2 Şubat 2017 Perşembe

"Yunan (Hellen) Mucizesi"; Bilimin Çürüttüğü Bir Yalan...




"Geçmişin hangi bölümünün korunacağını, hangi bölümünün çarpıtalacağını, hangi bölümün tümden silinip ortadan kaldırılacağını belirleyen politikaları saptayan kimliği belirsiz beyinler vardır... Geçmiş silinmekle kalmıyor, silindiği de unutuluyor, sonunda yalan gerçek olup çıkıyordu... Şimdi gerçek olan sonsuza dek gerçekti.... "
George Orwell,1984





Türkiye'de "Yeni Zaharof"lar Kimlerdir? 
Türkiye'de "Hellen Propagandası"nın Sütun Santimi Kaç Para



Sayın Orhan Bursalı,

10 Ekim 1996 günlü Cumhuriyet'ten yayımlanan "Tartışmama" başlıklı yazınızı okudum. Bu yazınızda şunları söylüyorsunuz:

"Tartışma girişimleri... hep sert kayalara çarpıyor" "tartışır gibi yapıyoruz ama aslında tartışmama yapıyoruz", "Cumhuriyet'in ikinci sayfasında Yunan Mucizesi üzerine bir tartışma başladı", "Metin Erksan, bilim ve felsefede sanıldığı gibi 'Yunan mucizesi' diye bir olgunun olmadığını, bunun batının bir uydurması olduğunu yazdı. Yazı Türk milliyetçiliği siyasal zemininde geziniyordu. Ama yazıda önemli olan sayın Erksan'ın ortaya attığı teze karşı tez/iddia idi... Derken, bu konunun uzmanı ve muhatabı sayın Ekrem Akurgal'ın Erksan'a kısa ve öz yanıtı yayımlandı. Kendi adıma, Akurgal'dan kapsamlı bir yanıt bekliyordum. 

Arkasından, Erksan'ın Akurgal'a, tezini tartışma dışı tutan, tartışma sevmeyen ve biraz kızgınlık kokan yanıtını okuduk. Bu defa sahnede Celal Şengör boy gösterdi. 2. sayfamızın editörü sayın Sami Karaören tartışmayı biraz kızıştırarak Şengör'ün yazısını "Yunan mucizesi vardır" başlığı ile yayımladı. Şengör, Yunan Mucizesi'ni, ilk kez bir toplumda eleştirel aklın benimsenmesi ve yaygınlaşması olarak olarak açıklıyordu. Olgulara, kanıtlara, yorumlara dayalı; düşünce ve bilgi zenginliğiyle yoğrulmuş bir tartışmayı sürdürmek için her şey var. Tartışan taraflar buna muktedir. Biz okurlar da ilginç bir konuda keyifli bir tartışmanın pususuna yatmış her gün ikinci sayfayı gözlüyoruz... Yanıtı olan var mı?"

Bu sözlerinizden çıkan sonuç şudur:

1- Cumhuriyet'in ikinci sayfasında "Yunan Mucizesi" konulu bir tartışma başlamıştır.

2- İkinci sayfanın yöneticisi Sami Karaören bu tartışmayı kızıştırmak için elinden geleni yapmış ve C. Şengör' ün yazısını salt karşı görüştekileri kızdırmak için "Yunan Mucizesi Vardır" başlığıyla yayımlamıştır.

3. Gelgelelim size göre karşıt görüşü savunan Metin Erksan tartışmayı siyasal zemine çekerek konunun bilimsel zeminde tartışılmasından kaçınmaktadır.

4. Size göre "Yunan Mucizesi"ni savunanların yazıları sizin beklediğiniz ölçüde kapsamlı olmamıştır.

5. Siz, ikinci sayfada "Yunan Mucizesi"ni savunan daha kapsamlı yazılar çıkmasını pusuda yatmış olarak beklemekte ve "Yanıtı olan var mı?" diyerek, Yunan Mucizesini savunanların daha kapsamlı yazılar göndermesini istemektesiniz...

Sayın Orhan Bursalı, sizin tartışmayı kızıştırmak istiyor dediğiniz ikinci sayfa yönetmeni Sami Karaören'in elinde, benim iki ay önce gönderdiğim bir yazım vardır. Celal Şengör'ün 'Yunan Mucizesi Vardır' başlığıyla yayımlanan yazısından bir ay önce kendisine ilettiğim bu yazımın başlığı "Yunan (Hellen) mucizesi; bilimin çürüttüğü bir yalan"dır. 

Sami Karaören'in elinde benim Yunan Mucizesi'nin yalan olduğunu kanıtlayan bir yazım varken, siz sanki Karaören'in elinde bu konuda gönderilmiş yazı yokmuş gibi "yanıtı olan var mı?" diye soruyorsunuz; yoksa siz karşıt yazıları hasır altı edip, Yunan Mucizesi'ni savunan kapsamlı yazılara çağrı çıkartarak, Cumhuriyet'teki tartışmayı bir Hellen propagandasına mı dönüştürmek istiyorsunuz? 

Cumhuriyet'in ikinci sayfasında, konusu Yunan Mucizesi olan bir tartışma çıkınca, bunu Yunanistan elçilerinin, ataşelerinin, konsoloslarının, kültür ajanlarının dikkatini çekmediği savlanamaz. Yunanlıların kimileri, Cumhuriyet'teki bu tartışmada, Yunan Mucizesi'ni savunanların çok olmasını ve bu tartışmanın "Yunan Mucizesi Vardır" diye sonuçlanmasını elbette ister. Sizin yazınızı okuyunca, kendi kendime şöyle sordum:

Acaba Sevr günlerinde İngiliz ve Fransız gazetecilerini paraya boğarak, onlara para karşılığı Hellen propagandası yaptıran Yunanlı silah tüccarı ünlü Zaharof gibi, şimdi de bir Türk fikir gazetesine paralar saçarak Türklere Yunan propagandası yaptıran yeni Zaharof'lar mı türedi ki, Cumhuriyet gazetesi, Orhan Bursalı'nın köşesinden "Yunan Mucizesini savunacak kapsamlı yazılar aranıyor!" diye duyurular yapmaya başladı?!!!

Sayın Orhan Bursalı, Herkül Millas, Türk Yunan İlişkilerine Bir Önsöz adlı kitabında Yunan Mucizesi konusunda özetle şunları söylüyor: 

"(Yunan ders kitaplarında) 'Yunan ulusu yaklaşık olarak 4000 yıldır tarih sahnesindedir. Atina merkez olmak üzere yaratılan uygarlık tüm dünya tarafından hayranlıkla karşılanmaktadır, bu uygarlığı daha sonra Büyük İskender Asya derinliklerine götürmüştür. Sonra bu uygarlık Avrupa'ya geçmiş ve bugünkü dünya uygarlığının temelini oluşturmuştur. Yunanlı bilginler Yunanlı uygarlığını Batı'ya götürmüşler ve Rönesans'a yardım etmişlerdir' deniyor (sf.36). 

"Yunanlılar-Yunanlı kitaplara göre- saldırgan veya sömürgeci bir politika izlememişlerdir. Bakın nasıl ikiyüzlü, kaypak bir dille anlatırlar genişleme politikasını: "Büyük İskender İran'ı, Mısır'ı ele geçiren büyük bir fatih değil, aynı zamanda uygarlık getiren büyük bir kimseydi." (sf. 38). 

"Bütün halkların ortak geliştirdiği insanlık uygarlığı Yunanlılara maledilmek istenmektedir...Bunlar yanlıştır... Bunları okuyan (Yunanlı) çocukların (Türklere) karşı sevgi ve saygı beslemesi beklenemez." (sf.37). 

"Bu tarih anlayışı ve bu okul kitapları bir ideolojinin sonuçlarıdır (sf.110). 

"(Eleştiriler sonucu) Yunan okul kitaplarında, artık, '4000 yıllık Yunan ulusu' yerine 'Yunanlı boylar'dan sözedilmekte, 'Yunan'a duyulan dünya hayranlığı' ve 'Avrupa uygarlığını oluşturan Yunan uygarlığı' gibi aşırılıklar ve övünmeler yoktur." (sf.43) 

"(Ancak) kuşaklar boyu çocuklar zehirlenmişler, beyinleri yıkanmıştır. Bu yeni okul kitaplarını okuyarak büyüyen çocuklar ancak 15-20 yıl sonra etkili bir konuma gelecektir" (sf.47)

Sayın Orhan Bursalı,

Herkül Millas'ın sözkonusu kitabından aktardığım bu alıntılar, bize "Yunan Mucizesi" denilen bilimdışı ırkçı savların olduğunu göstermekle kalmıyor, Cumhuriyet gazetesinin tartışma bölümünde yazıları yayımlanan Ekrem Akurgal ve Celal Şengör gibi "bilimsel, "akademik ünvanlı" birtakım "Türk"lerin, günümüzde artık Yunanistan'da dahi ırkçılık sayılarak okul kitaplarından kovulan "Yunan mucizesi" yalanını sanki bilimsel gerçek imiş gibi Türklere yutturmaya kalkıştıklarını ve Türk Irkçılığına kökten karşıt görünen Cumhuriyet gazetesinin, Yunan ırkçı propagandasına alabildiğine açık olduğunu gösteriyor.

Sayın Orhan Bursalı,

Siz, "Yunan Mucizesi" konulu tartışmaların sürmesini istediğiniz yazınızda; "Metin Erksan Yunan Mucizesi diye bir olgunun olmadığını, bunun Batı'nın bir uydurması olduğunu yazdı, yazdıkları Türk milliyetçiliğinin siyasal zemininde geziniyordu", "Ekrem Akurgal'dan daha kapsamlı bir yanıt beklerdim" diyerek, bu konuda nasıl yazılar beklentisinde olduğunuzu gösterdiniz. Oysa, Metin Erksan'ın görüşleri Yunanistan'daki ve dünyadaki gerçek bilginlerin benimsediği doğru görüşler olup, Türk milliyetçiliğinin değil, bilimsel gerçeklerin zemininde gezinmektedir. Ekrem Akurgal ile Celal Şengör'ün, "Yunan Mucizesi'ni yadsımayalım", "Yunan Mucizesi Vardır!" gibi yazıları ise, Yunan ırkçı faşizminin siyasal dayanağı olan 'Yunan Mucizesi' zemininde gezinen yazılardır. 

Ekrem Akurgal ve Celal Şengör, ırkçı faşist nitelikte olduğu için Yunan ders kitaplarından bile kovulan "Yunan Mucizesi"ni, Cumhuriyet gazetesinin sayfalarına taşımış, Yunanistan'dan kovulan bu ırkçı faşist görüşleri, Türkiye'de, hem de Cumhuriyet gazetesinde yaşatmaktadırlar. Siz, kendi köşenizden bu Yunan faşist ırkçı görüşlerini daha kapsamlı olarak savunup Türklere benimsetecek yazılar beklediğinizi duyuruyorsunuz. Ben de: Türkiye'deki Yeni Zaharof'lar kimlerdir, Türkiye'de Hellen Propagandasının sütun santimi kaç para? diye soruyorum.


YANITI OLAN VAR MI? diyorsunuz. YANITI OLAN VAR... YAKLAŞIK İKİ AY ÖNCE 2. SAYFAYA GÖNDERDİĞİM BASILMAYAN YANITIM (birkaç yeni ekle) ŞÖYLEDİR:

Merkezi Londra'da bulunan "Hellenik Çalışmaları Tanıtma Derneği" onur üyesi ve Türk-Yunan Dostluk Derneği başkanı Ord. Prof. Dr. Ekrem Akurgal, 8.8.1996 günlü Cumhuriyette yayımlanan yazısında, Metin Erksan'ın daha önce yine Cumhuriyet'te yayımlanmış olan ve "Yunan Mucizesi"nin bilime aykırı olduğunu savunan yazısına karşı çıkarak, özetle şöyle demişti:

* "Yunan Mucizesini yadsımayalım", 
* "Biz Türklere Yunan (Hellen) Mucizesini yadsımak hiç yakışmaz", 
* "Miletoslu Thales, tarihte ilk kez, güneş tutulmasını önceden hesaplamış, böylece astronomi bilimini Hellenler kurmuşlardır. Matematik ve geometri bilimlerini de Hellenler kurmuşlardır"; 
* "Atomu Hellenler Bulmuştur", 
* "bugünkü tıp bilimini Hippokrates ile Hellenler kurmuşlardır", 
* "İnsan Haklarına tam anlamıyla önem vermek, 'insan herşeyin ölçüsüdür" diyen Protagoras ile ilk kez Hellenlerde başlamıştır", 
* "Hellen resim ve heykel sanatında bir insana, hatta bir düşmana kötü davranışta bulunulduğunu gösteren tek tasvir dahi yoktur", 
* "Hellenler demokrasinin de yaratıcısıdırlar", 
* "Batı uygarlığı, latin alfabesini Hellenlere borçludur", 
* "Okuma-yazmayı halk topluluğuna en geniş ölçüde yayan ilk millet Hellenler olmuştur", 
* "Tarihbilimini, Heredot ve Thukydides ile Hellenler kurmuşlardır", 
* "halkın spor zevkini artırmak için Olimpiyat oyunlarını kuran, Hellenlerdir", 
* "bu başarılarla, Hellenler, büyük ve eşşiz bir tansık (mucize) yaratmışlardır. Bu -Hellen Mucizesini- bütün dünya kabul ediyor; onu yadsımamız bizi dünya kamuoyunda küçük düşürür", 
* "Hellenlere, Hellen Mucizesine haksızlık etmeyelim"...

Kazıbilimci Ord. Prof. Dr. Ekrem Akurgal, sanki yeryüzündeki bilginlerin tümü "Yunan (Hellen) Mucizesi" yalanını gerçek sayıyorlarmış da, bu "bilimsel gerçeklik" (!!!), yeryüzünde yalnızca Türkiye'de, kimi Yunan düşmanı Türklerce, bağnazlıkla yadsınıyormuş gibi bir yargı uyandırıyor. 

Akurgal'ın; "Hellenler büyük ve eşşiz bir mucize yaratmışlardır. Bunu bütün dünya kabul ediyor. Hellen mucizesini yadsımamız, bizi dünya kamuoyunda küçük düşürür" tümcesini başka türlü anlamanın olanağı yoktur. Oysa, gerçek, Akurgal'ın dediğinin tümüyle tersidir. 

Bugün, yeryüzünde, "Yunan (hellen) Mucizesi Yalanı"nı gerçek saymakta direnen pek az sayıda Prof.'a karşılık, "Yunan (Hellen) Mucizesi"nin 1800'lerde uydurulmuş ırkçı faşist bir yalan olduğunu herbiri kendi bilim dalında kanıtlamış binlerce namuslu bilgin vardır. 

Bunlardan biri olan Kazıbilimci Sir Leonard Wolley, şöyle der: "BİZ BÜTÜN YARATILARIN KÖKÜNÜ YUNANİS-TAN'A (YUNAN MUCİZESİNE) BAĞLADIKLARI BİR DÖNEMDE (1880-1900) YETİŞTİK. SANILIRDI Kİ YUNANİSTAN, TIPKI PALLASA GİBİ, OLYMPOSLU ZEUS'UN BAŞINDAN DOĞMUŞTUR. AMA SONRADAN BU KÜLTÜR ÇİÇEKLERİNİN YAŞAM GÜÇLERİNİ NASIL LİDYALILARDAN, HİTİTLERDEN, FENİKEDEN, GİRİT'TEN, BABİL'DEN VE MISIR'DAN ALMIŞ OLDUKLARINI GÖRDÜK. KÖKLER DAHA DA GERİLERE GİDER: BÜTÜN BU ULUSLARIN ARDINDA SÜMERLER VARDIR" (1) 

Kazıbilimci Sir Leonard Wolley (doğ:1880, öl:1960), "Yunan Mucizesi" yalanıyla yetiştirilmiş, ancak bunun bir yalan olduğunu, yürüttüğü kazılarda doğrudan kendi gözleriyle görmüş ve göstermiştir. Wolley'den önce yine "Yunan Mucizesi" yalanıyla yetiştirilen, ancak bunun yalan olduğunu Wolley'den önce yürüttüğü kazılarda görüp göstermiş olan diğer bir kazıbilimci de, Girit'i kazıp Minos Uygarlığını ortaya çıkararak bu uygarlığın Mısır, Babil, Hitit uygarlıklarının bir uzantısı olduğunu bulgularla gözler önüne seren, Sir Arthur Evans'tır (doğ: 1851, öl:1941) (2). 

Dünyada adları kazıbilimin babaları olarak geçen Wolley ve Evans, Yunan Mucizesi'nin yalan olduğunu savunurken, kazıbilimci Ekrem Akurgal'ın, "Yunan Mucizesini bütün dünya kabul ediyor, onu yadsımak bizi dünya kamuoyunda küçük düşürür" demesi, bilim erdemiyle bağdaşmaz. 

"Yunan (Hellen) Mucizesi Yalanı"nı belge ve bulgularla çürüten çok sayıda namuslu bilgine göre, Akurgal'ın bize bir Hellen olarak tanıttığı Thales, bir Hellen değil, bir Fenike'lidir. (3) 

Güneş tutulmasını önceden saptamayı ilk becerenler, Hellenler değil, Fenikeli Thales değil, Babillilerdir. Fenikeli Thales, güneş tutulmasının 18 yılda bir gerçekleştiğini Babillilerden öğrenip Hellenlere öğretmiştir. (4) 

Eğer, Akurgal'ın dediği üzere, astronomi bilimi, güneş tutulmasının önceden saptanmasıyla başlamışsa, astronomi bilimini kuranlar, Hellenler değil, Babilliler olmuştur. 

Geometri ve matematik de birer Hellen buluşu olmayıp, Mısır, Babil üzerinden Fenikelilerce Hellenlere ulaştırılmış bilimlerdir. (5) 

Pisagor Denklemi diye adlandırılarak Hellen buluşu sayılan ünlü denklemin, Pisagor doğmadan 1300 yıl (45 kuşak) önce Babillilerce bilinip kullanıldığı, kazıbilim bulgularıyla saptanmış bilimsel bir gerçektir. (6) Babillilerin Pisagor doğmadan 1300 yıl önce bilip kullandıkları o ünlü denklem, Pisagor'un ölümünden yaklaşık bin yıl sonra Proklos (İS 412- İS 485) tarafından Pisagor'a maledilmesi (7) İÖ 1800'lerde Babillilerce bulunmuş bir denklemin İS 450'lerde (Babillilerce bulunuşundan 2250 yıl sonra), bir Yunanlı (Proklos) tarafından (8) bir başka Yunanlıya (Pisagor'a) maledilmesi, namuslu bilginlerce bir haksızlık, bir patent soygunculuğu olarak kınanması gerekirken, tepeden tırnağa bu gibi haksızlıklara ve uluslararası patent soygunculuğuna dayalı olan "Yunan Mucizesi" yalaınını savunmayı sürdürmek, bilim erdemiyle bağdaşmaz. 

Bugünkü anlamda tıp bilimi, sayrılıkları üfürükçülük yerine, nedenlerini araştırıp uygun araçlar kullanarak gidermekle başlamışsa, bunu ilk başlatan Hippokratos adlı bir Hellen olmayıp, ondan 1400 yıl (45 kuşak) önceki Babillilerdir. 

Bir kazıbilim bulgusu olan Hammurabi Yasalarının, İÖ 1700 yıllarında taşa kazınan 215. maddesi: "Eğer, bir hekim, ağır yaralı bir adamı bronz neşterle ameliyat edip, adamın hayatını kurtarırsa veya adamın alnını ya da şakağını bronz neşterle açıp, adamı kurtarırsa, 10 şekel gümüş alacaktır".. 

221. maddesi: "Eğer bir hekim, bir adamın kırık kemiğini iyileştirir ve tıkalı bir damarı, hasta bir kası iyi ederse, yaralı hekime 5 şekel gümüş ödeyecektir"... 

224. maddesi: "Eğer bir öküzün ya da eşeğin hekimi, ağır yaralı bir öküz ya da eşeğin üzerinde neşterle çalışır ve onu kurtarırsa, 1/6 gümüş şekel ödenecektir" der.(9) 

Heredot da, "Mısır'da bir hekim yalnızca bir hastalığa bakar, bundan ötürü hekim sayısı çoktur, göz, baş, diş, karın ağrılarına, iç hastalıklarına ayrı ayrı hekimler bakar" demektedir. (10)

Bütün belge ve bulgular, tıp biliminin bir Hellen icadı olmadığını gösterirken ve gerçekte Hellenler tıp bilimini Mısır'a, Babil'e borçluyken; tutup, 'insanlık tıp bilimini Hellenlere borçludur' demek, bilim erdemiyle bağdaşmaz. 

Hellenlere yazıyı öğreten Fenikelilerdir. Herodot bu konuda "Fenikeli (Thales'in dedesi) Kadmos, Yunanistan'a pek çok bilgi getirmiş ve yazıyı sokmuştur. Yunanlılar Fenike yazısını almış, biraz değiştirerek kullanmış ve bu yazıyı 'Fenike Yazısı' diye adlandırmakta hiçbir sakınca görmemişlerdir, ki doğrusu da budur"der (11) Kazıbilim bulguları da bunu kanıtlamıştır. (12) 

Gerçekte Hellenler yazıyı Fenikelilere borçlu iken, tutup Batı uygarlığı yazısını Helenlere borçludur demek, bilim erdemiyle bağdaşmaz. 

Demokrasi de bir Helen icadı değildir. 

Heredot bu konuda: "Damarlarında Fenike kanı dolaşan Thales, İyonya yıkılmadan önce, merkez (Teos'ta) kurulacak bir tek yüksek meclisin tanınmasını ve böylece halkın kendi kendini yönetmesini önermişti" der. (13) 

Kazıbilim bulguları, Fenikeli Thales'in önerdiği bu demokratik yönetim biçiminin önce Fenikede ve Akdeniz'deki Fenike kolonilerinde görüldüğünü ortaya koymuştur. (14) 

Atina'da demokrasinin kuruluşu, iki Fenikelinin Hellen tiranını öldürmesiyle başlamış, Hellenler tiranlarını öldüren bu iki Fenikelinin anıtını dikip altına: "Tiranı öldürüp eşitliği (isonomi'yi, demokrasiyi) kuranlar" diye yazmış ve adlarına marş bestelemişlerdir.(15) 

Gerçekte Hellenler demokrasiyi Fenikelilere borçlu iken, tutup tüm dünya demokrasiyi Hellenlere borçludur demek, bilim erdemine sığmaz. İÖ 320'lerde, yani Atina'da "demokrasi" kurulduktan 188 yıl sonra, hala Aristotales'in, bir Fenike kolonisi olan Kartaca'daki yönetim biçimini Hellenlere örnek göstermesi, demokrasinin bir Hellen Mucizesi olmadığını kanıtlamaktadır. (16) 

Hellen düşünsel mucizesi diye diye adlandırılan İyonya Okulu, bir Hellen Okulu değil, Fenikelilerin kurduğu bir okuldur. Kurucusu Thales, bir Fenikeli olduğu gibi, ardılı Anaksimandros da Thales'in kabilesinden, Thales'in soydaşı olan bir Fenikelidir. (17) 

Günümüz Yunan (Hellen) dilindeki sözcüklerin yüzde elliden çoğu, Sami dillerinden Mısır, Fenike kaynaklı sözcüklerdir.(18) Tarih içinde geriye doğru gidildikçe, Yunan (Hellen) dilindeki Sami kökenli sözcüklerin oranı yüzde yetmiş, seksenleri bulmaktadır. Bu da, Hellen dil ve düşüncesinin çok yoğun Mısır, Fenike etkisi altında biçimlediğini kanıtlamaktadır. (19) 

"Yunan (Hellen) Mucizesi ", "Yunan (Hellen) Dehası" diye sunulan hiç bir buluş yoktur ki, o daha önce Helenlerden başkaları tarafından yaratılıp Hellenlere öğretilmiş olmasın. Öyle ki, "Yunan (Hellen) Mucizesi Yalanı"nı icad edenler dahi Hellenler değil, başkaları olmuştur.(20) Hellenler ta 1800'lere dek kendi kendilerini mucize yaratmış bir soy olarak görmez, ne biliyorlarsa hepsini Mısır'dan, Fenike'den, Babil'den, Perslerden, Anadolu'dan öğrenmiş olduklarını açık yüreklilikle belirtirlerdi.

Gelgelelim, Avrupa emperyalistleri, Doğuya karşı giriştikleri yayılmacı, sömürgen, soyguncu eylemlerini haklı gösterebilmek için, kendilerini ırklarının üstün olmasından kaynaklanan üstün bir uygarlığın sürdürücüleri ve yayıcıları olarak sunmayı gereksinmiş ve Doğudan hiçbirşey almaksızın Batıda gerçekleşen üstün bir Batı Uygarlığı söylencesi uydurarak, bunu "Yunan (Hellen) Mucizesi"adıyla kutsayıp, böylelikle bütün doğuyu Hellen karşıtı = Barbarlar olarak göstermiş ve bu yolla kendilerine bütün Doğuyu barbar diye kılıçtan geçirme hakkı vermişlerdir. 

Türkler, Kurtuluş Savaşı'nı, saldırganlıklarını "Yunan Mucizesi" yalanıyla haklı gösteren emperyalistlere karşı vermişlerdir. Bu yüzden Ekrem Akurgal'ın: "Yunan Mucizesi'ni yadsımak Türklere yakışmaz, Türkleri dünya kamuoyunda küçük düşürür" demesi, onurlu bir davranış değildir. 

"Yunan (Hellen) Mucizesi" bilimsel bir gerçeklik değil, tersine savunusu ancak bilimsel gerçekleri çiğnemekle yapılabilen, bilimdışı, ırkçı bir yalandır. "Yunan (Hellen) Mucizesi" yalanı, kazıbilimsel belge ve bulgulara ve bilimsel gerçeklere bir hakaret olduğu denli, Batının Doğuya yönelttiği en tiksinç, en utanmaz, en haksız aşağılamadır. "Yunan (Hellen) Mucizesi Yalanı"nın nasıl emperyalist saldırganlığın bir aracı olduğu, nasıl Nietzsche'nin Üstinsan düşüngüsünü ve Hitler Faşizmini doğurduğu, yakında yayımlanacak olan Hellen Mucizesi'nden Hitler Faşizmi'ne (*) adlı kitabımda tüm ayrıntılarıyla görülecektir...


Cengiz Özakıncı
Yeni Hayat, 54. Sayı, Nisan 1999





(*) Bu adla bir kitabı yayımlanmamıştır, ama İslamda Bilimin Yükselişi ve Çöküşü adlı kitapta bu konuları işlemiştir. Kitaptan:

"Eski Yunan" Adlandırması Doğru Değil.
Eski Yunanistan-Yakındoğu düşünürleri, düşüncelerini kişisoyunun o ana dek ürettiği tüm bilgi birikimine arkalarını dönerek, başka toplumların birikim ve deneyimlerini bilmeksizin, kendi kendilerine oluşturmuş değillerdir. Eski Yunanistan-Yakındoğu düşünürlerinin, Aristoteles'in, Platon'un, Pisagor'un, Arşimed'in ve diğerlerinin yazdıkları irdelendiğinde, yapıtlarında yer alan bilgilerin ezici çoğunluğunu Mısır bilginlerinden, Akdeniz'de bir alış-veriş, değiş-tokuş, alım-satım ağı kurmuş olan denizci Fenikelilerden, Hititlilerden ve daha başka toplumların bilgilerinden derleyip toplamış olduklarını, böylelikle Eski Yunanistan-Yakındoğu düşünürlerinin yapıtlarının, kişisoyunun o güne dek kuşaktan kuşağa aktarıla aktarıla büyüyen bilgi birikiminin Yunanca'ya çevrilip üzerinde us yürütülmesinden oluştuğunu, ne denli "Eski Yunan Düşüncesi" denilerek sanki "salt Yunanlılarca yaratılmış bir düşünce" gibi adlandırılıyorsa da , içerik olarak tüm kişisoyunun düşünsel ve bilimsel birikimlerinden oluştuğunu unutmamalıyız.

Yine unutmamalıyız ki, Eski Yunanistan ve Yakındoğu düşünürleri eğer yaşadıkları dönemin Yunanlı olmayan toplumlarında biriken bilimsel bilgi ve deneyimlere: "Mısırlılar, Fenikeliler, Hititliler bizim dinimizden değildir, onlar kafirdir, dinsizdir; biz onların bilgisini alırsak kafir oluruz, dinsizlik ederiz" diye sırt çevirmiş olsalardı, Eski Yunan Düşünürleri dedikleri bir olgu hiç varolmayacaktı.

EK: Fenikelilerden alfabeyi alan Yunanlılar ile ilgili: Fenikeliler kim?

Sea People dedikleri "Deniz İnsanları"nın MÖ 13.yy'da Fenike sahillerine gelip yerleştiği söylenir. Şehirlerinden birinin adı TYR'dır, tıpkı Tursha - Tyrsha kelimesinde olduğu gibi. Hellenler yazıyı Fenikelilerden almıştı değil mi :) Hellenlerde MÖ.1200-MÖ.800 arasında yazı yoktu! Yazıya MÖ.800'den sonra geçer ki, ancak MÖ.650 lerde oturur... Fenike alfabeyi Türklerden almıştır, kendileri bulmamıştır. Daha da mantıklı olan İskit-Türklerinden aldıklarıdır. Arkaik Greklerde kelime ayracı olan iki nokta veya daha fazla nokta üstsüte vardır ama klasik Grekte bu yoktur. Göktürk alfabesinde Etrüsk yazıtlarında (Lemnos dahil) bu vardır./LİNK




EK:
SB.






________devam yazısı__________



Prof. Dr. A. M. Celal ŞENGÖR'e "Eleştirel Akılcı Bilimsel Düşünce" Çağrısı / Cengiz ÖZAKINCI

AVRUPA AKADEMİSİ VE TÜRKİYE BİLİMLER AKADEMİSİ ÜYESİ "PHİLHELLENİST"
PROF. DR. A. M. CELAL ŞENGÖR'E 
"ELEŞTİREL AKILCI BİLİMSEL DÜŞÜNCE" ÇAĞIRISI


Bay A.M.C. Şengör... Metin Erksan, 16 Temmuz 1996 günlü Cumhuriyet'te "Yunan mucizesi"nin bilimdışı bir kavram olduğunu yazmıştı. Siz 21.09.1996 günlü Cumhuriyet'te "Yunan mucizesi vardır!" başlıklı yazınızda, buna karşı çıkarak, "Yunan mucizesi"nin bilimsel bir gerçek olduğunu savundunuz. Yazınız özetle şöyleydi:

YUNAN MUCİZESİ VARDIR

"Hellen (Yunan) kültürü= hem, Hint-Avrupalı göçmenlerden, hem Anadolu'dan, hem de Mısır ve Mezopotamya'dan etkilenerek gelmiştir... Mezopotamya ve Hellen (Yunan) teknik metinlerinin bazılarında Hellenlerin (Yunanlıların) Mezopotamya metinlerini neredeyse aynen kopya ettikleri,... Pitagor'un diye bilinen teoremin aslında eski Babil döneminde bile bilindiği, Tales'e atfedilen, kuramın ta Sümerlerden beri gelen tarkullu kavramıyla neredeyse aynı olduğu, eski Mısırlıların geometrik bilgilerinin yanında iki bilinmeyenli ikinci dereceden denklemlere kadar cebirle de uğraştıkları artık yaygın olarak bilinmektedir. Bunlar ve daha nice benzerleri, "Hellen (Yunan) kültürü"nün kaynakları arasında Mısır ve Mezopotamya kültürlerinin olduğunu göstermektedir.

2. Yunan Mucizesi (ise) = Daha önce hiçbir yerde hiçbir zaman olmamış bir şeyin, akılcı eleştirel bilimsel düşüncenin keşfi ve bunun toplum içinde yaygın bir gelenek haline getirilmesidir. Bu ani olgunun Hellen (Yunan) toplumu dışında herhangi bir kökü henüz bulunmadığı gibi, nedenleri de daha doyurucu bir şekilde incelenememiştir. Bugünkü tarihsel gözlemlere göre de Hellenlerden (Yunanlılardan) başka hiçbir toplum bu keşfi bağımsız olarak yineleyememiştir... 

Yunan Mucizesi, Tales ile Anaksimandros'un ortak keşifleri olan eleştirel akılcı düşünce ile başlar. (Yunan toplumunda, eleştirel akılcı düşünce yazıları) herkesin okuyabileceği kitaplara dökülmüştür... Akılcı, yapıcı eleştirinin bir toplum adeti olması ve çarşıda herkesin satın alabileceği kitaplarla halkın her kesimine ulaşması, eleştirinin olmadığı yerlere barbar gözüyle bakılması, Yunan mucizesinin temelidir. (Hellen-Yunan-Kültürü, Yakındoğu toplumlarından edinilmiştir, ancak) Yunan mucizesi (başka uluslardan) bağımsız (olarak yalnızca Yunanlılar tarafından gerçekleştirilmiş)tir."

Bay A.M.C. Şengör,

Bu yalan - savları uyduran siz değilsiniz, biliyorum. Siz yalnızca Batılı Hellenseverlerce uydurulmuş olan bu yalan-savların Türkiye'deki "ikinci-el" savunucularındansınız. Bu yalan-savların batılı yaratıcılarından biri olan J. Burnet: "Bilim, yeryüzünde Yunan biçiminde düşünmektir, bilim Yunan etkisi altına girmemiş halklarda hiçbir yerde hiçbir zaman varolmamıştır" demiştir. (bkz. J. Burnet, 'Early Greek Philosopy', aktaran: George Thomson- İlk Filozoflar, Payel Yay. 1. bs., s. 201). Siz de 1920'lerde J. Burnet gibi Helensever Batılı "bilgin"lerce ortaya atılan bu "bayat" yalan-savı yineleyip duruyorsunuz.

İşte Bay A.M.C. Şengör, yukarıda özetini aktardığımız yazınız, "Yunan mucizesi" Yalanı'nın batılılarca üzerine oturdulduğu tüm eski dayanakların kazıbilim bulguları tarafından yıkılması sonucu, bu ırkçı yalan-savı ayakta tutmak, yaşatmak isteyen Batılı Yunanofillerce uydurulmuş, çok gülünç, çok cılız, çok iğreti, bir fiskeyle yıkılacak iki ırkçı yalan-sav'a dayalıdır:

(1) Evet, bilimler Yakındoğu'dan çıkmış ve Yunanlılar da bilimleri Yakındoğululardan almış olabilirler, gelgelelim "Eleştirel akılcı bilimsel düşünce"yi yalnız ve yalnız Yunanlılar icad etmiş ve başkalarından almamışlardır.

Eleştirel akılcı bilimsel düşünce'nin Yunanlılarca icadı!.. İşte "Yunan mucizesi" budur...

(2) Yunan toplumu yeryüzünde "Eleştirel akılcı bilimsel düşünce"nin tepeden tırnağa tüm halka yayıldığı ilk toplum olmuştur. Tüm Yunanlılar, eleştirel akılcı bir toplum"a dönüşmüş ve "Eleştirel akılcı düşünce"nin bulunmadığı toplumlara Barbar demişlerdir.

Eleştirel akılcı düşünce'nin ilk kez Yunanlılarda tüm halka yayılması!.. İşte 'Yunan mucizesi' budur!..

Bay A.M.C. Şengör, ancak usyürütme yetisi dumura uğramış kimselerin inanabilecekleri türden bu iki ırkçı yalan-sav'ı, gelin "Eleştirel akılcı bilimsel düşünce" süzgecinden geçirelim:

I. Siz diyorsunuz ki: Mısırlıların eleştirel akılcı bilimsel düşünceden haberleri yoktu. Çünkü bunu İÖ 600'lerde Yunanlılar icat edene dek yeryüzünde hiç kimse bilmiyordu. Ve yine siz diyorsunuz ki: Mısırlılar ikinci dereceden iki bilinmeyenli denklemlere dek cebirle uğraşıyorlardı.

Bay A.M.C. Şengör, bir an için dediklerinizin doğru olduğunu varsayalım, bu durumda ortaya bir Yunan mucizesi değil, tersine bir "Mısır mucizesi" çıkıyor; çünkü, Mısırlıların eleştirel akılcı bilimsel düşünce'den hiç haberleri olmaksızın (!) iki bilinmeyenli denklemler kurup, çatır çatır cebir yapmaları, mucizenin daniskası olur.

II. Siz diyorsunuz ki: Babillilerin eleştirel akılcı düşünceden hiç haberleri yoktu. Çünkü bunu İÖ 600'lerde Yunanlılar icad edene dek yeryüzünde hiç kimse bilmiyordu. Ve yine siz diyorsunuz ki: Pisagor'un diye bilinen teorem Pisagor'dan binlerce yıl önce Babillilerce biliniyordu.

Dedikleriniz doğruysa, Bay A.M.C. Şengör, ortada bir Yunan mucizesi yoktur, tersine Babil mucizesi vardır. Çünkü Babillilerin Pisagor teoremini Pisagor'dan binlerce yıl önce ve üstelik eleştirel akılcı bilimsel düşünceden haberleri dahi yok iken (!!!) bulabilmiş olmaları, olsa olsa mucizedir!...

Bay A.M.C. Şengör, siz ki, 1976'da "Geological Society of Amerika President's Award ödülü"nü, 1984'te "Geological Society of Houston President's Award ödülü"nü, 1986'da " TÜBİTAK Bilim Ödülü"nü kazanmış, İTÜ Maden Fakültesi Jeoloji bölümünde, "Avrupa Akademisi üyesi" ve "Türkiye Bilimler Akademisi asli üyesi" olan, (dolayısıyla adı Türkiye'nin önde gelen 93 bilgini arasında bulunan) bir jeolog, bir profesör, bir doçent, bir doktor, özcesi bir bilginsiniz; bilgiliklere (ansiklopedilere) böyle geçmişsiniz. Yakındoğuluların bilimsel akılcı düşünceye sahip olmaksızın pek çok bilimsel buluşlar yaptıklarını, Yakındoğu'da yapılan bu bilimsel buluşların bilimsel usyürütme ürünü olmadığını (!!!) savlamak, sizin gibi Türkiye'nin önde gelen 93 bilgininden biri olan bir profesöre, bir doktora, bir bilgine yakışır mı?..

Bay A.M.C. Şengör, siz: "Eleştirel akılcı bilimsel düşünce yöntemi"nin ilk kez İÖ 600'lerde yaşayan Tales ve Anaksimandros adlı iki Yunanlı düşünür tarafından icad edildiğini, bu iki Yunanlı icad etmeden önce yer yüzünün hiçbir yerinde eleştirel akılcı bilimsel düşünce yönteminin bilinmediğini ve Yunanlıların icadından sonra da başka hiçbir ulusun bu icadı Yunanlılardan öğrenmeksizin süreç içerisinde kendi başına yineleyemediğini yazıyorsunuz. 

Oysa gerek Tales gerekse Anaksimandros, İKİ YUNANLI filan değil, aynı kabilenin üyesi olan İKİ FENİKELİ'ydiler. Yani eğer "eleştirel akılcı bilimsel düşünce" sizin dediğiniz gibi gerçekten Tales ve Anaksimandros tarafından icad edilmiş olsaydı bile, bu bir YUNAN İCADI sayılamayıp, "FENİKELİLERİN İCADI" sayılmak gerekirdi.

Bay A.M.C. Şengör,

Gelin size Eski Yunanistan'da düşünürlerin Yunan halkına karşı ve Yunan halkının düşünürlere karşı nasıl tutum takındıklarını, İÖ 600'lerden başlayarak belgelerle göstereyim:

***

İÖ 625-548'lerde:

BELGE: Fenikeli Tales'in Pheresid'e gönderdiği mektup:

"Solon ile birlikte ben (Tales), Girit'in ve Mısır'ın bilgelerinden, astronomlarından bilim öğrenmek için, iki kez, denizleri aşmayı (boğulup ölmeyi) göze alarak, Mısır'a, Girit'e gittik. Solon ve ben (Tales), siz Pheresid gibi bir bilgeyi görmek için denizleri bir kez daha aşmaktan (boğulup ölmeyi bir kez daha göze almaktan) çekinmeyiz, öğretileri yazmayan bizler seve seve size koşabiliriz." (Cemil Sena, Filozoflar Ansiklopedisi, c.4, s.385).

Burada (Yunanlı değil Fenikeli olan) Tales, hem kendisinin hem Solon'un akılcı eleştirel düşünceyi nerelerden aldıklarını açık seçik bildirmektedir: Girit'ten, Mısır'dan!.. Heredot da Solon'un ünlü yasalarını nereden aldığını şöyle belirtir: "Solon bu yasayı Mısır'dan alıp Atina'da uygulamıştır, çok akıllıca bir kuraldır." (bkz. Heredot, II, 177).

(Yunanlı değil Fenikeli olan) Tales, Pheresid'e yazdığı mektupta birşey daha bildirmektedir: Gerek kendisi gerekse Solon, DÜŞÜNSEL ÖĞRETİLERİNİ YAZIYA GEÇİRMEYEN KİMSELERDİR... Eşdeyişiyle bunlar KİTAPSIZ DÜŞÜNÜRLER'dir. Bunların çarşılarda satılan yayımlanmış yazıları yoktur ki Yunan halkı bunların kitaplarını çarşılardan alıp okuyarak bir anda ve toptan akılcı eleştirel düşünceye kavuşmuş (!) olsun?!!!..

***

İÖ 580-497'lerde

Pisagor, tümünü Yakındoğu'dan aldığı öğretileri yalnızca öğrendiklerini Yunan halkına sızdırmayacaklarına and içirdiği kimselere öğretmiş ve kapıları halka kapalı olan okulunda öğrendiklerini Yunan halkına sızdırmaya yeltenen öğrencilerin öldürüleceği yasasını koymuştu. Pisagor'un öğrencilerinden Hippias, geometriye ilişkin bir bilgiyi Yunan halkına sızdırmaya yeltendiği için, doğrudan doğruya Pisagor'un buyruğuyla, Pisagor'un öğrencileri tarafından, çatır çatır öldürülüp, okulun bahçesine gömülmüştür. Pisagor'un ölümünden sonra Pisagor'un öğrencileri de düşünsel öğretileri Yunan halkından gizleme kuralını sürdürmüşlerdir.

***

İÖ 470-347'lerde:

Platon, hocası Sokrates'in düşüncelerinden dolayı Yunan halkı tarafından öldürülmesi üzerine Yunan halkından kaçıp Yakındoğu'da, Mısır'da 12 yıl öğrenim görmüş ve dönüşünde Yakındoğu'dan aldığı bilgileri yalnızca seçkinlere öğretmek amacıyla kurduğu Akademia'da eleştirel akılcı düşüncenin Yunan halkından gizlenmesi ilkesini sürdürmüştür. Platon, 'Devlet' adlı yapıtında, Yunan halkının eleştirel akılcı düşünceye ve eleştirel akılcı düşünürlere karşı düşmanca tutumunu şöyle açıklamaktadır:

"Yunan halkı eleştirel akılcı düşünür olamaz. Yunan halkı eleştirel akılcı düşünürleri beğenmez, Yunanistan'da eleştirel düşünürler canlarını Yunan halkının elinden nasıl kurtaracaklarını düşünürler (s.181). Yunanistan'da eleştirel akılcı düşünürler küçük bir azınlıktırlar, sürgünlere gitmiş gelmiş, seçkin birkaç aydındırlar... (s.183). 

İşte yalnızca bu küçük azınlık eleştirel akılcı düşüncenin tadına varır, Yunan halkı ise çok çılgındır, bu nedenle hiç kimse ölümü göze almadan eleştirel akılcı düşünürlerle düşüp kalkmaz ve hiç kimse tek başına bu azgın sürüye (Yunan halkına) kafa tutamaz (s.183). 

Yunan halkı bugüne dek doğru dürüst tek eleştirel akılcı düşünür dahi tanımamıştır (s.185). Eleştirel akılcı düşünürler bir avuçturlar, Yunan halkı eleştirel akılcı düşünceye karşı düşmanca önyargılar besler. Yunan halkı eleştirel akılcı düşüncenin düşmanıdır (s.186). Yunan halkı eleştirel akılcı düşünürlerin üzerine çullanır (s.188). Yunan halkının gözünde eleştirel akılcı düşünce aşağılık bir uğraştır (s.219). Yunan halkınca eleştirel akılcı düşünür, gülünçtür, kepazedir (s.220) 

Yunanistan'da Dialektikacılar (eleştirel akılcı düşünürler) aşağılanır (s.222). Öyle bir devlet kuracaksın ki, insanların gençken dialektikaya (eleştirel akılcı düşünceye) bulaşmalarını önleyeceksin (s.223). 

Dialektikacı (eleştirel akılcı düşünür) olarak yetiştireceklerini 20 yaşına gelmiş gençler arasından sınavla seçeceksin, seçtiklerinin dialektikaya (eleştirel akılcı düşünmeye) elverişli olup olmadığını on yıl gözlemleyeceksin, on yıl sonra 30 yaşına geldiklerinde, bir sınav daha yapıp, dialektikaya (eleştirel akılcı düşünceye) girmesini önleyeceksin, otuz yaşına gelmişlerden sınavı kazananları dahi alıp beş yıl daha sınayacaksın, 35 yaşına geldiklerinde bunlar arasında yine bir eleme yapacaksın, bu elemeyi de kazananları 15 yıl bir mağaraya sokup mağarada sınayacaksın, 15 yıl sürecek bu mağara sınavından sonra, 50 yaşına gelip de hala ölmemiş olanlar olursa, işte ancak bunlar dialektikacı (eleştirel akılcı düşünür) olmaya hak kazanacaklar (s.224). 

Bunları da on yıl devlet hizmetinde çalıştırdıktan sonra 60 yaşında emekli edip kırlara göndereceksin (s.225)."

Bay A.M.C.Şengör, siz İÖ 600'lerde Yunan halkının bir anda, şıppadak ve topluca eleştirel akılcı bilimsel düşünen bir toplum olup çıktığını, Yunan halkının insanlık tarihinde eleştirel akılcı düşünmeyi bir toplumsal gelenek haline getiren ilk halk olduğunu söylüyorsunuz. 

Ben sizin bu sözlerinizi Tales'in, Anaksimandros'un, Pisagor'un, Sokrates'in, Platon'un, Aristoteles'in ruhlarına ilettim; alayı gömütlerinde takla atıp; "Hastirsin ordan!" diye bağırdılar; "Bizim dönemimizde Yunan halkının eleştirel akılcı düşünmmek diye bir geleneği yoktu; tersine, biz düşünürler, eleştirel akılcı öğretiyi Yunan halkından köşe bucak gizlerdik ki, düşündüklerimizi duyup da bizi öldürmesinler diye!.. Bizim dönemimizde eleştirel akılcı düşüncenin Yunan halkına yayılması değil, tersine azgın Yunan halkından saklanması, gizlenmesi diye bir gelenek vardı."

Bay A.M.C. Şengör, düşünsel öğretilerin bilgelerce azgın Yunan halkından gizlenmesi geleneği, Platon'un ölümünden sonra da sürmüştür.

***

İÖ 384-322'lerde:

Aristoteles (Platon'un öğrencilerinden) iki tür yapıt veriyordu: . Akromatik (Halka kesinlikle yayılmayacak olan, eleştirel, akılcı, düşünsel) yazılar, 2. Kromatik (Halka yayılmasında sakınca olmayan öykü, şiir, oyun vb. gibi) yazılar... 
Aristoteles'in Metafizik adlı yapıtı, Akromatik, yani Yunan halkına yayılması doğrudan doğruya Aristoteles'in kendi buyruğuyla yasaklanmış olan bir kitaptır. J. Tricot, Aristoteles'in Metafizik çevirisine yazdığı girişte şöyle der: 
"Aristoteles'in Metafizik adlı kitabı, 'akromatik' (akromatika) 'özel, gizli' (Esoterika) kitaplar sınıfına girer. Aristoteles'in Metafizik adlı kitabı, 'akromatik' (Aristoteles, kanıtlayıcı bir öğretimin konusunu teşkil eden derslerine "akroaseis" (=gizli, halka açıklanmayacak öğretiler) adını verir." 

"Gerçek anlamda felsefi (gerçek eleştirel akılcı düşünsel) eserler, ilke olarak okulun dar çevresi dışına çıkmazlar ve bu anlamda onlara "özel, gizli" denebilir." Akromatik (halktan gizli eleştirel akılcı düşünsel) kitaplar, (yalnızca) öğrencilere yönelik çalışmalardır... halk tarafından bilinmeyen şeyler olarak kalmışlardır." 

'Metafizik'in Aristoteles'in sağlığında yayımlanmadığını biliyoruz. Aristoteles, onu en sadık öğrencisi Eudemos'a emanet etmiştir. Eser, hemen hemen öğrencilerin dar çevresinden çıkmamış ve (Aristoteles'in ölümünden 300 yıl sonra) Andronikos zamanına (İÖ 60'lara) kadar ondan hemen hemen habersiz kalınmıştır. Aristotelesçilerin kendileri onu ihmal etmiş görünmektedir. Teophrastos'un zamanından itibaren (İÖ 350) yazarlarda adının zikredilmemesinin nedeni budur." (Aristoteles, Metafizik, c.I, A-Z, Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları, Nu:36, İzmir 1985, s.1,2,37).

Bay A.M.C. Şengör,

Siz: "Eleştirel akılcı düşünceyi İÖ 600'lerde iki Yunanlı icad etti ve Yunan halkı bir anda ve topluca eleştirel akılcı düşünen bir toplum olup çıktı, işte Yunan Mucizesi budur!" diyorsunuz. Gelgelelim Tales, Anaksimandros, Pisagor, Sokrates, Platon, Aristoteles, vb. düşünürler sizin bu sözlerinizi yalanlıyorlar. Tales, Pisagor, Sokrates, Platon, Aristoteles, vs. öğretilerini ancak binbir sınavdan geçirip, Yunan halkına yaymayacaklarına dair and içen pek az sayıda kimseye açan düşünürlerdi. Bunların, öğretilerini çarşılarda pazarlarda satılacak kitaplar biçiminde çoğaltıp Yunan halkına yaymak gibi bir dertleri hiç olmadığı gibi, böyle bir eyleme kalkışmaktan ödleri patlardı.

Çünkü: Yunan halkı tüm öteki halklar gibi elifi görse mertek sanacak türden, eleştirel akılcı bilimsel düşüncenin kıyıcığına bile sokulmamış bir halktı.

Çünkü: Bu düşünürler öğretilerini Yunan halkına yaydıkları an Yunan halkı tarafından dinsizlikle suçlanıp linç edileceklerini çok iyi biliyorlardı.

Çünkü: Yunan halkının o dönemde en iyi bildiği şey, eleştirel akılcı düşünürleri boğazlayarak ortadan kaldırmaktı.

Örneğin: Sokrates, eleştirel akılcı düşünme yordamını halka yaymaya kalkıştığı için halk tarafından öldürülmüştür.

Örneğin: Platon, düşüncelerinden dolayı köleleştirilmiş, köle çarşısında, köle olarak satılmıştır.

Göreceğiniz üzere İÖ 700'lerde, Yunan çarşılarında eleştirel akılcı düşünce kitapları değil, eleştirel akılcı düşüncelerinden dolayı köle edilen düşünürler, köle olarak alınıp satılıyordu. Parayı bastıran Yunanlı, çarşıdan bir Platon satın alıp onu ayak işlerinde kullanıyordu.

İÖ 700'den sonra, tarihe eleştirel akılcı Yunanlı düşünür olarak geçenlerin çoğu yazılı yapıt vermedikleri gibi, yazılı yapıt verenlerin yazıları da yüzyıllarca Yunan halkından özellikle gizlenmiş, çok sonraları ortaya çıkan bu yapıtlar da Yunan halkı arasında yayılmamış, yalnızca seçkinler arasında okunmuştur.

"Sofistlerin eski Yunanistan'da tüm halka açık felsefe dersleri verdikleri" savı da sofistçe uydurulmuş bir yalan-savdır. Eski Yunanistan'da, Sofist düşünürler ile sofist olmayan düşünürler arasında biricik ayrılık şudur: Sofist olmayan düşünürler, zenginlerin hepsine ders vermeyip, kendilerinden ders almak isteyen zenginler içerisinden sınavla öğrenci alır ve yalnızca birtakım erdem sınavlarından geçebilen zenginlere ders verirken; sofistler, ders vermek için zenginleri birtakım erdem sınavlarından geçirmeyi gerekli bulmuyor, istedikleri parayı bastıran her zengine (onları erdem sınavından geçirmeksizin) ders veriyorlardı. Sofistlerin de Sofist olmayanların da öğrencileri halk değil yalnızca bir avuç zengin kişi olmuştur. Sofistlerin öğrencileri de halk değil hep zenginlerdi... Eski Yunanda, Sofist olsun olmasın hiçbir düşünür, öğretilerini tüm Yunan halkına açmamış, açıklamamış, öğretmemiştir.

Sofist Zenon, kendi yazdıklarının çalındığını görünce, yazdıkları halka okunacak ve halk da yazdıklarından dolayı kendisini linç edecek diye büyük kaygı duymuştur (Platon). Kimi sofistler de halk tarafından dinsiz diye öldürülmüştür. Bütün bunlar, Eski Yunanistan'da felsefenin Sofistlerce halka yayıldığı savının bir yalan-sav olduğunu belgelemektedir.

Gerçek buyken, Bay A.M.C. Şengör, siz; "İki Yunanlı bir olup İÖ 700'lerde eleştirel akılcı düşünceyi icad ettiler ve Yunan halkı da bunların kitaplarını çarşılardan alıp okuyarak şıppadak ve topluca eleştirel akılcı bir topluma dönüştüler ve eleştirel akılcı düşüncenin bulunmadığı toplumlara da barbar dediler, işte Yunan mucizesi budur!" diye söylevler çekiyorsunuz. Bay A.M.C. Şengör, kuzum siz niçin Batılı Yunanofillerin en gülünç yalanlarını alıp, Türkiye'de gerçek diye yutturmaya çabalıyorsunuz?..

Yunan toplumu, Tales'in, Anaksimandros'un, Pisagor'un, Sokrates'in, Platon'un, Aristoteles'in düşünsel yazılarını çarşılardan alıp okurmuş ve Yunan halkı böylece İÖ 600'lerde, bir anda ve topluca akılcı eleştirel bilimsel düşünen bir toplum olup çıkıvermiş, ha!!!??? 

Atatürk'ün böylesi savlarla karşılaştığında verdiği yanıt şudur: Şaşarım akl-ı perüşanına!..

"Eleştirel akılcı düşünmeyi Yunanlılar icad etmese başkalarının kendiliklerinden bulamayacakları, yeryüzündeki hiçbir ulusun eleştirel akılcı düşünceyi Yunanlılardan öğrenmedikçe kendi başlarına keşfedemediği" savı bilimsel midir? 

Yunan mucizesi yalanı, yeryüzünde yaşayan insanların Yunan olmayanlarına karşı yöneltilmiş iğrenç bir ırkçı aşağılamadır.  İsrailoğullarının "Bizler Tanrı'nın seçip yeryüzündeki diğer ırklara üstün kıldığı bir ırkız!" inancı nasıl kişi soyunun geri kalanına yönelik utanmazca bir aşağılamaysa, batı kapitalist emperyalizminin uydurduğu "Mucizeler yaratan üstün ırk , Ari Helenler" yalanı da, insanlığın Ari ırkından Hellen soyundan olmayanlara karşı yöneltilmiş o denli utanmazca, ırkçı bir aşağılamadır. 

Bay A.M. Celal Şengör, Ari ırk Hellen soyu dışında kalan tüm insanlığa yönelttiğiniz bu tiksinç ırkçı aşağılamalardan dolayı sizi kınıyorum. Umarım, bundan böyle "Yunan mucizesi vardır!" diye bağırmadan önce, birazcık "eleştirel, akılcı, bilimsel" düşünürsünüz.



Cengiz ÖZAKINCI
Yeni Hayat, 56. Sayı, Haziran 1999



_______________