2007 yılında Guardian'da çıkan makale için Arkadaşım T.Can'ın açıklaması:
"İngilizlerin dünyaca ünlü "The Guardian" gazetesinde Etrüsklerin Türkiye'den geldiklerinin DNA'larından anlaşıldığı yazmakta... Babadan oğula geçen Y cromozomunun İtalya-Balkan ve Türkiye ve Linmi Adası halklarında bulunduğu açıklanmakta... Torino Üniversitesinden bilimadamı Alberto Piazza'nın açıklamasına göre , "Özellikle bazı genetik varyantların sadece bugünkü Türkiye'de yaşayan insanlarda [yani demediği-SB (Türklerde!-TCan)] bulunduğunu " beyan etmesi... Etrüskler'e kısaca Türk demek yerine "Dünya'yı güneş etrafında dolaştırıp" aynı manaya getirmenin Ne manası olabilir Acaba?
... "... The enigma of Italy's ancient Etruscans is finally unravelled, DNA tests on their Italian descendants show the 'tuscii' came from Turkey. They then compared their Y chromosomes, which are passed from father to son, with those of other groups in Italy, the Balkans, modern-day Turkey and the Greek island of Lemnos, which linguistic evidence suggests could have links to the Etruscans. "The DNA samples from Murlo and Volterra are much more highly correlated to those of the eastern peoples than to those of the other inhabitants of [Italy]," said Alberto Piazza of the University of Turin, who presented the research. "One particular genetic variant, found in the samples from Murlo, was shared only with people from Turkey."... link"
The Madness of King Athamas - 3rd - 2nd c BC
Palazzone, Villa Baglioni. The Hypogeum of the women of the Velimna (Latin Volumni) family, found in 1797.
Thebes Kralı Deli ATHAMAS - yani ATAMIZ
"Athamas: A king of Thebes and lover of Ino. When Jupiter became enamored with Semele and possessed her in the form of a lighning bolt, she died but gave birth to Dionysus. Semele's sister, Ino, took it upon herself to raise the infant god. Out of jealousy Jupiter's wife Juno punished Ino by driving Athamas mad."
(source:the Elegy of Lady Fiammetta)
What the western don't understand is that they don't look into Turkish language or History. Unfortunately a loss for westerners, because the answer for Athamas is Turkish, means Our Ancestor Atha=Ata (ancestor) ; mas=mız (our)..
ATA is Turkish of origin, and still in use.
Doğru diyorsun T.Can
"BATI" LAFI DOLANDIRIR ve de
ETRÜSKLERE AÇIKCA TÜRK DEMEZ, DİYEMEZ
ÇÜNKÜ O "ARYAN" IRKÇILIĞI AĞIR BASAR!...
SB
* Türk demekten kaçınırlar, asla kullanmazlar, bir de Turkic terimi uydurmuşlar, Ben hiç bir Türk kaynağında Kazaklar, Oğuzlar veya Peçenek için Turkic, yani Türk gibi anlamına gelen kelimeyi kullandıklarını görmedim. Her zaman Kazak Türkleri, Uygur Türkleri denir. Kısaca Türk denir, sonradan gelen isimler, aile ve boy adlarıdır. ;
* Anavatanları burasıdır derken, Hint-Avrupalıların (İndo-European)Anavatanı olarak görürler ve bu yönde araştırmalar yapıp, paylaşırlar. Tıpkı Luvileri parlattıkları gibi, ki işgalci Hititlerin bir koludur, ama onlardan önce burada yaşayan halk eklemeli dil kullanır ve Türklerin varlığı tabi, onlardan hiç bahsetmezler. Bu Luviler için açılmış "akademik" linkte "Sea People" (Deniz İnsanları) için Hint-Avrupalı terimi kullanılır, halbuki değildir çünkü onlar Etrüsk olan Tur'shalardır. Ve Tur ile Tar Türk kelimesinin köküdür... ; ve ;
* Pardon Alfabeyi kim kimden almış?... Yani doğru bilgilerin içine serpiştirilmiş (önyargıyla) yanıltıcı ve bilinçli bir şekilde yapılmış yanlışlardır.... makaleden (...) "700BC Etruscans borrow alphabetic writing from Greeks, and become first people in Italy to write" (...) - MÖ.1200 lerde göçen Etrüskler alfabeyi Hellenlerden almamıştır, hatta Hellenler acaba kimden almış ta kime vermiş?
An Archaic Dictionary: Biographical, Historical, and Mythological; from the Egyptian-William Ricketts Cooper
MÖ.13.yüzyılda "Deniz İnsanları" (Sea People-Pelasglar) Mısır sahillerinde görülür, Mısır kaynaklarında adları da Tur'sha ya da Toorshah'dır. Etrüsklerin atalarındandır. Mısır Memphis'de yabancılar için ayrılmış mezarlığın adı Rasetau ve Tarkan'dır (Tarkhan). Etrüskler kendilerine Rasenna, Hellenler ise Tyrsenoi (Tur'senoi, yani Turan), Romalılar ise Tusci (Etrusci) derken, Rasenna liderlerinden birinin adıdır ve Göktürklerin kurucu boyu olan Asena (Ashina) ile aynı isimleri taşır. Ve her ikisi de Dişi Kurt'tan türemiştir. Leto'nun dişikurt, Apollo'nun Lykos (Kurt), Artemis'in (Ertemi) kurtların simgesi olan Ay tanrıçası olması ile Romalıların Etrüsklerden çaldığı Dişikurt efsanesi arasındaki bağı hiç düşündünüz mü?
Tarkan (Tarquin) hanedanlığı Roma'yı MÖ.509'a kadar yönetenlerin adıdır ve Tarkan (yabancı kaynaklarda Tarkan-Darqan-Darkan olarak ta geçer) kelimesi Türkçe olup, bir sıfat olması dışında demir ile ilişkili olup Etrüsklerin Avrupa'da "Demirci Millet" olarak tanındığı da bilinir. Heredot'un da bahsettiği Targitay'da ise İskit-Türklerinin atası olarak geçer. Bugün Lermontov olan şehrin eskiden adı Tarkan (Tarxan) dı. "Hellen" mitolojisindeki! demirciliği ve büyücülüğü ile ünlenen Arimaspi kimlerden? Arimaspilerle komşu Hyperborealılar ve Apollo rahibi olan Abaris? Abar, Avar Türklerinin antik dönem adıdır. Hyperborealılar İskitlerin bir boyudur, tıpkı Arimaspiler gibi...
"Tarkan kelimesi Türk imparatorluklarının merkezinde bulunan Türklerce «imtiyazlı hukuklara malik devlet adamı» manasına kullanılmıştır. Orhon kitabelerinde de bu manada kullanıldığı anlaşılıyor. Halbuki aynı kelime Tiyanşan kırgızlarında, ve hâlâ eski Türk kültürü tesiri altında yaşıyan Moğollarda «demirci ustası«» demektir ki, iptidaî manasında hâlâ yaşadığı görülüyor. İptidaî devirlerde, Türklerde demircilerin imtiyazlı hukuklara malik olduğu Kırgız, Altay ve Yakut Türklerin in ananelerini tetkikten anlaşılmıştır [1] .... Abdülkadir İnan
[1] Eski devirlerde «demirci», genel olarak bütün san’at sahipleri İlâhî menşeden olduğuna veyahut bir «ruh» un himayesinde bulunduğuna inanılmıştır. Yakutlara göre Kam-Şaman ile demirci bir yuvadan çıkmışlardır (« us da oyun bir uyalah», «oyun us bir sirten turar» Seroşevski. Yakutlar,I,631). Islamiyeti kabul etmiyen Türklerde «târhan» kelimesi XI. asırda «emir» manasına kullanılmıştır." - Abdülkadir İnan
Moğollar milattan önce Ege havzasında değilken kullanılan Tarkan ve Demircilik ilişkisi ile Etrüskler, İskitler, Türkler.... ;)
Mısır'daki mezarlıkta bulunan ve Etrüsklere ait olan mumyanın (Zagreb Mumyası) üzerindeki yazıtta Xis kelimesi geçer. Kız kelimesidir ve mumya genç bir kadına aittir. Ayrıca Kayı boyu (IYI) tamgası görülür, ki Etrüsk kökenli olan Jül Sezar kendisini takdim ederken "Ben Kay (Gay) Juluis Ceaser" derken Kay-Gay soyundan geldiğini belirtir. Pelasglar da Etrüsklerin atalarındandır ve onların dili de Türkçedir tıpkı Troyalılarda olduğu gibi...
EK: Rasetau daki TAU Türkçe kökenli olup DAĞ demektir yani Taurus olan Toros Dağları'nın adı da Türkçedir. Orta Asya Türklerinde hala TAU olarak kullanılır (UluTau gibi)......
..... * "Etrüsklerin dili, Kafkasya’da hâlâ konuşulan dillerle bağlantılıydı. Bunu ilk kez, elli yıl önce Thomsen ortaya çıkarmış, Marr da onaylamıştı." der George Thomson, aslında Hodder 1867'de, Isaac Taylor da 1876'da Etrüskçenin Turan dili olduğunu yazmışlardı. Kafkaslar Slavlaşmadan Persleşmeden önce kim yaşıyordu? Bugün dahi Türkçe konuşan kökeni Türk olan halklar yaşar ki Kimmerler ve İskitlerin derin izleri vardır. Etrüsklerin arasına Kimmer-Türkleri de karışmıştır.
"İtalya’nın eski özel adlarındaki Türkçe köeknli ögelerin özellikle ilgi çekici olanları Kimmer (Cimmerium) ve Gargarya yer adlarıdır. Eskiden İtalya’nın güneyinde Gargarya adında bir kentin varlığı ancak, “Truvalılar” bölümünde anlatılan Truva ülkesindeki “Gargar” kenti adını Truvalıların İtalya’ya getirmesiyle açıklanabilir. Eski Truva kenti yakınlarında Gargar adlı bir kentin bulunması ve Anadolu’da Gargar adlı bir ulusun yaşamış olmasıyla ilgili Strabon’nun verdiği bilgiler bu göçü kanıtlamaktadır. Eski Kimmer (Cimmerium) kentiyse Etrüsklerin yerleştiği İtalya’nın Kampanya (Campania) Bölgesinde bulunuyordu. Kimmerlerden günümüze ulaşan soy kütüğünde, onların Bulgarın ulu atası sayıldığı anımsanınca, İtalya’nın eski özel adlarında Bulgar-Çuvaş kökenli ögelerin kaynağıyla ilgili açık bir düşünce oluşmaktadır. Aşağıda görüleceği gibi, Etrüsk yazıtlarında düzenli bir biçimde kendini gösteren Çuvaş diline özgü seslerin (ünlülerin) simgeleri de Kimer- Bulgar ögesinden doğmaktadır. Üstelik Çuvaş Türk dili, Bulgar Türk dil kümesinde bulunmaktadır." der Prof.Cingiz Garaşarlı "Truvalılar ve Etrüskler Türk İdiler" kitabında (Azerbaycan)
* "In our view the Etruscans appear to be an original Turanian race , which formed the underlying stratum of population over the whole world and which cropped up, like Basques in Spain, in that part of Italy called Etruria." Handbook of Archaeology, Egyptian - Greek - Etruscan - Roman, Hodder W.Westropp, 1867
Buraya not:
Bu 19.yy kitaplarına bazı arkadaşlar "bunlara biz çöp diye bakıyoruz" demişti. Acaba onun hocaları ne okumuş, 21.yy kitaplarını mı? O dönemde ırkçılık henüz hat safhada değildi. "Batılıların" bu tarihlerden sonra kendilerini ari ırktan sayması, diğerlerini hor görmesi, bu yüzden Hellenciliği yüceltmesi, kendilerini de onlardan gelme bir medeniyet olarak saymalarını hiç sorgulamıyoruz ama.... Hodder bile "higher" (aryan) ve "lower" (turan) olarak medeniyetleri iki ayırsa bile, "higher" olanların "lower" olanlardan öğrendiğini itiraf etmekten kendini alamıyor...ki aryan veya hint-avrupa , hint-iran diye bir medeniyet, bir ırk, bir millet yok! Bizim Ural-Altay'ımız gibi 19.yy'da uydurulmuş bir sınıflandırma....
* Bu "Deniz İnsanları"nın Fenike sahillerine gelip yerleştiği söylenir. Şehirlerinden birinin adı TYR'dır, tıpkı Tursha - Tyrsha kelimesinde olduğu gibi. Hellenler yazıyı Fenikelilerden almıştı değil mi :) Hellenlerde MÖ.1200-MÖ.800 arasında yazı yoktu! Yazıya MÖ.800'den sonra geçer ki, ancak MÖ.650 lerde oturur. Yani bu deniz insanları Fenike'ye geliyor, bir kısmı da İtalya'ya gidiyor ama Etrüsklerin atalarından olan bu Turshalar yazıyı Greklerden alıyor, öyle mi? İronik.. :D . Fenike alfabeyi Türklerden almıştır, kendileri bulmamıştır. Daha da mantıklı olan İskit-Türklerinden aldıklarıdır. Arkaik Greklerde kelime ayracı olan iki nokta veya daha fazla nokta üstsüte vardır ama klasik Grekte bu yoktur. Göktürk alfabesinde Etrüsk yazıtlarında (Lemnos dahil) bu vardır.
Arkaik Hellen yazıtı: Ne var burada iki nokta üstüste.. ;)
Handbook of archaeology: Egyptian, Greek, Etruscan, Roman — London, 1867
* Lemnos Yazıtı MÖ.6.yy dan olmasına rağmen Yunanca okuyamadılar. Etrüsk alfabesiyle Etrüskçe yazılmıştır ve de Türkçe okunmuştur.... Yani Latin alfabesinin kökeni olan Etrüsk alfabesi ile Göktürk abecesinin kökeni aynıdır. Hellenlerin "İskit" olarak isimlendirdiği "Saka" Türklerine ait Issık kurganından çıkan yazıt Türkçe okunmuştur. Türk Alfabesidir ve de tarih MÖ.5.yy'dır, yani daha ne demeli ki? Gordion'da Kimmer Türklerine ait yazıtlar bulunmuştur, yani Türklerin abecesi vardır. Türkçenin Akadca üzerindeki etkisi 2014 senesinde akademi camiasına duyuruldu. Türkçe Akadca üzerinde etkili ise Akadlardan önce bölgede Türklerin varlığını gösterir. "Batılılar kabul etmiyor diye biz de kabul etmeyiz" demek baştan yenilgiyi kabullenmek demek. Onlar seni iplemiyor ki tarihini kabul etsin! O güzelim incileri dökülür sonra, çünkü her taşın altından bizimkilerin tarihi çıkıyor.... Atın evcilleştirilip binilmesi, Pantalon, Polo, Çiçek Aşısı, Greenwich zig rakamları... gibi... ;) Ve ne yazık ki, Türkler kolayca asimile olan bir millettir... Hellenleşir, Romalılaşır, Keltleşir, Slavlaşır, Çinlileşir, Araplaşır... Bugün bile, Türk olan Avşarları, Artukluları, Karakeçilileri Kürtleştirdikten sonra....
2017 ve devamında Barışın gelmesi dileği ile Saygılar,
SB.
(Sözüm Meclisten dışarı...)
* * *
Etruscans Genetic Study
7th to 2nd centuries BC
Introduction
Could it be that the genetic data would confirm the linguistic theory so thoroughly dismissed by most of the linguists? The explosion of the genetical studies we are experiencing brings results from a completely different angle. Below is a table found in the following citation, which is equipped with all the details of the methology, criteria, results and conclusions. For a preview, here is a table showing that a virtual Etruscan, averaged over the breadth of the sample and over a period of 5 centuries, was genetically composed of ca. 45% Türkic, 35% Basque, and 20% N African material. Since it were the Etruscans who immigrated to the Apennines, it would not be unthinkable that the Türkic people imposed their language and genes over the ingenious Basko-N.African population. After all, what were stating the estimable Adilya Aida and F.R. Latypov, the author of the work published in 1995 in Kazan, might have a merit, as well as the notion that masses of Trojans after the defeat in the Trojan War emigrated, a part to Balkans and a part to Apennines, and the Apennine group, called Etruscans by their Basko-N.African neighbors, created Etruria, gave us the alphabet to write this page, jumpstarted the Rome, and sparked its rise and initial institutions. Another research leads to the Türks and Sumerians, as phrased by A.Toth:
[(The Stanford (USA)] "publication (Achilli 2007) proves that the Etruscans are closestly related to the Turks. But given the many common words in Etruscan and Hungarian (Alinei 2003, Tóth 2007a, 2007b), the genetical relationship of Etruscan to both languages is only valid when these languages have as common basis Sumerian."
okumak için link: Turkic World
(N.Kisamov'un sitesi, Türkoloji adına akademik makaleleri toplar ve yazar. Anasayfadan diğer makaleleri de okumanızı öneririm. Kisamov'un diğer yazısı: Academic articles about Turcology - Turkish History= Turkicworld)
* * *
Gazete deki makale 2007 yılına ait : Aynı yıldan Sempozyum :
Tarihten Bir Kesit - Etrüskler
Türk bilim adamları Etrüsklerin, bal gibi proto-Türklerden olduklarını “kör gözüm parmağına” örneklerle gösterdiler.
ETRÜSKLERİN KÖKENİ NEDİR?
Sempozyumun yürütücüsü, arka planda kalmaya özen gösteren, son yıllarda vaktini bilimsel toplantılar düzenlemeye hasretmiş olan Günseli Başar'dı. Evet, yalnış okumadınız, eski Avrupa güzelimiz, bundan bir süre önce Adile Ayda (1912-1992)'nın, Etrüsklerin günümüzde İtalya denilen topraklara göç etmiş (bir Türk kavmi olduğunu belirttiği) İskitler olduğunu açıklayan Etrüskler (Tursakalar) Türk İdiler (1992) kitabını okumuş ve bu konunun Batılı bilim adamlarıyla tartışılması gerektiğine inanmıştı.
Bu arada bir parantez açarak şunu belirteyim: Başar sempozyumun her hususuyla en ufak ayrıntısına kadar ilgilendi ve yabancı konuklara, tam bir Türk misafirperverliği sunulmasına azami özeni gösterdi, TTK'nın konuk etmediklerini evinde ağırladı. Başar'dan başka, sempozyumun iki “kraliçe”si daha vardı: Sümerolog Muazzez İlmiye Çığ ile Ankara Üniversitesi eski öğretim üyesi, klasik diller (Yunanca-Latince) uzmanı Nilüfer Gürsoy.
Ben bu yazıda sempozyumla ilgili bazı hususlara değinmek istiyorum. İki gün süren sempozyumun programında bildiri sunanlar arasında arkeologlar ve antropologlar çoğunluktaydı. ABD'deki Pennsylvania Üniversitesi'nden DNA uzmanları Prof. Theodore G. Schurr ve asistanı (KAD sempozyumlarından tanıdığımız) Ömer Gökçümen dışında büyük çoğunluk, İtalya'dan ve Türkiye'dendi. İtalyanlar arasında bildirilerini İtalyanca sunan bir Portekizli ve bir Rus da vardı. (Simültane çeviri olanağı bulunuyordu.)
Demek istediğim, sempozyum daha çok bir İtalyan-Türk buluşması şeklinde geçti. İtalyanlar, kendilerini Etrüsklerin varisleri saydıkları için bunu çok olağan buluyorlardı. Bir “Doğu” ülkesinin “taşrası”ndaki bir tatil kasabasında bulunan bir orta eğitim kuruluşunda gerçekleşen bu toplantıya da, kendilerini dinleyecek yerel (olduklarını düşündükleri) katılımcıların, Avrupa tarihi konusunda hiç bilgileri olmadıklarına peşinen hükmetmiş, genelde üniversite birinci sınıf ders kitabı düzeyinde bildiriler hazırlamışlardı.
Mukabil toplantılarda Batı'da kayıt ücreti alındığından ve yolculuk ile konaklama harcamalarını, bildiri sunanın kendi üniversitesi ödediğinden, karşılaştıkları el açıklığını (bizlerin vergilerinden TTK’nin kendilerini konuk edişini) biraz “Şarklılık” diye küçümsüyor, biraz da böyle konuk edildiklerine göre kendilerinin çok önemli olduklarını varsayıyorlardı. Programda adı olduğu halde gelmeyen İtalyanlarında ceplerinden hiç para çıkmadığı için kaybedecekleri olmadığı gibi, biraz da toplantıyı hor gördüklerinden gelmediklerini düşünüyorum. Bu davranışın en uç tezahürünü, haber vermeden kendisi yerine asistanını gönderen İtalyan gösterdi. TTK başkanı da haklı olarak bu genç kişinin otel masrafını ödemeyi reddetti. ...
İki gün süren konuşmaların daha başından ortaya çıkan tablo şu idi: Bugün İtalya denilen topraklarda çok yüksek bir uygarlık geliştiren ve hem Helenleri hem de Romalıları etkileyen, Romalıların neredeyse hemen her alanda müesseselerinin temelini borçlu oldukları—bu konunun altının çizilmesi gerek—(bundan 8 000 ila 10 000 yıl önce ortaya çıkan) Etrüskler, bu topraklara Anadolu'dan ve özellikle Batı Anadolu'dan gitmişlerdi. Bunu Herodot zaten M.Ö. beşinci yüzyılda söylemişti.
Bildirilerden anladığımıza göre günümüzde de, arkeologlarla birlikte çalışan botanistler ve zoologlar, binyıllar öncesinin bitey ile direyini (bitki örtüsü ile canlı varlıklarını) inceleyerek aynı sonuca varmışlar, Herodot'u teyid etmişlerdi. Bir süre önce basına yansıyan haberlerde de, kimi DNA analizlerinin de aynı sonucu verdiği belirtilmişti. Ancak, basındaki haberler çok önemli bir nüansı kaçırmıştı: Mesele, Batı Anadolu'dan giden kişilerin kim oldukları konusuydu. Sonuçta Aristoteles Onassis ile Yorgo Seferis de İzmir'den gitme...
Yani Türk gazetelerindeki, üzerinde pek düşünülmeden yazılan haberlerde, bugün Türkiye olan topraklardan gitmek, Türk olmakla özdeşleştirilmişti. Ama İtalyanlar ve genelde Batılılar böyle bir özdeşleştirmeyi saçma buluyor, 10 000 yıl öncesinin Batı Anadolusunu Antik Yunan'ın bir parçası olarak görmek istiyorlar—dı bu sempozyuma kadar.
Oysa Etrüsklerin kökeni konusuna eğilmiş, diplomat olarak Roma'da görev yaparken— gereğinde, işinden izin alarak—bu kentte ve genelde İtalya'da araştırmalarda bulunmuş olan Ayda, 1970'lerin başından, vefat ettiği 1990'ların başına kadar yayımladığı gittikçe hacmi artan yapıtlarda, Etrüsklerin “Tursakalar” denilen proto-Türklerden olduğunu saptamış, hatta bulgularını Fransızca olarak (Les Étrusques Étaient des Turcs. Preuves, 1985) da yayımlamıştı.
Bilindiği gibi, hâlen hayatta olan, bu konu üzerine bütün bir ömür hasretmiş, çeşitli eserler vermiş iki kişi vardır: Kazım Mirşan ve Haluk Tarcan. Mirşan'ı Hulki Cevizoğlu'nun bundan birkaç yıl önceki televizyon programından hatırlayacak olanlar olacaktır. Bu sempozyumda, kendilerinden katkı talep edilmemişti. Programda yoktular! Ama her ikisi de, bütün bir ömür sarfetmiş oldukları konu söz konusu olduğu için, davet beklemeden koşup gelmişlerdi.
İlk gün, bildiri sunan Türk tarihçilerden biri, isim vermeden gayet bariz bir şekilde, yüksek eğitimini Almanya'da yapmış bir mühendis olan 1919 doğumlu Mirşan ile uzun yıllar Paris'te yaşamış etno-müzikolog (ve doktor/bestekâr Bülent Tarcan'ın akrabası) Tarcan'ı kastederek, “bilimsel olmayan” çalışmalar yapan kişileri eleştirdi ve çalışmalarının “deli saçması” olduğunu belirtti.
Böylelikle sempozyumdaki Türk akademik camiasına dahil kişilerin paylaştığı, sempozyum boyunca kahve aralarında da tekrarlayacakları görüşü dile getirmiş oldu. (Bodrum'da yaşayan) Mirşan ertesi gün görünmedi. “Dün söylenenlere kırıldı” dendi. Tıpkı Ayda gibi birçok dil bilen ve gene tıpkı Ayda gibi, hem Batı kültürüne hem de en geniş anlamda Türk dünyası kültürüne vakıf, bu ileri yaştaki zatı kırmak neye yaradı, pek anlayamadım. Fransızlar, akademik sisteme girmemiş kişilerden yararlanmak için Collège de France'ı kurmuşlardır. O kuruluş olmasaydı, ne Foucault olurdu, ne de Barthes....
Tarcan ise gene de geldi; hatta bir oturumun başkanlığını yapan Çığ, oturumun sonunda Tarcan'ın konuşacağını ilan etti. Nihayet, sadece bildirilerden sonra soru sorma sırasında yorumlarında (ya da kızanların deyişiyle “korsan bildirileri”nde) çok kısa dinleyebilmenin ötesinde, Tarcan'ın düşüncelerini öğrenecektik. Ama TTK başkanı Yusuf Halaçoğlu hemen fırladı, “olmaz, ancak kapanış oturumunda konuşabilir” dedi. Kapanış oturumu geldi çattı, Halaçoğlu evsahibi olarak sahneye çıktı, konuştu ve sempozyumu kapadı. Tarcan öylece konuşmadan kaldı. (Başka bir nedenle herkes üstüne çullanmışken ben de buna katılıyor görünmek istemem ama) Halaçoğlu'nun yaptığını hiç etik bulmadım.
Anladığım kadarıyla bu iki Etrüskolog sürekli dışlanmışlar, sürekli horlanmışlar; bunun sonucu olarak kendilerini savunma konumuna sokmaya mecbur kalmışlar, bundan dolayı da belki kimileriyle takışmışlar. İkisi de bağımsız doğa sahibi. Doğu Türkistan'da doğan Mirşan günlük hayat açısından Türk toplumuna tamamıyla intibak etmiş ama kitaplarını yazdığı dil, Türkiye Türkçesi ötesi bir dil. Belli ki, bizlere asıl Türkçe budur demek istiyor. Yazdıklarının içeriği de ileri düzey cebir gibi. Belli ki üniversite birinci sınıf düzeyinde zihinlere vakit ayıracak, kendini onlara göre ayarlayacak değil. Tarcan ise, entelektüel açıdan aynı derecede kibirli: Birisi bildiri sunduktan sonra söz isteyip, “bu kişinin bütün söyledikleri yanlış” anlamına gelen müdahalelerde bulunması görülecek şeydi (Tarcan'a göre Etrüskler İtalya'ya Alp dağları tarikiyle varmışlar). Ömrünü Paris'te geçirmiş, İstanbul'un yüksek burjuva ailelerinden birinden olan Tarcan, belli ki, doğru dürüst yabancı dil bile bilmeyen Anadolulu öğretim üyelerini çileden çıkarıyor, kompleks içinde bırakıyor. Tabii İtalyanlar da kendisine ayrı ifrit oldular, çünkü kendilerine aynı platformda muhatap olacak donanımda ve de alttan alacak kimse değil.
Özetle söylemek gerekse, hiç de “diletant” olmayan bu iki bilim adamına sahip çıkmak, henüz hayattalar iken “cebir”i çözecek birilerini yetiştirmelerini sağlamak, bildiklerini bir sonraki kuşaklara aktarabilmek, tezlerinin doğruluğunu ölçecek (ya da yanlışsa, nerelerde yanlış yaptıklarını saptayacak) her türlü çalışmanın yapılabilmesini sağlamak, bir başka deyişle birikimlerinden yararlanmak, toplumumuzun öncelikli, birincil görevlerinden biri olmalıdır. Hadi diyelim bu kişiler devlet üniversitelerinin kabul edilme ölçütlerine uymuyorlar; gösteri dünyasının kimi şöhretlerini “öğretim görevlisi” diye istihdam eden özel üniversiteler ne güne duruyor? İşte değinmek istediğim ilk husus bu... Tabii, Batılı formasyonu almış Türkiye Cumhuriyeti eliti, Etrüsklerin Türk olma olasılığına antipati duyuyor (aslında “Türk” değil, ya “proto-Türk” ya da “Türkî” demek gerekir).
Kabul edelim, kimisi “sahibinin sesi” olmaktan, yani Batılı'nın söylediğini tekrarlamaktan huzur duyuyor; çoktan oluşmuş “süperego”su ona böyle dikte ediyor—böylesi davranışı, çağdaşlığın bir zorunluluğu olarak görüyor. Kimisi de, erken cumhuriyet dönemi resmi tarih söyleminin hortlaması olarak yorumluyor (nitekim, son “göç” sempozyumunda tarihteki Türk göçleri konusunda konuşurken Etrüsklere de değinen, Kocatepe Üniversitesi'nden Ekrem Memiş'e salondan böyle bir eleştiri geldi). Ayrıca, Müslüman Türk insanı, Hz. Muhammet'ten on bir binyıl önce yaşamış bu insanlarda (hiç değilse heykellerinde), alıştığı tarzda iffet kaygısı bulmuyor; bu da, sanırım Etrüsklere yabancılaşmasını arttırıyor.
Ayda'nın bütün kitaplarını okumuş bir kişi olarak ve 1992 yılında, Başkurtistan'da aynı şekilde düşünen Ferit Latipov'la konuştuklarım ile Doğu Türkistanlı Mirşan'ın çalışmalarını düşünerek, benim kişisel görüşüm şu: Bugün “Türkî” diye nitelendirdiğimiz dilleri/lehçeleri ve kültürleri bilhakkın (ve doğma-büyüme) bilenler, sadece Türkiye Cumhuriyeti deneyiminden geçmiş insanların algılayamadığı nüansların farkındalar. Bundan dolayı, bu insanlara kulak vermek gerek.
Sempozyumda, genel olarak antropolojiyi ya da DNA analizlerini ele alan bildirilerden sonra esas konuya girildi. (Bu arada, yanlışlıkla arkeoloji buluntusu kemiğe dokunursanız, kendi DNA'nızın analizini yapacak olduğunuzu, yani DNA analizinin basının yansıttığı gibi kolay bir süreç olmadığını öğrendik.) Yukarıda da değindiğim gibi, konuk bilim adamlarının bildirileri pek yavandı. Hatta dayanamadım, söz alarak bir tanesine, “çeviriden dinlediğim kadarıyla bildiriniz sadece betimleyici; teziniz, var ise, ne ki?” diye sordum. Cevap veremedi... Türk bilim adamları ise söylediklerinden çok, gösterdikleri dialarla (daha doğrusu, günümüz teknolojisi power point ile), bir kez, Türklerin henüz “proto-Türk” denmesi gereken dönemlerinde çoktan Anadolu'ya ayak basmış olduklarını kanıtladılar.
“1071”in, en azından bu sempozyuma katılanlar için, hiç bir büyüsü kalmadı. “Kuraklık dolayısıyla Orta Asya'dan göç” efsanesi de (Memiş'in bildirisiyle) yapı- söküme uğradı, bir başka deyişle çökertildi. (Bu bilgilerin tarih ders kitaplarına girmesi ne kadar alır, bilmiyorum.) Türk bilim adamları Etrüsklerin, bal gibi proto-Türklerden olduklarını “kör gözüm parmağına” örneklerle gösterdiler.
Hâlâ inanmamak için (ya Batı damgası almamış her tür önermeye kapalı olmak; ya peşinen, söylenenleri/gösterilenleri, Batı bilim dünyasından nasibini alamamış “milliyetçiler”in “kendin üret-kendin kabul et” söylemi sayıp ciddiye almamak; ya da) insanın, sunuşlar sırasında gözlerini kapatmış, kulaklarını tıkamış olması gerekti—iki taraflı Türkçe, İngilizce ve İtalyanca simültane çeviri, en ufak kuşkuya yer bırakmıyordu.
İtalyan katılımcılar çok bariz bir şekilde suskunlaştılar... Normalde, hayret etmeleri, büyük şaşkınlık ifadesinde bulunmaları gerekti. Ama sus pus oldular, hiç soru sormadılar. (Bence hiç şaşmamaları İtalyanların durumdan haberdar, ama konuyu ilanihaye geçiştirebileceklerini sanmış olduklarını ortaya çıkardı.)
Çığ (bütün ününü, meslekî saygınlığını arkasına alarak), “Sümerliler Türktü, yazılarını çözen Batılılar Türkçe bilmediklerinden anlamamışlar” dediği zaman dahi reaksiyon olmadı, kimse itiraz etmedi... Avrupa Birliği'nin neden Türkiye'yi almak istemediği, bir kez daha elle tutulurcasına anlaşılıyordu: Hangi alanda olursa olsun, Türkler Avrupalıların balonuna iğne sokuyor.
İkinci (ve son) günün öğleden sonrasında İtalyanlar tam anlamiyle pıstılar. Başka kelime bulamıyorum. İlk günün sabahı ne kadar, tabir caizse “şişinme” içinde olmuşlarsa, sempozyum sonunda o derece pısıp kalmışlardı. Yapılan tek çıkış bir İtalyan katılımcının, tıpkısının aynısı heykelin Kuzey Avrupa'da, Güney Amerika'da Mayaların yaşamış olduğu yörelerde, Ön-Asya'da (Anadolu'da) ve İtalya'da Etrüsklerin yaşamış oldukları yörelerde yapılan kazılardan çıktığını gösteren (Orhun Yazıtları uzmanı, Atatürk Üniversitesi'nden) Cengiz Alyılmaz'ı, “size kalırsa bütün insanlık Türklerden çıkmış...” diye adeta azarlaması oldu.
Halaçoğlu'nun havayı dağıtmak üzere, kapanış konuşmasında “Etrüskler proto-Türk olsalar ne yazar, olmasalar ne yazar” anlamında sözler söylemesi bence gereksiz, alaturka bir ödündü ! Bildirilerin TTK tarafından yayımlanacağı belirtildi. İnşallah bildirilerinde Ayda'nın adını vermeden görüşlerini dile getirenler, yazılı metinlerinde daha titiz davranırlar. Etrüskler, Justin McCarthy'lerini bekliyorlar...
Gönül Pultar
KÜLTÜR ARAŞTIRMALARI DERNEĞİ (Kulturad-PDF)
* Gönül Ayda PULTAR, ( 1943) yazar ve biliminsanı Sadri Maksudi Arsal'ın torunudur. (Maksudi : Türkiye’de Türkçülüğün temelini atanlar arasında bulunur. Cumhuriyetin ilk hukuk fakültesi olan Ankara Hukuk Fakültesi’nin kurucu hocalarındandır. Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu’nun kurulmasında önemli katkıları olmuştur. ETRÜSKLER TÜRK MÜ İDİ? kitabın yazarı Adile Ayda'nın da babasıdır.) ODTÜ, Bilkent ve Boğaziçi üniversitelerinde ders vermiş ve Harvard Üniversitesi’nde fellow (araştırmacı) olmuş; MLA, ASA, MESEA ve IASA gibi uluslararası bilimsel derneklerde çeşitli pozisyonlarda bulunmuştur. Başkan yardımcılığını yapmış olduğu Amerikan Etüdleri Derneği’nin çıkardığı Journal of American Studies of Turkey dergisinin kurucu yayın yönetmeni olmuştur. ABD’de yayınlanan Journal of Popular Culture dergisinin yayın kurulu üyesidir. İngiltere’de yayınlanan Comparative American Studies dergisinin, Eylül 2006’da çıkmış olan “İngilizce dışındaki dillerde Amerikan edebiyatı” özel sayısının konuk yayın yönetmenliğini yapmıştır. Dünya Bir Atlıkarınca (1979) ve Ellerimden Su İçsinler (1999) adlı iki romanı ile kültür araştırmaları konusunda çeşitli derlemeleri olan ve İlhan Babgöz’le nehir söyleşi kitabı Kardeşliğe Bin Selam’ı gerçekleştiren Pultar’ın, dergilerde ve derleme kitaplarda makaleleri ile ansiklopedi yazıları Türkiye’den başka, başta ABD ve Almanya, Hollanda, İngiltere, Rusya gibi Avrupa ülkeleri ile Hindistan ve Japonya’da yayınlanmıştır. Halen Türkiye Kültür Araştırmalar Derneği Başkanı ve aynı zamanda Dünya Tatar Ligi Onursal Başkanı.
Tarihten Bir Kesit Etrüskler
2007 Sempozyum Bildirileri....
Basım Tarihi: 2008.....
*SUNUŞ A. Profile From History: The Etruscan
*GÜLEÇ, ERKSİN-GÜLTEKİN, TİMUR-ÖZER, İSMAİL-SAĞIR, MEHMET: Geçmişten Günümüze Anadolu: Eski Anadolu Toplumlarının Antropolojik Açıdan İncelenmesi
*GÜRSOY, AKİLE: Tarihten Bir Kesit: Etrüskler Türkiye'de Türk Tarihini İncelemede Antropoloji'nin Katkısı
*ARSLAN, AHMET-MİRŞAN, KAZIM-PARLAK, TAHSİN-TÜFEKÇİOĞLU, TURGAY-ZHDANOV, RENAT IBRAHYM-GİBADULİN, YAHYA: Archeological, Etymological, and Genetic Traces of Migrations Along with Etruscan Migration for Forming European Nations:
I. Migrational Traces Was Followed Together with Alphabetical Evolution
*MEMİŞ, EKREM: Etrüsk Kavminin Oluşumunda Troyalılar'ın ve İskitler'in (Sakalar) Rolü
*ÇIĞ, MUAZZEZ İLMİYE: Sümer Dili İle Türk Dili Karşılaştırmaları
*MUTLU, M. ÜNAL: Sümerce ve Etrüskçe Arkaik Türk Dilleridir.
*MUTLU, M. ÜNAL: Sumerian and Etruscan Are Archaic Turkish Languages
*DOĞAN, İSMAİL: Etrüsk Yazısının Kaynağı: Türk (Göktürk) Yazısı
*GÜRSOY, NİLÜFER: Homeros ve Herodotos'ta Etrüsk İzleri
*ALYILMAZ, CENGİZ: Asya'dan Avrupa'ya Ana Çizgileriyle Eski Türk Uygarlık Eserleri
*GAVRILIN, KIRILL: II Tempio di Veio: II Problema della Ricostruzione deü'acroteria Scultorea
*GUIMARAES, SILVIA: Ancient DNA Studies
*SERINO, VINICIO: From Erodoto To Dionisio of Alicarnasso: Comparition Hypotheses About The Etruscan Origins
GENICK, DANIELA COCCHI: L'etâ Dei Metalli in Italia: I Principali Processi Storici e i Collegamenti con L'area Egeo-Anatolica
*MASSETİ, MARCO: Ancient Historical Faunae of Continental And Insular Asia Minör, and Their Relations with the Western Mediten-anean, with Particular Reference to the Italian Peninsula
*DONATI, LUIGI: Anatolian Contributions to Etruscan Cultura.
daha önce paylaşmıştım , kaçıranlar için
* * *
Paflagonia projesi, Rotary International antetli bir dosyayla tanıtıldı.
Tarihi Veneto dilinin Etrüsk dilinden türemiş bir alfabeye sahip olduğu da belirtiliyor. Paflagonia'nın ise, Kastamonu, Karadeniz Ereğlisi, Zonguldak, İnebolu, Sinop, Bartın, Safranbolu, Çankırı ve Küre'den oluştuğu ifade ediliyor.
3200 yıl önce bu bölgeden "demir atlarla" Adriyatik kıyılarından İtalya'ya geçtiği belirtilen Enetler'in köklerine dönüşüne hedef alan projenin bir adı da "Köklere Dönüş Projesi." Proje dosyası ile birlikte dağıtılan bir haritada ise Anadolu coğrafyası, eski yerleşim bölgelerine göre adlandırılıyor. Buna göre, Anadolu'daki federe şehir devletlerinin adları şöyle: "Trakya, Bitinya, Misiya, Lidya, Karya, Likya, Pamfılya, Firikya, Kilikya, Kapadokya, Galatya, Paflagonya, Pontus, Ermeniya, Antakya, Mezopotamya..."
Basın bildirisinde ise şu ifade kullanılıyor: "Artık bütün Avrupa, köklerinin Troya ile başladığında hemfikir..." Bu ifadenin 1988 yılından beri Troya kazılarını yürüten arkeolog (ve tabii ki ideolog) Prof. Dr. Manfred Korfmann'a ait olduğu belirtiliyor.
Türkiye Cumhuriyeti Kültür Bakanlığı da "Köklere dönüş" projesini destekledi! İtalyan bisikletçiler, kendi ülkelerinden bisikletle hareket ederek Bartın'a kadar geldiler. Türkiye Cumhuriyet Kültür Bakanlığı, Türkiye'yi federe devletlere bölme projesinde müsteşar düzeyinde temsil edildi! Müsteşar Fikret Necip Üçcan, Türkiye Rotary Kulüpleri Genel Başkanı Enver Aytaç ve Suadiye Rotary Kulübünden Müjdat Yeşilbağ ve İtalyan temsilciler, bugün Avrupa'da yaşayan bütün insanların köklerinin Anadolu olduğu teorisine ses çıkarmadılar.
Tabii, proje aslında kendi kendini çürütüyor. Çünkü, Truva'nın Avrupa'nın değil, Türkler'in kökenleri ile bağlantılı olduğuna dair iddialar ve Atatürk'ün Dumlupınar zaferinden sonra "Truva'nın öcünü aldık" demesi bir kenara, bugünkü İtalya'nın Etrüskler tarafından kurulduğu, Etrüskler'in sembollerinin ve destanlarının da Ergenekon destanı ile aynı ve alfabelerinin de rünik Türk alfabesi olduğu biliniyor. ....
ARSLAN BULUT
TÜRKLÜĞÜN ŞİFRELERİ - link
EK:
Prof.Dr.Firudin Ağasıoğlu'nun Dokuz Bitik kitabından kesitler
Alttaki Hodder'ın tablosudur: Pelasgians'lara dikkat!
" Issık kurqanı ve içindekiler Türk tarihine ipucu verdigi için Moskovanın telimatı ile rus uzmanlar gelib, kazı ekibinin başkanı kazak arkeoloq Akişeiin eline o kabı tersine tutub fotoqrafı yayınlamaslnl önermişler. Ölenin de kemiklerini aradan çıkarmışlar, Orada bir kız degil, erkek iranlı sak döyüşçü gömüldügünü, ters tutulan yazının da alfabesi belli olmayan bir yazı olduğunu söylemişler. Böylece Altun geyimli döyüşçü nağılı yaranmış ve bizim "akllı" adamlarımız da hep o nağılı söylerler. Ben uzman doktorlarla o kemiklere baktığımızda onun 16-18 yazşı bir kız olmasını tesbit etdik, hem de yanında parfüme kabı, başında kazak kızlarının bugün de başına takdığı Saukel vardı... Yazı bir EB (ev) loqoqram çizgisi ile ilgili. Turfandan (Koço) Almata yakınına göçmüş Ogüzgü adlı biri Koçudakl yurtu (Ebi) anımsayan bir loqoqram (EB) çizdigini böyle yazmıştır: KOÇU ANISI AĞ EBİ ÖQUZ ER İÇİN OGÜZGÜ ÇİZIB. "
Prof.Dr.Firudin Ağasıoğlu Celilov
Lemnos Yazıtı
Lemnos inscription = Turkish
Adım Tursun Alp
My name is Tursun Alp
ETRÜSK HANGİ SIRADAYMIŞ?
WHERE is ETRUSCANS? In the line of TURKISH ALPHABET!
ilgili:
Who Were the Ancient Inhabitants of Asia Minor?
"The aim of this chapter is to point to the endless list of the Türkic toponyms we find not only in Europe, but all over the world. This indicates that apparently at some time the humanity didn't speak any other language but Türkic."