7 Ağustos 2018 Salı

İlyada, Odysseus ve Bilgamış





Halikarnas Balıkçısı - Altıncı Kıta Akdeniz

"Sümerli kahraman Gılgameş'in (Bilgemiş (*) anası, ölümsüz güzel Ninsun, mükemmel aynasının önünde özenle tuvaletini yapar, sonra adım adım zigguratın tepesine çıkar. En görkemli tanrıya, güneşe (Şamaş) gider. O ve tanrı, zigguratın doruğunda yalnızdır. Homeros'un İlyada'sının kahramanlarından Akhilleus'un anası, ölümsüz tanrıça Thetis, şafak vakti denizin dalgaları arasından fırlar, çıkar, gökyüzünün enginliğine tırmanır, Olympos'a doğru çıkar; Zeus'a, en büyük tanrıya başvurur. O ve tanrı, yalçın Olympos'un doruğunda yapayalnızdırlar. iki tanrıçanın oğulları için tanrılara yalvarmaları aynıdır. Bu, iki başyapıt arasındaki benzerliği kanıtlamaya yeter. Homeros'unki sanat yapıtı olarak olağanüstü üstünlüktedir. Ancak, Bilgemiş destanının İlyada'dan iki bin yıl önce yazıldığını hesaba katmak gerekir.


İlyada, Gılgameş'le (Bilgemiş) bunun gibi daha nice benzerlikler gösterir. Bunların rastlantı sonucu olduğunu kabul etmek zordur. Bir an için raslantı olduğunu kabul edelim. Odysseia'da Kirke episodu ve Odysseus'un (ölüler ülkesi) Hades'te uzun gezileri ile ilgili olaylar dizisi, teorik bir benzetme olamaz. Bu verilere göre, Homeros'un Gılgameş (Bilgemiş) epik destanını bildiği tartışma götürmez. Odysseia'da Odysseus'un arkadaşları, Kirke'nin büyü ve kandırmalarıyla hayvan şekline girmişlerdi. Gılgameş (Bilgemiş) destanında Kirke yerini tutan tanrıça İshtar (iştar) olup, insanları hayvana çevirir. Gılgameş (Bilgemiş), Odysseus'un Kirke'yi aşağıladığı gibi Ishtar'ı aşağılamaktadır. Bu noktada Ishtar, Kirke gibi, güneşin kızı olan tanrıça Siduri ile yer değiştirmiştir. Siduri Gılgameş'e (Bilgemiş), geçmişle ilgili bilgiyi simgeleyen Noe'ye ulaşmak için okyanus ya da ölüm sularına doğru izlemesi gereken yol hakkında bilgi verir. Aynı şekilde Kirke de Odysseus'a okyanusu nasıl geçip, geçmişle ilgili bilgi olan Tyresias'ı bulmak üzere Hades'e ulaşabileceğini göstermektedir. Siduri Gılgameş'e (Bilgemiş), Kirke'nin Odysseus'a öğrettiği yaşam felsefesinin aynısını öğretir: "Yiyiniz, içiniz, neşeli olunuz! Çünkü, bu insanların yazgısıdır."


Olayların akışıyla bu iki kahramanın yolculuklarında yadsınmaz benzerlikler vardır.


İonia'nın güzel ortamında yalnız başına, dimdik duran Homeros, birçok farklı kültürleri içeren eski, mitolojik ve şiirsel bir dünyaya aitti. En doğuda önce Sümer, sonra Babil, Asur, Hitit, Suriye, Mısır ve batıya doğru Minoen Girit, bu farklı kültürleri oluşturuyordu. İonialıların bu ülkelerin hepsiyle sıkı ilişkileri vardı. Miletos İonialıları Akdeniz'de ve özellikle Karadeniz'de 80'den fazla koloni kurmuşlardı (**). Sonuç olarak, Asurbanipal'ın İonialı ozanları işitmiş; Homeros'un Odysseia'sı ile Hesiodos'un Theogonia'sını (Hesiodos'un babası Küçük Asya'dan, Kyme'den göç etmiştir) okumuş ya da hiç olmazsa duymuş olması güçlü olasılıktır. Öte yandan, İonialı denizcilerin, Doğu Akdeniz kıyılarında Gılgameş (Bilgemiş) destanını dinlemiş olmaları da çok olasıdır.


Sümerlerin hayatı tufan, kuraklık ve kavgacı komşularının tehditleriyle geçiyordu. Bu da onları bedbin kılıyor, ayrılık ve ölüm yasalarına karşı isyana itiyordu. Tanrılar ölümsüzdü, bunun aksine, trajik olamıyorlardı. Gılgameş (Bilgemiş) ölümsüz değildi. O halde, hakkında bazı şeyler bilinen ilk trajik kahramandı o. Hayatı, hoşgörü ve anlayışı arayan bir kimsenin tipik ve sempatik karakterini vurguluyordu Gılgameş (Bilgemiş). Bu anlamda sergüzeşti, trajik bir sonuca ulaşıyordu. İsa'dan Önce üç bin yılında yazılmış bir efsanenin İsa'dan Sonra XX. yüzyıl insanının dikkatini çekebilmesi şaşırtıcıdır."



Halikarnas Balıkçısı - Altıncı Kıta Akdeniz


*

Halikarnas Balıkçısı - Hey Koca Yurd
BİLGEMİŞ DESTANI İLE HOMEROS'UN ANLATTIKLARI

Şimdi, Bilgemiş Destanı ile Homeros'un anlattıkları arasında göze batan birkaç benzerliği belirtelim:

1. Kahraman Bilgemiş’in anası Tanrıça Ninsun’un tanrı Şamaş’a yalvarışı, Bilgemiş Destanı'nın başındadır. Kahraman  Akhilleus’un anası Thetis’in tanrı Zeus'a yalvarışı İlyada destanının başındadır. Yani burada, orkestra şefi çubuğunu havaya kaldırıp müziğin ana notasını öttürsünler diye, orkestraya kesin işareti vermiştir; "Daaaan! Daaaa... Daaaaa!" diye. İkisinde de bir uvertürdür, bir perde açılışıdır. Bundan sonra, destanın boylu boyunca neler olup bitecek, neler denecekse, bu başlangıçtan başlar, her şey bu başlangıca bağlanır.

2. Kahraman Bilgemiş'in anası Ninsun tanrıçadır; babası tanrı değil, ölümlü insan Lugulbanda’dır! Kahraman Akhilleus'un anası tanrıça Thetis’tir; babası tanrı değil, ölümlüe insan Peleus'tur.

3. Tanrıça Ninsun, Tanrı Şamaş’a yalvarmak için Egelmah sarayının tepesine çıkar. Egelmah sarayı bir Sümer zigguratı, yani insan yapısı bir Olympos dağıdır. Tanrıça Thetis, Tanrı Zeus'a yalvarmak için Olympos dağının tepesine çıkar. Zeus'un önünde, Ninsun gibi bir saygı durumundadır. Zeus’un önünde diz çöker; bir1 koluyla Zeus'un bacaklarını, öteki eliyle de sakalını sıvazlar, okşar... Zeus onun ricasına, “Evet" makamında başını sallar, Tanrı’nın "Olsun!" demesiyle Olympos dağı, temeline dek zangır zangır titrer. Yalnız, batılılarca Zeus'un saçı sakalı, kuzeyliler gibi sarı olmalıydı...


Şimdi de Bilgemiş efsanesi ile Homeros'un Odisseia'sı arasındaki benzerliklere geçelim:

Bilgemiş'in yolculuğunda, Enkidu'nun ölümünün acısı, Bilgemiş’in yüreğini burkar. Bilgemiş, sonsuz hayatı ölümsüz yaşantıyı bulmak için yola çıkmıştır. Bunun için Utnapiştim'e (***) varmalıdır. Utnapiştim, Babil dilinden bir sözdür; Sümercesi “Ziyusudra"dır. Ölümlüler arasında yalnız ona Tanrılar ölümsüzlük vermişlerdir. Bilgemiş, nasıl ölümsüz olabileceğini öğrenmek için ona doğru yolculuğuna çıkmıştır. Güneş Tanrısı Şamaş, Bilgemiş’e, "Aradığın sonsuz hayatı hiçbir zaman bulamayacaksın" der. Bilgemiş "Bu uzun yolculukta, buraya dek ulaştıktan sonra şimdi uzanıp, uyanmamak üzere toprağın beni örtmesini mi bekleyeyim? Gözlerim güneşi görsün kamaşıncaya dek. Ölülerden farksız isem de güneşin ışığını göreyim” diye yalvarır. 

Bilgemiş’in üstü başı paramparçadır. Yüzü yorgun, bakışları umutsuzdur. Tanrıça Siduri, onu bir serseri sanarak korkar; kapıyı sürgülemeye uğraşır ama, beceremez. Bilgemiş ona şöyle der: "Kapını sürgüleme, ben göklerin boğasını öldüren, ulu katran ağaçları ormanında Humbaba’yı alteden Bilgemiş'im..."

Bilgemiş ile Siduri arasında kısa bir konuşma geçer... Bilgemiş Enkidu'yu, can arkadaşını kaybettiğini ve Utnapiştim’e gitmekte olduğunu anlatır. Siduri, “Özlediğin hayatı hiç bulamayacaksın. Tanrılar insanı yaratırken onun kaderine ölüm yazdılar. Ölümsüz yaşamı kendilerine ayırdılar. Onun için Bilgemiş, mideni gece gündüz güzel gıdalarla doldur; dans et; esen ve güleç ol; giysilerin hem temiz, hem serin olsun; sularda yıkan; elini tutan küçük çocuğu sev. Koynuna aldığın karını da mutlu kıl. Çünkü hep bunlar insanın kaderidir" der. 

Bilgemiş, genç ve güzel Siduri’ye der ki: “Sevdiğim Enkidu toz toprak olunca nasıl rahat edebilirim? Ben de toz toprak olacağım. Genç kadın, Utnapiştim'e giden yol nerededir? Okyanusu aşarım mümkünse; değilse çölü aşarım.” 

Bira ve öteki içkilerin tanrıçası ve yapıcısı olan Siduri der ki: "Okyanus aşılmaz. Taa eskiden beri Okyanus’u geçen olmadı. Onu yalnız, sabahtan okşama Şamaş (Güneş) aşar. Unutma, ölümün suları derindir! Ölümün sularına varınca ne yapacaksın? Ama, orman kıyısında Utnapiştim'in kayıkçısı vardır; o sal yapar..."

BİLGEMİŞ’LE İŞTAR

Tanrıça Siduri, Batı Anadolu’da, Homeros'un Odisseia’sında Tanrıça (Kirke) olur. Kirke olunca, Siduri tatlı, güzel, canayakın bir genç kadınken hain, kavgacı, uğursuz büyücü oluyor. Çünkü Homeros, kavgacı, hain İştar'ı Siduri’ye yapıştırarak Kirke’yi yaratmıştır. Bilgemiş epiğinde, Bilgemiş’in İştar’la karşılaşması şöyle anlatılır;

Bilgemiş ulu katran ağaçları ormanında Humbaba'yı altetmiş, kahraman olmuştur. İştar onu görür, kendine, "Gel, gel de erkekliğinin tadına varayım. Sen kocam ol, ben de senin gelinin olayım" der, ona neler armağan edeceğini sayıp döker. Bilgemiş’in cevabı şudur:

"Ey şanlı İştar. Sevdiklerin, senin yaman bir ateş olduğunu anlamışlardır. Sen, içindeki kışlanın üzerine yıkılıp onu ezen bir kulesin! Sen saçaktan düşen taşsın. Hangi sevgilidir ki ihanetine uğramamıştır? Elvan elvan mavi kuzgun kuşunu sevdin sonra onun kanadını, kolunu kırdın. Şen küheylanı sevdin ama ona kamçı ile mahmuzu lâyık gördün. Çobanı sevdin büyüleyip kurda dönüştürdün, onu kendi köpekleri parçaladı! Babanın bahçıvanı Işşillanu’yu sevdin, sonra da ona bir vurdun, köstebeğe çevirdin!

Bilgemiş, yukarıda kısaltılarak verilen bu cevaplarla, İştar’ın önerisini reddeder.

ODYSSEUS İLE KİRKE

Şimdi Homeros'un Odisseia'sının 10. Kitabında —Odysseus da Bilgemiş gibi bir kahramandır— Odisseus ile Kirke'nin karşılaşmasına geçelim. Önce, Kirke’nin de Siduri gibi, güneş tanrısının kızı olduğunu söyleyelim. Odysseus’un arkadaşları Kirke tarafından bir şölene buyur edilir, ama yiyip içtikten sonra, kimi domuza, kimi de kurda kuşa çevirilirler. Tıpkı İştar’ın kimi sevgililerini hayvanlara çevirdiği gibi...

Odysseus, deniz kıyısında uzanmış dururken, tayfasının hayvanlara çevrildiğini, Kirke’nin yanında neler olup bittiğini gözlemesi için yolladığı bir tayfasından öğrenir. Bu kez Kirke'ye kendi gitmeye karar verir. Tanrıların habercisi Hermes, Odysseus’a, Kirke’nin büyüsünü bozacak bir ot verir. Odysseus gider ama, Hermes'in verdiği ot, Kirke’nin sunduğu içkinin büyüsünü bozar. Kirke de tıpkı İştar’ın Bilgemiş’e yaptığı gibi, içki içmeyi, soyunup yatmalarını önerir: "Sevgide ve uykuda karşılaşır kaynaşırsak, birbirimize içten güvenle kaynaşır, rahat ederiz" der. Odysseus, arkadaşlarını hayvanlara çeviren büyünün bozulması, çözülmesi için, tanrılar adına ricada bulunur. Kirke bu dileği kabul edeceğini söyler ve gerçekten, hayvan olmuş tayfalar yeniden insan olurlar. Kirke bile, onların sevincinden duygulanır. 

İşte burada Kirke’nin İştar’lığı biter, Siduri’liği başlar. Odysseus ve arkadaşları, bir yıl süreyle Kirke tarafından konuk edilir, yedirilip içirilirler. Bu noktada Kirke, aynı Siduri gibi bir hayat felsefesi açıklar; yani; "Mideni güzel gıdalarla doldur, ye iç!” der. Odysseus artık Kirke'den ayrılacaktır. 

Bilgemiş’in, Siduri'den ayrılacağı zaman, Utnapiştim’e varmak için ölüm denizini aşmak amacıyla Siduri'den yardım istediği gibi; Odysseus da İthake'ye varabilmek için, Okyanus'u aşmak ve Hades'te bilici Tiresiyas’ı görmek konusunda Kirke’nin yardımını diler. Kirke, Hades'e hangi yollardan gidileceğini anlatır: "Stiks ırmağı ile Kositos ırmağı arasında bir kaya vardır; orada toprağa bir çukur kaz. Deliğe önce bira dök; sonra şarap, sonra su dök; onun üzerine de un serp. Bu şeyler ölülere adaktır" diye salık verir.


Halikarnas Balıkçısı - Hey Koca Yurd






* Gılgameş değil Bilgamış/Bilgemiş'tir, bu sebeple Bilgemiş kelimesini ekledim ya da Gılgamış ile değiştirdim. Odysseus'un Bilgemiş ile benzerliği varsa Dede Korkut ile de benzerliği vardır. Bilgemiş, Bilge Kağan, Oğuz Destanı, Köroğlu, Dede Korkut ve Odysseus, hatta belki Odin... Ortak noktaları Mezopotamya'dır. Türklerin dört bir yana dağıldı bölgedir....

** İonlar "Grek" değildir, Pelasg kökenlidir. Pelasglar'da "Grek" değildir, hatta Saka Türkleriyle bağlantılıdır. Miletoslular'ın Karadeniz'de koloni kurması MÖ 9.yy'dır. Homeros (gerçek bir kişilikse) MÖ 8.yy'da yaşamıştır. Kırım merkezli Bosporus Kimmerleri'nin ilk kralı Gomer'dir, sonra Truva'dan sağ kurtulan Truva Prensi Helenus ile onun oğlu Genger gelir. Bu durumda destanı Miletos kolonicileri İonya'ya taşımış olabilir (ya da bizzat Kimmerler getirmiştir). Çünkü koloniciler ile Homer arasında 100 yıl varken, Kırım kralı Gomer ile Homer arasında da 1200 yıl, Helenus/Kenger ile 400 yıl bulunmaktadır. Destan Gomer'in ülkesinden yayıldığı için, belki de Homer diye birinin yazdığını düşünmüşlerdir.... Kenger (Genger) ise Peçenekler'in bir diğer adıdır, Sumerliler'de kendilerine Kenger/Kiengi demiyor muydu?

*** "Utnapiştim (Utnapishtim)" ya da "Ziyusudra (Ziusudra)" Nuh'tur. Odysseus/Ulysses ise Etrüskler'de adı "Uthuze - Oduze"dir. Bu kelimenin/adın da Romalılara, yani Latinceye "Ulysses" olarak geçtiği düşünülür. 


SB