bilgamış etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
bilgamış etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

29 Ağustos 2020 Cumartesi

Yakup - Bilgemiş

 

"Bir adam gün ağırıncaya kadar onunla güreşti... Adam, artık sana Yakup değil, İsrail denecek, dedi. Çünkü Tanrı'yla, insanlarla güreşip yendin... Yakup, Tanrı'yla yüzyüze görüştüm, ama canım bağışlandı... (Yaratılış 32:24,28,30)"



Yakup'un tanrıyla güreşmesi aslında Bilgemiş'in göklerin boğasıyla güreşmesinden türetilmiş bir hikayedir. Çünkü Yakub Tanrı El ile güreşir ve Tanrı El'in sembolü boğadır. Tanrı El'den onu kutsamasını ister. İsteği kabul edilir, hatta adı da değiştirilir ; "El ile güreşen" anlamına gelen İsra-El (İsrail) olur. Yakup'un soyu da İsrailoğulları olarak anılır.


Yahudi Teologlar, bir insan tanrıyla güreşemiyeceğinden dolayı Yakup'un güreştiği varlığın tanrı değil, bir melek olduğunu söyleyerek Tevrat'ı yorumlar. Aslında bunu yaparak da İsrael adının "El ile güreşen" anlamını da reddetmiş olurlar. Çünkü eğer tanrı ile değilde bir melek ile güreşiyorsa o zaman adı da "Tanrı ile güreşen" anlamında olan "İsrael" olamaz.


Bilgemiş göksel boğayı yendikten sonra Bilgemiş'in arkadaşı Enkidu boğanın sağ uyluğunu İştar'a fırlatmıştır. Buradaki hikayenin aynısı yine Yakup'ta karşımıza çıkar;


"Yakup'u yenemeyeceğini anlayınca, onun uyluk kemiğinin başına çarptı. Öyle ki, güreşirken Yakup'un uyluk kemiği çıktı. (Yaratılış 32:25)"


"Bu nedenle İsrailliler bugün bile uyluk kemiğinin üzerindeki siniri yemezler (Yaratılış 32:32)"


Bayıldım bu uyluk hikayesine....


Bu durumda Teleoglar gibi uzun uzadıya fikir yürütmeye de gerek yok. Cevap aslında çok basit; Yakup'un hikayesi düpedüz Bilgemiş'in hikayesinin kopyasıdır.


Şunları da söyleyebiliriz:

- Ata dedikleri Yakup, yani İsrael, Sumerliler ile kültürel etkileşim sonucunda doğmuştur.

- İsraillilerin kendilerine özgü bir anlatımı yoktur.

- İsraeloğulları olarak tanımlanan topluluk adını ancak, yerli Subar ve Sumerlilerin hakimiyetinde olan Mezopotamya'ya geldikten sonra alabilir. Yani Sumer öncesinde adları İsrael olamaz. Çünkü Bilgemiş Destanı, Akadlarca tercüme edilip yazıtın kopyaları yapıldıktan yüzyıllar sonra Samilere geçmiştir. Ayrıca Tevrat'ın ilk kez MÖ 6.-5yy. arasında halk arasında dolaşan efsanelere ve bazı eski yazıtlara göre yazıldığı bilinmektedir. Bunun için en güzel örnek de Hammurabi yasalarının (MÖ 18.yy) Tevrat'ta da karşımıza çıkmasıdır.

- Sumer sonrasında Mezopotamya'da hüküm sürmüş uygarlıklar Akadlar (MÖ 2300-2150), Babiller ve Asurlar'dır. Bunların hepsi Sami kökenlidir.

- Ancak, Sümerce-Türkçe dil araştırmaları ile Türkçenin Akadça üzerindeki etkisini hatırlarsak, İsraellilerin hiç de öyle "en eski topluluk" olmadığı ortaya çıktığı gibi , "vadedilen toprakları" da yoktur! Çünkü İsraellerden önce o topraklarda Subarlar ile Sumerliler oturmaktadır.

- Kaldı ki Batı Anadolu'ya MÖ 5.yy'da getirilen "Yahudiler" de Filistin Yahudileri değil, Mezopotamya'nın Yahudileri'dir.

- Boğa ile simgelenen tanrı El, Sumerlilerde tufanı da yaratan yeryüzünün baştanrısı Enlil'dir. Araplar El sözünü daha sonra Al(lah) yapmıştır.

- Oysa Sumerliler Tanrı için Dingir sözünü kullanır. Aslında en uygun kelime de direk tanrıyı ifade ettiği için Dingir'dir, Tengri'dir, Tanrı'dır. Çünkü onun için kullanılan tamga gökyüzü ile cenneti ifade eder. Sumerlilerde göklerdeki tanrı ise An'dır.


Bonus: Nuh


Bazı çevreler Nuh'u Yahudi atası olduğu için Türklerin ata seceresinde olmasını şiddetle reddeder. Ancak Nuh Yahudi değildir ki! Açık ve net bir şekilde; Tufan ve Ziusudra (Nuh) bir SUMER destanıdır. Akadlarca tıpkı Bilgemiş'in adını Gılgamış'a çevirdikleri gibi Ziusudra adı da Utnapiştim'e çevrilerek destan kopyalanmıştır. Sumerlilerin de kesinlikle Sami olmadığını herkes bilir. Türkmenistan Anau'dan geldikleri bugün için kabul edilir. Tufan da Buzul Çağı'nın bitmesiyle taşan nehirleri anlatır. Nuh denilen kişi de (varsa eğer) bir Sumerlidir!


Yani, Nuh kesinlikle Yahudilerin atası değildir. Sami olan Yahudiler (ve Araplar) atalarını Akad, Babil ve Asur içinde aramalıdır. Bir yere ya da ataya sahip olma arzusu o kadar çok kuvvetlidir ki kendilerini Nuh'a bağlayarak onu ata ilan etmişler. Yani başkalarının atasına kendilerini yamamışlar. Oysa her iki (Sumer-Akad) topluluğun 180 derecelik bir dil, kültür ve geleneği vardı.


Araştırılsa daha kimbilir neler çıkacak...da... 😉

Zafer Bayramımız kutlu olsun.

SB



7 Ağustos 2018 Salı

İlyada, Odysseus ve Bilgamış





Halikarnas Balıkçısı - Altıncı Kıta Akdeniz

"Sümerli kahraman Gılgameş'in (Bilgemiş (*) anası, ölümsüz güzel Ninsun, mükemmel aynasının önünde özenle tuvaletini yapar, sonra adım adım zigguratın tepesine çıkar. En görkemli tanrıya, güneşe (Şamaş) gider. O ve tanrı, zigguratın doruğunda yalnızdır. Homeros'un İlyada'sının kahramanlarından Akhilleus'un anası, ölümsüz tanrıça Thetis, şafak vakti denizin dalgaları arasından fırlar, çıkar, gökyüzünün enginliğine tırmanır, Olympos'a doğru çıkar; Zeus'a, en büyük tanrıya başvurur. O ve tanrı, yalçın Olympos'un doruğunda yapayalnızdırlar. iki tanrıçanın oğulları için tanrılara yalvarmaları aynıdır. Bu, iki başyapıt arasındaki benzerliği kanıtlamaya yeter. Homeros'unki sanat yapıtı olarak olağanüstü üstünlüktedir. Ancak, Bilgemiş destanının İlyada'dan iki bin yıl önce yazıldığını hesaba katmak gerekir.


İlyada, Gılgameş'le (Bilgemiş) bunun gibi daha nice benzerlikler gösterir. Bunların rastlantı sonucu olduğunu kabul etmek zordur. Bir an için raslantı olduğunu kabul edelim. Odysseia'da Kirke episodu ve Odysseus'un (ölüler ülkesi) Hades'te uzun gezileri ile ilgili olaylar dizisi, teorik bir benzetme olamaz. Bu verilere göre, Homeros'un Gılgameş (Bilgemiş) epik destanını bildiği tartışma götürmez. Odysseia'da Odysseus'un arkadaşları, Kirke'nin büyü ve kandırmalarıyla hayvan şekline girmişlerdi. Gılgameş (Bilgemiş) destanında Kirke yerini tutan tanrıça İshtar (iştar) olup, insanları hayvana çevirir. Gılgameş (Bilgemiş), Odysseus'un Kirke'yi aşağıladığı gibi Ishtar'ı aşağılamaktadır. Bu noktada Ishtar, Kirke gibi, güneşin kızı olan tanrıça Siduri ile yer değiştirmiştir. Siduri Gılgameş'e (Bilgemiş), geçmişle ilgili bilgiyi simgeleyen Noe'ye ulaşmak için okyanus ya da ölüm sularına doğru izlemesi gereken yol hakkında bilgi verir. Aynı şekilde Kirke de Odysseus'a okyanusu nasıl geçip, geçmişle ilgili bilgi olan Tyresias'ı bulmak üzere Hades'e ulaşabileceğini göstermektedir. Siduri Gılgameş'e (Bilgemiş), Kirke'nin Odysseus'a öğrettiği yaşam felsefesinin aynısını öğretir: "Yiyiniz, içiniz, neşeli olunuz! Çünkü, bu insanların yazgısıdır."


Olayların akışıyla bu iki kahramanın yolculuklarında yadsınmaz benzerlikler vardır.


İonia'nın güzel ortamında yalnız başına, dimdik duran Homeros, birçok farklı kültürleri içeren eski, mitolojik ve şiirsel bir dünyaya aitti. En doğuda önce Sümer, sonra Babil, Asur, Hitit, Suriye, Mısır ve batıya doğru Minoen Girit, bu farklı kültürleri oluşturuyordu. İonialıların bu ülkelerin hepsiyle sıkı ilişkileri vardı. Miletos İonialıları Akdeniz'de ve özellikle Karadeniz'de 80'den fazla koloni kurmuşlardı (**). Sonuç olarak, Asurbanipal'ın İonialı ozanları işitmiş; Homeros'un Odysseia'sı ile Hesiodos'un Theogonia'sını (Hesiodos'un babası Küçük Asya'dan, Kyme'den göç etmiştir) okumuş ya da hiç olmazsa duymuş olması güçlü olasılıktır. Öte yandan, İonialı denizcilerin, Doğu Akdeniz kıyılarında Gılgameş (Bilgemiş) destanını dinlemiş olmaları da çok olasıdır.


Sümerlerin hayatı tufan, kuraklık ve kavgacı komşularının tehditleriyle geçiyordu. Bu da onları bedbin kılıyor, ayrılık ve ölüm yasalarına karşı isyana itiyordu. Tanrılar ölümsüzdü, bunun aksine, trajik olamıyorlardı. Gılgameş (Bilgemiş) ölümsüz değildi. O halde, hakkında bazı şeyler bilinen ilk trajik kahramandı o. Hayatı, hoşgörü ve anlayışı arayan bir kimsenin tipik ve sempatik karakterini vurguluyordu Gılgameş (Bilgemiş). Bu anlamda sergüzeşti, trajik bir sonuca ulaşıyordu. İsa'dan Önce üç bin yılında yazılmış bir efsanenin İsa'dan Sonra XX. yüzyıl insanının dikkatini çekebilmesi şaşırtıcıdır."



Halikarnas Balıkçısı - Altıncı Kıta Akdeniz


*

Halikarnas Balıkçısı - Hey Koca Yurd
BİLGEMİŞ DESTANI İLE HOMEROS'UN ANLATTIKLARI

Şimdi, Bilgemiş Destanı ile Homeros'un anlattıkları arasında göze batan birkaç benzerliği belirtelim:

1. Kahraman Bilgemiş’in anası Tanrıça Ninsun’un tanrı Şamaş’a yalvarışı, Bilgemiş Destanı'nın başındadır. Kahraman  Akhilleus’un anası Thetis’in tanrı Zeus'a yalvarışı İlyada destanının başındadır. Yani burada, orkestra şefi çubuğunu havaya kaldırıp müziğin ana notasını öttürsünler diye, orkestraya kesin işareti vermiştir; "Daaaan! Daaaa... Daaaaa!" diye. İkisinde de bir uvertürdür, bir perde açılışıdır. Bundan sonra, destanın boylu boyunca neler olup bitecek, neler denecekse, bu başlangıçtan başlar, her şey bu başlangıca bağlanır.

2. Kahraman Bilgemiş'in anası Ninsun tanrıçadır; babası tanrı değil, ölümlü insan Lugulbanda’dır! Kahraman Akhilleus'un anası tanrıça Thetis’tir; babası tanrı değil, ölümlüe insan Peleus'tur.

3. Tanrıça Ninsun, Tanrı Şamaş’a yalvarmak için Egelmah sarayının tepesine çıkar. Egelmah sarayı bir Sümer zigguratı, yani insan yapısı bir Olympos dağıdır. Tanrıça Thetis, Tanrı Zeus'a yalvarmak için Olympos dağının tepesine çıkar. Zeus'un önünde, Ninsun gibi bir saygı durumundadır. Zeus’un önünde diz çöker; bir1 koluyla Zeus'un bacaklarını, öteki eliyle de sakalını sıvazlar, okşar... Zeus onun ricasına, “Evet" makamında başını sallar, Tanrı’nın "Olsun!" demesiyle Olympos dağı, temeline dek zangır zangır titrer. Yalnız, batılılarca Zeus'un saçı sakalı, kuzeyliler gibi sarı olmalıydı...


Şimdi de Bilgemiş efsanesi ile Homeros'un Odisseia'sı arasındaki benzerliklere geçelim:

Bilgemiş'in yolculuğunda, Enkidu'nun ölümünün acısı, Bilgemiş’in yüreğini burkar. Bilgemiş, sonsuz hayatı ölümsüz yaşantıyı bulmak için yola çıkmıştır. Bunun için Utnapiştim'e (***) varmalıdır. Utnapiştim, Babil dilinden bir sözdür; Sümercesi “Ziyusudra"dır. Ölümlüler arasında yalnız ona Tanrılar ölümsüzlük vermişlerdir. Bilgemiş, nasıl ölümsüz olabileceğini öğrenmek için ona doğru yolculuğuna çıkmıştır. Güneş Tanrısı Şamaş, Bilgemiş’e, "Aradığın sonsuz hayatı hiçbir zaman bulamayacaksın" der. Bilgemiş "Bu uzun yolculukta, buraya dek ulaştıktan sonra şimdi uzanıp, uyanmamak üzere toprağın beni örtmesini mi bekleyeyim? Gözlerim güneşi görsün kamaşıncaya dek. Ölülerden farksız isem de güneşin ışığını göreyim” diye yalvarır. 

Bilgemiş’in üstü başı paramparçadır. Yüzü yorgun, bakışları umutsuzdur. Tanrıça Siduri, onu bir serseri sanarak korkar; kapıyı sürgülemeye uğraşır ama, beceremez. Bilgemiş ona şöyle der: "Kapını sürgüleme, ben göklerin boğasını öldüren, ulu katran ağaçları ormanında Humbaba’yı alteden Bilgemiş'im..."

Bilgemiş ile Siduri arasında kısa bir konuşma geçer... Bilgemiş Enkidu'yu, can arkadaşını kaybettiğini ve Utnapiştim’e gitmekte olduğunu anlatır. Siduri, “Özlediğin hayatı hiç bulamayacaksın. Tanrılar insanı yaratırken onun kaderine ölüm yazdılar. Ölümsüz yaşamı kendilerine ayırdılar. Onun için Bilgemiş, mideni gece gündüz güzel gıdalarla doldur; dans et; esen ve güleç ol; giysilerin hem temiz, hem serin olsun; sularda yıkan; elini tutan küçük çocuğu sev. Koynuna aldığın karını da mutlu kıl. Çünkü hep bunlar insanın kaderidir" der. 

Bilgemiş, genç ve güzel Siduri’ye der ki: “Sevdiğim Enkidu toz toprak olunca nasıl rahat edebilirim? Ben de toz toprak olacağım. Genç kadın, Utnapiştim'e giden yol nerededir? Okyanusu aşarım mümkünse; değilse çölü aşarım.” 

Bira ve öteki içkilerin tanrıçası ve yapıcısı olan Siduri der ki: "Okyanus aşılmaz. Taa eskiden beri Okyanus’u geçen olmadı. Onu yalnız, sabahtan okşama Şamaş (Güneş) aşar. Unutma, ölümün suları derindir! Ölümün sularına varınca ne yapacaksın? Ama, orman kıyısında Utnapiştim'in kayıkçısı vardır; o sal yapar..."

BİLGEMİŞ’LE İŞTAR

Tanrıça Siduri, Batı Anadolu’da, Homeros'un Odisseia’sında Tanrıça (Kirke) olur. Kirke olunca, Siduri tatlı, güzel, canayakın bir genç kadınken hain, kavgacı, uğursuz büyücü oluyor. Çünkü Homeros, kavgacı, hain İştar'ı Siduri’ye yapıştırarak Kirke’yi yaratmıştır. Bilgemiş epiğinde, Bilgemiş’in İştar’la karşılaşması şöyle anlatılır;

Bilgemiş ulu katran ağaçları ormanında Humbaba'yı altetmiş, kahraman olmuştur. İştar onu görür, kendine, "Gel, gel de erkekliğinin tadına varayım. Sen kocam ol, ben de senin gelinin olayım" der, ona neler armağan edeceğini sayıp döker. Bilgemiş’in cevabı şudur:

"Ey şanlı İştar. Sevdiklerin, senin yaman bir ateş olduğunu anlamışlardır. Sen, içindeki kışlanın üzerine yıkılıp onu ezen bir kulesin! Sen saçaktan düşen taşsın. Hangi sevgilidir ki ihanetine uğramamıştır? Elvan elvan mavi kuzgun kuşunu sevdin sonra onun kanadını, kolunu kırdın. Şen küheylanı sevdin ama ona kamçı ile mahmuzu lâyık gördün. Çobanı sevdin büyüleyip kurda dönüştürdün, onu kendi köpekleri parçaladı! Babanın bahçıvanı Işşillanu’yu sevdin, sonra da ona bir vurdun, köstebeğe çevirdin!

Bilgemiş, yukarıda kısaltılarak verilen bu cevaplarla, İştar’ın önerisini reddeder.

ODYSSEUS İLE KİRKE

Şimdi Homeros'un Odisseia'sının 10. Kitabında —Odysseus da Bilgemiş gibi bir kahramandır— Odisseus ile Kirke'nin karşılaşmasına geçelim. Önce, Kirke’nin de Siduri gibi, güneş tanrısının kızı olduğunu söyleyelim. Odysseus’un arkadaşları Kirke tarafından bir şölene buyur edilir, ama yiyip içtikten sonra, kimi domuza, kimi de kurda kuşa çevirilirler. Tıpkı İştar’ın kimi sevgililerini hayvanlara çevirdiği gibi...

Odysseus, deniz kıyısında uzanmış dururken, tayfasının hayvanlara çevrildiğini, Kirke’nin yanında neler olup bittiğini gözlemesi için yolladığı bir tayfasından öğrenir. Bu kez Kirke'ye kendi gitmeye karar verir. Tanrıların habercisi Hermes, Odysseus’a, Kirke’nin büyüsünü bozacak bir ot verir. Odysseus gider ama, Hermes'in verdiği ot, Kirke’nin sunduğu içkinin büyüsünü bozar. Kirke de tıpkı İştar’ın Bilgemiş’e yaptığı gibi, içki içmeyi, soyunup yatmalarını önerir: "Sevgide ve uykuda karşılaşır kaynaşırsak, birbirimize içten güvenle kaynaşır, rahat ederiz" der. Odysseus, arkadaşlarını hayvanlara çeviren büyünün bozulması, çözülmesi için, tanrılar adına ricada bulunur. Kirke bu dileği kabul edeceğini söyler ve gerçekten, hayvan olmuş tayfalar yeniden insan olurlar. Kirke bile, onların sevincinden duygulanır. 

İşte burada Kirke’nin İştar’lığı biter, Siduri’liği başlar. Odysseus ve arkadaşları, bir yıl süreyle Kirke tarafından konuk edilir, yedirilip içirilirler. Bu noktada Kirke, aynı Siduri gibi bir hayat felsefesi açıklar; yani; "Mideni güzel gıdalarla doldur, ye iç!” der. Odysseus artık Kirke'den ayrılacaktır. 

Bilgemiş’in, Siduri'den ayrılacağı zaman, Utnapiştim’e varmak için ölüm denizini aşmak amacıyla Siduri'den yardım istediği gibi; Odysseus da İthake'ye varabilmek için, Okyanus'u aşmak ve Hades'te bilici Tiresiyas’ı görmek konusunda Kirke’nin yardımını diler. Kirke, Hades'e hangi yollardan gidileceğini anlatır: "Stiks ırmağı ile Kositos ırmağı arasında bir kaya vardır; orada toprağa bir çukur kaz. Deliğe önce bira dök; sonra şarap, sonra su dök; onun üzerine de un serp. Bu şeyler ölülere adaktır" diye salık verir.


Halikarnas Balıkçısı - Hey Koca Yurd






* Gılgameş değil Bilgamış/Bilgemiş'tir, bu sebeple Bilgemiş kelimesini ekledim ya da Gılgamış ile değiştirdim. Odysseus'un Bilgemiş ile benzerliği varsa Dede Korkut ile de benzerliği vardır. Bilgemiş, Bilge Kağan, Oğuz Destanı, Köroğlu, Dede Korkut ve Odysseus, hatta belki Odin... Ortak noktaları Mezopotamya'dır. Türklerin dört bir yana dağıldı bölgedir....

** İonlar "Grek" değildir, Pelasg kökenlidir. Pelasglar'da "Grek" değildir, hatta Saka Türkleriyle bağlantılıdır. Miletoslular'ın Karadeniz'de koloni kurması MÖ 9.yy'dır. Homeros (gerçek bir kişilikse) MÖ 8.yy'da yaşamıştır. Kırım merkezli Bosporus Kimmerleri'nin ilk kralı Gomer'dir, sonra Truva'dan sağ kurtulan Truva Prensi Helenus ile onun oğlu Genger gelir. Bu durumda destanı Miletos kolonicileri İonya'ya taşımış olabilir (ya da bizzat Kimmerler getirmiştir). Çünkü koloniciler ile Homer arasında 100 yıl varken, Kırım kralı Gomer ile Homer arasında da 1200 yıl, Helenus/Kenger ile 400 yıl bulunmaktadır. Destan Gomer'in ülkesinden yayıldığı için, belki de Homer diye birinin yazdığını düşünmüşlerdir.... Kenger (Genger) ise Peçenekler'in bir diğer adıdır, Sumerliler'de kendilerine Kenger/Kiengi demiyor muydu?

*** "Utnapiştim (Utnapishtim)" ya da "Ziyusudra (Ziusudra)" Nuh'tur. Odysseus/Ulysses ise Etrüskler'de adı "Uthuze - Oduze"dir. Bu kelimenin/adın da Romalılara, yani Latinceye "Ulysses" olarak geçtiği düşünülür. 


SB






21 Ağustos 2016 Pazar

KAYI DAMGASI NASIL OLUŞMUŞ OLABİLİR?








Elam dönemine ait Çift Başlı Kartal (Grifon?!) kanatlarını ve kollarını açmış iki ceylan tutuyor. Duruş şekli IYI şeklini oluşturuyor. Aynı betimlemeleri, Çatalhöyük, Girit ve Mezopotamya anatanrıçalarında da görüyoruz. Truva'da da IVI tamgasına benzer mühürler Schliemann'ın kitabında mevcuttur. IYI veya IVI tamgaların KAYI boyuna ait olduğunu da biliyoruz.


Türkçe konuşan Kassitiler'in Etrüsklerle fiziki benzerliği yanısıra Etrüskler'de de IYI tamgası vardır. Firudin Ağasıoğlu ve Çingiz Garaşarlı "Jül Sezar Kayı boyundan" açıklamasını yapar. Hatta Mısır'da bulunan ve MÖ.3.yy-Etrüsklere ait olan "Zagreb Mumyası"nın üzerindeki yazıtta bile IYI tamgası rahatlıkla görülür.


Elamlar ile Hunların ilişkisi ...Türk liderlerinin adları her ikisinde görülüyor; Te'umman/Tu'umman - Tuman/Teoman gibi. Hun boylarından Ağaçeriler aynı zamanda İskit boyu olarak ta Heredot'un kitabında geçer. İskitler Makedonya'ya kadar inmişti ve belki de bu yüzden Makedon parasında IYI tamgası bulunuyor, ya da parası basılan kişi Kayı boyundan geliyor!


Bazı anatanrıçaların ellerinde yılan tuttuğunu görürüz. İskit boylarından olan Gelon Türkçe'de İlan boyudur. Antik dönemde İskitlere Ashuguzai denilir, bunu As ve Oğuz olarak ta ayrıştırabiliriz. Anadolu'nun batısında yaşamış ve de Asya'ya adını vermiş As Türkleri ile Oğuzların en büyük boylarından biri olan Kayı'nın milattan önceki dönemlerde iz bırakmamış olması mümkün değildir.


“Kıpçaklar” kitabında Sercan M.Ahincanov Kay/Qay- Kayı ve Yılan ilişkisini aşağıdaki gibi açıklar:

“Eski Rus vakayinamelerinde 'Kayepiçi' adında bir kabileden söz edilmektedir. Kelimenin yapısı son derece açık. K.G.Menges şöyle diyor:"bu kelime -'iç' yalın halinin çoğul şeklidir ve iki sözcükten oluşmaktadır. Sözcüğün ikinci kısmı opa/apo 'baba'dır. Birinci kısmı kabile adı Kay (Kaşgarlı'da) veya Marquart'ın okuyuşuna göre Qayı'dır… Don Kıpçaklarını hanlarının "Ejderha" - Kimak (Uran-Kay) halkından inme olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz."


Cengiz Alyılmaz’ın en son kitabında da tarihi MÖ.10binlere giden Gobustan’ın Kıpçak Türkleri ile bağlantısı varsa (basın), Firudin Ağasıoğlu’na göre Hakkari stelleri Kuman Türk beyliğine aitse ve birçok akademisyenimizin açıklamalarına göre de Anadolu’nun güneyi Mezopotamya’nın kuzeyi Subar Türklerinin yurduysa; ve Subar Türkleri de Kimmer, Bulgar* ve Hunların atasıysa; ve Kimmer-İskit- Hun boyları da Trakya ve Balkanlarda da bulunduysa; KAYI tamgalarını Balkanlarda, Trakya’da, Anadolu’da, Orta Doğu’da ve de Orta Asya’da görmemiz bizi şaşırtmamalıdır. 

Bu arada Bilgamış'ı da unutmayalım. İskitlerin atası olarak geçen Herkül ile benzer görevleri olan Bilgamış (Gılgamış değil!)'ta IYI gibi betimlenmiştir.







*Bulgar Türklerinden olan Kubrat Han'ın tamgası da IYI, ama Dulo boyunun tamgası farklıdır. Bugünkü Bulgarlar onu Tanrıça tamgası olarak adlandırmış, yanlıştır, gerçi Almanca bir kaynakta onun (IYI) Tengri olarak adlandırıldığı okumuştum. Her ne kadar Türk kültüründe Tengri tamgası farklı olsa da.

Araştırılması gereken bir konudur, çünkü antik dönem Resimleri (Somut) sonradan Tamgalara (Soyut) dönüşmüştür. Bu konuda da herkes hem fikirdir.


SB.



NOT: 
Bugünkü İran'ın Gilan (yani Yılan-Gelenos'taki gibi) eyaletindeki Marlik'te bulunan ve Elam dönemine ait olan Çift Başlı Kartal'ın ayakları sarmalanmış 2 yılana ya da DNA sarmalına benzer ki aynı betimleme Sincan'da bulunan Nüva ile Fuxi (Dişil ve Eril) betimlemesini hatırlatır. Çin kültürünün sembollerindendir. Tıpkı Prometheus gibi insanı yaratmış ve düşünme yetisini vermiş, yazıyı da öğretmiştir. (Resimleri Gelenos Türkleri linkinde)





Resim Schliemann'ın Truva kitabından



Bilgamış betimli yüzük - MÖ.1600 

(Yılan) Anatanrıça - Miken Dönemi/Girit


Ahameniş Dönemi- MÖ.400

Saka-Türk Tomris Hatun tarafından başı kesilerek öldürülen 
Büyük Kiros (Cyrus II) silindir mühür - MÖ.539




Azerbaycan 18.yy Halı detay



ilgili




IYI
OĞUZLARIN KAYI BOYU