. yüzyılda yaşamış olan Aulus Gellius’un derlediği düşünülmektedir.
Yine, Ion Lehçesi’yle yazılmış başka bir grup şiirin de erken bir döneme ait olduğu sanılmaktadır (21.-34,3 arasındaki şiirler). 2. 5. ve 35.-53. arasındaki şiirlerin ise, İ. S. 5. veya 6. yüzyıla ait olduğu belirlenmiştir. Bu koleksiyonun en son hangi yüzyıllarda hangi amaçla derlendiği ise bilinmemektedir ve bu konuda bilim dünyasında fikir birliği yoktur. Koleksiyonun içerdiği şiirlerin dinleyiciler önünde okunması veya retorik (hitabet) sanatında kullanılması amacıyla derlendiği düşünülmektedir.
Anakreonteia’daki şiirlerin Anakreon’un şiirlerinden farkı, şiirlerde kullanılmış olan ifadenin daha yumuşak ve işlenen konuların tek yönlü olmasıdır. Taklit şiirlerde yaşamın zevkleri öne çıkarılmış, ölüm ve yaşlılık korkusundan eser kalmamıştır. Şiirlerde zaman kavramı yoktur. Seks, sarhoşluk ve ölümden açık açık söz edilmemektedir. Anakreonteia ’nın değindiği konular aslında antolojinin de ilgi alanındaki konulardır. Bu konular, şarap, yakışıklı delikanlılar, Aphrodite, Eros, Üç Güzeller, Dionysos, bahar ve benzer konulardır. Bazı şiirler ise, sanat eserleri, güvercin, gül veya lyra üzerinedir. Şiirlerde mitolojik öyküler yaygın değildir. İlk defa Stephanus tarafından yayımlanan şiirler sonradan birçok dile çevrilmiştir (Landfester, Anakreonteia, 37-38).
Anthologia Palatina
Eski Yunanca ve Latince şiirler daha Antik Dönem’den itibaren koleksiyoncuların ilgisini çekmiş ve toplanmaya başlanmıştır. Bizans Dönemi’nde İ. S. 900 yıllarında Bizans’ın saray papazı Konstantinos Kephalas, daha önce başka koleksiyoncular tarafından alfabetik olarak bir araya getirilmiş Antik Dönem’den Yunanca epigramları, konularına göre ayırarak tekrar toplamıştır. Kephalas bu şiirlere, kendisinin toplamış olduğu sayısız başka şiiri de ekleyerek yeni koleksiyonu oldukça geliştirmiştir. İşte Kephalas’ın yaptığı bu koleksiyon, bilim dünyasında “Anthologia Palatina” (veya “Anthologia Graeca”) olarak tanınmaktadır.
İsimde yer alan “Palatina” kelimesi “Codex Palatinus” tanımlamasından gelmektedir. Bu esere Palatin Kodeksi denmesinin sebebi ise, eserin Almanya’nın Heidelberg kentinde yer alan büyük bir şato (Palatin) içinde bulunmasından ileri gelmektedir. Eser Ortaçağ’da herhangi bir şekilde Konstantinupolis’ten Heidelberge getirilmiş olmalıdır. Büyük olasılıkla, Konstantinupolis’in fethinden sonra kentten kaçan Bizanslı entelektüeler böyle değerli eserlerle birlikte Avrupa’ya dağılmış olmalıdır.
Anthologia Palatina eski şiir antolojilerini bir araya getiren bir eserdir. Bu antolojinin içinde bulunan şiirler İ. Ö. 5. yüzyıldan Ortaçağ’ın içlerine kadar uzun bir dönemde yazılmışlardır. Şiirler genelde elegeion’lar şeklindedir ama sadece heksametron’lar ve iambos’lar da vardır. Antolojinin aslen İ. S. 980 yılında (10. yüzyılda) Konstantinupolis’te oluştuğu düşünülmektedir. Bu antolojinin ise, yukarıda da değinildiği gibi, K. Kephalas tarafından İ. S. yak. 900 yıllarında eski antolojilerden derlenen bir antolojinin daha geliştirilmiş şekli olduğu sanılmaktadır.
Daha eski antolojiler ise örneğin İ. Ö. yak. 70 yıllarına ait olan “Meleagru stephanos” (Μελε-άγρου στέφανος = Meleagros’un Çelengi) veya Agathias’ın İ. S. 6. yüzyıla ait “Kyklos ton neon epigrammaton” (Κύκλος τῶν νέων ἐπιγραμμάτων = Yeni Epigramların Koleksiyonu)’udur. Anthologia’nın el yazmaları 1600 yılından beri Heidelberg’de bulunmaktadır. Bir kısmı ise Paris’tedir. Anthologia Palatina’nın hemen hemen aynı şiirleri içeren ama düzeltme ve silmeleri de olan “Anthologia Planudea” isimli, Maksimos Planudes ile ilişkilendirilen bir de el kopyası vardır. Anth. Planudea 1494 yılında Floransada Johannes Laskaris tarafından yayımlanır. K. Kephalas’un 15 kitaba ayırdığı Anthologia Palatina yak. 3700 epigramdan oluşmakta ve yak. 23.000 mısrayı kapsamaktadır.
Kitaplara tek tek bakalım (Nickel, Lexi-kon, 62-63; Gall, Anthologia Graeca, 50; Landfester, Anthologia Graeca, 40):
1. Kitap: İ. S. 4.-10. yüzyıllardan Hıristiyan şiirleri
2. Kitap: Koptos’lu Khristodoros’un mısraları (İ. S. 5.-6. yüzyıllar)
3. Kitap: Kyzikos’taki bir tapınaktan zamanı tam belirlenemeyen şiirler
4. Kitap: Meleagros ve diğerlerinin şiirlerini sundukları Prooimia’lar
5. Kitap: Çeşitli şairlerin aşk epigramları
6. Kitap: Adak epigramları ve diğer çeşitler
7. Kitap: Mezar epigramları
8. Kitap: Naziansos’lu Gregorios’un epigramları (İ. S. 4. yy.’ın 2. yarısı)
9. Kitap: Epideiktik (çeşitli içerikli gösteriş amaçlı) epigramlar
10. Kitap: Protreptika /cesaret verici şiirler, özdeyiş ve yaşam bilgelikleri
11. Kitap: İçki ve alay içerikli epigramlar
12. Kitap: Oğlanlar için yazılmış epigramlar (paidika)
13. Kitap: Çeşitli vezinlerde onur epigramları
14. Kitap: Bilmeceler, kehanet sözleri ve matematik problemleri
15. Kitap: Figürlü şiirler ve diğer çeşitler
16. Kitap: Sanat eserleri üzerine şiirler. Bu bölüm Anthologia Palatina’da yoktur ama Anthologia Planudea’da bulunmaktadır.
Şair Anakreon’un kendinden sonraki dönemi etkileme gücü ve bu kapsamda başkaları tarafından yazılan aynı tarzdaki şiirler, yani Anakreonteia, şairin algılanan şahsiyeti ile yakından ilgilidir. Çünkü şair, daha Hellenistik Dönem’de gelmiş geçmiş en büyük lirik ozanlardan birisi olarak kabul edilmiştir. Şairin bu etkisini Michelangeli’nin kitabının başlığı çok güzel açıklamaktadır: “Anakreon ve Yüzyıllar Süren Şöhreti” (Anacreonte e la sua fortuna nei secoli).
Şairin şiirlerinin keşfinden ve ilk kez 1554 yılında Fransız Hümanist Henricus Stephanus (Henri Estienne, 1528-1598) tarafından yayımlanmasından ve bunun üzerine birçok yorum içeren çalışmaların da ortaya konulmasından sonra Anakreon Avrupa’da 18. yüzyılda “mutluluk” (Eudaimonizm) akımındaki aydınlanmada ideal bir figür olmuştur. “Anakreontizm” adıyla anılan bu dönemde Anakreon, Sokrates gibi bir bilge olarak algılanmıştır. Bu algının en güzel yansıması ise, Goethe’nin Anakreon tarzında yazdığı “Anakreon’un Mezarı” isimli şiirinde (1784) kendini göstermektedir.
"Anakreons Grab Wo die Rose hier blüht, wo Reben und Lorbeer sich schlingen, Wo das Turtelchen lockt, wo sich das Grillchen ergötzt, Welch ein Grab ist hier, das alle Götter mit Leben Schön bepflanzt und geziert? Es ist Anakreons Ruh. Frühling, Sommer und Herbst genoss der glückliche Dichter; Vor dem Winter hat ihn endlich der Hügel geschützt. " Johann Wolfgang von Goethe
"Anakreonun Mezarı Gülün açtığı, asmalarla defneler in kucaklaştığı bu yerde, kumrucuğun çığırdığı, cırcır böceğinin eğlendiği bu yerde, nasıl bir mezardır burası, bütün tanrıların birlikte yaşadığı, güzel bitkilerle dolu ve süslü? Anakreonun istirahatgâhıdır burası. Baharın, yazın ve güzün tadını çıkardı şanslı şair; kıştan ise korudu onu en sonunda bu mezar. " Goethe
Anakreon hakkındaki bu algı ve onun tarzında şairlik Avrupa’da kısa zamanda yayılmıştır. Anakreon’dan doğrudan çevirilerin yanı sıra, önceleri dönemin Latincesinde, sonraları ise Avrupa’da konuşulan yerli dillerde onun şiirlerine benzer şiirler yazılmıştır. Şairin tarzına öykünme had safhaya gelmiştir. Bunun anlamı ise, vezinlerde genelde uyaksız katalektik iambos’ların veya katalektik Ionik ikili ölçünün (dimeter) kullanılması ve stil olarak da şakacı, tatlı ve zarif bir üslubun tercih edilmesidir. Konu ise çoğunlukla imgelerle süslü aşk oyunları, arkadaşlık ve düğün şiirleridir.
Anakreon tarzı şairlik en güçlü dönemine 18. yüzyılda ulaşmıştır. Şairin şiirlerinin sayısız çevirisi ve şiirler hakkında yayımlanan sayısız yorum bu tarz lirik şiire olan ilginin canlı kalmasını sağlamıştır. Anakreon’un şiirlerinin çevirileri ve benzer şiirlerin yazılması konusunda Fransızlar hep önde olmuşlar ve başta Alman şairler olmak üzere birçok Avrupalı şairi de Anakreon tarzı şiir yazma konusunda etkilemişlerdir.
Ancak, Almanya’da Anakreon ve şiirlerinin etkisindeki Anakreontizm akımı Alman Aydınlanma Dönemi’nin bir olgusudur ve bu dönemde bu tarzda birçok şiir yazılmıştır. Şiirler, yeni, laik ve iyimser bir Alman toplumunun kendi varlığını kavramasında etkili olmuştur. Anakreon o dönemde Almanya’da genç bir şair kuşağının yaşam stili haline gelmiştir. Bu dönemde Johann Nikolaus Götz (1721-1781) ve Johann Peter Uz (1720-1786) tarafından çevrilen Anakreon şiirleri (Die Oden Anakreons in reimlosen Versen, 1746) bu kuşağı çok etkilemiştir.
Alman Aydınlanması’nın bu genç kuşağı, oluşturdukları arkadaş topluluklarında Anakreonun ifade ettiği düşünce tarzında bir araya gelmişlerdir. Hatta “Alman Anakreon” olarak tanınan Johann Wilhelm Ludwig Gleim (1719-1803) dostluk, aşk ve (ölçülü) içki zevki konularında yazdığı şiirlerle Anakreon tarzı şairliği özendirmiş ve yaygınlaşmasını sağlamıştır. Bu sayede Anakreontizm Almanya’da Goethe dahil birçok ünlü şaire de esin kaynağı olmuş ve onları etkilemiştir.
18. ve 19. yüzyıllarda Anakreon tarzında şiir yazmak bütün Avrupa’yı etkisi altına almıştır ve bu alanda eserler veren İtalyan, İsveçli, Hollandalı, Rus, İngiliz vb. birçok ünlü şair vardır. Özellikle İngiltere’de Thomas Moore (1779-1852) aracılığı ile sonu gelmeyen bir Anakreon hayranlığı başlamıştır. Bir edebiyat akımı olarak Anakreontizm bir edebiyat türünden çok, belli bir hayat felsefesine dayanan bir şiir tarzını anlatmak için kullanılan bir terimdir. Bu görüşe göre yeryüzünde her şey geçicidir; onun için de insanoğlu yalnız en güzele karşı ilgi duymalıdır. Bu şiir akımı 18. yüzyılda doruğa eriştiyse de sonraki yüzyıllarda bırakılmıştır.
Anakreon ve şiirlerinin Batı dünyasını her yönden (örn. bkz. aş. Gérô-me’un “Anakreon, Bakkhos ve Eros” isimli tablosu ve Thorvaldsen’in “Eros ve Anakreon” isimli kabartması) yüzyıllarca etkilemesine karşın Doğu dünyasında böyle bir etkileşime dair herhangi bir veri yoktur. Perslerin Yunanlarla yakınlaşmasına rağmen antik Pers edebiyatında Antik Yunan edebiyatının izlerinin (ve tabi tersi durumun da) olup olmadığı bilinmemektedir. Hatta Doğu kavramını biraz daha ilerletirsek Eski Batı (Eski Yunan ve Roma) edebiyatının Hint ve Çin edebiyatları üzerinde etkisinin var olup olmadığı hakkında da hiçbir bilgi yoktur. Aslında genel olarak bugüne kadar bu konularla ilgili bir çalışma yapılmamıştır (Brinker, Anakreon, 24).
Frg. (= Fragman) 1 ΕΙΣ ΑΡΤΕΜΙΝ γουνοῦμαί σ ̓ ἐλαφηβόλε, ξανθὴ παῖ Διός, ἀγρίων δέσποιν ̓ Ἄρτεμι θηρῶν ἵκευ νῦν ἐπὶ Ληθαίου δίνῃσι θρασυκαρδίων ἀνδρῶν ἐσκατόρα πόλιν χαίρουσ ̓, οὐ γὰρ ἀνημέρους ποιμαίνεις πολιήτας.
Frg. 2 ΕΙΣ ΔΙΟΝΥΣΟΝ ὦναξ, ᾧ δαμάλης Ἔρως καὶ Νύμφαι κυανώπιδες πορφυρῆ τ ̓ Ἀφροδίτη συμπαίζουσιν, ἐπιστρέφεαι δ ̓ ὑψηλὰς ὀρέων κορυφάς γουνοῦμαί σε, σὺ δ ̓ εὐμενὴς ἔλθ ̓ ἡμίν, κεχαρισμένης δ ̓ εὐχωλῆς ἐπακούειν· Κλεοβούλῳ δ ̓ ἀγαθὸς γένεο σύμβουλος, τὸν ἐμόν γ ̓ ἔρωτ ̓, ὦ Δεόνυσε, δέχεσθαι.
Frg. 3 ΚΛΕΟΒΟΥΛΟΣ Κλεοβούλου μὲν ἔγωγ ̓ ἐρέω, Κλεοβούλῳ δ ̓ ἐπιμαίνομαι, Κλεόβουλον δὲ διοσκέω.
Frg. 4 ὦ παῖ παρθένιον βλέπων, δίζημαί σε, σὺ δ ̓ οὐ κλύεις, οὐκ εἰδώς, ὅτι τῆς ἐμῆς ψυχῆς ἡνιοχεύεις.
Frg. 5 Σφαίρῃ δηῦτέ με πορφυρέῃ βάλλων χρυσοκόμης Ἔρως νήνι ποικιλοσαμβάλῳ συμπαίζειν προκαλεῖται. ἡ δ’ - ἔστιν γὰρ ἀπ’ εὐκτίτου Λέσβου - τὴν μὲν ἐμὴν κόμην - λευκὴ γάρ - καταμέμφεται, πρὸς δ’ ἄλλην τινὰ χάσκει.
Frg. 17 Ἀρθεὶς δηὖτ ̓ ἀπὸ Λευκάδος πέτρης ἐς πολιὸν κῦμα κολυμβέω μεθύων ἔρωτι.
Frg. 27 φέρ ̓ ὕδωρ, φέρ ̓ οἶνον, ὦ παῖ, φέρε <δ ̓> ἀνθεμόεντας ἡμὶν στεφάνους, ἔνεικον, ὡς δὴ πρὸς Ἔρωτα πυκταλίζω.
Frg. 34 - - - ἀστραγάλαι δ ̓ Ἔρωτός εἰσιν μανίαι τε καὶ κυδοιμί.
Frg. 44 πολιοὶ μὲν ἡμὶν ἤδη κρόταφοι κάρη τε λευκόν, χαρίεσσα δ ̓ οὐκέτ ̓ ἥβη πάρα, γηραλέοι δ ̓ ὀδόντες. γλυκεροῦ δ ̓ οὐκέτι πολλὸς βιότου χρόνος λέλειπται. διὰ ταῦτ ̓ ἀνασταλύζω θαμὰ Τάρταρον δεδοικώς. Ἀίδεω γάρ ἐστι δεινὸς μυχός, ἀργαλῆ δ ̓ ἐς αὐτὸν κάτοδος· καὶ γὰρ ἑτοῖμον καταβάντι μὴ ἀναβῆναι.
Frg. 45 μεγάλῳ δηὖτέ μ ̓ Ἔρως ἔκοψεν ὥστε χαλκεὺς πελέκει, χειμερίῃ δ ̓ ἔλουσεν ἐν χαράδρῃ.
Frg. 53 - - - <Ἔρως, ὅς> μ ̓ ἐσιδὼν γένειον ὑποπόλιον χρυσοφαέννων πτερύγων ἀήταις παραπέτεται.
Frg. 79 Ἐρῶ τε δηὖτε κοὐκ ἐρῶ καὶ μαίνομαι κοὐ μαίνομαι.
Frg. 88 πῶλε Θρηικίη, τί δή με λοξὸν ὄμμασι βλέπουσα νηλεῶς φεύγεις, δοκεῖς δέ μ ̓ οὐδὲν εἰδέναι σοφόν; ἴσθι τοι, καλῶς μὲν ἄν τοι τὸν χαλινὸν ἐμβάλοιμι, ἡνίας δ ̓ ἔχων στρέφοιμί σ ̓ ἀμφὶ τέρματα δρόμου· νῦν δὲ λειμῶνάς τε βόσκεαι κοῦφά τε σκιρτῶσα παίζεις, δεξιὸν γὰρ ἱπποπείρην οὐκ ἔχεις ἐπεμβάτην.
CA 35 ΕΙΣ ΕΡΩΤΑ Ἔρως ποτ ̓ ἐν ῥόδοισιν κοιμωμένην μέλιτταν οὐκ εἶδεν, ἀλλ ̓ ἐτρώθη τὸν δάκτυλον· παταχθείς τὰς χεῖρας ὠλόλυξεν· δραμὼν δὲ καὶ πετασθείς πρὸς τὴν καλὴν Κυθήρην, ὄλωλα, μῆτερ, εἶπεν, ὄλωλα κἀποθνήσκω· ὄφις μ ̓ ἔτυψε μικρὸς πτερωτός, ὃν καλοῦσιν μέλιτταν οἱ γεωργοί. ἃ δ ̓ εἶπεν· εἰ τὸ κέντρον πονεῖ τὸ τᾶς μελῖττας, πόσον δοκεῖς πονοῦσιν, Ἔρως, ὅσους σὺ βάλλεις;
EROS VE ARI Eros bir gün güllerin içinde uyuyan arıyı görmedi, fakat parmağından sokuldu. Haykırdı ellerini çırparak. Kanatlarını açarak koşup güzel Kythere’ye “Ben bittim, mahvoldum anne, ölüyorum!”, dedi, “çiftçilerin arı dediği, küçük, kanatlı bir yılan soktu beni!” Annesi ise şöyle dedi: “Arının iğnesi bu kadar acıtıyorsa eğer, düşünebiliyor musun Eros, senin oklarının neler yaptığını?”
CA 33 ΕΙΣ ΕΡΩΤΑ Μεσονυκτίοις ποθ ̓ ὥραις, στρέφετ ̓ ἦμος Ἄρκτος ἤδη κατὰ χεῖρα τὴν Βοώτου, μερόπων δὲ φῦλα πάντα κέαται κόπῳ δαμέντα, τότ ̓ Ἔρως ἐπισταθείς μευ θυρέων ἔκοπτ ̓ ὀχῆας. τίς, ἔφην, θύρας ἀράσσει; κατά μευ σχίζεις ὀνείρους. ὁ δ ̓ Ἔρως, ἄνοιγε, φησίν· βρέφος εἰμί, μὴ φόβησαι· βρέχομαι δὲ κἀσέληνον κατὰ νύκτα πεπλάνημαι. ἐλέησα ταῦτ ̓ ἀκούσας, ἀνὰ δ ̓ εὐθὺ λύχνον ἅψας ἀνέωξα, καὶ βρέφος μὲν ἐσορῶ φέροντα τόξον πτέρυγάς τε καὶ φαρέτρην· παρὰ δ ̓ ἱστίην καθῖσα, παλάμαις τε χεῖρας αὐτοῦ ἀπέθαλπον, ἐκ δὲ χαίτης ἀπέθλιβον ὑγρὸν ὕδωρ. ὁ δ ̓, ἐπεὶ κρύος μεθῆκεν, φέρε, φησί, πειράσωμεν τόδε τόξον, εἴ τί μοι νῦν βλάβεται βραχεῖσα νευρή. τανύει δὲ καί με τύπτει μέσον ἧπαρ, ὥσπερ οἶστρος· ἀνὰ δ ̓ ἅλλεται καχάζων, ξένε δ ̓, εἶπε, συγχάρηθι· κέρας ἀβλαβὲς μέν ἐστιν, σὺ δὲ καρδίην πονήσεις.
GECE ZİYARETÇİSİ EROS Bir gün, gecenin bir yarısında, Arktos, Bootes’in eli yönüne henüz dönmüşken gökyüzünde, bütün ölümlü soylar, yorgunluğa teslim olup yatıyorken, Eros çıkagelip, çaldı kapılarımın demirlerini. “Kim”, dedim, “böyle kapıları kırarcasına vuran, rüyalarımı bölerek?” Eros ise, “aç!” dedi, “korkma, ben bir bebeğim, sırılsıklamım, mehtapsız gecede yolumu şaşırdım.” Bunları duyunca acıdım, derhal lambayı yakıp kapıyı açtım, yay taşıyan bebeği, kanatlarını ve sadağını gördüm. Ocağın yanına oturttum, ellerini avuçlarımla ısıttım. Saçından yağmuru sildim. Titremesi geçince, “Getir!” dedi, “haydi şu yayı deneyelim!”, “bakalım yay teli ıslanıp zarar görmüş mü?”, Sonra gerer yayını ve yüreğimin ortasından vurur beni, bir at sineği(nin ısırması) gibi. Zıplayarak havaya, kahkahalar içinde, “yabancı”, der, “sevin!” “yayım gerçi sağlam, ama sen kalbinden yaralanacaksın!”
CA 6 (ΙΟΛΙΑΝΟΥ) ΕΙΣ ΕΡΩΤΑ Στέφος πλέκων ποθ ̓ εὗρον ἐν τοῖς ῥóδοις Ἔρωτα· καὶ τῶν πτερῶν κατασχὼν ἐβάπτισ ̓ εἰς τὸν οἶνον, λαβὼν δ ̓ ἔπιον αὐτόν· καὶ νῦν ἔσω μελῶν μου πτεροῖσι γαργαλίζει.
YUTULMUŞ EROS Taç örerken geçenlerde buldum Eros’u güllerin içinde. Tutup çabucak kanatlarından attım şarabın içine, içtim onu da şarapla birlikte. Şimdi dürtüp beni içimde, gıdıklıyor kanatlarıyla.
CA 21 Ἡ γῆ μέλαινα πίνει, πίνει δὲ δένδρε ̓ αὐτήν. πίνει θάλασσ ̓ ἀναύρους, ὁ δ ̓ ἥλιος θάλασσαν, τὸν δ ̓ ἥλιον σελήνη. τί μοι μάχεσθ ̓, ἑταῖροι, καὐτῷ θέλοντι πίνειν;
İÇMEK Kara toprak içer, ağaçlar onu içer, deniz havayı içer, güneş denizi, ay da güneşi. Ne sataşırsınız ey dostlar ben içmek isteyince?
CA 39 Φιλῶ γέροντα τερπνόν, φιλῶ νέον χορευτάν· ἂν δ ̓ ὁ γέρων χορεύῃ, τρίχας γέρων μέν ἐστιν, τὰς δὲ φρένας νεάζει.
DANS EDEN İHTİYAR Neşeli ihtiyarı severim, genç dansçıyı severim; bir ihtiyar dans etti mi ak düşmüş saçları ihtiyardır amma gönlü gençtir valla.
CA 24 Φύσις κέρατα ταύροις, ὁπλὰς δ ̓ ἔδωκεν ἵπποις, ποδωκίην λαγωοῖς, λέουσι χάσμ ̓ ὀδόντων, τοῖς ἰχθύσιν τὸ νηκτόν, τοῖς ὀρνέοις πέτασθαι, τοῖς ἀνδράσιν φρόνημνα. γυναιξὶν οὐκ ἔτ ̓ εἶχεν. τί οὖν δίδωσι; κάλλος. ἀντ ̓ ἀσπίδων ἁπασᾶν, ἀντ ̓ ἐγχέων ἁπάντων. νικᾷ δὲ καὶ σίδηρον καὶ πῦρ καλή τις οὖσα.
GÜZELİN GÜCÜ Doğa vermiş boğalara boynuzlar, atlara kuvvetli toynaklar, tavşanlara hızlı ayaklar, aslanlara büyük dişler, balıklara yüzme sanatı, kuşlara ise uçmak, erkeklere mantık; kadınlar için bir şey kalmamış. Ne vermiş peki onlara? Güzellik! bütün kalkanlar yerine, bütün mızraklar yerine yeniyor demir ve ateşi bir güzellik işte.
CA 8 Οὔ μοι μέλει τὰ Γύγεω, τοῦ Σαρδίων ἄνακτος· οὐδ ̓ εἷλέ πώ με ζῆλος, οὐδὲ φθονῶ τυράννοις. ἐμοὶ μέλει μύροισιν καταβρέχειν ὑπήνην· ἐμοὶ μέλει ῥόδοισιν καταστέφειν κάρηνα. τὸ σήμερον μέλει μοι, τὸ δ ̓ αὔριον τίς οἶδεν; ὡς οὖν ἔτ ̓ εὐδι ̓ ἐστιν, καὶ πῖνε καὶ κύβευε, καὶ σπένδε τῷ Λυαίῳ, μὴ νοῦσος, ἤν τις ἔλθῃ, λέγῃ σε μὴ δεῖ πίνειν.
ZAMANIN DEĞERİ Gyges’ten bana ne, Sardis’in Efendisi; altın umurumda değil, kıskanmam tiranları. Kokulu tütsülerle ilgilenirim, sakalımı yağlamaya, güllerle ilgilenirim, başıma taç yapmaya. Beni bugün ilgilendirir, yarın nasıldır, kim bilir? güneş parladığı sürece hem içki hem eğlence, dua et Lyaios’a hastalık gelmesin, kimse demesin, içmemelisin!
CA 47 Ἐγὼ γέρων μέν εἰμι, νέων πλέον δὲ πίνω· κἂν δέησῃ με χορεύειν, Σειληνὸν ἐν μέσοισιν μιμούμενος χορεύσω, σκῆπτρον ἔχων τὸν ἀσκόν· ὁ νάρθηξ δ ̓ οὐδέν ἐστιν. ὁ μὲν θέλων μάχεσθαι, παρέστω καὶ μαχέσθω. ἐμοὶ κύπελλον, ὦ παῖ, μελίχρουν οἶνον ἡδύν ἐγκεράσας φόρησον. ἐγὼ γέρων μέν εἰμι - - -
İHTİYAR, ŞARAP VE DANS Ben gerçi yaşlıyım amma bir delikanlıdan daha çok içerim; İş dansa gelince, olurum bir Silen tutup şarap tulumumu baston yerine orta yerde dans ederim. Değnek nedir ki! Biri savaşmak mı ister varsın, savaşsın! Doldur bana, ey oğlan, ve sun bardağı tatlı şaraptan. Ben gerçi yaşlıyım amma - - -
CA 51 Μή με φύγῃς ὁρῶσα τὰν πολιὰν ἔθειραν· μηδ ̓, ὅτι σοὶ πάρεστιν ἄνθος ἀκμαῖον, τἀμά δῶρα, φίλα, διώσῃ. ὅρα κἀν στεφάνοισιν ὅπως πρέπει τὰ λευκά ῥόδοις κρίνα πλακέντα.
GENÇ BİR KIZA Kır saçımı görüp de kaçma benden: gençliğinin çiçeği açmış madem, hediyemi, sevgimi hafife alıp, alay etme! Beyaz zambakların gül çelenklerinin içine nasıl da yakıştığını gör sadece!
CA 20 Ἡδυμελὴς Ἀνακρέων, ἡδυμελὴς δὲ Σαπφώ· Πινδαρικὸν τόδε μοι μέλος συγκεράσας τις ἐγχέοι. τὰ τρία ταῦτά μοι δοκεῖ. καὶ Διόνυσος εἰσελθών, καὶ Παφίη λιπαρόχροος, καὐτὸς Ἔρως ἂν ἐκπινεῖν.
RUHUN SAKİSİ Tatlıdır Anakreon’un söylediği, tatlıdır Sappho’nun dediği, biraz Pindaros da koyup karıştırıp sunulsun bana. Bu üçlüye hayranım. Hem içinde Dionysos, hem cazip Paphia. hatta Eros da içerdi bundan.
CA 37 ΟΝΑΡ Διὰ νυκτῶν ἐγκαθεύδων ἁλιπορφύροις τάπησιν, γεγανυμένος Λυαίῳ, ἐδόκουν ἄκροισι ταρσοῖς δρόμον ὠκὺν ἐκτανύειν μετὰ παρθένων ἀθύρων. ἐπεκερτόμουν δὲ παῖδες ἁπαλώτεροι Λυαίου, δακέθυμά μοι λέγοντες διὰ τὰς καλὰς ἐκείνας. ἐθέλοντα δὲ φιλῆσαι φύγον ἐξ ὕπνου με πάντες. μεμονωμένος δ ̓ ὁ τλήμων πάλιν ἤθελον καθεύδειν.
RÜYA Gece yarısı uyurken erguvan çarşaflar üzerinde, zevke gelip Lyaios’la koşarak parmaklarımın ucunda güzellerle oynaşıyormuşum rüyamda. Lyaios (Bakkhos) güzelliğinde oğlanlar amma alay edip, kalp kırıcı sözler sarfetmişler şu güzeller nedeniyle. İsteyince birkaç öpücük kaçıp gittiler rüyamla birden. Kalınca zavallı, yalnız ben, istedim uyumak yeniden!
CA 7 Λέγουσιν αἱ γυναῖκες· Ἀνακρέων, γέρων εἶ· λαβὼν ἔσοπρτον ἄθρει κόμας μὲν οὐκέτ ̓ οὔσας, ψιλὸν δέ σευ μέτωπον. ἐγὼ δὲ τὰς κόμας μέν, εἴτ ̓ εἰσίν, εἴτ ̓ ἀπῆλθον, οὐκ οἶδα· τοῦτο δ ̓ οἶδα, ὡς τῷ γέροντι μᾶλλον πρέπει τὸ τερπνὰ παίζειν, ὅσῳ πέλας τὰ Μοίρης.
ANAKREON’UN YAŞI Kadınlar diyorlar ki, Anakreon yaşlanıyorsun, al bir ayna, bak kendine, saçlar dökülmüş, çıplak kalmış alnın. Saçlarım dökülmüş, dökülmemiş, ben bilmem. Bildiğim, oynaşmak yaşlıya daha hoş gelir yaklaştıkça Moira’ya.
CA 12 ΕΙΣ ΑΤΤΙΝ Οἱ μὲν καλὴν Κυβήβην τὸν ἡμίθηλυν Ἄττιν ἐν οὔρεσιν βοῶντα λέγουσιν ἐκμανῆναι. οἱ δὲ Κλάρου παρ ̓ ὄχθαις δαφνηφόροιο Φοίβου λάλον πιόντες ὕδωρ μεμηνότες βοῶσιν. ἐγὼ δὲ τοῦ Λυαίου καὶ τοῦ μύρου κορεσθείς καὶ τῆς ἐμῆς ἑταίρης θέλω θέλω μανῆναι.
ÇILGINLAR Güzel Kybele için hadım Attis’in dağlarda haykırıp çıldırdığını söylerler. Klaros’un kaynaklarında defne taşıyan Phoibos’un mucize suyundan içen çılgınları işitin. Ben ise, Lyaios’la, kokulu tütsülerle ve sevgilimle sarhoş, isterim, isterim olmak bir hoş!
CA 29 Χαλεπὸν τὸ μὴ φιλῆσαι, χαλεπὸν δὲ καὶ φιλῆσαι χαλεπώτερον δὲ πάντων ἀποτυγχάνειν φιλοῦντα.
SEVMEK Sevmemek zor,sevmek de zor,hepsinden daha zoru ise karşılıksız sevmek.
Teos (Sığacık) Kütüphanesi:
"Anadolu'da lonia bölgesindeki Teos kentinde bir gymnasion kütüphanesinin bulunduğu konusunda bazı bilgilere rastlanmıştır. M.Ö.1.yüzyıllara tarihlenen bir yazıta göre bu kentte bir gymnasion bulunmakta ve buranın 'paides'inde öğrenciler için 'grammatikos'un denetiminde kütüphane yararına kitap yazma ya da kopya etme konusunda yarışmalar düzenlendiği belirtilmektedir. Fakat bu yazıt kötü durumda olduğu için fazla bilgi edinemiyoruz. C. Wendel 'e göre ayrıca burada kaligrafi dersi de veriliyordu." [Nuray Yıldız, Antikçağda Kütüphaneler]
"Der erste Beleg dafür sind die dem bereits zitierten Skythinos-Fragment vorangehenden Sätze. Sie lauten: "Die Zeit ist das Späteste und Erste von Allem, und sie enthält alles in sich, und sie ist eine und ist es nicht. Sie entweicht immer aus dem Seienden und auf demselben Wege...(nun muss dem Sinne nach etwa folgen: 'erscheint sie auch wieder in ihm')"...
*Klaus Held:
Heraklit, Parmenides und der Anfang von Philosophie und Wissenschaft:
NOT:
BELEG (in Grm) = BELGE / KANIT / BELGÜ (TR.etymology)
* Stephan Schröder :
"The name of the poet's father has been variously reported to have been Scythinus, Eumelus, Parthenius, and Aristocritus. The name of his mother was Eetia."
Principal Remains of Anacreon of Teos
in English Verse by Judson France Davidson,1915
Anakreon - Jean-Baptiste Guillaume, 1849-1851.
* Eski Yunan Edebi Kaynakları 1-
Teoslu Şair Anakreon ve Anakreonteia Şiirlerden Seçmeler
Anadolulu bir şair olan, Arkaik Çağ şiirinin önemli temsilcilerinden, şöhreti yüzyıllarca süren Teos’lu (Sığacık/İzmir) Anakreon tanıtılmakta ve günümüze kalan şiirlerinden seçme örnekler Türkçeleriyle birlikte verilmektedir. Ayrıca bu şairi sonraki yüzyıllarda taklit eden ve “Anakreonteia” adı ile tanınan şiirlerden de örnekler sunulmaktadır.
TEOSLU ŞAİR ANAKREON VE ANAKREONTEIA ŞİİRLERDEN SEÇMELER
Anakreon (Ἀνακρέων veya vezin nedeniyle Ἀνακρείων) İ. Ö. 6. yüzyılda (İ. Ö. 580-570 arası) Batı Anadolu kentlerinden ve Ionia’nın 12 kentinden birisi olan Teos’ta (Sığacık/İzmir) doğmuş ünlü bir şairdir. Anakreon’un annesinin adı bilinmemekte, babasının adı hakkında ise antik kaynaklarda belirsizlik vardır. Bazı kaynaklar baba adını Skythinos, Eumelos, Parthenios veya Aristokritos olarak vermektedir. Skythinos ve Parthenios bazı bilim adamlarınca daha olası bulunmaktadır. Hatta Tivoli’de ele geçen bir Hermes payesi (Herme) üzerindeki yazıtta (Visconti, Iconographie grecque, 74) şairin adı şöyle geçmektedir:
ΑΝΑΚ[ρέων] ΣΚΥ[θίνου] ΤΗΙ[ος]. Sky(thinos oğlu) Te(os’lu) Anak(reon).
Şairin kesin olmamakla birlikte 495 veya 485 yıllarında öldüğü düşünülmektedir. Anakreonun ilerlemiş yaşından birçok kaynakta söz edilmiştir (örn. bkz. aş. Lukianos). Perslerin (Harpagos’un) birçok şehirle birlikte onun anayurdunu da tehdit etmesi üzerine yak. İ. Ö. 540 yılında vatanını terkedip birçok vatandaşıyla birlikte Batı Trakya’daki Abdera’ya (bugün Avdira/Yunanistan) gitmiştir. Abdera’nın kolonize edilmesinde onun da rol oynadığı söylenebilir.
Daha sonra şairin uzun yıllar Samos Tiranı Polykrates’in sarayında yaşadığı bilinmektedir. Burada saray şairi olarak büyük saygı görmüş ve uzun yıllar yaşamıştır. Bazı kaynaklarda tiranın oğluna müzik öğretmenliği yaptığı söylenir (bkz. aş. Himerios). Sanatı ve sanatçıları seven ve kollayan bu tiranın Anakreonu da çok sevdiği ve saydığı anlatılmaktadır. Hatta bir keresinde tiranın şaire olan dostluğundan ötürü 5 talanta altın hediye ettiğinden, ama şairin bu altını geri çevirdiğinden bahsedilir (bkz. aş. Stobaios). Geri çevirme gerekçesi ise, şairin böylesine büyük bir zenginliğe alışık olmadığı, altının verdiği endişeden dolayı iki gece boyunca uyuyamadığı ve zenginliğin buna değmeyeceği düşüncesidir (bkz. kaynakçada Richter, Anakreon. Richter bu bilgiyi antik yazar Stobaios’tan almıştır, bkz. aş.).
Bazı bilim adamlarına göre tiran onun tüm ihtiyaçlarını karşılamamış olsaydı şair büyük bir olasılıkla bu parayı alacaktı. İhtiyaçları karşılanan şairin, tiranı birçok şiirinde övdüğü ve güzel şiirleriyle onun zorbalıklarını bir parça da olsa yumuşattığı söylenir. 522 yılında Tiran Polykrates’in ölümü üzerine, şairi Peisistratos’lardan Atina Tiranı Hipparkhos’un yanına aldığı da bilinmektedir. Şairin Hipparkhos’un öldürülmesinden (İ. Ö. 514) veya Hippias’ın kovulmasından (İ. Ö. 510) sonra Atina’dan ayrılarak Thessalia’daki Larissa’ya, Ekekratidas’ın yanına gittiği anlatılır. Anakreon’un âkıbeti açık değildir. Ancak, günümüze gelen bilgilere göre seksen beş yaşına kadar yaşadığı düşünülmektedir (bkz. aş. Lukianos).
Kendisinin Aiskhylos’un gençlik eserlerini tiyatroda izlemiş olabileceği sanılmaktadır. Hikâye edildiğine göre, şair İ. Ö. 495 yıllarında bir kuru üzüm tanesini yutarken boğularak ölmüştür. Bu hikâye, aslında antik biyografi yazarlarının, hakkında yazdıkları yazar veya şairlerin işledikleri konulardan ne kadar etkilendiklerini ve ona göre de olayları klişeleştirerek hikâye ettiklerini göstermektedir. Bilindiği üzere Anakreon symposion (içki sofraları/meyhane türküleri) konularında yazmıştır ve bir üzüm tanesiyle boğularak ölmesi (şaraba atfen!) şair için son derece ironik bir sondur!
Şairin yaşamının son yıllarını olasılıkla ya Teos’ta ya da kardeş kent Abdera’da geçirdiği anlatılır. Simonides’e ait olduğu söylenen, ama olasılıkla daha geç döneme ait olan iki epigramda (Anthologia Palatina 7, 24 ve 25) şairin Teos’ta gömülü olduğundan bahsedilmektedir. Fakat öldüğü kentin Atina olduğunu belirten kaynaklar da vardır. Teos kenti şairin tasvirini sikkelerine basmıştır. Yine, vaktiyle Teos’ta şairin oturur durumdaki bir heykeli olduğu belirtilmektedir. Roma’da Capitolium Müzesi’nde şaire ait ünlü bir büst de bulunmaktadır (bkz. Res. 1-2).
Perikles’in babası, Mykale Deniz Savaşı’nın galibi Atinalı komutan Ksantippos’la arkadaş olduğu ve şairin, Atina Akropolü’nde, Ksantippos’un heykelinin yanında bir heykelinin durduğu rivayet edilmektedir. Bu heykelin olasılıkla Perikles tarafından diktirildiği düşünülmektedir. Pausanias İ. S. 170’li yıllarda Atina Akropolisi’ni ziyaret ettiği zaman, Parthenon’un doğusunda duran bir Anakreon heykelinden söz etmektedir (Ἑλλάδος Περιήγησις [Yunanistanın Tasviri] 25, 1).
Bu heykel olasılıkla yukarıda değinilen ve “Kopenhag Heykeli” diye bilinen eserdir. Heykelin ikonografisinde Anakreon şarapla coşmuş ve olasılıkla barbiton çalan bir şair tipinde betimlenmiştir. Bu tipolojiyi Yunanlar eskiden beri çok sevmişlerdir. Heykelin portresi ile uyum gösteren ve böylece Anakreon diye tanımlanmış olan birçok büst de bulunmaktadır. Hem heykel hem de büstlerin İ. Ö. yak. 440 yıllarında yapılmış orijinal bir esere dayandığı düşünülmektedir.
Şairin vazolar üzerinde isminin de yazılı olduğu betimleri vardır. Anakreon en eskisi İ. Ö. 515 yılına tarihlenen üç Arkaik Dönem kırmızı figürlü vazo resminde komastes (Dionysos şenlik alaylarına katılan sarhoş şenlik üyesi) olarak betimlenmiştir. Şair vazo resimlerinde genelde symposion ve erotik sahnelerde gözükmektedir ve betimlemelerde yaşlı bir görüntüsü yoktur.
Antik şairler Theokritos (Epigram 17- Anthologia Palati-na 9, 599) ile Tarentumlu Leonidas (Anthologia Palatina 16, 306) bazı epigramlarında ve antik yazar Pausanias bazı anlatımlarında (1, 25, 1) şair Anakreonun tasvirlerinden/heykellerinden bahsetmektedirler. Anakreon’un günümüze kalan heykelleri, büstleri, vazolar, mozaikler veya antik tablolar üzerindeki tasvirleri hakkında ayrıntılı bilgiyi Rosenmeyer (The Poetics of Imitation, 22-36) vermektedir.
Anakreonun tasvirleri hakkında Eski Yunan ve Latin kaynaklarından derlenen bilgiler bir araya getirildiğinde şairin kendisi hakkında edinilen bilgilerin şiirlerinden edinilenlerle hemen hemen aynı olduğu görülmektedir. Şairin hayatı ve eserleri iç içe geçmiştir ve bu da bize sympotik (meyhaneci) erotik bir Anakreon resmi çizmektedir. Şairin bu imajı Anakreonteia şairlerine ilham vermiştir ve bunu çok sık kullanmışlardır. An. Palatinada Anakreona mal edilen epigramlar incelendiğinde ve ayrıca birçok antik dilbilgisi uzmanının şaire yaptıkları atıflara bakıldığında şairin aslında erotik şiirlerinin dışında da eserleri olduğu görülmektedir. Ancak bu türden şiirleri şairin hayatta olduğu dönemde bile fazla ilgi çekmemiştir. Bu durumun çeşitli nedenleri vardır. Öncelikle Anakreon Antikçağda böylesine şahsi erotik şiirler yazmış olan ilk şairdir. Şiirlerinde hep bir lirik “ben” ifadesi vardır. Bu ben ifadesi genelde şairin bizzat kendisi ile özdeşleştirilmiştir. Şair şiirlerinde aşk ve şarabın etkisini bu lirik ben teması ve bunun sonuçları ile ifade etmektedir. Şairin kendisi ve karakteri hakkında büyük bir belirsizliğin hâkim olduğu görülmektedir.
Şairin şiirlerinin konusu genellikle aşk, şarap, güller ve neşeli sohbetlerdir. Şiirleri Ion Lehçesi’nde yazılmıştır. Şiirlerinin yetkinliği sonraki yüzyıllarda birçok hayran kitlesi oluşturmuştur. Anakreon, erotik hislerinin ruhunun ifadesi olduğunu dile getirmiştir. Şiirlerinden sadece 3 tanesi tam olarak, diğerleri ise parçalar halinde günümüze kalmıştır. Anakreon ile ilgili bilgiler daha çok şairin şiirlerindeki sözcüklerinden toparlanan bilgilerdir. Anakreon’un şiirleri, 18. yüzyılda yeniden keşfedilmesini ardından büyük ilgiyle karşılanmış ve özel bir akım başlatmıştır (bkz. aş. Anakreontizm). Şiirleri modern dillere çevrilmiştir. Amerika’nın millî marşı, Lüksemburg’un eski millî marşını temel alarak 1800 yılında John Stafford Smith tarafından bestelenen popüler bir İngiliz şiirinden (To Anacreon in Heaven) oluşturulmuştur. Şiirin asıl oluştuğu dönem ise, 1772-1792 yılları arasında Londra’da faal olan “Anacreontic Society”nin kulüp şiirleri ortamıdır (bkz. Anakreontizm).
Anakreon Antikçağın en ünlü kadın şairi Sappho’dan yaklaşık iki nesil daha gençtir. Şairin şiirlerinin yukarıda da belirtildiği gibi symposion’larla doğrudan ilişkisi vardır. En ünlü şiirlerinden birisi olan “Trakyalı tay” ile aslında bir hetaira’nın (üst sınıf fahişe) kastedildiği de düşünülmektedir. Anakreon “solo liriği” şairlerinin sonuncusudur. Şair basit bir dille ama etkileyici şiirler yazmıştır. Şiirlerinde en sık karşılaşılan temalar genellikle hem kadınlara hem de delikanlılara duyulan aşk, şarap, içki sofraları, eğlence yani entelektüel düzeyde zevk hayatıdır.
Ayrıca, kendisi ile ilgili olarak yaşlılık ve ölüm korkusuna da değinmiştir. Eleştiri içeren şiirleri de vardır. Politik konuları hemen hemen hiç işlememiştir. Iambos, trokhaios vezinlerini kullanmış, ender olarak elegeion’lar da yazmıştır. Şiirlerinin birçoğu parça olarak günümüze kalmış olsa da şairin stilini fragmanlardan tanımak da mümkündür. Kendinden sonraki dönemlerde, Geç Hellenistik Dönem’den Bizans Dönemi’ne kadar yaşamış olan şairleri çok etkilemiştir. Birçok şair Anakreon’u taklit etmiş ve onun stilinde eserler vermiştir. Ancak, bu türden çoğu şiirin şairi bilinmemektedir. Anakreon tarzında yazılmış ve çoğu zaman ona mal edilmiş bu şiirlere Latince olarak “carmina Anacreontea” veya sadece “Anacreontea” (Yunanca orijinal adı: [τὰ καλούμενα] Ἀνακρεόντεια ya da Ἀνακρεόντεια μέλη) denilmektedir. Anthologia Palatina’da yak. 60 şiir böyle isimlendirilmektedir. Bu tür şiirlerin bilinmeyen yazarını belirtmek için Pseudo-Anakreon/Sahte-Anakreon isimlendirmesi de kullanılmıştır.
Anadolu’da bulunmuş olan antik mezar taşlarının üzerlerindeki şiirlerde de Anakreon’un adı geçmektedir. Örneğin, Kyzikos’ta ele geçmiş Menekrates isimli bir şahsın mezar şiirinde şairden söz edilmektedir. Bugün kayıp olan, Hellenistik Dönem’e ait mezar taşının üzerine Menekrates erotik sahneler resmettirmiştir. Mezarının önünden geçenlere karşı ise bu erotik figürleri Menekrates şu düşünceyle savunmuştur: Şayet Anakreon oğlanlarla ilgili şiirleriyle meşhur olmuşsa, o zaman kendisi de kadınlarla olan ilişkisini mezar taşına resmettirebilir! Şiirin Yunancası ve Türkçe çevirisi aşağıdadır.
1 [τᾶς Ἀ]φροδίτας ναός ἐστί [μ]ευ πέλα[ς]
2 [ἔχω]ν Ἀνακρέοντα τὸν πόθων ἴδρι[ν].
3 [ἐγὼ] δὲ παιδέρωσιν οὐκ ἐτερπόμαν,
4 [ἀλλ ̓] ἄσπιλ ̓ ἐν νέοισιν ἀφροδίσια,
5 [ὧν ἀ]ντίμιμ ̓ ὁ τύμβος εὐχάρακτ ̓ ἔχει.
6 [εἰ δὲ] κνίσει με μῶμος, ἀντι[τάξε]ται
7 [πόλ]λ ̓ ἐννέπων ἔπαινος [οὐ πάρ]αρ ̓ ἔπ[η],
8 [τὸν] Ματροδώρου δ ̓ οὐ θρίσ[ει] Μενεκράτην.
Yakınımda Aphrodite Tapınağı,
içinde aşk tutkusunu bilen Anakreonun heykeli.
Ben ama oğlanlarla olan aşkla yetinmedim.
Aksine, lekesiz genç kızlarla aşklar yaşadım;
mezarımda ise bunların güzel tasvirleri var.
Şayet beni eleştirenler olursa ama,
övgüyle karşılık veririm onlara ve denk gelen sözler dilerim.
Beni, yani Matrodoros oğlu Menekratesi eleştiri etkilemez!
Bu şiirin orijinal metni ve ilgili bilgiler şu yayından alınmıştır: R. Mer-kelbach - J. Stauber, Steinepigramme aus dem griechischen Osten II. Die Nordküste Kleinasiens (Marmarameer und Pontos), Münih-Leipzig 2001, 60 no. 08/01/47.
“Anakreon’un bütün eserleri erotizm üzerinedir!” (Anacreontis quidem tota poesis est amatoria). Cicero’nun (Tusculanae Dis-putationes 4, 71) Anakreon’un şiirleri hakkındaki bu yorumu oldukça haklıdır ve şairin eserlerindeki genel karakteri çok iyi açıklamaktadır. Solo liriğinin bu son büyük şairinin elimize ulaşabilen az sayıdaki şiirinde yansılanan genel hava gerçekten budur.
Anakreon Hellenistik Dönemde sanatının kalite ve üstünlüğünden dolayı dokuz büyük Melos şairinden birisi sayılıyordu. Şairin eserleri bu dönemde İskenderiyeli dil bilginleri Byzantion’lu Aristophanes (İ. Ö. 3./2. yy.) ve Samothrake’li Aristarkhos (İ. Ö. 2. yy.) tarafından olasılıkla vezinlerine göre düzenlenerek metin kritiği eşliğinde derlenip beş cilt halinde yayımlanmıştır. Bugün kayıp olan bu eserde lirik şiirlerin üç kitapta, iambos ve elegeion şiirlerinin ise birer kitapta toplandığı anlaşılmaktadır. Şairin müzikal komposizyonu ve koreografisi hakkında ise çok az şey bilinmektedir. Eserleriyle ilgili bilgiler genellikle son derece kısıtlı sayıda olan papirüs buluntularından ve daha çok da diğer antik yazarların ifadelerinden ya da verdikleri bilgilerden dolaylı olarak edinilmektedir. Şairin kendisi ve hayatı hakkında bilgi veren antik yazarlar ve verdikleri bilgiler (Müller 2010, 49-55) kronolojik sıraya göre, özetle şunlardır:
Herodotos (İ. Ö. 5. yy.): (Histories apodeksis 3, 121, 1-3; 122, 1) Anakreon’un Polykrates’in sarayında bulunmasından söz etmektedir.
Pherekydes (İ. Ö. 5. yy.): (Fragman 112, 1-4) Teos’tan ve dolayısıyla olasılıkla Anakreon’dan söz etmektedir. Ancak Anakreon’dan bahsetmesi bu cümlelerde yine de açık değildir.
Aristophanes (İ. Ö. 5./4. yy.): (Thesmophoriazusai 160-163) Alkaios ve Ibykos ile beraber Anakreon’dan “Teios” sıfatını kullanarak Ionia’lı şairler diye söz etmektedir.
Platon (İ. Ö. 5./4. yy.): (Hipparkhos 228b4-c6) Anakreonu Atinaya getirtmek için Peisistratosun oğlu Hipparkhosun Teosa elli kürekli bir gemi yolladığından söz etmektedir.
Aristoteles (İ. Ö. 4. yy.): (Athenaion politeia 18, 1, 1-18, 2, 9) Zevklere, Eros’a ve Musa’lara düşkün olduğunu belirttiği Hipparkhosun Anakreon ile Simonidesi Atinaya getirttiğinden söz eder. Aristotelesin bu bilgiyi doğrudan Platondan alıp almadığı bilinmemektedir ama sözcüklerinin dizilişine bakılacak olursa Platonu kullandığı anlaşılmaktadır. Erotizmle dolu Anakreon imgesi daha o dönemde yaygınlaşmış gözükmektedir.
Aristoksenos (İ. Ö. 4. yy.): (Fragman 12,10 vd.) Anakreon’un Ksenophanes ve Polykrates ile aynı dönemde yaşamış olduğundan söz etmektedir ki bu da tarihi gerçeklerle örtüşmektedir.
Aleksis (İ. Ö. 3./2. yy.): (Fragman 2,5-11) Anakreonun erotik ilişkilerinde Polykrates ile yarış halinde olduğunu, hatta tiranın kendi sevgilisini şairden kıskandığı ve bu nedenle de onun saçını kestiğini bile aktarmaktadır. Yazar bu düşüncelerini olasılıkla Anakreonun bazı şiirlerine dayandırmaktadır.
Strabon (İ. Ö. 1. yy. / İ. S. 1. yy.): (Geographika 14, 1, 16, 10-11) Anakreonun Polykratesin sarayında yaşadığından ve diğer Teos’lularla birlikte Abderaya göç ettiğinden söz eder. Strabon her iki ifadesi için de Anakreonun şiirlerine gönderme yapmaktadır. Strabonun Anakreon hakkında yazılmış biyografik yorumları kullandığı ve bunların ise gerçeklere dayandığı anlaşılmaktadır.
Lukianos (İ. S. 2. yy.): (Makrobioi 25, 12-26, 4) Anakreonun seksen beş yaşına kadar yaşadığından söz eder. Ancak, büyük olasılıkla doğru olan bu bilgiyi Lukianos un nereden edindiği bilinmemektedir.
Pausanias (İ. S. 2. yy.): (Graeciae Descriptio [Ἑλλάδος Περιήγησις] 1, 2, 3, 1-7) Şairin Polykratesin sarayında bulunmasından söz etmektedir.
Prusiaslı Himerios (İ. S. 4. yy.): (Declamationes et orationes 29, 24-31) Anakreon’un Polykratesin oğluna müzik öğretmenliği yaptığından söz etmektedir. Ancak bu bilgi olasılıkla sonradan uydurulmuştur.
Stobaios (İ. S. 5. yy.): (Anthologium 4, 31c, 78, 1-5 ve 4, 31c, 91, 1-4) Anakreon’un Polykrates’ten altın hediye aldığından ve sonra bunu tirana geri verdiğinden söz etmektedir. Bu bilginin Anakreon’un kendi şiirlerinden mi yoksa Anakreonteia grubuna giren şiirlerden mi edinildiği açık değildir. Hem Anakreon’un şiirlerinde hem de ona öykünen diğer şiirlerde zenginliğin reddedilmesi olgusu gerçekten de vardır. Ama zenginliğin reddedilmesi symposion’larla, aşkla ve erotizmle dolu bir dünyada paranın hiçbir işe yaramayacağı, dolayısıyla da herhangi bir anlamının olamayacağı ile ilgilidir. Anakreon’un yine lirik içerikli “ben” ifadesiyle karşımıza çıkan bir şiirindeki, zenginliği kendisine sıkıntı getirebileceği gerekçesi ile reddettiği (yukarı bkz.), kendisini dertlerden uzak bir şekilde sadece şaraba ve aşka vermek istediğine dair düşünce hatalı olmayabilir. Bu öykünün gerçeğe mi dayandığı yoksa uydurulmuş mu olduğu bilinmemektedir. Ancak Anakreon’un tiranın sarayında yaşarken böyle bir durumun başına gelme olasılığı mevcuttur. Her koşulda şairin sarayda para sıkıntısı çektiği düşünülemez.
Anakreonteia şairlerinin Anakreon ve hayatı hakkında yukarıda adı verilen yazarlardan başka kimlerden bilgi aldıkları konusunda aşağıdaki kaynaklar da bilgi vermektedir.
Suda (İ. S. 10. yy.): (a, 1916, 1-8) Bir sözlük olan Suda’nın Anakreon maddesinin girişinde şairle ilgili verilen bilgilerin bir kısmının yanlış olduğu görülmektedir. Bu da sözlüğün güvenilirliğine gölge düşürmektedir. Yine aynı şekilde, Teos’tan Abdera’ya göçün Anakreon tarafından zorla gerçekleştirildiği bilgisi de yanlıştır. Anakreon’un Ion Lehçesi’yle elegeion’lar ve iambos’lar yazdığı ve ayrıca meyhane şarkıları ile Anakreonteia’yı da kaleme aldığı bilgisi vardır. Suda sözlüğünün oluştuğu dönemde Anakreonteia adı altında anılan şiirlerin asıl yazarları sorgulanmamış ve şiirler doğrudan Anakreon’a mal edilmiştir. Antikçağ’da Anakreonteia adı ile bilinen şiirlerin orijinalliğini kimse sorgulamamış ve bu şiirlerin gerçekten de Anakreon’a ait olduğu düşünülmüştür. En azından antolojinin içindeki geç dönem şiirlerinin oluştuğu dönemde bunların Anakreon’a ait olmadıkları biliniyor olmalı idi.
Gnomologium Vaticanum (GV) (İ. S. 14. yy.): (72, 1-3) Bu koleksiyonda, olasılıkla Stobaios’a dayanarak Anakreon’un Polykrates’ten altın hediye aldığından ve onu geri verdiğinden söz edilmektedir. Ancak bu kaynakta Anakreon’un bir arkadaşına yoksulluğunu şikâyet ettiğinden söz ettiği de belirtilmektedir. Bu bilgi Stobaios tarafından verilen bilgi ile çelişmektedir. Bilginin bu koleksiyonda nasıl yer aldığı meçhuldür.
Yukarıda yazılanlar özetlenecek olursa, adı geçen yazarların verdikleri bilgilerden aslında Anakreon’un gerçek hayatı hakkında ne kadar az şey bilindiği ortaya çıkmaktadır. Kaynakların verdikleri bilgilerin hemen hepsinde şairin Teos’lu olduğuna değinilmektedir ve bu neredeyse hep vurgulanmaktadır. Bu vurgunun daha Hellenistik Dönem’de yerleşmiş olduğu algılanmaktadır. Bundan başka ayrıca, İ. S. 2. yüzyıldan itibaren şair hakkında söylenenlerden erken dönem yazarlarında bahsi geçmeyen şeylerin hemen hepsinin uydurma olduğu anlaşılmaktadır.
Anakreonteia şairlerinin de şairin hayatı hakkında Teos’lu olması ve şiirlerinden edinilen birkaç bilgi dışında bir şey bilmedikleri görülmektedir. Şairin kişiliğinin algılanması kendisi henüz hayattayken bile şairliği ve şiirleri üzerinden olmuş gözükmektedir. Başka bir ifadeyle şairin şiirleri kişiliğinin hep önüne geçmiş gibidir.
Şairin eserlerinin günümüze fragman olarak kalmasından dolayı Anakreonun şairliği hakkında kesin bilgi edinilememektedir. Yazarın günümüze kalan külliyatının genelde hem kadınlara hem de güzel delikanlılara duyulan aşkın birkaç mısra ile dile getirilmesi olduğunu belirtmiştik. Şiirlerinde savaş teması hemen hiç yoktur. Politik konulara ise çok ender girmektedir. Aşk şiirlerinin genelde eğlencelerle geçen symposion’larda (içki sofralarında) okunmak üzere hazırlandığı anlaşılmaktadır. O dönemin tiranlarının saraylarında bu türden symposion’ların sıklıkla düzenlendiği bilinmektedir. Hissettiği tutkulu aşkı dile getirme biçimindeki sadelik ve müthişlikle diğer şairlerden ayrılır. Şiirlerinde oyun oynarcasına aşk yaşama teması da görülür.
Şair aşkta hissedilen çılgınlığı ve heyecanı şiirlerinde “Eros’un zarları” şeklinde nitelemektedir. Eros’un ço-cuksu varlığı ile sebep olduğu duygular arasındaki keskin karşıtlığı şairin şiirlerinde dile getirmesinin altı çizilmelidir. Bu olgu daha sonra Rhodoslu Apollonios ile Apuleius’ta da karşımıza çıkmaktadır. Trakyalı bir genç kızı ehil binicisinden kaçan bir taya benzettiği şiirindeki erotik mecaz çok tipiktir. Bu şiirinin Horatius’un bir şiirini (Ode 1, 23) etkilediği bilinmektedir.
Bilindiği kadarıyla Anakreon “Eros’tan sarhoş olma” durumunu ilk ortaya koyan şairdir. Sappho’nun “acı-tatlı Eros’u”na karşılık Anakreon’un şiirlerinde severken sevmemek durumunun algılandığı görülmektedir.
Şiirlerinde yılgınlık ile aklı selimlilik hâlinin birbirlerine çok yakın durmasını müthiş bir mesafe ile betimlemektedir. Şairin kelimelerle oynamayı sevdiği ve bir ismin çeşitli hâllerdeki şekillerini kullandığı görülmektedir. Genelde dili pürüzsüzleştirilmiş ve oldukça süslüdür. Isırıcı alay ile zaman zaman küfürler de görülür.
Şiirlerindeki bir başka konu ise, belirttiğimiz gibi yaşlılık ve bundan nüktedan bir şekilde yakınmadır. Bu konuda kendisini ironik olarak eleştirdiği görülmektedir. Lesbos’lu bir kıza olan ilgisini dile getirdiği şiirinde şairin Sappho’yu kastettiği düşünülmüştür. Şiirlerinde ölüm korkusu da dile getirilmiştir. Şairin sözlerinden saçlarının gri rengi konusunda çok hassas olduğu çıkarılabilmektedir. Bu hassasiyet özellikle fragman halindeki bir şiirinde kendisini çok belli etmektedir: “Gri sakalımı görünce önümden altın kanatlarıyla esercesine uçup giden Eros” .
Şairin Artemis’e dua biçiminde yazdığı şiiri ise olasılıkla, Maiandros Magnesiası’nda tapınım gören Artemis Leukophryene’ye sunulmuştur ve bu şiir şairin dinsel içerikli bir şiiri olarak algılanabilir.
Anakreon gelecek yüzyıllarda, asıl kişiliğine bakılmaksızın şiirleriyle ortaya koyduğu kimlikle benimsenecek ve “daima sarhoş ve âşık ihtiyar” biçiminde belleklere yerleşecektir. Şairin zarif, sevimli ve hafiflik duygusu uyandıran şiirleri öylesine sevilip tutulmuştur ki kendisinden sonra özellikle Hellenistik Dönem’le başlayan ve Bizans Dönemi’nin içlerine kadar devam eden bir taklit geleneği başlatmıştır. Bu geleneğin ürünleri daha önce de değindiğimiz gibi “Anakreonteia” olarak anılmaktadır. Bu şiirler uzun süre yanlışlıkla şaire atfedilmiştir. Şiirlerde işlenen konular sınırlıdır ve bu da daha çok zengin bir dil ve motiflerle süslü erotizmdir. 16. yüzyıldan itibaren bu şiirler çeşitli dillere çevrilmiştir. Özellikle 18. yüzyılda başta Goethe ve Belleau olmak üzere birçok şair tarafından bu şiir türü zirve noktasına ulaştırılmış ve dolaylı olarak Ronsard, Herrick, von Hagedorn, Lord Byron ve Hugo gibi ünlü şairleri bile derinden etkilemiştir.
Anakreonteia (Ἀνακρεόντεια / Carmina Anacreontea)
Anakreonteia, şair Anakreon’un adı altında toplanmış yaklaşık 60 anonim şiire verilen isimdir. Şiirler hakkındaki bilgiler 10. yüzyıldan günümüze kalan bir şiir antolojisi olan Anthologia Palatina sayesinde edinilmektedir. Şiirlerin de içinde olduğu Anthologia Palatina el yazmaları, ilk olarak Henricus Stephanus (Henri Estienne) isimli birisi tarafından Leuven’de (Belçika) görülmüş ve şiirler orada bu antolojiden kopyalanıp 1554 yılında yayımlanmıştır.
Stephanus kopya çıkarırken aslında el yazmalarındaki metne genel olarak sadık kalmıştır. Ancak yine de bazı kısımlara müdahale ettiği, bazı kısımların ise orijinal metinde varken Stephanus’un kopyasında olmadığı görülmektedir. Örneğin, Anakreonteia’daki birinci şiirin orijinalinde, bu şiirin şairi, Anakreon’un başındaki çelengi ondan hediye aldığını dile getirmektedir. Bu ifadeyle, Anakreon’un, şiirindeki etkisine sembolik olarak değiniyor olmalıdır. Bu kısım Stephanus tarafından şiirden çıkarılmıştır. Yayımladığı eserdeki bu türden ayrıntılar ise, bu şiirlerin gerçek yazarının şair Anakreon değil de başka kimseler olduğu hakkında ipucu vermektedir. Bu şiirlere Anakreonteia adının verilmesinin genelde iki sebebi vardır. Birincisi, şiirlerde kullanılan vezindir: ya katalektik-iambik dimeter ya da anakreontik vezin (ana-klastik-Ionik dimeter) kullanılmıştır. İkincisi ise, şiirlerin işlediği konuların erotizm ve symposion’lar çerçevesinde olmasıdır.
El yazmalarında belgelenen bu 60 kadar şiirin farklı yüzyıllarda yazıldığı anlaşılmaktadır. En eskileri Anakreon’un kullandığı Ion Lehçesi’yle yazılmışlardır (2., 3. ve 5. şiirler hariç olmak üzere 1.-20. sıradaki şiirler). Bu eski şiirleri İ. S. 2. yüzyılda yaşamış olan Aulus Gellius’un derlediği düşünülmektedir.
Yine, Ion Lehçesi’yle yazılmış başka bir grup şiirin de erken bir döneme ait olduğu sanılmaktadır (21.-34,3 arasındaki şiirler). 2. 5. ve 35.-53. arasındaki şiirlerin ise, İ. S. 5. veya 6. yüzyıla ait olduğu belirlenmiştir. Bu koleksiyonun en son hangi yüzyıllarda hangi amaçla derlendiği ise bilinmemektedir ve bu konuda bilim dünyasında fikir birliği yoktur. Koleksiyonun içerdiği şiirlerin dinleyiciler önünde okunması veya retorik (hitabet) sanatında kullanılması amacıyla derlendiği düşünülmektedir.
Anakreonteia’daki şiirlerin Anakreon’un şiirlerinden farkı, şiirlerde kullanılmış olan ifadenin daha yumuşak ve işlenen konuların tek yönlü olmasıdır. Taklit şiirlerde yaşamın zevkleri öne çıkarılmış, ölüm ve yaşlılık korkusundan eser kalmamıştır. Şiirlerde zaman kavramı yoktur. Seks, sarhoşluk ve ölümden açık açık söz edilmemektedir. Anakreonteia ’nın değindiği konular aslında antolojinin de ilgi alanındaki konulardır. Bu konular, şarap, yakışıklı delikanlılar, Aphrodite, Eros, Üç Güzeller, Dionysos, bahar ve benzer konulardır. Bazı şiirler ise, sanat eserleri, güvercin, gül veya lyra üzerinedir. Şiirlerde mitolojik öyküler yaygın değildir. İlk defa Stephanus tarafından yayımlanan şiirler sonradan birçok dile çevrilmiştir (Landfester, Anakreonteia, 37-38).
Anthologia Palatina
Eski Yunanca ve Latince şiirler daha Antik Dönem’den itibaren koleksiyoncuların ilgisini çekmiş ve toplanmaya başlanmıştır. Bizans Dönemi’nde İ. S. 900 yıllarında Bizans’ın saray papazı Konstantinos Kephalas, daha önce başka koleksiyoncular tarafından alfabetik olarak bir araya getirilmiş Antik Dönem’den Yunanca epigramları, konularına göre ayırarak tekrar toplamıştır. Kephalas bu şiirlere, kendisinin toplamış olduğu sayısız başka şiiri de ekleyerek yeni koleksiyonu oldukça geliştirmiştir. İşte Kephalas’ın yaptığı bu koleksiyon, bilim dünyasında “Anthologia Palatina” (veya “Anthologia Graeca”) olarak tanınmaktadır.
İsimde yer alan “Palatina” kelimesi “Codex Palatinus” tanımlamasından gelmektedir. Bu esere Palatin Kodeksi denmesinin sebebi ise, eserin Almanya’nın Heidelberg kentinde yer alan büyük bir şato (Palatin) içinde bulunmasından ileri gelmektedir. Eser Ortaçağ’da herhangi bir şekilde Konstantinupolis’ten Heidelberge getirilmiş olmalıdır. Büyük olasılıkla, Konstantinupolis’in fethinden sonra kentten kaçan Bizanslı entelektüeler böyle değerli eserlerle birlikte Avrupa’ya dağılmış olmalıdır.
Anthologia Palatina eski şiir antolojilerini bir araya getiren bir eserdir. Bu antolojinin içinde bulunan şiirler İ. Ö. 5. yüzyıldan Ortaçağ’ın içlerine kadar uzun bir dönemde yazılmışlardır. Şiirler genelde elegeion’lar şeklindedir ama sadece heksametron’lar ve iambos’lar da vardır. Antolojinin aslen İ. S. 980 yılında (10. yüzyılda) Konstantinupolis’te oluştuğu düşünülmektedir. Bu antolojinin ise, yukarıda da değinildiği gibi, K. Kephalas tarafından İ. S. yak. 900 yıllarında eski antolojilerden derlenen bir antolojinin daha geliştirilmiş şekli olduğu sanılmaktadır.
Daha eski antolojiler ise örneğin İ. Ö. yak. 70 yıllarına ait olan “Meleagru stephanos” (Μελε-άγρου στέφανος = Meleagros’un Çelengi) veya Agathias’ın İ. S. 6. yüzyıla ait “Kyklos ton neon epigrammaton” (Κύκλος τῶν νέων ἐπιγραμμάτων = Yeni Epigramların Koleksiyonu)’udur. Anthologia’nın el yazmaları 1600 yılından beri Heidelberg’de bulunmaktadır. Bir kısmı ise Paris’tedir. Anthologia Palatina’nın hemen hemen aynı şiirleri içeren ama düzeltme ve silmeleri de olan “Anthologia Planudea” isimli, Maksimos Planudes ile ilişkilendirilen bir de el kopyası vardır. Anth. Planudea 1494 yılında Floransada Johannes Laskaris tarafından yayımlanır. K. Kephalas’un 15 kitaba ayırdığı Anthologia Palatina yak. 3700 epigramdan oluşmakta ve yak. 23.000 mısrayı kapsamaktadır.
Kitaplara tek tek bakalım (Nickel, Lexi-kon, 62-63; Gall, Anthologia Graeca, 50; Landfester, Anthologia Graeca, 40):
1. Kitap: İ. S. 4.-10. yüzyıllardan Hıristiyan şiirleri
2. Kitap: Koptos’lu Khristodoros’un mısraları (İ. S. 5.-6. yüzyıllar)
3. Kitap: Kyzikos’taki bir tapınaktan zamanı tam belirlenemeyen şiirler
4. Kitap: Meleagros ve diğerlerinin şiirlerini sundukları Prooimia’lar
5. Kitap: Çeşitli şairlerin aşk epigramları
6. Kitap: Adak epigramları ve diğer çeşitler
7. Kitap: Mezar epigramları
8. Kitap: Naziansos’lu Gregorios’un epigramları (İ. S. 4. yy.’ın 2. yarısı)
9. Kitap: Epideiktik (çeşitli içerikli gösteriş amaçlı) epigramlar
10. Kitap: Protreptika /cesaret verici şiirler, özdeyiş ve yaşam bilgelikleri
11. Kitap: İçki ve alay içerikli epigramlar
12. Kitap: Oğlanlar için yazılmış epigramlar (paidika)
13. Kitap: Çeşitli vezinlerde onur epigramları
14. Kitap: Bilmeceler, kehanet sözleri ve matematik problemleri
15. Kitap: Figürlü şiirler ve diğer çeşitler
16. Kitap: Sanat eserleri üzerine şiirler. Bu bölüm Anthologia Palatina’da yoktur ama Anthologia Planudea’da bulunmaktadır.
Anakreontizm (Anakreontik = Anakreon Tarzı Şairlik)
Şair Anakreon’un kendinden sonraki dönemi etkileme gücü ve bu kapsamda başkaları tarafından yazılan aynı tarzdaki şiirler, yani Anakreonteia, şairin algılanan şahsiyeti ile yakından ilgilidir. Çünkü şair, daha Hellenistik Dönem’de gelmiş geçmiş en büyük lirik ozanlardan birisi olarak kabul edilmiştir. Şairin bu etkisini Michelangeli’nin kitabının başlığı çok güzel açıklamaktadır: “Anakreon ve Yüzyıllar Süren Şöhreti” (Anacreonte e la sua fortuna nei secoli).
Şairin şiirlerinin keşfinden ve ilk kez 1554 yılında Fransız Hümanist Henricus Stephanus (Henri Estienne, 1528-1598) tarafından yayımlanmasından ve bunun üzerine birçok yorum içeren çalışmaların da ortaya konulmasından sonra Anakreon Avrupa’da 18. yüzyılda “mutluluk” (Eudaimonizm) akımındaki aydınlanmada ideal bir figür olmuştur. “Anakreontizm” adıyla anılan bu dönemde Anakreon, Sokrates gibi bir bilge olarak algılanmıştır. Bu algının en güzel yansıması ise, Goethe’nin Anakreon tarzında yazdığı “Anakreon’un Mezarı” isimli şiirinde (1784) kendini göstermektedir.
"Anakreons Grab Wo die Rose hier blüht, wo Reben und Lorbeer sich schlingen, Wo das Turtelchen lockt, wo sich das Grillchen ergötzt, Welch ein Grab ist hier, das alle Götter mit Leben Schön bepflanzt und geziert? Es ist Anakreons Ruh. Frühling, Sommer und Herbst genoss der glückliche Dichter; Vor dem Winter hat ihn endlich der Hügel geschützt. " Johann Wolfgang von Goethe
"Anakreonun Mezarı Gülün açtığı, asmalarla defneler in kucaklaştığı bu yerde, kumrucuğun çığırdığı, cırcır böceğinin eğlendiği bu yerde, nasıl bir mezardır burası, bütün tanrıların birlikte yaşadığı, güzel bitkilerle dolu ve süslü? Anakreonun istirahatgâhıdır burası. Baharın, yazın ve güzün tadını çıkardı şanslı şair; kıştan ise korudu onu en sonunda bu mezar. " Goethe
Anakreon hakkındaki bu algı ve onun tarzında şairlik Avrupa’da kısa zamanda yayılmıştır. Anakreon’dan doğrudan çevirilerin yanı sıra, önceleri dönemin Latincesinde, sonraları ise Avrupa’da konuşulan yerli dillerde onun şiirlerine benzer şiirler yazılmıştır. Şairin tarzına öykünme had safhaya gelmiştir. Bunun anlamı ise, vezinlerde genelde uyaksız katalektik iambos’ların veya katalektik Ionik ikili ölçünün (dimeter) kullanılması ve stil olarak da şakacı, tatlı ve zarif bir üslubun tercih edilmesidir. Konu ise çoğunlukla imgelerle süslü aşk oyunları, arkadaşlık ve düğün şiirleridir.
Anakreon tarzı şairlik en güçlü dönemine 18. yüzyılda ulaşmıştır. Şairin şiirlerinin sayısız çevirisi ve şiirler hakkında yayımlanan sayısız yorum bu tarz lirik şiire olan ilginin canlı kalmasını sağlamıştır. Anakreon’un şiirlerinin çevirileri ve benzer şiirlerin yazılması konusunda Fransızlar hep önde olmuşlar ve başta Alman şairler olmak üzere birçok Avrupalı şairi de Anakreon tarzı şiir yazma konusunda etkilemişlerdir.
Ancak, Almanya’da Anakreon ve şiirlerinin etkisindeki Anakreontizm akımı Alman Aydınlanma Dönemi’nin bir olgusudur ve bu dönemde bu tarzda birçok şiir yazılmıştır. Şiirler, yeni, laik ve iyimser bir Alman toplumunun kendi varlığını kavramasında etkili olmuştur. Anakreon o dönemde Almanya’da genç bir şair kuşağının yaşam stili haline gelmiştir. Bu dönemde Johann Nikolaus Götz (1721-1781) ve Johann Peter Uz (1720-1786) tarafından çevrilen Anakreon şiirleri (Die Oden Anakreons in reimlosen Versen, 1746) bu kuşağı çok etkilemiştir.
Alman Aydınlanması’nın bu genç kuşağı, oluşturdukları arkadaş topluluklarında Anakreonun ifade ettiği düşünce tarzında bir araya gelmişlerdir. Hatta “Alman Anakreon” olarak tanınan Johann Wilhelm Ludwig Gleim (1719-1803) dostluk, aşk ve (ölçülü) içki zevki konularında yazdığı şiirlerle Anakreon tarzı şairliği özendirmiş ve yaygınlaşmasını sağlamıştır. Bu sayede Anakreontizm Almanya’da Goethe dahil birçok ünlü şaire de esin kaynağı olmuş ve onları etkilemiştir.
18. ve 19. yüzyıllarda Anakreon tarzında şiir yazmak bütün Avrupa’yı etkisi altına almıştır ve bu alanda eserler veren İtalyan, İsveçli, Hollandalı, Rus, İngiliz vb. birçok ünlü şair vardır. Özellikle İngiltere’de Thomas Moore (1779-1852) aracılığı ile sonu gelmeyen bir Anakreon hayranlığı başlamıştır. Bir edebiyat akımı olarak Anakreontizm bir edebiyat türünden çok, belli bir hayat felsefesine dayanan bir şiir tarzını anlatmak için kullanılan bir terimdir. Bu görüşe göre yeryüzünde her şey geçicidir; onun için de insanoğlu yalnız en güzele karşı ilgi duymalıdır. Bu şiir akımı 18. yüzyılda doruğa eriştiyse de sonraki yüzyıllarda bırakılmıştır.
Anakreon ve şiirlerinin Batı dünyasını her yönden (örn. bkz. aş. Gérô-me’un “Anakreon, Bakkhos ve Eros” isimli tablosu ve Thorvaldsen’in “Eros ve Anakreon” isimli kabartması) yüzyıllarca etkilemesine karşın Doğu dünyasında böyle bir etkileşime dair herhangi bir veri yoktur. Perslerin Yunanlarla yakınlaşmasına rağmen antik Pers edebiyatında Antik Yunan edebiyatının izlerinin (ve tabi tersi durumun da) olup olmadığı bilinmemektedir. Hatta Doğu kavramını biraz daha ilerletirsek Eski Batı (Eski Yunan ve Roma) edebiyatının Hint ve Çin edebiyatları üzerinde etkisinin var olup olmadığı hakkında da hiçbir bilgi yoktur. Aslında genel olarak bugüne kadar bu konularla ilgili bir çalışma yapılmamıştır (Brinker, Anakreon, 24).
ŞİİRLERDEN SEÇMELER (ANAKREONA AİT OLDUĞU DÜŞÜNÜLEN ŞİİRLER)
Şiirlerin numaralandırması Diehl, Anthologia Lyrica Graeca Ie göredir.
Frg. (= Fragman) 1 ΕΙΣ ΑΡΤΕΜΙΝ γουνοῦμαί σ ̓ ἐλαφηβόλε, ξανθὴ παῖ Διός, ἀγρίων δέσποιν ̓ Ἄρτεμι θηρῶν ἵκευ νῦν ἐπὶ Ληθαίου δίνῃσι θρασυκαρδίων ἀνδρῶν ἐσκατόρα πόλιν χαίρουσ ̓, οὐ γὰρ ἀνημέρους ποιμαίνεις πολιήτας.
ARTEMIS’E YAKARIŞ
Dizlerine kapanıyorum ey geyik avcısı,
Zeus’un sarışın kızı,
yaban hayvanlarının efendisi Artemis:
Lethaios’un girdaplarına çık gel şimdi;
cesur yürekli adamların şehrini selamlayarak,
çünkü esirgediklerin erdemsiz vatandaşlar değil!
Frg. 2 ΕΙΣ ΔΙΟΝΥΣΟΝ ὦναξ, ᾧ δαμάλης Ἔρως καὶ Νύμφαι κυανώπιδες πορφυρῆ τ ̓ Ἀφροδίτη συμπαίζουσιν, ἐπιστρέφεαι δ ̓ ὑψηλὰς ὀρέων κορυφάς γουνοῦμαί σε, σὺ δ ̓ εὐμενὴς ἔλθ ̓ ἡμίν, κεχαρισμένης δ ̓ εὐχωλῆς ἐπακούειν· Κλεοβούλῳ δ ̓ ἀγαθὸς γένεο σύμβουλος, τὸν ἐμόν γ ̓ ἔρωτ ̓, ὦ Δεόνυσε, δέχεσθαι.
DIONYSOS’A YAKARIŞ
Ey, genç boğa Eros’la,
kara gözlü perilerle ve erguvanlar giymiş
Aphrodite ile oynaşan,
dağların ulu zirvelerinde dolaşan efendim!
dizlerine kapanıyorum,
biricik duamı işiterek lütufla gel bana,
Kleobulos’a iyi akıl ver,
ey Dionysos, aşkımı kabul etsin!
Frg. 3 ΚΛΕΟΒΟΥΛΟΣ Κλεοβούλου μὲν ἔγωγ ̓ ἐρέω, Κλεοβούλῳ δ ̓ ἐπιμαίνομαι, Κλεόβουλον δὲ διοσκέω.
KLEOBULOS
Kleobulos için tutuşuyorum,
Kleobulos’a deli oluyorum,
Kleobulos’suzluktan ölüyorum.
Frg. 4 ὦ παῖ παρθένιον βλέπων, δίζημαί σε, σὺ δ ̓ οὐ κλύεις, οὐκ εἰδώς, ὅτι τῆς ἐμῆς ψυχῆς ἡνιοχεύεις.
HABERSİZ SEVGİLİ
Ey çocuk,
genç görsem de arzuluyorum seni,
duymuyorsun ki,
ruhumun dizginleri ellerinde,
görmüyorsun!
Frg. 5 Σφαίρῃ δηῦτέ με πορφυρέῃ βάλλων χρυσοκόμης Ἔρως νήνι ποικιλοσαμβάλῳ συμπαίζειν προκαλεῖται. ἡ δ’ - ἔστιν γὰρ ἀπ’ εὐκτίτου Λέσβου - τὴν μὲν ἐμὴν κόμην - λευκὴ γάρ - καταμέμφεται, πρὸς δ’ ἄλλην τινὰ χάσκει.
LESBOS’LU KIZ
Erguvan topu attı yine bana altın saçlı Eros,
rengârenk pabuçlu bir kızla oynaşmam için cesaret veriyor.
O ise, -mamur Lesbos’tan çünkü-
saçımdan dolayı -kır valla-
ayıplıyor beni amma başka (genç) bir (saça) ağzı açık bakıyor!
Frg. 17 Ἀρθεὶς δηὖτ ̓ ἀπὸ Λευκάδος πέτρης ἐς πολιὸν κῦμα κολυμβέω μεθύων ἔρωτι.
LEUKADIA KAYASI
Leukadia Kayası’ndan aşağı
bıraktım kendimi beyaz köpüklü sulara
aşkın sarhoşluğuyla.
Frg. 27 φέρ ̓ ὕδωρ, φέρ ̓ οἶνον, ὦ παῖ, φέρε <δ ̓> ἀνθεμόεντας ἡμὶν στεφάνους, ἔνεικον, ὡς δὴ πρὸς Ἔρωτα πυκταλίζω.
ROS’LA YUMRUKLAŞMA
Su getir,
şarap getir ey oğlan,
çiçekli çelenkler getir bana,
acele et;
getir ki Eros’a (cesaretle) yumruk atayım!
Frg. 34 - - - ἀστραγάλαι δ ̓ Ἔρωτός εἰσιν μανίαι τε καὶ κυδοιμί.
EROS’UN ZARLARI
Eros’un zarlarıdır çılgınlığım ve heyecanım - - -
Frg. 44 πολιοὶ μὲν ἡμὶν ἤδη κρόταφοι κάρη τε λευκόν, χαρίεσσα δ ̓ οὐκέτ ̓ ἥβη πάρα, γηραλέοι δ ̓ ὀδόντες. γλυκεροῦ δ ̓ οὐκέτι πολλὸς βιότου χρόνος λέλειπται. διὰ ταῦτ ̓ ἀνασταλύζω θαμὰ Τάρταρον δεδοικώς. Ἀίδεω γάρ ἐστι δεινὸς μυχός, ἀργαλῆ δ ̓ ἐς αὐτὸν κάτοδος· καὶ γὰρ ἑτοῖμον καταβάντι μὴ ἀναβῆναι.
İHTİYARLIK
Çoktan kırlaştı şakaklarım,
ağardı saçlarım,
benimle değil artık tatlı gençlik,
dişlerim de döküldü.
Fazla zaman kalmadı tatlı yaşamdan.
Ağlıyorum bu yüzden sık sık korkusuyla Tartaros’un.
Korkunçtur derinlikleri çünkü Hades’in,
oraya giden yol da zahmetli;
üstelik dönemez asla,
oraya giden bir daha.
(İhtiyarlık şiirini çeviren: G. Çelgin (bkz. Eski Yunan Edebiyatı, 50)
Frg. 45 μεγάλῳ δηὖτέ μ ̓ Ἔρως ἔκοψεν ὥστε χαλκεὺς πελέκει, χειμερίῃ δ ̓ ἔλουσεν ἐν χαράδρῃ.
DEMİRCİ EROS
Tıpkı bir demirci gibi
ağır çekiç darbesiyle
dövdü beni yine Eros,
sonra da daldırdı buz gibi bir dereye.
Frg. 53 - - - <Ἔρως, ὅς> μ ̓ ἐσιδὼν γένειον ὑποπόλιον χρυσοφαέννων πτερύγων ἀήταις παραπέτεται.
GRİ SAKAL
Gri sakalımı görünce
önümden altın kanatlarıyla
esercesine uçup giden Eros - - -
Frg. 79 Ἐρῶ τε δηὖτε κοὐκ ἐρῶ καὶ μαίνομαι κοὐ μαίνομαι.
DUYGU ZITLIĞI
Yine hem âşığım,
hem değil,
hem deliyim,
hem değil.
Frg. 88 πῶλε Θρηικίη, τί δή με λοξὸν ὄμμασι βλέπουσα νηλεῶς φεύγεις, δοκεῖς δέ μ ̓ οὐδὲν εἰδέναι σοφόν; ἴσθι τοι, καλῶς μὲν ἄν τοι τὸν χαλινὸν ἐμβάλοιμι, ἡνίας δ ̓ ἔχων στρέφοιμί σ ̓ ἀμφὶ τέρματα δρόμου· νῦν δὲ λειμῶνάς τε βόσκεαι κοῦφά τε σκιρτῶσα παίζεις, δεξιὸν γὰρ ἱπποπείρην οὐκ ἔχεις ἐπεμβάτην.
TRAKYALI TAY
Trakyalı tay söyle,
neden bana yan gözle bakar,
tasasız kaçarsın?
Sanırsın bilgelikten anlamam.
Şunu bil, istesem vurup boyunduruğu,
tutup dizginlerinden amacıma koştururum seni.
Şimdi oysa çayırlarda otluyorsun,
çifte atıp oynuyorsun,
usta binicin olmadığından.
ANAKREONTEIA (ANAKREON'A AİT OLMADIĞI DÜŞÜNÜLEN ŞİİRLER)
Şiirlerin numaralandırması West, Carmina Anacreontea’ya (CA) göredir.
CA 35 ΕΙΣ ΕΡΩΤΑ Ἔρως ποτ ̓ ἐν ῥόδοισιν κοιμωμένην μέλιτταν οὐκ εἶδεν, ἀλλ ̓ ἐτρώθη τὸν δάκτυλον· παταχθείς τὰς χεῖρας ὠλόλυξεν· δραμὼν δὲ καὶ πετασθείς πρὸς τὴν καλὴν Κυθήρην, ὄλωλα, μῆτερ, εἶπεν, ὄλωλα κἀποθνήσκω· ὄφις μ ̓ ἔτυψε μικρὸς πτερωτός, ὃν καλοῦσιν μέλιτταν οἱ γεωργοί. ἃ δ ̓ εἶπεν· εἰ τὸ κέντρον πονεῖ τὸ τᾶς μελῖττας, πόσον δοκεῖς πονοῦσιν, Ἔρως, ὅσους σὺ βάλλεις;
EROS VE ARI Eros bir gün güllerin içinde uyuyan arıyı görmedi, fakat parmağından sokuldu. Haykırdı ellerini çırparak. Kanatlarını açarak koşup güzel Kythere’ye “Ben bittim, mahvoldum anne, ölüyorum!”, dedi, “çiftçilerin arı dediği, küçük, kanatlı bir yılan soktu beni!” Annesi ise şöyle dedi: “Arının iğnesi bu kadar acıtıyorsa eğer, düşünebiliyor musun Eros, senin oklarının neler yaptığını?”
CA 33 ΕΙΣ ΕΡΩΤΑ Μεσονυκτίοις ποθ ̓ ὥραις, στρέφετ ̓ ἦμος Ἄρκτος ἤδη κατὰ χεῖρα τὴν Βοώτου, μερόπων δὲ φῦλα πάντα κέαται κόπῳ δαμέντα, τότ ̓ Ἔρως ἐπισταθείς μευ θυρέων ἔκοπτ ̓ ὀχῆας. τίς, ἔφην, θύρας ἀράσσει; κατά μευ σχίζεις ὀνείρους. ὁ δ ̓ Ἔρως, ἄνοιγε, φησίν· βρέφος εἰμί, μὴ φόβησαι· βρέχομαι δὲ κἀσέληνον κατὰ νύκτα πεπλάνημαι. ἐλέησα ταῦτ ̓ ἀκούσας, ἀνὰ δ ̓ εὐθὺ λύχνον ἅψας ἀνέωξα, καὶ βρέφος μὲν ἐσορῶ φέροντα τόξον πτέρυγάς τε καὶ φαρέτρην· παρὰ δ ̓ ἱστίην καθῖσα, παλάμαις τε χεῖρας αὐτοῦ ἀπέθαλπον, ἐκ δὲ χαίτης ἀπέθλιβον ὑγρὸν ὕδωρ. ὁ δ ̓, ἐπεὶ κρύος μεθῆκεν, φέρε, φησί, πειράσωμεν τόδε τόξον, εἴ τί μοι νῦν βλάβεται βραχεῖσα νευρή. τανύει δὲ καί με τύπτει μέσον ἧπαρ, ὥσπερ οἶστρος· ἀνὰ δ ̓ ἅλλεται καχάζων, ξένε δ ̓, εἶπε, συγχάρηθι· κέρας ἀβλαβὲς μέν ἐστιν, σὺ δὲ καρδίην πονήσεις.
GECE ZİYARETÇİSİ EROS Bir gün, gecenin bir yarısında, Arktos, Bootes’in eli yönüne henüz dönmüşken gökyüzünde, bütün ölümlü soylar, yorgunluğa teslim olup yatıyorken, Eros çıkagelip, çaldı kapılarımın demirlerini. “Kim”, dedim, “böyle kapıları kırarcasına vuran, rüyalarımı bölerek?” Eros ise, “aç!” dedi, “korkma, ben bir bebeğim, sırılsıklamım, mehtapsız gecede yolumu şaşırdım.” Bunları duyunca acıdım, derhal lambayı yakıp kapıyı açtım, yay taşıyan bebeği, kanatlarını ve sadağını gördüm. Ocağın yanına oturttum, ellerini avuçlarımla ısıttım. Saçından yağmuru sildim. Titremesi geçince, “Getir!” dedi, “haydi şu yayı deneyelim!”, “bakalım yay teli ıslanıp zarar görmüş mü?”, Sonra gerer yayını ve yüreğimin ortasından vurur beni, bir at sineği(nin ısırması) gibi. Zıplayarak havaya, kahkahalar içinde, “yabancı”, der, “sevin!” “yayım gerçi sağlam, ama sen kalbinden yaralanacaksın!”
CA 6 (ΙΟΛΙΑΝΟΥ) ΕΙΣ ΕΡΩΤΑ Στέφος πλέκων ποθ ̓ εὗρον ἐν τοῖς ῥóδοις Ἔρωτα· καὶ τῶν πτερῶν κατασχὼν ἐβάπτισ ̓ εἰς τὸν οἶνον, λαβὼν δ ̓ ἔπιον αὐτόν· καὶ νῦν ἔσω μελῶν μου πτεροῖσι γαργαλίζει.
YUTULMUŞ EROS Taç örerken geçenlerde buldum Eros’u güllerin içinde. Tutup çabucak kanatlarından attım şarabın içine, içtim onu da şarapla birlikte. Şimdi dürtüp beni içimde, gıdıklıyor kanatlarıyla.
CA 21 Ἡ γῆ μέλαινα πίνει, πίνει δὲ δένδρε ̓ αὐτήν. πίνει θάλασσ ̓ ἀναύρους, ὁ δ ̓ ἥλιος θάλασσαν, τὸν δ ̓ ἥλιον σελήνη. τί μοι μάχεσθ ̓, ἑταῖροι, καὐτῷ θέλοντι πίνειν;
İÇMEK Kara toprak içer, ağaçlar onu içer, deniz havayı içer, güneş denizi, ay da güneşi. Ne sataşırsınız ey dostlar ben içmek isteyince?
CA 39 Φιλῶ γέροντα τερπνόν, φιλῶ νέον χορευτάν· ἂν δ ̓ ὁ γέρων χορεύῃ, τρίχας γέρων μέν ἐστιν, τὰς δὲ φρένας νεάζει.
DANS EDEN İHTİYAR Neşeli ihtiyarı severim, genç dansçıyı severim; bir ihtiyar dans etti mi ak düşmüş saçları ihtiyardır amma gönlü gençtir valla.
CA 24 Φύσις κέρατα ταύροις, ὁπλὰς δ ̓ ἔδωκεν ἵπποις, ποδωκίην λαγωοῖς, λέουσι χάσμ ̓ ὀδόντων, τοῖς ἰχθύσιν τὸ νηκτόν, τοῖς ὀρνέοις πέτασθαι, τοῖς ἀνδράσιν φρόνημνα. γυναιξὶν οὐκ ἔτ ̓ εἶχεν. τί οὖν δίδωσι; κάλλος. ἀντ ̓ ἀσπίδων ἁπασᾶν, ἀντ ̓ ἐγχέων ἁπάντων. νικᾷ δὲ καὶ σίδηρον καὶ πῦρ καλή τις οὖσα.
GÜZELİN GÜCÜ Doğa vermiş boğalara boynuzlar, atlara kuvvetli toynaklar, tavşanlara hızlı ayaklar, aslanlara büyük dişler, balıklara yüzme sanatı, kuşlara ise uçmak, erkeklere mantık; kadınlar için bir şey kalmamış. Ne vermiş peki onlara? Güzellik! bütün kalkanlar yerine, bütün mızraklar yerine yeniyor demir ve ateşi bir güzellik işte.
CA 8 Οὔ μοι μέλει τὰ Γύγεω, τοῦ Σαρδίων ἄνακτος· οὐδ ̓ εἷλέ πώ με ζῆλος, οὐδὲ φθονῶ τυράννοις. ἐμοὶ μέλει μύροισιν καταβρέχειν ὑπήνην· ἐμοὶ μέλει ῥόδοισιν καταστέφειν κάρηνα. τὸ σήμερον μέλει μοι, τὸ δ ̓ αὔριον τίς οἶδεν; ὡς οὖν ἔτ ̓ εὐδι ̓ ἐστιν, καὶ πῖνε καὶ κύβευε, καὶ σπένδε τῷ Λυαίῳ, μὴ νοῦσος, ἤν τις ἔλθῃ, λέγῃ σε μὴ δεῖ πίνειν.
ZAMANIN DEĞERİ Gyges’ten bana ne, Sardis’in Efendisi; altın umurumda değil, kıskanmam tiranları. Kokulu tütsülerle ilgilenirim, sakalımı yağlamaya, güllerle ilgilenirim, başıma taç yapmaya. Beni bugün ilgilendirir, yarın nasıldır, kim bilir? güneş parladığı sürece hem içki hem eğlence, dua et Lyaios’a hastalık gelmesin, kimse demesin, içmemelisin!
CA 47 Ἐγὼ γέρων μέν εἰμι, νέων πλέον δὲ πίνω· κἂν δέησῃ με χορεύειν, Σειληνὸν ἐν μέσοισιν μιμούμενος χορεύσω, σκῆπτρον ἔχων τὸν ἀσκόν· ὁ νάρθηξ δ ̓ οὐδέν ἐστιν. ὁ μὲν θέλων μάχεσθαι, παρέστω καὶ μαχέσθω. ἐμοὶ κύπελλον, ὦ παῖ, μελίχρουν οἶνον ἡδύν ἐγκεράσας φόρησον. ἐγὼ γέρων μέν εἰμι - - -
İHTİYAR, ŞARAP VE DANS Ben gerçi yaşlıyım amma bir delikanlıdan daha çok içerim; İş dansa gelince, olurum bir Silen tutup şarap tulumumu baston yerine orta yerde dans ederim. Değnek nedir ki! Biri savaşmak mı ister varsın, savaşsın! Doldur bana, ey oğlan, ve sun bardağı tatlı şaraptan. Ben gerçi yaşlıyım amma - - -
CA 51 Μή με φύγῃς ὁρῶσα τὰν πολιὰν ἔθειραν· μηδ ̓, ὅτι σοὶ πάρεστιν ἄνθος ἀκμαῖον, τἀμά δῶρα, φίλα, διώσῃ. ὅρα κἀν στεφάνοισιν ὅπως πρέπει τὰ λευκά ῥόδοις κρίνα πλακέντα.
GENÇ BİR KIZA Kır saçımı görüp de kaçma benden: gençliğinin çiçeği açmış madem, hediyemi, sevgimi hafife alıp, alay etme! Beyaz zambakların gül çelenklerinin içine nasıl da yakıştığını gör sadece!
CA 20 Ἡδυμελὴς Ἀνακρέων, ἡδυμελὴς δὲ Σαπφώ· Πινδαρικὸν τόδε μοι μέλος συγκεράσας τις ἐγχέοι. τὰ τρία ταῦτά μοι δοκεῖ. καὶ Διόνυσος εἰσελθών, καὶ Παφίη λιπαρόχροος, καὐτὸς Ἔρως ἂν ἐκπινεῖν.
RUHUN SAKİSİ Tatlıdır Anakreon’un söylediği, tatlıdır Sappho’nun dediği, biraz Pindaros da koyup karıştırıp sunulsun bana. Bu üçlüye hayranım. Hem içinde Dionysos, hem cazip Paphia. hatta Eros da içerdi bundan.
CA 37 ΟΝΑΡ Διὰ νυκτῶν ἐγκαθεύδων ἁλιπορφύροις τάπησιν, γεγανυμένος Λυαίῳ, ἐδόκουν ἄκροισι ταρσοῖς δρόμον ὠκὺν ἐκτανύειν μετὰ παρθένων ἀθύρων. ἐπεκερτόμουν δὲ παῖδες ἁπαλώτεροι Λυαίου, δακέθυμά μοι λέγοντες διὰ τὰς καλὰς ἐκείνας. ἐθέλοντα δὲ φιλῆσαι φύγον ἐξ ὕπνου με πάντες. μεμονωμένος δ ̓ ὁ τλήμων πάλιν ἤθελον καθεύδειν.
RÜYA Gece yarısı uyurken erguvan çarşaflar üzerinde, zevke gelip Lyaios’la koşarak parmaklarımın ucunda güzellerle oynaşıyormuşum rüyamda. Lyaios (Bakkhos) güzelliğinde oğlanlar amma alay edip, kalp kırıcı sözler sarfetmişler şu güzeller nedeniyle. İsteyince birkaç öpücük kaçıp gittiler rüyamla birden. Kalınca zavallı, yalnız ben, istedim uyumak yeniden!
CA 7 Λέγουσιν αἱ γυναῖκες· Ἀνακρέων, γέρων εἶ· λαβὼν ἔσοπρτον ἄθρει κόμας μὲν οὐκέτ ̓ οὔσας, ψιλὸν δέ σευ μέτωπον. ἐγὼ δὲ τὰς κόμας μέν, εἴτ ̓ εἰσίν, εἴτ ̓ ἀπῆλθον, οὐκ οἶδα· τοῦτο δ ̓ οἶδα, ὡς τῷ γέροντι μᾶλλον πρέπει τὸ τερπνὰ παίζειν, ὅσῳ πέλας τὰ Μοίρης.
ANAKREON’UN YAŞI Kadınlar diyorlar ki, Anakreon yaşlanıyorsun, al bir ayna, bak kendine, saçlar dökülmüş, çıplak kalmış alnın. Saçlarım dökülmüş, dökülmemiş, ben bilmem. Bildiğim, oynaşmak yaşlıya daha hoş gelir yaklaştıkça Moira’ya.
CA 12 ΕΙΣ ΑΤΤΙΝ Οἱ μὲν καλὴν Κυβήβην τὸν ἡμίθηλυν Ἄττιν ἐν οὔρεσιν βοῶντα λέγουσιν ἐκμανῆναι. οἱ δὲ Κλάρου παρ ̓ ὄχθαις δαφνηφόροιο Φοίβου λάλον πιόντες ὕδωρ μεμηνότες βοῶσιν. ἐγὼ δὲ τοῦ Λυαίου καὶ τοῦ μύρου κορεσθείς καὶ τῆς ἐμῆς ἑταίρης θέλω θέλω μανῆναι.
ÇILGINLAR Güzel Kybele için hadım Attis’in dağlarda haykırıp çıldırdığını söylerler. Klaros’un kaynaklarında defne taşıyan Phoibos’un mucize suyundan içen çılgınları işitin. Ben ise, Lyaios’la, kokulu tütsülerle ve sevgilimle sarhoş, isterim, isterim olmak bir hoş!
CA 29 Χαλεπὸν τὸ μὴ φιλῆσαι, χαλεπὸν δὲ καὶ φιλῆσαι χαλεπώτερον δὲ πάντων ἀποτυγχάνειν φιλοῦντα.
SEVMEK Sevmemek zor,sevmek de zor,hepsinden daha zoru ise karşılıksız sevmek.
Prof.Dr.N.Eda AKYÜREK ŞAHİN
Teos (Sığacık) Kütüphanesi:
"Anadolu'da lonia bölgesindeki Teos kentinde bir gymnasion kütüphanesinin bulunduğu konusunda bazı bilgilere rastlanmıştır. M.Ö.1.yüzyıllara tarihlenen bir yazıta göre bu kentte bir gymnasion bulunmakta ve buranın 'paides'inde öğrenciler için 'grammatikos'un denetiminde kütüphane yararına kitap yazma ya da kopya etme konusunda yarışmalar düzenlendiği belirtilmektedir. Fakat bu yazıt kötü durumda olduğu için fazla bilgi edinemiyoruz. C. Wendel 'e göre ayrıca burada kaligrafi dersi de veriliyordu." [Nuray Yıldız, Antikçağda Kütüphaneler]
ATHAMAS - ATAMAS - ATAMIZ
Antik Grekmiş... yerseniz
SB
_________________________
_________________________