5 Şubat 2014 Çarşamba

HUN SANATI




NEJAT DİYARBEKİRLİ - HUN SANATI 
MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞI YAYINLARI,1972
BİRİNCİ BASIM




Pazırık halısı ikonografik açıdan incelendiği zaman onun Türk halı sanatının gelişim zincirinin başına rahatlıkla oturtulabileceğini görürüz. Halı Türkmen halılarındaki motif ve renk anlayışı ile uygunluk taşımaktadır.



Orta kesimde bulunan motifleri Türk damgalarıyla, lotus (nilüfer) çiçeği süslemeleri ile, Türk halılarındaki Göl denilen motiflerle karşılaştırmak mümkündür. Ayrıca bu motifi dört yön sekiz bucak motifi olarak ele almakta mantığa uygundur.



Geyik figürleri (N. Diyarbekirli’ye göre) İç Asya’da yaşayan “Alces Machis” denen bir türdür. Bu cins geyik İran ve Ön Asya’da bulunmamaktadır. Geyik üzerindeki şekiller Türk hayvan üslubuna ait tasvirlerde de yer almaktadır.



Atın yanında yürüyen veya üzerine binmiş halde yer alan süvariler İç Asya’da soğuklarda giyilen türden bir başlığa, ayrıca çizme ve pantolona sahip olarak Orta ve İç Asya kıyafetiyle karşımıza çıkar. Atların üzerindeki eyer örtüleri yine Pazırık kurganlarından çıkarılan eyer örtülerini hatırlatmaktadır. Atların kuyruğunun düğümlü veya kesik olması Urartular, Persler gibi bir kısım eski topluluklara ait tasvirlerde de görülmektedir. Ancak bununla beraber biz bu hususun Bozkır topluluklarının etkisiyle yapıldığını düşünüyoruz. Nitekim at kuyruğunu bağlama veya kesmenin mitolojik, dinî ve sembolik anlamları yüzyıllarca Türk toplulukları arasında yaşamıştır. Bununla ilgili tasvirler Türk sanatının bütün devrelerinde karşımıza çıkar.



Ayrıca halıda yer alan arslan-grifon tasvirleri en az birçok başka sanat çevresinde olduğu kadar Türk sanatında da yer almıştır.



Her ne kadar halının noppen (sarma, lüle veya dolama) tekniği denilen (bu teknikte atkı ipliği argaç, çözgü teli yani arış arasından geçirildikten sonra, ayrıca, çözgü üzerine yerleştirilmiş ince çubuklara sarılır. Çubuklar çekilince noppen dokuma oluşur ve bunlar ortalarından yarıldığında düğümlü halı yüzeyine benzer hav oluşur) bir teknikle dokunduğuna dair bir görüş söz konusuysa da genelde halının Türk düğümü de denilen Gördes düğümü ile dokunduğunun kabul edilmesi yine önemli bir husus olarak ortaya çıkar.



Gördes düğümünde, bükülmüş, renkli yün ipliğin bir ucu bir arışın, öteki ucu ise bitişik arışın üzerine düğümlenir.



Türk sanatının lehine olan bir diğer husus, halıdaki tasvirlerin halıya bakacak olan seyircileri düşünerek yapılmış olmasıdır. Yani seyirci halının ne tarafında bulunursa bulunsun, figürler buradaki kişinin bakış açısına göre yerleştirilmiştir. Türk sanatında yaygın olan bu tarz, minyatürlerde dahi kullanılmıştır. Hatta aynı hususu Osmanlı mezar taşlarının seyirciye dönük olarak yerleştirilmesi anlayışında da görüyoruz.



Halı 1.89x2.00 m. boyutunda, yani aşağı yukarı 4 m kare ebadındadır. Çok ince yünden dokunmuştur ve her bir cm. karesinde 36 Gördes düğümü tespit edilmiştir. Bu düğüm sıklığı kendi dönemi için halının büyük bir ustalıkla yapıldığını gösterir. Halıda ikisi geniş, üçü dar olmak üzere beş bordür (su) bulunmaktadır.



Eserin orta kesimindeki 24 kare alan içerisinde, bazı araştırmacılara göre dört yapraklı bir çiçek motifi olan ancak bize göre dört yön ve sekiz bucak motifi olması daha uygun olan motif yer alır. Çok gerçekçi olmamakla birlikte bu 24 kareyi 24 Oğuz boyu ile ilişkilendiren bir görüş de vardır. K. Erdmann’ın “eyer örtüsü” olduğunu zannettiği bu halının ortasındaki karelere bölünmüş kısmı dikkate alan Jettmar gibi bazı araştırmacılar halının bir oyun halısı olduğunu da iddia etmişlerdir. Halının bazı noktalarındaki rozet veya üçgen motifleri oyunun başlangıç ve bitiş noktaları olarak ileri sürülmüştür. Bu oyunun ilkel bir satranç şeklinde zarla oynana bir oyun olduğu ileri sürülmüştür.



Söz konusu motiflerin çevresini ve ayrıca bütün karelerin etrafını zincir motifli bir ince bordür çevreliyor. Bu ince su diğer bordürleri de sınırlandırıyor. Bu kısımdan sonra yine kare oluşturan bordürlerde arslan grifon figürleri yer alır. Grifonun geriye çevrilmiş (hayvan üslubunda görülen tipik tasvir şekli) açık gagasında dili görülmektedir.



Bundan sonraki bordürde sığın figürleri yer alıyor. Bunlar tamamıyla Türk hayvan üslubuna uygun olarak ele alınmıştır. Orta alandaki motiflere benzer motiflerden meydana gelen bir sonraki bordür sığınlı bordürü çevrelemektedir.



Daha sonra ise üzerinde çok tartışılan süvari figürleri karşımıza çıkıyor. Bunlar sığınlara ters bir yönde ilerliyor. Atlılar, alternatif olarak atın sırtında veya yanında yürüyorken tasvir edilmiştir. Daha sonraki bordür merkezdeki motifleri çevreleyen ilk bordürde olduğu gibi kartal başlı, kanatlı arslan grifonları gösteriyor.



Halı motifleri kök boya ile elde edilmiş boyalarla boyanmış yünlerle renklendirilmiştir. Ana zemin içten itibaren merkez, ilk bordür ve son iki bordürde kırmızı, sığın figürlü ve bir sonraki bordürde ise sarıdır. Motifler kırmızı, sarı ve merkezde olduğu gibi bazen mavi ile de renklendirilmiştir.



V. kurgandan çıkarıldığını söylediğimiz bu halıdan başka düğümlü halı parçalarına IV. kurganda da rastlanmıştır. Ancak bunlar çok küçük olduğu için pek tanımlanamamaktadır.



Hun Sanatı / Yrd. Doç. Dr. Yaşar Çoruhlu

Türkler Cilt 4, TTK,2002














Pazırık Halısı Türklerin geleneksel sanatı olan halı ilk olarak M.Ö. 5 – 4. yüzyıllar arasında Türklerin yoğun olarak yaşadığı Altay dağlarının eteğinde bulunan Pazırık kurganlarında bulunmuştur.  Bugün bu halılar, St.Petersburg’da Hermitage Müzesi’nde sergilenmektedir  LİNK









Türk Halı Sanatı hakkında ilk önemli buluntu, Rus arkeolog C. i. Rudenko tarafindan, 1947-49 yılları arasında, Sibirya'da Altay Dağları eteklerinde, V. Pazırık Kurganı'nın da (oda mezar) çıkartılan ve günümüzde Pazırık halısı diye bilinen halıdır. Bugün Lenlngrad Ermitaj Müzesi' nde sergilenmektedir. M.Ö.IIII-II, yy.' da, Asya Hunları tarafindan dokunduğu kabul edilmektedir. 


Orta Asya Türk Halı ve Düz Dokuma Yaygıları
Prof. Dr. Bekir Deniz ,LİNK:







Halı sanatının doğduğu coğrafya bugün dahi Türklerin yaşadığı alanlardır. Halı hakkında yapılan yüzyıla yaklaşan çalışmaların önemli bir kısmı halı sanatının dünyaya Türkler tarafından tanıtıldığını ortaya koymaktadır. Pazırık halısından önce bulunan ve VI. yy. ait olan halı da Doğu Türkistan’da bulunmuştur.  İslam ülkeleri ise halıyı, Selçuklular vasıtasıyla tanımıştır. 


Pazırık’da bulunan halı bilim adamları tarafından “Türk Düğümü” olarak bilinen “Gördes Düğümü” ile dokunmuştur. Ayrıca düğümlü halı tekniği ilk defa İç Asya’da kullanılmıştır. Bu nedenle bazı eserlerde düğümlü halıların Türk tarihiyle yakın ilgisi olduğu belirtilir. 



Sanat tarihçilerinin belirttiğine göre, “İran düğümü” “asimetrik”; “Türk düğümü” ise “simetrik” yani geometriktir. Dolayısıyla Pazırık halısındaki düğümlerin de simetrik olması, bu halının Türk halısı olduğu (en azından İran halısı olmadığı) hususunda önemli bir belgedir  (Yetkin, 1963: 2; Yetkin, 1991: 1-2; Haock, 1975; 38; Diez, 1955: 46). 



Kyzlassov, Simirov, Kisselev ve Griaznov gibi Rus bilim adamları da Rudenko’nun görüşlerine karşı çıkarak, Pazırık’da bulunan halının İran halısı olduğuna dair görüşlere itiraz etmişlerdir. Sanat tarihi uzmanlarından Erdman da önceleri Pazırık’da bulunan halının Türk halısı olduğu konusunda kuşkular taşımış olsa da en son yazdığı eserde bu halının “Türk ilmiğiyle dokunmuş” olduğunu kabul ederek, Pazırık halısının Türk halısı olduğu görüşünü savunmuştur  (Diyarbekirli, 1974: 263; Tekçe, 1993: 32-33). 



Diyarbekirli’ye göre de “Pazırık halısı Altaylarda yaşayan Hun topluluklarının bir nevi maddi değerlerinin aynası olarak karşımıza çıkmaktadır” (Diyarbekirli, 1974: 267). Bu bilgilere rağmen Pazırık halısındaki hakim damgaları, ve Türklerin kullandığı geometrik damgaları araştırma alanımızdaki yalnızca halı-kilimlerde değil, bir evin dış duvarında, kağıt paralarda “orak çekiçlerin” arasında, bir mezar taşın da, hatta tuvaletlerin tavanlarında veya duvarlarında görebilirsiniz.



Dr. Mustafa AKSOY

"KÜLTÜR SOSYOLOJİSİ AÇISINDAN HALI- KİLİM SANATI VE ETNOGRAFİK ESERLERDEKİ DAMGALARIN DİLİ"  Makalesinden 38. ICANAS  (Uluslararası Asya ve Kuzey Afrika Çalışmaları Kongresi) LİNK








FİRUDİN AĞASIOĞLU VE PAZIRIK KİTABI İÇİN 



PAZIRIK HALISINDAN DETAY , ATLI VE ATIN KUYRUĞU BAĞLI


PAZIRIK HALISINDAN DETAY VE FRİG
Frigler İskitlerin bir koludur ! 




“At kuyruğunu bağladık, Tanrıya da çağladık.
Üzengi yakladık, Aldayıp güya çekindik”.
Kaşgarlı Mahmut (D. L. T., 1.cilt)





...Draught animals among the nomadic tribes, in particular among the Scyths were predominantly oxen. Nevertheless, as we shall see below, both in the Altai and in central Asia, horses were not only ridden but also harnessed for traction. The large number of horses buried in a single barrow is noticeable; in an ordinary barrow one to three horses and in a rich barrow (of a tribal or clan chief or elder) seven to fourteen horses, and in one case even sixteen.


Marks have been recognized on the ears that identified the different ownership of the horses. On this evidence I came to the conclusion twenty years ago in the preliminary report on the excavation of barrow I that the horses had not belonged to the buried person. I cited as an analogy the account of Herodotus in which the Scyths bore a king's body in a cart from one subject people to another, and the corpses of humbler Scyths among their friends, who arranged a lavish feast for the mourners where all regaled the corpse.


I suggested part of the regaling could have been a gift of horses. Such a suggestion was wrong and ill-founded. In the text of Herodotus, it is clearly meant that the lavish feast was prepared for the mourners, and the corpse shared part of the regalement, that is the food; those believing in life after apparent death thought the departed would need to eat.


Food was placed in the tomb with the corpse to sustain him during his journey to the next world, and in addition all the pesonal possessions that he would require there. There are no grounds for supposing that any kind of extraneous gift was buried with the corpse. In the tombs of noble persons at PAZYRYK (PAZIRIK) all the horses were geldings ; not a single stallion or mare was found. 


According to Strabo the Scyths rode exclusively on geldings. This can be readily understood if we bear in mind that we are dealing with horses ridden by pastoral folk. Among the KAZAKHS only the poor used stallions or mares for riding; the well-to-do rode geldings exclusively.


The same can be said of the Altaians, the better-off of whom never rode mares and stallions. The number of riding-horses that a reasonably well-off owner of horse-herds (let alone the chiefs) among pastoral people might expect to own at any one time would be several. For example, rich KAZAKHS usually had not more than three riding-horses at the house, but they would be changed several times in the year, and frequently in the winter. The same thing happened among the modern Altaians. 


The pastoralist who set a high value on his riding-horses was extremely relucant to let a stranger ride one, and normally after the death of the owner his personal horses were never ridden agian. If we study the age of the horses buried in the PAZYRYK barrows we notice that in each interment there were one or two young animals three and a half, or even two and two and a half years old, several of middle age, and some old, fifteen to twenty years or more.


Hence it is clear that in each burial, besides the regular horses, we have in addition horse which were being trained for riding, and veterans; none of them would have been ridden agian once their owner had passed into the next world. The relatively large number of horses in the burials need not be a matter for surprise if we remember that a man and a woman of noble birth were being buried together. Let us recall that in barrow 5, although a man and woman were interred together, there was a total of only five riding-and four draught-horses.


Let us now turn to the ear-marks. Without a doubt different marks on the ears mean that the horses had been in different herds and in their time had belonged to different owners, but the buried horses would be choise riding-animals, which could have been bought, swapped or received as a gift in the chief's lifetime. All the horses whose bodies were well preserved (baroows 1,2,5 partly 3) had their manes and the upper part of their TAILS CLIPPED.


The custom of clipping the manes on riding-horses was very widespread at this period. It was practised in Hinter Asia and among the Black Sea Scyths. In the famous frieze on the silver vase from Chertomlyk, showing scenes of catching horses, those with untrimmed manes are from the herd (tabun) , for trimming of the mane was obligatory for riding-horses. The ridden horse illustrated on the felt carpet from barrow 5 has its mane trimmed. Judging by surviving representations it seems that the ridden horse in Hinter Asia, in particular in Assyria and in Achaemenid Persia, had its mane trimmed, but this was not done on draught-horses.


The motive for trimming the manes on ridden horses was that the wind blowing in the mane impeded the rider when shooting his bow. The TAILS of the horses of Scyths were docked, but in those from PAZYRYK  THE HAIRS HAD BEEN CUT at 25 cm.from their root. The TAILS were normally plaited from three tresses , less often twisted in a spiral and only one was plaited from five tresses. Several HORSE TAILS from barrow 1 were TIED ın a KNOT.


In the middle of the plaited tail there was usually a leather fillet faced with gold. It is worth noting that on the carpet already mentioned the TAIL OF THE HORSE is clearly represented as docked and then plainted, just as the tails were found on the majority of horse bodies at PAZYRYK....



from the book:
Frozen Tombs of Siberia: The Pazyryk Burials of Iron Age Horsemen
Сергей Иванович Руденко,1952 (Translated in 1970)
Rudenko , Sergei İvanoviç . (1885-1969). 




1- ) KNOT IN THE TAIL "READY TO BE KILLED; FIGHT FOR YOUR COUNTRY, FAMILY AND HONOR " = TURKIC CULTURE !
2-) CUTTING THE TAIL = THE HORSE BELONG TO THE DEAD ONE, AND THAT's WHY THAT THE HORSE IS BEEN CALLED DEAD !
3-) BURIALS WITH HORSES IS ONLY TO BE SEEN BY THE TURKIC CULTURE !
4-) PAZYRYK (PAZIRIK) IS A TURKIC BARROW-KURGAN/TUMULI !
5-) KURGAN CULTURE IS TURKIC !
6-) THE SCYTHIANS ARE THE TURKS !




AND THAT'S THE NAKED TRUTH !






At kuyruklarının düğümlenmesi, kesilmesi ya da örülmesi eski Türklerde yas ifadesiydi. Kurganlarda örülü ya da kesilmiş at kuyruklarına rastlandı. At kuyruğunu bağlamak Vatan, millet, aile, ar, namus uğruna şehit olmaya hazır olduğunu simgeler.

“At kuyruğu eski Türk inanç ve ananelerinde önemli yer tutmuştur. At yiğidin ikinci nikahlısı sayılmıştır. Bu nedenle savaşa çıkan yiğitler atlarının kuyruklarını keser ve mızraklarının ucuna bağlarlardı. Kuyruğu kesilen at dul sayılırdı...” Prof.Dr.Bahaaddin Öğel 





"Bordürlerde birbirini takip eden atlı süvariler yer alıyor. Süvarilerin bindiği atların tümünün de kuyrukları ortadan bağlıdır. Çünkü eski Türk hakanları, savaşa giderken bu atların kuyruklarını ortasından bağlamışlardır. Bir kısmı da kuyruğunu kesmiştir." Prof. Dr. Nejat Diyarbekirli 






*PAZIRIK KURGANLARI - DEĞERLENDİRMEKURGANLAR
*PAZIRIK KURGANLARI RESİMLERİ
*ESKİ TÜRK KÜLTÜRÜNDE AT ve ATLAR
PAZYRYK CARPET AND GORDİON KNOT - TURKiSH CULTURE
* Atlarda Kuyruk Bağlama
*ESKİ BİR TÜRK İÇECEĞİ: KIMIZ (KOUMISS) 
"It is not surprising to come across a rich source of knowledge, starting out with the fact that kimiz has always involved folkloric and traditional motives throughout the history. This article will present the historical background of kimiz, the most ancient Turkish beverage that is made of mare's milk and its place in sociocultural life of Turks. As this subject is related to ancient Turkish traditions, the references are mostly of Turkish origin."  Yrd. Doç. Dr. Çağatay ÜSTÜN


* Koumiss Turkish Culture
*İSKİTLERDEN TÜRKLERE AT KÜLTÜRÜ VE KIMIZ
* HUN MODASI
* AKHUN EFTALİT







Geyik-Donu'na Bürünme;


"Karaayaklar (Amerika Yerlileri) , kadim hısımlarının -Orta Asya kabileleri- bundan binlerce yıl önce ilk kez ata binip bozkırlar boyunca göçebe medeniyetleri kurduğu zamandan kalma bir yaşam tarzını aniden kaybediyorlardı. Karaayaklar ve diğer ova Yerlileri bu hayat tarzının emanetçileriydiler." 


"Karaayaklar (Amerika Yerlileri) grup halinde avlanmayı kurtlar ve köpeklerden öğrenmişti. Kurtları makoiyohsokoyi, Kurt Yolu (WolfTrail) ya da Samanyolu, olarak gökyüzünde hala görürüz ve bize bir arada nasıl çalışacağımızı hatırlatırlar. Kurtların öğrettiği bir başka şeyse toynaklı ve boynuzlu hayvanların yemek için uygun olduğu ancak pençelilerden uzak durulması gerektiğiydi. Atlar bu hususta hiç de hevesli görünmeseler de Karaayaklar ponokaomitai-ksi ya da geyik-köpek dedikleri büyük atlar beslemeye başladıklarında, atlar bu isimden hoşnut kalmış, geyik boynuzlarının kutsal ayinlerde kullanılmasından onur duymuşlardı." 


AT - J.EDWARD CHAMBERLİN
Çeviri: UĞUR PEÇE






Yaşar Kalafat'a göre
" Emel Esin'den: Asena kurdu bir kurt değil, Kurt donuna bürünmüş bir insan"