Halep Amazon Melanipe Mozaiği (Roma dönemi)
II. Justinian'ın (669-711) eşi Hazar Hakanı'nın kızı Theodora
626 yılında Bizans Hazarlarla, Araplara karşı ittifak kurar. Bu ve sonraki asırlarda (12. asra kadar) Bizans'ın siyasi hayatı göçebe Türkler siz tasavvur edilemez.
7. - 8. asırlarda alaka genişler ve sağlamlaşır. Bizans bir manada, güçlü Hazar devletine bağlı vaziyette düşer. Hazar sağlam bir kalkan gibi Bizans'ı Arap tecavüzlerinden korur.
Bizans imparatorları Hazar Hükümdarlarının kızları ile nikahlanırlar.
ll. Justinyen Hazar hakanının kızıyla evlenir; yeni gelin hristiyanlığı kabul edip, Teodora adını alır.
ll, Tiberi de hakan kızı ile evlenip 708 yılında Hazar memleketinden Konstantinopol'e, Hazar ordusu ile birlikte gelir.
V.Konstantin'in (741.775) karısı da hakan kızı idi. Hristiyan adı İrina idi. Onun oğlu İmparator lV. Kev tarihte "Hezer" adı ile şöhret kazanmıştır.
9.asırda Bizans imparatorları saray yanında Hazar muhafız alayı teşkil ederler. Birçok Hazar askerleri savaşlarda dikkat çekerek, imparator ordusuna inzibati işlerde yüksek rütbelere gelmişlerdir. Mesela, Kırımlı Vardanios Turkos, Anadolu'ya strateji uzmanı olarak tayin edilmişti. Anlaşılıyor ki imparatorların karıları da Bizans da savaş hizmetinde olanların yükselişi için ellerinden geleni esirgemiyorlardı.
...Türklerde sülale nikahının çok eski gelenği vardır. Çin imparatorluğunun derebeyi, Uysun hükümdarı imparatorun kızını almıştır (3.asır). O vakitler Türk hükümdarları nadir hallerde böyle şerefe layık görülürlerdi.
630 yılında büyük hakimiyete can atan Sıbi-han Hun imparatorunun kızını ister. İmparator bunu reddedip der ki; Tyuk (Türk-O.S.) evi şimdi karışıktır, kimin hakan olacağı henüz halledilmemiştir. Böyle bir vaziyette evlenmeyi düşünmeye değer mi? Hele kendi oymağını idare edebilsin ve birbirine hücum etmesin. (A. Bigurin).
Bu cevaptan anladığımıza göre, imparator Sıbi-han'ın yükselmesini dağınık komşularının bir güçlü el altında birleşmesini istemiyor. Sıbi-han onun kızı ile evlenseydi, imparator ister istemez ona yardım etmeğe mecbur olacaktı.
Bu devirde Orta Asya'da Türk Hanları güçlü taraf olarak kabul edilirdi. Buna göre Soğdi hükümdarları Türk şehzade kızları ile evleniyorlardı.
518 yılında Hakan Hun Şah Orta Asya hükümdarlarını kendine tabi kıldı. Onlara diz çöktürdükten sonra kızını bu beylerden en güçlüsüne, Semerkant hükümdarına verir. Bu hadiseden daha evvel ise Hakan Daton (575 yılında 603 yılına kadar hükümdarlık etmiştir) bu usulle Soğdi Hükümdarı Tayce'yi "ehlileştirir".
Diplomatik nikahın bu usulünde (güçlünün kızı derbeyine hanım verilir) Maderşahlık (Matriarkal) ideolojisi, daha doğrusu onun kalıntıları, kendi aksini bulmuştur : Ailenin reisi kadın idi.
Evlatları da ana nesline mensup sayılırdı. "Oğul-ananın evladıdır". Türk sözü de bu görüşü (fikri) destekliyor. Türk hatunun oğlu hangi ülkeye, hangi halka rehberlik edeceğiyle bağlı olmayarak, ana nesline, annesinin mensup olduğu halka sadakati ile seçilir, ana soyunun menfaatlerini korurdu.
Buna göre sülale nikahları uzak maksatlar hedefleyen siyasi birer akit idi. Türk cemiyetinde kadının geniş hakları vardı. O tayfanın ve devletin idare olunmasında faal olarak iştirak ederdi. Araplarla birlikte Orta Asya'ya gelmiş olan İslam sülale nikahının ahnegini bozdu.
Hükümdarın karısı, haremdeki cariyelerden biridir. Onun hiçbir selahiyeti yoktur. Müslüman hükümdarları kendi kızlarını kafirlere vermiyorlardı. Fakat başka dinden olan kadınları kendi haremlerine dahil ederek, buna hiç bir siyasi ehemmiyet ve mana vermiyorlardı. Kadın galibin ganimetidir. Mağlup olanın verdiği haraçtır.
Müslüman Türkler yeni ideolojiyi kabul ediyor, lakin eskiden ve büsbütün kaçınmıyorlardı. Bunları birbirine daha uygun hale getiriyorlardı. Müslüman hanları zayıf düşmanlarının kızlarıyla evlenerek, üzerlerine siyasi üstünlük kuruyorlardı.
14.asırda Trapezund (Bizans'ın Küçük Asya'daki arazisi kendisinin son buhranını geçiriyordu. Bir vakitler herkese meydan okuyan bir memleket can çekişiyordu. Şimdiki Trapezund yalnız bir şeyle, güzelliği bütün şarkda dillere destan olmuş kızları ile övünebilirdi. Trapezund kendi meşhur güzellerini fidye vermekle farz olunan zorbalardan canını kurtarmaya çalışıyordu.
Trapezund'un en tehlikeli komşusu, Akkoyunlular Devleti'nin hükümdarı Türkeli Bey 1351 yılında genç imparator 3.Aleksey Kamni'nin bacısı Mariya ile evlenir. Öbür bacısını 1358 yılında Helbin vilayetinin emiri Han Ömer alır. 3.Aleksey daha sonra bir kızını Han Ömer'in oğlu Süleyman Bey'i, diğerini Erzurum emiri Ersin'e, üçüncü kızı Yevdokina'yı Limni'ya Emiri Taceddin'e, dördüncüsünü ise Türkeli'nin torunu Kara Yoluk'a verir. Bu fidyelerle ömrünü mümkün olduğunca uzatmağa çalışır Trapezund.
Fakat İslamiyeti kabul etmemiş Türkler halen bugüne kadar eski sülale nikahı geleneğine ("güçlünün kızı zayıfa ahnım verilir") riayet ediyorlar.
1124 yılında taht ve tacı elden giden (Gürcistan'ı Araplar ve Selçuklular işgal etmişlerdi) Gürcü çarı 4.David Kıpçak Hanı Artık'ın kızına dünür gönderir. Rus yıllıklarında Artık Han, Otrok, Ortak Gürcü yıllıklarında ise Atraha diye anılır.
Şair Maykov adlı şanlı Kıpçak Hanından bahseden yıllık efsanesine dayanarak kendinin meşhur "yemşan" baladını yazmıştır. Artık Hanının kızının asıl adı bizce malum değildir. Gürcü salnamesi ise onu Gurandokta diye adlandırır.
Çok muhtemel ki bu Farslıların Türk şehzade kızlarına verdiği ananevi addır. Turandahter "Turanlı kızı" yahut "Turan kızı".
Hıristiyan Rusların göçerlerle münasebeti sistemli bir sıra yönüyle Bizans varyantını hatırlatır. Eklemeli alaka (savaş ittifakları, ayrı ayrı hükümdarlar yanında Türk alayları; Rus şehirlerinde Türk yığılmaları) farkı Rus Udel knezliklerine parçalanmış, Bizans tek parçadır.
Bunun için Rus knezleri Türkleri bir nevi derebeyi şeklinde bağlamış idiler. Knez nikahları da bunu isbat eder. Udel knezleri Türk şehzade kızları ile evlenirler ve göçebe Türk hükümdarlarının yardımına yaslanarak Rusyadaki arazilerini genişletirlerdi.
Bu nikahlar uzun süreli harbi ittifak için en itibarlı felç idi. Kendi kızını kocaya vermiş nesil, tayfa kneze kendi akrabası gibi bakıyor, onun arazisine hücum etmiyordu. Aksine lazım olduğunda onun yardımına geliyordu. Rus "küreken" de kendi sırasında "hürmete hürmetle" cevap vermeğe borçlu idi.
Torkinler, yeni kadının akrabaları Türklerde hususi imtiyazlara ve hukuka sahip idiler. Onlar kocanın akrabalarından yakın sayılırdı. Bu anane yakın devirlere kadar yaşamakta idi. Grodekov'un yazdığına göre Kazaklar bir nesil halinde göç ederlerdi. Başka nesil ve tayfalardan yalnız kadının akrabalarını yani Torkinleri, bir de gündelikli çalışan fakirleri kendi köylerine bırakırlardı.
Kadının akrabalarını Türkler "Torkin" diye adlandırırlardı. Bu söz Rusçanın gramatik tekamülü neticesinde "Torki" şeklini almıştır. Kendisi "Uzı" adlandıran göçebe tayfayı yıllıklar böyle adlandırıyorlardı.
Olcas Süleyman
Az i Ya
* Tıpkı Pelasglarda, Etrüsklerde, Lidyalılarda, Lykialılar, Karialılarda, Elamlarda , hatta Giritlilerde (Kadınların özgür olduğunu görünce şaşıran Yunanlılar!) , Hititlerde de Anadolu kültürü etkisinden dolayı görülen Anaerkillik.
Tarih Öncesi Ege
George Thomson
Anadolu, Anaerkil ve Türkler.....
Oğul Ananın Evladıdır...
Kızlar da :))