“Bir kurt göründü, ışıkta soluyarak!
Bir kurt ki gök yeleli!
Bir kurt ki gömgök tüylü!
Bakıyordu Oğuz’a, ışıkta uluyarak!”
(Oğuz Destanı)
KURT POSTUNA/DONUNA GİREN DERVİŞ
Yaşar Kalafat
Tasavvuf, yaratılmışları İnsanat, Cemadat, Hayvanat ve Nebatat olarak farklı âlemlerde konumlandırırken, halk anlatılarında almış oldukları şekillere bakılınca bu âlemlerden birinde yaratılmışlardan bir varlığın diğer bir âlemin yaratılmışlarından bir varlık olarak bedenlenebildiği görülebilmektedir. Hacı Bektaş Veli’nin Güvercin donuna girebilmesi bu türdendir. Bir insanın kuş olup tekrar insan haline dönebilmesi bir mertebe işidir. Bu statünün Allah indinde itibarı yüksek olan kimselere verildiği bilinir.
Bazı hallerde de sıradan kimselerin kabul olan duaları sonucu onların âlem değiştirip mesela cansız bilinen yaratılmışlardan taşa dönüştüğü olur. Düşman askerinden veya haydutların saldırılarından namusunu kurtarmak isteyen genç hanımların duaları sonucu taş kesilmeleri bu türdendir. Bu tür kimselerin taş kesilmiş bedenlerine halk “Allah’ın iyi kulları” nazarı ile bakar ve bu yerler ziyaret edilirler. Bir tür taş kesilme şekli vardır ki bunlar lanetlenilmiş kimseler olarak bilinirler. Bunlarla ilgili anlatılarda bunlar Allah’ın yasaklarını çiğneyen, Allah’a verdiği sözü tutmayan kimseler olarak bilinirler. Mesela dardan kurtulmak için Allah’a kurban vaat eden ve sonra da bir haşere öldürüp onu kurban ettiğini söyleyen çobanla ilgili anlatı bu türdendir. Bu türden taş donuna girmiş âlem değişmeler ibret mekânları olarak bilinirler. Bunlar için don değişmeden ziyade taş kesilme, taşlaşma denir.
Don Değişme, âlem değişimi olarak kabul edildiği hallerden yola çıkıldığında bu değişimler sadece insanlar âlemi ile hayvanlar veya cansızlar âlemi olarak bilinenler arasında olmamakta halk inanmalarında diğer âlemler arasında da değişime dair anlatılara rastlanılabilmektedir.
İnsanlar âleminden donuna en fazla girilen hayvan olarak geyik türleri, kuş türleri, sığır ve kurt bilinirler. Kurt donuna girebilmiş olmanın örnekleri daha ziyade Alevi- Bektaşi Türk kültür coğrafyasında görülürler......
....Anadolu, Balkanlar ve Güney Kafkasya Türk kültür coğrafyasından örnekleyebildiğimiz don değişme tespitlerinin Eski Türk inanç sistemi ile ilişkilendirilmesi mümkün müdür?
Çok kere şaman olarak geçen bu dinin din erbabı trans halinde çeşitli ilgili hayvanların sesini çıkarıyor, semaya yükselirken farklı ilgili hayvanların ruhundan yararlanıyordu. Tedavi seanslarında değişik hayvanların ruhlarından yararlanabilirken, bunların resimleri onun davulunun ve giysilerinin üzerinde yer alıyordu. Bütün bunların arasında Kurt da vardı.
Batı Türklüğünde, Anadolu ve Azerbaycan Türk kültür coğrafyasında Kurt Baba, Kurt Dede, Kurt Pir, Kurt Evliye, Kurt Ata olarak bilinen çok sayıda ulu zat ve onların efsaneleri vardır. Kurt Derviş olarak da bilinen Kurt Dede tespiti ilk defa bu çalışma ile yapılmış olmaktadır. Kurt Derviş/Derviş Emi/Kurt Dede tespiti uzak geçmişin efsanelerinden veya destanlarından süzülüp gelmiyor, halen hayatta olan çağdaşı kimselerin bizzat şahit oldukları olaylardan öğrenilebiliyordu.
Batı Türklüğünde kurt, Türke çare olarak bilinen halk tababetinde önemli yer tutar. Halk sağaltmacılığında kurdun, kılından, tırnağından, dişinden, ağız derisinden, dilinden, ciğerinden, kurutulmuş gözünden v.s. yararlanılır. Kurtpençesi parpı yöntemi ile yapılan tedavilerde özel yer tutar.
Güney Azerbaycan’daki Kurt Ocağı, halkın çok itibar ettiği önemli bir şifa merkezi olarak bilinir.....
Asena/Aşina destanı bilinen en eski Türk efsanesi'dir.
Türkler, Lin adlı bir ülke tarafından saldırıya uğrarlar. Düşmanlar bütün Türkleri ayrım yapmadan katleder. 10 yaşlarında bir çocuk sağ kalır. Sonrasında bir dişi kurt ortaya çıkar ve 10 yaşındaki çocuğu ensesinden tutarak savaş alanından kaçırır.
Kurt çocuğu Altay dağlarında ıssız, kimsenin bulamıyacağı bir mağaraya götürür. Mağaranın içinde büyük bir ova vardır. Kurt çocuğun yaralarını yalayarak iyileştirir onu sütüyle ve avladığı hayvanların etleriyle besler ve sonunda çocuk büyür.
Çocuk ergenlik çağına girdi ve bozkurt ile yaşayan son Türk eri evlenirler ve 10 çocuk doğar. Çocuklar büyürler; dışarıdan kızlarla evlenerek ürerler, Türkler çoğalır ve çevreye yayılır.
Ordular kurup Lin ülkesine saldırırlar ve atalarının öcünü alırlar yeni bir devlet kurarark dört bir yana yeniden egemen olurlar. Türk kağanları atalarının anısına otağlarının önünde hep kurt başlı sancak dalgalandırırlar.
Emel Esin derki : Bu olay bir Ton Bürgünme'dir. Dişi Kurt Asena , Kurt Donuna bürünmüş bir insandır.
Dr.Yaşar Kalafat
Kam /Şaman - Kurt donuna bürgünme/ Kurtadam.
Yedisu Bölgesi kaya resmi- Almatı / Kazakistan
Sasaniler Döneminden Mühür 3.-7.yy |
ODİN / WOLF WARRİOR |
WOLF and WOLF-WARRIORS
...As the hero inspired them, one may assume that some among them fought with clubs in the hero's style. Gods and hero- ancestors no doubt were models also for wolf-warriors, long-hairs, ghost warriors...
Warrior styles have much to offer our understanding of history. They tell us how long ago, when war was still welcome, fighting men reached the state of ecstasy that led them to do astounding things. They lead us into the heart of Vedic Indian, Homeric, Celtic, and Germanic* civilizations, where fighting prowess was the measure of a man. They link the Bronze, Iron, and Middle Ages- two thousand years of history seldom seen as belonging together. They often turned the wheel of events during these many years: wolf-warriors founded Rome in 753 BC, enthroned emperor Costantine in AD 306, and united Norway in the battle of Hafrsfjord in AD 872: and horse-stabbers won the battle of Pharsalus in 48 BC that turned Rome from a republic into a monarchy...
In the Americas as well as Africa, warrior societies dominated archaic cultures as much as they did in Europe. Germanic warrior customs such as masked dances, and styles like berserks or wolf-warriors, find astonishing parallels world-wide that sharpen our perception and help explain otherwise little understood customs....
Nowhere else in antiquity do we hear of wolf-warriors and bear-warriors fighting together. But in AD 872, Thorbjorn Hornklofi depicts Germanic wolf and bear-warriors fighting side by side; they line the flagship of King Harald Fairhair of Norway in the battle of Hafrsfjord. It is astonishing to find in a work of Roman art the same two kinds of animal warriors that 800 years later stalk through a skaldic poem as ülfhe*nar (wolf-hood wearers) and berserkir (bear-shirt wearers; later any furious warrior)....
New World Indians brought from Siberia, not only shamanism and wolf-ancestor myths, but , it seems, also wolf-,bear-,bird-cat warrordom. They sent forth wolf-warriors as scoults, and even patterned their warfare on wolf like spying:
"It is interesting to note that Wolf in one form or another was the patron spirit of war all over the Plains. He was primarily the intelligence service, the ruthless, crafty, cautious hunter. This may well be taken as symbolic of all Plains, or of all American Indian warface. Its protype was the shrewd stalker and as Wolf's depredations dependend upon intelligence the Indians hunted men in the same manner. The service of intelligence was the one branch of their art of war which was perfectly developed."
The best way to identify with an animal is to don its pelt: a mid-sixteenth-century drawing shows a Mexican Cuetlachtli warrior wearing a wolf-hood, much like Indo-European* wolf-warriors. Since waring the animal's skin is essential to animal-warrior styles, it is of great interest to see this done in the New World no less than in the Old. Both American and European folk tales speak of people being changed into Wolves by wearing wolfskins, and of being freed from shape-shifting by burning the skins.
Animals especially wolves offered much to the warrior bent on going beyond the bounds of this humanity: he could walk, jump, or run as the chosen animals did: also hide, creep, lurk, scream, bray and howl as they did- wolves often howl in triumph at a kill- and in all he could frighten the enemy while venting his own fear. He could take on an animal's rage, dread or pride and thus free himself of cultural constraints or conscience (much as modern warriors do when they focus on technology). Moreover, with their power to change into animals and travel to other worlds, shamans gave wolf- and bear- warriordom a cosmic dimension.
Wolves and hyenas, almost alone among animals, fight in packs- as if going to war. Fiercely baring their teeth, with eyes flashing danger, howling dreadfully and biting through their prey's windpipe, they are the most gripping warrior animals.
From wolves warriors learned stealth. As a wolf-man of our own time puts it:
"The wolves moved deftly and silently in the woods and in trying to imitate them I came to walk more quietly and to freeze at the sign of slight movement. At first this imitation gave me no advantage, but after several weeks I realized I was becoming far more attuned to the environment we moved through. I heard more, for one thing, and my senses now constantly alert, I occasionally saw a deer mouse or a grouse before they did... I could attune myself better to the woods by behaving as they did- minutely inspecting certain things, seeking vantage points always sniffing at the air. I did, and felt vigorous, charged with alertness."
Good camouflage, wolfskins allowed scouts to hide. Homer tells of the Trojan night-spy dolon hiding under a wolfskin, and Euripides embellishes the tale:
"I will draw a wolf skin over my back,put the beast's gaping jaws around my head,fasten the forelegs to my hands,its legs to mine, and mimic the four-footedwolf-gait, hard to spot for the foes."
Euripides, whose Dolon walks on all fours like a wolf, stresses the stealth that the wolfskin grants. In Greek, Etruscan and Gallic myths* a wolf-hood makes one invisible.
Speed is another astounding quality of wolves. They trot unflaggingly, lightly, and quickly - easily 50 miles a day. Homer's wolf-warrior Dolon was a fast runner. Young and swift, wolf-warriors often served as scoults and skirmishers. Wolves, moreover far outdo man in fieldcraft: they are the easy masters of the woods, the wild, the winter, and the night, all frightening and uncanny to man.
Of all wild animals, wolves are closest to man in social instincts. They respect rank, delight in each other's company, and are so dedicated to the pack that the Hittite king Hattusilis told his assembly, "May your clan be one, like that of the wolves!" , as dogs they are eager and faithful beyond words.
Wild wolves have even suckled and raised human children. No other animal engages man's feelings so strongly. It has rightly been said that what links men who love wolves with those who loathe them is the intensity of their feelings.
Wolf-warriors are the best-documented Indo-European* warrior style, originating long before and lasting long after the Indo-European dispersal. They are found far more often than bear-, boar-, buck-, marten-, horse- or any other animal-warriors.
In the second millennium BC., when our sources begin to flow, wolf-warriors are already well attested. A Hittite army leader bore the name Lupakku (Wolf), and since Indo-European animal names bespoke strength and luck, he very likely was a wolf-warrior. Likewise the name of the Hittite Luvians means "Wolf People". Hittite texts call them LU-MESH-UR-BAR-RA, "Men-dog-Outside".
Vedic India too had skin-clad wolf-warriors: Rudra,with his wolves Bhava and Sarva and with a warband of eleven long-haired Rudriyas, haunted the woods. Other early wolf-warriors are the Mairyo youth of ancient Iran: as a warrior band they were called "wolves" and fought in a frenzy, though it is not known whether they wore wolfskins. Scythians also fought as wolf-warriors some of their youths being "valiant dogs".
Mycenaeans very likely had wolf-warriors. A painted krater from Tiryns of about 1200 BC shows four warriors on foot, two before a chariot and two behind it. All four are armed with small round shields and javelins much like Egyptian Shardana chariot runners of the time. "The pointed crests on their heads" it is said "may represent a cap-helmet of some kind" ; the tails between their legs are very likely tails of an animal skin. The men have been taken for tiger-warriors, but there were no tigers in ancient Greece. Indo-European* parallels and Homeric wolf-sympathy suggest that they are wolf-warriors. If so wolf-warriors may have played a role in the chariot-base Indo-European* expansion of the mid-second millennium BC. Chariot crews neede runners beside them to capture or finish off enemy charioteers. Fleet-footed young wolf-warriors could have played this tactical role. Some Mycenaeans seem to have had wolf-names.
Homer too tells of wolf-warriors. He sees heroes such as Hector, Diomedes and Achilles as at times overcome by fighting madness; that is in the throes of "wolfishness" a state akin to berserk recklessness. Speed, stealth and fighting madness characterized Greek wolf-warriors, but Achilles captains flaunted wolfishness also as a leadership quality:
"Hungry as wolves that rend and bolt raw flesh,hearts filled with battle-frenzy that never dies-off on the cliffs, ripping apart some big antlered stagthey gorge on the kill till all their jaws drip red with blood,then down in a pack they lope to a pooling dark spring,thier lean sharp tongues lapping the water's surface,belching bloody meat, but the fury never shaken,builds insede their chests though their glutted bellies burst-so wild the Myrmidon captains..."
In Sparta , warrior tarining was the work of Lykurgos, the "Wolf-Worker". Lykurgos laid down a law that for a year (the Krypteia) young warriors must hide and live outside society fending for themselves as naked, lone wolves, Elsewhere in Greece, Apollo the Wolf-god** presided over the training of young warriors.
Indo-European* tribesmen brought the wolf-warriors style to Italy as well as Greece. *(I DO NOT AGREE- Be Honest!-SB)
Virgil says that the warriors who founded Praeneste wore wolf-hoods and fought with the left foot bare- a sign of skill, toughness, and recklessness. The Hirpi Sorani wolf-warriors from north of Rome, like later berserks, could not be hurt by fire: very likely they fought in a trance of ecstacy that made them woundproof.
The wolf-warriors of Romulus (an Etrsucan Myth!-SB) founded Rome and centuries later in the battles against Hannibal the legions still had in their rank velites, young men who fought in the forefront and wore wolfskins. As the sight of a wolf was an omen of victory to later Germanic warriors , so it was to early romans: when a wolf ran through their battle line at Sentinum in 295 BC, Roman warriors welcomed it with shouts as the winning wolf of Mars (also a Scythian God!-SB). By the time of Marius, however , Rome had lost her wolf-warriors. (if it was a Roman culture, why lost?!!-SB)
Among Celts in Gaul, wolves and dogs bred from wolves entrhralled warriors. Celtic names like Cunopennus, cunocennus and Cunobarrus all mean "dog-head" or "wolf-head"; that is, men who fought with dog or wolf-skins over their heads. very likely they looked like the Germanic wolf-warriors portrayed on Trajan's Column...
...Ancient aristocratic horseman and reliefs depicting emperor Constantine's guard on his arch in Rome. Several other sagas beside Egils saga speak of it, as does the lay of Hakon* quoted below.
Thorolf was nor seize by an unforeseen bersek fit, he had prepared for going berserk by not wearing a hauberk. He had it in his hand when to fight madly. with some warriors being a berserk was a predisposition handed down from father to sun, but with Thorlolf it was a deliberately chosen warrior style. This is true even more so of Norway's King Hakon the Good who in 961 also scorned armor:
"He threw off his armorthrust down his mail-coat,the great-hearted lord,ere the battle began.He laughed with his liege-menHis land would he shieldThe gladsome heroneath goldhelm standing."
Hakon's laughter underlines hisscorn of wounds. Like a true berserk he went on to fight before the line and the standard....
Ancient Germanic Warriors: Warrior Styles from Trajan's Column to Icelandic Sagas by Michael P. Speidel ;.... LİNK
PS:
*The Turkish myths are not spoken hier !!!
**Apollo The Wolf God (Apollo Lykeios) = The word Apollo is not even Greek and was not a Greek God in the beginning . Taken from the East Culture.
SERDENGEÇTİLER
Esasen Osmanlı ordusunda düşman hattı ve ardına korku salma amaçlı görev yapmış bir birliktir. Günümüzdeki Bordo Bereliler'in Osmanlı ordusundaki benzerleri diyebiliriz.
Serdengeçtilerin bir diğer adı da Dalkılıçtır. Bunlar Osmanlı ordusu içerisinde bulunan, muhasara altındaki kalelere ve ya savaş alanında düşman ordusunun içine dalmakla görevli gönüllülerdi. Serdengeçti (Dalkılıç) olabilmek için hiçbir şart yoktu. Serdengeçti olabilmek için ölümden korkmamak yeterliydi. Yani gaza uğruna şehid olmak isteyen yiğitler, Serdengeçti olarak orduya alınır ve bu yiğitler ölmekten korkmadıkları için on kişi bile olsalar yüzbin kişilik ordunun içerisine dalarlardı.
Sergengeçtiler düşmanın sağından-solundan-arkasından (önü hariç her yerden) topluca hücüma geçerlerdi, tek hedefleri öldürebildiği kadar düşman öldürmekti. O yüzden şiddetle saldırır, son anlarını yaşadıkları için tüm şiddetleri ile öldürürlerdi. Osmanlı ordusunda belki de en zor görevleri alan bu birlik bir çok seferden kayıpsız dönmüşlerdir.
Bazen de Savaş sonunda bu birlikten çok az kişi sağ kalırdı ve bu sağ kalan kişiler halk ve askerler tarafından büyük bir saygı ile karşılanırdı. Serdengeçti gazilerine Serdengeçti Ağası diye hitap edilirdi.
Tokat çalışmaları ıslak mermere avuç içleri ile vurma şeklindedir. Bunun amacı; genelde düşman üzerine gönderilen ilk birlik olması nedeniyle, kalabalık bir düşman kitlesine karşı savaşan bu birlik elemanları bir süre sonra elindeki kılıcı ve kalkanı atıp düşmanın başına tokat vurmak suretiyle safdışı etmeleri içindir. Bu tokatı yiyenlerin genelde boynu kırılır ya da beyin travması geçirirler.
Yetişmiş bir başıbozuk'a savaşmak istediği silah verilir. Bu diğer birliklere göre bir ayrıcalıktır.
Görüntü olarak da korku salması için ön dişleri çekilen başıbozukların ayrıca kafaları kazıtılır. Saldırıya girecek olan Başıbozukların bazıları zincir ile bağlıdırlar ve saldırıya geçilirken zincirleri çıkartılır. Vücutları bilimum hayvan postu ile kaplıdır ve zırh taşımazlar.
Zırh taşımamalarının en büyük sebebi ise vücutlarında bulunan yaralarının düşmana gösterilmesi ve bu yaraların büyük, aynı zamanda korkutucu olmasıdır. Zırh olmadan daha hızlı hareket edebilmektedirler. Düşmanın zırhlarını ısırırlar, ağaç kayalık gibi doğal olan şeylerede saldırabilirler. İçinde bulundukları anlaşılmaz durumdan dolayı kendi tarafında olan askerleride öldürdükleri bilinir.
Kanuni Sultan Süleyman'ın Viyana kuşatması sırasında hatları yararak avrupa içine girmeye çalışan Başıbozuklar birliğinin, karşısına kimse çıkamayınca durumu abartarak Almanya'ya kadar ulaşmışlardır ayrıca İngiltere'de Serdengeçtilere ait mezarlar bulunduğu bilinmektedir.
Bir tokatla bir atlıyı devirebilirler, tokat attıkları düşmanın tekrar düzelme ihtimali yoktur, ya boynu kırılır ya ölür.
Avusturya kayıtlarında Türkler'in Viyana'dan geri çekilirken geride beyin tramvasından ölmüş,boynu kırılmış Avusturyalı askerler ya da üzerinde el izleri olan miğferler bıraktığına dair bilgiler vardır.
Serdengeçtiler başlarında benekli sırtlan derisi üzerleri ve şalvarları ayı ve kurt postu ve yine başlarına kartal tüyleri takarlar düşmana saldırırken çıkardıkları sesler ve görünüşleri o kadar korkunçtur ki çoğu düşman savaşmadan kaçardı.
Almanya'da bir kasaba da Türk günü diye bir gün kutlanır.
Fransa ve Almanya arasındaki bir savaşta Fransız eşkiyalar sürekli Alman tarafına geçip köyleri yağmalıyormuş. Yerli halk Türk padişahından yardım istiyor. Sadece yeniçeri elbisleri yollanıyor ve yanında bir not "Haydutların saldıracağı dönemlerde o kıyafetleri adamlarınıza giydirin" . Padişahın taktiği hakikaten işe yarıyor....*
O gün bugündür o köyde o gün Türk günü olarak kutlanılır. O gün yine canlandırılır. Türk kıyafetleri giyilir. Türk yemekleri yapılır. İşin en güzel yanı o günün anısına kasabanın en yüksek yerine Türk bayrağı asılır.... LİNK.
KAZAKİSTAN TÜRKLERİ |
The origin of the standard is unknown and still a matter of dispute among scholars. A specific and certain origin is still difficult to be determined. Dacian, Thracian, Scythian, Sarmatian or Parthian origins have been proposed in dedicated historiography. According to Lucreţiu Mihăilescu-Bîrliba by the 2nd century AD, i.e. after the conclusion of the Dacian Wars, the draco symbol was assimilated in the Greco-Roman world with the Dacian ethnos.
According to Jon N. C. Coulston the Romans associated this standard with 1st and 2nd century Danubian barbarians. The Roman historian Arrian wrote that the Romans took the draco from the Scythians, most probably a term for the contemporary Sarmatians.......LİNK
He compared their habits to those of wolves - "bold and greedy, the wolf knows well how to flee whenever something terrifying appears". The bishop concluded tat the Scyths/Cumans were "wild beasts among mankind" or "men among wild beasts". However, the Scyths and Cumans were considered different people: Anna Comnena clearly stated that "the emperor's (her father Alexius I) policy was to make use of the Scyths against the Cumans, if the latter again approached the Ister [Danube] and tried to seize territory beyond it. In her view the Scyths were the Turkish Patzinaks, much likely Pechenegs, not the Cumans, whom Cishop Eustathius confused with each other, he was most probably describing Turkish invaders. There is nı relation between those whom the Byzantines called "Scyths" and ancient Scythians who melted into the Dacian population long before the Roman invasion.
The Cumans were most certainly predatory barbarians, but in Dacia they managed to co-exist peacefully with the local population. Their solid partnership with the Vlachs, who were dispersed throughout the Balkan Peninsula, points to the common language of these two people. Moreover, the arrival of additional Cumans defeated by the Kievan Rus increased their presence in what is today Romania and gave them a certain pre-eminence. Their unusual peaceful co-existence with the Daco-Romans, especially in Moldavia and Wallachia, şends credence to the speculation that the Cumans were related to them. It is possible that, based on the physical description we are given of them, the cumans were in fact a group leftover from the Scythian tribes who were close to the Dacians in ancient times. This would explain why they settled in the Romanian principalities for almost three centuries and kept migrant tribes of Pechenegs, Bulgar, Magyar, and Slavs at bay...
According to Strabo (64 BC-CE 21), the Dacians were named after Daoi, meaning “wolf,” and were nicknamed “wolf-people” because they worshipped that animal. Their battle flag showed a wolf-headed serpent with a long hollow body that collected the wind and made a howling noise. The Romanian language has kept the word lupta, meaning “fight,” from the Dacic lup, meaning “wolf.” Similarly, Celtic art crafts use wolf-serpent” motifs sculpted, painted or woven, as the seal of wisdom, an attribute of the animal that the Dacians admired. It is likely that the Celtic and Dacian tribes bonded under the principle of the “wolves’ brotherhood” and conducted their fights using “gang of wolves” tactics. Many Celtic tribes were named after “wolf,” and most likely the Welsh of Britannia was one of them.
Dacian Draco of the ancient Dacians at Military Museum, Bucharest, Romania. |
The draco was originally developed by the Sarmatians and Alans, cavalry peoples of the steppes. The earliest evidence of the Draco in Dacia was found on 4th century BC pottery discovered in the Prahova county of Romania.
THE DAHA PEOPLE (DACiANS) RULE iN CENTRAL EUROPE WAS DEFEATED BY THE ROMANS, BUT DACiANS SEEM TO HAVE SURViVED iN RUMANiA AND iN SOUTHERN HUNGARY TOO, WHERE THEY ARE CALLED TAHO. EARLY GROUPS OF THE DAHAE MAY HAVE iNFLUENCED MANY PEOPLES OF ASiA. iT iS POSSiBLE THAT THEY WERE THE ANCESTORS OF THE THRACiANS AND THE TURKS. THE HUNS iN THE WEST THEY WERE CALLED SCYTHiANS. SCYTHiANS ARE THE ANCESTORS OF TODAY TURKS. - iDA BOBULA/HUNGARY
.
AVARLAR |
KURT MOTİFİ ÜZERİNE BİR İNCELEME
Yrd. Doç. Dr. Hacer GÜLŞEN
Kurt, Türk milletinin sembolüdür. Ortaasya’dan bu yana, özellikle Oğuz Destanında ve diğer destanlarımızda kurt, yol gösterici olarak dikkat çeker. İnsanın başka bir canlıya dönüşmesi ( Don değiştirme- methamorphose ) ise sadece bizde değil, dünya masallarında da var olan bir durumdur. Edebiyatımızda özellikle Millî Mücadele dönemi edebî ürünlerinde kurt motifi dikkate değer bir özellik taşımaktadır.
Alfred de Vigny’nin “Kurdun Ölümü” şiirinin en güzel açıklaması Yahya Kemal tarafından yapılmış, Türk milletinin verdiği büyük mücadeleyle kurdun verdiği ölüm kalım mücadelesi arasında bir benzerlik kurulmuştur. Halide Edip, yurt dışında izlediği kurt motifli bir filmden çok etkilenmiş ve o da “Dağa Çıkan Kurt” adlı hikâye kitabını meydana getirirken yine Türk milletinin içinde bulunduğu ölüm kalım savaşını göz önüne almıştır. Ancak günümüzde de popüler kültürde, özellikle bazı filmlerde malzeme olarak “kurt” motifinin dikkat çektiği görülmektedir. Fakat bilinmelidir ki, kurt motifi ve kurda dönüşme, içinde kurt motiflerinin olduğu ürünler, Orta Asya Türk kültüründen tüm dünyaya yayılmıştır.
Kurt, dünyanın çeşitli kültürlerinde farklı şekilde mitolojiye yansımış, bazen hayranlık duyulmuş, bazen de tehlike olarak görülüp nefret edilmiş bir türdür. Avrupa kültürlerindeki masallarda ve efsanelerde çoğunlukla tehlikeli ve nefret edilen bir kötülük sembolü olarak geçer. Bu kötü yansımanın bazı örnekleri, İskandinav mitolojisindeki dev kurt Fenrisulfr ile Skoll ve Hati karakterleri ve kurt adam efsanesinden dolayı.
Ortaçağ Almanya’sından kalan “Kırmızı Şapkalı Kız” masalı ve bazı diğer masallarda da kötülüğün sembolü bir kurttur. Öte yandan, antik Roma kültüründe, kurt, Roma şehrinin kurucuları Romulus ve Remus'u emziren kutsal bir yaratıktır. Orta ve Kuzey Asya kültürlerinde ve bu kültürlerle eski bir bağı olan Kuzey Amerika yerli kültürlerinde kurt daima hayranlık duyulan ve kutsal sayılan bir hayvan olarak karşımıza çıkar.
Türklerde, Kuzey Amerika'nın Erokez, Aleut ve Tlingit halklarında kutsal ata ve halkın totemi olarak görülür. Alaska'da yaşıyan Aleut halkı, atalarının ruhlarının kurtların içinde yaşadığına inanır ve her sene göç eden bufalo sürüleri geldiğinde vahşi kurt sürüleri ile yan yana koşarak onlarla birlikte bufalo avlarlar.
Kurt Donuna bürünüp Avrupayı kasıp kavuran o "Kurt-Savaşçılar/Wolf-Warriors" kötü bir üne sahip olduğu için Batı milletleri için "KÖTÜLÜK" olarak algılanmış ve böylece Kurtadam efsanesi doğmuş. - SB
Kurtadam Mitlerinin Oluşumu ve Türk Mitolojisinde
Kurtadam Yaklaşımları
Ramazan Volkan Çoban
...Berserk deliliğine kapılmış olan insanlar, üzerilerine postu giydikleri andan itibaren dönüşüm geçirdiklerini düşünürlerdi ve hatırladıkları şeyler pek azdı. Beowulf destanında Finli işgalcilerden biri kurt postu giymiş olarak Beowulf’un karşına çıkmıştı. Muhtemelen, Berserk deliliğinin etkisinde olan bu Kuzeyli savaşçı tutkuları için Britanya’ya gelmişti.
Normal haline geldiğinde Beowulf ile karşılaşmaya cesaret edemeyip ağlamaya başlamıştı. Berserk deliliği, günümüzde de görülebilen bir hastalıktır. Psikiyatrik bir hastalık olup, zaten var olan kurtadam efsanelerinin özellikle kuzey halklarında olmak üzere tüm Avrupa’da yaygınlaşmasını sağlamıştır.
Bahsedilen dönüşümün (insandan kurtadama) gerçekleşmesi için deri değişiminin yaşanması gerekliydi. Normalde, dönüşülen hayvanın ağız kısmını da kapsayacak şekilde kafadan kuyruğa kadar derinin üst kısmı yüzülürdü ve bu post kafadan itibaren vücudun arka tarafına geçirilirdi. Eski Romalılar kurt adama “derideğiştiren” derlerdi ve Ortaçağ’ın başka mekânlarında da kurt adamlara buna benzer isimler verilmiştir.
...insanlar kurda veya başka bir hayvana dönüşmek hayvanın postunu kafalarına geçirirlerdi. Oğuz Han ilk seferinde başarılı olamamıştı ama daha sonraları bir zafer elde etmişti. Bu halka “İt-Barak” denirdi. İt-Baraklar Deşt-i Kıpçak’ın kuzeyinde ve batısında yaşarlardı.Geçmişte, İskandinav kavimlerinin Batı Asya’nın kuzeyinde de yaşadıkları kesin olarak biliniyor. .... LİNK:
Azerbaycan’ın Gazah bölgesinde bulunmuş tunç kemer. Üzerinde kurt ve balık tasvirleri dövülerek yapılmışlar. |
Göktürklerden Günümüze Türk Halk İnançlarında
Kurt
Dr.Yaşar KALAFAT
Göktürklerden geldiği bilinen iki destandan biri Bozkurt Destanı ve diğeri Ergenekon destanıdır. Her ikisi de kurttan türemiş olunduğunu gösteren bu efsanelerin, biz günümüze ulaşabilen ve şekil değiştirip Türk dünyasının muhtelif mekânlarına uyum sağlayan uzantılarından hareketle, kurdun Türk inanç sistemindeki yerini belirlemeye çalışacağız.
Erken devir Türklerinde en önemli hayvan sembollerden birisi kurttur. Türklerde türenilen varlık olarak sayılan kurtlar daha ziyade Gök menşeli olarak kabul edilmiştir. Erkek kurt resimleri, kaya resimlerinde (petroglifler) şaman ve kam aletleri ve elbiselerinin üzerinde yer almıştır.
Zamanla kurt, devlet, hükümdarlık ve yiğitlik gibi kavramlarla ilişkilendirilmiştir. Göktürk ve Uygur devri Türk freskolarındaki kurt başlı bayrak tasvirleri görülmektedir. Burgut Abidesi ile Buncikeş saray freskoda görülen erkek ve dişi kurtlar türeme efsanelerinin sanata yansımasıdır.
Oğuz’a yol gösteren gök yeleli erkek Kurt’un güneşten çıkmış olması Kültigin Kitabesinin doğu tarafından “Tanrı güç verdiği için babam hakanın ordusu Kurt gibi düşmanı koyun gibi imiş” gibi ifadeler Kurt’un Gök ehli olduğuna işaret etmektedir . ....LİNK
Some North American Indian tribes linked bears, wolves, and other animals with kin groups known as clans. Clan members believe they are blood relatives even though they may not have any known family ties.
Each clan has a name, usually that of an animal or natural event (wind, for example) about which the members have special feelings. Often, members show their feelings or relate clan legends through dances and rituals that require masks and other ceremonial regalia.
Based on historic Indian accounts, it is possible that the worked wolf and bear skulls found at Late Archaic sites were masks worn by shamans or by persons acting out clan legends.
Very likely, the masks were tied on the head with thongs strung through the drilled holes. A bear or wolf skin draped over the mask and the wearer's head and body completed the ceremonial regalia....link
Kızılderili (yazar Hindu kelimesini kullanıyor-SB) ve Türk Efsanelerinde
Kurt Totemi 'Mitosların Uygarlaşma ve İnsanlaşma Süreci'
Bazı dillerde (Sümer,Elam), Avesta’da Türk kökenli kelimelerin olması, dünyanın bazı halklarının dünya görüşü, mitoloji, folklor ve dini abidelerinde Türk soylu suje, şahıs ve motiflerin mevcutluğu zamanla kabul edilmeye başlanmıştır.(1)
Orta Çağ’da ve belki de daha eski devirlerde iskandinavların kafkas’dan göç etmeleri ve onların Kafkas kökenli Asırlarla, İskitlerle ve ProtoTürk kökenli halklarla akraba olmaları hakkında da ilginç fikirler öne sürülmüş ve araştırmalar yapılmıştır.(2) Tüm bu meseleler hala tam olarak araştırılmamıştır. Onların esaslı araştırması Türk haklarının kökeni eski tarihi ile onların köklerinin açılmasında yeni sahifeler açacaktır.
Bilindiği gibi, son devirlerde dünyanın birkaç öncü Türkoloğu Amerika Hinduları (yerlileri) ile Türk haklarının kökünün bağlılığı hakkında ilginç fikirler söylemişlerdi. Bazı Hindu kabilelerinin dünya görüşünde, dini düşüncelerinde, efsane ve folklorunda, adet ve ananelerinde Türklerle fazlası ile uygunluklar görmüşlerdir. Amerika kıtasında yaşayan Hinduların Türk soylu olması fikrini söyleyenler de vardır.
Amerika Hinduları ilk eski Türklerin etnik akrabalığı ve yahut da bu haklar arasında olabilecek kültürel manevi ahenklerin mümkünlüğü fazla ciddi ilmi bir problemdir ve ünlü araştırmacılardan Otto Rerığ, akademik A.Karımullin, Ahmet Ali arslan, Alısa Nicat ve birkaç araştırmacı bu problemle alakalı ilginç fikirler söylemiş ve değerli eserler yazmışlardır.(3)
Tüm bunlara rağmen, ele alınan konu hala tam, gerekli seviyede açılmamış olup, bunun geniş, kompleks, şekilde araştırılmasına ihtiyaç vardır. Öyle ki, etnograflar, etimoloji ile uğraşanlar, linguistler, kurtologlar, folklorşinaslar 5 farklı anketle bu meseleyi araştırdılar. Anlaşıldığı gibi, günümüze kadar Hinduların edebiyatı, kültürü, folkloru tam olarak araştırılmamıştır. Aynı zamanda bellidir ki XIX. asrın önlerinden başlayarak birkaç ünlü Amerikalı yazar, alim batı dünyası için maceralı karakter taşıyan Hindu edebiyatını, kültürünü öğrenmeye çalışmışlar ve bu onların bedii edebiyatına yansımıştır, araştırmacılar için bunların büyük önemi vardır.
Eski Hindu kültüründe inşa etmek, bu alanda birkaç kavramlık misallere aydınlık getirmek için onların tarih boyu dünyanın hangi halkları ile alakada, iletişimde oldukları izlenilmelidir. Araştırmacılar söyle bir sonuca vardılar ki Hindular Sibirya’dan, Alaska’dan ve merkezi Asya’dan geçerek Amerika kıtasına gelmişlerdir. Bu onların Eskimoslarla alakadar olduğunu gösterir. Bu fikirlerin dairesinde birkaç tutarlı delil alıp araştırmayı amaç edindik. Bunun için ilk sırada Hinduların ve Türklerin dünya görüşlerinde bulanan genel faktörleri almam lazımdır. Bu problemin açılmasında totem ve tabu esas rolü oynayabilir.
Hemen mesele ile alakadar ilim aleminde eskiden ispat olunmuş faktörlerden biri ondan ibarettir ki, eski Türklerde şamancılığıyla yanaşı, toteizm de güçlü olmuştur. Birkaç abidede, mes, tulu-kuşu, gaba-ağaç, kurt yüzü mübarek olur ve (kitabı-dede-korkut) bunu gözlemek olur. Eski Türk halklarının abidelerinde at, yılan kaplumbağa, kurt ve kartal vardır.
Tüm bu totem ve tabular içerisinde kurt ve köpek-it, konusu önemli yer tutar. Şöyle ki, hem eski Türklerde, hem de eski Hindularda kurda inam gücü olmuştur. Çeşitli durumlarda çeşitli kabile ve tayfalar arasında totemler değiştikleri halde kurt daha derin kök salmış, yüksek mevki tutmuştur. Bu da kendi sırasında eski Türk halklarının cedlerinin kurttan üremesi inancından doğuyor. Bu konuya bağlı eski Çin ve Türk kaynaklarında değerli bilgiler var.
Geçen yüzyılda büyük Rus alimi ve seyyahı N.Y. Biçuri’nin Çin’e araştırma seyahatleri zamanı topladığı kaynaklardan Türklerin kurt’tan türemesi konusunu gözlenmiştir. O ömrünün yirmi yılından fazlasını hasr ettiği araştırmalarından birinde der ki; ’Türkyuk evinin cedleri batı denizinin batısında yaşıyor ve tek bir toplum oluşturuyorlar. Bu aşna denilen kunn evinin dolu olmasıydı. sonraları bu nesil komşu hükümdar tarafından yenildi ve tamamen kökü kesildi. Onlardan yalnız 10 yaşlı ile bir oğlan sağ kaldı. Yaşı küçük olduğu için askerler ona acıdılar, kollarını ve ayaklarını kesip onu bir göle attılar. Dişi kurt oğlanı buldu ve onu etle besledi. Hükümdar duydu ki, oğlan yaşıyor, oğlanı bulup öldürmesi için adam gönderdi. Gelen adamlar oğlanın yanında dişi kurt göndüler. O zaman, Çin rivayetinde değinildiği gibi, bu dişi kurt batı denizinin doğusundaki Qao-Çan’ın kuzey batısında olan dağlarda göründü. Dişi kurt burada sığınak buldu ve oğlandan on çocuğu oldu ve onlar da büyüdükten sonra evlendiler ve çocukları oldu. Sonradan her biri kendi neslini oluşturdu.(4)
N.Y. Biçuri’nin Çin kaynaklarında bulduğu birkaç tür abidelerinde bu gözlenmiştir. Türk araştırmacılarında da bu meseleye geniş yer verilmiştir. Bazı ilk Avrupa halklarının folklor ve rivayetlerinin kökleri Asya-Troya kaynaklarına, böylece de Türk-Hun kaynaklarına dayanır. Kabileler iki yere ayrılırlar, yanan ateşin etrafında dans eder ve kutsal ruha teşekkürlerini ifade ederler. (5)
Hindu folklorunu araştıran ünlü Rus alimi A.V. Vaşşenko yazar ki: ‘İnsan-kurtlar doğu ve kuzeye doğru ilerlediler’ veyahut ‘görünür, hemen o insan kurtlar Mogikanlardı. Ona göre kurtlar onların totemi idi.’ (6) Hinduların çok ünlü folklor örneği sayılan ‘Vallamolum’ poemasında da kurdun adı çekilir. ‘Vaviahtanların adasında güçlü kurt vardı ve o kabilenin başı idi.’ (7) Beyaz kurdun babaları ile kartalın babaları uzun zaman balıkla zengin olan suların yanında yerleştiler.’(8) ‘Kuzey, güney ve doğunun adamlarını getirdiler. Daha sonra ilk avcılar, rehberler, şamanlar ve onların karıları, kızları, köpekleri geldi.’ (9) Hinduların masal ve efsanelerinde de kurtlarla bağlı fazla ilginç örnekleri var.
‘Kara kurt herşeyi anladı. tayfanın adamları avdan döndüğünde büyük bir ateş yaktılar ve et kızardığında halkına yeni bir dans öğretti. Şimdi tüm Dakota tayfasının oynadığı ve kara kurta şöhret kazandıran bu yeni dans ‘onların dansı’ydı. (10) ''... o ansızın kımıldamadan oturmuş. Gri kurt'la karşılaştı.
Kurt dedi ki: Ben kutsal dağların bekçisiyim. Seni daha yukarılara götüreceğim'' (11) ‘Gri kurt’ yolda yalnız başına giderdi. Kuyruğunu sallayıp, gözünü sahibinden çekmeden köpek de onun arkasında sürünürdü’ (12) gözlenmişti.
Şöyle ki, hususi ile roma efsanelerinde bu mesele açık-aydın görünür: ‘Efsaneye göre, Latin şehirlerinin birinin padişahı kendi kardeşi kızının ikiz doğmuş iki oğlunu-konulu ve kemi tibr çayına atmayı emr etmişmiş. O korkuyordu ki, çocuklar büyüdükten sonra onu tahttan mahrum ederler. Çocuklar kurtulurlar. Bir dişi kurt onları kendi sütüyle büyütür. Roma da Kapitoli Tepesine kurt heykeli koyulmuştur. (13)
Troya-Roma çizgisinin gelişimiyle bağlı ünlü kazak şairi O. Süleymasnov’un da ilginç fikirleri vardır.(14) Büyük Hun imparatoru Atilla’nın kurt’tan yaranması hakkında Avrupa’da da rivayetler olmuştur.
O. Süleymanov’un araştırmalarında da da bununla ilgili değerli delillere rastlıyoruz. Sujenin Macar varyantı İtalyanlara da malum oldu. A.N. Vslelovkski’nin kitaba dahil ettiği İtalyan rivayetlere göre kendi kızını Bizans taht-tacının veliahtı ile evlendirmeyi kararlaştıran Macar kralı kızı tecavüzlerden korumak için geçici olarak kaleye koyar. Kralın beklemediği bir iş olur. Şehzade kız onunla birlikte kulede olan köpekten çocuğa hamile kalır ve Atilla doğar.
Bu bilgiye uygun olarak, İtalyan ikonografiyası Hun hükümdarını köpek kulaklı tasvir ediyordu. A.N. Vselovski’nin yazdığına göre, İtalyan rahibleri ‘önceleri (kururk) fahri olduğu için dikkati çekmeyen bir şeyi ‘Atilla’ya kabahat tutmuşlar. Rahibler Attila’nın simasında köpekbaşların devamcısı Yecuc Mecucu görüyorlardı. Zaman geçtikçe, köpek hakkında hayaller değişir ve bazı tayfalarda bu fahri yeri kurt tutar.
Çin araştırmacılarının malumatlarına göre eski Türklerin bayrağında kurt başı şekli varmış. Düşünülür ki, bu bayrağı Avrupalılar görmüşler.’ (15) Erken orta çağ’da da bir sıra İskandinav haklarının, hususiyle, İrlanda ve İslandalıların folklor örneklerinde kurt totemi büyük yer tutuyor. Bu da kendi heybetinde İskandinavların Kafkas’dan göç etmesi menşece Assar ve İskitlilere bağlı olması fikrini bir daha ispatladı.’ (16)
‘Kuhilin’ destanında evin köpeğinin öldürülmesinin imkansız olması motifi var. ‘Büyük Edda’, ‘Küçük Edda’ (17) destanında , hem de Snorri Sturluso’nun diğer eserlerinde belirtildiği gibi eski Türklerin Troya'dan göç etmesi’ ve Avrupa’da yurt salması hususiyle dikkati çeken misallerden biridir.
S.Sturluson’nun ve sonraki devirlerde yaşayan diğer araştırmacıların eserlerinde denildiği gibi, eski Türk kabilelerinde kendi sırasıyla Kafkas’dan Altay’a Avrupa’ya ve Amerika’ya göç ettiler. Öyle ki, kurt toteminin eski Türk İskandinav, Roma, Avrupa halkları yanı sıra Eskimo kabileleri arasında da yayılması tesadüfi değildir ve bu eski ile alakalı olmuştur.
Bazı Hindu kabilelerinin inamları (bazıları yok), Türk dini ve dünya görüşüne daha çok bağlıdır. Ünlü Türk tarihçisi B. Ögel’in Hunların bir dini merasimi ile ilgili verdiği malumat dikkati çekiyor. (18) ‘Önceleri köpeği iyice beslerler. Köpek şişmanladıktan sonra onun boynuna renkli ip bağlarlar. Ölünün ruhunun ona kurban edilen köpek tarafından korunacağına inanırlar.’ (19)
Bu adet aynıyla İrokez kabilesinde de var: ‘Birinci gün köpeğin boğulması törenidir. Bunun için en sağlıklı ve beyaz köpek bulunur. Beyaz renk-İrokezler için temiz ve iman sembolüdür. Köpeği boğdukları zaman, eyere bir damla kan düşmemesi ve köpeğin kemiklerinin kırılmamasına çalışılırdı. Köpeğin boynuna beyaz renkli ip bağlanırdı. bu bir saadet, itibar sembolüydü. Aynı zamanda köpeği çok istekli süslüyorlardı ve bunu kendileri için hayırlı bir iş sanıyorlardı. Süslenmiş köpek cesedini yerden sekiz lut yükseklikte sütundan asıyorlardı. Ceset beş gün gece-gündüz sütunda asılı duruyordu. Beşinci gün sabahı onu yakmak için indiriyorlardı. Dört kabile iki köpek yakıyorlardı. cesetleri yaktıkları zaman hemen hemen herkes ağlardı.
XIV. asrın Amerikalı şairi ve hindu folklorunun güzel bilicisi, H. Longfelleo’nun da yaratıcılığında kurtla bağlı misale rastlanır. Onun Hindu hayatından bahseden ünlü poeması ‘hayavata hakkında nağme’ eserinde kurt derisinden olan şehirli torbadan konuşma gelir.
Kurt derisinin torbasını açıp, ordan önce bir cam çıkarttı, sonra bir-bir çıktı çöle bu torbadan pogasenin fikurları:bir çift yılan, bir çift yaya! (20)
Belki de bu kutsal torba-yani kurt derisinden dikilmiş bu eşya yer küresinin kendisidir. Yer küresi kutsal olduğu için kurt derisinden dikilmiş torbaya benzetiyorlardı. XX. asır Amerika edebiyatında ünlü yeri olan yazarlardan biri de Jack London’dur. Kurt totemi ile bağlı onun da yaratıcılığında ilginç misaller vardır. ‘Cedlerin Silahı’ adlı eseri buna örnek olabilir. (21) U. Folkner’de de kurta bağlı dikkati çeken deliller var. ‘Tam üç gün duum batıya gidemiyordu, diyordu ki ‘ben atımı görüyorum.’ (22)
Hinduları gömerken onun köpeğini de kendi ile birlikte gömüyorlardı. Bu ise köpeğin sahibine vefalı olduğunu gösteriyordu. Bütün bu söylenenlerden söyle sonuca geliyoruz ki, dünya halklarının sonuncu etnogenezini ortaya çıkarmak için birkaç antropolojik cihetin yanı sıra, aynı zamanda tesaffütü ve dini dünya görüşlerinin de önemi vardı.
Prof.Dr.T.S. ELİYEVA
Kızılderili ve Türk Efsanelerinde Kurt Totemi
Uluslararası IV.Türk Kültürü Kongresi Bildirileri 4-7 Kasım 1997, Ankara Cilt 4
dipnotlar:
1. Osman Nedim Tuna, Sümer ve Türk dillerinin tarihi ilgisi ile Türk dilinin yaşı meselesi, Ankara 1990; a. Mamedov, teoretiçeskiye problemi vossotahovlehiya perviçhik komey ve tyürskix yazıkax ‘ azerb.filologiyası’ meseleleri bakı, ‘elm’, 1984; O. Süleymanov az-ya.azerb.devlet neşriyyatı, Bakü, 1983.
2. Tur Keyerold. Azerbaycan teli(migtası yahih avto sehtrik hezetiyyasihe tengidi bakış), ‘azerbaycan gezeti. 6 nisan, 1995.
3. A. Katlimullin, prototyunki ve indegçi amenki (psled on odnoy gipotezi) M. İhsan, 1995; Ahmet Ali Arslan ‘Hazar’ dergisi, 1991, no 2-3, 5-51-52; elisa nicat, hale Türk isimlenmeyen Türkler, ‘bozkurt’gazetesi, 1984.
4.N.Y.Biçurin, gobranie svebehiy o hatodax, obitavşix v stedhey azii v drevhie vrermeii. izdateistvo akademii nauk sssr: Moskvo-Leningrad 1950-5220-221.
5. motgah, ligo xodehosuhi, ili itorezov. izdatelstvo ‘nauka’, Moskva, 1983. s. 112.
6.A.V.Vaşşenko, istotiko-epiç eskoy folklor se vedoamerikahskoy indıyçev (tipologiya poetika) ‘nauma’, Moskva. 1989, s.41
7.ay, yer., s. 182.
8.ay, yer., s. 176.
9.ay, yer., s. 177.
10. Dünya halklarının efsaneleri, Bakü, 1999. s. 434.
11. ay, der., s. 442.
12. Eski dünya tarihi, Bakü, maarif, 1990, s. 201.
13. O.Süleymanov, Az-ya. Azerbaycan Devlet Neşriyatı, Bakü, 1993, s. 220.
14. O.Süleymanov, Az-ya . Azerbaycan Devlet Neşriyatı, Bakü, 1993, s. 220.
15. Tur Heyeldal. Azerbaycan telilmigtasiyanın avrosektrik heztiyyesine tengıdi bakış ‘azerbaycan’ gezeti, 6 Nisan 1995, ci il.
16. Miladşaya eddo izol, ‘noukia’, Leningrad 1970, s. 89
17. ay.yer., s. 10.
18. B.Ögel, Büyük kuh imperiyesi gahdik, Bakü, 1992, s. 171.
19. ay, yer
20. H. Longfello. Hayavata hakkında nağme, genolik, Bakü, 1971, s. 175.
21. C.London, povestler, hikayeler, yatıçı. Bakü. 1991, s.8.
22. U. Folkher, Kırmızı yapraklar, ‘bağban’ toplosu gençlik, Bakü, 1990, s. 115."
Hindu ve Türk efsanelerinde kurt totemi, “Türksoy” dergisi, 2000, Nl, S.40 – 43
Kılıç üzerindeki Kurt ve Dörtyön Tamgası - İstanbul Askeri Müzesi. |
Wolf-Head Italy, Rome, 1st-2nd Century. |
Romalılar MS.1.yy-2.yy'da İskit-Türkleri'nin etkisiyle
Kurt Alemleri kullanmaya başlamışlardır.
Kurt Alemleri kullanmaya başlamışlardır.
Buluntunun üstünde Kurt sancak... Bulgaristan daki bir kurgan da bulunmuş, Trakya hazinesi diye geçiyor. |
Britannia'da kurt baslı sancak (tuğ) ile atlı bir Sarmat süvariyi gösteren bir mezar taşı, Grosvenor Müzesi, Chester |
Sarmatlar MS.1.yy, kulaklı 3 Kurt |
DİŞİ KURT VE ROMUS İLE ROMULUS 19.YY MÜCEVHER KUTUSUNDAN DETAY NAPOLİ'DE YAPILMIŞ, GÜMÜŞ, ABANOZ VE ALTIN işte bu BİR TÜRK KÜLTÜRÜDÜR..... |