6 Kasım 2014 Perşembe

OĞUZLAR







"...10.yüzyılda batıda Hazar Yurdu'na kadar uzanan bu bozkırlara, Horezm veya Oğuz Çölü deniliyordu....Oğuz Çölü'nün Kuzey Hazar sahillerin, Merkezi Oğuz bölgesini, Güneydoğu Karakum ve Yukarı Aral'ın Kızılkum bozkırlarını içine aldığını düşünebiliriz..." syf.112

"...Oğuzeli'nde oturan Türkmen nüfusu hakkında verilen tarihi bilgiler oldukça kısıtlıdır. Daha önce de belirtildiği gibi, Orta Asya'daki eski Hint-Avrupai ahalinin torunlarıyla kaynaşan bir kısım Oğuz ve Türklere "Türkmen" adı verilmişti. Türkmen adının kendisi ise esasında İslam dinini kabul eden Oğuzlar için kullanılmıştı..." syf.117

"...Oğuzlara nazaran Türkmenler arasında daha fazla yerleşik yaşamı benimsemiş nüfus mevcuttu. Ancak bu temelden yola çıkarak Oğuzlar'la Türkmenler arasındaki farklılıkları izah etmek, büyük yanlışlıklar doğurabilir. 10.- 11.yüzyıllara ait yerleşim alanlarında yapılan arkeolojik araştırmalar, Sır-Derya'nın aşağı akımlarında çok sayıda yerleşik ve yarı yerleşik Oğuz gruplarının berhayat olduğu gerçeğini açığa çıkarmaktadır...." syf.129

"...11.yüzyıl Türkmen ve Oğuz lehçelerinde kullanılan konaklama ve göçle ilgili birçok kelimenin mevcudiyeti de bu görüşü teyit etmektedir. Benzer terimler arasında konak yeri anlamında kullanılan "turası yer" sözcüğünü zikretmek gerekiyor. 11.- 13.yüzyıl Oğuz ve Türkmenleri'nin dilinde "yurt" kelimesi, daha ziyade "doğum yeri", "durak", "gelinen yer", "mesken" anlamında kullanılıyordu..." syf.132

"...İbn Fadlan, Oğuzların yetiştirdikleri koyun ve koçların çok yağlı olduğunu belirtmektedir. 10.yüzyılda Oğuzeli'nden Horasan ve Maveraünnehir'e getirilen koyunlar, en iyisi olarak kabul edilirdi. Bu cinsi Karaman türü olduğu aşikardır. 9. - 12.yüzyıllara ait kaynaklarda bu koyun cinsine genel olarak Türki denilmekteydi. İbn el-Fakih, Türk koyunlarının çok iri olduğunu ve kuyruklarının yerde sürüklendiğini yazmaktadır. Türki koçlara 12.yüzyılda Belh bölgesinde rastlanmaktaydı. Daha geç dönemde Ak-Koyunlu Türkmen boylarında yuvarlak ve yağlı kuyruklu koyunların bulunduğundan bahsetmektedir. Sunulan bilgilerden Oğuz ve Türkmenler'n Karaman türü koyunlar besledikleri ortaya çıkmaktadır.

At, Oğuz ve Türkmen göçebe yaşamında önemli bir yer işgal ediyordu. İbn Fadlan 10.yüzyılda Oğuzlar'ın büyük yılkı sürülerinin bulunduğunu belirtiyor. Beyhaki de , 11.yüzyılda Türkmenler'in sahip oldukları büyük yılkı sürülerine dikkat çekmektedir.  Oğuz göçebelerinin besledikleri atlar, muhtemelen kısa boylu bozkır cinsiydi. Bu at cinsinin izlerine, Orta Asya'da ortaya çıkarılan Türk kurgan ve mezarlıklarında rastlanmaktadır. 

7.yüzyıldan itibaren Kazakistan bozkırlarında iri gövdeli, iri kafalı, kısa boylu, cidavlı, besili ve uzun boyunlu at sürülerinin beslendiği bilinmektedir. Türk atları, yerel iklim şartlarına iyi uyum sağlamaktaydı ve bütün yıl boyunca her çeşit otlak arazide beslenmeye uygundu. Bozkır Türk atlarının bol sütlü, et ve yağ bakımından zengin olması dikkate değer bir husustur. Bu yüzden, göçebe Türkler, at etini, koyun ve inek etine tercih ediyorlardı. Türk atları yapı olarak sade, dayanıklık bakımından ise uzak mesafelere hızla koşması gibi özellikleriyle dikkat çekiyordu. Türkler, atlarını açık havada tutarlar, soğuk ve sıcağa karşı korumazlardı. Atlar saldırılarda, savaşlarda ve avda kullanılıyordu. Muhtemelen "bozkır cinsi" Oğuz atları da bu özelliklere sahiplerdi.

Tetkik edilen dönemde, Oğuz ve Türkmen göçebeleri zarif ve güzel cins atlar da beslemekteydiler. Uzun boylu, küçük başlı ve ince bacaklı atları, erken dönem Türk kurganlarından tanıyoruz. Bu tür at iskeletlerinin Türkizeban zengin eşrafın mezarlarından çıkması dikkat çekmektedir. Tarihi kroniklerde 11.yüzyıl Türkmen boylarında "Huttel cinsi" atların yetiştirildiğine dair bilgiler bulunmaktadır.

Bu atlar, güzel dış görünümü, zerafetleri ve hızlı koşmalarıyla dikkat çekmektedir. Tarihi efsanelerde Huttel atlarının "yabani deniz aygırı" cinsinden geldiği anlatılmaktadır. Bu eski rivayetler, hala Türkmen epik hikayelerinde ve halk masallarında yerini korumaktadır.

11. - 13.yüzyıl kaynaklarında Selçuklu boylarının kullandıkları binek atları hakkında bilgiler bulunmaktadır. Bu kaynakların rivayetlerine göre Selçuklu savaş atları, sert tırnakları, tıpkı uçan kartal gibi çevik ve hızlı hareketleri ile hayranlık uyandırıyorlardı. Oğuz ve Türkmenler, bu atlara "yuğruk at" veya "çapar" diyorlardı.

Türkmen atları, cüsse ve cins bakımından farklı oldukları için, çok yüksek değere satılıyordu. Selçuklu dönemi divan şiirinde bu atların ünü methiyelere konu olmuştu. 12.yüzyıl şairleri, bu atların koşusunu "rüzgar hızı" ve "deniz dalgalanması" gibi tasvirlerle şiirlerine aktarmışlardı... "syf.137









"11.-12.yüzyıllar arasında Oğuz zanaatıyla ilgili karşılaştırmalı tarihi bilgilere Ros'ta, Donets'de ve Rossav'da bulunan Tork-Peçenek demir başlıklarını gösterebiliriz. Burada kavanoz şeklinde balık kap ve eyere asmak için delikli çini kaplar açığa çıkarıldı. Tork mezarlarından çıkan demir başlıkların arasında kemik düğmeler ve levha üzerine yapılmış at eyerinin süslemesinin kalıntıları bulunmuştu. Metalden yapılan eşyalara da rastlamak mümkündü. Düşük ayar gümüşten yapılmış halkalar, demir üzengiler, tokalar, kılıçlar, ok uçları, bakırdan yapılmış olta iğneleri, vs....Kadınlara ait mezarlarda gümüş bezekli başlıklar, küpeler, bilezikler, taş askılar, hilal şeklinde gümüş levhalar bulunmuştur."... dipnot syf 147

"10. - 13.yüzyıllarda Oğuz kavimleri, birkaç büyük boy ve onların terkibinde bulunan çok sayıda irili ufaklı titrelerden teşekkül ediyordu. Kaşgarlı Mahmud, Oğuzların 24 boydan teşekkül ettiğini haber veriyor. Ancak, daha sonraları Halaçlar'ın iki boyu onlardan ayrılmıştı.

Divan-ı Lugat et-Türk'de 11.yüzyılın ikinci yarısında Oğuz halkının terkibinde bulunan boyların isimleri şu şekilde açıklanmıştır. Kınık, Kayı, Bayundur, Yiva, Salır, Avşar, Bekdili, Bekdüz, Bayat, Yazır, Eymür, Kara-Bulak, Alka-Bulak, Iğdır, Yüregir, Tutırka, Alayontlu, Döğer, Çepni, Peçenek, Çavuldur, Çaruk.

Bu isimlerin çoğu Fahrü'd-din Merverüdi, Reşidüddin ve geç dönem Orta Çağ müelliflerinin eserlerine konu olmuştur. Ancaki kaynaklar arasında Oğuz boylarının sayısı konusunda fikir ayrılığı bulunmaktadır. Kaşgarlı Mahmud ve Reşidüddin, onların 24 boydan oluştuğunu iddia ederken, Mervezi 12 boy olarak gösterir. Bu fikir ayrılığını, Oğuzların iki kola bölünmesinden kaynaklandığını söyleyerek önleyebiliriz.

Doğulu Orta Çağ müellifleri, Oğuzların Bozok ve Üçok olarak ayrılmasını, efsanevi Oğuz Han'ın ismine bağlıyorlar. Rivayetlere göre, Oğuz Han'ın oğulları üç yay ve üç ok bulmuşlardı. Oğuz Han üç oğluna yayı, üç oğluna da okları vermişti. Oğuz, yayı alan oğullarından türeyecek olanlara Bozok denilmesini emretmişti. Bozok'un anlamı - parçalara ayırmaktı. O bu ismi yayın kırılmasından dolayı vermiş ve sağ kanat ordusunun idaresini bu üç oğluna ve onun oğullarına bırakmıştı. Oğuz Han, sağ ve sol kanadın bütün otlak arazilerini oğulları arasında taksim etmişti. Oğuz, tahtı ve hakimiyeti, bütün oğullarına ve onların soyuna bırakmıştı.

T.Houstma, Oğuların Bozok ve Üçok olarak bölünmesinin temelinde "askeri-siyasi" sisteminin varlığını aramaktadır.

Oğuzlar 24 boydan oluşmakta ve iki eşit kısma ayrılmaktalardı. Ancak tarihi rivayetlere göre Bozoklar büyük, Üçoklar ise küçük boyları teşkil ediyordu. Sağ kanadı temsil eden Bozoklar, Üçoklara nazaran daha çok imtiyaz sahibiydiler. Reşidüddin'e göre, Oğuzların yüksek orunlu beyleri sadece Bozoklar arasından seçilebiliyordu.

Muhtemelen Oğuzların Bozok ve Üçok olarak ikiye ayrılmasında, bir takım bölgesel askeri özelliklerinin rolü olmuştur. Oğuz ordusunun her iki kanadının da elinde geniş meralar ve araziler bulunuyordu. Üçok ve Bozoklar'a tekabül eden İç ve Dış Oğuzlar hakkındaki bilgiler de bu durumu teyit etmektedir. İç ve Dış Oğuzlar'ın bölgesel olarak ayrıldıkları düalist sistemi hakkında toponom ve Türkmen Halk kaynaklarında epey bilgi bulunmaktadır.


Oğuz ordusunun sağ ve sol cenahını yöneten komutanlara Beylerbeyi ünvanı verilmekteydi. Tarihi rivayetlerde, İç ve Dış Oğuzlar'da beylerbeyinden bahsedilmektedir.

Genelde sağ kanat beyleri Kayı ve Bayat boy reisleri ; sol kanat beyleri ise Peçenek ve Çavuldur reislerinden seçiliyordu. Beylerin yargılamak, cezalandırmak gibi yetkilerinin yanı sıra, yazılı ve sözlü kararları da itiraz edilmeden uygulanmaktaydı. Beylerin hakimiyet sınırları, göçebe boyları dışında yerleşik topluluklar üzerinde de etkiliydi. 12.yüzyıl Türkmen reislerine "asilzade prensler" gibi itaat edilmekteydi."... syf.171









Bir dipnot daha syf.234
"Hardeş boyu, Altay bölgesinde oturan Kıpçak boy birliğine dahil olmalıdır. Çin kaynaklarına göre Kin-şa ülkesinde mavi gözlü sarışın insanlar yaşıyorlardı. (E.Bretscneider, Notes of the mediaval geography and history of Central and Western Asia, London 1876) Kin-şa, yani Altın Dağ, Kızılbaş ile İlke Aral arasında bulunan altay Dağ silsilesinin bir koluna tekabül eder. Bu kaynaklarda Kıpçaklar'ın bir zamanlar  Chou-Lan bölgesinde oturdukları belirtilmektedir. Bu Kıpçak boyu , Altay'da, Yılanlı Dağ eteklerinde, yahut Kem Nehri havzasında barınıyordu.Hardeşleri bozguna uğratan "Yılan Boyları"nın kim olduğunun tesbiti hayli zordur. Belkide Yu.A.Zuyev'in belirttiği gibi "Ots" adıyla, tamgalarında yılan işareti bulunan Kayılar kastedilmekteydi.

...


Orta Asya, Oğuz ve Selçuklu tarihi konusunda akademisyenler arasında en önde gelen uzman tarihçi olarak kabul edilir. Agacanov'un başyapıtı olan OĞUZLAR adlı eseri Sır-Derya Oğuz Yabgu Devleti konusunda Türkiye'de yayınlanan ilk ve tek eserdir. Özellikle Büyük Selçuklu İmparatorluğu'ndan önceki Oğuz Yabgu Devleti ve Oğuz boylarının yaşadıkları bölgelerle ilgili tarihi-coğrafi bilgiler son derece önemlidir. Yaklaşık 800 basma ve yazma kaynak taranarak hazırlanan bu eser, Oğuzların az bilinen tarihi konusunda önemli katkıda bulunacaktır.

arka kapak.




OĞUZLAR
Sergey Grigoreviç Agacanov 
Çeviren: Ekber N. Necef, Ahmet Annaberdiyev
Selenge Yayınları