Etrüskler’in kökenine ilişkin farklı görüşler
bulunmakta olup, bunlar:
1-Doğulu görüşü:
Herodotus’a (MÖ 484-420) göre, Etrüskler’in ana vatanı Anadolu’daki Lydia’dır. Herodotus I.94.2-Yerlilik görüşü:
Halicarnassus Dionysius (MÖ 60-MS 7) ise, Etrüskler’i, İtalya’da çok eski zamanlardan beri var olan yerli bir kavim olarak kabul etmektedir. Halicarnassus Dionysius I.26, 30.
3-Kuzeyli görüşü:
Etrüskler, İtalya’ya Alp Dağları üzerinden gelmiş olan Hint-Avrupa kökenli bir kavimdir. H. H. Scullard, The Etruscan Cities and Rome, Ithaca, New York 1979, p. 43.
4-Oluşum görüşü:
Etrüskler, İtalya’daki yerli ve yabancı tüm etnik unsurların, uzun bir tarihi ve kültürel süreç içerisinde, çeşitli etkilerle de yoğrularak, birbirlerini özümlemesi sonucu yepyeni bir kimlik kazanmasıyla meydana gelmiş, İtalya’nın yerlisi olan bir kavimdir.
Alain Hus, The Etruscans, New York 1961, pp. 79, 80.
Bu görüşlerin en çok bilineni ve büyük ölçüde kabul göreni ise, Etrüskler’i Anadolu orijinli sayan Doğulu görüşüdür.
Henry Harrel-Courtés, Etruscan Italy, New York 1964, p. 10.
Geleceğin bilimi addedilen genetik mühendisliği kullanılmak suretiyle, Guido Barbujani başkanlığındaki on üç ilim adamı tarafından İtalya’da 2004 yılında yapılan ve Etrüskler’in genetik olgunlukları modern toplumların seviyesine sahip nitelikte biyolojik olarak homojen bir kavim, genetik açıdan da, günümüzde İtalya’da yaşayan İtalyanlar’la değil, Doğu Akdeniz ve Kuzey Afrika bölgesinde yaşayan insanlarla akraba olduklarını kanıtlayan antropolojik araştırma, köken problematiğine ve de Doğulu görüşüne yepyeni bir ivme kazandırmıştır.
Cristiano Vernesi vd., “The Etruscans: A Population-Genetic Study”, American Journal of Human Genetics, LXXIV/4, 2004, pp. 694-704.
Tursha ismi Mısır yazıtlarında Trsˇ.w şeklinde geçmektedir ki, bu sözcük Toorshah olarak telaffuz edilmektedir.
Massimo Pallottino, a.g.e., p. 55.
Etrüskler, Grekler tarafından Tyrrhenoi, Tyrsenoi; Romalılar tarafından Tusci, Etrusci isimleriyle anılırlar iken, kendilerine ise, liderlerinden birinin adına bağıntılı Rasna, Rasenna isimlerini vermişlerdir.
Halicarnassus Dionysius I.30; Otto-Wilhelm Von Vacano, The Etruscans in the Ancient World, New York 1960, p. 1.
Herodotus, Historia isimli eserinde, Lydia kralı Atys’ın oğlu Tyrrhenus önderliğindeki bir topluluğun, beliren kıtlık nedeniyle, deniz yoluyla İtalya’ya göç ettiğini ve onun adına izafeten de Tyrrhenler ismini aldıklarını yazmaktadır.
Herodotus I.94.
İsmini tanrı Manes’in oğlu Atys’dan alan Atyad sülalesi, Hitit kralı IV. Tuthaliya (MÖ 1250- 1220) ile çağdaştır.
Veli Sevin, “Lydialılar”, Anadolu Uygarlıkları-Görsel Anadolu Tarihi Ansiklopedisi II, İstanbul 1982, s. 278.
Anadolu’da MÖ II. bin yılda Herodotus’un bahsettiği gibi şiddetli
kuraklıklar sebebiyle sık sık açlık baş göstermiştir.
Elif Tül Tulunay, ile söyleşi, “Antik Çağda İtalya’da Yaşamış Doğu Kökenli Bir Halk Etrüskler”, Bilim ve Ütopya, CXXXVIII, 2005, s. 11.
Bu durum, Hititler’e ait metinlerden takip edilebilmektedir. MÖ 1211 de Mısır firavunu Merneptah Siptah’ın (MÖ 1219-1210), Hititler’e gemiler dolusu tahıl göndererek yardımda bulunmuş olması, vakıanın bir göstergesidir.
Ali Muzaffer Dinçol, a.g.m., s. 51.
Dendrokronolojik araştırmalar da, bu dönemde normalin çok altında yağış kaydedildiğini, yani kuraklık hüküm sürdüğünü desteklemektedir. Örneğin, Gordion’da ele geçen ve MÖ 1200 lere tarihlenen bir tahta parçası üzerindeki ince ağaç halkaları bunun bir delilidir.
Elif Tül Tulunay, a.g.söyleşi, s. 11.
Çünkü, ağaçlar her yıl gövdelerinde yeni bir halka oluştururlar. Bu halka, bol yağışlı yıllarda kalın, az yağışlı yıllarda ise, ince olur. Bu yoldan, ağaçların ne zaman dikildikleri ve geçmiş yıllarda iklimin nasıl geçtiği belirlenmektedir.
Clare Goff, Arkeoloji (çev. Nejat Ebcioğlu), İstanbul 1979, s. 21.
Ayrıca, bir Etrüsk kenti olan Populonia’daki mezarlarda bulunan
kılıçlar, Hititler’in Kadeş Savaşı’nda (MÖ 1285) kullanmış oldukları kılıçlarla; kamalar, Kıbrıs Adası’ndaki Enkomi’de ele geçen ve MÖ XIII. yy.ın sonları ile MÖ XII. yy.ın başlarına tarihlenen kamalarla; bazı silahlar ise, Kafkaslar ve Hazar arasındaki Taliş bölgesinde bulunan silahlarla benzerlik göstermektedir.
Yine, Pozzuoli, Civita Vecchia, Roma başta olmak üzere, İtalya’nın batı kıyı şeridinde ele geçen ağır el baltaları, Orta Anadolu’nun değişik yerlerine yayılmış durumda bulunan ağır el baltalarına benzemektedir ki, bunların bir kısmı, Troia’nın MÖ 1240-1100 e tarihlenen Troia VIIb katındaki örnekleriyle tıpa tıp aynıdır.
G. A. Wainwright, a.g.m., pp. 203, 204.
Troia VIIb katı ise: 1-VIIb1 (MÖ 1240-1190), 2-VIIb2 (MÖ 1190-1100) olmak üzere, iki alt kata sahiptir. Ege Göçleri’ne katılan ve Mısır firavunu III. Ramses’le (MÖ 1198-1167) savaşan kavimlerin VIIb2 katı yerleşmesinde ikamet ettikleri tespit edilmektedir.
Ekrem Akurgal, Anadolu Uygarlıkları, İstanbul 1995, s. 247.
Troia sözcüğü ise, Anadolu dilleri, ya da Grekçe ile izah edilemez. Halbuki, Etrüskçe’deki truia, labirent anlamına gelmektedir ki, Troia’nın tarihi kimliğine yaraşan bir mana taşımaktadır.
Wilhelm Brandenstein, “Etrüsk Meselesinin Şimdiki Durumu”, II. Türk Tarih Kongresi, IX/2, İstanbul 1943, s. 214.
Mısır’daki Memphis Nekropolü’nün yabancılara tahsis edilmiş bir kısmına Rasetau ismi verilmesi de, Rasenna ile Tursha isimleri arasında bağlantı kurulması açısından dikkate değerdir.
Elif Tül Tulunay, a.g. söyleşi, s. 15.
Bu bağlamda, Herodotus’un aktarımındaki göç eden topluluğun,
MÖ 8. yy.da İtalya’da tesis edilen hakimiyet ve kültürün yaratıcısı Etrüskler’in ataları olan Turshalar’ın küçük bir grubu olması imkan dahilinde olup, bu olayı MÖ 13. yy.ın sonlarına yerleştirmek icap etmektedir.
G. A. Wainwright, a.g.m., p. 203; Mario Torelli, “History: Land and People”, Etruscan-Life and Alterlife (ed. Larissa Bonfante), Detroit, Michigan 1986, p. 49.
ETRÜSKLÜLERİN ROMALILARA MİRASI
HİTİTLER VE MISIRLILARLA İLİŞKİLERİ
(Massimo Pallottino, The Etruscans, Harmondsworth, Middlesex 1955, p. 143; Michel Villey, Roma Hukuku Güncelliği (çev. Bülent Tahiroğlu), İstanbul 2000, s. 16. )
*Roma consul’leri bir makam koltuğuna (sella curulis) oturmuş, kenarlarında erguvan renkte şeritler bulunan bir toga (toga praetexta) giymiş, dışarıda yürüdükleri zaman ise, birbirine bağlı dallardan mütevellit bir demete sarılı çift ağızlı bir el baltasını (fasces) omuzlarında taşıyan on iki asker (lictores) önlerinden kendilerine refakat etmiştir.
Imperium’u sembolize etmekte olan gerek consul’lerin kişisel donanımı, gerekse önlerinde giden askerler ve onların donanımı, Etrüsk orijinli geleneğin bir devamıdır.
(Jacques Heurgon, Daily Life of the Etruscans, New York 1964, p. 44. )
*Roma ordusu üzerindeki patricius’ların (aristokrat sınıf) tekelini kırarak plebs’lerinde (avam sınıf) orduya alınmasını temin eden, sınıflara ayırmak suretiyle, onun sistemli bir ordu olmasını sağlayan ve de ona phalanx düzeninde savaşmayı kazandıran Etrüskler olmuştur.
(H.H. Scullard, a.g.e., pp. 222-225.)
*Roma portre sanatındaki dış görünüşün tam olarak yansıtılmak
isteniş ve gerçekçiliğe yöneliş üslubu, Etrüskler’in Roma sanatına bir mirasıdır.
(Gina Pischel, “Roma Sanatı”, Sanat Tarihi Ansiklopedisi-Görsel Güzel Sanatlar Ansiklopedisi I, İstanbul 1981, s. 129.)
*Roma’nın en çok bilinmesi yanı sıra, en önemli mitosu olarak kabul gören Remus ve Romulus efsanesindeki kurt motifi Asya bozkırları menşeili olup, Etrüskler aracılığıyla Batı Dünyası’na intikal etmiştir ki, bu efsanenin ürünü, Roma’nın sembolü vasfına haiz Remus ve Romulus’u emziren dişi kurt heykeli de bir Etrüsk eseridir.
(Otto J. Brendel, Etruscan Art, Harmondsworth, Middlesex 1978, p. 253; İbrahim Kafesoğlu, Türk Bozkır Kültürü, Ankara 1987, s. 120.)
*Roma mimarisi, yol yapımı ve su taşıma teknikleri ile Tuscania düzeni ve atrium tarzını Etrüskler’e borçludur.
(Axel Boëthius, Etruscan and Early Roman Architecture, Harmondsworth, Middlesex 1987, pp. 90, 102; Mortimer Wheeler, Roma Sanatı ve Mimarlığı (çev. Zeynep Koçel Erdem), İstanbul 2004, s. 142, 143. )
*Roma kentindeki Eski Çağın en eski ve en büyük circus’u olan Circus Maximus ile Cloaca Maxima ismini taşıyan kanalizasyon şebekesi Etrüskler tarafından inşa edilmiştir.
(Hugh Last, “The Kings of Rome”, The Cambridge Ancient History VII, Cambridge 1964, pp. 370-406; Secda Saltuk, Antik Çağda Hipodromlar, Circuslar, İstanbul 2001, s. 21.)
*Roma kentinde kurulmuş ilk tapınak olan Capitolium’daki Iuppiter Tapınağı; Iuppiter, Iuno ve Minerva’dan oluşan üçlü tanrı ideali; tanrıların antropomorfik karakteri, Etrüskler’in Roma din ve inanç sistemine armağanlarıdır.
(Sabahat Atlan, Roma Tarihinin Ana Hatları-Kısım I Cumhuriyet Devri, İstanbul 1970, s. 19; Donald R. Dudley, Roman Society, Harmondsworth, Middlesex 1991, p. 22; Martin Thorpe, Roma Mimarlığı (çev. Rıfat Akbulut), İstanbul 2002, s. 47; Çiğdem Dürüşken, Roma Dini, İstanbul 2003, s. 21. )
*Roma denilince ilk akla gelen imgeler arasında ön sırada yer alan
Roma amphitheatrum’larındaki gladyatör dövüşleri Etrüsk orijinlidir.
(Michael Grant, The World of Rome, New York 1960, p. 142.)
*Roma circus’larındaki Troia oyunları, Etrüskler’in Roma’ya bir
hediyesidir.
(Jacques Heurgon, a.g.e., p. 201. )
*Tiyatro sanatının temel öncüleri olan satura ve fescennini versus, Etrüskler’in Roma’ya bir kalıtıdır.
(Sema Sandalcı, Roma Edebiyatında Satura Türü-Kelimenin Kökeni ve Edebi Gelişimi, İstanbul 2001, s. 15.)
*Roma toga’sı, Etrüsk erkeği tarafından kullanılmış tebenna isimli pelerin çıkışlı bir giyim tarzıdır.
(Jacques Heurgon, a.g.e., p. 176.)
*Roma diş hekimliğinde uygulanmış köprü yöntemi, Etrüskler tarafından tatbik edilmiş usulün tekrarı mahiyetindedir.
(Ralph Jackson, Roma İmparatorluğu’nda Doktorlar ve Hastalıklar (çev. Şenol Mumcu), İstanbul 1999, s. 116. )
*Roma, Latin alfabesini Etrüskler’den almış olup, Etrüskçe’den Latince’ye belirli sayıda sözcük transferi gerçekleşmiştir.
Örneğin, Latince’deki; histrio (aktör), subulo (flütçü), atrium (açık merkezi oda, sofa, salon), persona (maske, rol, karakter) vb. sözcükler Etrüskçe kökenlidir.
(Raymond Bloch, The Origins of Rome, New York 1960, pp. 115, 116.)
*Etrusca Disciplina’nın Etrüskler’in kendilerine ait yazılı bir örneği günümüze intikal etmemiş olup, Latin ve Grek yazarların
[örneğin,
Marcus Terentius Varro (MÖ 116-27),
M. T. Cicero, T. Livius,
Marcus Annaeus Seneca (MÖ 55-MS 37),
Gaius Plinius Secundus (MS 23-79),
Ambrosius Theodosius Macrobius (MS 5. yy.ın ilk çeyreği),
Ioannes Laurentius Lydos (MS 490-552),
Lucius Mestrius Plutarchus (MS 46-126),
Ioannes Zonaras (MS 11. yy. sonu-12. yy. ortası)]
eserlerinde küçük parçalar şeklinde bahsi geçmektedir.
(Alain Hus, a.g.e., pp. 89, 94.)
*Etrusca Disciplina, Etrüskler’in Romalılar’a naklettikleri birçok kültürel miras arasında yer almakta olup, Roma din ve inanç sisteminde mühim bir yer işgal etmektedir.
Roma aristokrasisi [consul, praetor, quaestor, promagistratus, aedilis curulis, tribunus, censor, governer, dictator, magistra tus equitatus, consularis tribunus, rex, triumviri, decemviri, senator, imperator
(Bu cümleden; Gaius Octavius Augustus (MÖ 27-MS 14), Tiberius Claudius Nero (MS 14-37), Tiberius Claudius Nero Germanicus (MS 41-54), Marcus Aurelius Severus Alexander (MS 222-235) ve hatta I. Constantinus (MS 307-337), Flavius Claudius Iulianus (MS 360-363), I. Theodosius (MS 379-395) misal olarak gösterilebilir.)]
siyasi, sosyal ve askeri olayların istikametini tayin etmekte Etrusca Disciplina’yı etkin bir şekilde kullanmıştır.
(G. Herbig, “Etruscan Religion”, Encyclopaedia of Religion and Ethics V (ed. J. Hastings), New York 1912, pp. 532, 537, 538.)
*Örneğin, L. M. Plutarchus, Vitae Parallellae/Theseus & Romulus (Paralel Hayatlar/Theseus & Romulus) isimli eserinde, Roma’nın kurucusu ve ilk kralı olan Romulus’un (MÖ 753-715), Roma kentini Etrusca Disciplina uyarınca nasıl kurduğunu ayrıntılı olarak yazmaktadır.
Plutarchus XI. T. Livius’un Ab Urbe Condita isimli eserinde, plebs tribunus’ları G. Licinius Stolo ile L. Sextius Lateranus’un girişimleri sonucu MÖ 367 de hayatiyet kazanan ve plebs’lerin consul olabilmelerinin yolunu açan Leges Liciniae-Sextiae’nin (Licinius-Sextius Kanunları) oluşumu esnasında senatus’ta yaşanan münazaraların işlendiği aktarımda, avispicium’un gerek geçmişte, gerekse halihazırda Roma Dünyası’nda ne denli mühim bir yer işgal ettiğini izlemek mümkündür.
Yine, T. Livius aynı eserde, MÖ 340 da vuku bulan Latinler Savaşı sırasında, Roma ordusunun harbe kalkışmadan önce bir kurban adadığını ve bu kurbanın karaciğerini inceleyen haruspex’in o dönemin consul’leri T. Manlius Torquatus ve P. Decius Mus’a karaciğerin olağan konumunda bulunduğunu belirttiğini ve bu işareti alan Roma ordusunun tanrıların kendi yanında olduğuna inanarak muharebeye giriştiğini kaydetmektedir.
Livius VI.41 & VIII.6. Gaius Suetonius Tranquillus’un (MS 69-140) De Vita Duodecim Caesarum (On İki Caesar’ın Yaşamı) isimli eserinde, ilk Roma imparatoru G. O. Augustus’un ölümü ve ölümü sonrası tanrılaştırılmasına değinilen yazıma göre, bir yıldırım düşmesi yüzünden heykelinin üzerindeki yazıttan isminin (Caesar) ilk harfi olan C’nin silinmesi, yalnızca yüz gün ömrü kaldığı ve ölümünden sonra tanrı makamına ulaşacağı şeklinde yorumlanmıştır.
Zira, 100 sayısı için C harfi kullanılması yanı sıra, Caesar adından geriye kalan aesar, Etrüskçe’de tanrı anlamına gelmektedir.
(Suetonius II.97.)
*M. T. Cicero’nun De Divinatione (Kehanet Üzerine) isimli eserindeki yazım uyarınca, bu kitapların ortaya çıkışı şu şekilde gerçekleşmiştir:
“Bir çocuk kadar küçük, lakin, bir ihtiyar gibi saçları beyaz ve yüzü buruşuk olan Tinia’nın [Iuppiter/Zeus (bütün tanrıların hükümranı ve Göklerin Tanrısı)] torunu Tages, Tarquinii’de bir çiftçi tarlasını sürer iken, sabanın açtığı yarıktan toprağın altından çıkar.
Daha sonrasında, Etrüsk krallarına gizli öğretileri aktarır ve tekrar toprağın altına girerek kaybolur. Tages’in gizli öğretileri yazıya geçirilerek kayıt altına alınır.”.
(Raymond Bloch, The Etruscans, London 1958, p. 143.)
*Etrüskler, vücuttaki diğer bütün uzuvlardan daha büyük ve kanlı olduğu için, hayatın merkezinin kalp değil, karaciğer olduğunu düşünmekte idiler.
Graeme Barker-Tom Rasmussen, a.g.e., p. 228.
BELKİ DE PROMETHEUS'UN KARACİĞERİNİN DİDİKLETİLMESİ BURADAN GELİYORDUR. KEHANETTE BULUNMA veya KENAHANETLERİ BANA BİLDİR. KARTAL AYNI ZAMANDA ZEUS'U TEMSİL EDİYOR. - SB.
*Roma’da Augur tarafından taşınan ucu kıvrık asa, lituus ismini almaktadır ki, bu sözcük Latince’de Augur sopası anlamına gelmektedir.
(Sina Kabaağaç-Erdal Alova, a.g.e., s. 348; Graeme Barker-Tom Rasmussen, a.g.e., p. 228.)
*Benzeri forma sahip olan asa, Anadolu’da hükümdar ve din adamları tarafından da kullanılmış olup, örneğin, Alaca Höyük orthostatları ile Hitit İmparatorluk Dönemi’ne (MÖ 1450-1200) ait rölyeflerde gözlemlenebilmektedir ve de Hititler’de GISˇkalmusˇ ismini taşımaktadır.
(G. A. Wainwright, “The Teresh, the Etruscans and Asia Minor”, Anatolian Studies, IX, 1959, p. 210; Sedat Alp, Hitit Güneşi, Ankara 2005, s. 18.)
BURADAN DA , ÖZELLİKLE HOLLANDADA 5 ARALIKTA GELEN SİNTERKLAAS/ST.NİCHOLAS'IN ELİNDEKİ ASA'NIN ETRÜSKLERDEN GELDİĞİNİ SÖYLERLERDİ, DEMEK Kİ HİTİTLERE DEK UZANIYORMUŞ.- SB.
*Tursha ismi Mısır yazıtlarında Trsˇ.w şeklinde geçmektedir ki, bu sözcük Toorshah olarak telaffuz edilmektedir.
(Massimo Pallottino, a.g.e., p. 55.)
*Etrüskler, Grekler tarafından Tyrrhenoi, Tyrsenoi; Romalılar tarafından Tusci, Etrusci isimleriyle anılırlar iken, kendilerine ise, liderlerinden birinin adına bağıntılı Rasna, Rasenna isimlerini vermişlerdir.
(Halicarnassus Dionysius I.30; Otto-Wilhelm Von Vacano, The Etruscans in the Ancient World, New York 1960, p. 1.)
*Herodotus, Historia isimli eserinde, Lydia kralı Atys’ın oğlu Tyrrhenus önderliğindeki bir topluluğun, beliren kıtlık nedeniyle, deniz yoluyla İtalya’ya göç ettiğini ve onun adına izafeten de Tyrrhenler ismini aldıklarını yazmaktadır.
(Herodotus I.94.)
*İsmini tanrı Manes’in oğlu Atys’dan alan Atyad sülalesi, Hitit kralı IV. Tuthaliya (MÖ 1250- 1220) ile çağdaştır.
(Veli Sevin, “Lydialılar”, Anadolu Uygarlıkları-Görsel Anadolu Tarihi Ansiklopedisi II, İstanbul 1982, s. 278.)
*Anadolu’da MÖ II. bin yılda Herodotus’un bahsettiği gibi şiddetli
kuraklıklar sebebiyle sık sık açlık baş göstermiştir.
(Elif Tül Tulunay, ile söyleşi, “Antik Çağda İtalya’da Yaşamış Doğu Kökenli Bir Halk Etrüskler”, Bilim ve Ütopya, CXXXVIII, 2005, s. 11.)
*Bu durum, Hititler’e ait metinlerden takip edilebilmektedir. MÖ 1211 de Mısır firavunu Merneptah Siptah’ın (MÖ 1219-1210), Hititler’e gemiler dolusu tahıl göndererek yardımda bulunmuş olması, vakıanın bir göstergesidir.
(Ali Muzaffer Dinçol, a.g.m., s. 51.)
*Dendrokronolojik araştırmalar da, bu dönemde normalin çok altında yağış kaydedildiğini, yani kuraklık hüküm sürdüğünü desteklemektedir. Örneğin, Gordion’da ele geçen ve MÖ 1200 lere tarihlenen bir tahta parçası üzerindeki ince ağaç halkaları bunun bir delilidir.
(Elif Tül Tulunay, a.g.söyleşi, s. 11.)
*Çünkü, ağaçlar her yıl gövdelerinde yeni bir halka oluştururlar. Bu halka, bol yağışlı yıllarda kalın, az yağışlı yıllarda ise, ince olur. Bu yoldan, ağaçların ne zaman dikildikleri ve geçmiş yıllarda iklimin nasıl geçtiği belirlenmektedir.
(Clare Goff, Arkeoloji (çev. Nejat Ebcioğlu), İstanbul 1979, s. 21.)
*Ayrıca, bir Etrüsk kenti olan Populonia’daki mezarlarda bulunan
kılıçlar, Hititler’in Kadeş Savaşı’nda (MÖ 1285) kullanmış oldukları kılıçlarla; kamalar, Kıbrıs Adası’ndaki Enkomi’de ele geçen ve MÖ 13. yy.ın sonları ile MÖ 12. yy.ın başlarına tarihlenen kamalarla; bazı silahlar ise, Kafkaslar ve Hazar arasındaki Taliş bölgesinde bulunan silahlarla benzerlik göstermektedir.
*Yine, Pozzuoli, Civita Vecchia, Roma başta olmak üzere, İtalya’nın batı kıyı şeridinde ele geçen ağır el baltaları, Orta Anadolu’nun değişik yerlerine yayılmış durumda bulunan ağır el baltalarına benzemektedir ki, bunların bir kısmı, Troia’nın MÖ 1240-1100 e tarihlenen Troia VIIb katındaki örnekleriyle tıpa tıp aynıdır.
(G. A. Wainwright, a.g.m., pp. 203, 204.)
*Troia VIIb katı ise: 1-VIIb1 (MÖ 1240-1190), 2-VIIb2 (MÖ 1190-1100)
olmak üzere, iki alt kata sahiptir. Ege Göçleri’ne katılan ve Mısır firavunu III. Ramses’le (MÖ 1198-1167) savaşan kavimlerin VIIb2 katı yerleşmesinde ikamet ettikleri tespit edilmektedir.
(Ekrem Akurgal, Anadolu Uygarlıkları, İstanbul 1995, s. 247.)
*Troia sözcüğü ise, Anadolu dilleri, ya da Grekçe ile izah edilemez. Halbuki, Etrüskçe’deki truia, labirent anlamına gelmektedir ki, Troia’nın tarihi kimliğine yaraşan bir mana taşımaktadır.
(Wilhelm Brandenstein, “Etrüsk Meselesinin Şimdiki Durumu”, II. Türk Tarih Kongresi, IX/2, İstanbul 1943, s. 214.)
*Mısır’daki Memphis Nekropolü’nün yabancılara tahsis edilmiş bir kısmına Rasetau ismi verilmesi de, Rasenna ile Tursha isimleri arasında bağlantı kurulması açısından dikkate değerdir.
(Elif Tül Tulunay, a.g. söyleşi, s. 15.)
*Bu bağlamda, Herodotus’un aktarımındaki göç eden topluluğun,
MÖ 8. yy.da İtalya’da tesis edilen hakimiyet ve kültürün yaratıcısı Etrüskler’in ataları olan Turshalar’ın küçük bir grubu olması imkan dahilinde olup, bu olayı MÖ 13. yy.ın sonlarına yerleştirmek icap etmektedir.
(G. A. Wainwright, a.g.m., p. 203; Mario Torelli, “History: Land
and People”, Etruscan-Life and Alterlife (ed. Larissa Bonfante), Detroit, Michigan 1986, p. 49.)
Dr.Murat Orhun
Pamukkale Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi,
Tarih Anabilim Dalı, Eski Çağ Tarihi Bilim Dalı
Akademik Bakış Cilt 3, Sayı 5
Kış 2009
__________
ETRÜSK-TÜRK BAĞI
PROF.DR.FİRUDİN AĞASIOĞLU
____________