Mustafa Celâlettin Paşa Polonya asıllı bir Osmanlı paşasıdır. Türk ordusunda yirmi yıl görev yaptıktan sonra,1869 yılında Eski ve Modern Türkler kitabını, Fransızca olarak yazmış.
Kitabında Türk tarihini, kültürünü, dilini, derinlerden kazıyarak ortaya koymuş, Türk’ü Avrupalıya anlatmak istemiştir. Kitabın, Atatürk’ün okuduğu ve üzerine notlar düştüğü nüshası Anıtkabir Müzesi'nde bulunmaktadır. Kitap, yazıldığından 145 yıl, Atatürk’ün okuduğundan ise yaklaşık 85 yıl sonra, 2014 yılında Türkçeye çevrilmiştir. Kitap, Türk milletinin nasıl ortaya çıktığını, dilinin nasıl geliştiğini, günümüz Avrupa milletlerinin dillerine etkisini ilginç örneklerle aktarmaktadır. 19. yüzyılda ortaya çıkan İndo-Germen, daha sonraki adıyla Hint-Avrupa dilleri kuramına karşılık olarak, Turo-Aryanizm kuramını yine çok ilginç örneklerle, Latince ve Grekçe kıyaslamalarıyla birlikte okuyucuya sunmaktadır.
Mustafa Celâlettin Paşa, Türk dilinin yabancı kelimelerden arındırılmasını ister. Arap alfabesinin Türk diline uygun olmadığını belirtir, bunun yerine latin alfabesini önerir; bununla da kalmaz, oğlu Enver Celâlettin’e Latin alfabesiyle Türkçe mektuplar yazar. Türk kültürünün daha MÖ 2 binli yıllardan bu tarafa nasıl geliştiğini, nasıl yayıldığını, Çin, Moğol, Fransız, Avrupalı misyoner kaynaklarından aktararak, bugüne kadar hiç bilmediğimiz, üstü örtülen tarihimizi de daha 19. yüzyılda ortaya koymaktadır. Mustafa Celâlettin Paşa’nın bizler için bir önemli yönü de, ünlü şairimiz Nâzım Hikmet’in anne tarafından büyük dedesi olmasıdır.
Çevirmenin Önsözü :
Bu kitabın çevrilmesi teklif edildiğinde, önce bu kadar ağır yükü kaldıramayacağım korkusuyla, öneriyi geri çevirmiştim. Kaynak Yayınları Genel Yönetmeni Sn. Arslan KILIÇ, "Olsun biz size gene de gönderelim, bakarsınız." demişti. Birkaç gün sonra kargodan kitap fotokopisiyle, "Atatürk'ün Okuduğu Kitaplar" serisinde yayınlanan, bu "Eski ve Modern Türkler" kitabının, sadece Atatürk'ün okuyup kenarlarına notlar düştüğü sayfalarının, çevirileriyle birlikte basılan fotokopileri çıktı.
Çeviri metinlerine göz atarken, 48. sayfanın çevirisinde, "Türklerin Nice'de Haçlılara yenildikleri" ni görünce (Fransa'dan başka yerde "Nice" yok! Fransızca metinde ise "Nicée" yani İznik belirtiliyor), çeviriyi yapmaya karar verdim. Sayfalar ilerledikçe, ne kadar büyük bir bilgi hazinesinin içine düştüğümü fark ettim. Mitoloji, tarih, coğrafya, her şey vardı kitapta. Bu özel isimlerin ve söylencelerin kısa dipnotlar olarak okuyucuya sunulmasında yarar vardı. Aksi halde Antik Çağ söylencelerinde geçen bütün tanrı adları, insanüstü yaratıklar, hepsi havada kalacaktı. Aynı durum, antik coğrafya ve kabile adları için de geçerliydi. Günümüzde hiç kullanmadığımız coğrafî bölge ve kent adlarının nerede olduğunu bilmeden, kitabı okumak okuyucuya anlamsız gelebilirdi. Ayrıca Türk dünyasındaki Han ve Hakan adları da, Batı'nın kullandığı şekliyle belirtilmişti ve kimin kim olduğunu anlamamız olanaksızdı. O yüzden her sayfanın neredeyse yarısı açıklama dipnotları ile doldu.
Açıklamaların büyük kısmı Bilgisunar'da (internet) "google kitaplar" sitelerinden çıkartıldı; 13. yüzyıl başlarında Grekçe ve Latince yazılmış kitapların 17.-18. yüzyıllarda Fransızca, İngilizce ve Almancaya çevrilmiş kopyalarından faydalanıldı. Fransızca metinde, özellikle Turo-Aryanizm bölümünde, birçok Latince ve Grekçe kelime, Fransızca açıklayıcı anlamıyla verilmişti; böyle kelimelerin anlamları Fransızca okunuşunda da sezildiği için, bu kelimeler parantez içinde okunuşları belirtilerek verildi.
Yazarın italik harflerle belirttiği yabancı kelimeler, asılları kaybolmaması için, aynı şekilde aktarıldı; yanlarına Türkçe okunuşları eklendi. Yazar tarafından Fransızca okunuş şekline uydurulmuş Türkçe kelimeler, italik harflerle verilirken, kısa çizgi ile ayrılıp Türkçe yazım şekline göre tekrarlandı. Günümüz Türkçesine göre anlamlandırılamayan Türkçe yazımları da, olduğu gibi bırakıldı. Yazarın dipnot numaraları, ( ) parantez içinde; çevirenin dipnotları, * simgesiyle gösterildi. Metin içindeki açıklamalar parantez içine alınarak belirtildi.
Yunanların, kendilerine verdikleri isim olan Hellen - Helen (Ελλάδα ? Ellada) adı, metindeki gibi aynen korundu. Grek terimi, eski çağlardaki Yunanlar için aynen metindeki şekliyle korundu. Yazar, yer yer Bizans için, Grek imparatorluğu terimini kullanmıştı, bunu Yunan imparatorluğu olarak çevirmek komik olacaktı. Yunan ve Yunanistan terimleri, açıklamalarda, ancak 19. yüzyıldan bu yana metinde geçen yer adları için kullanıldı.
MUSTAFA CELÂLEDDİN PAŞA'NIN HAYAT ÖYKÜSÜ (*)
Mustafa Celâleddin Paşa, 1848 ihtilâline katıldığından dolayı vatanını terke mecbur kalmış Leh asilzadelerinden Konstanty Borzęcki (Konstanti Bojentski)'dir. Konstanty, 10 Nisan 1826 tarihinde Kleszow'da doğdu. Piotrków'da liseyi bitirdi. Varşova Güzel Sanatlar Akademisinde resim eğitimi aldı, 1846 yılında Wloclawek din okulunda klasik ve dinî eğitim gördü. Latince, Klasik Grekçe, Fransızca, Almanca ve Rusça öğrendi. Türkoloji eğitimiyle ilgili bir belge bulunmamakla birlikte, 1869'da İstanbul'da yayınlanan, elinizde Türkçe çevirisi olan, 'Les Turcs Anciens et Modernes' kitabı, onun Türkoloji eğitiminin en önemli kanıtıdır.
Henüz 22 yaşındayken, Polonya'nın Prusya'dan bağımsızlığını elde etmek için başlatılan 1848 ayaklanmasına katılmış, başarı sağlanamayınca, Osmanlı'ya sığınmıştır. Eğitimi ve harita bilgisi nedeniyle, Osmanlı ordusunda kurmay yüzbaşı rütbesiyle, harita subayı olarak göreve başlatılmıştır. 1849 yılında müslüman olmuş ve Mustafa Celâleddin adını almıştır. Mirliva (tuğgeneral) Ömer Paşanın kızıyla evlenmiş ve seferde olmadığı sürelerde, Üsküdar'da Karacaahmet mezarlığına bakan küçük bir evde yaşamıştır.
1850 ile 1876 arasında, devam eden birçok savaşa (**), bir Türk subayı olarak katılan Mustafa Celâleddin, birçok kez yaralanmış, en sonunda 1876'da Karadağ savaşında ferik (tümgeneral) rütbesindeyken, karnından yaralanarak şehit olmuştur. (***)
Dr.Güven BEKER,
Çeşmealtı, 23 Aralık 2013
Fr.İng Profesyonel Turist Rehberi.
[Bu kaynağı bize kazandırdığı için Kaynak Yayınları ile meslektaşımız Güven Beker'e teşekkürlerimizle , SB]
(*) 1- Yusuf Akçura, Türkçülüğün Tarihi, Sadık Perinçek, Kaynak Yayınları, 2008, s.35-36.
2- Słownik biograficzny Borzęckich herbu Półkozic
(**) Karadağ (1852), Rus seferi ( 1853-1856), Bağdat (1857), Karadağ (1861), Girit (1867), Hersek (1875), Karadağ (1876). Bu savaşlarda başından, boynundan, sağ elinden, sağ ayağından yaralanmış ve son Karadağ muharebesinde aldığı yara ile şehit olmuştur.
(***) Mustafa Celâleddin Paşa, Ömer Paşa'nın kızı Saffet Ömer ile evlendi; iki oğlu oldu, Hasan Enver ve Ali Seyfi. Büyük oğlu Hasan Enver Paşa'nın kızı Celile Hanımın oğlu ise Büyük Şairimiz Nazım Hikmet'tir. (çn)
NOTLAR:
Türk’ü Avrupa’ya anlatan ilk aydın: M.Celalettin Paşa
Bernard Lewis "Modern Türkiye’nin Doğuşu"
kitabından sayfa 211 dipnot
kitabından sayfa 211 dipnot
Avrupa Kıtasında malum olan dini ve milliyetçi düşünceden kaynak alan bu hikaye bazı İngiliz çevrelerine geçmiş, bir kaç yıl sonra da İtilaf propagandacıları tarafından ele alınarak, düşmanları Türkleri gözden düşürmek için bir araç olarak kullanmıştır. Genç Türkler, devrimden beri Osmanlı olmayan Müslümanlar arasında hem Pantürkist hem de Panislamik propagandalarında göze çarpar bir başarı sağlamışlardı. Bu nedenle, bizzat kendilerinin ne Türk ne de Müslüman olmadıklarını göstermek iyi bir fikir olarak gözüktü. R.W.Seton - Watson'un 'Rise of Nationality in the Balkans (1917)' adlı eserinde karakteristik bir ifade bulunur: ("İttihat ve Terraki Komitesi hakkında ana gerçek, onun esas itibariyle Türk ve Müslüman olmayan karakteridir. Ta başlangıcından beri onun gerçek liderleri arasında saf Türk kanı taşıyan bir kişi zor bulunur. Enver bir Polonyalı dönmenin oğludur. Cavit Yahudi dönmelerindendir. Karaso Selanik'li bir Sephardin Yahudisidir. Talat Müslüman olmuş bir Bulgar çingenesidir. Grubun geçici olarak baş simalarından biri olan Ahmet Rıza yarı Çerkes ve yarı Macar'dır ve Comte okulundan bir pozitivisttir"). Genç Türklerin, romanlaştırılmış olduğu herkesce müsellem bir tasviri, John Buchan’ın ‘Greenmantle’ adlı ünlü romanında bulunur; orada Enver Paşa basbayağı bir Polonya Yahudisi yapılmıştır. Enver Paşa’nın Polonya asıllı olduğu şeklindeki garip rivayet, muhtemelen Polonyalı dönme Kont Konstantin Borzecki’nin oğlu ve bir kurmay subay olan Enver Celaleddin Paşa ile karıştırmasından ileri gelmektedir."
Hazarların da Türk olduğunu ve de Polonya'da yaşadıklarını hatırlayalım. SB
Necdet Sevinç'in "İstiklal Harbinde Etnik İhanet"
(2011-Bilgeoğuz Yayınları) kitabından
Nazım'ın Dedesi ve Annesi
Nazım'ın Dedesi ve Annesi
"İzmir'in işgalinden beş gün sonra (20 Mayıs 1919) kurulan ve İngiltere adına "çalışan" İngiliz Muhipler Cemiyeti'nin yönetim kurulundaki ilk başkan Nazım Hikmet'in baba tarafından dedesi olan Mehmet Nazım Paşa'dır. Nazım Hikmet'in annesi Ayşe Celile Hanım ise İngiliz egemenliğini Türkiye'ye yerleştirmek için çalışan örgütün kadın üyelerindendir!
İngiliz Muhipler Cemiyeti demek, işgalcileri sevenler cemiyeti demektir. Cemiyetin görünen şefi, asıl adı Dr.Robert Frew olan Rahip Frew'dur. İskoç Presbiteriyen Kilisesi'nin papazı ve İngiltere'nin casusudur. Frew, Yüzbaşı Bennet ile beraber, Mustafa Kemal Paşa'yı öldürmesi için İngiliz casusu Mustafa Sagir'i İstanbul'dan Ankara'ya yollayan adamdır. Ve ne yüz karası bir durumdur ki, Sultan Vahidettin bu adamı göğsüne nişan takarak ödüllendirmiştir. İngiliz Muhipler Cemiyeti'nin vitrin yüzü "vatan haini, hırsız, dolandırıcı" olarak bilinen Sait Molla olsa da, teşkilatı aslında İngiliz Yüksek Komiserliği'nin iki numaralı adamı olan Andrew Ryan, General Didds ve Papaz Frew'in yönettiğini yazar Celal Bayar. Bu üçü de İngiliz istihbarat servisinin elemanlarıdır."
EKLER:
MUSTAFA CELÂLETTİN PAŞA ve ESKİ VE MODERN TÜRKLER
"Les Turcs Anciens et Modernes" Moustapha Djelaleddin, 1870
Preface,
Durant vingt annees que j'ai passees dans les provinces de la Turquie, lie intimement au peuple ottoman, a sa vie, a ses labeurs, a ses idees, j'ai eu le temps de le connaitre et de l'aimer. Aujourd'hui donc que cette nation se trouve souvent exposee a des embarras, causes par certaines tendances, certains abus et certaines opinions erronees, - nonobstant mon incompetence d'ecrivain, je n'hesite pas a publier l'expose de mes convitions. Je m'impose cette tache d'autant plus volontiers, que pour defendre les Turcs, il me suffit de dire ce que j'ai vu et observe. Puisse cet essai sincere et impartial avoir quelque influence sur l'amelioration du sort de mes compatriotes adoptifs, et facilier l'oeuvre du progres en Orient !
Les Anciens Turcs
Pour etudier a fond une nation, il faut l'observer dans les differentes phases de son existence; la connaissance de son passe est done une condition indispensable a cette etude.
Les Turcs ottomans appartiennent a la race turque caucasique, c'est-a dire a une des plus grandes nations du monde, qui habite actuellement, outre la Turquie d'Europe et d'Asic, les contrees qui, a partir de l'Ocean Artique, Kazan et Lena, renferment les steppes des Kiptchaks et des Kirghises, le Turkestan ou la Tartarie independante, le Khoraçan, une partie de la Medie, de la Perse et de la Crimee, et quelques zones au Nord de la Chine, ou cette race disparait dans la race mongole ou la race jaune. Cette nation, adoptant partiellement differents noms de tribus et de dynasties, et differents idiomes et croyances, se trouve aussi melee, a divers degres, aux habitants de l'Egypte, des pays Barbaresques, de l'Afghanistan, des Indes , de la Russie, de la Hongrie, de la Dacie etc. En effet, comme l'observe bien M.Mallouf, il est peu de contrees de notre hemisphere que les Turcs n'aient visiteed en vanquers, ou gouvernees en maitres.
Sans nous laisser entrainer dans les recherches de Bailly, sur l'anciennete de la civilisation du Turkestan, il est certain que les Turcs, dont parle Pline, Hist.nat.VI.7, Pomponius Mela, 4,49, Strabon et meme Herodote, des les temps plus recules, etaient etablis dans le Turkestan actuel. İl est vrai, que dans ce pays on voit encore les traces d'une occupation etrangere et d'une civilisation anteriure a l'islamisme, representees par la population des villes Tadjiks ou Sartis, qu'on ne sait pas si l'on doit rattacher au regne des Samanides ou a celui des helleno-bactriens; mais cela cependant n'empeche pas que l'on ne doive regarder la grande nation turque comme aborigene de l'Asie centrale. il parait que les Turcs ont toujors ete adonnes a l'agriculture dans la Sogdiane et dans la Bactriane, semi-nomades ou nomades dans les autres contrees, et qu'ils faisaient, au moyen des migrations de leurs tribus, un commerce tres actif entre la Transoxane, la Perse et la Chine. L'histoire et les traditions de la Perse, sur la splendeur des villes de ces pays, renommes par la bravoure de ses habitants, par la beaute des femmes de Touran, par la race de ses chevaux, ses ares et son musc, l'attestent mieux que le fameux cycle des Kirghis.
il faut avouer, cependant, que dans l'histoire des migrations et des invasions des barbares en Europe, et dans les indices qu'en donnent les annales chinoises, il est difficile de retrouver la part des Turcs. L'hypothese que les Huns d'attila, en chinois, Hiongs (Hung-ares), etaient des Turcs, ne peut pas etre soutenue par quelques citations des annalistes. Tandis que les Turcs de la Russie sont aujourd'hui stigmatises du nom de Tat-ares, pour avoir servi sous Djenhis-han, la cause d'une petite tribu de Tata, les historiens byzantins sout si peu renseignes sur la nationalite des Magy-ares, etablis des le neuvieme siecle en Hongrie, qu'ils accordent souvent le nom de Hongres et de Huns aux Ouigours Seldjoukides ou Turcs actuels.
Plus justement, on donnait ce nom autochthone aux Av-ares, dont l'empire ou khanat, etabli au sixieme siecle sur les debris de celui des Hunsi depuis que les Lombards etaient descendus en italie, s'etandait de l'Oder jusqu'au Caucase, et ne fut detruit qu'en 799 par Charlemagne. Le meme obsrevation concerne les Haz-ares, dont le noyau turc se voit de nos jours la mosaique des peuplades du Caucase, et dont une partie etablie en Tauroscythie, ayant embrasse le christianisme, se mela aux populations de l'Ukraine.
il y a cependant des considerations qui autorisent bien des hypotheses a cet egard. "Outre les restes de la race indo-germanique dans l'Asie centrale et horeale, dit M.Tchihatchef, on ne voit anjourd'hui, et on n'y voyait dix-sept siecles auparavant que trois familles de peuples: la turque, l'eleutho-mongole et la tungouse-mandchoure". il est notoire, que de ces nationalites, la turque est la plus grande, la plus energique, et quoique deteroiree dans certaines contrees par le contact de la race mongle, c'est elle, enfin, qui s'approche le plus du prototype caucasique. C'est donc, a cetitre surtout, qu'en s'appuyant sur des donnees historiques presque satisfaisantes, l'hypothese d'un empire turc en Europe, sous le nom d'Avares, ralliant les debris des Huns et quelques tribus ouigonres, devient presque une certitude. Nous croyons que c'est a cause de cette alliance des Avares avec les restes des Huns, que Paul Diacre, dans son histoire de Gestis Longobardorum, soutient que ces deux peuples ne sont que la meme nation.
The Ancients Turks
To study thoroughly a nation, it must be observed in the different phases of its existence; the knowledge of his hobby is therefore a prerequisite in this study.
The Ottoman Turks belong to the Turkish race Caucasian, that is to say has one of the greatest nations of the world who currently lives, in addition European Turkey and Asic, the countries which, from the Ocean Arctic, Kazan and Lena, contain the steppes of Kipchaks and Kirgiz Turkestan or independent Tartary, the Khorasan, part of Medie, Persia and the Crimea, and some areas in northern China, or the race disappears in the Mongolian race or the yellow race. This nation, partially adopting different names of tribes and dynasties, and different languages and beliefs, is also melee, has varying degrees, to the people of Egypt, Barbary countries, Afghanistan, India, Russia , Hungary, Dacia etc. Indeed, as well M.Mallouf observed, there are few countries of our hemisphere that the Turks have not visiteed vanquers in, or governed by masters.
Without letting us train in Bailly research on the seniority of the civilization of Turkestan, it is certain that the Turks, mentioned by Pliny, Hist.nat.VI.7, Pomponius Mela, 4.49, Strabo and Herodotus same , draw back most of the times, were established in the current Turkestan. It is true that in this country we still see traces of a foreign occupation and a anteriure civilization Islamism, represented by the population of Tajiks or Sartis cities, we do not know whether to attach to the reign of the Samanids or that of the Hellenic-Bactrian; but this does not prevent, however, that one should not look at the great Turkish nation as aborigene Central Asia. it seems that the Turks have been toujors addicted to agriculture in Sogdiana and Bactria, nomadic or semi-nomadic in other countries, and they did, through migration of their tribes, a very active trade between the Transoxane, Persia and China. The history and traditions of Persia, on the splendor of the cities of these countries, renamed by the bravery of the people, by the beauty of women Touran, for the race of his horses, acres and musk, the attest better than the famous cycle of Kirghiz.
I must admit, however, that in the history of migration and the barbarian invasions in Europe and in the indices that give the Chinese annals, it is difficult to find the Turks. The hypothesis that the Huns of Attila, Chinese, Hiongs (Hung-ares), were Turks, can not be supported by some quotes annalists. While the Turks of Russia are now stigmatized named Tat-ares, having served Djenhis-han, the cause of a small tribe of Tata, the Byzantine historians sout so little about the nationality of Magy- ares, established in the ninth century in Hungary, they often give the name of the Huns and Geldings Seljuk Turks current or Uyghurs. More precisely, they gave this name to autochthonous Av- ares (Avars), whose empire or Khanate, established in the sixth century on debris that of Hunsi (Huns) since the Lombards in Italy were down, if etandait Oder up Caucasus, and was not destroyed in 799 by Charlemagne. The same concerns obsrevation Khaz-acres (Khazars), including Turkish kernel sees nowadays mosaic of peoples of the Caucasus, which established a part Tauroscythie, having embraced Christianity, mela is the people of Ukraine.
However, there are considerations that allow many assumptions in this regard. "In addition to the remains of the Indo-Germanic race in Central Asia and horeale says M.Tchihatchef, one sees anjourd'hui and we only saw seventeen centuries before that three peoples families: Turkish, eleutho the Mongolian-and-tungouse mandchoure ". it is known that these nationalities, Turks is the largest, most energetic, and although deteroiree in some parts of the Contact mongle the race, she finally approaching the most of Caucasian prototype . It is therefore, a cetitre especially that based on historical data almost satisfactory, the hypothesis of a Turkish empire in Europe under the name of Avars, rallying the debris of the Huns and some ouigonres tribes becomes almost a certainty. We believe this is because of the alliance of the Avars with the remains of the Huns, Paul Deacon, in his history of Gestis Longobardorum, argues that these two peoples are the same nation. (google translate from Fr.)
* skif:
1692 İskit tarihi, A.Lyzlov.
History of the Scythians by Andrei Lyzlov
Scythian History. Part I: A. I. Lyzlov
1692. Скифская история, А.Лызлова.Rusça-PDF
In modern (Russian ,Translators note) official historical science the Scythians and Sarmatians are claimed to be Iranian-lingual (in particular, Ossetian speaking), but in the historiography of this problem we also meet other points of view.
In the second half of the 18 c. the Russian scientists began to be interested in the Greek historical sources. Herodotus' History, attracted the attention of the Russian historian Andrey Lyzlov, who knew well Russian and Western historical works. He was also familiar with the Turkic world, for he translated into Russian the work of S.Starovolsky Court of Turkish Caesar, published in 1649 in Polish in Krakow. In 1692 Andrey Lyzlov finished a manuscript, Scythian history. This work was published by a renowned public figure and a writer N.I.Novikov, partially at first in 1776, and then completely in 1787.
In his work, A. Lyzlov in the beginning proves his thesis that Türks (in his terminology: Tatars and Turks) descend from Scythians. In the subsequent sections of Scythian history the author tells a history of mutual relations of the European peoples and Russians with Tatars and Turks, i.e. descendants of Scythians [Lyzlov A., 1787].
ETHNIC ROOTS of the TATAR PEOPLE
Mirfatykh Z. ZAKIEV
In modern (Russian ,Translators note) official historical science the Scythians and Sarmatians are claimed to be Iranian-lingual (in particular, Ossetian speaking), but in the historiography of this problem we also meet other points of view.
In the second half of the 18 c. the Russian scientists began to be interested in the Greek historical sources. Herodotus' History, attracted the attention of the Russian historian Andrey Lyzlov, who knew well Russian and Western historical works. He was also familiar with the Turkic world, for he translated into Russian the work of S.Starovolsky Court of Turkish Caesar, published in 1649 in Polish in Krakow. In 1692 Andrey Lyzlov finished a manuscript, Scythian history. This work was published by a renowned public figure and a writer N.I.Novikov, partially at first in 1776, and then completely in 1787.
In his work, A. Lyzlov in the beginning proves his thesis that Türks (in his terminology: Tatars and Turks) descend from Scythians. In the subsequent sections of Scythian history the author tells a history of mutual relations of the European peoples and Russians with Tatars and Turks, i.e. descendants of Scythians [Lyzlov A., 1787].
ETHNIC ROOTS of the TATAR PEOPLE
Mirfatykh Z. ZAKIEV
Pliny the Elder kitabında TURK
TURCAEQUE = TURCAE = TURK
TURCAEQUE = TURCAE = TURK
"Türkler ise Doğu Avrupa'da her yerde her zaman vardılar. Saka ve Sarmat dünyaları içinde yoğun Türk varlığının yanında, eski kaynakların ısrarla Kimmerleri Bulgarlara bağlama çabalarını da eklersek, Kimmerler arasında bile Türklüğün izlerini sürmemiz, en azından bu ihtimali iyi değerlendirmemiz gerekiyor.
Kaynaklar her iki kurama göre de bölgede Hun öncesi yoğun bir Türk varlığına işaret ediyor. Bizzat Hun kelimesi 2.yy'da Ptolemeus'ta (Kounoi) ve çağdaşı Dionisius Parigetus'ta geçer. Czegledy'nin Hiungnu, Hun ve Kun kelimelerinin benzerliğinin aradaki sorunları ortadan kaldırmayacağı ifadesi kendi başına bir sorunlar yumağıdır. Burada açıklanması gereken şey benzerliğin oluşu değil, olmayışıdır. Zira benzerlik açıktır.
Heredotos'taki lyrkai'nin açıklaması tartışma götürür ama Sarmatların çağdaşı Pompeius Mela ve Plinius Secundus'ta geçen Tyrkae (Turcae) budun adının Türk'e işaret ettiğine artık itiraz yoktur. "
Prof.Dr.Osman Karatay