6 Kasım 2016 Pazar

Türkiye'de Macar Kökenli Yurttaşlarımız






Gebiz - Macar Köyü


Antalya'nın Serik ilçesine bağlı Gebiz mahallesinde yaşayan Macar kökenli ailelerle görüşen Islak Çarıklar Ekibi, Osmanlı döneminde (17.yy) Macaristan'dan gelerek bölgeye yerleşen insanların yüzlerce yıllık öykülerini dinledi. (Basın)  Gazeteci-Yazar Yusuf Yavuz ve Biyomühendis Çağlar İnce'nin birlikte hazırladığı haber-belgesel (video)





Burada araştırmalar yapan Ali Aksüt:

"Macarlar; Adana, İçel, Ankara, Uşak, Manisa, Kütahya, Hayrabolu, Gölhisar, Eğridir, Isparta, Alanya, Elmalı ve Kalkan çevresine bir Osmanlı fermanı ile iskan edilmişlerdir. Kısaca anlatmaya çalıştığımız Macarlara Balıkesir Çepni’leri içerisinde de  rastlıyoruz. Balıkesir’e bağlı Macarlar köylüleri kendilerini günümüzde Çepni olarak adlandırıyorlar.  Macarlar köyü Çepnileri İnanç olarak Alevidirler. Gazipaşa bölgesi Gölgeli dağı çevresinde Macar yaylası onların konar göçer yaşamının belgelerindendir. Antalya Gazipaşa Macar (Macarköy) de Macarların izleri vardır. Serik Gebiz köyünün eski adı  da Macar Nahiyesidir. Belki de bunların tümü, bir tek Osmanlı fermanının sonucunda bölge ile tanışmışlardır.
          
Kısaca geçmişlerini anlattığımız Macarlar’dan olup, Osmanlı döneminde adı Macar Nahiyesi olan Gebiz’e Doç. Dr. Attila Erdem, Gazeteci Ali Aktaş ve TRT personeli yöre insanı Mustafa Cansız ile birlikte gittik. Bizi alabildiğine güzel bir doğa ve Gebiz’in güler yüzlü Belediye Başkanı M. Cengiz Büyükgebiz karşıladı. Geçmişte nahiye, günümüzde belediyelik olan Gebiz kasabasında ilk bilgileri ondan aldık.
            
Atalarından duyduklarına göre; Gebiz’i kuran topluluk üyeleri; Romanya, Macaristan sınırında bulunan Gebzu denilen bölgede yaşıyorlarmış. Büyük olasılıkla yaşadıkları yerin otlağı sürülerine yetmediğinden ya da bilemedikleri bir nedenden 1620 -1630’lu yıllarda göç edip, İzmit Gebze yakınlarında bir yere gelip çadırlarını kuruyorlar. Bu yere yine söylenceye göre eski yerleşimlerinden dolayı Gebze adını veriyorlar. Yarım asır kadar da burada yaşadıktan sonra bir gün yine sürülerinin otlağı yüzünden komşu aşiret ile kavgaya tutuşuyorlar, kan dökülüyor. Karşı taraf Osmanlı sarayındakileri etkileyince, Gebze’den tekrar göçü sarıp yollara düşüyorlar. Kütahya Gediz çevresinde de iki yıl kadar kalıyorlar. Ancak, bu göç Osmanlı tarafından önemli bir şart ile gerçekleşiyor. 

1700’lü yıllarda Alaiye ile Teke Yarımadası arasındaki sahilde korsanlar kol gezmekte imiş. Osmanlı yetkilileri bir taş ile iki kuş vurma isteğiyle Macarların ağasına; eğer bu deniz eşkıyalarını etkisiz hale getirir isen, ceza görmediğin gibi, aşiretine de bir yurt yeri veririz, diyorlar. Tarihte de bilinen ataları gibi Macarların gözü pek ağası, önerilen koşulları kabul ediyor. Ağa sorumluluklarını kısa sürede yerine getirince Gebiz, Kocayatak, Abdurrahmanlar,  çevresi bunlara yurt yeri olarak veriliyor. İlkbaharın ilk sıcakları ile hayvanları sıcaktan rahatsız olunca göçüp günümüzdeki Gebiz’e yerleşiyorlar. Gerek tarihteki yaşama alışkanlıkları gerekse besledikleri sürüler yüzünden bir iki yıl sonra yaylak yurt arayışına başlıyorlar. Böylece Isparta Aksu Beyşehir arasında bulunan Anamas, Sorkun, Çayır yaylaları günümüze kadar yazlak yurtları oluyor. Gebzu’dan taşıdıkları Urumeli Havaları ile Torosları inletiyorlar.’’Yörük yaşantısı ile başı karlı yüce dağlara gider iken Pınargözü’nün on kilometre yukarısında İkitaş boynu’nun arasındaki ‘’Ak alıç’a’’ gönüllerindeki dilekler gerçek olsun diye bez bağlamayı ihmal etmiyorlar. Burayı ‘’Başlangıç Yeri’’ diye adlandırıyorlar. Kim bilir belki de Serik çevresinde ilk at yarışlarını bu eski biniciler başlatmışlardır.
           
İnsanlık tarihinde dünyanın birçok topluluğu coğrafyalarını, dillerini, dinlerini buna bağlı olarak kültürlerini, yaşam tarzlarını değiştire değiştire günümüze ulaşmışlardır. Zamanın seyri içerisinde bu da doğaldır. Konargöçer toplum yapısındaki bizler için bu cümle daha da geçerlidir.
           
Eski Macarlar köyünün görgülü bir kadınının elinden kahvemizi içtik. Gebiz’in geçmişine meraklı, güçlü bellekli eski terzilerinden Eşref Öztürk ise bundan sonrasını bize şöyle anlattı. Macar köylüleri takribi olarak 1820’li yıllarda acı günler geçirmişler.

‘’…Bizim atalarımızın dedesi ve Gebiz yerleşiminin kurucusu Talancıoğlu Mehmet Ağa’dır. Talancıoğlu’nun yedinde gelen topluluk köye yerleştikten sonra Konya medreselerinden köye bir hoca gönderilir. Hoca bir süre köyde çalışır. Köy gençlerini okutup eğitmeye, din hizmetleri yapmaya başlar. Günlerden bir gün hoca okuttuğu kız öğrencilerinden birisinin yüzünü okşar. Kız, bu durumu annesine, annesi de Talancıoğlu Mehmet Ağa’ya bildirir. O zaman ağanın uhdesinde 400 kadar çadır var imiş. Ağa adamlarına emir verir. Hocayı yakalatıp sırtına taş bağlattıktan sonra, Aksu Irmağına attırır. Hocayı ne şekilde yok ettiğini de, o güne kadar sırdaşı olan Gazak Kâhya’ya anlatır. Osmanlı bu arada kayıp hocayı aramaya başlar. Bu dönemde Talancıoğlu ile sırdaşı Gazak Kâhya’nın araları bozulur. Gazak Kâhya olup biteni Osmanlı askerine anlatınca, köy çevrilip, Talancıoğu yargılanmak üzere, Antalya’ya götürülür. Kısa bir yargılamadan sonra, Talancıoğlu günümüzdeki bugünkü Antalya Meydan karakolunun önündeki kavak ağacına asılarak, idam edilir. Talancıoğlu’nun iki küçük oğlu yetim kalır. Osmanlı Talancıoğlu gibi iki küçük oğlan çocuğunun da yok edilmesini ister. Askerler Battal ve Veli Adlı bu iki kardeşi bir eve kapatıp kapıyı mühürlerler. Yakınları bu iki küçük çocuğu bacadan kaçırıp büyüyünceye kadar heybe ve kazanların içerisinde Osmanlı askerinden saklarlar. Çocukların saklanmasında komşu Honamlı Yörükleri çok yardımcı olurlar. Honamlı Yörükleri yöreye yerleşir iken, Talancıoğlu’ndan gördükleri iyiliği unutmadıklarını Battal ile Veli’yi saklayıp besleyerek gösterirler.  ‘’Ali Bey; biz Gebizliler işte bu iki kardeşten çoğalmayız’’ dedi.
            
Toroslar’ın Eteklerinde, ovanın başladığı yerde ormanlar ile buluşulan bir mekânda Gebiz; küçük, planlı, bakımlı ve güzel bir belediyelik yerleşim yeri. Amacımızı söylediğimiz her Gebiz’li bizi mutlu göndermek için bir şeyler yaptı. Gebiz ve köy mezarlığı Anadolu insanının geçmişine ayna tutmak isteyen araştırmacıları, bilim adamlarını, folklor uzmanlarını bekliyor. Belediye başkanının kültürel çalışmalara karşı duyarlı olduğunu gözlemledim. Anadolu’nun ne kadar renkli olduğunu mezar taşlarındaki Kıbış, Mecek, Tat, Çor, Gök, Sarı gibi topluluk adlarından, yazı içerisinde adı geçen Gazak Kahya adından, eren kimlikli olduğunu gözlemlediğimiz, Seriklilerin deyimi ile ‘’kelicik ‘’ ilgi bekleyen Gök Seyit Sultanoğlu’ndan anlıyoruz. Köyde yaşayan Abdal kökenli ailelerin de Macarlar ile birlikte gelme olasılığını göz ardı etmemek gerek. Köy mezarlığı içerisindeki Gök Seyit Sultanoğlu’nu Serik Tahtacıları da ziyarete gelir imiş. Zaten; Serik ilçesinin orta yerine şimdiki o koca çınarı diken, yanına ilk baraka evi yapan da, Gebizli bir çobanın çocuğu imiş. Serik de o zamanlar sazlık ve bataklıkmış. Bence Anadolu,  algılayabildiğimizden daha renkli bir toplum yapısına sahiptir. Görüp, yaşamadan algılayıp anlatmak zor... Yunuslar’ı yaratan büyük hümanizma da bu renklilikten güç alsa gerektir. Mezarlar ve mezarlıklar hiçbir gerçeği gizlemezler, orada siyasi ticari, etnik, dinsel kaygılar kenarda kalır. Mezarlıklar gerçeği konuşur, dünyanın önde gelen birçok tarihçisi gibi Prof. Raim Gumeroviç Kuzeyev de Macarlar ile Başkırtlar’ı aynı topluluğun üyeleri saymaktadırlar. Gebiz mezarlığındaki Tahtacıların da değişik dilekler ile ziyaret ettikleri Gök Seyit Sultan ile Gebizli köylülerinin atalarından birinin mezarındaki Kazayağı ya da Huyır (Çalı Horozu Ayağı)  adı verilen boy damgaları geçmişteki birlikteliği ya da yakınlığı işaret etmektedir. 

Macarların da dağıldıkları topraklarda Moğol, Kırgız, Kazak, Kıpçak, Peçenek, Nogay Tatarları ortak bir etnonimin üyeleri olarak görülmektedirler. Yani bu topluluklar halk deyimi ile karışmış akraba halklardır. Tümünün Boy damgaları da birbirinin küçük farklılıklar ile benzerleridir. Çoğu zaman birlikte yaşamış, birlikte ya da yan yana yerleşim yerlerine yerleşmişlerdir. Adını Atil yani Atilla’dan alan İtil (Volga) çevresinde yaşayan Başkurtlar arasında Kazayaklı etnonimlerinin ortaya çıkışı, Başkurt etnik tarihinin Kıpçak dönemiyle ilintilidir. R.G.Kuzeyev’e ait olan bu son cümle de Gebiz mezarlığındaki boy damgasının tartışılmaz bir belge olduğunu göstermektedir. Bu damga Başkurt Türkmen-Kıpçakların da Boy damgasıdır. Gebiz’in kimliği köy mezarlığında bu güne kadar korunmuştur. Ancak bunun halka halk dili ile anlatılması gerekmektedir.
                 
Gebiz meydanında Atatürk anıtının ön tarafındaki ahşap bir anıtkapının üzerinde  ‘’ MACARKÖY X CSİKSZENTDOMOKOS altında BİZ KARDEŞİZ 2006 ‘’ yazılı. Gebiz Belediye Başkanı M.Cengiz Büyükgebiz Macaristanda düzenlenen bir Macarlar kurultayına gitmiş. ‘’Köyümüzdeki eski ve yıkılmış olan konaklar ile Macaristandaki konaklarda aynı estetik anlayışı gördüm,’’ diyor.
          
 Komşu Yanköylüler’e biz Tahmasp deriz, diyen Gebizliler ‘’Bize tek tüfekli Macarlı’’ derlerdi, diyerek geçmişlerini dile getiriyorlar. ‘’Sarkın’da yazlayan, Serpe’de güzleyen’’ konuksever Macarlı ya da Gebizliler’i gidip görmek en güzeli. Bilmemek, görüp tanımamak insanları yoksullaştırıyor. Aha şurada burnumuzun dibinde, eski Macarlı yeni Gebizliler sizi bekliyorlar…" (link)




Sekel Kapısı Türk-Macar kardeşliğinin sembolü


Macar araştırmacı Beder Tibor, kitabında, 'Osmanlı döneminde göç eden akrabalarımız, Antalya Gebiz'de yaşıyor' diye yazdı. O günden beri belde Macar akınına uğruyor. Macarlar, akrabalık iddiasında. Gebiz halkı ise ikiye bölündü. Bir kısmı 'Hayır Yörük'üz' diyor. Bir kısmı 'Macar da olabiliriz'...

Antalya Serik'e bağlı Gebiz Beldesi'nde ilginç şüphe... Macar Araştırmacı Beder Tibor'un iddiası Gebiz'i Macarların ilgi odağı haline getirdi. İşte o ilginç öykü: Tibor, 1990'da Osmanlı döneminde Macaristan'dan göç eden akrabalarını bulabilmek için bin 800 kilometre yürüdü, Gebiz'e geldi. Beldenin eski adının 'Macar' olduğunu tespit eden Tibor, mezarlıkta da Macaristan'ın Berdel bölgesinin bayrağına benzeyen motifler, mimari öğelerle karşılaştı. İnsanların renkli gözlü olmasını da dikkate alan Tibor, akrabalarının Gebizliler olduğu kanaatine vardı. Tibor, kitabında Gebizlilerin 18'inci yüzyılda Berdel'den göç ettiğini, 450 Macarın Anadolu'ya yerleştiğine ilişkin efsaneler olduğunu belirtti. Tibor, 'Mezar taşlarının çoğunda güneş, hilal motifi var. Macarlar, mezar taşlarına kimliklerini belirtmek için bayraktaki motifleri işlemişler' dedi. O gün bugündür belde Macar akınına uğruyor.




Gebiz Belediye Başkanı Mehmet Cengiz Büyükgebiz ise iddiaya karşı temkinli: Macaristan'da  Gebzu adında bir yer varmış. Bir bölümü Osmanlı döneminde Gebze'ye, ardından Gediz'e gitmişler. Oradan Gebiz'e geldiklerini duyduk. Gebizlilerin nüfus kağıtlarında doğum yeri hanesinde Macar yazılıdır. 1960'lı yıllardan sonra Serik yazılmaya başlandı. Eski tapu kayıtlarında Gebiz'in adı Macar olarak geçiyor. Ama Osmanlı sınır boylarına toprakları korumaları için Yörükleri de yerleştirmiştir. Yörük kökenliyiz. Akrabalığa ilişkin bir belge yok. Onlar akraba olduğumuzu iddia ediyorlar. Bu konuyu tarihçilere bırakmakta yarar var.

Tibor'un araştırmasının ardından 2006'da aralarında gazetecilerin, yazarların ve Csikszentdomokos Belediye Başkanı Biro Ernö'nün de bulunduğu bir otobüs Macar, akrabalarını görmek için beldeye gelip meydana kardeşlik kapısını dikti. Hıristiyan rahip kardeşlik duası etti, Belediye Başkanı Biro Ernö, Gebiz Belediye Başkanı Cengiz Büyükgebiz'e Berdel bölgesinin üzerinde hilal ve güneş motifi olan bayrağını verdi. O gün bugündür belde, Macarların akınına uğruyor.

Mezar taşlarındaki işaretler, beldenin eski isminin Macar olması Macaristan'dan gelen misafirlerin iddialarını güçlendiriyor. Ancak yöre hakı ikiye bölünmüş. Büyük çoğunluğu yörüklerden oluşan Gebizliler 'Macar değil Yörük'üz' derken bazıları da iddianın doğru olabileceğine inanıyor.

Mustafa KOZAK, 10 Eylül 2011  / ANTALYA





Beder Tibor - Gyalogosan Törökorszagban


„A kezdettől a végig 2600 km utat tettem meg összesen, 84 napot kitevő gyaloglással. Ezalatt átvergődtem a Kárpátokon, a Dobrudzsai- és a Balkán-hegységen, az Uludag- és a Toros-hegyeken, magam mögött hagytam az Erdélyi-medencét, a Moldvai-, Dobrudzsai-, a Balkán- és az Anatóliai-fennsíkot, 306 településen haladtam át, ebből 260 falun és 46 városon. (…) 

Bár több mint ezer kilométerre voltam az itthontól, a török nép páratlan szívélyessége feledtette a nagy távolságot. Nem a vendégnek kijáró tea, a vacsora vagy a szállás volt az, amiért köszönettel tartozom nekik, hiszen azt gyalogútjaim során máshol is biztosították, hanem a féltő gondoskodás, amivel körülvettek. Ilyet csak testvérek, rokonok vagy igen jó barátok között érezhet az ember.” (Beder Tibor)




Gebiz Macar Köyü'nden Mezar Taşları





Farklı bir haber linki 

Hungarians are the descendants of a Turkish village? November 9, 2015




Macar/Sekel ve Orhun Anıtlarındaki Tamga karşılaştırması







ilgili: