Mesudiye ilçesi Esatlı köyü kaya üstü resimleri, dünya üzerindeki benzerleri ile karşılaştırıldığında ve dahi yazıtlar, Türk dilinin gelişme seyri dikkate alınarak değerlendirildiğinde, MS I veya II. yüzyılları işaret etmektedir. Resim ve damgaların tamamı Türk kültürünün unsurlarıdır.
Esatlı kaya üstü resimleri ve kitabelerinin diğer önemli bir özelliği de motif ve figürlerin petroglif, ideogram, piktogram, damga, hece, yarı hece ve harfe doğru olan yolculuğunun takip edilebilmesidir. Yani petrogliften harfe doğru yolcululuğun pek çok aşamasına burada rastlamak mümkündür. Esatlı köyünde resim ve figürlerin dışında, Köktürk Alfabesi ile yazılmış çok sayıda metin bulunmaktadır. Burada yer alan metinler alfabe açısından figürler gibi Türk Dünyası içerisinde anahtar rol oynamaktadır.
Ayrıca metinler, Türkçenin tarihî gelişim ve karanlıkta kalan konuları açısından son derece önemlidir. Esatlı köyü kaya üstü resim ve kitabeleri, farklı bilim dalları tarafından değerlendirildiğinde Türk tarihi, kültürü ve dili ile ilgili bilinenlerin yeniden gözden geçirilmek durumunda kalacağı açıktır.
Türkiye’nin hemen her ilinde rastladığımız kaya üstü yazı ve kitabeler, bilim âlemini ve bütün dünyayı artık ziyadesiyle merak içerisine itmiştir. Türkiye sınırları içerisinde bulunan kaya üstü resim ve kitabelerin bir an önce okunması ve karanlık noktaların giderilmesi için Türkiye Cumhuriyeti’nin başkenti Ankara’da konu ile ilgili olarak bir enstitü kurulmalıdır.
Bütün kültür unsurları bir arada düşünüldüğünde Türklerin yaklaşık 15 bin yıldır dünya üzerinde olduğu ve muhteşem bir medeniyet ortaya koyduğu anlaşılmaktadır.
Prof.Necati Demir / pdf
ESATLI KÖYÜ (ORDU-MESUDİYE) KAYA ÜSTÜ RESİM VE
YAZITLARI İLE BUNLARIN TARİHÎ ALT YAPISI
Türk Dünyasının tamamında, doğal olarak Türkiye’nin her bölgesinde, her yöresinde dağ keçisi / elik kutsal sayılmaktadır. Bu yüzden binlerce yıldır Türk halkı; elik keçisi / dağ keçisi ile ilgili inanış ve gelenekleri gittiği her yere götürmüş ve nakşetmiştir. Bunun en önemli delillerinden bir tanesi Trabzon ilimizin sınırları içerisinde kalan Beşikdağı ve Beşikdağı adından kaynaklanan Beşikdüzü ilçemizin adıdır.
MÖ 2000’li yıllardan beri Türkistan’ın her köşesinde, Köktürk kağanlarının damgası olarak, Köktürk Yazıtları’nın üzerinde, Türkistan’ın hemen her yöresinde bayrakların tepesinde, mezar taşlarında, hatunların taçları gibi önemli yerlerde karşımıza dağ keçisi / elik motifi, resmi, heykeli çıktığına göre bunun bir tarihî derinliği bulunmalıdır.
Önemli ve kutsal bir unsur olarak efsanelerde, mitolojilerde, masallarda; resim olarak binlerce kez kaya üstünde, levhalarda, mezar taşlarında; küçük heykelcik olarak tokalarda, at takımlarında, bayrak direklerinin tepesinde dağ keçisi / elik’e rastlamamız, bilmediğimiz veya çözemediğimiz bir inceliğin olduğunu göstermektedir.
Bizden önce konuyu inceleyen, emek harcayan ve kaynakları didik didik eden araştırmacıların bu meseleyi net bir sonuca götürdüğünü kabul etmek zordur. İtiraf etmeliyim ki bizden önce çok kıymetli araştırma yapan araştırmacıların birikimi üzerine çalışmamıza rağmen konuyu bu satırların yazarı da çözememiştir. Fakat bizden önce konuyu inceleyen, araştıranların birikimine bizim katkılarımız da eklendiğinde hiç değilse çok küçük de olsa ışıkların göründüğünü düşünmekteyiz.
Bu küçük ışıkların aydınlattığı kadarıyla “Acaba Çin kaynaklarında geçen Türeyiş Destanı’nın, tespit edilemeyen bir varyantı var mıdır?” sorusunu sormaktan kendimi men edemiyorum.
Köktürk Yazıtları’nda bile kurttan süt emen çocuk ile dağ keçisi damgasının yan yana duruşu gözümün önüne geldiğinde ve Karadeniz Bölgesi’nde bir ailenin dağ keçisi / elik vasıtasıyla tekrar hayata tutunuşunu hatırladığımda ise yeni bir soru aklıma gelmektedir: “Türeyiş destanının bir başka varyantında Türklerin tarih sahnesine tekrar tek bir çocuk vasıtasıyla dönüşü, dağ keçisi / elik vasıtasıyla mı olmuştur?” Bu sorulara cevabı olan herkesi katkı sağlamaya davet ettiğimizi de belirtmek isterim.
Prof.Necati Demir / pdf
KAYA ÜSTÜ RESMİ (ROCK ART) OLARAK DAĞ KEÇİSİ / ELİK VE TARİHÎ ALTYAPISI
"Bu bölgedeki Türk inanç sisteminin yansımaları, kaya resimleri, runik harşer, insan biçimli heykeller ve mezar taşlarında elde edilen veriler burada değerlendirilmiştir. Bölgenin zenginliği çalışmalarımızda bize daha çok şevk vermektedir. Stratejik gelişmeler bölgeyi daha önemli konuma getirdiği tartışılmaz bir gerçektir. Bölgedeki Türk kültür varlıklarını yok olmadan belirlemeye, kayıt altına almaya gayret etmekteyiz. Hiç şüphesiz kaydedilmesi kadar, korunup gelecek kuşaklara en azından şimdiki durumları ile ulaştırmak milli bir görevdir."
Doğu Anadolu’da Kaya Resimlerinin Türk Tarihi Açısından Önemi
Prof.Dr.Alparslan Ceylan
Kaynaklardan öğrendiğimize göre kâğıt; M.S. 610’da uzak doğuda kullanılmış, 8. yüzyılda batıya doğru yolculuğa başlamıştır. Abbasiler, kâğıt yapmayı Türklerden öğrenmiş, bu tecrübelerini 11. yüzyılda İspanya’ya götürmüştür. Avrupa’nın kâğıtla tanışması, Araplar vasıtasıyla 11. yüzyılda gerçekleşmiştir. Dolayısıyla kâğıt ile yazılan kaynakların tarihi, 1200 yıldan daha ileriye gitmez.
Eski medeniyetlerden kalma, pişmiş veya güneşte kurutulmuş kilden yapılmış, üzerinde çivi yazısı ile metin yazılı belgeler olan tabletler, M.Ö. 3000’e kadar gitmektedir. Sümerlere ait bu buluş olan tabletler, yazının ve tarihin temeli sayılmıştır. Tabletler; tarih, hukuk, tıp, edebiyat, ekonomi ve dinî konuları içermektedir. Ayrıca matematik, astronomi, sihir gibi konular da yer almaktadır. Tabletler; kaya üzerine çizilen resim ve figürler ile yazılan yazıların bir sonraki aşaması olup taşlara yazılan veya çizilenlerden daha düzenlidir.
Türkler kimdir, tarih sahnesine ilk kez ne zaman çıkmışlardır, ilk yurtları neresidir, nasıl bir hayat tarzları vardı, tarih boyunca nerelerde gittiler, nerelerde yaşadılar ve hangi boylara ayrıldılar, ayrılan boylar bu gün hangi milletlerdir, hangi dinler ve inanış sistemi içerisinde bulundular, kimlerle akrabadırlar? Bir başka soru da Türkler, neleri keşfedip dünya medeniyetine hediye etmişlerdir?
Bu soruların cevabını verebilmek; kâğıdın, tarihi kayıtların, belgenin bulunmadığı dönemlerde araştırmak ve insanların bilgisine sunmak son derece zor olmuştur. Bunun bir sonucu olarak Türk tarihi ve kültürünün varlığı, klasik anlamda tarihî belgelerin ve bilgilerin uzandığı yıllardan başlatılmıştır. Hatta bu bir gelenek durumuna getirilmiştir. Dolayısıyla Türkler, genel olarak, birkaç bin yıllık tarihe ve kültüre sahip bir millet olarak kabul edilmiştir.
Pek çok tarih bilimcisi; insanların yaşadığı olaylar, yazının bulunması ile kayda alındığını düşünerek tarihî çağları yazının bulunuşu ile başlatmak hatasına düşmüş veya kasıtlı olarak böyle bir yola gitmiştir. Hâlbuki insanoğlu, yaşadığı olayları, petroglifler vasıtasıyla kayalar üzerine nakşetmiştir. Tarih bilimcilerin bu gerçeği neden görmezden geldiği veya göremediği gerçekten merak konusudur.
Petroglifler’den sonraki aşama, ideogram (doğrudan doğruya fikri ifade eden işaret, varlıkların sembolize edildiği ya da bir düşüncenin anlatıldığı çizim)’dır. Daha gelişmiş ve düzenlenmiş biçimi ise piktogram (resimyazı)’dır. Piktogram’dan sonraki aşama damga dönemidir. Damgadan dile doğru giden yol, hece, yarı hece ve harf şeklinde gelişmiştir. Orhun Yazıtları, bu aşamaların en son noktasıdır.
Türklerin, Çinliler gibi klasik anlamada tarihî bir arşivi olmamıştır. Bu yüzden tarihî hafızası zayıf olarak değerlendirilmiştir. Hâlbuki Türkler, ulaşabildiği her coğrafyaya tarihini, düşüncelerini, yaşayış tarzlarını, inançlarını kayalar üzerine kazımıştır. Kaya üzerine çizilen resim, figür ve yazılar incelendiğinde sosyal ve fen bilimlerinin pek çok alanında binlerce yıl geriye gidilebilmektedir.
Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra, Atatürk Dönemi’nde başlayan ve son yıllarda Türk ve yabancı bilim adamları tarafından yoğunlaştırılan çalışmalarla Türk tarihi ve kültürü üzerindeki küller ve sis perdesi kaldırılmaktadır. Kaya üzerine çizilen resim, figür ve yazılarla ilgili araştırmalar yapılmakta, gerçekler bir bir ortaya çıkmaktadır.
Prof.Necati Demir / pdf
TÜRK TARİHİNİN VE KÜLTÜRÜNÜN KAYNAĞI OLARAK
KAYA ÜZERİ RESİMLER (PETROGLİFLER) VE YAZILAR
Alem Köyü Kaya Resimleri
Ani-Kars
Prehistorik çağlara ait olan ve kazıma tekniği ile yapılmış av sahnelerini betimleyen at, köpek, dağ keçisi, geyik ve insanı anlatan 14 pano üzerinde çalışan müze yetkilileri, bir tanesinin de kök boyama tekniği ile yapılmış at, geyik ve insandan oluştuğunu açıklamışlardır.
Prof. Kırzıoğlu’nun Kars’la ilgili çok önemli çalışmalarından biri de şüphesiz Anı Şehri Tarihi’dir. Ermeni, Rus ve Avrupa tarihçilerinin özel bir önem atfettikleri bu şehrin tarihiyle ilgili olarak Türk akademik çevrelerinde yapılan en ciddî çalışmayı Kırzıoğlu’nun yaptığı söylenebilir. Ama üzülerek belirtelim ki tarih şuuruyla Türk ve dünya coğrafyasından hâlâ habersiz olan entelektüel çevreler, bu konuda da Ermeni tezlerinin tesiri altındadır. Ani resmî web sitesinde yer alan metinler, Kırzıoğlu’nun Anı Şehri Tarihi ve konuyla ilgili diğer makaleleri ışığında yeniden düzenlemelidir.
Yunus Zeyrek
Kars'ın 40 km doğusunda, üzerinden devlet hududu geçen Arpaçay'ın sağında Orta Çağ'ın alınmaz müstahkem şehri Anı Kalesi, 1501 yılından beri ören ve ıssızdır. Adı KIPÇAK kolundan KAMAK-ANI diye tanınan ikiz boydan gelme olup, bunu dillerinde "ı" sesi bulunmayan yabancılar gibi "Ani" yazıp söylemek, bizler için yanlıştır. (1) KARS TARİHİ - link