iphigeneia etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
iphigeneia etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

24 Ağustos 2018 Cuma

İphigenia'nın Kurban Edilmesi




İphigenia'nın annesi Klytemnestra solda yas tutarken babası Agamemnon kurban etmek için götürüyor. 
İphigenia'yı taşıyan kıvırcık saçlı kişi ise Odysseus (Ulysses). 
Bu arada, Artemis İpginenia'nın yerine kurban edilmesi için bir geyik getiriyor... 
Fresk MS 1.yy – Pompei / Napoli Ulusal Arkeoloji Müzesi




"Akhalar zamanı gelince yelken açarlar. Ancak bir fırtına çıkar ve ilerlemelerini engeller. Bunun üzerine Kalchas kehaneti yorumlar ve Aulis'e geri dönmeleri gerektiğini iletir. Aulis'e vardıklarında Agamemnon tanrıça Diana'yı yatıştırır, sonra da takipçilerine Truva'ya doğru yola çıkmalarını emreder." - Truvalı Dares.


Homer’de de geçmeyen bu “yatıştırma” hikayesi Euripides’te (MÖ 5.yy) geçer: Filo rüzgar için Aulis’te* beklerken, Akhaların bilicisi Kalkhas kehanette bulunur; Agamemnon, bir gün avdayken Artemis’in kutsal geyiğini vurmuştur. Artemis kızmıştır, bu yüzden rüzgarları estirmemektedir. Eğer Agamemnon kızı İphegenia’yı Artemis’e kurban ederse rüzgarlar geri gelecektir.

Agamemnon öfkelenir kendi kızını nasıl kurban eder. Evet onlarda insan kurban etmek vardır, ama her zaman köle veya esirlerden seçilir. O asil sınıfına mensuptur, bir kraldır, yapamaz. Özellikle Odysseus** ve diğer liderlerin telkiniyle, gönülsüz de olsa, kızını Artemis’e kurban verecektir. Bunu duyan eşi Klytemnestra Agamemnon’u lanetler, zaten savaştan dönünce de eşi ile onun aşığı (Agamemnon'un amcaoğlu) tarafından öldürülür.

İphegenia tam kurban edilecekken Artemis onu alır ve Tauris (Kırım)'a götürür, tapınağının rahibesi yapar. Rüzgar geri gelmiştir ve Akha filosu beklenen savaş için Truva’ya doğru yelken açar.

Truvalılar'da 'insan kurbanı' yoktu. Onlar Skamandros (Sakamaner / Kara Menderes) nehir tanrısına At kurban ederlerdi.


SB
* Aulis: Eğriboz (Euboia) Adası yakınlarında Akha filosunun toplandığı yer.
** Odysseus "Hellence" değildir, Artemis de...



*


İphigenia Tauris'te
Goethe

ARKAS
Ah! Sen kutsal rahibe! Bu yere onur veren.
Sayılan, saygılarla ağırlanan erden!
Uğur sayardık bunu bil ki kendimiz için.
Daha aydın, sevinçli ışısaydı gözlerin.
Henüz kalbin acının gizemiyle örtülü,
Çözülmez gizle dolu, karanlığa gömülü,
Ve bizler kaç yıllardır bekleriz hiç durmadan
Bir söz söylesen diye içini bize açan.
Fakat ilk tanıdığım günden beri seni ben
Hep o gizemli bakış, titrediğim, ürküten.
Demirlerle bağlanmış sanki ruhun göğsüne.

IPHIGENIE
Yaraşan budur bize, yurttan atılanlara.

ARKAS
Kendini atılmış mı sanıyorsun burada?

IPHIGENIE
Yurdu sayılır mı hiç insanın gurbet eller?

ARKAS
Gurbet el oldu demek kendi yurdun, bu yerler.

IPHIGENIE
Bu nedenden umuyor burda kanayan kalbim.
Daha küçücükken ben, Hellas'ta, evimizde,
Yürek bağım pek zayıfken henüz sevdiklerimle,
Ana, baba, kardeşi bilir bilmezken henüz,
Ve biz çocuklar evde, körpe fidanlar gibi
Atalar yurdu denen bu yüzyıllık ağacın
Koeamış gövdesinden fışkıran dallar gibi,
Göklere boy atmaya çabalarken, ansızın
Bir yabanın ilenci tutup bileklerimden
Kopardı, aldı ben,i bütün sevdiklerimden,
Demir ellerle kırdı o kutsal, güzel bağı,
O zaman bitti hepsi, gençliğin çiçeklenen
Sevinci, şen günleri, o mevsim baştan başa.
Kurtulan benim yalnız, ben kaldım bir başıma,
Üzünçlü bir gölge gibi, ve artık açmayacak
Yaşamın taze sevinç çiçekleri içimde.

ARKAS
Karayazılıyım der, bu adı verirsen sen kendine
Hâk kazanırım sana iyilik bilmez demeye ben de.

IPHIGENIE
Şükrettim size her gün.

ARKAS
Fakat içten gelmeyen,
Bir şükür ki karşılık değil gördüklerine,
Mutlu bir yaşam değil gülen bakışlarında,
Yürekten yaklaşış değil seni ağırlayana,
Alıp getirdiği gün gizemli bir el, hani,
Bu tapınağın önüne yıllarca önce seni
Theas çıktı karşına, tanrı göndermiş gibi,
Sana karşı sevgiyle, saygıyla dolu kalbi,
Ve bu kıyılar dostça kucak açmıştı sana.
Bu kıyılar ki korku verirdi her yabana
Ve hiç kimse yoktu ki gelip de, senden önce,
Sunulmasın burada tanrıya kurban diye,
Bu kutsal mermerlere akıtmasın kanını.

IPHIGENIE
Özgürce soluk almak mıdır yaşamak yalnız!
Ne acıklı bir yazı, ki bu kutsal tapmakta
Görmeye gelmiş bir gölge gibi kendisinini
Yalnızca yas tutup dolaşmak düştü bana?
Ve ben nasıl bilinçli, mutlu bir ömür derim
Ona, ki her günü bir başka yasla dolmada
Ve bizi alıp sessiz sürüklemede burdan,
Lethe'nin kıyısında, bir ağıt gibi gamlı,
Sayısız ölülerin yaslı alaylarına?
Vakitsiz bir ölümdür boş geçen ömrün adı.
Ve bana düşen de bu acı kadın yazısı. (...)

IPHIGENIE
Atreus'un en büyük oğlu Agamemnon'du,
Babam o. Fakat size şunu söyleyeyim ki
Ben onda ömrümün ilk gününden beri, seçkin,
Yetişkin eri sezdim. Anam Klytemnestra
ilk aşk meyvesi diye beni doğurdu ona,
Sonra da Elektra'yi. O zamanlar böylece
Egemendi kral yurda yıllar boyu sessizce.
Kavuşmuştu Tantalus evi dinginliğine.
Fakat bir şey eksikti bu yuvanın yazısında,
Bir oğul yoktu evde, bu dirlikli yuvada.
Ve bu büyük istek de henüz gerçekleşmişken,
iki kız kardeşiyle Orestes daha büyürken
Bir yıkım daha geldi, bu eve kanat gerdi,
O savaş haberini siz de duydunuz elbet.
Bütün Elen beyleri, toplayıp güçlerini
Kaldırılan en güzel kadının öcü için
Toplanmıştı önünde Trova burçlarının.
İşitmedim henüz ben kent elde edildi mi,
Öc alınıp düşmandan amaca erildi mi.
Babamdı başlık eden Elenler ordusuna.
Boşuna bekliyordu ordu Tauris koyunda
Uygun bir yel essin de denize çıksın diye.
Çünki Diana kızgındı büyük başbuğa, orda
Tuttu bu atılışı ve Kalchas'ın diliyle
İstedi ilk kızını kraldan kurban diye.
Aldatıp getirdiler evden anamla beni,
Gelip attılar orda kurban taşına beni,
Sundular adak diye başımı tanrıçaya.
Fakat yatışmıştı o, istemedi kanımı,
Kurtardı, aldı beni, kırmadı kanadımı,
Bir buluta sararak ırak etti gözlerden;
Ancak bu tapmakta göz açtım bu ölümden.
Benim o, Iphigenie, torunu Atreus'un,
Agamemnon'un kızı bu seninle görüşen,
Ve malı tanrıçanın, o beni mal edinen.

THOAS
Ne bir ayrı üstünlük, ne de bir fazla inan
Deminki yabancıya, şimdiki han kızından.
Yineliyorum sana gene ilk önerimi:
Gel ardımdan ve paylaş benimle her şeyimi.

IPHIGENIE
Ben böyle bir adımı nasıl atarım, kral?
Yalnız, beni kurtaran o tanrıça değil mi
Bu adanmış yaşamın üstünde hakkı olan?
Sığındığım bu yeri o seçti burda bana.
Olası ki ömrünün son sevinci olarak
Saklayan da o beni babam için bu yerde,
Cezalandırıp onu yeter bir ceza ile.
Ve ben onun çizdiği yola değer vermeden
Nasıl kalırım burda, bağlanıp ona karşın?
Zaten el açıp göğe, yalvardım tanrıçaya,
Belirtsin bana diye, yazım burda kalmaksa.

THOAS
O tanrısal işaret, burda bulunman senin,
Kaygılanıp bu tür kaçamaklardan çekin.
Çok söz etmekten amaç hayır demektir yine,
Bu sonuç gizli kalmaz neylesen dinleyene.

IPHIGENIE
Sözler değildir elbet yalnız göz kamaştıran,
Bendim bütün gizini sana kalbimin açan.
Ve demin sendin yine, ana babama karşı,
Kardeşlerime karşı gönülden duygularla
Özlemlik gereğini belirten, sözlerinle.
Eski sofalar, odalar evimizde bugün de
Fısıldaşır adımı gizlice gamlı, yaslı.
Sevinç çelenkleriyle bezenecek, gülecek
O yuvada her sütun bir gün burdan dönünce.
Ah ne olur göndersen beni yurduma artık!
Bu en son sevinç bize ve en büyük mutluluk.

THOAS
Dön öyleyse! Ne diyorsa yüreğin, onu yap!
Sağgörünün sesini, öğüdünü dinleme!
Bırak tam kadın gibi kendini içgüdüne,
Ve tutup kollarından seni bağmsız, bağsız,
Bu güç dilediği yere sürüsün, atsın.
Tutuşunca yüreği bir istek aleviyle
Tutamaz bir kadını en tanrısal bağ bile,
Kandırır, alır, gider babasından, erinden
Onların deneyimli, vefalı ellerinden.
Ve söner o içinde birden tutuşan alev,
Sürükler yüreğini boşuna bağlı, yeter
Bitmeyen gücüyle inandırmanın altın dili.

IPHIGENIE
Bana verdiğin soylu sözü anımsa, kral.
Gösterdiğim inana bu mu yanıtın senin?
Her şeyi dinlemeye hazırdın daha demin. (...)

IPHIGENIE
Kimim öğreneceksin, şimdi sen kardeşinden
Az buçuk işittiğim şeyleri söyle bana,
Ne oldu evlerine dönünce Troya'dan
Daha eşikte bir uğursuz, umulmaz yazgının
Sessiz karşıladığı erlerin sonu?
Gerçi ben o kıyıya pek genç getirildimdi,
Anımsıyorum fakat, o soy kahramanlara
Korku, hayranlık dolu ürkek bakışlarımı.
Olympus dağıydı sanki, onlar çıktığı zaman,
içini döken size, yarılıp ortasından,
Ilion'a, o dünyanın eski, büyük çağından,
Gönderilen devlerdi ürkü vermeye inen,
Hepinizin önünde Agamemnon, en şanlı!
Ah, öldü, değil mi o, karısı ve Aegisth'in
Kurnaz aldatışıyla, eşiğinde evinin?... (...)


*


Akdeniz Mitolojisi

Şimdi sorarım size: Mitoloji diye bir kitap yazmaya girişince bu bin bir kaynak arasından hangisini seçip de anlatsın çağdaş bir yazar? Kaldı ki mitoloji deyince başta Yunan-Roma mitolojisi diye bir kavram akla gelir. Bu anlayış da hatalıdır. Aslında bir Akdeniz çevresi efsaneler topluluğu vardır, onu Yunanistan ve Roma'ya mal etmemiz bu efsanelerin Yunanistan ve Roma uyruklu yazarların kalemiyle Yunanca ve Latince olarak yazılmış olmasından ileri gelir. Oysa bu efsanelerin çıkış yeri ne Yunanistan'dır, ne de İtalya, Anadolu'dur, Girit'tir, Mezopotamya'dır, Fenike'dir, Mısır'dır, ya da bütün bu yerlerdeki sözlü geleneklerin karışımından ortaya çıkmış bir bütündür. Yunanlı ya da Romalı kaynak yazarlar anlattıkları efsanenin asıl kaynağını araştırmazlar, onu bilseler bile kimi zaman siyasal amaçlar güderek saklarlar, bile bile değiştirirler.

İkinci bir güçlük mitos anlayışında gün geçtikçe artan değişik görüşlerdir. Son yıllara dek "Yunan mucizesi" diye bir balon uçup dururdu. Batı dünyası insan değerlerinin dile geldiği ve büyük sanat yapıtlarıyla ölümsüzlük kazandığı tek kaynağın Yunan-Roma uygarlığı ve kültürü olduğuna inanırdı. Bu dar görüşlü açıdan bakılınca Yunan mucizesini yaratan asıl kaynak ve etkenlerin ne olduğu araştırılmaz, görmezlikten gelinir, bu inancı sarsacak bir bulut ortaya çıktı mı, bile bile ve bilimselliğe aykırı bir tek yönlülükle tartışmaya, giderek kavgaya girişilirdi. Troya'nın Çanakkale yöresinde olmadığını, Schliemann-Dörpfeld-Blegen üçlüsünün gün ışığına çıkardıkları koca uygarlık merkezinin Homeros'un İlyada'sıyla bir ilişkisi bulunmadığını ileri sürmekte direnen sözüm ona bilginler bugün bile ortalıkta dolaşır ve kör görüşlerini kitaplara aktarmak yolunu bulurlar. "

Azra Erhat - Mitoloji Sözlüğü (1972)






17 Mart 2015 Salı

Orestes ve iphigenia Efsanesi




Aiskhylos'un "Agamemnon" üçlüsünde, Sophokles'in "Elektra", Euripides'in de hem "Elektra" hem de "Orestes" tragedyalarında rol alır. 

Antigone gibi insanlarüstü bazı yasaları korumayı, bazı ilkeler adına kendi kendine eyleme geçmeyi göze alan yiğit bir kızdır. Ne var ki, eli kana bulandığı, anasını öldürmek gibi korkunç ve doğadışı bir suça karıştığı içindir ki, Elektra - adının tersine - karanlık ve karmaşık bir kişilikle canlanır gözümüzün önünde. 

Hamlet sorununu ilkçağ tragedyasında dile getiren kişidir.

Bu bakımdan tragedya yazarlarını çekmesi, büyülemesi, karakterini çeşitli açılardan ele almayı esinlemesi şaşılacak bir şey değildir.

Agamemnon Troya (link) savaşına çıktığı zaman , kocasını affedemeyen karısı Klytaimestra, Atreusogullarının baş düşmanı Aigisthos'la kocasını aldatır ve yıllar geçip Agamemnon dönünce iki âşık onu alçakça bıçaklarlar. 

Gene yıllar geçer, bu kez Elektra delikanlılık çağına gelen kardeşi Orestes'i babalarının öcünü almak üzere yetiştirir. Kardeşinin önce Aigisthos'u, sonra da Klytaimestra'yi öldürmesine yardım eder. Ana katili olduktan sonra, Orestes'in peşine Erinys'ler takılır. Elektra'nın rolüyse burada biter. Herhangi bir pişmanlık duyduğu tragedyada söz konusu değildir. Elektra kan davasının en belirgin simgelerinden biridir.

...

Orestes eylemini haklı gösterir: Evet, der, anamı öldürdüm, ama o da babamı öldürmüştü, tanrıların tiksindiği pis bir kadındı anam, oysa benim elime güç katan, Pytho (link) tanrısı Loksias'tır, yani Apollon'dur. 

Böyle konuşurken, birdenbire yanı başında kara urbalı kadınlar belirir, bakar ki Gorgo yüzlü, saçları yılanlarla örülmüş Erinys'ler bunlar. Ellerinden taptaze kan damlamakta. Orestes bağırır, çağırır ve deli gibi atar kendini dışarıya. 

"Eumenides" tragedyası Delphoi tapınağının önündeki bir sahneye açılır:

Apollon'a sığınmış olan Orestes evrenin göbeği  sayılan taşın üstüne yıkılmış, yalvarmaktadır. Erinys'ler korkunç hırıltılarla dört dönmektedir çevresinde.  Apollon gelir, onları uyutur, derken Klytaimestra'nın tayfı dürter, uyandırır köpekleri,  Apollon oklarıyla onları kovduktan sonra sahne değişir ve Atina'daki Akropolis görülür. 

Orestes'in davası Athena'nın tapınağı önünde görülecektir bu kez. Tam bir mahkeme sahnesidir bu.  İki hak ve hukuk anlayışının çarpıştığı bir mahkeme: Geleneksel kısas kurallarını simgeleyen Erinys'ler, kendini ve eylemini savunan bir insanla karşı karşıya gelip tartışmaktadırlar, sonuç mahkemenin vereceği oylara bağlıdır.

Orestes Athena tanrıçanın verdiği bir oy fazlasıyla beraat eder. Böylece tanrı kararı, kader ağırlığı yerine insanların mahkemesi, yani Areopagos kurulmuş olur. 

Tragedyanın sonunda yenilgiye uğrayan Erinys'ler korosu öfkeyle çekilmek üzeredir ki, Athena onları Atina'nın koruyucuları olarak şehirde kalmaya çağırır, buna karşılık Atina halkından sonsuz saygı göreceklerdir. Erinys'ler değişir, iyi niyetliler diye çıkarlar ortaya, bunun simgesi eski hukukla yeni hukuk anlayışının birleşmesi olsa gerek. Erinys'ler bundan böyle Atina'ya bereket saçacak tanrıçalar olarak intikamı değil, adaleti gerçekleştireceklerdir.

Aiskhylos'un, Atina din ve devlet anlayışını yüceltmekte ve yeni yeni kavramlar kurup, onları canlandırmaktaki ustalığı bu üçlüde en yüksek zirvesine erişmiştir. Zaman geçince, Erinys'ler, insanları yeraltında cezalandıran tanrıçalar olarak görülmeye başlar. Eski metinlerde beliren bu inanış Vergilius'un "Aeneis" destanında dile gelmektedir:

Erinys'leri Tartaros'un dibinde ruhlara ellerindeki kamçılar ve yılanlarla korku salıp eziyet eder görürüz. Cehennem kavramına yaklaşan bu görüşler Roma mythos ve şiirinde Etrüsk etkisiyle gelişmiş olabilir.

...

ara not:
Bir Artuklu Parası Ejderhaya binmiş, yılanı Kamçı gibi kullanan Şaman ikonografisi gibi. Anadolu Menkıbelerinde Aslana binen ve yılanı kamçı gibi kullanan evliya söylenceleri vardır..Hacı Bektaş_ı Veli Ejderha Donuna girer. Sanırım tamamen Şamancıl bir mitoloji..Ejderha ÖD ya da ÖDLEK TANRI yani Zaman Tanrısı.."Kam" Yani Şamanlar "Kam-çı" kullanarak Zamana Hakim olduklarını simgeliyor olabilirler..Nuray Bilgili

(The Artquids Turks or Artuqid Turkish Dynasty (1102-1409) Coin: "A iconography, like Shaman riding on a dragon, uses snake as whip . In Anatolia there are legends, myths of saints riding lions using snake as whip. like Saint "Hacı Bektaş Veli" impersonate Dragon . I think it is quite a shamanic myth .. Dragon is the TIME GOD .. May represent that "the Shaman is controlling the Tıme" ..."  A Shaman called in Turkish = Kam ; and whip = Kam-çı)


...


Orestes İtalya'ya Tauris Artemis'ini getirmiş ve Nemi'ye yerleştirmiş. Gerçekten de Latium'un bu şehrin çevresinde bir göl, kutsal bir koru ve Diana'nın bir tapınağı vardı. Tauris'te olduğu gibi burada da tanrıçaya insan kurban edilirdi. Tapınağa başrahip olabilmek için kendinden önceki başrahibi tanrıçaya kurban etmek gerekirmiş bu tapınakta. Başka bir efsaneye göre, tanrı Asklepios'un dirilttiği Hippolytos Artemis'e kaçırılıp İtalya'ya getirilmiş ve Virbius adıyla tanrıçanın kültüne girmişti.

...

Orestes efsanesinin son bölümü Hermione ile evlenmesine değinilir. Orestes'le Hermione'yi babaları daha çocukken nişanlamışlardı, ama Troya savaşından sonra Menelaos kızını Neoptolemos'a verir. Tauris dönüşünde Orestes nişanlısını kaçırmaya kalkar, Naoptolemos'la kavgaya tutuşurlar, bir ayaklanma olur, Akhilleus'un oğlu ölür. Orestes Hermione'yle evlenir, Argos'a kral olur ve çok uzun bir ömür sürer.


Kaynak:
Azra Erat - Mitoloji Sözlüğü




Orestes Efsanesini anlatan Lahit - MS.145-İtalya 
Cleveland Museum of Art







Tauris bugünkü Kırım'dır.
İskitler (Skyths, Scythians, Saka), MÖ 8. yüzyıl MÖ 3. yüzyıl arasında Avrupa'nın doğusu Kırım ve Pontik Bozkırlar ile Orta Asya'da, Tanrı Dağları ve Fergana Vadisi'ni (Kırgızistan ve Tacikistan) de içine alan geniş bir bölgede yaşamışlardır.






Iphigenia Tauris'te (Kırım'da) -Euripides (MÖ.4.yy)


Truva savaşı öncesi Agamemnon hava şartlarından dolayı yelken açamaz, bunun sebebi Artemis'tir. Ona en büyük kızını kurban etmesini söylerler ve yelken açılacaktır. Lakin Prenses Iphigenia'yı kurban etmek üzere iken, Artemis gelir ve sunakta olan Iphigenia'yı bir geyik ile değiştirirek kurtarır. Tauris'teki Artemis tapınağına getirir ve rahibesi yapar. 

Tauris'te korkunç bir fırtına hüküm sürmektedir. Iphigeneia ve Artemis'in diğer rahibeleri, bu doğal afeti dindirmeleri için tanrılara dua etmektedir. Fırtına yavaş yavaş diner, Iphigeneia gördüğü korkunç rüyayı anlatır. Babası Agamemnon annesi tarafından öldürülmüş, kendisine de ağabeyi Orestes'i öldürmesi için Clytemnestra tarafından bir kılıç verilmiştir. Rahibeler şaşkındır. Iphigeneia, Artemis'e ailesi üzerindeki lanetin bitmesi için kendi canını almasını diler. İskit'lerin kralı Thoas'a bir yabancı tarafından öldürüleceği kehanetinde bulunulmuştur. Iphigeneia'dan adaya gelen bütün yabancıları öldürmesini ister. Ancak bu sayede korkusunu yenebilecektir. 

Halk, iki yabancının sahile ayak bastığını söyler; onların öldürülmesi tanrıları mutlu edecektir. Iphigeneia bu görevi yerine getirmek istememektedir fakat başka çaresi yoktur. İskit'liler, çılgın bir dansla kurban edilme törenine hazırlanır. Orestes ve Pylades, Iphigeneia'yı bulmak üzere Tauris'e gelmiş fakat İskitliler tarafından ele geçirilmişlerdir. Zincirler içinde Thaos´un huzuruna çıkartılırlar ve kraldan öleceklerini öğrenirler.

Pylades ve Orestes, sunakta kaderlerini beklemektedir. Orestes kendisini suçlamaktadır. Annesini öldürdükten sonra en yakın arkadaşının da ölümüne sebep olmaktadır. Kendi günahları için tanrılardan cezalandırılmayı diler. Pylades, arkadaşıyla beraber ölmenin korkunç bir şey olmadığını söyleyerek onu teselli etmeye çalışır. İlk önce Pylades götürülür; Orestes geride kalmıştır. Büyük bir umutsuzluk ve yorgunluk içinde uykuya dalar. Eumenides, Orestes'e rüyasında görünür ve Clytemnestra'nın ölümüyle ilgili görüntülerle onu korkutur. Orestes'in tanıyamadığı Iphigeneia, Agamemnon'un Clytemnestra tarafından öldürülüşünü yabancıdan duyar. Ayrıca öldü zannedilen Orestes'in gerçekleştirdiği korkunç suçu da öğrenir. Sadece Elektra hala Miken'de yaşamaktadır. Rahibeler, anavatanlarının kaderi, Iphigeneia ise ölen ailesi için yas tutmaktadır. Zincire vurulmuş Yunan kadınlarının Orestes tarafından kurtarılma ümitleri yok olmuştur. Ağabeysiyle beraber olmak için Iphigeneia ölmeyi diler.

Iphigeneia, iki yabancıdan birini, Elektra'ya bir mesaj göndermesi için kurtarmaya karar verir. Seçimi, ona kardeşini hatırlatan Orestes'ten yanadır. Iphigeneia, zincire vurulmuş iki adamdan sadece birini kurtaracağını söyler. Her iki adam da diğerinin hayatının bağışlanması için yalvarır. Pylades, arkadaşı için ölmekten mutluluk duymaktadır, fakat Orestes onun fedakârlığını kabul etmeyi reddeder. Eğer Pylades onu seviyorsa yaşamalı ve görevini yerine getirmelidir. Pylades bu teklifi reddeder ve ölümünde bile arkadaşına sağdık kalacağını tekrarlar. Iphigeneia, Orestes'in dışarı çıkartılmasını emreder fakat genç adam buna karşı çıkar ve arkadaşı kurtarılamayacaksa, kendisini öldüreceğini söyler. Iphigeneia şartı kabul eder, Orestes, Pylades'e veda eder. Iphigeneia, kendi kimliğini açıklamadan Pylades'e bir mektup verir ve bunu Elektra'ya ulaştırmasını söyler. Pylades, tanrılardan ona yardım etmesini ve Orestes´i kurtarabilmeyi diler.

Iphigeneia, sunağın önünde, Diana'ya, kendisine verilen kurban etme görevi için ne kadar üzgün olduğundan yakınır. Diana'dan bu korkunç görevi yapabilmesi için kendisine güç vermesini diler. Rahibeler, Orestes'i kurban edilmek üzere hazırlar. Birbirlerini hala tanımamış olan Orestes ve Iphigeneia, karşılıklı bir şekilde birbirlerine sempati duymaktadır. Artık Iphigeneia, kurban etme görevini yerine getirmek zorundadır. Tam bu esnada Orestes, Aulis'te tıpkı kendisi gibi kurban edildiğini düşündüğü ablasını hatırlar. Bu sözlerle beraber Iphigeneia, kardeşini tanır ve kendisinin kim olduğunu söyler. 

Pylades'in kaçtığını öğrenen Thoas, onların yanına gelir ve Iphigenia'dan kurban etme görevini yerine getirmesini ister. Orestes'in Iphigeneia'nın kardeşi ve Agamemnon'un oğlu olduğu gerçeği ne kralın, ne de İskitlilerin fikrini değiştirmez. Tam bu sırada Pylades bir grup yunan askeri ile gelir ve Orestes'i kurtarmaya çalışır. Diana tarafından durdurulan savaşta Thoas öldürülür. Tanrıça Diana, onun sunağını uzun zamandır lekeleyen İskitlilerden timsalini Yunanlılara teslim etmelerini ister. Orestes işlediği suçun bedelini gözyaşlarıyla ödemiştir. Miken'e dönüp ülkesini huzur içinde yönetmelidir. Iphigeneia'da kendi halkına geri döner. Bu trajik dönemin bitmesiyle eser sonlanır...





Altın Geyik

Ramayana Hindistan’ın en çok bilinen yapıtıdır. Bu destanda 24.000 beyitte Rama ile sadık eşi Sita’nın aşkı anlatılır.

Ravana isimli iblisin, dünya üzerinde kurduğu egemenliğin ortadan kaldırılması için, mistik ve yarı tanrıların ve tanrıların elbirliği ile çalışmasıyla başlar. 

Ravana Sita'ya aşıktır, onunla evlenmek ister. Sita'nın geyikleri sevdiği duyar, iblis Mareet'e kendisini bir altın geyiğe dönüştürmesini emreder, böylece Sita ona aşık olacaktır. Sita mest olmuştur, Rama'yı onu yakalaması için ormana gönderir. Ama Lakshmana Sita'yı uyarır, onun bir iblis olduğunu söyler, Rama geyiğin peşine düşer, onu okla vurur, iblis Rama'dan korktuğu için sesini taklit eder ve Sita'dan yardım ister..... ingilizce link



Artemis