"Batı Hunları çağında M.Ö. 5. Asırda Aral Gölü bölgesinde ülke
ve kavim adı olarak Çin kaynaklarında Tü-kü-mön adı geçmektedir."
Eski zamanlarda Oğuz boylarının toylarda yiyeceği koyun etinin kısımları da belli bir kaideye bağlanmıştır. Bu kısımlara sünük (kemik) denir. Ongunlar gibi her dört boyunda müşterek sünüğü vardır. Yıldız Han Oğulları’nın (Afşar, Bey-dili, Karkın, Kızık) sünüğü de sağ umaca yani kalça (sağırı) kemiği kısmıdır.
Ebulgazi Bahadır Han şöyle anlatmaktadır.
“Altın çadırın baş köşesinde Kün Han oturdu. Koyunun başını ve arkasını, kuyruk sokumunu ve bağrını önüne koydular. Her kim Hakan olursa payı bu olsun dediler. İç eşiğinde Irkıl Hoca oturdu, göğsünü pay verip vezirlerin payı bu olsun dediler. Sağ kolda birinci çadırda Kün Han’ın büyük oğlu Kayı’yı oturttular, sağ aşıklı iliği pay verdiler, Bayat onu doğradı, Sorkı atlarını tuttu. İkinci çadırda Alka-evli’yi oturttular, sağ kol iliğini pay verdiler, Kara-evli onu doğradı, Lala atlarını tuttu. Üçüncü çadırda Ay Han’ın büyük oğlu Yazır’ı oturttular, sağ yanbaşı pay verdiler, Yıpar onu doğradı, Kumı atlarını tuttu. Dördüncü çadırda Dodurga’yı oturttular, sağ uyluğu pay verdiler, Döğer onu doğradı, Murdaşuy atlarını tuttu. Beşinci çadırda Yulduz Han’ın büyük oğlu Avşar’ı oturttular. Sağ uyluğu pay olarak verdiler. Kızık onu doğradı, Torumçı atlarını tuttu vd...”
Görüldüğü gibi Oğuz töresinde protokol bakımından Avşar önde gelen boylardandır. 24 boy arasında hükümdar çıkarmış 5 boydan birisi olması ve henüz İslam öncesi dönemlerde Oğuz rivayetlerinde Avşarlardan “El” (devlet kurma gücü) olarak bahsedilmesi onların Türk tarihindeki önemini ortaya koymaktadır.
......
Eski Kaynaklarda Avşarlar
Afşarlar, İslamiyet öncesi de varlıklarını hissettirebilen büyük ve geniş bir boy olarak karşımıza çıkmaktadır. En eski Oğuz rivayetlerinde, Afşarlar hakkında şu bilgiler vardır :
“Oğuz İli’nin Hakanı Köl Erki’nin bir kızı vardı. Çok güzel, baba ve anasının bütün işlerine muktedir. Korkut, Köl Erki ile Tuman’a söyleyip yedi gece-gündüz düğün yapıp padişahlara layık esbap ve çeyiz ile Köl Erki’nin kızını Tuman’a verdi.
Aynı zamanda Ayna Han diye Avşar İli’nin Han’ı vardı. Ayna Han bu kızı oğluna istemişti. Köl Erki’de kabul edip kızı verecek olmuştu. Ayna Han kızı Tuman’a verdiğini işittikten sonra asker çekip Köl Erki’nin üzerine yürüdü. Köl Erki de büyük bir ordu ile karşı varıp vuruşup Ayna’yı mağlûp etti. Ayna’nın oğlunu öldürdü ve Avşar’ın askerini kırdı. Ayna’yı kovalayıp yurduna vardı. Yurdunu alıp altı ay orada oturdu. Ayna kaçıp başka bir ile gitti. Köl Erki ant içip, Ayna’ya adam gönderip dedi ki; “Bu kötülüğü yapan sen değildin, oğlun idi. O da cezasını buldu. Şimdi seninle kardeşiz, gel yurduna sahip ol, ben dönüyorum”. Elçi varıp bu sözlerin hepsini söyledi. Ayna inanıp gelip, Köl Erki’yi gördü. Köl Erki’de yurdunu teslim edip dönüp kendi yurduna indi.”
Bir başka yerde de şöyle bir hadise anlatılmaktadır :
“Buğra Han evlenmek istemektedir. Beyler “Han’a münasip odur ki evlensinler” deyince Han oğluna; “öyle münasip hatun nereden bulunur ki gelip annenin yerini tutsun” dedi. Kuzı Tekin “annem gibi olmazsa ondan daha aşağı olsun” dedi. Han “katiyen evlenmem” dedi ama oğlu Kuzı Tekin onun arzusuna bırakmadı. Avşar ilinde Eğrençe denilen zatın görülecek iyi, yurtta ün yapmış güzel bir kızı vardı. Onu Han’a alıverdi.
O bedbaht kızın gönlüne bu fikir geldi ki: “Kuzı Tekin’in bana meyli var. Onun için beni babasına bahane ile alıyor, ta ki kendisi benimle gizlice sevişsin. Yoksa ihtiyar adama benim gibi güzelliğe sahip bir kızı niçin alıversin” dedi. Bir gün Kuzı Tekin babasını göreyim diye gelince, Han uyumuş, kadın oturmuştu. Kadın Kuzı Tekin’in yanına gelip yüzünü ve gözünü elleyip okşamıştı. Kocası ile oynaşırken kadınlar nasıl yaparlarsa öyle yapmaya başladı. Kuzı Tekin gönlünden bu annem yerinde olup bana muhabbet gösteriyor dedi.
Yine birkaç gün sonra yalnız kalmak fırsatı bulup Kuzı Tekin’e “Hiç benim halimden haberin var mı ? Ben sana aşığım, geceleri uykum ve gündüzleri kararım yok. Benim halime bakmazsan niçin beni ihtiyar adama alıverdin” dedi. Kuzı Tekin “sen benim annemsin bu huyunu bırakmazsan seni parça parça edip her parçanı bir yere koyarım” dedi. Kadın olanları kendi kardeş karılarına danışınca onlar “Kuzı Tekin bu sözü Han’a, halka söylemeden önce söylemek gerek. Yoksa ölüme gidersin” diyerek bir kadın gönderdiler. O kadın varıp Kuzı Tekin’in evinden çizmesini çalıp, Buğra Han’ın evine geldi, sonra dönüp gidip çizmeyi yerine koydu.
O gece Han evde yoktu, ava gitmişti. Seher vakti kadın bağırmaya, yüzünü yırtıp her yerini kanatmaya başladı. Halk toplanıp vardı, kadın “Bu gece Kuzı Tekin gelip koynuma girdi. Sana aşığım, babama aldım ki gündüz babamın olursan gece benim olacaksın, yoksa yaşlı babam kadını ne yapsın. Anasına böyle iş nerde var diye bağırdım o da kaçıp gitti” dedi. Diğer kadınlar şahitlik ettiler. Gece kar yağmıştı yerde ayak izleri vardı. Kuzı Tekin’i çağırıp ayak izine baktılar, aynı. Buğra Han avdan gelince ona da söylediler. Han, beyleri de toplayıp Kuzı Tekin’i çağırdı. Bu ne iş, gece ne yapmışsın ? dediler. Kuzı Tekin kadından görüp işittiklerini anlattı. “Kadını babama ben almıştım utandım ve halk içinde rezil olmayalım dedim kadın önce davrandı” dedi. Halk ikiye bölündü. Kimi Kuzı Tekin’e, kimi de kıza inanıyordu. Han Kuzı Tekin’i dinleyip kadının yanında kalan hizmetçileri şiddet kullanıp sıkıştırınca gerçek ortaya çıktı. Buğra Han bunun üzerine “bu kadını istemiyordum, fitne çıkar diye, beni kendi arzuma bırakmadın şimdi ne yapacağını sen daha iyi bilirsin” dedi. Kuzı Tekin beş yabani tay getirtip kızı iki eli, iki ayağı ve boynunu bağlayarak, parçalayıp öldürdü.”
Bu rivayetlerden anlaşıldığına göre Afşarlar, İslam öncesinde de Oğuz Eli içerisinde büyük ve kuvvetli bir boy olarak görülmektedir. Çok kalabalık ve müstakil bir yurtlarının olduğu, başlarında da kendi soylarından bir hanlarının bulunduğu anlaşılıyor. Afşar ili hanının asker çekip, Oğuz ili hanı ile savaşabilecek kadar güçlü ve cesaretli oldukları ve bu gücün bir göstergesi olarak Oğuz Han’ının kızını istemesi önemlidir. Burada şu hususu da belirtelim, eski çağlarda kız istemek güç gösterisi demekti. Eğer kral kızını verirse muhatabı bir güç olarak kabul ediyor, vermiyorsa dikkate almıyor anlamına gelirdi. Göktürk Devleti de böyle bir olayla kurulmuştur. Bumun Kağan, emrinde yaşadığı Avar Hakanının kızını istemiş vermeyince de savaşarak Avarları yıkıp, yerine kendi devletini kurmuştu.
Yukarıda Avşar adına ilk defa miladdan önceki asırlarda Kafkasya civarında rastlandığından bahsetmiştik. Bunun gelişimine baktığımızda şu bilgilere ulaşıyoruz. M.Ö. 680 yılında Kimmerler’i yurtlarından atan Sakalar, Kafkasya, Doğu Anadolu ve Batı İran’a hakim oldular. Fetihlerini genişleterek bir ara Mısır’a kadar dayanmışlarsa da M.Ö. 624’te Alp Er Tunga’nın haince öldürülmesiyle zayıflayarak tekrar Kafkasya’ya çekildiler. Bu fetih esnasında Saka Türk birliğine dahil bir çok Türk boyu vardı ve bunlar buralarda yurt tutarak yerleşmişlerdir. Buralarda yurt tutan boylar arasında Salur, Döğer, Yazır, Karkın, Peçenek, Bügdüz, Afşar gibi Oğuz boyları vardır.
Afşarlar da Saka Türk Birliği’ne dahil olarak M.Ö. 680’li yıllarda Kafkasya’ya gelerek, Gürcistan, Azerbaycan ve Van bölgesine yerleşmişlerdir. Avşar ismine ilk defa M.Ö. 500’lü yıllarda rastlandığını yukarıda belirtmiştik. Artvin’in Hopa İlçesi’nin yerinde bulunan kasaba ve yakındaki ırmağın bu dönem yazarlarınca Absaros diye tanıtıldığını anlıyoruz.
M.Ö. 249 yılında devlet kuran Oğuzlar, Saka Türk Birliğine bağlı boylarla birleşerek Arsaklar (Partlar) adıyla İran tahtına geçtiler. Doğu Anadolu, Batı İran ve Kafkasya’da hakim oldular. M.Ö. 53 yılında Harran civarında Romalıları yenerek, anılan bölgelerde Büyük Arsaklılara bağlı Küçük Arsaklılar devletini kuran Val-Arsak, Kafkaslardan ve Bizans’tan gelecek saldırılara karşı perde vazifesi görüyordu.
M.S. 226 yılında Sasanlı sülalesinin kurucusu I. Ardeşir, Büyük Arsaklı Devletini yıktıktan sonra Azerbaycan ve Doğu Anadolu’daki Küçük Arsaklılar’a saldırdı. Romalıların yardımıyla ancak 60 yıl sonra (287’de) ülkelerine tamamen hakim olan Küçük Arsaklılar, III. Tridat zamanında (305-10) resmen Hıristiyanlığı benimsediler. 337’de yine Sasanlıların istilasına maruz kaldılar. Hz. Ömer’in Sasanlıları yıkışına kadar (642’de) 300 yıl İranlılar (Sasanlı), Gürcüler ve Bizanslılar ile savaşan Küçük Arsaklılar M.S. 429 yılında yıkıldı.
Bu devlet yıkıldıktan sonra 16 beyliğe ayrıldı ki bunlardan birisi de Dede Korkut hikayelerinde geçen Avşar Bey (Gence, Cavat bölgesi)[51] sülalesinden Ardzer-uni (Kartal Taşıma Hanedanı - Küçük Arsaklıların kurucusu Val-Arsak (M.Ö. 147-129) tarafından devletin avcıbaşılığı vazifesi verilip Ardviz = Av kartalı taşıma, Uni = Hanedan unvanı verildiği için böyle anılan) beyliğidir ki toprakları Van-Urmiye arası idi (Bu bölgenin eski adı Vaspurakan’dır. Urmiye şehrinin yeni adı ise Rızaiye’dir).
908 tarihinde Abbasilerin Azerbaycan valisi Türk komutanı Sac-oğlu Yusuf, Ardzer-uni Kralı Haçik Gagık’a (908-938) taç giydirerek Melik unvanı ile kendisine bağlamıştır. Ardzer-uniler, eski Türk sistemi olan İkili Sistemi uyguluyorlardı. Ülkenin doğusunda Gurgen Haçik, batısında ise kardeşi Senekerim hüküm sürüyordu. Haçik’in 1004’te ölümü üzerine ülkenin tamamı Senekerim’in eline geçmişti. Van ile Vastan (Gevaş) kalelerini çifte başkent (Eski Türk Töresi) olarak kullanan Gagık’ın torunu Kral Senekerim Hovhannes (1003-1021), 1018 yılında Selçuklu Başbuğu Çağrı Beyin akınlarında, “uzun saçlı” atlı kuvvetinin “geniş yaylar”ından attıkları okların karşısında kılıçla bir şey yapamadan iki kez yenilen askerlerinin bozgunluğunu Peygamber Yeşua ile Partlı Aziz Katolikos Büyük Nerses’in okuyup inandığı kehanetlerine bağlamış, yurdunu koruyamayacağını anlayıp zaten bu bölgeleri ele geçirmek ve hakimiyetini pekiştirmek için büyük bir orduyla yola çıkan Bizans Kralı II. Basil ile anlaşarak 1021’de Van bölgesini Sivas ile değişmişti. Ancak bu prenslik, 1080 yılında Anadolu’yu fetheden Selçuklular tarafından kesin olarak ortadan kaldırıldı. 9. Yy sonu ile 10. Yy başlarında yaşamış olan Kuzey Kafkasya’da geziler yapan Ermeni tarihçisi rahip Artsrunili Thomas, bu soydan gelir.
Arran-Albanya-Avganya bölgesinde Afşar Cevanşir kabilesinin hakim olduğunu görüyoruz ki Gürcistan da bunların sınırları içindeydi. Hatta Müslüman-Arap orduları Gürcistan’ı fethe geldiklerinde (642 yılı) tahtta Hıristiyanlaşmış bir Türk olan Prens Cevanşir vardı (681’de öldü- Cevanşirler adını bu hükümdardan almıştır).
Yine bu dönemlerde Hazar Kağanlığı’nın Kafkaslara akınlar yaptığını görüyoruz ki bu akınlarda bir çok Kafkas dağlı kavmi itaat altına aldıktan sonra 683-689-693 senelerinde Gürcistan ve Ermenistan’a saldırmışlardır. Gürcü Kralları Yuvan ve Cevanşirler zamanında (718 senesini takiben) Hazar Hakanı, Gürcü Kralı Cevanşir’in hemşiresi Suzan ile evlenmeye talip oldu ancak muvafakat cevabı alamayınca Blucan adlı baş komutanını Kaheti ve Kartalın mıntıkasına sevk etti. Civanşir, bu saldırılara karşılık vermiş ancak yenilmiş, kız kardeşi Suzan ile birlikte esir düşmüş ve dönerken yolda Daryal’a geldiklerinde Suzan ölmüş Prens Cevanşir ise 7 yıl esaret altında kalmıştır.
Görüldüğü üzere Afşar’lar özellikle Arran (Karabağ) bölgesini yurt tutarak, Selçuklu fethine kadar burada kalmışlardır. Buradaki Cevanşirler, İlhanlı hükümdarı Hülagu Han zamanında Anadolu’ya getirilen ve Timur zamanında ise Karabağ nakledilen Avşarlar’la birleşerek bölgede güçlü bir konuma yükseleceklerdir. Daha sonra bu Avşarlar, bazı Türk boylarına mensup teşekkülleri de bünyesine alarak Otuz-İki Cevanşir (32 boydan müteşekkil) adını almışlardır.
Osmanlı arşiv belgelerinde Cevanşirlerin bölgedeki varlığının İslamiyetten önceki dönemlere kadar uzandığı açıkça belirtilmektedir.
Henüz İslam öncesi dönemlerde anılan bölgelerde yerleşen ve 305-10 yıllarında Aziz Greguvar Lusavoriç (Dede Korkut) tarafından Hıristiyanlığın Gregoryen mezhebine dahil edilen bu Türklerin ve tabii olarak bunlar arasında bulunan Avşarların, özellikle Aran (Karabağ) civarında yaşadıklarını ve Aranyan Ermenileri olarak tanındıklarını ve varlıklarını son yıllara kadar devam ettirdiklerini görmekteyiz. 1721-30 yıllarında Rus istilasında, Ruslara din birliğinden dolayı yardım eden bu Hıristiyan Türkler, Zengezur’da Karaçorlular ve ardından Cevanşirlerle savaştılar. 250 kişilik bir çete ile savaşa katılan Papas Avşar, bunlardan biriydi. Bu Hıristiyanların adları da Türkçe idi (Avan, Saruhan, Kaplan, Bayındur, Dilençi, Şah-kulu oğlu Bagri, Parsadan, Aslamaz-kulu, Vardan, Bali, Karagöz, Kıcı, Turunç, Sarı vs..).
Adnan Menderes Kaya