19 Şubat 2017 Pazar

Kahraman Aşil (Achilles) Ölülerin Efendisi-Kralı Olmaktan Memnun Değildir!..







Platon, Homer'in Odyssey kitabından bir bölüm bulur ve bu bölüme göre, Achilles Odyssey'e "Ölülerin Kralı/Efendisi olacağıma dünyada bir kölenin yaşamını tercih ederim"  demiş..


* "Plato found particularly objectionable Achilles' statement, that he would prefer the life of a slave on earth than to be king of the dead." (Christianizing Homer: The Odyssey, Plato, and the Acts of Andrew - Dennis R. MacDonald)


* Plato - Republic 3:386c
"..since what they now tell us is neither true nor edifying to men who are destined to be warriors.” “Yes, we must,” he said. “Then,” said I, “beginning with this verse we will expunge everything of the same kind:“ Liefer were I in the fields up above to be serf to another,

Tiller of some poor plot which yields him a scanty subsistence,
Than to be ruler and king over all the dead who have perished,

”Aesch. Frag. 350 (1) and this: (1) Spoken by Achilles when Odysseus sought to console him for his death. Lucian, Dialog. Mort . 18, develops the idea. Proclus comments on it for a page.



* Metropolitan müzesi de bu ifadenin "Odyssey 2:489-91" geçtiği yazar, lakin Odyssey'in 2.bölümü 440'da biter. 

"Büyük kahraman Aşil'in hayaleti Odysseus'a 'Yeraltı dünyasında tüm ölülerin efendisi olacağıma, dünyada fakir bir köle olmayı tercih ederim.' der."

"...the ghost of the great hero Achilles told Odysseus that he would rather be a poor serf on earth than lord of all the dead in the Underworld (Odyssey, 11.489–91)." 



* Gelelim Plato'un diyaloglarına;

Platon hocası Sokrates'in etkisindedir, kitabındaki diyaloglarda hangisi Sokrates hangisi kendisi ayırt edilemiyor.


Platon - Devlet (1-5)

Sokrates
1. [386a] 
“Daha sonra, insanların tanrılara, anne ve babalarına saygı göstermelerinin yanı sıra, arkadaşlıklara da biraz olsun değer vermelerini istiyorsak, onlara daha küçük yaşlardan itibaren tanrılarla ilgili söylenmesi ve söylenmemesi gereken bu ve benzeri sözleri duymak istiyoruz.”

“Evet, bu ilkelerimizin doğru olduğunu düşünüyorum,” dedi Adeimantos.

“Fakat devam edelim: İnsanların aynı zamanda cesur olmaları gerekiyorsa, içlerindeki ölüm korkusunu söküp atmalarına en çok neyin yardımcı olacağını onlara anlatmamız gerekmez mi? [b] Yoksa içinde ölüm korkusu olan bir insanın cesaretli olabileceğini mi düşünüyorsun?”

“Zeus adına! Kesinlikle hayır!”

“Peki öte yandan, Hades’e ve oranın korkunç bir yer olduğuna inanan bir insan, savaşta yenilgiye uğramaktan veya esir düşmektense, ölümden korkmayıp onu tercih edebilir mi?”

“Mümkün değil, edemez.”

“O zaman insanlara (öteki dünyayla ilgili) bu tür hikâye anlatanları kontrol etmemiz gerekiyor. Onlara Hades’te olup bitenleri öyle rastgele kötülemektense, [c] övmeleri gerektiğini söylemek lazım; çünkü Hades için söyledikleri yalnızca gerçek dışı, teşvik edici olmamakla kalmayıp aynı zamanda savaşçılar için de zararlı olabilecektir.”

“Evet, bunu yapmalıyız!”

“O zaman şu mısralardakine benzer yerleri ayıklamamız gerekiyor:

‘Batıp gitmiş, bütün ölülere hükmetmektense,
Tek bir dönüm tarlası olmayan, çulsuz ve alçakgönüllü adamın yanında
Gündelikle ırgat olmayı tercih ederim.’

Ve bir de şunu silmek lazım:
[d] ‘Tanrılara ve insanlara açılsın onun evi;
Dehşet verici, çürümüş şeylerle tanrıları bile korkutan.’

Veya:
‘Bak gör; Hades ülkesindeki ferah evlerde bile
Bol ruh ve gölge varlık var; ama orada akıl ne gezer.’

Veya:
‘Bir tek o akıllıdır ruhlar diyarında, ötekiler
güçten yoksun gölgelerdir.’

Veya:
‘Ruh çıktı bedenden, kanatlandı, uçtu Hades’e
Yakınarak derdine, gençliğinin gücünü terk etti.’

Veya:
‘Ruh içinde kayboldu (toprağın) bir duman gibi
Hışırtılı kanat sesleriyle ölülerin yanına inerken.’

[387a] Veya:
‘O ürkütücü mağaranın köşelerindeki yarasalardan biri
Kayadan aşağıya düştüğünde nasıl hışırtıyla
kanat çırpıp durursa
Birbirine kenetlenip asılı durdukları yerden.
Böyle kaybolup gitti ruhlar, hışırtılarla.’

[b] Homeros ve diğer ozanlar bizlere kızmasınlar, ama artık bu tür mısraları zihnimizden silmemiz gerekiyor; şiirsel olmadıkları ve geniş kitlelerin kulağına hoş gelmediği için değil, tam tersine son derece etkili eserler oldukları için, özgür olmaları ve ölümden çok esaretten korkmaları gereken çocuklarla, yetişkin adamların zihninde kolaylıkla yer edinmeleri nedeniyle.”

“Doğru söylüyorsun!”

2.
“Bir de öteki dünyaya ilişkin, İnilti Irmağı Kokytos, [c] Ürperti Irmağı Styks,[96] yeraltı yaratıkları, damarlarında kan dolaşmayanlar gibi bütün o korkunç ve ürkütücü isimleri de aklımızdan çıkarmalıyız. Bu sözleri duyan insanların ödü kopuyor. Bu tür sözlerin tamamıyla (çocukları korkuturken ve uyarırken) yararsız şeyler olduklarını söylemiyorum. Ama bu sözleri duyan bekçilerimizin de bir savaş sırasında erkekçe dövüşmek yerine tir tir titreyebileceğini de göz önünde tutmamız gerekiyor.”

“Evet, haklı olarak bundan endişe duymalıyız,” diye cevap verdi.

“O zaman bunları dışlamalıyız, değil mi?”
“Öyle.”
“Dolayısıyla edebiyatı ve konuşmayı (söylemi) tersi yönde yapmalıdırlar, değil mi?”
“Kesinlikle.”

[d] “Ve ünlü kahramanların ağzından düşmeyen o feryat ve yakınmaları da artık bir kenara koymak gerekiyor.”

“Evet, diğerleri gibi onların da ayıklanması şart!”


Platon - Devlet (1-5)
çev:Cenk Saraçoğlu-Veysel Atayman



Kahraman olarak kabul ettikleri Aşil, aslında savaşmak için gönüllü değildir, hatta kız kılığına girmiş ve saklanmıştır. Üstüne bir de ölümden korkan kibirli Aşil var karşımızda...  Bu dizeler ayıklandıysa... varın siz geri kalan dizeleri düşünün, bir de Zenodotus tarafından (MÖ.3.yy) Hellenistik dönemde "derlenip- toparlanıp- edit" edilmişse...









Ajax (Aias) Achilles'in bedenini taşırken bir kadın Ajax'a hem yol gösteriyor hem de saçını yoluyor. İki silahlı adam onları takip ediyor. MÖ 530-520 (Walter Art Müzesi)



Ajax aynı zamanda, Hektor'un hala oğlu Teucer'un babadan kardeşidir. Ajax daha sonra intihar etmiştir, bu yüzden de Teucer'ın babası onu eve kabul etmez ve sürer. O da Kıbrıs'a gelir ve Salamis şehrini kurar. Soyundan gelenler Mersin Olba'yı kurmuştur.


Hades'in dünyasına götüren "huzursuz ruhlar nehri" Styx nehrinin bazı anlatımlara göre mucizevi güçleri vardı, birini yenilmez hale getirebilirdi. Aşil bebeklik döneminde annesi tarafından Styx nehir suyuna batırılmıştı. Aşil'in savunmasız olduğu tek nokta annesinin onu tuttuğu yer olan topuğuydu. Troya Savaşı'nda Paris onu oradan okla vurunca da öldü.  Bu durumda "Aşil topuğu" bir metafordur ve  "savunmasız nokta" anlamına gelir.





Priam (pantalonlu) oğlunun naaşını almak için Aşil'e yalvarmaya gidiyor....













Platon'un Devlet kitabının devamında:


“Ama böyle yapmakla doğru mu davranıyoruz, bir düşün! İyi insan, dostu bile olsa başka bir iyi insanın ölümünde, onun için kötü bir şey görmez, değil mi?”

“Evet.”

“Yani, iyi insan, bir arkadaşının yanında yitirdiği başka bir arkadaşı için, başına büyük bir felaket gelmiş gibi ağlayıp sızlamaz, dert yanmaz, değil mi?”

“Hayır, yanmaz.”

“İşte böyle bir insan kendi mutluluğunu kendisi bulmuş, kendine yeten ve farklılığından dolayı da başkalarına en az ihtiyaç duyan insandır, diye iddia ediyoruz, değil mi?”

[e] “Doğru,” dedi.

“Bu yüzden böyle bir insan, bir oğlunu veya bir kardeşini kaybettiğinde bir servetten, bir nimetten mahrum kaldığında, bunun hüznünü diğer insanlardan daha az hisseder.”

“Kesinlikle.”

“Bu tür talihsizliklerle karşılaştığında soğukkanlılığını sonuna kadar korur, başkalarından daha az sızlanıp dövünür.”

“Evet, üzüntüsünü diğerlerinden daha az hissedecektir.”

“O zaman haklı olarak ünlü kahramanların yanıp yakınmalarını, onlardan alıp kadınlara –o da ciddi olmayan kadınlara– ve korkak erkeklere [388a] bırakalım ki bu ülkenin koruyucuları olsunlar diye eğittiğimiz insanlar, bunları, aşağılık insanların davranışları olarak görsünler.”

“Gerçekten de çok haklısın.”

“O zaman Homeros ve öteki ozanlardan rica edelim de bir tanrıça oğlu olan Akhilleus’u[97] şöyle anlatmasınlar:

O saat uzanıp yatmıştı yanına; derken sırtüstü uzandı gene; huzursuzca döndü sonra öne, ve yeniden ayağa kalktı. Azgın denizin kumsalında, delirmişçesine şaşkın dolaştı.

[b] Ayrıca onu,

‘Kara tozları başından aşağıya dökerken’ de olduğu gibi öyle yanıp yakılırken göstermesinler. Bir de tanrıların soyundan gelen Priamos’u [98] perişan bir vaziyette,

‘Yuvarlanıp duruyor gübre içinde, Ve herkese seslenerek kendi ismiyle yalvarıp duruyor’ mısralarıyla anlatmasınlar.

Ve ozanlara ısrar edelim de tanrıları şu şekilde yalvartır vaziyette sunmasınlar:

[c] ‘Ah, acılar çekeyim diye, en gösterişli yiğidi doğurdum!’

“Ama illa da tanrılardan bahsedeceklerse tanrıların en büyüğünü şu sözleri söylüyormuş gibi özüne aykırı yansıtmaktan kaçınsınlar:

‘O da nesi, kentin surları etrafında sevdiğim erkeğin kovalandığını görüyorum, kendi gözlerimle ve yüreğimi incitiyor
bu.’

Veya benzer biçimde:

‘Ah ölümlülerin arasından en sevdiğim erkek, sen Sarpedon,’[99] [d] Menoitiosoğlu Patroklos’un elinde can vermek mi olacaktı senin kaderin?’

3. İşte sevgili Adeimantos, gençlerimiz tanrılara atfedilen bu sözlere gülüp geçeceklerine, onları ciddi ciddi dinlerlerse, bu tür sözlerin bir insan için onursuzluk anlamına geleceğini ve bu tür davranışlarda bulunurlarsa bir ayıp işlemiş olacaklarını idrak edemezler. Kendilerini sabırla kontrol edecekleri yerde, en ufak zorluk karşısında ağlayıp sızlarlar.”

[e] “Evet,” dedi. “Çok doğru söylüyorsun.”

“Evet,” dedim, “ancak incelememize göre, gençlerin böyle davranması yanlış olur. Bu kanaatimizi çürütecek başka biri çıkmadığı sürece onun doğruluğuna inanmalıyız.”

“Evet, gençlerimizin böyle davranması gerçekten de çok yanlış.”

“Fakat, öte yandan, gençlerimiz de o kadar düşkün olmamalı gülmeye.[100] Çünkü bir insan bir kez aşırı gülmeye alıştı mı, bu aşırı bir şekilde tam tersini de birlikte getirir.”

“Bence de öyle.”

“Öyleyse bizim değer verdiğimiz ölümlü insanların gülmeye teslim olduklarının gösterilmesi kabul edilemez. [389a] Hele tanrıların bu vaziyette sunulması büyük bir gaf olacaktır.”

“Evet, tanrılar bu şekilde yansıtılamaz,” dedi.

“O halde Homeros’un tanrılar üzerine söylediği şu sözleri de onaylamamız mümkün değil:

‘Hephaistos’u[101] soluk soluğa bir odadan bir odaya koşarken görünce Tanrılardan bitmek bilmeyen bir kahkaha koptu.’”

“Yani, sana göre bu sözleri de kabul etmemiz mümkün değil.”

[b] “Tamam, benim düşünceme göre olsun; ama bu sözleri kabul etmek imkânsız!”

“Neticede doğruyu her şeyin üstünde bir yere koymalıyız. Daha önceki iddiamız yanlış değilse yalan, tanrıların işine yaramayan ve sadece insanın ilacı olabilecek bir şeyse, bırakalım da bu ilacı asıl sahipleri, hekimler kullansın. Tecrübesiz insanlar ona el sürmesinler...”

“Aynen öyle!”

“İlle de söylenecekse yalan, sadece devlet yöneticileri, ancak kamuya yarar sağlayacağı durumlarda, düşman veya kendi yurttaşları karşısında yalanı kullanabilirler.[102] Fakat sıradan bir insan devlet adamlarına yalan söylerse, [c] sağlığının durumu hakkında hekime doğru bilgi vermeyen bir hastadan, bedeninin ne durumda olduğunu beden öğretmeninden gizleyen bir öğrenciden ya da kaptanına gemide veya diğer tayfalar arasında ne olup bittiğini doğru bir şekilde yansıtmayan tayfadan da daha hatalı duruma düşer.”

“Çok haklısın,” dedi.

[d] “O zaman, devlet yöneticileri bir yurttaşı yalan söylerken yakaladığı zaman:

‘Zanaatın bir ustası ya da kâhini, doktoru, dayanıklı büyük binaların marangozu,'devleti bir gemi gibi batırıp yok edecek' bir hareket yaptığı için cezalandırılacaktır.”

“En azından, eylemi de sözüne (yalanına) denk gelmişse!” ...





Aynı şey tam tersi içinde geçerlidir! Devlet yöneticileri Halkına yalan söylüyorsa, cezalandırılmalıdırlar....SB