paris etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
paris etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

8 Mart 2019 Cuma

Antik dönem Atina'sında Aile





Dorlarla birlikte (MÖ 1100-700) kıta Yunanistan halkı anaerkil aile düzeninden babaerkil aile düzenine geçti. Bu dönemde erkek, kadını kaçırarak y ada onu satın alarak on sahip olurdu. Doğan çocuklarla birlikte tüm aile erkeğin otoritesi altında yaşardı.

Kral Kekrops'tan (*) önce evlilik kurumu yoktu. Babaerkillik ile erkekler asıl, kadınlar ise ikinci plandaydı. Atinalı bir kadının dışarıda bir erkekle birlikte görülmesi büyük ayıptı. Sokakta dolaşırken yanında bir kollayıcının bulunması şarttı. Soyun sürdürülmesine önem verilirdi. Çocuksuz ve bekarlara iyi gözle bakılmazdı. Hatta çocuksuz kimseler yüksek konumlara getirilmezdi. 

"Evde kalmış kız" olmak aşağılayıcı bir anlam taşıdığı için, Atinalı genç kızlar evlenmeye can atardı. Evliliğe adım atılırken bir anlaşma yapılır ve bu bir 'iş anlaşması' olurdu. Düğün törenleri gösterişli olur kadın ve erkek ayrı otururdu. Evlenen kadın kocasının koruması altına girer, malı da kocasının olurdu.


Hesiod'un Kadınları

Erkek evlenme çağına gelince evlenmelidir. Erkek için en büyük mutluluk, iyi bir karısının olması, en büyük felaket ise kötü bir eşe sahip olmasıdır. Erkek, eşini istediği gibi yetiştirebilmek için, genç bir kız almayı yeğlemelidir. Gerektiği zaman karısını para ile satın almalıdır.

Takıp takıştırıp, kıçını sallayıp
aklını çelmesin kadının biri.
Gözü ambardardadır diller dökerken sana
Ha kadına güvenmişsin, ha bir hırsıza.
Bir tek oğlu olsun baba mirasına konan
Ancak böyle çoğalır evin zengniliği
Sen yaşlanıp ölünce oğlun tutar yerini.


Platon'un Kadınları

Evlenme ve aile sevgisi vatan sevgini engeller. Bu sebeple memurlar ve askerler evlenmemeli, sadece devlet çıkarını düşünmelidir. Kadın mülkiyet gibi ortak olmalıdır.

Gelecek kuşakların sağlıklı olması için, 55 yaşını erkekler ile 40 yaşını aşmış kadınların evliliğinden doğan çocukları öldürmelidir. Çünkü bu yaştaki çiftlerin çocukları sakat doğar. Çocuklar, eğitimci erkeklere ve süt annelere bırakılmalı ve onlar tarafından yetiştirilmelidir. Anneler doğurduğu çocukları tanımamalıdır.


Aristo'nun Kadınları

Kadın aklı gelişmiş bir yaratık değildir. Çünkü onun iradesi zayıftır. Bu sebeple onun yeri yuvası olmalıdır. O erkeklerin yaptığı işleri görmek gücünden yoksundur.  Kadın politika yapamaz ve savaşamaz. Erkek ise akıllı, güçlü, cesur ve adildir; tüm bu sebeplerle ailenin doğal başkanıdır. Bununla beraber koca karısına karşı insanca davranmalıdır. Aile kurmak insan için zorunludur, çünkü doğal bir kurumdur.


Sokrates'in Kadınları

Aile hayatında kadın ve erkek eşittir. Bekar kimseler evelnip yuva kurmalıdır. Ailede erkeğin görevi dışarı hayatından, kadının görevi ise ev içerisinde olmalıdır. "Evleniniz; eşiniz iyi huylu çıkarsa mutlu, kötü huylu çıkarsa filozof olursunuz."


Nahit Bilgin
Felsefeden Ekonomiye Antik Yunan Dünyası
Arkeoloji ve Sanat Yayınları, 2004


Çeşme Başında Kadınlar
Hydria, MÖ 5.yy / Metropolitan Müzesi


(*) Kral Kekrops (Cecrops) Gaia'dan (Yer) dünyaya gelen Atina'nın mitolojik kurucusudur. Doğum adı Acte olduğu için şehre öncelikle Attika denilmiştir. Bel altı yılan kuyruğu, üstü insan olarak tasvir edilir. Tanrıça Athene'ye kurban sunan ilk kişi olarak Akropolis'teki tapınağı yaptırmıştır. Kente ad verileceği zaman Poseidon ile Athene arasında bir yarışma düzenlenir. Poseidon atları Athene ise zeytinağacı getirir. Çekişmeyi Athene kazanır ama Poseidon itiraz eder, Athene Kekrops'tan lehine karar vermesini ister. Böylece Kekrops Attika'nın ilk kralı olur. Hatta Acte ve Attika yerine Kekropeia olarak da anılmıştır kent. Kekrops'tan sonra krallık oğlu Erikthonis'a geçer. Erikthonis aynı zamanda Hephaistos ile Athene'nin oğlu olarak da geçer (bazı kaynaklarda Athene'nin evlatlığıdır). Kekrops için topluluğa şehir kurmasını ile ölüleri gömmeyi öğrettiği ve yazıyı getirdiği söylenir.


Bu anlatılan mitolojisidir. 
Şimdi mantık yürütelim:

Poseidon getirdiği atlar 'erkeklerin' işine yarayacaktır; savaşta, yolculukta, ticarette...gibi. Ama  'doyurma' görevi olan 'kadınların' işine yarayacak şey zeytin ağacıdır. At eti yemediklerine göre atlar karın doyurmayacaktır.  Bu bize şunu gösterir; Her ne kadar kadınların bu oylamadan sonra oy kullanmaları yasaklanmışsa da buradaki zafer 'kadınlar'a aittir. Zeytin ağacını 'Pelasg kökenli kadınlar'a borçludurlar. 

Athene'nin getirdiği zeytin ağacının kazanmasıyla şehrin adı Athene (Athína-Atina) olarak değişir ki kentin ilk halkı Pelasglardır. Böylece Athene şehrin baş tanrıçası olmuştur.  Ama gel gör ki tanrıça Athene 'Truva'dan Pallas ile birlikte çalınmış ve savaştan yüzyıllar sonra bir kült haline dönüşmüştür. Bu da tiran Peisistratos (MÖ 608-527) dönemine denk gelir ki hem heykellerinin yapımı hem de Akropol'deki Athene Tapınağı'nın kuruluş tarihiyle (MÖ 5.yy) uyuşmaktadır. Tapınağın yeri Pelasglar döneminde zaten bir kült merkezidir. Bu arada Athene'ye başka bir görev daha yazarlar; 'atların nasıl eğitileceğini gösterdi' derler. Hani 'atlar' Poseidon tarafından getirilmişti!

Erikthonis aynı zamanda Truva krallar listesinde Dardan (Dardanos)'ın Teuker (Türker)'in kızı Batieia (Batıay)'dan olma oğlu olarak geçer. Yani Paris onun soyundan gelmektedir. 'Güzel' Helena'yı İLK kaçıran kişi olan Atina kralı Theseus da Atinalı Erikthonis'in soyundandır. Tesadüf müdür? Hayır. Belki Helena'nın ilk kaçırılış öyküsü Paris'e yamanmıştır, ya da söz konusu 'yasal bir evlilik'tir...

- Ne Hephaistos ne Poseidon ne de Athene, ne 'Grek' kökenlidir ne de 'Grekçe'dir !..
- Zeytinağacı Anadolu'dan gitmedir.
- Yazı MÖ 8.yy'da kıta Yunanistan'a girmiştir, ama edebiyat eserleri yoktur. Anayasalarını yapan Solon (MÖ 6.yy) bile Anadolu'da öğrenmiştir yazıyı.
- Homer'e atfedilen eserleri Anadolu'dan Atina'ya getirenler Solon'la Peisistratos'tur, öncesi yoktur. Bugün okunan 'İlyada' Peisistratos 'İlyada'sıdır ve tabi ki sansür edilerek, kesip biçilerek 'Akhalar'ın tarafını tutacaktır. Truvalıların açısından yazılan metin mutlaka vardır ama hasır altı edilmiştir.
- Erikthion ile ilgili olarak; 'Grekler' her şeye; kente, ataya; birer mitoloji uydurmuş ve bu şekilde diğer tarafla bir bağ kurmuştur. İsimleri ise ya Anadolu'dan ya da 'Barbarlar'dan almışlardır. ["barbarların kullandıkları isimlerden Yunanca isimler türetmek" (Strabon 13)]. Ve Dardan ile Theseus Erikthion'un soyundan ise o zaman her ikisi de Pelasg kökenlidir. 
- O dönemde 'Grekler' atları eğitmiyordu, eğitilmiş atların ticaretini yapıyordu. Aksine, Truvalılar 'atları evcilleştirenler, eğitenler' olarak geçer.


SB

Halikarnas Balıkçısı; 'Düşün Yazıları', 'Altıncı Kıta Akdeniz', 'Anadolu Tanrıları'.
George Thomson; 'Tarih Öncesi Ege'



19 Ekim 2018 Cuma

Aleksander




Birbirlerine doğru yürüyüp yakınlaşınca,
Çıktı tanrı yüzlü Aleksandros Troyalıların en önüne,
Omuzlarında bir pars derisi, kıvrık yayı, kılıcı,
Ucu tunçtan iki kargısını sallayarak,
Zorlu savaşta çağırdı karşısına, cenge,
Argosluların en yiğitlerini.

İlyada 3:15


Resim.. mi?
Aleksander değil ama, sanki onu tarif ediyor... ;)
Pazırık no.5, Duvar Keçesi, Hermitage Müzesi / St. Petersburg:





*


TROYA GÖSTERİSİ HAZIRLANIRKEN

DEVLET Opera ve Balesi’nin (DOB) bu yılki en önemli prodüksiyonlarından ‘Troya’ seyircilerle buluşacak. Sahnede 250 sanatçının yer alacağı, Tan Sağtürk’ün ‘Hektor’u, Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürü Murat Karahan’ın ‘Paris’i canlandıracağı eserin koreografı Volkan Ersoy.

Kasımın ilk haftası yapılacak prömiyere hazırlanılırken gösterinin rejisörü Recep Ayyılmaz, köşemizde dün yer alan Halûk Tarcan’ın ‘Troya ya da Viluşa’ yazısıyla ilgili görüşlerini iletti.

Ayyılmaz “Bu günlerde Halûk Bey’in bahsettiği operayı sahneye koymaktayım. Tarcan’ın yazısında bahsettiği Troya’nın Türkiye ve Türklerle ile ilişkisinin yüzyıllardır dilci ve tarihçiler tarafından yok sayılma inadının benim yönetmen olarak ilham kaynağım olduğunu belirtmek isterim. Bu epik operanın kurgusunu sağlarken, mizansenlerimi ve konseptimi yaratırken sahnede esecek havayı, dünyanın bu tutumunun yanlış olduğunu, bu coğrafyanın Türk toprakları olduğu gerçeğinin altını çiziyor ve inatla bazı tasarımlarla besliyorum! Bu bağlamda prodüksiyonla ilgili bu tüyoyu Halûk Bey’e, okurlara ve tüm sanatseverlere köşenizden açıklamak istiyorum” diyor. Biz de Avrupa’da ve bütün dünyada ülkemizi gururla temsil edeceğine inandığımız eserde emeği geçenlere teşekkürlerimizi sunuyoruz.


Yalçın Bayer / 18 Ekim 2018




Prof.Dr.Çingiz Garaşarlı / Troyalılar Türk İdiler - link










30 Ağustos 2018 Perşembe

TRUVA: HOMER ile DARES - III



2018 Truva Yılı İçin Özel
TRUVA ; HOMER ile DARES, BİR ANADOLU DESTANI
Semra BAYRAKTAR
Profesyonel Turist Rehberi
Temmuz 2018



Bu ilk kanın dökülmesini Herodot bile birinci kitabında bahsetmektedir: “…Aleksander, Priamos’un oğlu, Yunanistan’dan bir kadın kaçırmak istemiş, bu yüzden bir cezaya çarpılmayacağına güveniyormuş, nasıl ki o ilk kadın kaçırıcılar da ceza görmemişlerdi. Ve Helene’yi kaçırmış. Yunanlılar önce adamlar gönderip Helene’yi geri istemişler, özür dileyin demişler. Buna karşılık Medeia’nın [43] kaldırılışı öne sürülerek, şimdi bizden istediklerinizi, o zaman da siz vermemiştiniz, denilmiş. O zamana kadar olan şey, karşılıklı kız kaçırmaktan ibaretti. Ama bu sefer Yunanlılar, Perslere göre, açıkça suçludurlar… kadın kaçırmayı Persler de hoş görmezler, ama bu çeşit çapkınlıkların öcünü sürdürmek, onlara göre, akıl işi değildir ve aklı başında kimselerin böyle şeylere pek aldırış etmemeleri gerekir, zira, belli bir şey, bu kadınlar kendileri de razı olmasalar zorla kaçırılamazlardı. Onlar, Asyalılar, kendilerinden kadın kaçırılmasını pek umursamamışlardı, ama Yunanlılar Spartalı bir kadın uğruna koca bir donanma toplamışlar, Asya’nın üstüne yürümüşler, Priamos’un ülkesini yerle bir etmişlerdir, o günden bu yana Yunanlı onlar için artık düşmandır.” [44]

Truva'ya ihanet eden hainlere de Agamemnon dokunmamış, yalnızca Aeneas'ı Polyksena'yı sakladığı için kovmuştur. O da pılını pırtısını toplayıp yelken açmış ve bugünkü İtalya'ya gelmiştir. İşte Virgil Aeneas destanında bu Aeneas’ın hayatı anlatmaktadır. Bir haininin hayatı... 

Yakın bir zamanda Truva atıyla ilgili bir iddia ortaya atılır. Deniz arkeoloğu olan Francesco Tiboni; "Truva Atı bir at değil, bir gemidir" der. Bunun ne kadar tutacağını bilemem, ama bildiğim bir şey varsa da o da Truva'nın surları içinde nehir yoktur, bir gemiyi neden içeri alsınlar ki? Truva kazı başkanı Prof.Dr.Aslan’ın bu konuyla ilgili basında çıkan cevabı şudur: 

"Truva atı var mıdır, yok mudur? diye sorabiliriz. Fakat araştırmacılar özellikle 1930'lu yıllardan itibaren Asur metinlerine ve betimlemelerine dayanarak bunun bir savaş aleti, ata benzeyen bir saldırı aleti olduğunu ve Homeros'un da öykülerine karıştırarak anlattığı üzerinde durmuşlardır. 1932-38'lerde Troia'da kazı yapan Blegen ise Truva'nın depremle yıkıldığını, tahrip olduğunu ve deprem sonrasında Akhalı askerlerin Truva'yı fethettiğini, böylece deprem tanrıçası Poseidon'un sembolü olan atın Homeros destanlarında ilişkilendirildiğini öne sürmüştür. Bu da ayrı bir teoridir. Fakat son dönem kazılarında özellikle Truva 6, yani Homeros Truva'sı döneminde at kemiklerinin çoğaldığını ve atın ön plana çıktığını görüyoruz. Yeni kazılarında, Truva'nın aşağı kentinde savaş arabalarının kaleye yaklaşmasını önleyecek savunma hendeği tespit edilmiştir. Bu da bize şunu gösteriyor ki, Homeros Truva'sı olarak tanımlanan dönemin, Anadolu ve Ege coğrafyasındaki en önemli savaş aleti, savaş arabasıdır. At da çok önemli bir öğe olarak karşımıza çıkmaktadır. Savaş kazanmak için yeterli at sayısı ve savaş arabası olması gerekiyor. Fakat Homeros, atın önemini, metoforik, sembolik bir şekilde anlatmaktadır. Yani sadece orduya ve silaha sahip olmanız bir savaşı kazanmak için yeterli değildir. 

Homeros, aynı zamanda bir fikrinde gerekli olduğunu Truva Atı öyküsüyle anlatmaktadır. Aslında bu iddia yeni değil. Homeros'un destanlarıyla ilgili pek çok yeni teoriler var. İtalyan araştırmacının öne attığı teori ise araştırmacılar tarihinde çok kabul gören bir teori değildir. Zaten önümüzdeki dönemde de bu konu üzerinde hiç tartışılmaması ve unutulacak olması da bunu bize gösterecektir. Diğer konularda olduğu gibi Homeros destanları kültür tarihi açısından önemli olduğu için pek çok araştırmacı kendi adını öne çıkarmak açısından bazen bu tür teorilere başvurmaktadırlar." [45] 

Yüzyıllarca sözlü olarak aktarılan bu destan, zaman içinde her bir ozanın farklı anlatımlarıyla dönüştürülmüştür. Kitaplaştırıldıklarında ise "At kafası şeklindeki Saka kapısı"  "içi düşman askeri dolu Truva Atı" olarak kayıtlara geçirilmiştir... Ben de böyle olduğunu iddia ediyorum ; Dares’in eserinde kapının “at başı şeklinde” tarif edilmesi, 400 yıl boyunca sözlü anlatımla ‘Truva Atı’na dönüştürülmüştür. 

Ayrıca bu kapı sanki lanetlidir. Savaş bu kapı dışındaki alanda yapılmıştır. Homer'e göre, Etiyopyalı kahraman Memnon Antilokhos'u, Akhilles ise Memnon'u burada öldürmüştür. Patroklos sırtından burada vurulmuş, sonra da Ektor onu burada öldürmüştür. Akhilles Ektor'u bu kapıda öldürdükten sonra da Paris'in eliyle ölüm Akhilles'i burada bulmuştur.  Ne acıdır ki Memnon, Ektor ve Akhilles'i ölümsüz kılan zırhların hepsini de Hephaistos yapmıştır. Acaba, Hephaistos da mı hainlik yapıp malzemeden çalmıştır? Çünkü o da Pelasg kökenli bir tanrıdır, ne Hint-Avrupalı ne de “Grek”tir, Truva’nın müttefikleri olan Pelasglar…



Hephaistos Aşil için yaptığı silahları annesi Thetis'e teslim ediyor. "Bitirince bütün bu silahları ünlü topal, aldı götürdü Thetis'in önüne bıraktı. Akhilles'in anası bir çaylak gibi atıldı karlı Olympos'tan ışıldayan parlak silahları ulaştırdı oğluna."
(İlyada 18:615)Attik çanak detay, MÖ.490–480 /Altes Müzesi-Berlin



Truva atı ile Truva Savaşı’nın gidişatı dışında başka bir çelişki daha vardır İlyada destanında. Strabon'a göre, Menelaus savaştan sonra esir aldığı Truvalılar'ı Mısır'a getirmiş ve burada bırakmıştır, hatta bu yerleşimin adı da Truva'dır. 

"Piramitlerin yapıldığı taşların ocağı yakınında ki, piramitlerin bölgesinde, Arabistan'daki nehrin uzak tarafında Troya adı verilen kayalıklı bir dağ var ve onun dibinde de mağaralar. Her ikisine de yakın bir köy ve Troya denilen bir nehir; esir Troyalılar için eski bir yerleşim yeri, Menelaus'a eşlik edenlerdi, ama burada kaldılar." Ayrıca Strabon'a göre Memnon'un mezarı da Truva'dadır: "Aesepus nehrinin çıkış noktasının bir stadia yukarısında bir tepe var, Tithonus'un oğlu Memnon'un mezarı olarak gösterilir." [46]

Peki, Menelaus neden savaştan sonra evine dönmemiş de Mısır'a gitmiş? Yoksa Herodot'un da dediği gibi Helena Truva değil de, Mısır'da mıdır? Bu açıdan düşünürsek, Helena Truva'ya hiç getirilmemiştir...


Helena ile Paris - 18.yy - Sanatçı: Antonia Canova- İtalyan Heykeltraş
(Heykeltraşın soyadı da çok ilginç; Canova)



MISIR ve HELENA

Herodot için her ne kadar “yalancı tarihçi” deseler de, MÖ 5.yy’da yazdığı "Tarih" kitabı birçok doğru veri barındırır. Şimdiye kadar kalan metin parçaları MS 1.yüzyıl ila 4.yüzyıla aittir, ama bu kalan parçalar da ancak 10.yüzyıl ila 14.yüzyıl arası biraraya getirilip kitaplaştırılmıştır. [47] Herodot’un ikinci kitabının “Proteus ve Helene Hikayesi” bölümünde, Helena’nın Mısır’da tutulduğu, Aleksander’ın da Truva’ya yalnız döndüğü anlatılır.

Memphis’te Pelasg kökenli Hephaistos ile yabancılara ait bir Aphrodit tapınağı vardır ve aslında Helena için yapılmıştır. Bu tapınaklarda görevli rahiplerin anlattıklarına göre;  Aleksandros, Sparta’dan Helena’yı kaçırdıktan sonra rüzgârlar ters eser ve onları Mısır kıyılarına atar. Kıyıda bir Herakles [Erkül] tapınağı vardır. Zulüm görmüş köle isterse bu tapınağa sığınır ve kimse onlara dokunamaz. Aleksander'ın köleleri bunu öğrenince, hakkında suç duyurusunda bulunur. Menelaus'a nasıl ihanet edip eşi Helena'yı kaçırdığından bahsederler. Tabi bu Proteus'un kulağına kadar gitmiştir ve hesap sormak için Aleksander'ı çağırır. Anlatılan her şey doğrudur. Proteus kararını verir ve şöyle der: 

Rüzgârın yoldan çıkarıp ülkeme attığı bir konuğu öldürmeye gönlüm razı gelseydi, sana gösterdiği konukseverliğe karşı ağır bir hıyanetle karşılık vermiş olduğun Yunanlının öcünü senin gibi bir alçakta bırakmazdım. Sana evini açan adamın karısına sataştın: bu kadarla da kalmadın; aykırı uçusunda peşinden gelmesi için ona kanat da verdin; gözün doymadı, üstelik konuğu olduğun evi de soydun. Ama ben bir konuğu, kendisine bir fırsat tanımadan vurmak istemem, bu kadını ve eşyaları burada bırakacaksın, - bunları kendi gelip arayacağı güne kadar, o Yunanlı için, yanımda saklayacağım – sen ve yol arkadaşların üç gün içinde ülkemden çıkıp gidiniz, başka bir yer bulunuz demir atmak için; yoksa düşmana ne yaparsam size de onu yaparım!” der.

Ne yapsın eli mahkumdur Aleksander'ın, Helena'yı Mısır'da bırakır ve Truva'ya eli boş döner. Dares ile Homer'in anlattıkları tabi ki burada anlatılanlarla uyuşmuyor, ama Herodot da bu bilgileri bizzat Mısırlı rahiplerden aldığını yazıyor. Demek ki aynı destanlar, farklı mekan, farklı zaman ve farklı ozanlarla farklı hikayeler, farklı sonlar barındırabiliyordu. Sonuçta, Truva destanı uzunca bir süre sözlü anlatılmıştı. Bunun yanında Mısırlılar'ın ne kadar titiz bir şekilde kayıt tuttuklarını da biliyoruz. Tabii Herodot devam ediyor anlatmaya; 

Menelaus Teukros [Herodot Truva için Teukros diyor] topraklarına çıktıktan sonra, Helena'yı hiç bir yerde bulamıyor. Truvalılar onun Mısır'da olduğunu ve Proteus'u görmesi gerektiğini söylüyor. Menelaus böylece Mısır'a geliyor, Proteus'la da görüşerek eşini teslim alıyor. İşte burada Strabon'u hatırlayın, Mısır'a getirilen Truvalı esirleri de. Çünkü Herodot ikinci kitabının başında, Mısır’daki Frigyalılardan da bahsediyor. İşte o Frigyalılar ya Priam’ın yeğeni Memnon ile halkı, ya da Menelaus ile Truva’dan getirilen esirlerdir. Hatta yapılan bir kelime testine göre de; “Mısırlılar Frigyalıların kendilerinden daha eski bir halk olduğunu itiraf etmişlerdir” der. Bu hikayeyi de Herodot Memphis’teki Hephaistos rahiplerinden öğrenmiştir. 

Peki, Herodot dışında Helena’nın Truva’ya hiç gitmediğini başka kim yazmış?  Herodot’tan yaklaşık 150 yıl önce yaşamış olan Sicilyalı Stesichorus (MÖ 640-555)'un "Palinodes" fragmanında geçer. Hatta Plato bile "Phaedreus (Phaedrus)" adlı eseriyle bunu destekler; "Bu doğru değil, iyi korunmuş gemilere binmedin ve Truva'nın duvarlarına gelmedin." [48]


Tüm bunların dışında Homer’e atfedilen Odysseia Destanı bile Helena-Mısır ilişkisini ortaya koymaktadır. Odysseus’un oğlu Telemakhos babasını aramaktadır ve Menelaus’u ziyaret eder. Helena onu tanımıştır. Telemakhos’un hüzünlü hikayesi herkesi bunalıma sokar, Helena ortalığı rahatlatmak ister. Olayın gidişatını destandan okuyalım: "O sıra Zeus'un kızı Helene birşeyler tasarladı, bir ilaç attı içtikleri şaraba, yası, öfkeyi dinidren bir ilaçtı. bu, tekmil acıları unutturan bir ilaçtı. Katıldığı sağraktan şarap içen gözyaşı dökmezdi bütün bir gün, anası babası ölmüş olsa bile. Ya kardaşını ya sevgili oğlunu gözünün önünde tunçla kesseler, gözleriyle görse nasıl can verdiklerini, bir damla gözyaşı dökmezdi gene de. Böyle erdemli, iyi ilaçları vardı Zeus kızının, Mısırlı Polydamma vermişti onları, Thon'un eşi, bu ilaçlar Mısır'ın bereketli toprağından fışkırırdı..." (Odysseia 4:225). 

Polydamma’nın eşi Thon Mısır’daki Thonis ('Grekler' adını Heracleion olarak değiştirmiş) şehrinin kralıdır. Kral Thon Menelaus ile Helena’yı ağırlamış, lakin Menelaus Mısır’a yelken açtığında Helena ile beraber olduğuna dair hiçbir kanıt yoktur. Plato, Stesichorus’un Helena’nın hastalığından bahsettiğini yazar. Bu durumda Helena'ya bu uyuşturucular Mısır'da kaldığı dönemde verilmiştir, çünkü hastalanmıştır ve Truva'ya hiç gitmemiştir. [49]


Truva Savaşı bitiminde Sparta Kralı Menelaus Helena'yı götürürken
MÖ 480, Staatliche Antikensammlungen/Münih


Ayrıca, Herodot Homer’i kendince de sorgulamaktadır; "Helene için anlatılanlara ben şu düşünceleri ekleyeceğim: Eğer Helene, İlion’da olsaydı, Aleksandros istese de istemese de Yunanlılara geri verilirdi. Zira, gerek Priamos, gerekse soyu sopu, Aleksandros, Helene’yi çatısı altında tutacak diye kendi canlarını, çocuklarının canını ve yurdunu ortaya koyacak kadar çılgın olamazlardı. Hatta, başlangıçta öyle olsa bile, Yunanlılarla yapılan her savaşta, yığınla Troyalı arasında Priamos’un çocuklarından iki üç tanesinin de öldüğüne bakarak (zira, destanlarda anlatılanlara inanmak gerekirse, bunların katılmadıkları bir tek savaş yoktur), diyorum, böylesine felâketler karşısında Priamos, başına yağan belâlardan kurtulmak için, hatta kendi sevgilisi bile olsa, Helene’yi Yunanlılara geri verirdi, ben böyle düşünüyorum. Ayrıca Priamos ihtiyarladığı zaman, krallık Aleksandros’a geçmeyecek, yönetim ona kalmayacaktı, Priamos ölürse taht ondan daha yiğit olan büyüğü Hektor’a kalacaktı ve onun da hem kendisinin, hem de öbür Troyalıların başların bu kadar belâ açan suçlu bir kardeşi koruması düşünülemezdi. Gerçek şu ki, Helene’yi geri verirlerdi ve kötü niyetli olmadıkları halde Yunanlılar onları düzenbaz sayıyorlardı; şüphesiz, benim kendi görüşüm, tanrı onlar için bir yıkım hazırlamıştı, tâ ki tanrıların büyük haksızlıkları büyük cezalarla cezalandırdığını herkes görsün ibret alsın, diye. İşte benim doğru olduğunu sandığım hikâye budur."... Daha ne desin... 

Tüm bu anlatılanlardan sonra Truva Destanı'nın da ne kadar çok derlenip budaklandığını da hatırlamak gerek... O zaman şunu da soralım, İlyada kim tarafından ve ne zaman "Grekleştirilmiştir"?...




HOMER ve İLYADA

"Hiç kuşku yok ki, İlyada ile Odysseia sözlü bir geleneğin ürünüdür.
(Azra Erhat, İlyada)"...

"Homer'e atfedilen her iki şiir de MÖ 520 den önceye takip edilemez.
(Prof.Nicholson, Oxford Üni.)"…

"Homer bir İyonlu olmasından dolayı Pelasg kökenlidir."
(Prof.Dr.Çingiz Garaşarlı,Azerbaycan)...

"Hatta belki de hiç varolmamıştır"...



Azra Erhat’ın İlyada önsözünden: "Homeros destanları 7.yy gibi İonya'dan Yunanistan'a getirildi. Bu getirildi sözü önemli; kaynaklar, destanları kimin getirdiği üzerinde ayrışıyorsa da, bunların getirildikleri sözünde birleşirler. Destanları ilkin Sparta'ya Lykurgos getirdi, Atina'ya Solon ya da tiran Peisistratos (MÖ 540-527) getirdi, ya da oğlu Hipparkos getirdi derler. Kim olursa olsun Homeros Atina'da devlet dinine, devlet eğitimine girmişti. Romalı hatip Cicero: Önce karmakarışık bir halde olan Homeros metinlerini ilk kez düzenleyen ve elimizde bulundukları biçime sokan Peisistratos'tur" der. Ne Herodot ne de İskenderiye kütüphane bilginleri bundan bahsetmez. Ama bu iddia öyle çok tuttu ki, Peisistratos, metinleri İyonya'dan getirtip Atina'da kopya ettirdi; elimizdeki örnekler o zaman kaleme alınmıştır denildi. Yazılar İol-Aiol lehçesinden Attika (Atina) lehçesine dönüştürüldü.  Peisistratos'un bu iki destanı İlyada ve Odysseia olarak ikiye ayırdığı da söylenir, Halikarnas Balıkçısı da bunu savunur. Bazı dizelerini kendilerine göre değiştirdiklerini bile ileri sürdüler. Peisistratos sansür bile yaptı denildi. O bu sansürde Akhalar tarafını tutmuş, Homer ise Anadolulu olarak Truvalıların tarafını tutar. Böylece Akhaları kan dökücü gösteren parçalar eserinden çıkarılmıştır” … der.

Oxford Üniversitesinden Prof.Nicholson’da aynı şeyi savunur. Nicholson göre, "Homer bir temel efsane, bir adam ya da doğal dünyadan değil, ama Yunanlıları kendilerini tanımladıkları düşünce sistemi ve akıl çerçevesinde onları "onlar", yani Yunanlı yapandır."

Homer hakkında bilim adamları arasında genel bir fikir birliği vardır - eğer Homer varsa - MÖ 8.yy'da yaşamıştır. Bu başlı başına birçok akademisyen için sorunludur, çünkü gerçeklikte "Homer'e atfedilen her iki şiir de MÖ 520 den önceye takip edilemez. Şiirler bir yüzyıl ya da daha sonra ortaya çıkmıştır. Homer eserlerinin sayısızca çeşitleri tüm Avrupa kıtası ile Hindistan'ın bazı kısımlarında paylaşılmıştır ve o dönemde etrafta gezen sayısız masalın bir izdihamıdır.” Diğer öge ise, İlyada'da antik dönem Yunanistan'ın tanımıdır, ki Nicholson bu tanımın MÖ 8.yüzyıldaki koşullarına uygun olmadığını söyler. İlyada'da tasvir edilen bu vahşi tanıtım daha erken bir dönemi yansıtmaktadır. Homer, “Truva'nın dışında vahşi barbaralara ait olan bu kamp - Yunanlılar"dır, der, yani asıl barbarlar Yunanlılardır. [50]

Azra Erhat destanların derlemesi ve sansürlenmesi ile ilgili bilgiler de verir:  “İonya'da Troya efsaneleri destanlık konular idi, her ozan da bu konular arasında bir şu konuyu, bir bu konuyu işlemiş, ezbere okumuş ya da yazı ile kaleme almıştır. Kaldı ki bu eserde bile birçok bilginlerin sonradan eklenmiş saydıkları parçalar vardı. Peistratos sansürü bir iki dize eklemekle kalmış olsa gerek. Çünkü bu kitapta bile Homeros'un Akhaları yiğit ama kaba, Troyalılar ise daha yumuşak ve daha insanı olarak karşımıza çıkarır. İskenderiye kütüphane yöneticileri Efesli Zenodotus (MÖ 3.yy), ile Bizanslı Aristophanes (MÖ 2.yy) ve öğrencisi Aristarkhos, Homeros metinlerini incelemişler, kimi dizeleri sonradan eklenmiş sayarak atmışlar, kimi dizeleri düzeltmişler, kimi dizelerin iki ayrı okunuşu arasında bir seçme yapmışlardır. Kısaca bugünkü gibi eleştirmişler ve düzenlemişlerdir. Ne var ki bu yayımlar olduğu gibi elimize geçmemiştir. Biz yalnız elyazmaların kenarlarına yazılmış, açıklamalardan biliyoruz. Avrupalı bilginler bu işlerle epey uğraşmışlar, hatta 18.yy'da Alman bilgin Wolf, Homeros adında bir ozanın yaşamadığını bile ileri sürüyordu. Araştırmalar sonucunda  farklı çağlarda meydana geldiğini gösteriyordu. Dilde de daha eski ögelerle daha  yenilerin karıştığı, anlatımda tam tutarlı bir akış olmadığı, üstelik İlyada ile Odysseia arasında köklü bir ayrılık bulunduğu, Odysseia'nın İlyada'dan çok daha yeni tarih, sanat ve dil özellikleri taşıdığı apaçık görülür" … der.


Destanları kimin Atina'ya getirdiği burada pek de önemli değil aslında, sansüre uğramışlığı önemlidir. 


Azra Erhat "Homeros tartışması Platon ile başlar" da der.  Peisistratos'tan tam 100 yıl sonra, yani MÖ. 427-347  arası yaşamış olan Platon, Homer'in Odyssey kitabında bir bölüm bulmuştur ve bu bölümü eleştirmektedir.  Akhilles Odyssey'e "Ölülerin Kralı-Efendisi olacağıma dünyada bir kölenin yaşamını tercih ederim" demiştir. Ayrıca, savaşçılar ölümden korkmamalıdır, bu yeni nesile aktarılmamalıdır, bu yüzden çıkarılmalı ve değiştirilmelidir, demektedir Platon: 

"İnsanların aynı zamanda cesur olmaları gerekiyorsa, içlerindeki ölüm korkusunu söküp atmalarına en çok neyin yardımcı olacağını onlara anlatmamız gerekmez mi?  Yoksa içinde ölüm korkusu olan bir insanın cesaretli olabileceğini mi düşünüyorsun?” -  “Zeus adına! Kesinlikle hayır!” 

- “Peki öte yandan, Hades’e ve oranın korkunç bir yer olduğuna inanan bir insan, savaşta yenilgiye uğramaktan veya esir düşmektense, ölümden korkmayıp onu tercih edebilir mi?” - “Mümkün değil, edemez.” - “O zaman insanlara (öteki dünyayla ilgili) bu tür hikâye anlatanları kontrol etmemiz gerekiyor. Onlara Hades’te olup bitenleri öyle rastgele kötülemektense, övmeleri gerektiğini söylemek lazım; çünkü Hades için söyledikleri yalnızca gerçek dışı, teşvik edici olmamakla kalmayıp aynı zamanda savaşçılar için de zararlı olabilecektir.” - “Evet, bunu yapmalıyız!” 

- “O zaman şu mısralardakine benzer yerleri ayıklamamız gerekiyor:  - ‘Batıp gitmiş, bütün ölülere hükmetmektense, tek bir dönüm tarlası olmayan, çulsuz ve alçakgönüllü adamın yanında, Gündelikle ırgat olmayı tercih ederim.’ Homeros ve diğer ozanlar bizlere kızmasınlar, ama artık bu tür mısraları zihnimizden silmemiz gerekiyor; şiirsel olmadıkları ve geniş kitlelerin kulağına hoş gelmediği için değil, tam tersine son derece etkili eserler oldukları için, özgür olmaları ve ölümden çok esaretten korkmaları gereken çocuklarla, yetişkin adamların zihninde kolaylıkla yer edinmeleri nedeniyle.” - “Doğru söylüyorsun!”... “Ve ünlü kahramanların ağzından düşmeyen o feryat ve yakınmaları da artık bir kenara koymak gerekiyor.” -  “Evet, diğerleri gibi onların da ayıklanması şart!: … der Platon. [51]


Bu dizeler önceki Homer’de mevcut iken ayıklanmışsa, hoşlarına gitmeyen dizelerin de ayıklanmış ya da değiştirilmiş olasılığını göz önünde bulundurmak gerekir. Gerçekte ise destanlar "Grek"lere göre düzenlenmiş ve de sansürlenmiştir. Çünkü Homer’e atfedilen hiçbir eser günümüze dek gelmemiştir. Kalan parçaların en eskisi MÖ 3.yy’dan daha geriye gitmez ve dönem “Hellenistik dönem”dir, yani ‘Yunan Kültürü’nün yayılmaya başladığı dönemdir. Diğer antik dönem yazarların bahsettikleri paragraflar ya da bölük pörçük orda burda kalmış fragmanlar, papirüslerden elde ettikleriyle İlyada ve Odysseus destanı ancak en erken 10.yy’da biraraya getirilmiş ve bu durum 16.yy’a dek sürmüştür. Bunun yanında, "Homer"in eserleri Atina'da biraraya getirilmeden 100 yıl önce Sicilyalı Stesichorus, ki Homer'in aksine, Helena’nın Mısır’da kaldığından bahsetmektedir.

Halikarnas Balıkçısı’nın ‘Düşün Yazıları’ kitabında “Anadolu'ya kıyas Yunanistan ve Atina'nın geriliği ve barbarlığı yalnız Homeros zamanında ve ondan önceleri değil, fakat altıncı asırda da mevcuttu... Bilim ve yazın İ.Ö 6.yüzyılda Miletos'tan Atina'ya göçmüş olsa gerek... Şimdiki İlyada'mız Peisistratos'un İlyada'sıdır... Peisistratos zamanında birçok şeylerin eklendiğini ve birçok şeylerin çıkarıldığını gösterir... Ayrıca Atina'nın yurtsever yayıncılarının ulusal destanı Troyalılar için bir zafer ile bitmesine izin vermeleri de pek akla uygun düşmez. Onu sonradan değiştirmiş olmaları olasılığı çok büyüktür... İonya da destan Yunanistan'dan iki asır önce biliniyordu, mutlaka metin vardı, fakat hasır altı edildi... Homeros eserlerinde temizlemeye gidilmişti, ama kimin zalim ve barbarca davranışları silindi? Akhaların mı, yoksa Troyalıların mı? Bittabi kendi Akhaların...". 

Yine Halikarnas Balıkçısı’nın 'Anadolu Tanrıları' kitabında ise: "Yunanistan'da Hellen bilincinin Anadolu'dan Yunanistan'a geçmesi İ.Ö.6.yüzyılda olmaya başladı. Ancak İ.Ö. 560-527 yılları arasında, yani Atina'da Peisistratos zamanındadır ki, Homeros'un eserleri Yunan yarımadasına geçti ve Atina'nın Panathenaia festivallerinde belli bir sırayla okunmaya başlandı. İşte o zaman bu eserler, Atina'da kutsallaştırıldı ve oradan bütün Yunanistan'a yayılarak Hellenik bilinç ortaya çıktı..." der. Yani, Truva Savaşı’ndan sonra destan hem 400 yıl boyunca sözlü olarak aktarılmış, hem de 700 yıl sonra Atina’ya gelmiş, bir de üstüne hem sansürlenmiş hem de ‘Hellenleştirilmiş’. Hatta ‘kanun yapıcı’ lakaplı Atinalı Solon bile yazıyı MÖ 6.yy’da Anadolu’da öğrenmiştir.



Kısaca, Homer’in destanları ne kadar özgündür? Ya da…


HOMER KİMDİR?

Buraya kadar anlatılan destan aslında bir son değildir. Bu destanın bitişiyle başka yerlerde başka destanlar başlamaktadır. Yeniden hayat kuranlar da atalarının, ata topraklarının destanını yeni nesillere ders niteliğinde muhakkak aktarmıştır. Truva kraliyet ailesinin bazı üyeleri de yeni topraklara doğru yola çıkmış ve hayata yeniden tutunmuşlardır. Romalı yazar Virgil, Andromakhe ile Elen’in evlendiğini yazar. İkisinin bir oğlu olmuş, adını da Genger koymuşlardır. 

Buradaki Genger kelimesini Türkçedeki k/g değişimi ile Kenger veya Kangar olarak da okuyabiliriz. O zaman Elen’in oğlu Genger’e farklı bir pencereden bakmamız gerekir; bir Oğuz boyu olan Peçenekler ile Sümerliler. Çünkü diğer adları Kenger’dir. Prof.Dr.Osman Karatay, “İran ile Turan” kitabında; "Burada Sümerlerin özadlandırmaları olan Kenger'e değinmemiz gerekiyor. Bugün Güney ve Kuzey Azerbaycan'da bir Türk topluluğunun ismi Kenger'dir. Bu kelime tarih boyunca defalarca karşımıza çıkar. Orhon yazıtlarında Kengeras boyu anılır. En önemlisi de Peçeneklerin esas boyu Kangarlardır" der. 

Demek ki, Elen halkıyla beraber Gelibolu'dan [52] sonra Kırım'a gitmiştir. Çünkü hem Elen (Helenus, MÖ 1150), hem de Genger, Bosphorus Kimmer-Kırım kral listesinde, Gomer ile Priam I’ den sonra gelmektedir. Kimmerler ile İskitlerin Türk boylarından olduğunu da bütün Türkologlar kanıtlamıştır. 

Bu sebeple de, Homer kelimesinin Gomer’den geldiğini savunuyorum. Savaştan sonra Kırım’a gitmiş olan Truvalılar Kimmerlerle karışmış ve destanlarını anlata anlata, Gomer’in yurdundan yaymışlardır. Bundan dolayı da yüzyıllar sonra destanlara Gomer/Homer’in destanları adı verilmiştir. Bazı bilimadamları neyi savunuyordu: “Hatta Homer hiç yaşamamış olsa bile”…

Kimmerlerin Anadolu’ya girişi ve yerleşmesi MÖ 8.yüzyıla denk gelir. Homer için [eğer yaşadıysa] ne zaman yaşadığı söyleniyordu? MÖ 8.yüzyılda. Ayrıca, Kimmerler “kısrak sütü içenler”, “dağ azmanları” [53]  olarak Homer’in eserlerinde yer almaktadır…

Antik dönem kaynaklarında Kymmerios ya da Gmirra olarak geçen Kimmer Türkleri MÖ ikinci bin yılın başlarından MÖ.8 yüzyıla kadar Kırım merkez olmak üzere Karadeniz kıyılarında yaşamıştır. Burada dikkat edilmesi gereken bir başka olay ise “Kolonileşme Çağı” olmasıdır. Truva Savaşı’ndan sonra başlayan “Miletos Kolonileri” ancak MÖ.9.yüzyılda Karadeniz’e çıkabilmiştir. Tabii unutmamız gereken bir şey varsa, o da Karadeniz kıyılarının koloni çağından önce de iskanlaşmış olmasıdır. 

Bu arada İç Anadolu bölgemiz Persler tarafından “Güzel Atların Ülkesi” anlamına gelen Kapadokya olarak adlandırılmadan önce de “Gmiria”, yani Kimmer olarak anılmaktaydı. Kimmerlerin Tevrat’taki adı Gomer’dir ve Yafes’in oğludur. Togarma ve Aşkenaz [Saka-Oğuz] da Gomer’in oğludur. Togarma'nın ise 10 oğlu vardır; Hazar, Bulgar, Sabir, Avar, Uygur ve Oğuz bazılarıdır. [54] Togarma, Hitit belgelerinde "Tegarama" olarak geçer ve Sivas ilimizdeki Gürün'ün de eski adıdır. Bosporus Kral soy seçeresinde geçen Lygdamis (Akadça: Tygdamis) ise MÖ 7.yy’da Efes’e kadar gelen Kimmer kralıdır ve bugünün Türkçesiyle adı Toktamış’tan başka bir şey değildir.  

Demem o ki, İlyada destanı ya Karadeniz’den Milet kolonileri vasıtasıyla Ege’ye taşınmış ya da “Gmirra” (Kapadokya)’ya yerleşen Kimmer Türkleri ile tüm bölgeye yayılmıştır. Bu sebeple de, Kırımlı Kimmer Kralı Gomer, Türkçe’ye yabancı olan diğer dilli halkların arasında (Grekçe gibi) zamanla Homer’e dönüşmüş olma ihtimalini göz ardı etmemek gerekir. 

Milattan önce ikinci bin yılın başlarında bir başka topluluk daha Balkanlar’dan şimdiki Yunanistan’a inmiştir: Akhalar. Peki kimdir bu Akhalar? 

"Akha sözcüğünün Yunanca olmadığını ve köken olarak eski Yunanca da herhangi bir anlama gelmediğini hatırlamakta fayda vardır. Yunanca konuşan ve belge yazan Mikenlerin, Homeros destanlarında bütün Yunanlı kimliği hem dil hem de kültür olarak belli olan Akhaların neden Yunanca olmayan bir isim taşıdıkları bugüne kadar tatmin edici bir cevapla açıklanmış değildir" demektedir Prof.Dr.Recai Tekoğlu [55] Demek ki, Agamemnon ile ahalisinin asıl adları Akha değilmiş.



TRUVALILAR İÇİN TÜRKOLOGLAR NE DİYOR?


Prof.Dr.Firudin Ağasıoğlu ile Prof.Dr.Celil Garipoğlu Nağıyev'ın programından [56]:

Yunanlılar Anadolu'da Türklerle harp ediyordu. Truvalıların Türk menşeili olduğunu dünyaya defalarca ispat edilmiştir. Truva ipek yolu olan dünyanın en zengin ülkesiydi. Yunanlıların gözü bu zenginlikteydi. Bugün de devam ediyor. Herkes bilir ki Helen kaçırılmamıştı. Beş bin yıllık Dede Korkut Homer'den daha eskiydi. Yunanlılarda bir Tepegöz varsa, Türklerden almışlardır ve öz kahramanları gibi dünyaya lanse etmişlerdir. Kahramanlık destanları uydurma değil tarihidir.” 

Prof.Dr.Gazanfer Kazimov'da [57] bu görüştedir, hatta karşılaştırma yaparak: "Dede Korkut ile Homer'in destanları arasında o kadar ruhi yakınlık vardır ki, bunu eserlere ayık gözle bakan hiç kimse inkar edemez. Türkler, Türk dili, Türk medeniyeti Türk edebiyatı Yunanlardan çok daha kadimdir. Gerçekler gösterir ki, o dönemde Türkler ile Yunanlılar arasında kat kat yakınlık olmuş, birlikte yaşamıştır. Bu sebeple, Homerin eserleri ne kadar eskidir, ne kadar çağdaştır?" der.  

Aleksander adının da "Hellence" olduğunu savunanlar vardır. Lakin, Hellenler ve Hellencenin, yani Yunancanın, Anadolu'da görülmesinden önce Hitit metinlerinde geçen Wilusa [Truva] kralının adı Alaksandu'dur ve MÖ.13.yüzyılda (y.MÖ 1280) yaşamıştır. Truva prensi Aleksander ya da Paris ise MÖ 12.yüzyılda (y.1130-1180) yaşamıştır, yani yaklaşık 100 yıl sonra. Demek ki, Anadolu’da Hellen dili görülmeden yüzyıllar önce Alaksandu adı kullanılmaktadır. Bu arada, Hitit metinlerinde geçen Alaksandu’nun Priam'ın oğlu Paris ile aynı kişi olup olmadığı hala tartışılmaktadır. Kısaca, Yunanların iddia ettiği gibi, "Alexandros" kesinlikle Hellence (Grekçe) kökenli bir kelime değildir. 

Hatta, Paris kelimesi bile Hellence değildir. Prof.Dr. Çingiz Garaşarlı [58] Paris için şu açıklamayı yapmıştır: "Paris, Türk dillerinde yiğitliği ve güçlülüğü simgeleyen "kaplan" anlamına gelen "bars" sözcüğünden türemiştir. Bars adı, Bars, Beg, Barskan, Bars Buğa, Barsğan örneklerinde görüldüğü gibi eski Türk dilinde kişi adı olarak sıkça kullanılmıştır. Kazak Türk dilindeki Barısbek, Karaçay Balkar Türk dilindeki Barisbi kişi adları da aynı kökenlidir. Araştırılan kişi adının Hakas Türk dilindeki söyleyişi olan Paris sözcüğü, bars sözcüğünün p sert ünsüzüyle söylenen biçimleriyle uyumludur.”…


Truvalılar da kendilerine Truvalı değil, atalarına atfen Teukros ya da Teuker der. Teuker, hem Homer, hem Herodot, hem de diğer antik dönem kaynaklarında mevcuttur. Ve Teuker kelimesi köken itibarıyla Türkçedir, bugün Türker dediğimiz gibi. Ata Teuker Skamander soyundan gelir. Bu Sakamaner kelimesi de - man mübalağ eki ise ki Sumerliler döneminden beri kullanılır [59] - “Birçok Saka Eri” demektir. Bir de Yeğen Teuker vardır, Priam’ın kaçırılan kızkardeşi Esione’nin oğlu. 

Zaman içinde Esione’nin Telamon’dan bir oğlu olmuştur. Adını da atalarına istinaden Teuker koymuştur. Maalesef yeğen Teuker’ın hayatı zorlu geçmektedir. Asyalı bir anneden doğmuş ve Asyalı bir şiveyle "Hellence" konuşmaktadır. Salamisli diğer çocuklar da onunla sürekli ‘Asyalı’ diyerek alay etmekte ve küçümsemektedir. Hiçbir şekilde aralarına almamış ve kabul etmemişlerdir. Sadece, Akhilles’in de amca çocuğu olan üveykardeşi Ayaks ile anlaşabilmektedir. Ayaks yaman bir savaşçıdır, ünü de önden gitmektedir. Mitolojiye göre, Aşil’in ölümünden sonra silahlarının, annesi Thetis’in tavsiye ettiği gibi ona değil, Odysseus’a verilmesi onu çok üzmüştür. Ayaks hakarete uğradığını düşünür, sinir krizi geçirir, eylemleriyle de kendini küçük düşürmüştür, kaldıramaz ve intihar eder. Dares’in eserinde ise Ayaks zırhını giymediği için Paris tarafından öldürülmüştür. Babaları Telamon kardeşi Ayaks’ı koruyamadığı için Teuker’ı sorumlu tutmaktadır ve eve dönmesine izin vermez, sürgüne yollar. 

Teuker ahalisini de yanına alarak Kıbrıs’a [Alasya] gelir ve Kıbrıs kralının kızıyla evlenir, birçok çocukları olur. Babaevine istinaden kurduğu şehrin adını da Salamis koymuştur. Onun soyundan gelenlere de Teukris denilmektedir. Çocuklarından biri Ayaks adını taşır. Ayaks Kilikya’ya gelerek Silifke’deki antik şehir Olba’yı kurar, böylece Kilikya’da Teukridler Hanedanlığı dönemi başlar. Her ne kadar “Grekler” Attikalı babası Telamon yüzünden hem Kıbrıs, hem de Olba için hak iddia etse de, annesi Esione’nin sülalesi de hak iddia edebilir, sonuçta onlar da “Grek” değil Truvalı, yani Asyalıdır. Ama bu gerçeğin üstünü örtmekten hiçbir çekinge duymayan “Grekler” tüm Anadolu’yu “Grek” ilan eder. 


Okçuluğu ile ün salmış Teuker kardeşi Ayaks’ın kalkanı altında korunurken. Yeğen Teuker tıpkı İskit Türkleri gibi betimlenmiş; “Asya Tipi” kompozit yay, sadak kalçada, kürk, dokuma ve pantalon. MÖ 4.yy. Antikensammlung/Berlin



İşte Truva’nın, Truvalılar’ın anlatılmayan hikayesi budur. 

Helena’dan önce Priam’ın kızkardeşi Esione kaçırılmış, babası Laomedon öldürülmüş ve şehir yağmalanmıştır. Helena da Truva’ya hiç getirilmemiştir. Daha en baştan doğru bir şekilde anlatılsaydı eğer Akhaların haksız oldukları ortaya çıkacaktı, dişe diş, göze göz bir savaş olduğu sonucuna varılacak ve Truvalıların haklılığı gözler önüne serilecekti… Ama olayları bu şekilde anlatan destanları gelecek nesillere aktaramazlardı, böylece destanlardaki dizeler değiştirildi ve dünyaya ‘Greklerin destanı’ diye tanıtıldı. Halbuki, İlyada bir Anadolu destanıydı, kahramanları da Aşil, Odysseus, Agamemnon değil vatanını savunan Ektor, Sarpedon ve Troil’du [60] …

Truva ve Truvalılar ile ilgili araştırmalar devam ediyor. Belge ve kanıtlara dayanan makaleler, kitaplar bir bir ortaya çıkıyor. Özellikle Azerbaycan Türkolog ve Filologları bu konuda çok daha cesur, bizden de çıkan cesur kalemler var, ama yeterli değil. Bilim dünyasının da “Batılıların” tekelinde olduğunu unutmayalım, onları bu camiada kimin “tek otorite” olarak ilan ettiğini de !…


Asıl bizim Truvalıları nasıl tanıttığımız çok önemli: Truva ve Truvalılara yeterince sahip çıkıyor muyuz?... 


Ne diyordu Dede Korkut

Kahpe içerden olunca kapı kilit tutmaz oğul. Halk içinde bozgunluk yapan hain oğlu haindir oğul”... [61]

İnsanoğlu var oldukça ihanetler asla bitmez... Gerçeğin peşinden gidenler ile Anadolu ve Truva kahramanlarına selam olsun. 

Son söz Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün...

Bu memleket, dünyanın beklemediği, asla ümid etmediği bir müstesna mevcudiyetin yüksek tecellisine, yüksek sahne oldu. Bu sahne 7 bin senelik, en aşağı, bir Türk beşiğidir. Beşik tabiatın rüzgarları ile sallandı; beşiğin içindeki çocuk tabiatın yağmurları ile yıkandı. O çocuk tabiatın şimşeklerinden, yıldırımlarından, kasırgalarından evvela korkar gibi oldu; sonra onlara alıştı; onları tabiatın babası tanıdı, onların oğlu oldu; Bir gün o tabiat çocuğu tabiat oldu; şimşek, yıldırım, güneş oldu; Türk oldu. Türk budur. Yıldırımdır, kasırgadır, dünyayı aydınlatan güneştir. [62]


Semra Bayraktar
Profesyonel Turist Rehberi,
Aydın, Temmuz 2018





30 AĞUSTOS ZAFER BAYRAMIMIZ KUTLU OLSUN

Solda Amazonlar Ecesi Penthelesia Truva Kralı Priam'a saygılarını sunarken.
Sağda ise Akhilleus'un oğlu Neoptolemus babasının silahlarını kuşanıyor. Duvar Perdeliği, MS 1470/90
Boyutu: 414 cm - 737 cm  / Victoria & Albert Müzesi
Tüm fotoğraflar internet ortamından alınmıştır.





Dipnotlar, Kaynaklar:
[1] Dares of Phrygia's History of the Fall of Troy, Translated by R. M. Frazer (Jr.). Indiana University Press. 1966. [Bu eserin Türkçesi yoktur] “Frigyalı Dares- Truva’nın Düşüşü Tarihi, Türkçe çevirisi Semra Bayraktar,2018”. Ayrıca Dares’in İngilizce çevirisinde de Yunan ve Yunanistan kelimeleri kullanılmıştır. Türkçe çevirisini yaparken, Akhalar, Argoslular kelimelerini kullandım. Ortaçağ Avrupası’nda Dares ile Dictys’in Truva eserleri Homer’den önce biliniyordu, bknz. Manfred Korfmann “Traum und Wirklichkeit Troia”.
[2] Truvalıların ata soyunda geçen 'İlos' ve 'Tros' kelimelerindeki -os yunanca eril ekse eğer geriye İL ve TR hecesi kalır. Bu kelimeleri de Türkçe olarak açıklamak mümkündür. Vilayetin eş anlamlısı olan 'İL' ve Türkologların hem fikir olduğu; 'Türk' kelimesinin kökeni olan 'TUR'. 
[3] Prof.Dr.Mehmet Ali Kaya, Troya ve Troya Savaşı: Efsane ve Tarih,2017, Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü.
[4] Prof.Dr.Mehmet Ali Kaya, a.g.e.
[5] Truva Savaşı’nın hangi tarihte yapıldığı kesin değildir, ama MÖ 1250 ila 1180 arasında olduğu kesindir: Heredot MÖ 1240, Eratosthenes MÖ 1184, Ephoros MÖ 1334, Paros Mermeri MÖ 1209, Korfmann MÖ 1180, olarak verir. - Prof.Dr.Mehmet Ali Kaya Troya ve Troya Savaşı: Efsane ve Tarih, 2017.
[6] Prof.Dr.Mehmet Ali Kaya Troya ve Troya Savaşı: Efsane ve Tarih, 2017. “Hititçe yazılı belgelerde sözü edilen tartışmalı Ahhiyava’yı ve Knossos’ta bulunan bir tabletten bilinen tartışmalı Akhaiviya’yı dikkate almazsak Akhalar (Akhaioi) adının tarihsel gerçekliğini belgelendiren bir çağdaş yazılı kayıt henüz keşfedilmiş değildir.” Dipnot: - Ahhiyava konusunda bk. Kaya 2016a, 109 vd.; 2017 (referanslarıyla birlikte). Latacz 2001, 38. -Knossos’ta bulunan Linear B tabletlerinin birinde bir sığır sürüsünün Akhaiviya’ya gönderildiği yazılmıştır. Bk. Latacz 2001, 38. Bryce 2005, 57. İsmin tartışmalı olduğu konusunda bk. Ünal 2003, II, 114.
[7] Homeros, Odysseia 8.kitap:490-515 (MÖ.5.yy ila MÖ.3.yy'da sansürlendiği, değiştirildiği ve de derlendiği göz önünde bulundurmak gerekir, ki Homer'in destanları hiçbir vakit bütünüyle günümüze kalmamıştır. Ancak MS.10.yy'da biraraya getirilmiştir, ama kime göre? Virgilius (MÖ 1.yy) Aeneas destanı 2.kitap 150.dize ve Euripides (MÖ 4.yy) Troya Kadınları-Tro:1 ;
[8] Alman Filolog Albrecht Dihle'ye göre Odysseus kelimesi "Grek" kökenli değildir. “A History of Greek Literature: From Homer to the Hellenistic Period” (Yunan Edebiyatı Tarihi: Homer'den Helenistik Dönem'e), syf.19. Bu gerçeği Halikarnas Balıkçısı'da söyler, hatta Homeros’un Odyssey destanını yazıp yazmadığı da tartışılır. Homeros, Odysseia, çev:Azra Erhat önsöz syf.13
[9] Kavimler için bknz.,Yasemin Şiraz, Troya Savaşlarına Katılan Kavimlerin Kimlikleri ve Kökenleri- Yüksek Lisans Tezi, 2006, Danışman Prof.Dr.Ekrem Memiş. Ayrıca 'Hellen' kelimesi için bknz., Thukydides (MÖ 4.yy) "Troia savaşından önce Hellas için bu isim kullanılmıyordu... Hellen ismini kullanmamışlardır", Peloponnessos Savaşları.
[10] Homeros, İlyada 5:10  . Ayrıca, –os ile –us yunanca-latince eril ektir; Dares’in oğulları PhEGEus (EGE) ve İDAios (İDA) adları yunanca olamaz, çünkü Dares Truvalı’dır ve Truva savaşı öncesi Anadolu'sunda 'Grek ve Grekçe' yoktur. 
[11] Homeros, İlyada 3:185; 2:862 . Askan Türkçedir; ulu, asil, yüce anlamına gelen AS ve Kan kelimesinin birleşmesinden ortaya çıkmıştır. As Türkleri Orhun kitabelerinde bir boy adı olarak yer alır. Amazonlar’da İskit Türkleri’nin bir koludur ve İskit dilinde onlara “Oerpata” denildiğini Herodot kaydetmiştir. Oerpata da Türkçedir; Er Pata, yani Er öldüren demektir. Birçok kelime bugün kulağımıza yabancı gelebilir, ama 3000 yıl önce konuşulan bir Türkçeden bahsettiğimizi de hatırlamamız gerekmektedir. Ne var ki, 1500 yıl önce yazılmış Orhun kitabelerindeki Türkçeyi bile birçoğumuz anlamaz. Bugün dahi Azerbaycan Türkçesi, bizimki gibi Oğuz Türkçesi olmasına rağmen bazılarımız anlamakta zorluk çekmektedir.
[12] Cornelius Nepos, Romalı tarihçi, MÖ 110 – 24. Gaius Sallustius Crispus, Romalı tarihçi MÖ 86-35.  İngilizce çevirisinde bunun sahte bir ekleme olduğunu söylerler, “Roma döneminden kalma olsa da Yunanca metninde varlığını bazıları tartışabilir” demektedir.
[13] Destandan kalan fragmanlar ve kitapların yazılış tarihleri için bknz. http://www.tertullian.org/rpearse/manuscripts/greek_classics.htm (giriş tarihi temmuz 2018) 
[14] Peloponnese adı Pelasglardan kalmadır, bugünkü Mora yarımadasıdır. Pelasglar Yunanistan'ın 'Grekler' gelmeden önceki yerli halkıdır. bknz.http://www.perseus.tufts.edu/hopper/text?doc=Perseus:text:1999.04.0064:entry=pelasgi-geo (giriş tarihi temmuz 2018) . Peloponnese adının Lidyalı Tantalos’un oğlu Pelops’tan geldiğini de söylerler, lakin Lidyalılar Pelasglarla akraba, dolayısıyla Pelops da Pelasg kökenlidir. Mitolojiye göre Truva kralı İlos oğlu Ganymedes'in Olympos'a kaçırılmasından sorumlu olan Tantalos ile Pelops'u Anadolu'dan kovmuştur. Homer'e göre de Menelaus ile Agamemnon Pelops'un soyundandır. Anadolulu Tantalos'un halkı anaerkildir, bu yüzden de Olympos tanrılarını, yani Zeus'u redederler, lanetlenirler. Halikarnas Balıkçısı'na görede baberkilliğin anaerkilliğe üstün çıkması burada başlar ve bu lanet yüzünden de Agamemnon'un soyu kızı Elaktra ile biter. 19.yy'da Anadolu Akademisi başkanlığı yapmış olan Hyde Clark ise Tantalus adını Troadlı Dardanus ile ilişkilendirir. Dardanus, Sakamander ile İda'nın oğlu Truva Kralı Teucer'un kızı Batea ile evlenir. Mitolojide İlion şehrinin kurucusu İlus hem onların oğulları, hem de ondan sonraki kuşakta gösterilen Tros'un oğlu olarak geçer. Bu durumda Truvalılar, Lidyalılar ve Tantalos'un soyu akrabadır diyebiliriz. İonyalılar'da Pelasg kökenlidir. Truvalılarla Pelasglar müttefiktir. Truva'da Scamander, yani Saka varken, Pelasglar'da da Saka vardır: “Pelasgların Türk Dilli halklardan olması” için bknz. Prof.Çingiz Garaşarlı: "Trakyalılar, Pelasglar, Truvalılar ve Etrüsklerin hepsi akrabaydı" (Truvalılar ve Etrüskler Türk İdi). Burada hatırlamamız gereken önemli bir başka dipnot ise, 'Hellenler'in her şehre, her bölgeye bir 'Kurucu Ata' miti uydurmuş olmalarıdır. Mitoloji tarih değildir, uydurmadır, insanlar duydukları hikayelere birçok yenilikler ekler, güvenilmez. Ama öbür yandan, destanlarda tarihi kişilikler, kahramanlar ve olayların olabilirliğidir. Mesela, Lidyalılar’da 'Kurucu Kral Manes' varsa Kırgızlar'da da 'Manas' vardır, tesadüf müdür? Garaşarlı'nın kitabında Anadolu'da karşımıza çıkan birçok adın boy veya isim olarak Orta Asya Türkleri'nde de görüldüğü yazar. Halikarnas Balıkçısı'nın da dediği gibi "Hellenlerin tüm tanrıları Anadolu'dan gitmedir' ve başlıca tanrı/tanrıça isimleri 'Grekçe' bile değildir. Ya da Azra Erhat'ın Mitoloji Sözlüğü'nün önsözünde dediği gibi: "Mitosa güven olmaz, ilşiksiz ve uydurmalarla doludur... Yunan mitosları Homer ile Hesiodos'la başlasa da zamanla birçok ekler ve katkılarla çoğaltılmıştır... Binbir kent devletlerine ayrılmış olan 'Yunanistan'ın her bölgesi için bir mitos yaratma hevesindedir. Kendi bölgesiyle ilgili efsaneler uydurmaktadır. 'Yunan'ın kalsik denilen çağı sona erip de yaratıcılığın azaldığı dönemde, yani Hellenistik dönemde, efsaneleri toplama ve derleme işine girişilir." Yani, Pelops'un sürülmesiyle Agamemnon ile Menelaus'un atası olma durumu tamamen mitostur. Ama Pelasgların 'Mora' yarımadası dahil bugünün 'Yunanistan'ındaki Homer öncesi yerleşim yerleri tarihsel veridir.
[15] Bugünkü Gürcistan
[16] Altınpost hikayesinin aslı Sumerlilere aittir, bilgeliyi temsil eder, mitolojiye göre de Jason bir Kentaur, yani At Adam olarak tasvir edilen İskit Türkleri tarafından yetiştirilmiştir. Eğer Arganotların Karadeniz serüvenini Truva Savaşı öncesine dayandırırsak, Karadeniz kıyılarında 'kolonileşme' henüz başlamamıştır, yani 'Greklerin' iddia ettikleri gibi Karadeniz kıyılarındaki liman şehirlerinin hiçbir 'Grek' değildir. Zaten arkeolojik kazılar da bunu desteklemektedir. Bunun yanında, Arganotların seferini Truva savaşı sonrasına yerleştirirsek, o zaman da Kral Laomedon'un onları kovmasıyla tetiklenen savaşın sebebi olamazlar. Arganotlar destana hareket katması ya da hak iddia etme mazereti olarak eklenmiş olabilir.
[17] “Priam Frigya’dadır” derken tabi ki Truva ülkesinde, ama tam olarak nerede olduğu belirtilmiyor, galiba ailesi ve ordusuyla şehir dışında, çünkü her şey olup bittikten sonra babasının şehrine, yani İlion’a geliyor. 
[18] Bugüne dek anlatılan mitolojide; Truva kralı Laomedon, ataları Tros’la İlios’un kurdukları Truva şehrinin surları için, karşılığını vermek üzere Apollo ile Poseidon’dan yardım istemiştir. Surlar için bir yıl çalışırlar, ama ödeme günü geldiğinde yeminini bozar… “ geldi yıllığı ödemenin günü, yüzsüz Laomedon vermedi karşılığını emeğimizin, meydan okudu bir de utanmadan, bizi kovdu, dedi ellerinizi, ayaklarınızı bağlayacağım, dedi, satacağım sizi uzak adalara, üstelik kulaklarımızı tunç kılıcıyla kesecekti” (Azra Erhat-Mitoloji Sözlüğü, İlyada 21:440-460). Poseidon bu sebeple Truva kıyılarına bir canavar musallat eder, Truva halkını da canından bezdirir. Bundan Hesione’yi kurban ederek kurtulacaktır. Kızını canavara kurban vermek üzere ağaca bağlar. Oradan geçmekte olan Herkül, kızını kurtaracaktır, ama karşılığında ölümsüz atlarını istemektedir. Bu ölümsüz atlar, Laomedon’un yakışıklı oğlu Ganymedes’i kaçıran Zeus tarafından ona verilmiştir. Laomedon yine yemin etmiştir, ama Hesione kurtulunca yeminini bozar. Herkül kızar ve şehre saldırır, şehrin surlarını ilk aşan kişi de Salamisli Telamon olduğu için Herkül onu ödüllendirir ve Hesione’yi ona verir. Laomedon surların yapımında Apollon’dan da yardım görmüştür, ama ne hikmetse Apollon Truva Savaşı’nda Truvalıların tarafını tutmaktadır… “Sen şimdi, dize getirip densiz Truvalıları, çocukları ve karılarıyla nasıl yok edeceğimizi düşünecek yerde, yardıma kalkıyorsun bu adamın halkına” der Hera Apollon’a (İlyada 21:460). İhanete uğrayan Apollon niye Laomedon’un, Truvalıların tarafını tutsun ki? Burada bir çelişki vardır! Tabii eğer hikaye zamanla değiştirildiyse o başka!
[19] Dares burada 'Avrupa 'derken hangi kavimler olduğunu belirtmez.
[20] Ajax, “Küçük Ajax” ya da “Locrianlı Ajax” olarak da geçer. Aşil’in de kuzeni olan Telamon’un oğlu Ajax ise başka bir kişiliktir.
[21] Homer’e göre savaşa Akhalar diğer boylarla beraber toplam 1199 gemi ile katılmıştır. Thukydides (MÖ 4.yy) ise 'Peloponnessos Savaşları' kitabında (1.10) Truva savaşına katılımın abartıldığı gibi olmadığını yazar.
[22] Homer’de Kalkhas, Thestor’un oğlu ve Akhaların bilicisidir, geleceği görür, rüyaları yorumlar. Babası Thestor Truvalılar için savaşır ve Patroklos tarafından öldürülür. Metinde 'kendi halkı Frigyalılar' geçmektedir. Frigyalılar olarak anılanlar Truvalıların kendileridir, bu durumda Kalkhas bir vatanhainidir.  Homer’de geçmeyen öngörüleri; Aşil’in öleceğini bildirir, annesi de onu kız kılığında Skyros kralının kızları arasında saklar. Rüzgarın esmesi için Aulis’te Agamemnon’un kızı İphigeneia kurban edilecektir. Tahta atın yapılmasını da buyurmuştur. Sur içine alınan Truva atının içinde o da vardır.
[23] Homer’de de geçmeyen bu “yatıştırma” hikayesi Euripides’te geçer: Filo rüzgar için Aulis’te beklerken, Kalkhas kehanette bulunur; Agamemnon Artemis’in kutsal geyiğini avlamıştır, kızgındır, bu yüzden rüzgar esmemektedir. Eğer kızı İphegenia’yı Artemis’e kurban ederse rüzgarlar geri gelecektir. Agamemnon öfkelidir, ama adamlarının telkiniyle kızını Artemis’e kurban edecektir. Eşi Agamemnon’u lanetler, zaten savaştan dönünce de öldürülür. İphegenia tam kurban edilecekken Artemis onu alır ve Tauris (Kırım)a götürür, tapınağının rahibesi yapar. Rüzgar geri gelir ve Akha filosu Truva’ya yelken açar. Truvalılarda  'insan kurbanı' yoktur.
[24] Mitolojiye göre Herkül ile Auge’nin oğlu Telephus daha anne karnındayken dayıları tarafından öldürüleceği öngörülür. Anne oğul bir sandıkla Mysia kıyılarına varır, Teuthras’ın koruması altındadırlar. Bir de, Auge’nin köle olarak Teuthras’a satıldığı, çocuğun da dağda bırakıldığı ve çobanlar tarafından büyütüldüğü anlatılır. Theutras Auge ile evlenir, ölünce de krallık Telephus’a kalır. Telephus Truvalılar ile akrabadır, eşi Priam’ın kızkardeşidir. Aşil’e yardım etmek istemez, karışışına çıkar ve yaralanır. Akha ordusu ayrılır, Telephus’un yarası iyileşmez, bilicilere gider; ancak Aşil onu iyileştirebilir. Dilenci kılığında Aşil’in karşısına çıkar, yalvarır ve Aşil’de kargısının pasını onun yarası üzerine sürer, iyileşir. Aşil’e minnettarlığını göstermek içinde Truva yolunu tarif eder. Telephus savaşa katılmazken, oğlu Eurypylos Mysialılar ile Priam’ın yanında yer alır.  Eurypylos, Aşil’in oğlu Neoptolomus tarafından öldürülür. Bunun haberi de Odysseus destanında, Aşil Hades ülkesindeyken Odysseus tarafından Aşil’e iletilir. (Azra Erhat, Mitoloji Sözlüğü) Bu arada, Aşil’in Hades ülkesinden yakındığını, ileriki bölümlerde Platon’dan okuyacağız.
[25] Alizonlar bir İskit boyudur, bazı kaynaklarda Kaşka (Kaşga), Xalub (Halub), Chalub (Khalub) olarak geçer. Kaşkalar, Hellenlerden önceki dönemde Hititlerin azılı düşmanlarıdır, yani Anadolu’unun yerlileridir ve Karadeniz bölgesinde yaşarlar. Hellenler ile demir-çelik ticareti yaparlar, bu yüzden de Hellenler çelik kelimesinin karşılığı olarak bu kavmin adını kullanmışlardır, yani “Chalybs” kelimesi Yunanca ve Latincede  “Çelik, Demir, kılıç” demektir. (bknz. Latindictionary: Chalybs (khálups) = İron, steel, weapon, sword). Ayrıca Anglo-Saksonların 12.yy’da yazılmış meşhur “Arthur ve Excalibur” efsanesindeki “Excalibur” kılıcının adı da bu Kaşka kavmin adından türetilmiştir: eXCALİBur = Xalub – Chalub. 
[26] Homer’in İlyada’sında Paris (Alexander) korkak, aciz ve sorumsuz olarak betimlenir, yani Hektor karakterinin zıttıdır. Menelaus teke tek düelloya çağırır, Paris karşısına çıkar. Dövüşte öleceğini gören Afrodit onu kaçırır, 2004 de çevrilen filmde ise Hektor (aktör Eric Bana) kurtarır.
[27] Homer’de Dolon, boz bir kurt postu giymiş Priam’ın casusudur, Akhaların kampına giderken Odysseus tarafından yakalanır, sorguya çekilir, bildiklerini anlatır ve sonunda da öldürülür. Hayvan donuna girmek Şamanlıkta vardır.
[28] Homer’de Priam gerçekten de Hektor’u savaş meydanından uzak tutmaya çalışmıştır, ama Andromache’nin kabusu yoktur. Dares’te Hektor cesurdur ve yiğitçe dövüşmektedir, ama İlyada’da Hektor Akhilleus’u gördüğü anda titreye titreye kaçmaktadır. Bu dizelerin değiştirilmemiş olması mümkün değildir! Ayrıca, Homer’de tanrıça Athena Aşil’e yardım etmiştir. Dikkat ederseniz Dares’in eserinde hiçbir tanrı veya tanrıça bulunmaz. 'Antik dönem Yunanistan'a tanrıları Hesiod ile Homer getirmiştir ve bu tanrılar da zaten Anadolulu'dur.
[29] İlyada’dan Hektor’un cenazesi: “Dokuz gün odun taşıdılar yığın yığın, ölümlülere parlayan şafak sökünce onuncu günü, gözyaşı içinde götürdüler Hektor’un ölüsünü, koydular yığınların tepesine, verdiler ateşe. Gül parmaklı şafak sabah erken parlayınca, ünlü Hektor’un ölüsü çevresinde toplandı bütün halk, hepsi geldi bir araya, topluluk kuruldu, parıldayan şarapla söndürdüler odun yığınını, söndürdüler ateş gücünün sardığı her şeyi, sonra topladı kardeşleri, dostları ak kemikleri, hepsinin yanaklarından iri yaşlar dökülüyordu. Kemikleri alıp koydular bir altın kutuya, erguvan rengi yumuşak örtülerle sardılar kutuyu, sarar sarmaz indirdiler derin bir çukura, ekli kocaman taşlarla ördüler üstünü. Sonra bir mezar tümseği yapmaya başladılar, gözcüler diktiler çepeçevre, dört bir yana, mezar bitmeden Akhalar saldırmasın diye. Bir mezar tümseği olunca toprak, kabara kabara, gerisingeri döndü hepsi kente, toplanıp bir güzel kutladılar çok ünlü şöleni, Zeus oğlu Kral Priamos’un sarayında. İşte böyle yapıldı atları iyi süren Hektor’un cenaze töreni. (Homer-İlyada’nın son dizeleridir)
[30] Lukkialı (Likya’nın asıl adı) prens Sarpedon'un adı Türkçedir, hala erkek adı olarak kullanırız. Sarp kelimesinin ne Hint-Avrupa dillerinde, ne de Yunancada, hiç bir anlamı yoktur. 
[31] İşgale gelmiş biri nasıl “merhametli, adaletli, iyilik misali” olabiliyor? Karşı tarafa duydukları hayranlık gözden kaçmıyor. Lakin kimin hayranlığı, Dares’in mi, Romalı yazarın mı?
[32] At henüz binek hayvanı değildir, savaş at arabalarıyla yapılmıştır. Buna rağmen, tasvirlerde ata binen tek kişi Truvalı Prens Troilus’tur. 
[33] Ya Romalı yazar, ya da İngilizceye çeviren kişi Etiyopya yerine Pers demektedir, lakin yanlıştır, çünkü Truva savaşının yaşandığı dönemde Persler henüz tarih sahnesinde yoktur. Ayrıca Memnon Mısır'dan gelmiştir, lakabı Etiyopyalı olup Priam’ın yeğeni, abisi Tithonus'un oğludur.
[34] Akhilles her ne kadar savaş karşıtı ise de, hem istilacılar ile gelmiş, hem savaşmış, hem de katletmiştir, ama yinede bir hayranlık belirtisi görüyoruz. Ayrıca, genel bir anlatım olan 'okla' vurularak Aşil'in öldürülmesi yoktur, çünkü burada Alexander onu kılıç darbeleriyle öldürmüştür.
[35] En son ne kadar süreyle ateşkes kararı aldıkları belirtilmemektedir. Buraya kadar; 7 yıl 4 ay 20 gün, yani yaklaşık 10 yılın 7,5 yılını ateşkes ile geçirmişlerdir ! Halbuki bu ateşkesler, Hektor ile Troilus’un da karşı çıktığı gibi Truvalıların aleyhinedir!
[36] Neoptolemus, Aşil’in Skyros’ta kız kılığında saklandığı dönemde, kral Lykomedes’in kızlarından birinden doğmuştur.
[37] Penthesilea Homer’in İlyada’sında geçmez, başka bir anlatıma göre de Aşil tarafından öldürülür, hatta Aşil ona aşık olmuştur.
[38] Sacaen Kapısı = Saka Kapısı, Scamander (Karamenderes) Nehrine bakan sur kapısıdır. Adı Truva soyatalarından gelmektedir. İskit Türklerin asıl adı da Saka'dır. bknz. Prof.Dr.Gazanfer KAZİMOV - Azerbaycan, Prof.Dr.Karjaubay SARTHOCAOĞLU - Kazakistan, Prof.Dr.Firudin AĞASIOĞLU - Azerbaycan, Prof.Dr.İlhami DURMUŞ - Türkiye.
[39] Chersonese  = Gelibolu Yarımadası
[40] Homer ile Dares’te Akhaların “bilicisi” olarak görev yapan Truvalı kahin Calchas (Kalkhas), Truvalı önder Antenor ile Priam’ın akrabası olan Aeneas, Halikarnas Balıkçısı "Düşün Yazıları" kitabında 'dönek' olarak tarif edilmektedir, hatta Odysseus'un onlara karşı saygılı bir tutum sergilediğini de yazar. “Traum und Wirklichkeit Troia (Rüya ve Gerçeklik Truva) Michael BORGOLTE” kitabında da Aeneas, Antenor ve hayatta kalan diğerleri “Truvalı hainler” olarak tanımlanır (“Aeneas, Antenor und andere überlebende Troianer Verrater gewesen seinen”).
[41] Dares- Truva’nın Düşüşü Tarihi, Türkçe çevirisi Semra BAYRAKTAR. Dares ile Dictys Manfred KORFMANN’ın “Traum und Wirklichkeit Troia (Rüya ve Gerçeklik Truva)” kitabındaki makalesinde “Truva Gazileri” olarak geçer.
[42] Truva Atı zaten İlyada destanında geçmez. Homer Odysseai :"... şu tahta at olayını anlat şimdi bize…” 8:492) ; Euripides "Troyalı Kadınlar" : "Şimdi kentte dumanlar tütmekte, Argos mızrağı altında yağmalanmış, yıkılmış halde. Çünkü Fokisli Epeios, Athene'nin yardımıyla Parnassos'ta içi silahlı adam dolu tahtadan yapılmış bir at hazırlayıp, ölümün yardımıyla atı, surun içine gönderdi. Buradan gelecek nesillere sesleri ulaşacak, Dor Atı'nın karnına güzlenmiş mızraklar vardı. Koruluklar ıssız ve tanrıların tapınaklarından kan akmakta. Priamos, Zeus'a ait sunağın basamaklarında katledilmiş..." ; Virgil Aeneas "... Bir at yaptılar Pallas'ın tanrısal becerisiyle..." (2:15 - Bu kitap MÖ 1.yy'da yazılmıştır!) geçer ; Geç dönemde ise diğer ozanların yazılarından etkilenen Quintus Smyrnaeus’un “The Fall of Troy” kitabının 12.bölümünde geçer. Hatırlamalıyız ki , destanlar 400 yıl gibi sözlü anlatılmış ve sonra yazıya geçirilmiştir ki bu kitapların hepsi de günümüze dek gelememiş, sonradan derlenmiştir.
[43] yani Hesione.
[44] Heredot Tarihi: 1:3-4.
[45] basın, Hürriyet, 04.11.2017.
[46] Strabon - 17:34 . Aesepus, Saka kapısının baktığı yöndeki Scamander, yani Karamenderes nehrinin bir koludur, İda Dağı'nın eteklerinde Truva'nın güneydoğusunda yer alır.  Tithonus Memnon’un babası, Truva kralı Laomedon'un oğlu, Priam'ın da abisidir. Memnon Mısır-Etiyopya'dan savaş için gelmiştir.
[47] kaynak:http://www.tertullian.org/rpearse/manuscripts/greek_classics.htm (giriş tarihi temmuz 2018)
[48] "...şimdi arkadaşım, kendimi arındırmalıyım. Homer'in bilmediği ama Stesichorus'un bildiği, mitoloji adına günah işleyenler için de eskilerden bir arınma var. Helen'in hastalığından bahsederken sebebine kayıtsız değildi ve Homer gibi körlüğe kapılmamıştı. O eğitimliydi ve biliyordu, bu sebeple bir şiir yazmıştı: "Bu doğru değil, iyi korunmuş gemilere binmedin ve Truva'nın duvarlarına gelmedin. Stesichorus Frag. 32 Bergk" [çev:S.Bayraktar, Plato"Phaedreus (Phaedrus)" 243a:http://www.perseus.tufts.edu/hopper/text?doc=Perseus%3Atext%3A1999.01.0174%3Atext%3DPhaedrus%3Asection%3D243a](giriş tarihi temmuz 2018)
[49] Diodorus (MÖ 90-30), 1.19.4: "Thonis olarak adlandırılan şehir bir zamanlar Mısır'ın ticaret limanıydı" ("For it is at Thonis, as it is called, which in early times was the trading-port of Egypt" : http://penelope.uchicago.edu/Thayer/E/Roman/Texts/Diodorus_Siculus/1A*.html)  Strabon (MÖ 63 MS 23), 17.1.16: "Söylentiye göre, antik zamanalarda burada Krala atfen Thonis adlandırılan bir şehir vardı. Bu kral Menelaus ile Helen'e misafirperverlik yaptı. Ozan Helen'in uyuşturucusu hakkında şöyle diyor: Polydamma'nın iyi ilaçları, onları Thon'un eşi vermişti ona." ("In ancient times, it is said, there was also a city called Thonis here, which was named after the king who received Menelaus and Helen with hospitality. At any rate, the poet speaks of Helen's drugs as follows: "goodly drugs which Polydamna, the wife of Thon, had given her." :  http://penelope.uchicago.edu/Thayer/E/Roman/Texts/Strabo/17A2*.html)  (giriş tarihi temmuz 2018)
[50] basın, Washingtonpost, 06.01.2015.
[51] Platon - Devlet (1-5): Sokrates.
[52] Dares’in eserinde geçer.
[53] Kısrak sütü içenler (Kımız) “Hippemolgoi” olarak geçer, (Homer İlyada 13:5) ; “Dağ azmanları” (Homer, İlyada 1:268), ayrıca Dağ Azmanları için Kentaurlar, yani At-Adamlar da denilir ;  “Kimmerler” (Homer Odysseia 11:14)
[54] Hitit belgelerinde 'Togarma' 'Tegarama' olarak geçer ve Sivas Gürün'ün eski adı da 'Tegarama'dır. hittitemonuments: http://www.hittitemonuments.com/gurun/(giriş tarihi temmuz 2018) ; Prof.Dr.Fahrettin KIRZIOĞLU, Azerbaycan ve Anadolu’da Türkistan’dan Koyun ve At Heykelleri.
[55] Aktüel-Arkeoloji, 64.sayı, 2018.
[56] Prof.Dr.Firudin AĞASIOĞLU CELİLOV, Türkolog,Filolog/Azerbaycan - Prof.Dr.Celil Garipoğlu NAĞIYEV, Türkolog, Tarihçi/Azerbaycan “Dədə Qorqud Dastanı” programı: https://www.youtube.com/watch?v=CLqyaO17QI0 (giriş tarihi temmuz 2018)
[57] Prof.Dr.Gazanfer KAZİMOV, Türkolog,Filolog /Azerbaycan “Homerin Poemaları ve Kitabı Dede Korkut“.
[58] Prof.Dr.Çingiz GARAŞARLI, Türkolog, Filolog/Azerbaycan “Truvalılar ve Etrüskler Türk İdiler”, Kömen Yayınları ; 
[59] Yrd.Droç.Dr. Nesrin GÜLLÜDAĞ, “Tarihsel Gelişim Süreci İçinde –mAn / -mEn Eki”. II.Uluslararası Türkiye Türkçesi Ağız Araştırmaları Çalıştayı, 21-23 Mayıs 2009. Türk Dil Kurumu.
[60] Troilus adını da Türkçe olarak açıklayabiliriz. Bunu yapmak içinde sadece okumamız yeterlidir. Tro-il-us – Tur-il-us - “Tur - il ”. Türkologlara göre Türk kelimesinin kökeni Tur veya Tar’dır ve ulu yüce, hatta Azerbaycan’da hala tanrı kelimesinin karşılığı olarak kullanılmaktadır. Eskiden “devlet” anlamında olan –İl- kelimesi de vilayet demektir, ki hala kullanılır.  –us/os ise Yunancada eril ektir. Bu durumda Troilus, Tur-il, yani Türk İli / Devleti anlamına gelir.
[61] Odysseus Destanı ile Dede Korkut’un Bamsi Beyrek ve Basat hikayeleri arasında birçok benzerlikler vardır. Hatta aynı kaynaktan çıktığı da söylenir. Yrd.Doç.Dr.Adem CAN : "Ancak medeniyet anlayışları tamamen farklı iki ayrı millete ait edebî eserlerde yer alan ve dekoratif unsurlarına varıncaya kadar aynı olan ortak motifleri, bir etkileşimin neticesi kabul etmeksizin açıklamak zordur. Bu durum tesadüfle de izah edilemez." "Homeros Destanları ile Dede Korkut Hikayeleri Arasındaki Kurgu, Yapı, Tip ve Tema Benzerlikleri", Erzincan Ü. Fen-Ed. Fak. Türk Dili ve Ed. Böl. Öğretim Üyesi, Turkish Studies, 2011, International Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish or Turkic, Volume 6/2 Spring 2011, p. 263-286. ; Aynı çalışmayı Azerbaycan'dan Kumru ŞEHRİYAR ile Hüseyin Mehemmedzade SADIK "Türk Folkloru Dünya Alimlerinin Gözü İle" makalelerinde değinir, Azerbaycan Milli Elmler Akademiyası Folklor İnstitutu cilt 1, Bakü 2016 ; Prof.Dr.Firudin AĞASIOĞLU ile Prof.Celil Garipoğlu NAĞİYEV ve Prof.Dr.Gazanfer KAZİMOV'da Homer ile Dede Korkut arasındaki bağlantılara dikkat çeker ve hatta Dede Korkut'un beş bin yıllık olduğunu iddia ederler. Halikarnas Balıkçısı ise Bilgemiş (Gılgamış) Destanı ile karşılaştırmış ve birçok benzer motif elde etmiştir.
[62] Türk nedir? sorusuna Atatürk’ün verdiği cevaptır. Türk Tarih Kurumu: http://www.ttk.gov.tr/tarihveegitim/3756/ (temmuz 2018)

Duvar Perdeliğinden dipnotlar:
Pasquier Grenier (1447-1493)'in eseri olan bu duvar perdelikleri Belçika'nın Tournai şehrinde yün ve ipek karışımı ile dokunmuştur. Truva Savaşı'nın Ortaçağ versiyonlarını yansıtır. Avrupa'da her imparator, kral veya elit kesim kendisini bir Truvalı olarak görmektedir, çünkü Truva'lıların davranışlarını kendi davranışları ile eşleştirmişlerdir. Homer veya Grek kültürü henüz yayılmamıştır, ve daha da önemlisi ortalıkta Homer'in eserinden ziyade Dares ile Diktys'in eserleri dolaşmaktadır.  Onbir parçadan oluşan bu duvar halısı/perdeliği ilk kez, Burgonya-Lüksemburg Dükü Karel (*1) için yapmıştır. Daha sonra Federico da Montefeltro (*2), Macaristan Kralı Matthias Corvinus (*3) ve Fransa Kralı VIII.Charles (1470-1498)'in de duvarlarını süslemiştir. Ayrıca, 1488 yılında İngiltere Kralı VII.Henry (*4) toplam 11 parçadan oluşan bu "Truva Savaşı" duvar halısı/perdeliğini satın alarak sarayının duvarlarına astırmıştır. 1799'da orjinallerine göre yapılmış 5 bölümlük kopyası Victoria & Albert Müzesi'ndedir. Louvre ve Metropolitan Müzesi ile Burrell Collection'da da bazı parçaları bulunmaktadır. 

*1 : Karel van Bourgondie : 1433-1477, Haçlı Seferleri ile de yakından ilgilenen, Fransız-Portekiz soylu atası olan, Burgonya-Brabant-Limburg ve Lüksemburg Dükü.
*2 : Federico De Montefeltro : 1422-1482, İtalyan Condottieri, yani paralı askerlerin komutanıdır.
*3 : Macaristan Kralı Matthias Corvinus : 1443-1490, Hunyad Yanoş'un oğludur. Hunyad lakabını Yanoş'un babası, Romanya-Hunedoara kasabasındaki Hunyad Kalesi'nin kendisine verilmesiyle almıştır. Hunyad Janos/Yanoş, 1443 Haçlı ordusunun da komutanıdır.
*4 : İngiltere Kralı VII.Henry : 1457- 1509, Kralı III.Richard'ı Bosworth Savaşı'nda öldüren ve Tudor Hanedan'ından çıkan ilk kraldır. VII.Henry'nin oğlu olan VIII.Henry ise daha tanıdık bir isimdir. Hakkında bir çok kitabı yazılıp, dizileri filmleri çevrilen, zina ile suçlanıp kafası uçurularak idam edilen Anne Boleyn'in eşi, I.Elizabeth'in babası ve de İngiltere'yi Katolik kiliseden çıkarıp Protestan Kilisesini (Anglikanizm) getiren kişidir VIII.Henry, Kızı I.Elizabeth ise bizim tarihimiz için önemli bir kişiliktir. Bakire Kraliçe olarak tarihe geçen I.Elizabeth, Türklerin bir dünya imparatorluğu oldu dönemde, Katolik olan İspanya Bakire Kraliçe'yi ve ülkesini tehdit ediyordu. Bu tehditlerden ülkesini kurtaran Türkler oldu. İngilizlerin Akdeniz'de ticaret yapabilmesini sağlayarak destekledi. Buna İspanya Kralı II.Felippe karşı çıkamadı, çünkü Türkleri karşısına almaya cesaret edememişti. I.Elizabeth'in (1533-1603) 1558'den ölümüne kadar ki hükümranlığı süresince Osmanlı tahtında sırayla; Kanuni Sultan Süleyman (h.1520-1566), Sultan II.Selim (h.1566-1574) Sultan III. Murad (h.1574-1595) ve Sultan III.Mehmed (h.1595-1603) vardı. Yani İngiltere, 16.yy ve 17.yy'da Büyük Britanya İmparatorluğu olmasını Türkler'e borçludur. İspanya tabii ki bu yardımları unutmamış, Osmanlı-Safevi kardeş çatışmalarında Safevileri desteklemiştir.

TRUVA: HOMER ile DARES - I




“Çökünce Asya egemenliği, suçsuz soyu Priamus’un
Tanrılar buyruğunca, düşünce görkemli İlion, Neptunus’un
Troya’sından dumanlar yükselince, yanınca kent…”
Vergilius – Aeneas (3:1-3)


2018 Truva Yılı İçin Özel
TRUVA ; HOMER ile DARES, BİR ANADOLU DESTANI
Semra BAYRAKTAR
Profesyonel Turist Rehberi
Temmuz 2018




Bilindiği gibi 2018 “Troia Yılı” ilan edildi. Bu sebeple birçok hazırlıklar yapılmakta, makaleler yazılmakta ve festivaller düzenlenmektedir. Bu etkinliklere benim de katkım olsun istedim ve savaşın 10 yılını da anlatan Dares’in eserini [1] Türkçeye çevirdim. Bambaşka bir açıdan bakabileceğiniz Truvalıların hikayesini okuyacaksınız. Ardından da Homer’e atfedilen eserlerin orijinal olup olmadığını, Helena’nın Truva’ya gelip gelmediğini, Truvalıların da kimler olduğunu öğreneceğiz.

Homer’e atfedilen destanın “Truva” değil de “İlyada” olarak adlandırılmasının sebebi şehrin adından kaynaklanmaktadır. MÖ 15.yüzyıldan kalan Hitit yazıtlarındaki “Wilusa”nın Truva olduğu bugün için kesinleşmiştir. Wilusa kelimesi de Hellencede “İlusa”ya dönüşmüştür. Ayrıca, “İlion” şehrinin kurucusu “Kral Laomedon”dur. Laomedon’un babası “İlos”, onun da babası “Tros” adını taşır. [2] Ve Truva şehrin değil, ülkenin adıdır. Bu sebeple “Truva Destanı” değil, “İliad (İlyada) Destanı” demişlerdir. [3]



Truva Antik Kenti
Hisarlık Tepe / Çanakkale


Bir tarafta Truva ile müttefikleri, diğer tarafta Akhalar ile müttefikleri, bilinen ilk boğaz savaşıdır. Savaş sebebi olarak her ne kadar bir kadını öne sürseler de, asıl neden ticaret yollarının Truva’da birleşmesi ve Karadeniz’e açılan deniz yolunun Truvalıların kontrolü altında olmasıdır. Doğu Akdeniz Hititlerin kontrolü altındayken Akhalar’a sadece Ege ve Karadeniz kalmıştır. Karadeniz’e açılabilmek için de boğazlardan geçmek ve Truva’ya da haraç vermek zorundadır. Yani savaş kaçınılmazdır. [4] 

MÖ 12.yüzyılda yapıldığı düşünülen Truva Savaşı’nda [5] Truva ordusunu Ektor komuta ederken, Akha ordusunu komuta eden kişi Menelaus'un ağabeyi Mukenai (Girit) Kralı Agamemnon’dur. Hitit metinlerindeki Ahhiyavalılar’ın da Akhalar olabileceği öne sürülür [6] ama henüz kesinleşmemiştir. 

İlyada destanı savaşın 9.yılından 51 gününü anlatırken, Aşil’in Agamemnon’a öfkesi ile başlar ve Ektor’un cenazesi ile biter, yani Truva’nın akibetini anlatmaz. Ayrıca meşhur Truva Atı İlyada'da değil, Odysseus ve Aeneas destanı ile Euripides’in 'Troya Kadınları' eserinde geçer [7]. Bilim dünyasının zamanında yapmış olduğu incelemelerle Odusseus destanının daha geç bir dönemde yazıya geçirildiği de ortaya çıkmıştır. [8] 

Homer’e atfedilen destanların hiçbirinde “Grek” kelimesi geçmez. Hellence aslı, ki o da tartışılır, baz alınarak çevirisi yapılmış destanlar, özellikle İngilizce çevirilerinde, Akhalar, Argoslar, Danaolar ve Hellenlerle beraber savaşa katılmış olan bütün o kavimler için toptan “Greek (Yunan)” ve “Greece (Yunanistan)” kelimeleri kullanılmaktadır. Ve maalesef bizimkiler de o kelimeleri “Yunanlılar” ve “Yunanistan” olarak çevirmektedir. Halbuki, Truva Savaşı döneminde ne “Greek (Yunan)” kelimesi vardır ne de “Greece (Yunanistan)”! Bugünün Yunanlıları da kendilerine “Hellenler (Ellenes)” ülkelerine de “Hellas (Elleniki)” der, ama Hellenler Truva Savaşı’na katılan kavimlerden sadece biridir ve diğer beylikler/krallıklar gibi küçük bir topluluğu işaret etmektedir. Ayrıca Tukidides'in de dediği gibi, genel anlamda Hellenler olarak adlandırılmaları daha geç bir döneme aittir.[9] 



TRUVA SAVAŞI'NIN SEBEBİ

Homer’in destanları baz alınarak bugüne dek anlatılan gelen hikayede; Menelaus Paris’in Helena'yı kaçırdığını öğrenir, "Namusumuzu ve onurumuzu kurtarmak zorundayız” diyerek ağabeyi Agamemnon’a gider. Bölgenin ve diğer krallıkların bir nevi de başı sayılan Agamemnon tüm liderleri toplar ve Truvalılar’a savaş ilan eder. 

Peki, savaş gerçekten de Helena’nın kaçırılmasıyla mı başlamıştır? Yoksa olayların gidişatında başka bir hikaye mi yatmaktadır? Peki ya hikayenin geri kalanı? Ektor ve Aşil hangi aralıkta, nasıl ölmüştür? Priam, Ektor’un ölü bedenini geri alabilmek için Aşil’e yalvarmış mıdır? Peki ya savaşta düşen diğer liderler? Akhilles’in zayıflığı “Aşil’in topuğu”ndan mı gelir, yoksa aşkından dolayı mı zayıflık göstermektedir? Truvalı kraliyet ailesinden kurtulan var mıdır, varsa nereye gitmiş, soylarını nerede sürdürmüşlerdir?.. İşte tüm bunlara cevap arayacağız…



TRUVALI DARES

Savaşta bizzat bulunmuş olan "Frigyalı" Dares’in eseri “Truva’nın Düşüşü Tarihi” adını taşır. Dares, Homer’in İlyada’sında bir Hephaistos rahibi olarak geçer: “Troyalılar arasında zengin, kusursuz biri vardı, Hephaistos'un duacısıydı, Dares'ti adı, iki oğlu vardı onun, Phegeus'la İdaios, yatardı elleri her türlü savaşa.”[10] 

Dares için Frigyalı demelerinin sebebi ise eserlerin, Frigyalıların tarih sahnesine çıkmalarından sonraki dönemde yazıya geçirilmiş olmasından kaynaklanır. Truva için bile Frigya, Pergamon adları kullanılmıştır. Hatta, Homer’in İlyada’sında bile “Amazonlar Frigya’dan geldi”, “Frigyalıları Askania’dan gelen Askanios yönetir” yazmaktadır. [11]

İngilizce çevirisini yapan Frazer’in notlarına göre; Eser MS 6.yüzyıl Roma dönemindendir ve MS 2.yüzyılda yaşamış olan Romalı hatip-yazar Aelian da eski bir Hellence versiyonunu onaylamaktadır. Aelian; “Bilgime göre, Homer’den önce yaşadığı söylenen Frigyalı Dares’in yazdığı İliad hala mevcuttur” demektedir.  Dares’in eserini Hellenceden Latinceye çeviren Romalı yazar, MÖ 1.yüzyılda yaşamış bir başka Romalı yazar olan Cornelius Nepos’a ithafla başlar [12], savaşın 10 yılını anlatır ve sağ kalan Truva Kraliyet ailesinin dağılmasıyla biter.

Bazıları bu eserin sahte olduğunu ileri sürer, peki, Homer’in eseri ne kadar özgündür? Zaten, Dares’i Hellenceden Latinceye çeviren Romalı yazar da bunu sorguluyor. Dares’in anlattıklarını Homer’in eseri dışında Herodot, Plato, Strabo ve diğer antik dönem yazarların notlarıyla da karşılaştırmak gerekir. Çünkü şimdiye dek hayatta kalmış bütün bir İlyada ya da Odusseus kitabı yoktur. Her şey parçalar halinde ortaçağ dönemine kadar gelmiş ve ancak 10.yüzyılda biraraya getirilmiş, ilk baskısı da 15.yy’da İtalya’da yapılmıştır. [13]

Frigyalı Dares’in eserini çeviren Romalı yazar: “MEKTUP: Cornelius Nepos, Sallustius Crispus’a selam gönderiyor. Atina'da yoğun bir şekilde eğitim görürken Frigyalı Dares'in Yunanlılar ile Truvalılar hakkında yazdıklarını buldum. Başlığında da belirttiği gibi bu tarihi Dares yazmıştır. Onu elde etmekten çok memnun oldum ve hemen Latince bir çevirisini yaptım, hiçbir şey eklemedim, hiçbir şey atlamadım ve hiç bir yorumda da bulunmadım. Hellence orjinalinden basitçe sözcük sözcük tercüme ettim. Böylece okuyucularım bu yazılanları kendileri yargılayacaklar, ister Frigyalı Dares olsun, ister Homer olsun, hangisi doğrusunu yazmış diye. Akhaların Truva'ya saldırdığı sırada yaşayan ve savaşan Dares mi? Yoksa, savaş bittikten çok çok sonra doğmuş olan Homer mi? Atinalılar bu konuyu değerlendirdiklerinde, Homer'i ölümlülerle tanrıların savaşını tarif ederken delirmiş buldular. Bu kadar yeter, şimdi söz verdiklerime dönelim”…  diyerek başlar ve Truvalıların gerçek hikayesi Dares’in eseriyle hayat bulur.  



Erkül Truva kralı Laomedon’u öldürüyor. Erkül’ün arkasında Esione duruyor.
Mühürlü toprak kap,  MS 2.yy


Eser, Jason ve Argonotlar ile başlamaktadır; Peloponnese [14] kralı Pelias [aslında Teselya kralıdır], kardeşinin oğlu Jason’ın halk arasında sevilen ve popüler olmasından dolayı korkar, tahtından olabileceğini düşünür. Böylece ona zorlu bir görev verir, Kolkhis’te [15] altın bir koç postu vardır, onu getirirse krallığını verecektir. Tabii Jason’un gemi ve mürettebata ihtiyacı vardır. Hemen haber salınır. Jason’la kim gitmek istemez ki, ayrıca bu görev, hem onlara hem de Argoslular’a şan ve ün getirecektir. Argos adlı gemi ustası da Jason’a bir gemi yapmak için kraldan emir almıştır. Bu sebeple de mürettebata Argonotlar adını verirler. Jason her şey hazır olunca Peloponnese’den [Teselya'dan] ayrılarak Ege Denizi’nden Karadeniz’e doğru yelken açar. [16] Truva kıyılarına vardıklarında, ki eserde Frigya olarak geçer, hem izinsiz olarak toprağa ayak basmaları, hem de hepsinin genç erkek olmaları, Truva Kral Laomedon’u rahatsız etmiştir. Onlara Truva’dan derhal ayrılmaları gerektiğini söyleyerek kovar. Gitmedikleri takdirde ise zorla çıkarılacaklardır. Jason ve Argonotlar kırgın bir şekilde Truva’dan ayrılır. Kolkhis’e varır, Altınpost’u alıp, Peloponnese geri dönerler. İşte bundan sonra gelişen olaylar çok ilginçtir. Jason ile beraberindekiler Truva’da başlarına gelen olayı herkese anlatır. Küçük düşürülmüşlerdir ve Laomedon’un bu davranışını hakaret olarak algılamışlardır. Erkül buna çok içerlenir ve kızar. İntikam almak için çevresindeki güçlü ve sözü geçen arkadaşlarını toplar ve Truva’ya doğru yelken açar. Aralarında Argonotlar, Helena’nın kardeşleri Kastor Polluks ikizleri, Nestor, Aşil'in babası Peleus ile Salamisli Ayaks'ın babası Telamon’da vardır. 

Bundan sonrasını ise Dares’in kalemiyle devam edelim…



TRUVA’NIN DÜŞÜŞÜ TARİHİ

Geceleyin Truva’ya kıyılarına varırlar, Erkül, Telamon ve Peleus orduya liderlik ederken, Kastor, Polluks ve Nestor’da gemileri koruyacaktır. Kral Laomedon ordunun geldiği haberini alır almaz süvarisinin komutasını alarak kıyıya iner. Erkül bu arada şehri kuşatmıştır. Laomedon halkını kurtarmak için geri dönerken yolda Erkül’le karşılaşır. İki ordu çarpışır, Truvalı askerlerin hepsi öldürülürken, şehir yağmalanır. Kral Laomedon’da Erkül tarafından öldürülmüştür. Telamon şehre giren ilk kişi olduğu için ödüllendirilir. Bu sebeple Esione savaş ganimeti olarak Telamon’a verilir. Sonra herkes evine dönmek üzere yelken açar. Tüm bu olaylar gerçekleşirken Priam Frigya’dadır. [17][18].

Priam'a babasının öldürüldüğü, vatandaşlarının paramparça edildiği, ülkesinin yağmalandığı ve kızkardeşi Esione'nin savaş ödülü olarak alındığı haberi verilince, derin bir üzüntüye girer. Çok kızmıştır. Argosluların Frigya'ya yaptıkları çok ağır ve saygısızcadır. Eşi Ekuba ve çocukları Ektor, Aleksander [Paris], Deiphob, Elen, Troil, Andromakhe, Kassandra ve Poluksena ile birlikte Truva'ya döner. (Cariyelerden başka oğulları da vardır, ancak yasal olarak evlendiği eşleri kraliyet soyunu iddia edebilmektedir.) 

Truva'ya varınca, şehrin etrafına güçlü kapıları olan, daha güçlü duvarlar ördürür. Kapılara Antenorean, Dardanian, İlian, Skaean, Thymbraean ve Truva adları verilir. Yakınlara da daha fazla asker konuşlandırır. Truva, babası Laomedon'un hükümdarlığındaki gibi, bir daha hazırlıksızlık yakalanmamalı ve düşmemelidir. Ayrıca bir saray inşa ettirir, Jüpiter'i [Zeus] de bir sunak ve heykel ile kutsar. Ektor'u bir ordu toplaması için Paeonia'ya gönderir. Babasının çektiği acılarının intikamını almak için doğru zamanı beklemektedir. Truva'nın güvende olduğuna ikna olunca da Antenor'u çağırır. Onu elçi olarak tayin eder ve Argos'a gitmesini emreder. Argos ordusu, babası Laomedon'u öldürüp, Esione'yi kaçırarak ona büyük yanlış yapmıştır. Buna rağmen, onları affedecek ve şikayet etmeyi bırakacaktır, sadece Esione’nin iade edilmesi gerekmektedir.



Antenor Priam’ın huzuruna çıkmış görev emrini alıyor. Kapıda Ektor ile Polites
François Vazosu’ndan detay - MÖ 570


Priam'ın emrine uyan Antenor gemiye biner ve tek tek Erkül’le beraber gelmiş herkesi ziyaret eder. Bazı krallıklarda misafir olarak ağırlansa da Priam’ın mesajına red cevabı almaktadır, hatta bazı krallıklardan da kovulmuştur. Esione’nin götürüldüğü Salamis’e gelir ve Telamon’la konuşur. O bir prensestir, bu yüzden ona ne cariye, ne köle ne de hizmetkar muamelesi yapılabilinir. Telamon Esione’nin gayet iyi durumda olduğunu ve iade etmeyeceğini söyler. 

Antenor Telamon’u bir türlü ikna edememiştir. Hiçbir sonuç alamadığını, bir de üstüne küçük düşürüldüğünü görünce, gemisine binip vatanına geri döner. Her birinin söylediklerini Priam’a tek tek anlatır. Onu nasıl ağırladıklarını, nasıl davrandıklarını, nasıl küçük düşürüldüğünü iletir. Kralı da savaşa teşvik eder. Priam hemen oğullarını ve arkadaşlarını çağırır, Antenor'un başarısız görevini anlatır. Nasıl Argos'a gittiğini, Laomedon'un ölümüne karşılık Esione'nin iadesini talep ettiklerini, lakin Argosluların onu nasıl küçümsediklerini ve boş ellerle eve geri gönderdiklerini anlatır. Akhaların Priam’ın taleplerini red ettiklerinden dolayı şimdi suçlarının karşılığını ödemek zorundadırlar. Bu sebeple de bir ordu gönderecektir. Artık onlar düşünsün, küçümsenmeye layık barbarlar olduklarını.

Oğullarını çağırır, büyük oğlu Ektor'a ordusunun komutasını almasını söyler. Ektor, büyükbabası Laomedon'un öldürülmesi ile Truvalılar’a yaptıkları diğer haksızlıkların da intikamını Argoslular’dan alacaktır. Argoslular suçlarının cezasını ödemek zorundadırlar, der. Bununla beraber, içini bir huzursuzluk kaplar, Truvalılar’ın başarısız olacağından korkar, çünkü Avrupa [19] Argosluların yardımına gelecek birçok savaşçı erkek yetiştirmiştir. Asya'da yaşayan kendileri ise vakitlerini boşa harcamış ve gemi inşa etmemişlerdir. 

Sonra Aleksander [Paris] intikam yemini eder. Bir filo inşa etmeli ve Argos'a savaşa gitmelidir. Babası dilerse eğer, bu girişimden sorumlu olacaktır, düşmanı fethedecek ve büyük bir ünle de Argos'tan geri dönecektir. Tanrıların ona yardım edeceğine dair inancı da vardır. Çünkü İda Dağı'nın ormanlarında avlanırken uykuya dalmış ve aşağıdaki gibi bir rüya görmüştür. Mercury [Hermes], güzelliklerine hakem olması için Juno [Hera], Venüs [Afrodit] ve Minerva'yı [Athena] getirmiştir. Venüs ona söz vermiştir, eğer onu en güzeli seçerse, Argos'taki en güzel kadını ona eş olarak verecektir. Venüs'ün verdiği söz üzerine, o da en güzel olarak onu değerlendirmiştir. 

Deiphob kardeşi Paris’i destekler, böylece Akhalar halası Esione’yi geri verecektir. Ama Elen buna karşı çıkmaktadır. Paris bir Argos kadınını getirecek olursa eğer Akhalar Truva’yı yerle bir edecektir. En küçükleri Troil ise, Ektor gibi biri varken mümkün değildir, der ve Elen’in korkmaması gerektiğini söyler. 

Priam oğullarını ordu oluşturması için asker toplamaya gönderir, sonra da danışmanlarını çağırarak olan biteni anlatır ve ne düşündüklerini sorar. Bazıları savaş karşıtıdır, hatta eğer Paris bir Argos kadını getirirse, özgürlüğümüzü riske atarız, ama bir kişinin ölmesi de barış içinde yaşamamızı sağlayabilir, derken, bazıları da Truva’nın onuru kurtarılmalıdır, demiştir. Kassandra ise, eğer babası bir filo gönderirse sonuçlarının ağır olacağını öngörür.

Hazırlıklar yapılır, gemiler inşa edilir. Bu arada Aleksander ile Deiphob'un Paeonia'dan topladığı birlik Truva'ya gelmiştir. Yelken açma zamanı geldiğinde Priam birlikleri düzenler. Aleksander başkomutandır, Deiphob, Aeneas ve Polydamas'da ikinci subaylarıdır. Aleksander'a ilk önce Sparta'ya gitmesini ve Kastor ile Polluks'a kızkardeşinin iadesi ile Truva'ya tazminat ödemeleri gerektiğini iletmesini söyler. Eğer Kastor ile Polluks red ederse hemen Truva'ya bu mesaj iletilecektir. Böylece Priam'da ordusuna Argos'a yelken açmasını emredebilecektir.

Antenor'a da kılavuzluk etmiş kaptanla birlikte Aleksander Argos'a yelken açar. Argos'a varmadan birkaç gün önce - Kythera Adası'na [Çuha Adası] gelmeden önce - Pylos'taki Nestor'u ziyarete giden Menelaus ile karşılaşır. Menelaus bu kraliyet filosuna hayranlıkla bakmaktadır, acaba ne taşıyordur, nereye gidiyordur, diye de düşünür. Karşı tarafta aynı hayranlığı beslemektedir.

Kastor ile Polluks Argos'taki Klytemnestra'yı ziyarete gitmiştir. Burada Juno adına bir festival düzenlenmektedir. Helena'nın kızı, yani yeğenleri Hermione'de onlarla birliktedirler. Bu arada, Aleksander Kythera'ya varmış ve Diana [Dione, Venüs'ün annesi olmalı] adına Venüs tapınağında bir kurban kesmiştir. Adanın sakinleri bu kraliyet filosunu hayretle izler ve denizcilere nereden geldiklerini sorar. Onlar da, filonun kral Priam tarafından gönderildiğini ve Aleksander'ın Kastor ile Polluks'la görüşmek için geldiğini söylerler.

Aleksander Kythera'da iken, Menelaus'un eşi Helena Diana ve Apollo tapınağında dua etmek için Helaea kasabasının limanına inmiştir. Aslında Kral Priam'ın oğlu Aleksander'ın geldiğini duyunca onu görmek istemiştir. Aleksander da Helena'nın geldiğini duyunca onu görmek ister. Kendi görünüşüne güvenen Aleksander Helena’nın önünde yürümeye başlar. Her ikisi de birbirlerinin güzelliklerine vurulur ve bir süre vakit geçirirler.

Aleksander adamlarına o gece yola çıkmaya hazır olmalarını emreder, çünkü Helena'yı tapınaktan kaçırıp Truva'ya doğru yola çıkacaklardır. Gece olur sinyal verilir, aslında o da gönülsüz değildir ve Helena'yı kaparlar. Adanın sakinleri Helena'nın kaçırıldığını duyunca Aleksander'ı engellemeye çalışırlar. Uzunca bir süre dövüşürler, ama Aleksander'ın adamları onları yener. Tapınaktan da alabildikleri kadar ganimeti aldıktan sonra Truva'ya doğru yelken açarlar. Tenedos Adası'na [Bozcaada] vardıklarında Helena ile yüzleşir. Helena pişmandır, Aleksander onu rahatlatmaya çalışır ve eve babası Priam'a başarısının haberini yollar.



Truva Prensi Paris (Aleksander) Sparta kralı Menelaus'un eşi Helena'yı kaçırır.
Etrüsk kül kabı - MÖ 2.yy / Vatikan Müzesi


Olan biteni öğrenen Menelaus ise Pylos'u Nestor'un eşliğinde bırakarak Sparta'ya geri döner ve Akha kralı ağabeyi Agamemnon'u çağırır.

Bu arada Aleksander ganimeti ile eve varır ve babasına tüm yaşadıklarını anlatır. Priam çok sevinmiştir. Akhaların ganimeti geri almak ve Helena'yı kurtarmaya çalışacaklarını ummaktadır. Böylece Esione eve gelecek, Truva’dan çaldıkları ganimetler de iade edilecektir. Priam, pişmanlık duyan Helena'yı teselli ederek, Aleksander ile evlendirir. Kassandra ise Helena'yı görür görmez, daha önce söylediklerini babasına tekrarlar, ama Priam onun oda hapsinde tutulmasını emreder.

Sparta'ya varan Agamemnon kardeşini teselli eder. Truvalılara savaş açmak için bir ordu toplaması gerekmektedir. Adamlarını Argos'a gönderir. Akhilles Patroklus'la beraber Sparta’ya gelmiştir. Diğerleri ise Euryalus, Tlepolemus ve Diomedes’tir. Truvalıların yaptıkları yanlışa karşın intikam alacaklarına, bir ordu ve filo hazırlayacaklarına dair yemin ederler. Agamemnon başkomutan olarak seçilir ve Atina limanında bulunan tüm Akha gemi ve ordularına gelmeleri için elçiler gönderir. Truvalılardan intikam almak için buradan hep birlikte yelken açacaklardır.

Kızkardeşleri Helena'nın kaçırıldığını duyan Kastor ile Polluks yelken açarak Aleksander'in peşinden takip etmektedir. Ne var ki, Lesbos [Midilli] Adası yakınlarında büyük bir fırtına kopmuştur ve ortadan kaybolmuşlardır. Lesbos sakinleri onları Truva önlerinde dahil her yerde aramışlar, ama Kastor ile Polluks'u bulamamışlardır. Böylece geri dönerler ve hiçbir iz bulamadıklarını bildirirler. Daha sonra ise onların ölümsüz oldukları efsanesi yayılmaya başlar.

Bu tarihi yazan Frigyalı Dares, Truva'nın düşmesine kadar askerlik yaptığını bildirir. Aşağıda listelediği kişileri hem savaşırken, hem de ateşkes döneminde bizzat görmüştür.

Kastor ile Polluks’un görünüşlerini Truvalılardan öğrenmiştir. İkizdirler, sarışın, kocaman gözlü, düzgün tenli ve güçlü kasları ile iyi yapılıdırlar. Helena ise Kastor ile Polluks'a benzemektedir. Güzel, yaratıcı ve çekicidir. Bacakların en iyisi, dudakların da en şirini ondadır. Kaşlarının arasında bir güzellik işareti bulunmaktadır. Truvalıların kralı Priam ise yakışıklı bir yüz ile hoş bir sese sahiptir. Büyük ve şişmandır. Ektor ise açık renk tenli, kıvırcık saçlı ve sakallıdır. Çekici gözleriyle yakışıklı ve asildir. Çevikliğinin yanında serttir. Ruhu yücedir, halkına karşı merhametlidir ve sevgiyi hak etmektedir.

Deiphob ile Helen babalarına benzemekle birlikte karakterleri birbirlerine benzememektedir. Deiphob güç ve eylemlerin adamıyken, Helen nazik ve âlimdir. Troil ise uzun boylu yakışıklı bir gençtir. Yaşına göre güçlü, cesur ve zafer için de isteklidir. Aleksander uzun boylu, cesur ve de adildir.  Onun gözleri çok güzeldir, sarışın ve yumuşak saçlıdır. Büyüleyici bir sesi vardır. Çeviktir, komuta etmek için heveslidir. Aeneas kızıla çalan kahverengi saçlara ve pırıl pırıl parlayan büyüleyici siyah gözlere sahiptir. Kibar ve sağduyulu, ama bir o kadar da hantal ve dindardır. Antenor ise uzun ve zariftir. Çeviklik ve kurnazlığın yanında da ihtiyatlıdır.

Ekuba, koyu renk tenli, iri yapılı ve güzeldir. Bir erkek gibi düşünür, dindar ve hakkaniyetlidir. Andromakhe uzun ve güzel vücuduyla çekicidir. Gözleri parlamaktadır. Mütevazı, iffetli, adil ve de bilgilidir. Kassandra orta boyludur. Parlak gözleri, kumral saçları ve yuvarlak bir ağız yapısı vardır. Geleceği görebilmektedir. Poluksena ise uzun boylu ve güzeldir. İncecik bir boynu, güzel gözleri ve uzun sarı saçları vardır. Vücudu orantılıdır, uzun parmaklara ve düzgün bacaklara sahiptir. Diğerlerini güzellikte öne geçmektedir. Çok iyi kalpli ve adil bir kadındır.

Agamemnon sarışın, iri ve güçlü biridir. Aynı zamanda soylu bir bilge ve zengindir. Menelaus orta boyda ve kumraldır. Yakışıklıdır ve hoş bir kişiliği vardır. Akhilles'in geniş göğüs kafesi ve ince bir ağız yapısı vardır. Kol ve bacak kasları güçlüdür. Kestane renkli saçı uzun ve dalgalıdır. Aşil normalde sakin bir yapıya sahiptir, ama savaş meydanında tam tersi bir karakter gösterebilir. Patroklus ise gri gözleriyle yakışıklı biridir. Güçlü, güvenilir, mütevazi, bilge ve zengin bir adamdır.

Oileus'un oğlu Ayaks [20] ise sağlam ve güçlü bir yapıya sahiptir. Havalı ve cesur, hoş bir insandır. Telamon'un oğlu Ayaks ise güçlüdür. Sesi net çıkmaktadır, saçı siyah ve kıvırcıktır. Savaşta acımasızdır, ne istediğini bilir. Mükemmellik gösterir. Ulusses orta boyludur. Sert ve kurnazlığının yanında bir o kadar neşeli ve bilgedir. Diomedes tıknaz ve sadedir. Ağırbaşlı ve cüretkardır, savaşta kimse ondan daha ateşli olamaz ve yüksek sesle savaş naraları atmaktadır. Ama sabırsızdır, çabucak tepki gösterir.

Nestor uzun ve iri bir vücuda sahiptir, karga burunludur. Dürüst ve akıllıdır, danışmanlık yapmaktadır. Protesilaus açık renk tenlidir. Onurlu ve kendine güvenen biridir, etrafı panik halindeyken bile kendinden emindir. Neoptolemus iri yapılı ve güçlüdür. İyi bir görünüşe sahiptir. Yuvarlak gözleri ve kaba kaşları vardır, karga burunludur. Kolayca tedirginleşir. Palamedes uzun ve ince yapılıdır, bilge ve büyüleyicidir. Podalirius sağlam ve güçlü bir yapıya sahiptir. Kibirli ve karamsardır. Machaon ise iri ve cesurdur. Tedbirli, sabırlı, güvenilir ve de merhametlidir. Meriones kumral saçlı, orta boyludur. Orantılı güçlü bir vücudu vardır. Hızlı ve acımasızdır, kolayca kızmaktadır. Briseis küçük orantılı yapısıyla sarışın güzelidir, büyüleyicidir. Arkadaş canlısı, mütevazi, dahi ve de dindardır.

Aşağıda, Yunanistan liderleri ile Atina'ya getirdikleri gemilerin bir listesi bulunmaktadır. Agamemnon 100 gemi ile Mycenae'den gelmiştir; Menelaus 60 gemi ile Sparta'dan; Arcesilaus ile Prothoenor 50 gemi ile Boeotia'dan; Ascalaphus ile İalmenus 30 gemi ile Orchomenus’tan; Epistrophus ile Schedius 40 gemi ile Phocis'ten; Telamon'un oğlu Ajaks, kardeşi Teucer ile Salamis'ten ve ayrıca Amphimachus, Diores, Thalpius ve Polyxenus 40 gemi ile Buprasion'dan; Nestor 80 gemi ile Pylos'tan; Thoas 40 gemi ile Aetolia'dan; Nireus 53 gemi ile Syme’den; Oileus oğlu Ajax 37 gemi ile Locris’ten; Antiphus ve Phidippus 30 gemi ile Calydna'dan; İdomeneus ve Meriones 80 gemi ile Girit'ten; Ulysses [Odysseus] 12 gemi ile İthaca’dan; Eumelus 10 gemi ile Pherae’den; Protesilaus ile Podarces 40 gemi ile Phylaca’dan; Aesculapius oğulları Podalirus ile Machaon 32 gemi ile Tricca’dan; Akhilles Patroclus ve Myrmidones eşliğinde 50 gemi ile Phthia’dan; Tlepolemus 9 gemi ile Rodos’tan; Eurypylus 40 gemi ile Ormenion'dan; Antiphus ile Amphimachus 11 gemi ile Elis’ten; Polypoetes ile Leonteus 40 gemi ile Argisa’dan; Diomedes, Euryalus ve Sthenelus 80 gemi ile Argos’tan; Philoctetes 7 gemi ile Meliboea’dan; Guneus 21 gemi ile Cyphos’tan; Prothous 40 gemi ile Magnesia’dan; Agapenor 40 gemi ile Arcadia’dan; ve Menestheus 50 gemi ile Atina’dan. Toplam 49 Akha lideri ile 1130 gemi katılmıştır. [21] 

Atina'ya vardıklarında, Agamemnon liderleri konseye çağırır. Onları överek konuşmaya başlar, yapılan hatanın mümkün olduğunca çabuk bir şekilde intikamının alınmasını ister. Her birine, nasıl hissettiklerini göstermelidirler. Yelken açmadan önce, Delfi'deki Apollo kehanetine başvurmaları gerekmektedir. Konsey bunu oybirliğiyle kabul eder, Aşil de bu göreve atanır. Aşil, Patroklus ile birlikte Delfi'ye doğru yola çıkar.

Bu arada Priam, Akhaların savaşa hazırlandığını öğrenir. Komşularının desteğini almak için Frigya'ya adamlarını gönderir. Kendi güçlerini de evde düzene koyar. Delfi'ye gelen Aşil kâhinin yanına çıkar. En eski kutsalların kutsalından çıkan cevap, Akhaların fatih olacağı ve Truva'nın onuncu yılda ele geçirileceğidir. Aşil sonra emredildiği gibi dini ritüelleri yerine getirir. Aynı zamanda Thestor'un oğlu Kalkhas'da Delfi'ye gelmiştir. Kendi halkı Frigylalılar tarafından Apollo'ya gönderilen hediyeleri getirmiştir. Krallığı adına soru sormak için kâhine danışır. En kutsalların en kutsalı cevap vermiştir. Onlarla beraber gidecek ve danışmanlık yapacaktır; Akhaların Truva'ya yelken açmasından ele geçirilinceye kadar ki kuşatmada onlarla birlikte olacaktır. Sonra Aşil ile Kalkhas tapınakta buluşur ve aldıkları cevapları karşılaştırırlar. Kurmuş oldukları arkadaşlığa sevinip, birlikte Atina'ya doğru yola çıkarlar. Atina'da Aşil raporunu konseye sunar. Akhalar buna çok sevinir, Kalkhas'ı da kendilerinden biri olarak kabul ederler. [22]

Zamanı gelince yelken açarlar. Ancak bir fırtına çıkar ve ilerlemelerini engeller. Bunun üzerine Kalkhas kehaneti yorumlar ve Aulis'e geri dönmeleri gerektiğini iletir. Aulis'e vardıklarında Agamemnon tanrıça Diana'yı yatıştırır, sonra da takipçilerine Truva'ya doğru yola çıkmalarını emreder. Kılavuzluğunu ise Argonotlar ile Truva'ya gitmiş olan Philoktetes yapmaktadır. [23] 

Kral Priam tarafından yönetilen bir şehre inip fırtına gibi dalarlar ve taşıyabildikleri kadar ganimeti kaldırırlar. Tenedos adasına geldiklerinde ise tüm halkı öldürürler. Agamemnon ganimeti bölüştürür, sonra da konseyi toplantıya çağırır; Helena'nın iadesi için Priam'a elçilerini yollar; Bu göreve Diomedes ile Ulusses seçilmiştir. Aynı zamanda, Akhilles ile Telephus’u, yağmalamaları için Kral Teuthras tarafından yönetilen Mysia'ya gönderir.

Onlar bu bölgeye gelip de ülkenin altını üstünü getirirken, Teuthras'ta ordusuyla gelmektedir. Aşil hemen düşmanının üzerine atılır ve kralı yaralar. Eğer Telephus Aşil’in önünü kesmemiş olsaydı, oracıkta onun işini bitirecektir. Telephus, Teuthras'la arkadaşlığını hatırlayarak yardımına gelmiş ve onu koruması altına almıştır. Teuthras onu çocukluğu döneminde cömert bir şekilde konağında ağırlamıştır. Teuthras Telephus'un babası Erkül'e borçludur. Söylediklerine göre, Erkül adına, Mysia'nın eski kralı Diomedes'i öldürmüşlerdir. Theuthras'da krallığı ondan miras almıştır. (Diomedes vahşi ve güçlü atlarıyla avdayken ölmüştür). Yine de, Teuthras artık daha uzun yaşayamayacağını fark eder. Krallığını miras olarak Telephus'a bırakır ve Mysia'nın kralı ilan eder.

Telephus, Teuthras için muhteşem bir cenaze töreni hazırlar. Aşil'de ona, devir aldığı krallığında kalmasını ve ona iyi bakmasını ister. Telephus Truva'ya gitmekten ziyade, daha çok yardım malzemesi göndererek yardımcı olabilir. Böylece Telephus krallığında kalır ve Aşil'de birçok ganimet ile Tenedos'taki ordusuna geri döner. Agamemnon'a neler yaptıklarına dair rapor verir. Böylece hem onayını, hem de övgüsünü kazanır. [24]

Bu arada elçiler Priam'ın huzuruna çıkmıştır. Ulusses, Agamemnon'un taleplerini iletmiştir. Eğer Helena ile birlikte aldıkları ganimetler iade edilir ve de uygun bir tazminat verilirse Akhalar barış içinde geri dönecektir.

Priam da, Argonotların yaptığı yanlışları anlatır; Babasının öldürülmesi, Truva’nın yağmalanması ve kızkardeşi Esione'nin kaçırılışını dile getirir. Sadece kızkardeşinin geri verilmesini talep eden mesajı iletmesi için gönderdiği Elçi Antenor'a nasıl davrandıklarını anlatır. Bu nedenle de barışı reddederek savaş ilan eder ve Akhaların sınırların dışına atılmasını emreder. Böylece elçiler Tenedos'taki kamplarına geri dönerler ve Priam’ın yanıtını iletirler. Konsey de ne yapılacağını tartışmaya başlar.

Şimdi Kral Priam’a Akhalara karşı savaşta yardım etmek için ordusunu getiren liderleri listelemek için uygun bir zamandır: Zelia’dan Pandarus, Amphius ile Adrastus; Kolophon’dan [Menderes/İzmir] Mopsus; Phyrgia’dan [İç Anadolu] Asius; Karia’dan Amphimachus ile Nastes; Lycia’dan [Lukkia] Sarpedon ile Glaucus; Larissa’dan [Truva bölgesinde] Hippothous ile Cupesus; Ciconia’dan [Truva bölgesinde] Euphemus; Trakya’dan Pirus ile Acama; Paeonia’dan [Makedonya] Pyraechmes ile Asteropaeus; Phyrgia’dan [İç Anadolu] Ascanius ile Phorcys; Maeonia’dan [Lidya] Antiphus ile Mesthles; Paphlagonia’dan [Batı Karadeniz] Pylaemenes; Etiyopya’dan Perses ile Memnon; Trakya’dan Rhesus ile Archilochus; Adrestia’dan [Truva bölgesinden] Adrastus ile Amphius; Alizonia’dan [25] Epistrophus ile Odius. İkinci komutanları Deiphob, Aleksander, Troil, Aeneas ve Memnon’dur.

Agamemnon planlarını tamamlarken, Nauplius'un oğlu Palamedes Cormos'tan 30 gemi ile gelir. Atina'dan gelirken hastalanmıştır, onu affederek geldiği için teşekkür ederler ve konseyde görüşlerini paylaşmasını isterler. Akhalar, gece veya gündüz, Truva'ya gizlice saldırıp saldırmamayı tartışmaktadır. Palamedes onları gündüz vakti sahaya çekmeye ve şehirden çıkarmaları gerektiğini söyler. Oy birliği ile bunu kabul ederler. Sonra da komutayı Agamemnon'a verirler; Acamas ile Anius ve onun iki oğlu Theseus ile Demophon ise Mysia ve diğer yerlerden malzemeleri toplamak üzere atanır. Daha sonra Agamemnon konseye çağırdığı askerlerine övgüler düzer, tam bir bağlılık talep eder. Sinyal verildiğinde filo geniş bir çap ile konuşlanacak ve Truva'ya doğru yola çıkacaktır. 

Truva kıyılarına varırlar. Truvalılar da vatanlarını cesurca savunur. Ektor Protesilaus'u öldürür, bu Akhalar arasında büyük bir kargaşaya sebep olur (Protesilaus iç bölgelere kadar gidip birçok Truvalıyı katletmiştir). Ektor, her nereye geri çekildiyse, Truvalılar da o yöne doğru gitmiştir. Her iki tarafta da büyük kayıplar vardır. Aşil'in sahaya inmesi Truvalıların şehre kaçmasına sebep olur. Gece olup savaşa son verildiğinde, Agamemnon ordusunun tamamını karaya çıkarır ve kamp kurdurur. 

Ertesi gün Ektor ordusunu savaşa hazırlar ve şehirden çıkarır. Agamemnon’un kuvvetleri ise karşısına dizilir ve savaş çığlıkları atarlar. Ve şiddetli bir çarpışma başlar, en önde çarpışan cesurlar bir bir düşmektedir. Ektor Patroklus'u öldürür, zırhını alırken de Meriones engel olur. Ektor Meriones'i takip eder ve keser, tam onu etkisiz hale getirecekken Menestheus yoldaşının yardımına gelir ve Ektor'u bacağından yaralar. Ektor yaralı da olsa birçok düşman öldürmüştür. Akha askerleri kaçmakta Ektor da kovalamaktadır. Ayaks’la karşılaşır, ama Ektor’a engel olmaz. Ektor Ayaks’ın kim olduğunu hatırlar, Ayaks halasının oğlu Teuker’in üveykardeşidir. Bu yüzden Ektor gemileri ateşe verme emrini durdurur. Birbirleriyle konuşurlar, hediyeler verip dostça ayrılırlar. 

Ertesi gün ateşkes kararı alırlar. Aşil Patroklus için yas tutarken, Akhalar da diğer ölüleri için yas tutmaktadır. Agamemnon, Protesilaus için muhteşem bir cenaze töreni düzenler, diğerlerinin de düzgün gömülmesini sağlar. Aşil ise Patroklus’un onuruna düzenlenen cenaze oyunlarını kutlar. Bu ateşkes sırasında Palamades sürekli isyan etmektedir. Agammenon’a seslenir ve ordusunun komutasını hak ettiğini söyler. Kendisinin sayısız başarılarını sayar; özellikle taktikleri ile kampın tahkimatını, muhafızlık görevinin düzenlenmesini, sinyal ve ölçekler için yaptığı icadları ve savaş için orduyu eğitmesiyle övünür. Bu şeylerin hepsi ona bağlıdır ve bu yüzden Agamemnon'un başkomutan olması doğru değildir. Zaten, sadece birkaç kişi onu lider olarak seçmiştir, kampanyaya sonradan katılanlar seçmemiştir. Herkes, bu pozisyonda mükemmel ve cesur bir adam görme hakkına da sahiptir.

Akhalar bu iki yılı onları kimin yöneteceğini tartışarak geçirir. Savaş tekrar başlamıştır. Agamemnon, Akhilles, Diomedes ve Menelaus ordularını ileri sürer. Ektor, Troil ve Aeneas'ın güçleri de karşılarında saf tutmaktadır. Büyük bir katliam yaşanır ve her iki taraftan da birçok cesur adam ölür. Ektor Boetes, Arcesilaus ve Prothoenor'u öldürmüştür. Gece olup da savaşa son verildiğinde, Agamemnon tüm liderleri konseye çağırır. Onları yıpratmaları gerekiyordur, özellikle de Ektor'u öldürmeleri gerekmektedir. Çünkü o en cesur bazı adamlarını öldürmüştür.

Günün ağarmasıyla, Ektor, Aeneas ve Aleksander ordularını ileri sürer. Akhalar tüm liderleri ve de güçleriyle ilerler. Büyük bir katliam yaşanır. Her iki taraftan da sayısızca asker Okrus'a [Homer'de Hades - SB] gönderilir. Menelaus Aleksander'ı takip etmeye başlar ki, Aleksander dönerek onun bacağını bir ok ile deler. Yarasının acısına rağmen Menelaus takip etmeye devam eder. Locrianlı Ayaks da ona eşlik etmektedir. Ektor neler olup bittiğini görür ve Aeneas'la beraber kardeşinin yardımına gelir. Aeneas onu korumak için kalkanını kullanırken, Ektor'da Aleksander'ı bu dövüşten çıkarır ve şehre doğru götürür. Savaşa gece son verirler. [26]

Ertesi gün Aşil'le Diomedes ordularını ileri sürer. Ektor ile Aeneas'ın kuvvetleri de karşısında pozisyon almıştır. Büyük bir katliam olur. Ektor liderlerden Orcomeneus, İalmenus, Epistrophus, Schedius, Elephenor, Diores ve Polyxenus'u öldürür. Aeneas ise Amphimachus ile Nireus'u öldürür. Aşil, Euphemus, Hippothous, Pylaeus ve Asteropaeus'u öldürür. Diomedes ise Antiphus ile Mesthles'i öldürmüştür. Agamemnon en cesur liderlerinin düştüğünü görünce güçlerini geri çağırır. Truvalılar sevinçle şehre geri dönmektedir. Agamemnon endişelidir ve liderleri konseye çağırır. Onları cesurca savaşmaya teşvik eder ve pes etmemelerini söyler. Güçlerinin yarısı düşmüştür ama Mysia'dan her an bir ordu gelecektir.

Ertesi gün Agamemnon tüm lideriyle birlikte tüm ordusunu savaşa çağırır. Truvalılar karşılarında saf tutmuştur. Her iki taraf sayısızca insanını kaybeder, katliam büyüktür. Savaşa ara vermezler ve şiddetli bir şekilde 80 gün sürer. Agamemnon kayıplardan oluşan yüksekliği görünce, ölülerin gömülme zamanının geldiğini düşünür. Bu yüzden Ulusses ile Diomedes'i üç yıl ateşkes istemek için Priam'a elçi olarak gönderir. Bu zaman zarfında Akhalarda yaralarını sarabilecek, gemilerini tamir edebilecek, malzeme toplayabilecek ve de orduyu güçlendirebilecektir.

Ulusses ile Diomedes karanlıkta Priam'a doğru giderken yolda Dolon adında bir Truvalı ile tanışır. Dolon neden geceleyin silahlı olarak şehre geldiklerini sorar, onlar da Agamemnon tarafından Priam'a elçi olarak gönderildiklerini söylerler. [27]

Priam geldiklerini duyup, ne istediklerini öğrendiğinde hemen liderlerini konseye çağırır ve gelenlerin Agamemnon'un elçileri olduğunu, üç yıl ateşkes istediklerini duyurur. Ektor bir şeylerin yanlış olduğunu düşünür. Onlar çok uzun süren bir ateşkes istiyor, der. Bununla birlikte Priam konseyin yaşlılarına fikirlerini sorar, onlar da üç yıl ateşkes kararı alır. Ateşkes sırasında Truvalılar da duvarlarını onarır, yaralarını iyileştirir ve ölülerini büyük bir onurla gömer.

Üç yılın sonunda savaş tekrar başlar. Ektor ile Troil orduyu komuta eder. Agamemnon, Menelaus, Akhilles ve Diomedes Akhaları komuta eder. Büyük bir katliam olur. Ektor üst rütbeli liderlerinden Phidippus ile Antiphus'u öldürür. Akhilles ise Lycaon ile Phorcys'i öldürmüştür. Her iki taraftan da sayısızca asker düşer. Savaş ardı ardına 30 gün sürer. Priam adamlarının çoğunun düştüğünü görünce altı ay ateşkes ister. Agamemnon da konseyin kararı ile kabul eder.

Aralarında yeniden alevlenen düşmanlık ile savaş 12 gün sürer. Her iki taraftan da liderlerin çoğu düşmüştür. Hatta daha fazlası yaralanır ve çoğu tedavi sırasında ölür. Bu nedenle, Agamemnon ölüleri gömmek için Priam'a elçilerini gönderir ve 30 günlük ateşkes ister. Priam konseyine danıştıktan sonra kabul eder.

Dövüş zamanı geldiğinde, Ektor’un eşi Andromakhe bir kabus görür, Ektor’un çatışmaya girmesini yasaklamalıdır. Derinden üzülür ve Priam’a haber yollar, Ektor’u bu sefer savaş meydanından uzak tutmasını istemektedir. Priam da komutanlığı Aleksander, Elen, Troil ve Aeneas arasında paylaştırır. Ektor, bunu öğrenince, Andromakhe'yi acımasızca suçlayıp zırhını getirmesini söyler. Hiçbir şey onu savaştan uzak tutamayacaktır. Oğlu Astuanaks [Skamander] kucağındayken, Andromakhe yas tutan kadınlar gibi saçını başını yolar. Ardından çılgınca saraya koşar ve Priam'a gördüğü rüyayı anlatır; Ektor'un nasıl bir hevesle meydana indiğini iletir. Oğlu Astuanaks kucağındayken Priam'ın önünde diz çöker ve izin vermemesi için yalvarır. Priam da herkesi meydana gönderirken, Ektor'u geride tuttuğunu söyler. [28]



Andromakhe, Ekuba ve Priam Ektor’un meydana inmemesi için yalvarması,
Ektor’un yine de atıyla savaş meydanına inmesi / Duvar perdeliği - 1470-90
Pasquier Grenier (1447-1493)'in eseri (*)
Boyutu: 482.6 x 264.2cm / Metropolitan Müzesi


Agamemnon, Diomedes, Locrianlı Ayaks ve Aşil Ektor’u meydanda göremeyince daha bir vahşilik ile saldırır ve birçok Truvalı lideri öldürürler. Truvalı liderlerin öldürüldüğünü ve de zorlandığını gören Ektor savaş meydanına iner. Birçok Akha liderini yaralar ve öldürür. Ektor’un üzerine giden komutanların öldürüldüğünü gören Aşil ise, diğer liderlerinin de aynı kaderi paylaşmalarını önlemek üzere ektor’un önüne atılır. 

Savaş acımasız ve şiddetli bir biçimde devam etmektedir. Aşil, Ektor’u gördüğü sırada, liderlerin en cesuru Polypoetes’i öldürmüş ve zırhını soymakla meşguldür. Aşil ile Ektor karşı karşıya gelir. Sergilenen kavga müthiştir, ordudan ve şehirden yaygaralar duyulur. Ektor Aşil’i bacağından yaralar, Aşil ise yarasına rağmen Ektor’un üzerine gider, kazanıncaya kadar darbe üzerine darbelerle karşılık verir ve Ektor’u öldürür. Bunu duyan ve sayıları da düşmüş olan Truvalılar şehre doğru kaçar.


Akhilleus (Kara Atlı) ile Ektor'un (Ak Atlı) Düellosu - 14.yy, Guido'nun eserine göre
Sicilyalı Guido delle Colonne 1287'de Latince yazdığı "Truva'nın Yıkılışı Tarihi (Historia destructionis Troiae)" adlı kitabının kaynakları "Frigyalı Dares (De excidio Trojae historia - Dares Phrygius)" ile "Giritli Dictys (Ephemeridos belli Trojani - Dictys Cretensis)" 'dir. Ortaçağ Avrupası henüz Homer'in eserleriyle tanışmamıştır, çünkü Latince İlyada ilk kez 1488'de basılmıştır. Dares'in eserinde "Truva Atı" olmamasına rağmen Dictys'in eserinde bulunmaktadır, bu sebeple minyatürlerde "Truva Atı" betimlenmiştir. Guido'nun eseri 93 adet minyatürlerle süslenerek 14.yy'da kopyaları yapılır. 



Sadece Memnon kararlı bir şekilde savaşmaya devam etmektedir. Aşil ile Memnon çarpışmaya başlar, birbirlerini birçok kez yaralamışlar, ama çekilmemişledir. Gece çöküp de savaşa son verilince Aşil kampa geri döner. Truvalılar Ektor için yas tutarken, Akhalar da ölüleri için yas tutmaktadır. Ertesi gün Memnon komutasında Truvalılar meydana iner. Agamemnon toplantı düzenler ve ölüleri gömmek için iki ay ateşkes ister, elçilerini gönderir, Priam kabul eder, Memnon ordusuyla geri döner. Priam halkının geleneğini yerine getirir ve Ektor’u kapıların hemen önüne gömer. Ardından da güzel bir cenaze oyunları düzenler. [29]



Kahramanca yurdunu koruyan Ektor 
Truvalılar tarafından taşınarak cenaze için hazırlanır.
Roma dönemi lahitten detay - MS 2.yy


Ateşkes sırasında Palamedes liderlik konusunda şikayete devam etmektedir. Agamemnon’u kışkırtır. Agamemnon’da umursamaz bir şekilde Akhaların diledikleri lideri seçebileceklerini söyler. Ertesi gün halkını çağırtır, sizi yönetmeyi hiçbir zaman talep etmemiştim, diyerek inkâr eder. Kimi seçerlerse seçsinler kabulü olacaktır, komutayı isteyerek verecektir. İstediği tek şey düşmanlarını cezalandırmaktır ve bunun da nasıl yapıldığı çok önemlidir. Bununla birlikte o hâlâ Mukenler'in kralıdır ve diledikleri gibi konuşmalarını emreder. Palamedes öne çıkar ve tüm niteliklerini göstererek Akhaların beğenisini kazanır. Onlarda onu başkomutan olarak seçerler. O da bu görevi minnetle kabul eder ve derhal direktifler vermeye başlar. Ancak, Akhilles bu değişime bozulmuştur.

Ateşkes bittiğinde, Palamedes, askerlerini teşvik ederek kuvvetlerini düzenler ve ordusunu savaşa hazırlar. Truvalılar'a Deiphob liderlik etmektedir ve sert bir karşılık vermelerini söyler. Likyalı Sarpedon adamlarına liderlik eder ve en sert şekilde saldırıya geçer. Arkasında büyük bir katliam ve hasar bırakır. [30]

Rhodianlı Tlepolemus Sarpedon'la karşılaşır, ona direnir ama sonunda ağır yaralanır. Sonra Admetus'un oğlu Pmetes gelir, Sarpedon'la yumruk yumruğa dövüşür ve sonunda öldürülür. Ancak Sarpedon'da yaralanmıştır ve savaştan çekilmek zorunda kalır. Savaş böylece birkaç gün sürer, her iki taraftan da birçok lider ölür. Ancak, Truvalılar'ın kayıpları daha büyüktür. Ölülerini gömmek ve yaralarını iyileştirmek için elçilerini gönderirler ve ateşkes isterler. Palamedes bir yıl ateşkes garantisi verir.

Her iki taraf ölülerini gömüp, yaralarını sarar. Bu arada her iki tarafın askerlerine birbirlerini ziyaret etme izni de verilmiştir. Palamedes, Agamemnon’u Mysia’ya, Telephus’un oğulları Acamas ile Demophon’a gönderir ki, babalarını malzeme ve tahıldan sorumlu tutan da Agamemnon’dur. Mysia’ya vardığında Palamedes’in isyanı ile komutanlığın değiştiğini anlatır, onların bu olaydan memnun kalmadığını fark eder, sonra da bu değişime izin verdiğini kabul ettiğini ekler.

Bu sırada Palamedes gemilerini hazırlıyor, kampı surlar ve kulelerle güçlendiriyordur. Truvalılar da orduyu eğiterek tüm gayretleriyle hazırlanıyorlardır. Duvarlarını tamir ederek, rampa ekliyor, hendek kazıyorlardır....



devamı...