"Tanrısal Odysseus da onlara şöyle dedi:
Kızlar, hele şöyle uzak durun benden,
omuzlarımı yıkarım ben kendim,
deniz kirini atarım üstümden,
sonra oğunurum verdiğiniz şu yağla.
Çoktan yağ görmedi, oğulmadı derim.
Ama utanırım, sizin önünüzde yıkanamam,
görünemem güzel örgülü kızlara çırılçıplak.
Odysseus böyle dedi, onlar da uzaklaştılar,
gelip söylediler bunu kral kızına,
tanrısal Odysseus da yıkadı bedenini suyun köpüğünde,
temizledi sırtına, geniş omuzlarına yapışan yosunları,
ekin vermez denizin kirini sildi başından,
bir güzel yıkanıp yağlar süründü. "
HOMEROS, "Odysseia",
6. Basım: 1992 Can, 6. Bölüm/S.123
Antik Roma Hamamlarında Ağaç Katliamı
Roma dönemindeki görkemli hamam yapılarının temeli, bronz çağlarda, yıkanma kültürünün oluşmasıyla atılmıştır ve bu oluşum dinsel kökenlidir. Yıkanmanın, dinsellikten öte günlük yaşamın ayrılmaz bir parçası haline gelmesi ise Greklerin sayesinde olmuştur; evlerinin bir bölümünü yıkanmaya ayırmışlar, spor amaçlı kullanılan gymnasionlara, yıkanma odaları yapmışlardır.
Fakat yine de, Roma'da olduğu gibi, Greklerde, bağımsız hamam tesislerine raslanmıyor. Sonrasında, Romalılarda, gerek Greklerin etkisiyle gerekse de teknikteki ilerlemeyle birlikte, büyük boyutlu bağımsız hamam yapıları inşa edilmiş ve bunlar giderek Roma sosyokültürel yaşantısının ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir. Bunun sonucunda, hamamlar da, insanların değişik ihtiyaçlarına cevap verebilecek çok çeşitli mekânlardan oluşturulmuştur.
Antik Roma hamamlarında, spor amaçlı kullanılan palaestralar, bütün içerisinde oldukça büyük yer kaplamaktaydı.
Apodyteriumda, insanların soyunup giyinebilmeleri için birçok bölme ayrılmıştı. Soğukluk kısmı; frigidariumda, piscina adı verilen yüzme havuzu da bulunmaktaydı. Çoğu kez yağlama ve masaj için tepidarium (ılıklık) kullanılırdı ve genellikle bu mekân da, hamamın en önemlı salonu olan caldarium (sıcaklık) gibi, alttan sıcak gazlar ile ısıtılmaktaydı.
Şarkta, terlemeye verilen önem doğrultusunda, laconicum adı verilen salonun daha bir önem kazandığını; daha büyük inşa edildiğini görmekteyiz. Bu mekânların dışında, bazı hamamlarda rastlayabileceğimiz genel tuvalet olarak kullanılan latrinayı, heykellerle süslü musalar salonunu sayabiliriz.
Hamam yapılarının en can alıcı noktası, ısıtmanın sağlandığı hypokaust sistemidir. Ocak (praefurnium)'da odun veya kömürün yakılmasıyla oluşan sıcak gazlar, hypokaust sisteminde ilerleyerek, tubuli adı verilen, duvardan ısıtmayı sağlayan elemanların içinden geçerek, hamamın sıcak salonunu (caldarium) ve havuzu da ısıtır.
Sıcak gazlar, enerjilerinin bir kısmını burada bıraktıktan sonra, çoğunlukla, ılıklık (tepidarium) kısmına geçerek buradan da bacalar vasıtasıyla dışarıya atılırlar. Su ihtiyacı ise havuzlardan karşılanır.
Türk hamamlarında külhan olarak isimlendirilen praefurniumda çoğunlukla yakılan odun için, yakınlarda bulunan ağaçlar kesilmiştir şüphesiz.
Tony Rook [1], sıcak ve ılık mekânların sadece 6'şar m2 olduğu, benzerlerinin yanında oldukça küçük kalan Welwyn Villa Hamamı'ndakı çalışmasında; sıcak, ılık ve soğuk odaların, sırasıyla, 70, 55 ve 25'C'da olduğunu kabul ederek, bir yıl için 114 ton odun tüketildiğini hesaplamış.
Pompei'deki Stabian Hamamı üzerinde çalışan lorio'nun [2] bulduğu değerler daha insaflı; daha büyük bir alanı (114 m2) 35°C'da tutmak için yaklaşık, Rook'un bulduğu odun miktarının yarısının yeterli olabileceğini hesaplamış.
Hüser [3] ise 23 m2'lık alanı 18°C'da (!) tutmak için, yaklaşık 14 ton/yıl yakıt tüketiminin gerektiğini bulmuş.
Hüser'in çalışma yaptığı bu mekân, Almanya'da, Roma dönemindeki hamamlar baz alınarak inşa ediliyor ve 1902'de, dönemin imparatorunun da katılımıyla açılıyor. 1910'da bir firma, günde bir küfe -boyutları belli değil- kömür ile, kısa bir süre hamamı çalıştırıyor. Uzun bir süre atıl kaldıktan sonra, aynı mekânda Kretzschmer [4] bir deneysel çalışma yapıyor.
Burada sözü geçen mekânlar oldukça küçük. Halbuki, Roma hamam yapılarının önemli bir kısmı, güç ve para sahiplerinin kudretlerini gösterdikleri, insanda şaşkınlık ve hayranlık yaratan devasa boyutlardadır.
Örneğin;
Roma'daki Caracalla Hamamı 11 hektardan fazla alanı kaplamaktadır, Diokletian Hamamı ise daha da büyüktür; 16 hektar [5].
Bunun yanı sıra, Ankara Caracalla Hamamının kapalı kısmının ortalama yüzey ölçüsü 7500 m2 iken, bunun yaklaşık 500 m2'si sıcaklık kısmıdır. Tamamı ısıtılan ılıklık kısmı ise; 300 m2'lik orta hol, 225 m2'lik çok banyolu salon, 286, 225, 150 ve 100 m2'lik salon ve ara hollerden oluşmaktadır ve tüm bu mekânlar 14 adet ocak aracılığıyla ısıtılmaktaydı.
Sonuç Welwyn Villa Hamamı'nı, bir yıl süresince ısıtmak için, 114 ton oduna ihtiyaç olduğunu, Rook'un hesaplandığını belirtmiştik. Bu ihtiyacı karşılamak için ortalama 500 kg gelen, yetişmiş, 228 adet çam ağacı kesilmiş olmalı.
Buradan hareketle, 2000 m2'den daha fazla ısıtılan mekânı bulunan Ankara Hamamı için, bir yılda, yaklaşık, 38000 (otuz sekiz bin!) ağacın kesilmiş olduğunu söyleyebiliriz.
Günümüzde, Ankara çevresinden her yöne kilometrelerce uzayan çorak alanlar, büyük olasılıkla o dönemlerin eseri!
Tahsin Başaran
Dokuz Eylül Üniversitesi
[1] T. Rook, "The development and operatıon ot Roman hypocausted baths", JAS 5, 1978, 269282.
[2] A. lorıo, "Sıstema di riscaldamento nelle antiche terme pompeıane", BullCom 86. 1981, 167 189.
[3] H. Huser, "VVarmetechnısche Messungen an eıner Hypokaustenheızung ın der Saalburg", Saalbjb 36. 1979, 1230.
[4| F. Kretzschmer, "Hypokausten", Saalbjb 12. 1953, 741. F. Kretzschmer, »Bilddokumanto Römischer Technik", 1964, 34.
[5] G. Gromort. "Grece and Rome", 1948, 196200.
Ek:
"...Ölüyü gömdükten sonra Skyth'ler kendilerini temizlerler ; Başlarını iyice ovarak yıkarlar, gövdelerini temizlemek için bir tören yaparlar, yere üst uçları birbirine eğik üç kazık çakarlar, üzerine çepeçevre keçe sararlar, keçelerin içerisinde ve kazıların ortasında bir tekne vardır, iyice kızdırılmış birçok taş getirip bu teknenin içine koyarlar..... Skyth'ler kenevir tohumunu alırlar, anlattığımız keçe örtülerin içerisine girerler ve bu tohumları kızgın taşın üzerine atarlar; tohum taşa değince tütmeye başlar ve öyle bir buğu çıkarır ki, bizim Yunanistan'daki hamamlarda bile bu kadar boğucu bir buğu olmaz. Skyth'ler bayılırlar buna ve keyiften haykırırlar; bu onlara yıkanma yerine geçer, çünkü gövdelerine hiç su değdirmezler.
Kadınlarına gelince, onlar da servi, sedir, günlük yongalarını pürtüklü bir taş üzerinde; iyice dövüp su katarlar; bu hamuru yüzlerine ve bütün gövdelerine sürerler; koklamaya doyulmaz bir koku kazanmış olurlar ve ertesi günü bu lapayı kaldırdıkları zaman derileri pırıl pırıl ve taze bir renk almış olur...."
Herodot,I:V ; 73-75
Karşı çıktığım ülke çapında her yerde örneklerini gördüğümüz budamaya tipik bir örnek resimde açıkça görülüyor.
Ağaçların Budanması konusunda değerli dostum Orman Mühendisi Mehmet Tokcan'ın, konunun uzmanı olarak yazıp gönderdiği değerlendirme :
"Ormanda yaşayan ağaçlar genellikle budamaya ihtiyaç duymazlar. Kendi aralarında oluşan ışık, gölge ilişkilerinden kaynaklanan doğal bir dal budanması zaman içinde kendiliğinden gerçekleşir. Kentlerde ve parklarda yaşayan ağaçlar, bu doğal orman ağacı sıkışıklığı, ışık ve gölge ilişkilerinden uzak olduğu için ve bir çok olumsuz etmenin etkisi altında kaldığı için budamaya ihtiyaç duyarlar.
Budama da esas olan sağlıksız, cılız, hastalıklı dalların uzaklaştırılarak ağaç daha sağlıklı olması yanında ağaca bir şekil ve form verilmesidir. Bunu için kent ağaçlarında küçük yaşlardan itibaren düzenli ve küçük müdahalelerle bakım ve budama yapılması esastır. Budama geciktirilince ve bu konuda deneyimli olmayanlar tarafından yapılınca maalesef bir çok kentimizde görülen bu olumsuz görüntüleri görüyoruz. Sepetli bir kamyon ve motorlu bir testere bu iş için yeterli zannediyor. Esasen bu iş zamanında ve düzenli yapılsa ne motorlu testere ne de sepetli kamyonlara ihtiyaç duyulur.
Budama yıldan yıla azar azar ve düzenli yapılan ağaçlara emniyet kemeri ile çıkmak da kolay olur, budanacak dallar çok kalın olmayacağı için makas ve el testereleri bu iş için yeterli gelir. Tabi yara yerlerini yara kapatma macunları ile kapatmayı unutmamak lazım. Bu doğada yaşayan bir canlı küçücük de olsa saygının gereğidir.
Fotoğraflarda görülen ağaçlara yapılan uygulamanın adı asla budama değildir. Eğer bir ağacın bu kadar güçlü ve sert budanması gerekiyorsa çoğunlukla tamamen çıkarılması daha doğru olabilir. Çünkü yukarıda olan dallardan hiç birisi bizim önemli değilse o ağaçta bütyük sorun vardır. Budamayı biz böyle öğrenmedik ve hiç bir zaman böyle uygulamadık."
Ağaçlarımızın (ülkemizin neresinde ne gerekçeyle olursa olsun ) resimdeki tarzda, belediyelerimiz eliyle gövdelerinden sıradan "biçilmesine" karşı çıkıyor, tepkimi de her boyutta veriyorum. Ağaçlarımıza gereken ilgi ve saygıyı "fenni budamalarda ve gerekli bakımlarında" yerine ve zamanına uygun uygulamalarla gösteren Belediyelerimize ise teşekkür ediyorum.
Nezih Başgelen