20 Şubat 2025 Perşembe

Efes’te Hellenistik Öncesi Dönemdeki Ünlü Kadınlar

 

Kleopatra, mermer portre, Roma Dönemi, Berlin Antikenmuseum.
Arsinoe mezarının rekonstrüksiyonu, Efes.

Efes’te Hellenistik Öncesi Dönemdeki Ünlü Kadınlar:

VII. Kleopatra ve IV. Arsinoe

Hilke Thür **

Bu dönemin en ünlü kadınlarından biri olan Ptolemaios’ların (Büyük İskender’in MÖ 323’teki ölümünden sonra MÖ 30 yılına kadar Mısır’da hâkim olan sülale) son kraliçesi VII. Kleopatra, dünyaya yayılan ününü Roma Dönemi tarih yazımlarına borçludur. Günümüzdeyse hatırası skandal yaratan Hollywood filmlerinin etkisiyle devam eder. Kleopatra bu şöhretini, cumhuriyetten imparatorluğa geçiş döneminde Roma’nın en önemli iki erkeğiyle yaşadığı ilişkiye borçludur. Sezar’dan Caesar Alexander adında ama Caesarion (Küçük Sezar) diye anılan bir oğlu, Marcus Antonius’dan Alexander Helios ile Kleopatra Silene adındaki ikizleri ve daha sonra Ptolemaios Philadelphos olmak üzere üç çocuğu olmuştur.

Kleopatra, aktarılanlar doğruysa güzel bir kadın değildir, bunun değerlendirmesini en iyi gümüş sikkeler üzerindeki tasvirleri verir, mermer portreleriyse idealize edilmiştir. Kleopatra asıl ününe aklı, sevimliliği, hoşluğu ve bilgeliği sayesinde ulaşmıştı. Söylendiğine göre altı dil biliyordu. Günümüze ulaşan tasvirleri, yoğun olarak Roma Dönemi tarih yazımlarının etkisindedir. Geç dönemde, Augustus’un isteği üzerine yazılan ve Marcus Antonius üzerindeki kötü etkisini öne çıkartan bu tasvirlerde, Romalı olmayan davranışlarıyla Marcus Antonius ve Octavianus arasındaki güç savaşından ve iç kargaşadan sorumlu tutulur.

Kleopatra’nın Efes’te bulunduğuna dair elimizde kesin bir kanıt yok ama pek çok tarihçi, Roma vatandaşı Yunanlı tarihçi Plutarchus’un aktardığı, MÖ 41 yılının kışında Marcus Antonius’un Efes’e gelişinde beraberinde Kleopatra’nın da olduğunu kabul eder. Marcus Antonius, bu ziyaretinde Efes’te Dionysos’un Satyr’ler, Silenler ve diğer takipçilerince “Yeni Dionysos” olarak müzik ve zillerle karşılanır. MÖ 33 yılının kışını da Efes’te geçirir, büyük olasılıkla İskenderiye’den gelen Kleopatra da ona katılır.

Bu vesileyle geldikleri Efes’te, Doğu Romanın en söz sahibi kişisi ve eşi için en uygun yer olan tiyatronun üst kısmındaki geç Hellenistik sarayda oturmuş olmalıdırlar.

Aslında Kleopatra’nın Efes’le ilgili kesin bağlantıları kızkardeşiyle ilgili olarak günümüze ulaşmıştır: Antik kaynaklara göre VII. Kleopatra’nm kızkardeşi genç IV. Arsinoe, MÖ 48’den 41 yılına kadar sığınmacı olarak Efes Artemis Tapınağında (Artemision) yaşar. MÖ 41 yılında öldürülür, öldüğü zaman da oldukça genç olmalıdır. Plutarchus tarafından etkileyici bir biçimde anlatılan Tarsus’taki buluşmalarında (1) öldürülmesinden Kleopatra birlikte yaptıkları anlaşmayı yerine getirmiş olan Marcus Antonius sorumludur.

Peki IV. Arsinoe kimdir?

Roma dönemine ait pek çok tarih yazımlarında (2) rastlanan IV. Arsinoe, XII. Ptolemaios’un altı çocuğundan biridir, dolayısıyla baba bir anne ayrı, VII. Kleopatra’nm en küçük üvey kızkardeşidir. Her türlü yola başvurarak Mısır’daki hükümdarlık için savaşır, bunu da kısmen ve de özellikle babaları XII. Ptolemaios hayattayken yapar. Sezar da, muhtemelen XII. Ptolemaios’un vasiyetine istinaden, Romalı dostu Kleopatra ve onun erkek kardeşi ve aynı zamanda kocası olan XIII. Ptolemaios’un hükümdarlığını kabul eder. Arsinoe ve kardeşlerin en küçüğü olan XIV. Ptolemaios’a da Kıbrıs’ın hükümdarlığını verir.

İskenderiyeli soyluların hükümdarlık talebini desteklediği Arsinoe, Kıbrıs’tan kaçarak İskenderiye’ye döner. Ordunun bir kısmını kendi etkisi altına alabilmiş olması Ceasar da anlatılmış olan acılı bir savaşa neden olur. (3) Bu savaşta XII. Ptolemaios Nil’de boğulur ve İskenderiye’nin ünlü kitaplığı yanar. Sonuçta Sezar ve onunla beraber olan Kleopatra savaşı kazanırlar ve Sezar Kleopatra’yı XIV. Ptolemaios ile beraber tahta çıkartır. (4) Arsinoe yi ise tutsak olarak beraberinde Romaya getirir. Zafer geçidini, yanında elleri bağlı olan Arsinoe ve Pharos’un ünlü İskenderiye Deniz Feneri’nin maketi eşliğinde yapar. Ancak Romalılar elleri kenetlenmiş bu mutsuz prensese acırlar, Sezar da bunun üzerine ellerinin çözülmesine izin verir ve Arsinoe’yi Efes Artemisionu’na sığınmacı olarak yollar. (5) Burada Arsinoe yi bir rahip “kraliçe gibi karşılar.” (6) Bundan sonraki yedi yıl boyunca Arsinoe, tapınağın sığınağında, yani Efes Artemis Tapmağının 'temeraasünda' (kutsal alan) yaşar.

Artemision’da rahat bir hayatı olur ancak buradan başka bir yere gidemez. Günlerini sığınmacı olarak nasıl geçirdiğini bilmediğimiz gibi eğitimi, öğrenimi, dil bilgisi ve kişiliğine dair bilgimiz de oldukça az. Belki de Arsinoe kendini daha çok astragal oyunuyla oyalamıştır. Tarih yazımıysa bize Marcus Antonius tarafından buyrulan veya kendisi tarafından gerçekleştirilen ölümünü aktarır. (7)

IV. Arsinoe’nirı Efes’teki Mezarı

20. yüzyılın başında Efes’in merkezindeki aşağı Emblos’ta, yani şehrin ana bulvarlarından birinde, formu nedeniyle mezar olarak yorumlanan bir yapı ortaya çıkarılır. Boyutları küçük de olsa, Halikarnassos Mozolesi veya Belevi diye bilinen hanedanlık mezarlarını andıran bir yapı tipine sahiptir. Bu yapının peristasisli ve piramit biçimli bir çatısı vardır, sekizgen bir merkezi yapının içinde 9 x 9 m uzunluğunda kare biçiminde bir diğer yapıdan ve 3,40 m yüksekliğinde bir kaideden meydana gelir. Anıtın yüksekliği 13,5 m’dir. Kısmen kendine has mimari unsurlarına

bakılarak çoğunlukla MÖ 50-20 arasına tarihlenir. Daha sonraları yapının kaide kısmındaki mezar hediyeleri çalınmış, basit mermer bir lahit içinde genç bir kadın iskeletinin bulunduğu mezar odası keşfedilmiştir. Patolojik analizler (8.) iskeletin 17,5 yaşında, beslenme durumu üst tabakadan bir kişiye ait olduğunu işaret eder ama cinsiyeti belirlenemez. incelemelerin ani bir ölümü göstermesine ve daha pek çok noktaya bakılarak gömülen kişi IV. Arsinoe olarak tanımlanır. (9)

Yapının arka kısmında yapılan bir sondaj, MÖ 1. yüzyılın son çeyreğinde inşa edildiğini kesinleştirir (Ladstätter 2000: 373). Bu tarih, G. Plattner’in Efes korinth başlıkları konulu doktora tezinde de onaylanır. (10) Süslemeler ve dekorasyon ayrıntıları yapıyı, Augustus döneminin başından çok Hellenistik dönemin ilerleyen zamanlarına oturtur. Bu durum, Efeslilerin mezarı Arsinoe’nin ölümünden hemen sonra, belki de öldüren kişinin emriyle planlayıp yapımına başladıkları veya mezarın Augustus zamanında yapıldığı konusunu belirsiz kılar.

Sekizgen yapıyı Arsinoe’nin mezarı olarak yorumlamaya neden olan çok sayıda unsur var. En başta yapının yeri dikkat çeker. Şehir içinde, sadece hanedanlık soyundan gelen veya şehre özel hizmetleri bulunmuş kişiler için ayrılan bir konumda. Yapı formu, daha önce söz ettiğimiz gibi hanedan mezarı tipinde. Üçüncü nokta, MÖ 1. yüzyılın ikinci yarısına denk gelen tarihlemedir. Dördüncü olarak yine söz edilen patolojik veriler ve beşinci olarak da Mısır ile bağlantısı açıkça görülebilen dekoratif öğelerin varlığıdır (grifonlar, meşale taşıyıcıları şeklinde yapılmış palmiye yaprağı tarzı sütunları, (11) piramit şeklindeki çatı). Önemli bir diğer son noktaysa yapının İskenderiye’nin dünyaca ünlü deniz feneri Pharos’un orta bölümünü vurgulayan sekizgen biçimidir. Bununla gömülen kişinin geldiği yer dile getirilmek istenmiştir.

Arsinoe’nin kişiliği ve yaşamı ne yazık ki az sayıdaki tarih yazımlarının bize ulaştırdığı dolaylı bilgilerle aktarıldı, bizce alışılmışın dışındaki bu mezar yapısı Arsinoe’ye ve onun kaderine dair binlerce yıldır korunan bir anıt. Mezarın yeri, Arsinoe’nin, antik dönemde Efesliler ve ziyaretçiler tarafından hatırlanmasını ve önem verilmesini sağlamış olmalı. Bugün de üç milyon turist Efes harabelerindeki mezarının yanından geçerken, bilgilendirme panosu ve rehberlerin anlatımlarıyla onu hatırlıyor ve böylece adı da Efes’le bütünleşmiş kaderi de canlı tutuluyor.


Dipnot:,

(1) Plutarchus, vita Antonii 26,4 f.

(2) Flavius Josephus ant. Jud 15,89; Appian civ. 5,9,34; Dio Cassius 42,35; 39,1; 40,1; 42,1; Caesar civ. 3,112,10f.; Caesar, De bello Alexandrino 23,2; 33,2.

(3) Caesar, De bello Alexandrino 23,2; 33,2.

(4) Dio Cassius 39,1; 40,1; 42,1; 42,35.

(5) Dio Cassius 43,19,2.

(6) Flavius Josephus, ant Jud. 15,89.

(7) Flavius Josephus, ant. Jud. 15,89; Dio Cassius 43,19,2.

(8.) Oda mezarın iki nişinin bulunmasında ele geçen iskelet -Keil tarafından Greifswald'a getirilen kafatası dışında- Susi ve Egon Reuer tarafından incelenmiş ve belirlenmiştir, yeni bir analiz Fabian Kanz tarafından yapılmaktadır.

(9) Dazu H. Thür a. O. (dn. 20) 43-56.

(10) G. Plattner, Ephesische Kapitelle des 1. und 2. Jhs. n. Chr. Form und Funktion kaiserzeitlicher Architekturdekoration in Kleinasien (yayımlanmamış doktora tezi 2003) 27.

(11) Oktogon'da bulunan meşale taşıyıcısı olarak yorumlanan her iki palmet yaprağı sütunları Viyana'daki Ephesos Müzesi nde Env. Nr. I 842 ve I 843 altında kayıtlı olarak sergilenmektedir, bunun için krş. W. Oberleitner vd., Funde aus Ephesos und Samothrake, Katalog der Antikensammlung II, 1978, sf. 115.


**Alıntılanan Kitap:

Anadolu'da Kadın; On Bin Yıldır Eş, Anne, Tüccar, Kraliçe

A.Muhibbe Darga (ilk baskı 1972)

Yayına Hazırlayan Emine Çaykara, 2020

Roma Dönemi’nde Efesli Kadınlar

 

Efes Varius Hamamı'ndaki Scholastika Heykeli
Efes Yamaç Ev 2'den Venüs Örekesi

Roma Dönemi’nde Efesli Kadınlar

Elisabeth Trinkl **

Roma antik döneminde hâkim olan babaerkil toplum sistemi ve bunun sonucunda oluşan erkek merkezli tarih yazımı, Imperium Romanum (Roma imparatorluk Dönemi) kadınlarına yönelik bilgi sahibi olmamızı zorlaştırır. Toplumun üst sınıfına ait kadınlara yönelik bilgi edinmemiz yeterince güçken alt sınıfa ait kadınların hayatlarını bir araya getirmek ve tam bir portre oluşturmak çok zor hatta neredeyse imkânsızdır. Efes Metropolü de bu konuda bir istisna değildir. Büyük ölçüde babaerkil geleneğe bağlı kalınarak yazılmış antik kaynakların yanı sıra, arkeolojik kaynaklara bakarak kadınların yaşamını anlamaya çalışalım.

Efesli Kadınların Şehirdeki Görünümleri

Üst sınıfa ait Romalı kadınların kendilerine ait sermayeleri vardı ve ticaret yaparlardı. Özellikle dini fonksiyonlarının varlığı belgelerle oldukça sık karşımıza çıkar. Kimisi politik makamlarda etkin, kimisi de şehir yararına katkıda bulunan vatandaşlar olarak kendilerini gösterir; kadınların mali katkılarını cumhuriyetin son dönemindeki büyük hayırsever listelerinden rahatça anlayabiliriz. (1) Yani düşünüldüğü gibi tamamen arka planda bir hayatları yoktur. Pek çok Romalı kadın görevlerini yerine getirirken müşterileriyle, çalışanlarıyla ve iş ortaklarıyla ilişki içinde olurlardı. Romalı üst sınıf kadınlarının bu kısır ve oldukça basite indirgenmiş resmine Efesli kadınlar da uyar. Efesli kadınlar hakkında özellikle epigrafik kaynaklar ve sikkeler aracılığıyla bilgi sahibi oluruz.(2)

Yazıtlarda adlarına, makam sahibi, baba, eş veya oğul gibi bir erkek akrabayla bağlantılı olmadan sıkça rastlarız. U. Soldan, “Efesli aile içerisindeki ilişki ağında kadınlar yerlerini gayet doğal olarak alırlar” der. Bu sözde alınan bir yer midir yoksa gerçekten böyle midir? Bu sıkça tartışılan konulardan biridir ancak makam sahibi kadınların kendilerine ait mali güçlerinin varlığı, bağımsız bir konum üstlenmelerini de olası kılan bir unsur olarak görülür.(3)

Claudia Trophime (4) ve Tullia (5) kamu içinde aktif rolü olan kadınlardan sadece ikisidir. Tullia, örneğin, servetini her türden hayır işi için kullanmıştır. Ayrıca aynı şekilde Vedier sülalesinde sadece erkekler değil kadınlar da şehrin şekillenmesinde rol oynarlar. Bu gelişim Geç Antik/Hıristiyanlık döneminde de devam eder hatta daha da güçlenir, kadınların maddi yardımıyla restore edilen Varius Hamamı’na heykeli dikilen Mäzenin Scholastikia bunun bir örneğidir. (6)

Dış hayatta üstlendikleri görevlerin dışında, üst sınıfa ait Efesli kadınların özel hayatları içerisinde de yerine getirmeleri gereken pek çok sorumlulukları vardı: Her şeyden önce ev idaresinin 'domina'sı, yani efendisiydiler ve buna bağlı olan her türlü iş onların sorumluluğundaydı. Evin hanımefendisi olarak sorumlulukları 'evlilik görevleri’nin ötesindeydi; sosyal, ailevi ve ekonomik olarak yapılması gereken her şeyi içeriyordu. Üstlendikleri ekonomik görevleri, örneğin sikkeler, mutfak kapları veya envanter tutanakları (7) gibi kısmen arkeolojik buluntularla kanıtlanabilirken, insani ilişkilerini buluntularla tamamlamak mümkün değildir.

Ev içindeki asıl yaşam akışı ve görüntüsüne dair de çok az şey biliyoruz. Efes’te, şehrin en varlıklı muhitlerinden birindeki Yamaç Ev 2 ve diğer buluntu yerlerinde bulunanlar, kullanım sürekliliğindeki kopuşa ve tahribata rağmen, o dönemdeki antik yaşamın bir sürecine ışık tutar. Oturma birimi 5’teki peristilli avluda bulunan ve erken bir onarım evresine ait bir kadın portesi çiziminin (8.) evin hanımına ait olup olmadığını ne yazık ki hiçbir zaman öğrenemeyeceğiz.

Neredeyse yok denebilecek kadar az buluntu grubu içinden küçük bir grup, kadınlara ilişkin taşıdığı önem nedeniyle ele alınmalıdır kanımızca. Bunlar sopa biçiminde, küçük (yaklaşık 20-30 cm) kemik objelerdir. Bir ucu tutamak kopçalı olup diğer ucuysa değişik şekillerde olan bu objelerin basit geometrik şekillerden heykelciklere kadar değişik biçimleri bulunur. Çubuğun kendisi, genelde kesme bezemelerle süslüdür. Sopa biçimi görüntüsü ve tutamak kopça gibi öğeleri, eğrilen yünün tutturulduğu veya başka bir eğirme için iplik sopasına sarılan örekelerden alınmıştır.

Efes Yamaç Ev 2’de ele geçen örnekler, zengin yapım tarzları ve yüzeylerindeki yarık ve sivri çizikler nedeniyle işlevsellikleri olmayan süs eşyası olarak değerlendirilebilirler. İpliğin yapımı için, en başta örekeler olmak üzere, iğler ve ağırşaklar gerekir. Ağırşaklar için zengin arkeolojik buluntu vardır ama iğler ve örekeler genelde ağaçtan yapıldıkları için ender olarak günümüze ulaşmışlardır.

Eski zamanlardan beri yünü işlemek evdeki kadınların, özellikle de evin hanımının geleneksel uğraşıydı. Romalı tarihçi Suetonius’un yazdığı gibi, imparatorun evinde dahi Augustus'un giysileri ailesinin kadınları tarafından yapılıyordu (Suet. Aug. 74). Evin hanımı çoğu zaman iplik eğirmese de bunun koordinasyonunu sağlamak ana görevlerinden biriydi. O kadar ki yün işlemesi onun evin hanımefendisi olarak konumunu ve statüsünü karakterize ediyordu. Bu bağlamda sanırım Yamaç Ev 2 ’de bulunan bezemeli örekelerini, kadınların konumunu gösteren sembol ve evin hanımının başarısı olarak yorumlamak yanlış olmaz. Örekelerin bulunduğu ev sahibelerini ne yazık ki tanımamaktayız.

Nekropollerin İzinde Efesli Kadınlar

Şehir içindeki görüntü, şehrin nekropollerine de yansır. Efes her antik kent gibi geniş nekropollerle çevriliydi. Bunlardan biri de MS 3. yüzyılın başında T. Flavius Damianus’un yaptırdığı Damianus-Stoa’sı olarak adlandırılandır. Bu stoayı zengin bir sütunlu galeri çevreler ve Panayırdağı’nın doğu eteklerine doğru yayılır; (9) Damianus bu hayratı karısı Vedia Phaedrina (10) adına yaptırmıştır. Bu geniş nekropoldeki birkaç anıta bakarsak...

Bugün Efes antik kentine girişlerden biri olan Magnesia Kapısı yakınında Cl. Antonia Tatiana’nın mezar evi yer alır. Günümüze kadar korunmuş olan miras belgesi, (11) 'heroon' olarak adlandırılan mezar evininin sahibinin açıkça Cl. Antonia Tatiana olduğunu belirtir, yazıttan anladığımıza göre, akrabası Qu. Ae.Aristides’in kendi mezar evine gömülmesini engelleyen de yine odur. (12) Efes’teki bu lahit ne yazık ki oldukça tahrip olmuştur, ancak Cl. Antonia Tatiana’nın portresini Aphrodisias’ta Bouleuterion’da (Meclis Binası) bulunan bir başka heykelden de tanıyoruz; bu heykele ait yazıtlı kaidede 'euergetis' olarak tanımlanır. (13) Cl. Antonia Tatiana ile hem Efes’te hem de Aphrodisias’ta karşılaşılması Roma üst sınıfına ait kadınların erkek akrabaları gibi Anadolu’daki diğer yerlerle değişik ilişkiler içinde olduklarını ve sadece oturdukları yerle sınırlı kalmadıklarını gösterir.

Diğer bir mezar sahibi kadının ismi, gladyatörler mezarlığı olarak bilinen mezarlıkta, Damianus-Stoa’sının batı uzantısında yer alan bir mezarda karşımıza çıkar, (14) adı Serapias’tır.

Mezarı, kabartmalı basit bir yapıyla kapatılmıştır. Yazıtta sadece mezar sahibinin ismi değil aynı zamanda annesinin adı da yer alır. Achaia, kızı için bu mezarı yaptırmıştır. Her iki isim de baba adları olmaksızın verilmiştir ve her iki kadın da isimlerinden anlaşıldığı üzere köle statüsündedirler.

Gladyatörlerle ailelerine ayrılmış bu mezarlık alanında, Hymnis de kocası gladyatör Palumbus için burada bir mezar yeri almış ve kocasına bir de yazıtlı bir kabartma yaptırmıştır. Bu isimler gladyatör oyunları camiasına uyan isimlerdir. Efesli kadınlardan sosyal statüleri düşük Achaia ve Hymnis’in adını bize ulaştıran bu yazıtlar, birinin kızına diğerinin kocasına yaptırdığı bu mezarlar, bu camia içindeki belli bir zenginliği işaret eder. Bu mezar yapıları Cl. Antonia Tatiana’nın mezar evi veya diğer gösterişli mezar yapılarından farklı olsa da her seviyeden insanın cinsiyetinden bağımsız olarak ölümden sonra ailelerin umumi alanlarda gösterişle temsil edilmesini ne kadar da önemsediğini gösterir.

Arkeolojik kazılarla günümüze ulaşmış ve Damianus-Stoa’sının güney kısmında, galerinin iki payesi arasında tahrip olmadan günümüze ulaşmış bir başka kadın mezarı daha vardır. 6-7 aylık bebeği ile gömülmüş bir hamile kadındır mezarın sahibi ve ismi, lahitin ön yüzünde bugün boş olan 'tabula ansata' içinde yazılıydı. (15) Mezarın içinde pişmiş toprak ve seramik çömleklerin yanı sıra, gömülen kişiye ait takı, ayna ve yün yapımında kullanılan iş takımı, iğ, ağırşak, öreke gibi buluntular karşımıza çıkar. Kendisinin veya ailesinin maddi gücü Damianus Stoası’nda bir lahit yaptırabilecek kadar iyi olan bu kadının mezarına konulan el işi aletler, mesleğe yönelik veriler olarak yorumlanmamalı kanımızca. Bu aletler ölen kişinin özel bir eğilimini gösteriyor ve belki de sembolik bir anlamı içeriyor olmalı.

Gerek Anadolu’daki gerekse tüm Roma İmparatorluğu’ndaki mezar betimlemelerine baktığımızda değişik tarzlarda yapılmış anıtlar üzerinde özellikle öreke ve iğlerin sevilen motifler olarak kullanıldığını görürüz.

Aynı şekilde bu motifler tüm imparatorluk içinde -burada kısaca değinilen 'Damianus-Stoa’sındaki lahit gibi- mezar süslemesinin bir parçası halindedir. (16) Mezar üzerindeki betimlemeler ve mezarda gömünün yanma konulan nesneler, ölen kişinin özelliklerinin ve değerlerinin öteki dünyada göstergesidir: Domina- yani evin hanımefendisi olarak hayatını, görevlerini yerine getirerek yaşamıştır. Bu görevler içinde özellikle evin idaresi, doğum ve çocukların (yasal olanların) yetiştirilmesi gelir. Mezar epigramları daha önce Yamaç Ev 2’deki bezemeli örekeyle benzer şekilde, yün ile kadına ait sosyal görevler arasındaki sıkı bağı belgeler.


Dipnot:

(1) Anadolu’daki kadın beden öğretmenleri için bkz. Cassarico 1982: 117-123; Okland 1994: 199-219; hayırsever listeleri için bkz. Engelmann 2000: 79; Inschriften von Ephesos, 6, Bonn 1980, Nr. 1687.

(2) Rogers 1992: 215-223; Friesen 1995: 107-113; Scherrer 1997: 93-112, özellikle 102 vd.

(3) Nolle, kadınların resmi görevleri devralışını “idare-i maslahat” olarak yorumlar.

(4) Claudia Trophime: Inschriften von Ephesos 4, 1980, Nr. 1062; Knibbe 1981: 124; Merkelbach — Stauber (ed.) 1998: 322 vd.

(5) Inschriften von Ephesos 4, Nr. 1063, Bonn 1980.

(6) Wallinger: Kendi imkânlarıyla semtlerine bir toplantı yeri yaptırdılar.

(7) H. Taeuber, 2002, 93-99.

(8.) Taeuber 1995: 527-529, özellikle 528, Res. 122, 3.

(9) Knibbe-Langmann 1993; Knibbe-Thür 1995; Steskal- Grossschmidt- Heinz-Kanz-Taeuber 2003: 241-273.

(10) Philostrat, vit. soph. 2, 23.

(11) Inschriften von Ephesos 6,1980, Nr. 2121.

(12) Lahitler konusunda bkz. Rudolf 1992.

(13) İnan - Alföldi- Rosenbaum 1979: 213-216 bkz. Res. 138, 2; 140,1-2, 4; Smith 2006: 69-71, Nr. 96 Res. 76 vd.

(14) Pietsch - Trinkl 1995 ve bkz. Knibbe-Thür 1995: 19-48; Kanz-Grossschmidt 2005: 103-123.

(15) Lahit ve mezar evindeki insan kemikleri antropolojik araştırma sonuçları için bkz. Reuer - Fabrizii-Reuer 1993: 43-46; Trinkl 1993: 36-42, özellikle 38-40.

(16) Parmak örekelerinin mezar hediyesi olarak kullanımları için krş. Cremer 1998/1999: 327-332 ve Cremer 1996: 135-144.


** Alıntılanan Kitap:

Anadolu'da Kadın; On Bin Yıldır Eş, Anne, Tüccar, Kraliçe

A.Muhibbe Darga (ilk baskı 1972)

Yayına Hazırlayan Emine Çaykara, 2020

15 Şubat 2025 Cumartesi

Türkçe - Yunanca

 

Yerlileri 'Dağlı Pelasglar' olan 'Arkadia'

Arkadia (Arcadia) Yunanca değil 'Pelasgca'dır. Anlamı ‘dağ boğazı/geçiti’ olan 'Arku/Argıt' sözünden gelir ve Türkçedir. Bu dağlık bölgenin coğrafi yapısı da Türkçedeki anlamına uygun olarak batısında sarp yüksek dağlar varken doğusunda daha alçak dağlar bulunur ve dağlık bölgede geçit bulmak zordur.

"Batı bölgesinde dağlar vahşi, yüksek ve kasvetli. Birbiri üzerine yığılmış küçük çaplı ve verimi az olan vadileri ve ormanlarla kaplı dağları var. Doğu bölgesi ise küçük ama verimli ovaların bulunduğu daha alçak dağlarla çevrili. Bu dağlardan akan dereler kayalardaki doğal yarıklardan akar ve çoğu yerin altında kaybolduktan sonra tekrar yükselir. Bu dağlarda birçok uçurum var ve ulaşım zordur..."

Bölgede adları Erymanthos ile Alpheios olan dağlar ve nehirler var. 

Her iki sözcük de Türkçedir.

İlyada’da Akha ordular listesinde geçen Ankaios oğlu Agapenor bu 'Dağlı Arkadialıların' komutanıdır. Agapenor’a gemileri veren ise Aka Memnon’dur.

“Pelasgların hepsini Danaolar olarak anacağız” derken şaka yapmamışlar ve Strabon’un da dediği gibi ‘barbar’ adlarını muhafaza etmişler. Ya da....


Arkadia = Arku/Argıt

Erymanthos = Eriman, Erman, Arman

Alpheios = Alp

Pelasgca = Türkçe


SB

Turova ve Saka Türkleri 📕

Üç örnek daha;

Alaz -  Ἀλισγέω (ἀlisgéo)
Türkçedir
Beekes'e göre ; "Kökeni bilinmeyen ritüel terimi, 'duman, is'....
'λιγνύς' (lignus) = alevle karışık duman, reçineli maddelerin yakılmasıyla oluşan bulanık ateş. Kökeni belirsiz. Grek-Öncesi."
ve onun "Pre-Greek" demesi "HA olmayan" demektir.


ἀλίσβη  alisbi . ἀπάτη apáti 'aldatma, hilekârlık, dolandırıcılık' (H) <?>
Köken: Bilinmiyor. -σβ- (sb) dizisinin Hint-Avrupa kökenli olması zor.
H. = Hesychius, İskenderiyeli Yunanca sözlük bilimci, MS 5.-6.yy




ἄβαρκυα (ἄbarkya / ἄbar-) = obur, ubır, ubir, upir
#Türkçedir
ἄβαρκυα ἄbarkya - λιπος lipos 'aç' (H.)< GrekÖncesi>
Köken: “Fur:122” kelimeyi ‘παργος pargos’ ‘deli, obur’ kelimesine bağlamaktadır ki bu ikna edici değildir. k-'den sonra -va ile oluşum GrekÖncesi kökenine işaret etmektedir. (Beekes)
λιπος lipos - şişman, yağ
H. = Hesychius, İskenderiyeli Yunanca sözlük bilimci, MS 5.-6.yy

Oysa;
 Beekes'in aksine kelime Türkçe kökenlidir ve 'Fur:122'in kelimeyi obur'a bağlaması da ikna edicidir!
SB



Sabir Rüstemhanlı;

"Bilim alemince bilinen en eski devletlerin dillerinin çoğu, o bölgeye onlardan önce gelmiş olan prototürk dillerinin yerini almışlar. Daha eski kat, Türk diline daha yakındır. Roma-Latin dilinin altında Etrüsk, Yunan dilinin altında Pelask, Sami dillerinin altında Sümer... Eski Elam, Dravit dilleri de aglutinativ dillerdendi ve bizim dile çok yakındılar. Şimdi de İskandinavya’nın altından Türk katı çıkıyor... ve belli oluyor ki, dünya öyle bin yıllardır bizim üstümüze gelmekle, bizim üstümüzü örtmekle uğraşmaktadır... Avrupa bunu itiraf etmek istemiyor... Avrupa Atilla’yı da unutturmaya çalışıyor ve Türkiye’yi bu yüzden de Avrupa Birliği’ne almak istemiyor. Hint-Avrupa hegamonyacılığının görülmemiş bir sahtekârlıkla her şeyi çiğneyerek geçtiği, İran bir yana, Turan’ı da kendisine mal ettiği, Altay, Orta Asya medeniyetlerini de kendi hanesine yazdığı bir dönemde asıl gerçekleri söyleyenler çok azdır."



2 Şubat 2025 Pazar

Yabancı Hastalığı


 "Yabancı Hastalığı";

Yunan'dan daha fazla "Yunan", Avrupalı'dan daha fazla "Avrupalı

_______________________________________________


Prof.Dr. Ahmet Ünal bir tespitte bulunuyor....


Ankara Üniversitesi'nde Güterbock'tan sonra Hititoloji'yi sürdüren hocam Hititolog Sedat Alp. Soldan sağa klasik arkeolog Ekrem Akurgal, Roma hukuku tarihçisi Kudret Ayiter ve Germenist Yaşar Önen'le birlikte Almanların boyunlarına taktıkları haçlı liyakat madalyalarını kutlarken. Ne kadar da mesut ve memnun görünüyorlar! Bu hocalar her nedense sanki marifetmiş gibi bu ucuz bronz nesnelerle aşırı derecede öğünürler, evlerine misafir ettikleri herkese gösterirler, öz geçmişlerine bile sokarlardı.

Öğündükleri konular ve hizmeteri neydi bilemiyorum ama madalyaların niçin verildiğini çok iyi biliyorum. Erol Manisalı'nın "içimizdeki Danimarkalılar" dediği insanlar bunlardı ve Atatürk Cumhuriyeti'nin sefasını olabildiğince sürdürdüler ve bizden sonra 'Nuh Tufanı'dır ilkesine göre davrandılar. Âdeta Türkiye bizden sorulur zihniyetiyle davrandılar, dostları yabancılara kazı ruhsatı verilmesine hep ön ayak oldular. Bu olayların Oryantalizm'in yöntemlerinden birisi olduğunu başka yerlerde fazlasıyla göreceğiz. Bu bir suçlama değil, tespittir; dileyeni tartışmaya çağırıyorum!

Prof.Dr. Ahmet Ünal / Hitit Dilbilgisi




1 Şubat 2025 Cumartesi

Bu adamları beni öldürsünler diye mi kurtardım?

 


Sezar'ın cenaze oyunlarında, ölümüne duyulan acı ve öfkeyi uyandırmak için Pacuvius'un (+) 'Silah Yarışması'ndan şu sözler söylendi:

“Bu adamları beni öldürsünler diye mi kurtardım?”


İHANET

Yerine oturduğunda, komplocular saygılarını sunmak istercesine etrafında toplandılar ve hemen ardından liderliği üstlenen Tillius Kimber (Cimber) bir şey soracakmış gibi yaklaştı; Kaysar (Sezar) bir hareketle onu itelediğinde, Kimber togasını iki omzundan yakaladı; Kaysar, “Bu vahşet!” diye bağırdığında, Kaskalar'dan (Casca) biri onu boğazının hemen altından bıçakladı.

“Sezar Kaska'nın kolunu yakalayıp kalemi (stylus*) ile deldi, ama ayağa fırlamaya çalışırken başka bir yara onu durdurdu. Her taraftan hançerlerle kuşatıldığını görünce, başını cübbesinin içine soktu ve aynı zamanda daha düzgün düşebilmek için sol eliyle ayaklarını kucağına çekti, vücudunun alt kısmı da örtüldü. Bu şekildeyken yirmi üç yerinden bıçaklandı.

İlk darbede tek kelime etmedi, sadece inledi. Ama bazıları Markus Brutus ona doğru koştuğunda Grekçe, “Sen de mi çocuğum?” dediğini yazmıştır.***

Tüm komplocular kaçtı ve bir süre orada cansız yattı. Daha sonra sıradan üç köle onu bir sedyeye koydu ve bir kolu aşağı sarkık bir şekilde eve taşıdı. Hekim Antistius'un görüşüne göre, göğsündeki ikinci yara dışında yaraların hiçbiri ölümcül değildi.

Komplocular onu öldürdükten sonra cesedini Tiber'e sürüklemeyi, mallarına el koymayı ve kararnamelerini iptal etmeyi planlamışlardı; ancak konsül Markus Antonius ve atların efendisi Lepidus'tan korktukları için bundan vazgeçtiler.


Suetonius Tranquillus

Yulius Kaysar'ın Hayatı (The Life of Julius Caesar)


* Kaska (Casca) Sezar'a karşı kurulan komploda önemli rol oynayan Romalı senatörler.

** Stylus antik yazı aleti. Kil, balmumu kaplı tabletler veya diğer yüzeyler üzerindeki harfleri kazımak için kullanılan sivri uçlu ve bunları silmek için de kör uçlu küçük bir çubuktur.

*** Shakespeare “Julius Caesar” adlı oyununda "Sen de mi çocuğum" yerine "Sen de mi Brutus" cümlesini kullanmış. Yani, "Sen de mi?" cümlesini ilk kuran Shakespeare (ölümü 1616) değil, Suetonius'tur (ölümü MS 140).


SB

(+) Marcus Pacuvius (MÖ y.220-130) Romalı trajik şairi.