Yunanlılara ve Romalılara Etkisi
Yunanlılar Medleri en geç MÖ. 9 yüzyıldan itibaren iyi biliyorlardı. Daha önce de belirttiğimiz gibi antik dönem Yunanlı tarihçiler ve filozoflar Zerdüşt’e ve Zerdüştlüğe, dolayısıyla Med uygarlığına çok ilgi duymuşlardır. MÖ. 7 yüzyıldan itibaren Yunanistan’da Yunanlılar arasında adına "Medcilik” (Medismos) dedikleri bir akım ortaya çıkmıştır. Hatta bazı rivayetlere göre ünlü Heraklitos, I. Darius zamanında Pers ülkesine davet edilmiştir. Yunanistandaki Med modasını ve Med ekini etkisini anlatan bu akım, Medlerin siyasi otoritelerini kaybetmesinden sonra da aynı adla devam etmiştir; hatta Büyük İskender'in MÖ. 330 yılında İran’ı işgal ederek Ahamenidlere son vermesinden sonra bile Med ve Pers ekininden etkilenmeye devam etmişlerdir. Bu sonraki dönemlerde de Medcilik kavramının sürdürülmüş olması Medlerin, diğer uluslar yanında olduğu gibi Yunanlılar nezninde ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. Öyle ki Medler, Yunanlıların edebi türlerinin konusu bile olmuştur; örneğin Atinalı şair Theopompus, "Çok uzaklığı” şiirlerinde "Med Toprakları" deyimiyle ifade etmiştir ve komedi türü bir eserinin adı da “Med”dir.
Zerdüşt, Yunanlılar ve Romalılarca bir filozof, astronom ve astrolog olarak görülmüştür. Onların Zerdüşt yanında, özellikle Zerdüştlüğü temsil eden ve "Magi” (Maglar) dedikleri din adamlarının düşüncesine de ilgileri yoğundu. İzmirli Hermippe (MÖ. 3. yy.), Zerdüşt’ün kitaplarını Yunancaya çevirmiştir. Hatta giriş bölümünde bahsettiğimiz Avesta’nın Şîz nüshasının Yunacaya çevrildiği rivayet edilir. Ünlü yeni eflatuncu filozof Proclus'un Zerdüşt’e ait kabul edilen şiirlerden 70 mısrayı Yunancaya çevirdiği bile söylenir. Bugüne ulaşmayan bu çeviriler, bazı Avesta metinlerinin veya Yeni Zerdüştlüğe ait başka metinlerin çevirileri olabilir. Yunanlıların ilgisi, Zerdüşt ve Zerdüştlükle sınırlı değildi; Medlerin ekini ve bilimsel düşüncesini de öğrenmişlerdir. Medlerin, Yunanlılara etkisi onların vasıtasıyla Romalılara da geçmiştir. Bu etkilenmeye neden olan bazı doğrudan olaylar vardı.
Bunlardan birisi, daha önce de belirttiğimiz gibi Herodotus'a göre Medlerin Atina’yı işgal etmeleri; aynı şekilde I. Darius döneminde Ahamenidlerin Anadolu ve Yunanistan’ın kıyı bölgelerini işgal etmeleridir. Diğer bir vasıta ise, Med imparatorluğunun Perslere geçtiği MÖ. 552 veya 550 yılından MÖ. 300 yılına kadar Yunanistan'a ve İtalya’ya olan bazı Maglann göçleridir. Nihayet Büyük İskender'in MÖ. 331 yılında İran'ı işgali, Yunanlıların Med-İran kültür ve uygarlığını yakından tanıma ve etkilenme vasıtası olmuşur.
Diğer taraftan Yunanlıların bir kısmının Fenike göçmeni olması, Asya ekininin Avrupa ve Yunanistan'a girmesinde büyük rol oynamıştır. Sümer (Kenger), Med, Babil, Hind ve Mısır uygarlılarından ve düşüncesinden birçok şey oraya geçmiştir. Büyük İskender'in MÖ. 4. yüzyılın sonuna doğru Hindistan’a kadar yaptığı seferlerde birçok felsefi, dini ve bilimsel düşünceler Yunanistan’a aktarılmıştır. Örneğin Yaşlı Pliny, Aristo’mn zoolji ile verdiği bilgilerin kaynağının Hindistan ve Pers ülkesi olduğunu bildirir; çünkü ona göre Büyük İskender yanındaki birçok kişiye bilgi toplayıp Aristo’ya iletmelerini emretmiştir. Aristo’nun zooloji konusunda başka kaynaklar da vardı; bunlardan biris, Büyük İskender zamanından çok önce yazılan Ctesias'm "Persika’’sı ve ona ekli "Indika” sıdır. Aristo’nun Babil-Med astronomi geleneğinden de haberdar olduğu bilinmektedir; Aristo’nun akrabası sayılan ve İskender ile doğu seferine katılan tarihçi Callisthenes (MÖ. 360 -328), İskender’in Babil'i almasından 1903 yıl önce, yani MÖ. 2200 yılında Babillilerin kaydettikleri ve derledikleri gözlemleri içeren belgeleri Aristo'ya göndermiştir. Söz konusu gözlemlerin derlendiği tarihten çok kısa bir zaman öncesine kadar Medlerin Babili 226 yıl kadar ellerinde tuttuklarını ve Medlerin de astronomi konusunda ileri düzeyde olduklarım hatırlarsak, Aristo'ya gönderilen gözlem belgelerinin en azından bir kısmının Medlere ait olabileceği düşünülebilir.
Muhakkak, Yunanlılar Medlerden, Perslerden ve Hindlilerden, Büyük İskender zamanından çok önce de haberdarlardı. Bunun örneklerinden birisi, önce Sparta'da açılan "Gymnosophists" mekteblerdir. Gymnosophistler, Yunanlıların Hindli çıplak din adamlarına ve filozoflarına verdikleri isimdir. Çıplaklığın, Yunanlılara Hindlilerden geçtiğini söleyenler bile vardır. Yunanlılar, ilk örneğini MÖ. 776 yılında tertipledikleri Olympus sporların yapıldığı merkezlere "Gymnasium" adı vermeleri de bu sebebledir. Medlerin esas dinini, yukarıda da belirttiğimiz gibi, Şamanizimdi. Günümüzün birçok batılı bilgini, Medlerin ve Sakaların etkisiyle oluşan bir "Yunan Şamanizm’inden bahsederler; Yunanlı Şamanistlerden birisi olarak, örneğin meşhur filozof Parmenides gösterilir.
Zerdüşt’ten veya Zerdüşrlükten en çok etkilenenYunanlılar arasında Pythagoras (Fisagor MÖ. 560-480) vardır. Birçok Yunanlı ve Bizanslı düşünüre göre, Fisagorcular Fisagor’un Babil’e giderek Zerdüşt'ün öğrencisi olduğuna inanıyorlarmış. Bazı rivayetlere göre Aristo’nun Fisagor’daki Saka etkisini ifade için ona "Kuzeyli Apollo" demiş olduğu anlatılır. Bilindiği gibi, antik dönem Yunanlıları, Balkan ve Güney Rusya Sakalarına "Kuzeyliler" (Hyperboreiov) diyorlardı. Fisagor’un ruh ve ruhun ölümsüzlüğü konusunda Zerdüştlük’ten etkilenmiştir; çünkü Medlerde ve Sakalarda bir Türk metafizik düşüncesi olarak ruhun ölümsüzlüğünün çok önemli yeri vardır; zira Türkler atalarının ruhlarının yaşadığına inanırlardı ve kutsarlardı. Ayrıca Pisagor’un sayılar konusundaki görüşü ile adını taşıyan meşhur Pisagor Teoremi’nin aslının Babilli ve Medli olduğu konusunda da iddialar vardır. Yunan kaynaklarına göre, Zerdüştlükten etkilenen filozoflar arasında Sokrat (470-399) da vardır; Eflatun’a izafe edilen "Axiochos” adlı eserde bir moğun (Gobryas) Sokrat’ı eğittiği bilgisi yer alır. Diogenes Laeritus'un meşhur eserinde Gobryas'ı, Zerdüşt din adamları Moğlar’m (Maglar) bir sınıfı olarak gösterilir. Öyle görünüyor ki Gobryas sözcüğü, Maglar veya Moğan/Muğan sözcüğünün eş anlamlısı olan Farsça Guebres (Goebras) sözcüğünün bir bozmasıdır.
Zerdüşt’ün ve Magların tesirinin görüldüğü başka bir Yunanlı filozof, meşhur Eflatun'dur. Eflatun bazı eserlerinde Zerdüşt’ü anmıştır. MÖ. 390 yılında yazdığı Alcibiades adlı eserinde Zerdüşt’ten ve öğretisinden kısaca bahsetmiştir. Hayatının sonuna doğru, özellikle Magların İyilik-Kötülük kavramlarından ve onların zıdlıkları hakkındaki düşüncelerinden etkilendiğini "Kanunlar" adlı eserinden anlıyoruz. Aristo’ya gelince; kaynaklar onun da Zerdüşt’e ve Zerdüştlüğe ilgi duyduğunu anlatırlar. Aristo, hatta Zerdüştlük üzerine "Magicus" adlı bir eser yazmıştır. "Felsefe Üzerine" adlı eserinde Aristo, Eflatun gibi, Zerdüştlüğün İyilik-Kötülük düşüncelerinden etkilenmiştir. Hatta Aristo en meşhur eseri "Metafizik”te bile Maglardan bahseder. Yukarıda anlattığımız konularda, Eflatun’un öğrencisi Cnidus ile Eudoxus'un, Plutarchus’un ve Hecataeus'un da Zerdüştlükten etkilendikleri kabul edilir.
Medlerin ve Zerdüşt düşüncesinin. Yunanlılara sanıldığında kadar çok daha derin bir etkisinden bahsedilebilir; bunun bir örneği olarak, Antik ve Hellenik döneminde kullanılan, Aristo’dan Rodoslu Eudeme’e birçok Yunanlı bilginin üzerinde durdukları Aion (Sonsuz Zaman, Dehr) kavramı alınabilir; Benveniste, Gnoli ve diğer bazı kimselere göre bu kavramın ve anlamının oluşumunda Zurvanizmin ve Magi'lerin etkisi vardır. Nitekim MÖ. 6. yüzyılda bazı Magların önce Yunanistan'a ve oradan da İtalya’ya gittikleri bilinmektedir. Bunun için de Zerdüştlük ve Mitraizme özellikle de Roma ve çevresinde ilgi uyanmıştır. J. H. Moulton ve A. J. Carnoy’a göre, "hizmerkar" ve "yardımcı" anlamlarındaki Gotların dilindeki "magus” ve eski Ayriş dilindeki "mug” sözcükleri Medlerin "Magus” boyunun adından gelmektedir.
Yunanlılar, Lidyalılar ve Frigyalılar, Medlerden ve Sakalardan sadece düşünsel alanlarda değil; teknoloji alanlarında da etkilenmişlerdir. Ok, topuz ve mızrak gibi savaş aletlerin yapımı bunların başında gelir. G. Rawlinson’a dayanarak verdiğimiz bilgiden de anlaşılacağı gibi Lidyalılar ve Yunanlılar gümüş ve altın para yapımı ve basımını da Medlerden öğrenmişlerdir. Yunanlılara ve oradan da Batı’ya Medlerin etkisi olarak, batı dillerinde tıp bilimi karşılığı olarak kullanılan "Medicine", "Medizin", Medicin” ve onlardan türetilmiş "Medical" gibi sözcüklerin, Medlerin adından gelmiş olma olasılığı da vardır. Batılı bilginler, bu sözcüklerin aslı ve etimolojisi konusunda farklı görüşler ortaya atmışlardır. Genelde bunların Latince "Medicina" veya Yunanca "Medomai" sözcüğünden geldiği söylenir. Bu doğru olabilir; ancak söz konusu Latince ve Yunanca sözcüklerin bu dillere ait olup olmadığı, ait iseler hangi kök sözcüklerden türemiş olabileceği meselesinde de yeterli açıklamalar yoktur.
Tıp biliminin başlangıçta büyü etkisiyle hastalıkları tedavi etmek olduğunu düşündüğümüzde, özellikle Medli ve Sakalı büyücüler olan Şamanlarm veya Magların ünlü olduklarını ve Yunanlıların Abaris ve Toharis (Toxaris)* adıyla andıkları birçok Medli ve Sakalı doktoru, hastalarını tedavi için ülkelerine çağırdıklarını bildiğimizde, Yunanca "Medomai" söz cüğünün, Yunanlıların Medlere verdikleri "Medoi" adından geldiği açıktır. Bunu Avesta metinlerinden de doğrulayabiliriz; çünkü metinlerde doktor anlamına gelen "vi-Mad” sözcüğü vardır. Bu bileşik özcükteki "Mad" sözcüğü, daha önce de belirttiğimiz gibi, Ahamenidlerin ve Pehlevilerin Medlere verdiği bir adtır. Dolayısıyla biz batı dillerindeki tıp ve ondan türeyen benzer sözcüklerin aslının Med adı olduğunu iddia ediyoruz.
Diğer taraftan, Medlerin Magoi (Maglar) boyu, haklarında verilen bilgilerin yanlış anlaşılması nedeniyle, MÖ. 6. yüzıldan itibaren Yunanlılarca falcılık, büyü ve sihir gibi kara sanatların mucidleri görülerek, özellikle MÖ. 4. yüzyıldan, yani Hellenistik dönemin başından itibaren Yunanlılar ve Romalılar arasında ve daha sonra da Avrupa Ortaçağı’nda sihir ve büyü çok yaygınlı kazanmıştır; konuyla ilgili yazılan birçok eserin yazarları olarak Zerdüşt ve gösterilerek yoğun bir "Sözde Zerdüşt” edebyatı oluşmuştur. Daha önce belirttiğimiz gibi Herodotus ve Xenophon gibi tarihçiler Maglardan bahsederken onların Med krallarının rüyalarını yorumlamada, dini konularda ve gelecekte olacak siyasi olaylar hakkında astronomi ve astrolojiye dayanarak bilgi verme hususunda danışmanlık yaptıklarını anlatmışlardır. Bu bilgiler, MÖ 6-5.yüzyıllarda bazı Yunanlılarca yanlış değerlendirilmiştir; bunu yapan bilinen ilk Yunanlı meşhur filozof Heraclitus’tur. O, Medli Magların (Magoi) ayinlerini ve törenlerini, Tanrı’ya karşı dinsizlik ve saygısızlık görerek onları kınamıştır. Zamanla büyücülük anlamına asıl Yunanca sözcük "Goes", unutularak yerini Magi sözcüğünden türetilen "Mageia" ve "Magike" gibi benzer deyimler almıştır. Böylece de modern anlamda "Magie” ve "Magic” anlayışı ortaya çıkmaya başlamıştır. Artık Zerdüşt, bir büyücü gibi algılanır olmuştur; hatta Zerdüşt’ün büyücülerin ve sihirbazların bedenlerine hulûl ettiğine inanmışlardır. Yaşlı Pliny gibi bilginler, Zerdüşt’ü sihirbazlık ve büyücülük gibi bu kara sanatların mucidi olarak görmüşlerdir. Hatta aynı Pliny, Pythagoras, Empedocles, Democritus ve Plato (Eflatun) gibi Yunanlı filozofların Magların sanatını öğrenmek için seyahatler ettiklerini ve Yunanistana dönünce de onu öğrettiklerini yazmıştır. (...)
Medler ve Sakaların, komşuları olan Çinlilere ve Hindlilere de doğrudan ve dolaylı büyük etkileri olduğundan şüphe yoktur. MÖ. 6. yüzyıl civarında İpek Yolu vasıtasıyla Zerdüştlüğün Kuzey Çin’e girdiği ve bölgedeki Kaifeng ve Zhenjiang gibi kentlerde yapılan arkeolojik kazılarda Zerdüşt tapınakları bulunmuştur.
Yunanlıların Zerdüşt din adamı için kullandıklan Magus [çoğul Magi) kelimesi, Medlerin veya Kayânîlerin din adamları için kullandıkları "büyü” anlamındaki "Mag" kelimesinin Yunancalaştırılmış şeklidir. Zerdüşt din adamları manevi anlamıda büyük, ulu ve saygın kişiler görüldüğü için, Medler onlara "Büyük” (Mag) demişlerdir. Medlerin Maglar dedikleri din adamlarının görevlerinden birisi olan müneccimlik, zaman içerisinde Türk soylular arasında "büyük" kelimesinden türeyen büyücülerin ortaya çıkmıştır. Onların mesleklerini ifâde için de "Böyü", "Büyü" kelimesi türetilmiştir. Bu Medce Mag kelimesi, Yunancaya, "Magus" olarak geçmiştir. Yunanca aracalığıyla "Magie" şeklinde Latinceye ve bugünkü modern batı dillerine geçmiştir. Dolayısıyla bugünkü batı dillerindeki Magie kelimesinin aslı, Medce "Mag" kelimesidir.
Bir yandan Medlerin ve Sakaların zaman zaman Babil ve Asur ülkelerini ele geçirip Filistin ve Mısır'a kadar inmeleri, diğer taraftan en ez iki sefer sürgüne uğrayan Yahudilerin Hazar bölgesine kadar göç etmeleri, onların Zerdüştlüğü ve Mag din adamlarının öğretsi Mecûsiliği tanımalarına ve etkilenmelerine vesile olmuştur. Nitekim J. W. VVaterhouse " Yahudilik vasıtasıyla Hıristiyan mirası İran’ın Peygamberi ile zenginleşmiştir." derken Zerdüşt’ün ve Zerdüştlüğün Yahudilik ve Hıristiyanlığa olan etkisine işaret etmiştir ve eserinde Zerdüştlüğün Yahudiliğe olan etkisi üzerinde daha çok durmuştur. Daha önce de işaret ettiğimiz gibi, Yahudiliğin kutsal kitabı Tevrat’ta çeşitli vesilelerle çokça ve Hıristiyanlığın kutsal kitabı Incil’de bir kere Medlerden bahsedilmiştir.
Yahudiliğe Zerdüştlüğün ve Mecûsiliğin etkisinin sezildiği en iyi yer, kendisi de bir sürgün olarak bir zamanlar Pers ülkesinde kalmış olan Daniel’in Kitabı’dır. Özellikle evrenin sonuna, kıyamet olayına ve âhiert inancı konularına ilişkin meselelerde Yahudi bilginlerin Mecûsilikten etkilendikleri kabul edilir. Bu etkinin Yahudi asıllı ünlü teolog ve filizof İskenderiyeli Philon’a kadar devam ettiği söylenir. Philon’nun logos ve Cherubim (Mukarrebûn, Tanrı’ya yakın melekler) kavramlarıyla anlattığı ilk yaratık ve yaratılışa neden olan kâmil insan anlayışının Avesta'nın Vahu Manö'su olduğu kabul edilir. Hatta bu logos anlayışının Philon’dan da önce Yahudiliğe girdiği ve kendisini Tevrat’ın Süleyman’ın Meselleri bölümünde yer aldığı bilinmektedir. Ancak, J. Darmesteter, Zerdüştlükteki söz konusu melek fikrinin İskender’in İranı işgalinden sonra ortaya çıktığı iddiasıyla, tam aksi bir görüşle İranlı Zerdüştîlerin Philon’dan etkilenmiş olduklarına işaret eder; fakat Zerdüştîlerin ondan nasıl etkilenmiş olabilecekleri konusuna değinmez. Philon'un logos anlayışı, daha sonra ilk dönem Katolik mezhebinin Üçleme (Teslis) akidesinin oluşmasına katkıda bulunmuştur. Aynı şekilde özellikle Talmudçu Yahudiler, Magların geleneğinden çokça etkilenmişlerdir. Talmud’ta bahsedilen altı kutsal ateş ve bunu sembolize eden Yahudi şamdanı, MÖ. 2. yüzyılda Tanaimler döneminde Zerdüştlükten alınmıştır.
Prof.Dr.Mehmet Bayrakdar
Medler ve Türkler
NOT: "Yunan" kelimesinin yerine Helen ya da Elen denilmelidir.
* Yunanistan'da Üç Saka Türkü
***
Medes and Turks
It would be useful, 1 think, if we give an English summary of the book especially for those who do not know Turkish, because it may happen that by chance they could get it their hands it on and want to brovvse its pages. As the title indicates, the aims of the present book revolve around two majör subjects : The Turkish origin of the Medes and the date of their first appearance in histoıy. Both of the subjects include data on the very remote past of the Ural-Altaic peoples and their relations with other peoples such as Babylonians, Assyrians, Indians, Persians, Greeco-Ionians and so on.
Various theories, some of them very wild and irrational, have been advanced to explain the origin of the Medes. The oldest and thrue one of these theories is that the Medes are (were) of the Altaic descendent.
Therefore in the first part, especially in the second and third chapters, I have argued for the Turkishness of the Medes relaying upon internal and external historical and lingustic evidence as well as referring to the most eminent and authoritative ancient and modern historians on the history of Medes, from Berosus and Herodotus to Sir H. C. Rawlinson, Ed. Norris, N. L.Westergaard, Fr. Lenormant, F. de Saulcy, J. Oppert, I. Taylor and M. S. Zaborovvski, most of whom were famous for their deciphering of the cuneiform inscriptions of Persepolis, including the Behistun Inscription of Darius the First. And they had showed nearly one century ago that the Median language is one of the Altaic or Ural-Altaic languges. I could say that among other research works J. Oppert’s book entitled " Le People et la Langue des Medes" (Paris, 1879) is deserving of special praise in respect to the Medes.
On the other hand there are of course some other rather ordinary western historians, like G. Maspero, G. Rawlinson, A.-J. Delattre, I. M. Diakonoff, R. N. Frye and so on, who have claimed the Aryan or Persian origin of the Medes; I qualify them as "ordinary” only in the context of Median history, since
they have not been primarly concerned with the history of the Medes, and they have repeated each other’s mistakes and misinterpretations of the main sources, the important ones of which I have pointed out and criticized. For example, in order to show the Aryan origin of the Medes they reffered to the name "Arioi" that Herodotus used for the Medes; they took this name as if Herodotus had meant "Aryan” by that name. In fact what Herodotus said is that the Medes had been previouly called "Arioi", before being called "Medes". And the name Arioi has nothing to do with Aryan; it is evidently an Ural-Altaic name whose root is "Ar" or "Arı". The root word Ar or Arı is stili in usage in modern Turkish or some other Altaic Languages; it means "clean” and "pure". And some western historians, such as G. Rawlinson and A.-J. Delattre in particular, made also cross references to the Bible for their mistaken assumption on the Persian or Aryan origin of the Medes; but unfortunatly no one can find even the name Pers mentoined in Genesis, for example, which is the most important part of the Bible and where the origins of peoples are explained. They often refer themselves particularly to the Book of Danil; leaving aside some historical debate on this Book, there is no clear and direct indication of the same origin of the Medes with Persians in any of its statements and sentences. They always took such expressions as "the Medes and the Persians" and "the Persians and the Medes" in the sentences of the Book as proof for their wrong pretention.
Again Herodotus says, Medes were lately called "Mâdos" by other nations; for example the Persians named them as "Mâda”. In reality Medos, Mâda and other similar names that foreigners had given to them are nothing but the different spelings and writings of the name Mata or Mada by which Medes had called themselves, as is indicated in the Behistun Inscription. After all, this very name Mata itself can prove that Medes are of Turkish origin; because its etymology can be properly explained only by the Ural-Altaic languages. This name Mata is no doubt equivalent of today’s Turkish male name Mete. And Median people were most probably named themselves after thier first chief Mata or Mada, by whom they came on the scene of history for the first time. In short, in the first part of my book, I have argued for the Turkish or Turkic origin of the Medes by every possible evidence, and at the same time I have criticized ali the previously established arguments for the Persian origin of the Medes and have shown their mistakenness by means of accumulating all the historical data given in Babylonian, Assyrian, Persian and Greek sources altogether.
The originality of my book lays in its second part, ie. in the third and fourth chapters, where I have tried to reestablish the best probable date of the foundation of the Median empire as early as 2200 BC. according to the archaeological findings and the oldest rare historical documentations, whereas modern western historians have generelly dated the history of the Median people and their empire to the 9th century BC. as an earliest date. In fact this 9th century is, for us, not the date of the foundation of Median empire, but it is the date of the reorganization of their empire after their independence from a somewhat long Assyrian oocupation. And according to my opinon, the people of Mede, who were most probably one of the oldest tribes of Scythians, came into existence as an independent tribe as early as 3500 BC. I have divided the Median empire into two periods. The first period goes back to the year 2200 BC. and ends in 880 BC. During this long period the Median empire was rather a kind of confederation with the other Turkic or Ural-Altaic peoples as well as non Turkic peoples like Persians, who were inhabiting the different parts of today’s Azerbaijan and Iran. And the second period starts with the year 880 BC and lasts until the year 552 BC. when Cyrus I. captured the Median empire. During this second period the Median empire was in fact a real empire and was a bigger one in terms of land and population; and by the 9th. century BC. it stretched from Georgia to Afghanistan, from Türkmenistan and Uzbekistan to the Eastern part of Anatolia up to the Haley river. The so called Persian empire was nothing but a continuation of the Median empire; the Persians had never formed a new empire.
As to the third part’s chapters, the fifth chapter is devoted to display the dead and stili living Median peoples in Asia and Europe. The sixth and final chapter deals with the Median civilization and its influences upon different nations such as Persians, Greeks, Babylonians, Assyrians, Chinese, Indians and Romans.
Prof.Dr.Mehmet Bayrakdar
Medes (Media) and Turks
ilgili:
Yrd. Doç. Dr. İskender Oymak