“Zeybek” adının kullanımı ve yaygınlığı Türkiye ile sınırlı olmayıp, bütün Türkistan coğrafyasını da içine alan bir genişliğe sahiptir. Her şeyden önce, yurdun dört bucağında “zeybek oyunları” görülmektedir. Bu oyun bölgelerinin haritası çizilmeye kalkışılsa, esas bölge haricinde, Çorum'dan Bitlis'e, Doğu illerine kadar bir çok il bu haritaya dahil olacaktır. Kars tarafında "zeybek" adlı bir köyün bulunması da zeybeğin yurdun dört bir yanına vurduğu damganın ispatıdır.
Bu kelimenin Çağatayca’da yaşaması, Doğu Türkistan'da ve Afganistan'da Türklerin bulunduğu Bedahşan bölgesinde “Zeybek” adlı köylerin bulunması da bunun göstergeleridir.
Bu bağlamda Gazimihal'in, Mehmet Emin Buğra'nm Türkistan seyahatindeki zeybek adıyla ilgili naklettiği ilgi çekici bilgilerden bahsetmek gerekir. Buğra, bölgedeki deneyimlerini şöyle anlatır:
"Ben 1935 yılında bu Bedahşan Zeybek'inde 25 gün kalmıştım. Türkiye'de zeybek adında bir milli oyunun bulunduğunu biliyordum. Bu cihetle mezkûr köyün adı benim ilgimi çektiğinden bu kelimenin manasını anlamak için yerlilerden soruşturmada bulunmuştum.
Fakat yerliler bilmediklerini söylüyorlardı. Bir gün, yaylada oturan Kırgız Türklerinin büyüklerinden Hoş Mehmet, Zeybek köyüne geldi. Söz arasında ben, Hoş Mehmet'e zeybek kelimesinin manasını bilip bilmediğim sordum. Hoş Mehmet "Zeybek bir Kırgız oyununun adıdır ve buraya o ad verilmiş olabilir" cevabını verdi. Hoş Mehmet'ten aldığım bu enteresan bilgiyi derinleştirmek için sonradan elime tetkik imkânı geçmediğinden maalesef o ad altındaki Kırgız oyununun şekli hakkında hiç bir bilgim olmadığı gibi, bu oyunun bütün Kırgız camiasına yaygın olduğu veyahut yalnız Pamir'de oturan Kırgız aşiretine mahsus kaldığına dair bilgim yoktur " (Gazimihal 1991: 40-42; 1999).
Zeybek terimi ve bu sözle ifade edilen dansların yayılım alanı hakkında önemli ipuçları veren bu deneyimin sahibi Buğra'nın verdiği bilgiye göre, Bedahşan'da Pamir kazasının bir dağ köyü olan bu köye, Afganlar ve Tacikler “Zeybak” veya “Zibak”, Türkler ise Zeybek derler.
Gazimihal, buralardaki kullanım ile Orta Anadolu'nun birçok köyünde "borcuna sadık ve sözünün eri" anlamına gelen "zaybak" şeklindeki söylenişin ilişkisine dikkat çekerek, kullanımın Türkler arasındaki yaygınlığına işaret eder. Bu yaygınlıktan hareketle, Gazimihal, zeybek kelimesinin tamamıyla Türk kaynaklı olduğunu vurgulayarak, “kaypmak” fiilinden “kaypak” sözünün türemesi gibi, “saypmak” fiilinden de saypak kelimesinin türemiş olabileceğine dikkat çeker.
Ona göre, "Zaybak," saypak kelimesinin zeleşme merhalesi sayılabileceği, gibi, bir şive farkıyla zeybek şeklini almış da olabilir. "Zaybak" ise, bu en eski yapısıyla Niğde, Nevşehir ve Konya civarında, "sabırsız kimse", Orta Anadolu'nun Sanlar, Mamure ve Sungurlu gibi bazı ilçelerinde "titiz, aceleci, tez canlı" anlamlarıyla kullanılmaktadır.
Bu mecâzi anlamlar ise kelimenin aynı kökten geldiğini; "atik, tez canlı, ele avuca sığmaz ve atılgan demek olduğunu gösterir ki, bu da, Bizans tarihçisinin, salpak kelimesini "cesur” olarak tanımlamasıyla örtüşmektedir. Böylece, ilk defa Bizans tarihçisi Pachymeres'in Gazi Menteşe için kullandığı "Salpakis" sözüyle bu düğüm çözülmüş olur (Gazimihal 1946a; 1946b; 1946c; 1946d; 1991; 40-42; 1999).
Gazimihal bu düğümü çözdüğünün "müjdesini" verdikten sonra, zeybek tabirinin tarihi belgelerde bulunmama sebebine ve zeybek-seymen kelimelerinin ilişkisine de değinir. Bu noktada Uluçay'ın, (1940) XVII. yüzyıla dair incelediği tarihi vesikalarda, şeriye sicillerinde zeybek, efe, kızan tabirlerine rastlamadığını ve bu durumun da, zeybeklerin yalnız belli bir mıntıka da bulunduğunu gösterdiğini; bunların Ege bölgesinde kurulan Aydın, Saruhan, Germiyan ve Menteşe oğullan halkından olduklarını belirttiğini de ifade etmeliyiz.
Bununla birlikte, Gazimihal, "zeybek" kelimesinin tarihi vesikalarda bulunmayış nedeninin de açıklar. Ona göre, XVII. yüzyılın kâtipleri bu gibi halk tabirlerini "avam" dilinden sayarak, kayıtlarda hiç birine yer vermemişler ve büyük bir ihtimalle de, "zibek" yerine, Farsça "sipahi" sözünü kullanmışlardır. "Sipah" adı da mutlaka köylü dilindeki "zibağ," yani "zeybek" kelimesi yerine tercih edilmiş olmalıdır. Gazimihal, Uluçay'ın, askerlere verilen "sekban" adıyla "seymen" arasında bağlantı kuran ifadelerini de reddederek, sekban ile seymenin karıştırıldığını ileri sürer; sekban Farsçadır, seymen ise Türkçedir ve seymenlik başka bir gelenektir .(Gazimihal 1999).
Uluçay'ınkine benzer, bir başka açıklama da Şapolyo'ya aittir. O, "zeybek" kelimesinin "sekban" veya "seymen"den geldiğini, seymenin de bekçi, hudut bekçileri, uç beyleri anlamında olduğunu belirterek, Osmanlı döneminde de ordu bünyesinde Sekban-ı Cedit teşekkülünün bulunduğunu ifade eder (Şapolyo 1954: 50).
"Zeybek" kelimesi üzerine etimoloji denemelerinden biri de Sabahattin Türkoğlu'na aittir. Sabahattin Türkoğlu'nun zeybek kelimesinin kökeni ile ilgili görüşleri aşağıdaki gibidir:
“Zeybek bugün bey olarak dilimize geçen Bek-beg takısından da anlaşılacağı üzere birleşik bir kelimedir. Atabek gibi sıfat haline dönüşmüş bir isim tamlaması olmalıdır. Yapısı subek veya “sübek”, yani asker beyi, zabit veya zeyl-i beğ (bir nevi beğ yardımcısı veya kol beği) olabilir. Fakat her halükârda askerlik ile bir ilişkileri olduğu kesindir. Buna göre asker beyi anlamına gelen su-beg çok mantıklı bir yaklaşımla günümüz Türkçesine zaten alınmış vaziyettedir. Buna rağmen kelimenin kökeni için ikinci bir doğru yaklaşım Zeyl-i beğ olabilir. Zeyl-i beğ tamlaması çavuş, emir subayı, yaver anlamına gelmektedir (Türkoğlu 1991: 33).”
Zeybek sözcüğünü Türk kökene bağlayan bir başka etimoloji denemesi ise, müzikolog Onur Akdoğu tarafından yapılmıştır. Akdoğu, Bizans kaynaklarında geçen "salpak" tabirinden ve buna bağlı olarak Gazimihal'in etimoloji denemelerinde ısrarla üzerinde durduğu "saybak" okunuşundan hareketle, bu kelimenin kökeninin "say" ve "bek"in birleşimiyle "saybek" olduğunu ve bunun da "güçlü koruyucu" anlamına geldiğini ileri sürer. (Akdoğu 1994: 355- 367).
“Zeybek” sözünü Türk kaynaklara bağlayan bu görüşlerden başka, sözcüğün ve kurumun kökenini, Ege'de yaşamış eski halklar başta olmak üzere, yabancı kaynaklara bağlayan kimi çalışmalar da mevcuttur. Bunların başında gelen, "Halikarnas Balıkçısı" lakabıyla tanınan Cevat Şakir Kabaağaçlı, "zeybek" kelimesinin kökenini Yunan ve Batı Anadolu'da hüküm sürmüş eski uygarlıklara bağlar. Onun görüşleri de şöyle özetlenebilir: Tanrı "Zeus" ile ekmek anlamına gelen "bekos" sözünün birleşmesinden "zey-bek" kelimesi türemiştir, “Gaziyan-ı Rum" diye tanımlanan gaziler de efeler, zeybekler ve onların kızanlarıdır.
Aslında bunların hepsi Lidyalıların “İbakki” dedikleri kişilerdir. Lidya dilinde bir sözcük olan İbakki ise, şarap tanrısı Bakko'nun tayfası demektir. İbakkiler Batı Anadolu'ya yayılmış bir kardeşlik kuruludur. Bu kelime ve onun ifade ettiği kurul Anadolu'dan Balkanlara geçmiştir. Halikarnas Balıkçısı daha da ileri giderek, zeybek dansını "Bakkik" ve "Diyonisyak" olarak nitelendirip, bu dansın figürlerini de aynı kökene bağlı olarak açıklamaya çalışmıştır. (bakınız: Dionysos nasıl İskit Sabazios'tan türedi - SB)
Örneğin, bu açıklamaya göre, zeybeklerin oyun alanında gezindikten sonra ellerini havaya kaldırmaları üzüm toplama; diz çökmeleri, kopardıkları üzüm salkımını sepete koyma; sonraki kalkışları ise, üzümü çiğneyip şarap suyu çıkarma anlamına gelmektedir (Kabaağaçlı 1993: 159-165).
Halikarnas Balıkçısı’nın bu açıklamaları şu ana kadar verilen bilgiler ve eldeki veriler ile açıktır ki, örtüşmemektedir. Bu yorum karşısında, pek çok soru sorulabilir, ancak, şu basit soruyu sormakla yetineceğiz:
Bir savaşçı gibi giyinip kuşanan zeybekler üzüm salkımlarını koparmak için mi böyle giyinmişlerdi? Ya da bu "kutsal" üzüm toplama eylemi, böyle ağır silahlar mı gerektirmekte idi? Naif bir ifadeyle, "öyle dahi olsa", üzüm salkımını niçin bellerindeki bıçakla kesmiyorlardı?
Zeybeği yabancı bir kökene dayandıran görüşlerin esas kaynaklarından birisi ise 1835 tarihli padişah fermanıyla Anadolu'yu dolaştığı ifade edilen Fransız gezgini C. Teksier'in görüşleri olmuştur.
"Tarihte Zeybeklik ve Musikisi" (1964) adlı eserin yazarı Hüseyin Hilmi Bayındır'ın naklettiğine göre, Texier, zeybeklerin giyim-kuşamlarına bakıp, "bunlardan asıl menşeleri hakkında bir şey anlamak mümkün değildir, fakat yüz alametlerine ve adetlerine göre Osmanlı ırkından olmadıkları muhakkaktır" diyerek, zeybekliğin Türk kaynaklı olamayacağı kanaatine sahip olur. Bayındır, Texier"in belirttiği gibi, zeybekliğin asıl kaynağının, bugünkü Aydın'ın yerinde eskiden kurulmuş Tralles şehrinin sakinleri olan "Tiral" halkı olduğunu kabul eder. Dolayısıyla, M.Ö. 30 yıllarına kadar götürülen zeybeklik ve zeybeklerin Tiral halkına mahsus olduğu kanaatine varılır. Bayındır ise, bu meseleyi daha da öteye götürerek, eski Tirallilerin Etrüsk Türkleri olduklarını; zeybek müziğinin ve dansının da "bu denizci topluluğun" hayat tarzından kaynaklanmış olduğunu savunur (Bayındır 1964).
Yunan halkbilimciler Theodore ve Elfledia Petrides'ler "Zeybekiko" dedikleri zeybek danslarını Anadolu kaynaklı "zeybeklerin oyunu" olarak tanımladıktan sonra, bu kelimenin Arapça-Farsça olduğunu ve "iki pantolonlu" (two breeches) anlamına geldiğini ifade etmişler ise de, herhangi bir açıklamaya yer vermezler (Petrides 1961: 65).
Yukarıda özetlenen görüşlerden başka, "zeybek" kelimesinin, Arapça "zeybaki" kelimesinden kaynaklandığını ileri süren görüşler de vardır. Bu görüşlerin dayanağı ise, Kamus-i Türki’de zeybek kelimesinin, civa anlamına gelen Arapça "zibak" sözünden geldiğini açıklayan ifadedir (Çobanoğlu 1999).
Radloff’un (1960) sözlüğünde "zeybek" ve "zeybekçe" olarak iki sözcük yer alır. Bu eserde, "zeybek," "İzmir civarında yerleşik bulunan bir Türk kavmidir" biçiminde açıklanırken; "zeybekçe," "zeybeklerin usûl ve geleneğine göre" şeklinde açıklanmıştır (Radloff 1960: 883).
Anlaşılacağı üzere, "zeybek" bir kavim değil, belli bir hayat tarzından kaynaklanan bir ifadedir "Zeybek" kelimesi üzerine son zamanlarda yapılan bir etimoloji çalışması ise, Özkul Çobanoğlu'na aittir. Zeybek kelimesini zeybeklik geleneği ve zeybeklik kurumu bağlamında ele alan Çobanoğlu, bu yaklaşımdan hareketle, "zeybek" kelimesinin Türklerin Orta Asya'daki hayat tarzı içinde önemli bir yere sahip çobanlıkla ilgili olarak "saya-bek"ten kaynaklanmış olduğunu kabul eder.
Bu çalışmada, gelenek bağlamındaki ilişkisinden hareketle, "zeybek" ile "seğmen" kelimeleri de birlikte ele alınıp tahlil edilmiştir (Çobanoğlu 1999).
Sonuç olarak, zeybek kelimesinin kökeni konusunda ileri sürülen görüşler içinde, zeybeklik kurumunun tarihi görünümünü ele alırken bahsedeceğimiz gibi, "saya-bek" sözcüğüne dayandırılan açıklama, geleneğin ve kurumun gelişmesi de dikkate alındığında en doğru açıklama olarak görünmektedir.
Zeybeklik Geleneği Bağlamında Efe, Zeybek ve Kızan:
Kavramlar, Tanımlar ve Törenler
Efe, Zeybek and Kızan in the Context of Zeybekhood Tradition:
Concepts, Definitions, Rits
Prof.Dr.F. Gülay Mirzaoğlu
Hoca Ahmet Yesevi Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesi, Kazakistan.
***
Onur Akdoğu zeybek kavramının eski Türkçede koruyucu zırh anlamına gelen “say”, sağlam ve sıkı anlamına gelen “bek” sözcüklerinin birleşmesinden doğan bir kavram olduğunu söylemektedir.
Zeybek sözcüğü için; “Güçlü, kuvvetli koruyucu anlamında kullanılmış saybek kelimesinin yüzyıllar içinde önce saybak, daha sonra seybek, seybak, zeybak ve Zeybek olarak değişim sonucu ortaya çıkmıştır.” demektedir.
Dr. Tahir Kutsi, Bizanslı tarihçi Parhimeres’i (Pachymeres) tanık göstererek Zeybek sözcüğünün Türkçe kökenli olduğunu savunmaktadır. Bizanslı tarihçinin belirttiğine göre Aydın, Salmpakis Mantahias adındaki bir komutan eliyle Türklerine eline geçmiştir. Bu komutan da Gazi Menteşe’dir “Salmpakis” unvanıyla anılmaktadır. Salmpakis ise “Saybak”tır. Rum alfabesinde “B” harfi olmaması dolayısıyla aradaki “B” harfi “MP” harfleriyle gösterilmekte dir ve yine aradaki “L” harfi de yumuşaktır, “Y” gibi söylenmektedir. Saybak sözcüğü de yiğitlik, mertlik ifade eder. Bu sözcük, zamanla yumuşayıp incelerek “Zeybek” olmuştur.
Ayrıca araştırmacı, Orta Asya’da ve Türkistan’da Zeybek, Saybak, Seybek adında köyler bulunduğunu, sözcüğün Ege Bölgesi’nde “yiğit” özü sözü doğru, kişiliğine inanılan, sözüne güvenilen kişi” anlamı taşıdığını belirtmektedir.
Cemil Demirsipahi ise “Türk Halk Oyunları” adlı eserinde sözcüğün kaynağının bilinmediğini söyleyerek Dr. Tahir Kutsi’nin düşüncelerine katılmaktadır. Ayrıca Arapların da bu sözcüğe sahiplendiklerini belirtir.
Yazara göre Araplar, Mısır’da oluşturulan askeri fırkalardan bazılarının Bursa yöresindeki Türklerden oluştuğuna; bu askerlere toplu davranışlarında atak olmaları nedeniyle “Civa gibi” anlamında “Zeybeki” dendiğine ve bu sözcüğün zamanla Zeybek şekliğini aldığına inandıklarını belirtmektedir.
İsmail Özboyacı, Zeybek sözcüğünün Türkçe’den Yunanca’ya geçmiş öz Türkçe bir sözcük olduğunu belirtmektedir.
Mahmut Ragıp Gazimihal’e göre, zeybek sözcüğü “salbak” ya da bunun diğer bir söylenişi olan “saypak” sözcüklerinden türemiştir.Bununla bağlantılı olarak kaynaklarda geçen “salmpakis” sözcüğünün aslında “salpak” ve dolayısıyla zeybek olduğunu savunur. Zeybek sözcüğünün Türkçe bir sözcük ve aynı zamanda Kırgızlar arasında da bir oyun adı olduğunu; ayrıca Doğu Türkistan ve Afganistan’ın Badahşan kentinde “Zeybek” adında birer köy bulunduğunu belirtir.
Halil Oğultürk; Mahmut Ragıp Gazimihal’in düşüncelerini aktararak bu düşüncelere katıldığını, ayrıca Hüseyin Hilmi Bayındır’ın Zeybek sözcüğü üzerindeki incelemesini de aktararak “Zeybek” sözcüğünün Oğuz Türklerine ilişkin olduğunu belirtir.
Hüseyin Hilmi Bayındır ise, bu sözün anlayışlılık anlamına gelen “sağ” ve sağlam anlamına gelen “bek” sözlerinin birleşiminden oluştuğunu iddia eder.
Hüseyin Hilmi Bayındır’a göre; Divanü lügat it - türk’de “Bekneğ” sözcüğündeki “Bek” hecesinin “Sağlam” anlamında olduğu yazılmaktadır. Yine Divanü lügat it – türk’de “Sağ” sözcüğü Oğuzca’da “Zeybeklik, anlayışlılık” anlamına gelmektedir. Divanü lügat it - türk’de “S” harfinin kimi zaman Türk dilinde “Z” okunduğu söylenmtekdir. Zeybek sözünde “Sağlam” anlamında bir “Bek” sözünün bulunması “Zeybek” adının birleşik ad olduğunu anlatmaktadır. “Bek” anlamı olan sağlam sözünü doğrulayarak bir ek ad olması şarttır. “Bek” sözü bir insan için kullanıldığına göre de ek sözü, insanın niteliğini iyi yönünde anlatan söz olması gerekmektedir.
Yani “Bek” sözü ile ancak “anlayışlılık, akıllılık” anlatan “Zağ” sözü ile birleşik ad olabilir ve Zağ-Bek şeklini alır. Bunu Türk dilinin yapısı zorunlu kılmaktadır. “Başta gelen kalın anca yumuşak hece, sonda gelen ince ancak sert heceye uydurularak okunur” kuralına göre “Zağ” hecesi kendisinden sonra gelen sert, ince “Bek” hecesine uydurulara “Zeğ” olmuş “Bek”le birlikte “anlayışlı, akıllı, sağlam, anlayışlı adam anlamında” “Zeğbek” olarak Avrupa tarih kitaplarına geçmiş ve çağımıza değin Bozdağ, Dalgalı köylerinde yaşamıştır. Sonraları sözcüğün ortasındaki “Ğ” söylendiği gibi yazılma kuralına uyularak “Y”ye dönmüştür.
Sabahattin Türkoğlu, Anadolu’ya gelen ilk Türklerde asker ve orduya “Sü” dendiğini, “Sü-Bek” sözcüğünün “Subay” anlamına geldiğini, “S” harfinin yumuşayarak “Z”ye dönüştüğünü ve “Zübek” biçimini aldığını, zamanla bu sözcüğün de “Ziybek-Zeybek” biçimini aldığını belirtmiştir.
Şeref Üsküp ise, bu sözcüğün, civa anlamına gelen Arapça “zibak” sözcüğünün “ziybak” sözcüğüne dönüşmesinden türediğini söyler.
Halikarnas Balıkçısı, Lydiaca “obekkos”, “to bekkos” ve “ibakhi” sözcüklerinin zeybek sözcüğüne dönüştüğünü söylemektedir.
Enver Behnan Şapolyo ise, bağlantısını nasıl kurabildiyse zeybek sözcüğünün hudut bekçileri olduğunu söylediği, “sekban ve seymenden geldiği anlaşılmaktadır” demektedir.
Zeybek kavramının ortaya çıkışı çobanlıkla ilgili görünmektedir...” Zeybeklerin çoğunluğunun çobanlıktan yetişme..., çobanların yanlarında birkaç yakın arkadaşları olur, zeybek çetesi kuracakları zaman bu kişileri bulup konuşurlar. Bu kişiler de genellikle çobandırlar. Zeybeklerin ilk mesleği çobanlık...Çoban tipine bakıldığında, zeybeğin sosyal rolü ve taşıdığı özelliklerle büyük ölçüde örtüştüğü görülmektedir” gibi belirlemeler yapılmaktadır.
Haydar Avcı’ya göre; sorundaki tıkanma, halk diline uzak oluş ve yabancılıktan kaynaklanmaktadır. Bugün Anadolu’nun birçok yöresinde halk dilinde halen kullanılan bir sözcük vardır. Bu sözcük “zağmak” sözcüğüdür ki çeşitli anlamlara gelmektedir.
Zağmak:
1. Kaçmak, koşmak. ( Söğüt, Çal, Denizli – Üçem, Bala, Ankara – Göl, Çubuk, Ankara – Güvenç, Konya. )
2. Düşmek. ( Zile, Tokat – Bor, Niğde. )
3. Hızla fırlamak, akarcasına kayıp gitmek. ( Eğridir köyleri, Isparta – Söğüt, Bilecik – Alaşehir, Manisa – Çankırı – Mersin köyleri, İçel – Afşin, Maraş – Çarşamba, Samsun – Şarkışla, Koyulhisar, Sivas – Bor, Niğde – Yozgat. )
4. Saldırmak. ( Kumdanlı, Yalvaç, Isparta. )
5. Hareket etmek, hızla bir yere gitmek, gidiş, yerinde duramamak, kaçarak kurtulmak.
( Ankara, Kalecik ilçesi, Alevi – Türkmen köyleri. )
6. Yaman, atik, çevik, bir şekilde hareket etmek. ( Isparta, Keçiborlu, Kılıççı kasabası ve köyleri. )
Ayrıca Ankara yöresi köylerinde “zağ” sözcüğü hızla git, durma, seğirt, savuş, hareket et anlamında kullanılan bir sözcüktür.
Şimdi bu açıklamaların “zeybek” kavramıyla ne ilgisi var denilebilir. Kısaca bunu açıklayalım. Bildiğindi gibi “bek”, “bak”, “pek”, “pak” ekleri Türkçede kavram yaratmak amacıyla kullanılan eklerdir. Söz gelimi kaymak fiilini ele alacak olursak, burada “kay” köküne “pak” eki eklenerek “kaypak” kavramı türetilmiştir ki, anlam olarak ikiyüzlülüğü, tutarsızlığı, dönekliği, güvenilmezliği anlatmaktadır. ”Zağ” köküne ise, “bek” ya da “bak” eki eklendiğinde ise “zağbek” veya “zağbak” kavramları ortaya çıkar ki, bu da sürekli kaçan, belli bir yerde kalıcı olarak durmayan, yeri geldiğinde saldırı durumunda olan, bir yere, özellikle sığınılacak ve savunulacak yerlere kaçarak kendini savunan gibi çeşitli anlamları içerir ki, bu anlamlarda zeybekliğin yapısı ve konumuyla bütünüyle örtüşmektedir.
Bu kavramın yüzyıllar boyunca halk ağzında, yöresel söyleyişlere ve dilin akıcılığına uydurularak “zeğbek”, “zeybek” şekline dönüşmüş olabileceğini de rahatlıkla düşünebiliriz. Söz gelimi Ege Bölgesi telafuzuyla Orta Anadolu, Kuzeybatı Anadolu telafuzuyla Güneybatı Anadolu telafuzunun aynı olduğunu söyleyebilir miyiz ?
Dolayısıyla bu kavramların da bölgeler arası konuşma dilinde böyle küçük değişikliğe uğraması bize göre doğal bir durumdur. Bu tür değişimleri, başka sözcük ve kavramların kullanımında da görebiliriz.
Zeybeklerin de bir yerde duramayan, belli ve kalıcı bir mekanı bulunmayan, barınmak ve korunmak amacıyla sürekli kaçış, yani hareket halinde olan, ulaşılması zor ve sarp yerlere, özellikle dağlara giden topluluklar olduğu düşünülürse, bu kavramın pekala bu sözcükten açıkladığımız biçimde türetildiği neden söylenmesin ?
Ayrıca kaynaklarda zeybek kavramının “ele avuca sığmaz kişi” anlamına geldiği de belirtilmektedir ki, bu da yukarıda ki düşüncelerimizi doğrular niteliktedir.
Biliyoruz ki, zeybeklik geleneği içinde dağa giden, dağlara çıkan kişiye “zeybek oldu” denilmektedir. Zağmak sözcüğünün anlamlarıyla bir arada düşünüldüğünde, bu anlam ve aktarım, savlarımızı bütünüyle desteklemektedir.
Ayrıca zağbek ve zeybek kavramlarında olduğu gibi seymen kavramının da Ankara’nın çeşitli yörelerinde sağmen, samen, seymen, seyman şekilllerinde kullanıldığı görülmektedir.
Yine buna benzer bir biçimde “bey” kavramı da halk dilinde beğ, bağ, ba, beg biçimlerinde kullanılabilmektedir. Çoğu zaman halk “beyim” kavramının “beğim” biçiminde telafuz eder ki, dildeki bu tür değişimler yukarıdaki düşüncelerimizi önemli ölçüde onaylamaktadır. Halk dilinde “y” harfinin “ğ” ve “g” harflerine, “g” ve “ğ” harflerinin “y” harfine dönüştüğü çok sık görülen bir durumdur. Aynı durum “zağbek” kavramı için de geçerlidir.
Yine bu şekilde dildeki yöresel değişim sonucu zeybek bölgesi olan Ankara dolaylarında zeybek kavramının çeşitli şekillerde değişikliğe uğradığını, “zibek”, “ziybek” gibi söyleniş biçimlerine rastlanıldığını ve bu şekilde halk arasında kullanıldığını belirtmekte yarar görüyoruz.
Zeybeklik töresince efeler, yolsuzluğun ve haksızlığın yapıldığı yerde ezilen insanların hakkını korumakla yükümlüdür. Halkı soyanlardan, ağalardan ve tefecilerden aldıklarını ihtiyaç sahiplerine dağıtırlar. Zorbalarla, soyguncularla, “çakal” ve “çalıkakıcı” dedikleri çapulcularla mücadele ederler. Halkın gözünde efeler, iyinin dostu, kötünün düşmanıdır. Hak severdir. Doğruluğun yanındadır.
Zeybekliğin Kuralları - Ali Haydar Avcı .... link:
YANİ:
Rumlarda Zeybeklik kurumu yoktur. Bekkos tan gelmesi mümkün değildir. Bacchus Romalıların Pacha'dan türettikleri bir kelimedir. Yunanca'da, Latin alfabesinde olan "B" harfi yoktur.
Ayrıca Dionysos/Bacchus Anadolulu'dur, Yunan tanrılar panteonuna sonradan katılmıştır. Romalılar'da her şeylerini Etrüsklere borçludur.
Ayrıca Dionysos/Bacchus Anadolulu'dur, Yunan tanrılar panteonuna sonradan katılmıştır. Romalılar'da her şeylerini Etrüsklere borçludur.
ZEYBEK ÖZ BE ÖZ TÜRKTÜR.
ilgili diğer yazı:
İSKİTLER TÜRKTÜR
_______________________
_______________________