İphigenia'nın annesi Klytemnestra solda yas tutarken babası Agamemnon kurban etmek için götürüyor.
İphigenia'yı taşıyan kıvırcık saçlı kişi ise Odysseus (Ulysses).
Bu arada, Artemis İpginenia'nın yerine kurban edilmesi için bir geyik getiriyor...
Fresk MS 1.yy – Pompei / Napoli Ulusal Arkeoloji Müzesi
"Akhalar zamanı gelince yelken açarlar. Ancak bir fırtına çıkar ve ilerlemelerini engeller. Bunun üzerine Kalchas kehaneti yorumlar ve Aulis'e geri dönmeleri gerektiğini iletir. Aulis'e vardıklarında Agamemnon tanrıça Diana'yı yatıştırır, sonra da takipçilerine Truva'ya doğru yola çıkmalarını emreder." - Truvalı Dares.
Homer’de de geçmeyen bu “yatıştırma” hikayesi Euripides’te (MÖ 5.yy) geçer: Filo rüzgar için Aulis’te* beklerken, Akhaların bilicisi Kalkhas kehanette bulunur; Agamemnon, bir gün avdayken Artemis’in kutsal geyiğini vurmuştur. Artemis kızmıştır, bu yüzden rüzgarları estirmemektedir. Eğer Agamemnon kızı İphegenia’yı Artemis’e kurban ederse rüzgarlar geri gelecektir.
Agamemnon öfkelenir kendi kızını nasıl kurban eder. Evet onlarda insan kurban etmek vardır, ama her zaman köle veya esirlerden seçilir. O asil sınıfına mensuptur, bir kraldır, yapamaz. Özellikle Odysseus** ve diğer liderlerin telkiniyle, gönülsüz de olsa, kızını Artemis’e kurban verecektir. Bunu duyan eşi Klytemnestra Agamemnon’u lanetler, zaten savaştan dönünce de eşi ile onun aşığı (Agamemnon'un amcaoğlu) tarafından öldürülür.
İphegenia tam kurban edilecekken Artemis onu alır ve Tauris (Kırım)'a götürür, tapınağının rahibesi yapar. Rüzgar geri gelmiştir ve Akha filosu beklenen savaş için Truva’ya doğru yelken açar.
Truvalılar'da 'insan kurbanı' yoktu. Onlar Skamandros (Sakamaner / Kara Menderes) nehir tanrısına At kurban ederlerdi.
SB
* Aulis: Eğriboz (Euboia) Adası yakınlarında Akha filosunun toplandığı yer.
** Odysseus "Hellence" değildir, Artemis de...
*
İphigenia Tauris'te
Goethe
ARKAS
Ah! Sen kutsal rahibe! Bu yere onur veren.
Sayılan, saygılarla ağırlanan erden!
Uğur sayardık bunu bil ki kendimiz için.
Daha aydın, sevinçli ışısaydı gözlerin.
Henüz kalbin acının gizemiyle örtülü,
Çözülmez gizle dolu, karanlığa gömülü,
Ve bizler kaç yıllardır bekleriz hiç durmadan
Bir söz söylesen diye içini bize açan.
Fakat ilk tanıdığım günden beri seni ben
Hep o gizemli bakış, titrediğim, ürküten.
Demirlerle bağlanmış sanki ruhun göğsüne.
IPHIGENIE
Yaraşan budur bize, yurttan atılanlara.
ARKAS
Kendini atılmış mı sanıyorsun burada?
IPHIGENIE
Yurdu sayılır mı hiç insanın gurbet eller?
ARKAS
Gurbet el oldu demek kendi yurdun, bu yerler.
IPHIGENIE
Bu nedenden umuyor burda kanayan kalbim.
Daha küçücükken ben, Hellas'ta, evimizde,
Yürek bağım pek zayıfken henüz sevdiklerimle,
Ana, baba, kardeşi bilir bilmezken henüz,
Ve biz çocuklar evde, körpe fidanlar gibi
Atalar yurdu denen bu yüzyıllık ağacın
Koeamış gövdesinden fışkıran dallar gibi,
Göklere boy atmaya çabalarken, ansızın
Bir yabanın ilenci tutup bileklerimden
Kopardı, aldı ben,i bütün sevdiklerimden,
Demir ellerle kırdı o kutsal, güzel bağı,
O zaman bitti hepsi, gençliğin çiçeklenen
Sevinci, şen günleri, o mevsim baştan başa.
Kurtulan benim yalnız, ben kaldım bir başıma,
Üzünçlü bir gölge gibi, ve artık açmayacak
Yaşamın taze sevinç çiçekleri içimde.
ARKAS
Karayazılıyım der, bu adı verirsen sen kendine
Hâk kazanırım sana iyilik bilmez demeye ben de.
IPHIGENIE
Şükrettim size her gün.
ARKAS
Fakat içten gelmeyen,
Bir şükür ki karşılık değil gördüklerine,
Mutlu bir yaşam değil gülen bakışlarında,
Yürekten yaklaşış değil seni ağırlayana,
Alıp getirdiği gün gizemli bir el, hani,
Bu tapınağın önüne yıllarca önce seni
Theas çıktı karşına, tanrı göndermiş gibi,
Sana karşı sevgiyle, saygıyla dolu kalbi,
Ve bu kıyılar dostça kucak açmıştı sana.
Bu kıyılar ki korku verirdi her yabana
Ve hiç kimse yoktu ki gelip de, senden önce,
Sunulmasın burada tanrıya kurban diye,
Bu kutsal mermerlere akıtmasın kanını.
IPHIGENIE
Özgürce soluk almak mıdır yaşamak yalnız!
Ne acıklı bir yazı, ki bu kutsal tapmakta
Görmeye gelmiş bir gölge gibi kendisinini
Yalnızca yas tutup dolaşmak düştü bana?
Ve ben nasıl bilinçli, mutlu bir ömür derim
Ona, ki her günü bir başka yasla dolmada
Ve bizi alıp sessiz sürüklemede burdan,
Lethe'nin kıyısında, bir ağıt gibi gamlı,
Sayısız ölülerin yaslı alaylarına?
Vakitsiz bir ölümdür boş geçen ömrün adı.
Ve bana düşen de bu acı kadın yazısı. (...)
IPHIGENIE
Atreus'un en büyük oğlu Agamemnon'du,
Babam o. Fakat size şunu söyleyeyim ki
Ben onda ömrümün ilk gününden beri, seçkin,
Yetişkin eri sezdim. Anam Klytemnestra
ilk aşk meyvesi diye beni doğurdu ona,
Sonra da Elektra'yi. O zamanlar böylece
Egemendi kral yurda yıllar boyu sessizce.
Kavuşmuştu Tantalus evi dinginliğine.
Fakat bir şey eksikti bu yuvanın yazısında,
Bir oğul yoktu evde, bu dirlikli yuvada.
Ve bu büyük istek de henüz gerçekleşmişken,
iki kız kardeşiyle Orestes daha büyürken
Bir yıkım daha geldi, bu eve kanat gerdi,
O savaş haberini siz de duydunuz elbet.
Bütün Elen beyleri, toplayıp güçlerini
Kaldırılan en güzel kadının öcü için
Toplanmıştı önünde Trova burçlarının.
İşitmedim henüz ben kent elde edildi mi,
Öc alınıp düşmandan amaca erildi mi.
Babamdı başlık eden Elenler ordusuna.
Boşuna bekliyordu ordu Tauris koyunda
Uygun bir yel essin de denize çıksın diye.
Çünki Diana kızgındı büyük başbuğa, orda
Tuttu bu atılışı ve Kalchas'ın diliyle
İstedi ilk kızını kraldan kurban diye.
Aldatıp getirdiler evden anamla beni,
Gelip attılar orda kurban taşına beni,
Sundular adak diye başımı tanrıçaya.
Fakat yatışmıştı o, istemedi kanımı,
Kurtardı, aldı beni, kırmadı kanadımı,
Bir buluta sararak ırak etti gözlerden;
Ancak bu tapmakta göz açtım bu ölümden.
Benim o, Iphigenie, torunu Atreus'un,
Agamemnon'un kızı bu seninle görüşen,
Ve malı tanrıçanın, o beni mal edinen.
THOAS
Ne bir ayrı üstünlük, ne de bir fazla inan
Deminki yabancıya, şimdiki han kızından.
Yineliyorum sana gene ilk önerimi:
Gel ardımdan ve paylaş benimle her şeyimi.
IPHIGENIE
Ben böyle bir adımı nasıl atarım, kral?
Yalnız, beni kurtaran o tanrıça değil mi
Bu adanmış yaşamın üstünde hakkı olan?
Sığındığım bu yeri o seçti burda bana.
Olası ki ömrünün son sevinci olarak
Saklayan da o beni babam için bu yerde,
Cezalandırıp onu yeter bir ceza ile.
Ve ben onun çizdiği yola değer vermeden
Nasıl kalırım burda, bağlanıp ona karşın?
Zaten el açıp göğe, yalvardım tanrıçaya,
Belirtsin bana diye, yazım burda kalmaksa.
THOAS
O tanrısal işaret, burda bulunman senin,
Kaygılanıp bu tür kaçamaklardan çekin.
Çok söz etmekten amaç hayır demektir yine,
Bu sonuç gizli kalmaz neylesen dinleyene.
IPHIGENIE
Sözler değildir elbet yalnız göz kamaştıran,
Bendim bütün gizini sana kalbimin açan.
Ve demin sendin yine, ana babama karşı,
Kardeşlerime karşı gönülden duygularla
Özlemlik gereğini belirten, sözlerinle.
Eski sofalar, odalar evimizde bugün de
Fısıldaşır adımı gizlice gamlı, yaslı.
Sevinç çelenkleriyle bezenecek, gülecek
O yuvada her sütun bir gün burdan dönünce.
Ah ne olur göndersen beni yurduma artık!
Bu en son sevinç bize ve en büyük mutluluk.
THOAS
Dön öyleyse! Ne diyorsa yüreğin, onu yap!
Sağgörünün sesini, öğüdünü dinleme!
Bırak tam kadın gibi kendini içgüdüne,
Ve tutup kollarından seni bağmsız, bağsız,
Bu güç dilediği yere sürüsün, atsın.
Tutuşunca yüreği bir istek aleviyle
Tutamaz bir kadını en tanrısal bağ bile,
Kandırır, alır, gider babasından, erinden
Onların deneyimli, vefalı ellerinden.
Ve söner o içinde birden tutuşan alev,
Sürükler yüreğini boşuna bağlı, yeter
Bitmeyen gücüyle inandırmanın altın dili.
IPHIGENIE
Bana verdiğin soylu sözü anımsa, kral.
Gösterdiğim inana bu mu yanıtın senin?
Her şeyi dinlemeye hazırdın daha demin. (...)
IPHIGENIE
Kimim öğreneceksin, şimdi sen kardeşinden
Az buçuk işittiğim şeyleri söyle bana,
Ne oldu evlerine dönünce Troya'dan
Daha eşikte bir uğursuz, umulmaz yazgının
Sessiz karşıladığı erlerin sonu?
Gerçi ben o kıyıya pek genç getirildimdi,
Anımsıyorum fakat, o soy kahramanlara
Korku, hayranlık dolu ürkek bakışlarımı.
Olympus dağıydı sanki, onlar çıktığı zaman,
içini döken size, yarılıp ortasından,
Ilion'a, o dünyanın eski, büyük çağından,
Gönderilen devlerdi ürkü vermeye inen,
Hepinizin önünde Agamemnon, en şanlı!
Ah, öldü, değil mi o, karısı ve Aegisth'in
Kurnaz aldatışıyla, eşiğinde evinin?... (...)
*
İphigenia Tauris'te
Goethe
ARKAS
Ah! Sen kutsal rahibe! Bu yere onur veren.
Sayılan, saygılarla ağırlanan erden!
Uğur sayardık bunu bil ki kendimiz için.
Daha aydın, sevinçli ışısaydı gözlerin.
Henüz kalbin acının gizemiyle örtülü,
Çözülmez gizle dolu, karanlığa gömülü,
Ve bizler kaç yıllardır bekleriz hiç durmadan
Bir söz söylesen diye içini bize açan.
Fakat ilk tanıdığım günden beri seni ben
Hep o gizemli bakış, titrediğim, ürküten.
Demirlerle bağlanmış sanki ruhun göğsüne.
IPHIGENIE
Yaraşan budur bize, yurttan atılanlara.
ARKAS
Kendini atılmış mı sanıyorsun burada?
IPHIGENIE
Yurdu sayılır mı hiç insanın gurbet eller?
ARKAS
Gurbet el oldu demek kendi yurdun, bu yerler.
IPHIGENIE
Bu nedenden umuyor burda kanayan kalbim.
Daha küçücükken ben, Hellas'ta, evimizde,
Yürek bağım pek zayıfken henüz sevdiklerimle,
Ana, baba, kardeşi bilir bilmezken henüz,
Ve biz çocuklar evde, körpe fidanlar gibi
Atalar yurdu denen bu yüzyıllık ağacın
Koeamış gövdesinden fışkıran dallar gibi,
Göklere boy atmaya çabalarken, ansızın
Bir yabanın ilenci tutup bileklerimden
Kopardı, aldı ben,i bütün sevdiklerimden,
Demir ellerle kırdı o kutsal, güzel bağı,
O zaman bitti hepsi, gençliğin çiçeklenen
Sevinci, şen günleri, o mevsim baştan başa.
Kurtulan benim yalnız, ben kaldım bir başıma,
Üzünçlü bir gölge gibi, ve artık açmayacak
Yaşamın taze sevinç çiçekleri içimde.
ARKAS
Karayazılıyım der, bu adı verirsen sen kendine
Hâk kazanırım sana iyilik bilmez demeye ben de.
IPHIGENIE
Şükrettim size her gün.
ARKAS
Fakat içten gelmeyen,
Bir şükür ki karşılık değil gördüklerine,
Mutlu bir yaşam değil gülen bakışlarında,
Yürekten yaklaşış değil seni ağırlayana,
Alıp getirdiği gün gizemli bir el, hani,
Bu tapınağın önüne yıllarca önce seni
Theas çıktı karşına, tanrı göndermiş gibi,
Sana karşı sevgiyle, saygıyla dolu kalbi,
Ve bu kıyılar dostça kucak açmıştı sana.
Bu kıyılar ki korku verirdi her yabana
Ve hiç kimse yoktu ki gelip de, senden önce,
Sunulmasın burada tanrıya kurban diye,
Bu kutsal mermerlere akıtmasın kanını.
IPHIGENIE
Özgürce soluk almak mıdır yaşamak yalnız!
Ne acıklı bir yazı, ki bu kutsal tapmakta
Görmeye gelmiş bir gölge gibi kendisinini
Yalnızca yas tutup dolaşmak düştü bana?
Ve ben nasıl bilinçli, mutlu bir ömür derim
Ona, ki her günü bir başka yasla dolmada
Ve bizi alıp sessiz sürüklemede burdan,
Lethe'nin kıyısında, bir ağıt gibi gamlı,
Sayısız ölülerin yaslı alaylarına?
Vakitsiz bir ölümdür boş geçen ömrün adı.
Ve bana düşen de bu acı kadın yazısı. (...)
IPHIGENIE
Atreus'un en büyük oğlu Agamemnon'du,
Babam o. Fakat size şunu söyleyeyim ki
Ben onda ömrümün ilk gününden beri, seçkin,
Yetişkin eri sezdim. Anam Klytemnestra
ilk aşk meyvesi diye beni doğurdu ona,
Sonra da Elektra'yi. O zamanlar böylece
Egemendi kral yurda yıllar boyu sessizce.
Kavuşmuştu Tantalus evi dinginliğine.
Fakat bir şey eksikti bu yuvanın yazısında,
Bir oğul yoktu evde, bu dirlikli yuvada.
Ve bu büyük istek de henüz gerçekleşmişken,
iki kız kardeşiyle Orestes daha büyürken
Bir yıkım daha geldi, bu eve kanat gerdi,
O savaş haberini siz de duydunuz elbet.
Bütün Elen beyleri, toplayıp güçlerini
Kaldırılan en güzel kadının öcü için
Toplanmıştı önünde Trova burçlarının.
İşitmedim henüz ben kent elde edildi mi,
Öc alınıp düşmandan amaca erildi mi.
Babamdı başlık eden Elenler ordusuna.
Boşuna bekliyordu ordu Tauris koyunda
Uygun bir yel essin de denize çıksın diye.
Çünki Diana kızgındı büyük başbuğa, orda
Tuttu bu atılışı ve Kalchas'ın diliyle
İstedi ilk kızını kraldan kurban diye.
Aldatıp getirdiler evden anamla beni,
Gelip attılar orda kurban taşına beni,
Sundular adak diye başımı tanrıçaya.
Fakat yatışmıştı o, istemedi kanımı,
Kurtardı, aldı beni, kırmadı kanadımı,
Bir buluta sararak ırak etti gözlerden;
Ancak bu tapmakta göz açtım bu ölümden.
Benim o, Iphigenie, torunu Atreus'un,
Agamemnon'un kızı bu seninle görüşen,
Ve malı tanrıçanın, o beni mal edinen.
THOAS
Ne bir ayrı üstünlük, ne de bir fazla inan
Deminki yabancıya, şimdiki han kızından.
Yineliyorum sana gene ilk önerimi:
Gel ardımdan ve paylaş benimle her şeyimi.
IPHIGENIE
Ben böyle bir adımı nasıl atarım, kral?
Yalnız, beni kurtaran o tanrıça değil mi
Bu adanmış yaşamın üstünde hakkı olan?
Sığındığım bu yeri o seçti burda bana.
Olası ki ömrünün son sevinci olarak
Saklayan da o beni babam için bu yerde,
Cezalandırıp onu yeter bir ceza ile.
Ve ben onun çizdiği yola değer vermeden
Nasıl kalırım burda, bağlanıp ona karşın?
Zaten el açıp göğe, yalvardım tanrıçaya,
Belirtsin bana diye, yazım burda kalmaksa.
THOAS
O tanrısal işaret, burda bulunman senin,
Kaygılanıp bu tür kaçamaklardan çekin.
Çok söz etmekten amaç hayır demektir yine,
Bu sonuç gizli kalmaz neylesen dinleyene.
IPHIGENIE
Sözler değildir elbet yalnız göz kamaştıran,
Bendim bütün gizini sana kalbimin açan.
Ve demin sendin yine, ana babama karşı,
Kardeşlerime karşı gönülden duygularla
Özlemlik gereğini belirten, sözlerinle.
Eski sofalar, odalar evimizde bugün de
Fısıldaşır adımı gizlice gamlı, yaslı.
Sevinç çelenkleriyle bezenecek, gülecek
O yuvada her sütun bir gün burdan dönünce.
Ah ne olur göndersen beni yurduma artık!
Bu en son sevinç bize ve en büyük mutluluk.
THOAS
Dön öyleyse! Ne diyorsa yüreğin, onu yap!
Sağgörünün sesini, öğüdünü dinleme!
Bırak tam kadın gibi kendini içgüdüne,
Ve tutup kollarından seni bağmsız, bağsız,
Bu güç dilediği yere sürüsün, atsın.
Tutuşunca yüreği bir istek aleviyle
Tutamaz bir kadını en tanrısal bağ bile,
Kandırır, alır, gider babasından, erinden
Onların deneyimli, vefalı ellerinden.
Ve söner o içinde birden tutuşan alev,
Sürükler yüreğini boşuna bağlı, yeter
Bitmeyen gücüyle inandırmanın altın dili.
IPHIGENIE
Bana verdiğin soylu sözü anımsa, kral.
Gösterdiğim inana bu mu yanıtın senin?
Her şeyi dinlemeye hazırdın daha demin. (...)
IPHIGENIE
Kimim öğreneceksin, şimdi sen kardeşinden
Az buçuk işittiğim şeyleri söyle bana,
Ne oldu evlerine dönünce Troya'dan
Daha eşikte bir uğursuz, umulmaz yazgının
Sessiz karşıladığı erlerin sonu?
Gerçi ben o kıyıya pek genç getirildimdi,
Anımsıyorum fakat, o soy kahramanlara
Korku, hayranlık dolu ürkek bakışlarımı.
Olympus dağıydı sanki, onlar çıktığı zaman,
içini döken size, yarılıp ortasından,
Ilion'a, o dünyanın eski, büyük çağından,
Gönderilen devlerdi ürkü vermeye inen,
Hepinizin önünde Agamemnon, en şanlı!
Ah, öldü, değil mi o, karısı ve Aegisth'in
Kurnaz aldatışıyla, eşiğinde evinin?... (...)
*
Akdeniz Mitolojisi
Şimdi sorarım size: Mitoloji diye bir kitap yazamaya girişince bu bin bir kaynak arasından hangisini seçip de anlatsın çağdaş bir yazar? Kaldı ki mitoloji eyince başta Yunan-Roma mitolojisi diye bir kavram akla gelir. Bu anlayış da hatalıdır. Aslında bir Akdeniz çevresi efsaneler topluluğu vardır, onu Yunanistan ve Roma'ya mal etmemiz bu efsanelerin Yunanistan ve Roma uyruklu yazarların kalemiyle Yunanca ve Latince olarak yazılmış olmasından ileri gelir. Oysa bu efsanelerin çıkış yeri ne Yunanistandır, ne de İtalya, Anadolu'dur, Girit'tir, Mezopotamya'dır, Fenike'dir, Mısır'dır, ya da bütün bu yerlerdeki sözlü geleneklerin karışımından ortaya çıkmış bir bütündür. Yunanlı ya da Romalı kaynak yazarlar anlattıkları efsanenin asıl kaynağını araştırmazlar, onu bilseler bile kimi zaman siyasal amaçlar güderek saklarlar, bile bile değiştirirler.
İkinci bir güçlük mitos anlayışında gün geçtikçe artan değişik görüşlerdir. Son yıllara dek "Yunan mucizesi" diye bir balon uçup dururdu. Batı dünyası insan değerlerinin dile geldiği ve büyük sanat yapıtlarıyla ölümsüzlük kazandığı tek kaynağın Yunan-Roma uygarlığı ve kültürü olduğuna inanırdı. Bu dar görüşlü açıdan bakılınca Yunan mucizesini yaratan asıl kaynak ve etkenlerin ne olduğu araştırılmaz, görmezlikten gelinir, bu inancı sarsacak bir bulut ortaya çıktı mı, bile bile ve bilimselliğe aykırı bir tek yönlülükle tartışmaya, giderek kavgaya girişilirdi. Troya'nın Çanakkale yöresinde olmadığını, Schliemann-Dörpfeld-Blegen üçlüsünün gün ışığına çıkardıkları koca uygarlık merkezinin Homeros'un İlyada'sıyla bir ilişkisi bulunmadığını ileri sürmekte direnen sözüm ona bilginler bugün bile ortalıkta dolaşır ve kör görüşlerini kitaplara aktarmak yolunu bulurlar. "
Azra Erhat - Mitoloji Sözlüğü (1972)