ÖNSÖZ
(kitabın Türkçe baskısı için)
Değerli okur! Elinizde tuttuğunuz bu kitap, Türkiye’den çok uzaklarda Rusya Federasyonu’nun Güney Sibirya bölgesinde dağlarla çevrili Karakol Nehri kıyısında bulunan Dağlık Altay havzasının merkezinde kadim döneme ait Biçiktu-Boom kaya resimlerini anlatmaktadır. Coğrafi olarak bu yer, Avrasya Türk halklarının çağdaş yerleşimlerinin merkezi olarak kabul edilebilir. Çok uzaklarda, Kuzey-Doğu Asya’nın doğusunda, Lena Nehri’nin vücut bulduğu geniş alanlarında Türk halklarından biri olan Sahalar (Yakutlar) yaşıyor. Yakutların yaşadığı bölgenin güney ve batı kısmına doğru bozkırlarda Sayan Hakasları; Doğu Sayan vadilerinde bir Türk halkı olan Tuvalılar; onların yanındaki vadilerde ise Altaylılar yaşamaktadır.
Güney Sibirya bozkırları ve dağların eteklerinde Şor, Teleut ve Kumandin gibi azınlıkta olan bir kısım Türk etnik grupları da yaşamaktadır. Çin coğrafyası içinde bulunan Uygur Özerk Bölgesi ile Moğolistan’ın batı kısmında yaşayan Türklerin de bu tarihî bölge ile bağlantısı vardır. Batı Sibirya bozkırları ve ormanlarında, Tom Nehri boylarında azınlıkta olan Çulım ve Tomsk Tatarları ile Sibirya Hanlığı’nın soyundan gelen Sibirya Tatarları da yaşamaktalar. Batıya doğru, İdil ve Ural Nehirleri havzasını meydana getiren bölgede çok eski zamanlardan beri iki büyük Türk halkı Tatarlar ve Başkurtlar yaşamaktadırlar. Doğuda Altay ve kuzeyde Ural’dan başlayarak, güneye doğru uzanan Asya’nın büyük kısmında Türk kökenli Kazaklar, Kırgızlar, Özbekler ve Türkmenler bulunmaktadır. Kafkasya’da ve Batı İran’da büyük bir nüfusa sahip olan bir Türk halkı olan Azeriler yaşamaktadır. Batıda, Türkiye’de ise bu Türk halkları halkasını tamamlayan Türkler yaşamaktadır.
Türk halklarının tarihî kaderi, menşei, kültür gelişimleri faklı şekilde gelişmişti. Hayat tarzlarını geniş ölçüde etkileyen iklim ve tabiat şartları da oldukça faklı idi. Bu tabii şartların farklığından doğan sebepler onların dış görünüşlerine, çağdaş dillerine ve kültürlerine de büyük ölçüde yansımıştı. Saha Türkleri ile Azerbaycan Türklerinin dış görünüşlerinin bir birine hiç benzemeyişi gibi, Türkiye Türkleri ile Kazak Türkleri de bir birine benzememektedirler. Asya’nın kuzeyi, Sayan ve Altay dağları, Kazakistan Bozkırları veya Türkiye ve Azerbaycan’ın güney bölgelerinde Türk halklarının yaşadıkları coğrafi ve iklim şartları farklıdır. Çağdaş devlet ve toplum yapıları da farklıdır.
Atatürk tarafından kurulan Türkiye Cumhuriyeti; Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra kurulan Kazakistan, Azerbaycan, Türkmenistan, Kırgızistan ve Özbekistan Cumhuriyetleri ile Rusya Federasyonu’nun üyeleri olan ve Rusya Federasyonu kanunları çerçevesinde kendi hükümetleri, seçim kurumları, bayraklar, millî bayramları, dil, edebiyat ve kültürleri ile gelenek ve kanunları olan Tataristan, Başkurdistan, Saha, Hakas, Tuva ve Altay Özerk Cumhuriyetleri mevcut Türk dünyasını meydana getirmektedir. Bu, günümüzde sahip olduğumuz bir gerçek durum...
Türklerin tarihi çok yönlü ve karmaşıktır. Her bir Türk halkının tarihî göçü bir birine benzemeyen tarafları mevcuttur. Her bir Türk halkı, azınlıkta olsa bile, çok özel ve eşi emsali bulunmaz özelliklere sahiptir. Meselâ, Kurıkan Türkleri’nin esrarlı bir şekilde kuzeye göçü, onların daha önceden alışık olmadıkları orman ortamında yaşamaları ve Saha ulusunun oluşumu; Büyük Göç döneminden beri bu topraklarda yaşayan Hakas Türklerinin, Tuvalıların ve Altaylıların atalarının durumu… Sibirya bozkırlarında ve ormanlarında yaşayan, ancak kökeni olarak Türk olmayan diğer halkların Türkleşmesi süreci yeteri kadar araştırılmamış; sır dolu bir konu olarak durmaktadır. Türklerin ve diğer halkların oluşumu Kavimler Göçü dönemine, hatta daha önceki dönemlere kadar uzanmakta; Orta Asya ve Eski Hunlarla bağlantılıdır.
Avrasya tarihinde Türklerin aktif bir rol aldığı dönem, M.S. 1. binyılın ortalarına rastlar. Hun önderlerinden biri olan Aşina, göçebe Türk kabilelerini Dağlık Altay’a 460 yılında getirmişti. Altay’da Aşina Türkler çevresinde bir yerel kabileler birliği oluşmuştu. Bu kabileler Pazırık’taki kurganları ile bilinen Pazırık kültürünün mirasçısı olan nesilleridir. İlk Türk devletinin (552-745) temeli böyle oluşmuştur. Bu ilk oluşum, Türklerin önderliğini ve Türk adını kabul eden yerel kabilelerin Birliği idi. “Türk” etnonimi ilk Türk devletine dahil olan halkların adı olmaya başladı. Türklerin ilk önderleri olan A-hsien (Aşien) Şad, Bumın ve T’u-wu (Tuu), Göktürk devletinin askerî ve siyasî teşkilatlarını kurdular. Bu devletin ana politikası, sınırlarını genişletmek, diğer halkları üzerinde askerî üstünlük sağlamak; bunun tabii sonucu olarak da bir nevi Türkleştirme ve Türk dilinin yayılmasını sağlamak idi. Neticede 556 yılına doğru bütün Orta Asya Türklerin hâkimiyeti altına girmişti. Hakanın karargâhı Altaylardan Orhun Nehri tarafına taşınmış oldu. 560’lı yıllarda Orta Asya devletleri Türklerin hâkimiyeti altına girmiş oldu; Mukan Han’ın (553-572) döneminde, Türklerin hâkimiyeti Kuzey Çin Chou ve Ch’i (Çi) devletlerini de kapsıyordu. 571 yılında İpek Yolu’nun denetimi için Bizans’la ittifak kurulmuş, 576 yılında Karadeniz kıyılarına ulaşarak Hersones’i kuşatmışlardı. 571 yılından sonra Türk dünyasının sınırları güneyde Amuderya kıyılarına kadar uzanmıştı. 6. asrın sonu, 7. asrın başlarında hâlâ güçlenememiş olan ilk Türk devleti kriz içerisinde idi ve parçalanmaya doğru gitmekteydi. Bölgenin büyüklüğü, çeşitli halkların devlet bünyesine dâhil edilmesi, göçebe aristokrasinin hâkimiyeti, ayaklanmalar ve Çin ile savaşlar gibi sebepler devleti zayıflatıyordu.
Bunun neticesinde devlet bir birine düşman Doğu Göktürk (Orta Asya) ve Batı Göktürk Hanlıkları’na ayrılır. Ancak Kapgan Han döneminde 7. asır sonu ve 8. asrın başlarında Göktürk hâkimiyetinin yeniden güçlendiği görülmekteydi. 8. asrın başında Kültegin, Tang imparatorluğu dönemi Çin ile 618 yılından beri sayısız savaşlarda Türk Hanlığının egemenliği için mücadele etmek zorunda idi. Bu durum Türk devletinin büyük ölçüde güç kaybına yol açmıştı. 745 yılında devlet parçalanmış ve Uygurlar tarafından ortadan kaldırılmıştı. Bu, Türk tarihinin başlangıcında yaşanan hadiselerdi. Türk halkların tarihi ve Türk kültürünün pek çok önemli olayı bununla bağlantılıdır. Göktürk ulusunun temelleri, parçalanmaya başlayan Asya ve Doğu Avrupa halklarının diğer etnik gruplarına karışarak, kendi etkisini genişletmeye başlaması ve diğer kültür miraslarının benimsenmesi ile zenginleşmeye devam etmişti. İlk devletin başarıları, çok kültürlü çağdaş Türk halklarının genel temelini oluşturmuştu. Ural, İdil ve Kafkasya’ya kadar uzanan Türk dünyası toprakları, kültürel ve maddî değerleriyle İdil Bulgarlarının; yapısı ve kültürü açısından karmaşık olan Hazar devletinin var oluşu zamanlarda Türklerin manevî ve maddî kültürünün temelleri atılmış oldu. Türk kültürünün maddî ve manevî temeli o zamanda atılmış oldu.
Türk halklarının birleşmesi ve Avrasya nüfusunun Türkleştirilmesinde Göktürk Orhun-Yenisey yazıtlarının oluşumu ve yayılması en büyük etken idi. Göktürk yazıtlarının yer aldığı tabiî ve kutsal mekânlar bugüne kadar ulaşmıştır. Anlaşıldığı üzere, Göktürk yazıtları çok daha geniş bir sahaya yayılmıştı. Bu yazıtlar ancak taşlarda muhafaza edilmiştir. Yazıtlar ahşap, deri ve ağaç kabuklarında da yer alıyordu. Türk halklarının kahramanlık destanlarının mitolojik ve tarihi hadiseler temelinde ortaya çıkması çok önemli bir kültür unsuru olarak değerlendirilebilir.
Bugünlere ulaşan kaya resimleri Güney Sibirya’da muhafaza edilmiştir. Bu anıtlar eski tarihin ve kültürün izleridir. Onların sayısı çok ve her halkın benzer anıtları mevcut. Tarihî hafızayı barındıran bu anıtlar çok farklı olabilir. Kadim kaya resimleri, ayrı bir kabile veya tüm halk için büyük önem taşıyabilir. Ama hepsinin ortak bir özelliği, muhakkak doğa ile olan bağı ve kültürün önemli ve değerli bir parçası olan cenaze törenleri, anıtları ve tarihin daha eski dönemlerini yansıtan unsurları ihtiva etmesidir. Kaya resimlerinin temel özelliği, Türk görsel sanatının eşi emsali olmayan üslubunu, resmin mitoloji ve kahramanlık destanlarıyla olan bağlantısı bugünlere aktarmasıdır.
Güney Sibirya, Orta Asya ve Kuzey Kafkasya bölgelerinde tanınmış kaya resmi sanatı arasında kitabımızın konusu olan Biçiktu-Boom kompleksi çok önemli bir yer teşkil etmektedir. Biçiktu-Boom, resim sayısı açısından en büyük anıt olarak değerlendirilebilir. Bu eserde 844 kompozisyon resim ve genellikle onlarca ayrı resimden oluşan tasvirler bulunmaktadır. Aslında resimlerin sayısı daha çoktu. Taş oldukça yumuşak olduğu için tahrip oluyordu. Dolayısıyla resimlerin bir kısmı zamanla tahrip olarak kayboluyordu. Bu anıtın Türk kadim tarihinin bölgesinde bulunması durumu da dikkate alınmalıdır.
Muhtelif dönemlere ait ve farklı yöntem ve üslupla yapılmış resimlerin incelenmesi, resim sayısı az olan diğer anıtlardan daha sağlam sonuçlara ulaşmaya imkân sağlıyordu. Çok sayıdaki resimler arasından Hun döneme ait resimler tespit edilmiş; Kavimler Göçü zamanına ait iki çeşit tasvir tespit edilmiş: Hunlar tarafından sürülmüş İskit-Sibirya toplumunun mirasçıları tarafından İskit üslubunda yapılmış resimler ve Dağlık Altay’a gelen yeni topluma, Hunlara ait resimler. 6-8 yy. Göktürk dönemine ait kaya resimleri ve 9-12 yy. dönemi, Kırgızlar ve Cungarlar ile mücadele sahnelerini yansıtan resimler tespit edilmiş. Biçiktu-Boom kaya resimlerinden ilk defa Türk mitoloji tasvirlerini belirleme imkânı sağlanmış oldu. Av, hayvanların otlatılması, yarışlar gibi hayattan resimler ilgi çekicidir.
Biçiktu-Boom ile ilgili bu kitap neden Türkiye’de yayınlanıyor? Bu sorunun cevabı çok basit. Tüm Türk dünyasında Biçiktu-Boom gibi genel Türk tarihi ve kültürünü simgeleyen başka bir anıt yok…
Prof. Dr. A.İ. MARTINOV
GİRİŞ
Karakol ve Ursul dağı nehirlerinin birleştiği Dağlık Altay’ın orta kısmında kaya resimlerinin bulunduğu Biçiktu-Boom kayaları bulunmaktadır. Bu kayaların bulunduğu bölgenin yakınlarında aynı adı taşıyan bir de köy var. (1. RESİM) Çeşitli tasvirler ihtiva eden gruplar halindeki yaklaşık bin resim, araştırmacılar tarafından farklı yıllarda kopyalanmıştır. Biçiktu-Boom, tek kelimeyle Dağlık Altay’ın tarihî ve kültür mirasıdır. Keşfedilen resimlerin bir çoğu Dağlık Altay ve Orta Asya tarihinin farklı dönemlerine aittir. Bu resimlerde milâdi yıllara geçiş dönemindeki Hunlara ve 6.-8. yüzyıllardaki Göktürk dönemine ait; ayrıca Dağlık Altay’ın Uygur Kağanlığına dâhil olduğu dönem, Yenisey Kırgızları ile mücadele dönemi ile Dağlık Altay’ın Cengiz Han ve Cungarya imparatorlukları içerinde yer aldığı dönemin tarihî gelişmeleri yansıtılmaktadır. (2. RESİM) Dağlık Altay’ın tarihi çok yönlü ve oldukça karmaşıktır. Kaya üzerinde mevcut bu resimlerin asıl değerini, Dağlık Altay tarihî hadiselerinin dolaylı da olsa, bir şekilde Türk, Ural-Altay ve Hint-İran mitoloji unsurlarıyla iç içe geçmiş tasvirlerinden meydana gelmiş olması oluşturmaktadır.
Bizim temel amacımız, Biçiktu-Boom kaya resimlerindeki bu tasvirlerin içerdiği konu ve manayı anlayabilmektir. Fakat kaya resimlerinin, elbette resimli bir tarih ve bir destanın süjesi olmadığını da dikkate almak gerekmektedir. Bu özel bir sanat ve bir tarihî dönemin önemli tasvirlerini defalarca tekrarlayan gelenekli kadim sanatın özelliklerini taşımaktadır. Hun devri ve M.S. 1. yüzyıldan sonraki dönemlerde süvari veya yaya asker tasvirleri, savaş sahneleri, geyik tasvirleri Türk ve İskit-Sibirya sanatının önemli birer sembolüdür.
Kaya resim sanatı ile taşlar üzerine yapılan resimlerde bir milletin manevî kültürü yansıtılmaktadır. Dağlık Altay’ın tabiat, kültür ve tarihinin muhteşem bir abidesi olan tasvirleri ve bu tasvirlerden Biçiktu-Boom kaya tasvirlerinden oluşan muhteşem yapı önümüze serilmektedir. Kaya resim sanatı için tabiatın önemi çok büyüktür. Tasvir için çıplak, oldukça düz ve uygun yüzey gerekir. Kaya oldukça yumuşak olmalı. Kaya çıkıntılarının güneye bakması ve iyi aydınlanması da önemli bir gerekliliktir. Bu özellikler kaya resim sanatı için çok büyük önem taşıyordu. Bunun dışında bölgenin kendisi de, yani bizatihi dağ, kayalar, dereler ve tüm mekân da milletin tarihî veya epik hafızasının taşıyıcıları olabilme kabiliyetine sahip olmak zorundadır. Ayrıca, kayalar çok gösterişli ve muazzam olmalıdırlar. Biçiktu-Boom kayaları, sayılan bütün bu
özelliklere sahiptir. (3.-6. RESİM) Kayalar, Karakol Nehri’nin güzel vadisine bakıyor. Abide tek başına değil, farklı zamanların muhtelif arkeolojik eserlerinin arasında bulunmaktadır. Karakol vadisindeki köyün tam kıyısında, eneolitik devre ait bir mezarlık bulunuyor. Mezarlık taşlarında aynı noktada birçok rengin kullanıldığı ender tasvirler yer alıyor. (KUBAREV, 1988)
M.P. Gryaznov tarafından 1927 yılında Ursul Nehri’nin yakınlarında Şibe’de yapılan kazılarla keşfedilen kurganlar ve Kulada yakınlarında, Karakol Nehri’nin sol yakasında M.Ö. 1. yüzyıl, İskit dönemine ait ünlü Başadar kurganları mevcut. (RUDENKO, 1960, s.14, 22-41) Orta Altay’da, Ursul vadisindeki Tüekta köyü civarında S.İ. Rudenko tarafından İskit devrine ait başka bir kurgan incelenmişti. (RUDENKO, 1960, s.93-108) Bu kurgana mücavir birkaç kilometre uzağında kaya abideleri bulunmaktadır. Bunlar arasında V.N.Elin ve Gorno-Altaysk Üniversitesi araştırma heyeti tarafından incelenen, Kulada köyü civarında Kızıl-Tal’daki kaya resmi yapıları mevcuttur. (ELİN,1995, s.182) Onguday kasabası Ozernoye (Göl) köyü civarında bulunan bir arkeolojik yapı da dikkate değer. (ELİN, 1991, s.147) Kaya resimleri Biçiktu-Boom’un etrafındaki bölgelerde, Teneş vadisinde, Talda deresinin yanındaki kayada, Booçi köyünün civarlarında ve Booçi köyüne giden yolda, Karakol Nehri’nin sol yakasında tam yolun üstünde Süterlü resimleri ile ünlü pek çok kaya bulunmaktadır. Biçiktu-Boom işte böyle bir ortamda yer almaktadır.
Bu eserde 20. asrın sonunda başlayan ve 2005 yılında tamamlanmış olan kaya resimleri araştırmalarının sonuçları yer almaktadır. Biçiktu-Boom kaya resimlerinin tamamına yakını burada verilmektedir. Ancak iki duruma dikkat çekmeliyiz. Öncelikle, tasvirlerin büyük bir kısmı maalesef muhafaza edilmemiş. Maalesef, kayanın özelliklerinden ve antropogen etkisinden dolayı, yani bizim cehaletimizden ve tarihî hafızasızlığımızdan dolayı çoğu resimler kısmen tahrip olmuş. Diğer taraftan, farklı yıllarda yapılan çalışmalar sırasında tüm resimli taş yüzeylerinin dikkate alınıp alınmadığından tam olarak emin olamıyoruz. Ayrıca, Biçiktu-Boom tasvirlerin yoğunlaştığı kayadan, yıpranmaktan dolayı ayrılan kaya parçalarındaki resimler de dikkate alınmamıştır.
Bu kitabın iki ana amacı var. İlk olarak, kaynakları yayınlamak, yani resimleri tespit etmek; ikinci olarak, onların açıklanması ve resimlerin grafik olarak kopyalanması. Çünkü bu tarih ve kültürün bu taşınmaz abide resimleri, sadece belli bir uzmanlar grubunun ve yakınlarda ikamet eden ve buraları ziyaret edenlerin değil… Dağlık Altay’ın ve Orta Asya tarihî kültür bölgesinin tarihi ve kültürünün abidesi olarak layık olduğu yeri alması gerektiğini düşünmekteyiz.
TARİH VE KÜLTÜR MİRASI NASIL İNCELENDİ
Biçiktu-Boom , uzun yıllar öncesine uzanan bir araştırma tarihine sahiptir. Araştırmaların büyük bir kısmı 20. yüzyılda yapılmıştır. Orta Asya araştırmacıları G.N.Potanin, A.V.Potanina ve N.M.Yadrintsev’in çalışmalarında Biçiktu-Boom ile ilgili herhangi bir bilgiye tarafımızdan rastlanmamıştır. Altay arkeolojisini araştıran V.Radlov’un çalışmalarında da herhangi bir bilgiye rastlamadık. Bilindiği gibi, V.Radlov’un ilgilendiği alan kurganlar gibi klasik arkeolojik eserler ve somut arkeolojidir. V.Radlov’un, farklı devirlerin eski eşyalarını ve kadim Türk Runik yazılarını araştırdığını söylemek, doğru bir tespittir. Biçiktu Boom gibi kayaların üzerindeki resimler onu pek ilgilendirmiyordu. V.Radlov, bilim alanında en az iki olağanüstü başarının sahibidir. Sibirskiye Derevnosti adlı dergi dizisinde 19. yüzyılın sonuna kadar bilinen somut arkeolojik materyallerin bir kısmının tamamına yakın bölümünü hazırladı ve yayınladı. (RADLOV, 1988-1902) İkincisi, unutulan Göktürk yazıtlarını deşifre etti.
20. yüzyılın başlarında, Dağlık Altay’ın kaya resimleri gibi çok ender görülen arkeolojik abidelere de bilimsel bir ilgi oluşmaya başlar. Kaya resim sanatı, arkeologların bilimsel araştırma alanı oldu. Gerçi, kaya resim sanatı abideleri tam olarak arkeolojik eserler sayılmazlar. Çünkü onlar genel arkeolojik nesneler gibi toprak içinde gizli kalmamış; dolayısıyla bilinenden farklı araştırma yöntemi gerekmektedir. Kaya resimleri, genel manasıyla geçmişin resimlere dökülmüş manevi kültürünü oluşturur.
Biçiktu-Boom kaya resimleriyle ilk ilgilenen, bazı resim kompozisyonları ve figürleri ilk kopyalan Altay ressamı G.İ.Çoros Gurkin idi. Altay kaya resim sanatı araştırmalarının en önemli dönemi onun faaliyetleri ile doğrudan bağlantılıdır. Ressam, Altay boyunca yaptığı uzun geziler sırasında Altaylıların gelenekleri ve yaşayış tarzlarıyla ilgili geniş ve önemli bilgiler topluyordu. Kaya resimleri de zaten onun ilgi alanında idi. Meselâ, G.İ.Çoros-Gurkin yeni resimleri bulabilmek amacıyla Katun’a 1902-1903 yıllarında özel geziler yapmıştı. Bugün bilinen çoğu resimleri de Çoros-Gurkin kopyalamıştır. (ERKİNOVA, KUBAREV, s.88) G.İ.Çoros Gurkin tarafından kopyalanan petroglifleri bugün Altay Cumhuriyeti Milli Müzesi arşivinde ve Altay Eyaleti Barnaul şehrinde Devlet Sanat Müzesi’nde bulunmaktadır.
1922-1926 yıllarında Barnaul’lu öğrenciler, A.V.Anohin’in önderliğinde, Altay’da beş yıl boyunca yaz aylarında araştırma gezisi yaptılar. Onların araştırma alanı Kuzey Altay’ın Ursul Nehri boyunca uzanan, Onguday köyüne ve Çulışman Nehri boyunca uzanan Telets Gölü’ne kadar devam eden bölge oluşturuyordu. Bilimsel yöntemleri bilmedikleri halde, bu gruplar “kayalar üzerindeki yüz resimden fazlasını inceledi. Ancak, bu çalışma (Pisanitsı) Altay ile ilgili araştırma kaynaklarında henüz yer almamıştır.” (OSTROVSKİH, 1927, s.185) Ancak, bu izcilerin çalışma sonuçları el yazısı olarak U Plemyon Altaya adlı külliyatta yer almıştır. Bunların içinde kadim abidelerin resimli güzergâh haritası da mevcut. Bu külliyat yayınlanmak üzere Moskova’ya Eğitim Bakanlığı’na gönderilmiş olmasına rağmen, bu çalışmanın akıbeti hakkında bugüne kadar maalesef bir bilgi alınamamıştır. Eğitim Bakanlığı ofislerinin birinde kaybolmuş da olabilir, kim bilir?
1930’lı yılların başlarında G.İ.Çoros-Gurkin Biçiktu-Boom kayalarına defalarca gitmiştir. 1930 yılı yazında Sibirya Araştırma Vakfı tarafından bir Altay etnografik gezisi düzenlemişti. Bu geziye diğer etnograflar ile birlikte G.İ.Çoros-Gurkin de katıldı. O, bu gezide Biçiktu-Boom taşlarından birkaç tasvir ve sahneyi resmetmişti. Çoros-Gurkin tarafından yapılmış “Biçiktu-Boom kaya resimleri sayı olarak çok olmazsa da, abide kayaların bir kısmı tahrip edilmiş olduğu için bugünlerde büyük önem taşımaktadırlar.” (ERKİNOVA, KUBAREV, s.88) Tasvirlerin bir özelliği de orijinal oranlarda bütün detayların verilerek resmedilmiş olmasıdır. G.İ.Gurkin’ın Pisanitsı adlı resim albümü Altay Cumhuriyeti’nde Anohin’in adını taşıyan Milli Müze’de bulunuyor. 1930 yılında Biçiktu-Boom petrogliflerinden kopyalanmış resimler bu albümde mevcut.
G.İ.Gurkin, petroglif resimlerini kurşunkalemle kağıda geçiriyordu. Ressam, kaya resimlerinden beğendiklerini kopyalıyordu. Yaptığı resimlerde kaya resimlerinin üslubunu ve özelliklerini tam olarak yansıtabilmiş olması onun ustalığını gösterir. Ancak, bu resimlerin çoğu bugün Biçiktu-Boom’da artık yok; sadece G.İ.Çoros Gurkin’in resimlerinde muhafaza edilmiştir. G.İ.Çoros- Gurkin tarafından resmedilen ve Altay Milli Müzesi’nde bulunan 10 resim ile Biysk Halkbilim Müzesi’ndeki bir resim, R.M.Erkinova ve G.V.Kubarev tarafından Graffiti Biçiktu-Boma adlı eserde yayınlanmıştır. (ERKİNOVA, KUBAREV, s.88-97) Fakat G.İ.Çoros-Gırkin’in tüm resimleri yayınlanmadı.
Resimlerin büyük kısmında yapılış tarihi olarak 22-29 Ağustos 1930 tarihi görünmektedir. Bazılarında ise, tarih gösterilmemiştir. Çoros-Gurkin, Biçiktu-Boom’da büyük ihtimalle 1930 yılı 21-30 Ağustos tarihleri arasında bulunmuştu. Bütün resimlerde kendisi tarafından yazılan Piçiktu-Taş veya Biçiktu-Boom, Karakol Vadisi veya sadece Karakol ibareleri yer alıyordu.
G.İ.Çoros Gurkin’ın resim arşivi her açıdan çok değerlidir. Öncelikle, Çoros- Gurkin’in kendisi Altaylı’dır. Eğitimli, kendi tarihini ve kültürünün değerini bilen bir insan olarak G.İ.Çoros Gurkin’ın bu abidelere merak salması elbette ki boşuna değil. Resimlerin Dağlık Altay’ın kültürel-tarihî değerleri arasındaki yerini ve anlamını muhakkak biliyordu. Seyahatlerinde o yalnız değildi. Resimlerden birinde el yazısıyla “refakat edenler 10 yaşındaki Yanar Mıjlakov ve 17 yaşındaki Azan Nonukov” olarak not ilave etmişti. G.İ.Çoros-Gurkin taşlardaki resimleri aynen bire bir kopyalıyordu; Ayrıca, ressam oluşu ona kaya resimlerinin en ince detaylarını tamamlaması, bazı durumlarda hayvan tüylerine kadar resmetmesi ve 7. resimde de görüldüğü gibi elbise detaylarını dahi vermesi imkânı sağlıyordu. Elbette, bir ressam için bir resmin kağıda aktarması sıradan ve alışık olduğu bir iş. 20. asrın başlarında resim kopyalama yönteminin olmadığı dikkate alınırsa, doğru bir karar. 1954 yılının envanter kitabında bu resimler diğer etnografik resimler ile 1004-1095 numaralarıyla kaydedilmişti.
En önemli tasvirler üzerinde durmakta fayda var. Onların arasında “atı ile bir adam” figürü fark ediliyor. (7.RESİM) Bu, sıra dışı bir resim. Duran bir adamın cepheden görünüşü. Yüzü yuvarlak. Kulakları, ağzı, burnu ve çenesi görülüyor. Elinde Türk heykellerini tutan kaide parçasını tutuyor. Başında geniş kenarlı hafif bir şapka var. Üzerinde yakalı bir hilat. Kemerinde kamçı veya hançere benzeyen bir nesne takılı. Atın gemi vurulmuş ve eyerlenmiş. Koşan geyiğin resmedilme tarihini kronolojik olarak belirlemek çok zor. Uzun gövdesi, kalın, çatallı boynuzları, ayak kısmı tamamlanmamış. Hayvanın boynunda gür tüyler görülüyor. Arşiv materyallerin arasında “Çoros-Gurkin. Piçiktu-Taş (Karakol), 29 Ağustos 1930” imzalı kağıt üzerine yapılmış benzer iki tane daha resim bulunmaktadır. (9.10. RESİM) Resimlerin birinde, saçı dağılmış bir atlı figürü tasvir edilmiş. Süvari, kuvvet gerektiren bir yayla geyiğe atış yapıyor. Ok düdüklü, atlının arkasındaki sadakta daha beş tane ok var. Atın yelesi kirpi iğneleri gibi; kuyruğu çam ağacına benziyor. Kağıdın tamamına yakın dikey olarak eş kenar dörtgen şeklindeki temren görülür. Diğer kağıtta kare şeklinde taranmış olarak aynı resim mevcut. Ayrıca bir şaman davulu ilave edilmiştir. (10. RESİM)
Aynı davul 22 ağustos 1930 tarihli başka bir kağıt resimde de (kayıt No 122) bulunmaktadır. (11.RESİM) Başka bir kağıt üzerinde (12. RESİM) çatal boynuzlu bir geyiğe yayla atış yapan, cepheden bir adamın figürü resmedilmiş. Başka bir kağıtta (13. RESİM) G.İ.Çoros-Gurkin tarafından, büyük ihtimalle Biçiktu-Boom’un farklı bölgelerinde yapılmış resimler toplanmış. Üstte ayakları bükülmüş, büyük boynuzlu, kare şeklinde taranmış geyik figürü, altta iki insan figürü, şematik olarak resmedilmiş bir koç ve koşan geyik ve uzun çatallı boynuzlarıyla koşan bir geyik figürü görülür.
G.İ.Çoros Gurkin tarafından Biçiktu-Boom’un farklı cephelerinden kopya edilmiş çeşitli resimleri 22 x 35 santim ebadındaki üç büyük kağıtta resmedilmiş. (14-26. RESİM) Bu resimde elbiseli ve şapkalı insanlar; ağaca bağlı bir at, geyikler ve atış yapan bir süvari de görülüyor. Ayrı bir kağıtta (15. RESİM) üç boynuzlu geyik ve at tasvir edilmiş. Figürler taranmış. Büyük ihtimalle bu tasvirler farklı yüzeylerden resmedilmiş. 16. resimdeki tasvirler tamamen farklı bir şekilde görülüyor. Büyük ihtimalle bu bir av sahnesi. Sağ tarafta ikisi boynuzlu, birisi boynuzsuz geyikler koşuyorlar. Ortada büyük bir şaman davulu görülüyor. Altta kompozit yayları ile iki okçu görülmekte. Okçulardan biri sağa doğru koşan geyiklere atış yapıyor, diğeri ise, boynuzsuz bir geyiğe isabet ettiriyor. Okçuların arasında sakallı bir keçi duruyor.
40’lı yılların sonunda, Maddi Kültür Enstitüsü Külliyatı’nda, Sibirya arkeologu P.P.Horoşih’in Dağlık Altay’ın kaya resimleri ile ilgili bir makalesi yayınlandı. (HOROŞİH, 1949) Bu makalede tarihte mevcut olan Dağlık Altay’daki resimli kaya abidelerinin hepsini açıklamıştı. Biçiktu-Boom kaya resimleri ile ilgili de kısa bilgi vermişti. Geçen asrın 50’li yılların başında Altay Dağları adlı sinema belgeseli için çekim yapan A.İ.Minorskiy Altay’da çalıştı. Esas işi dışında kadim kaya resimleri ile de ilgileniyordu. O zamanlarda bilinen kaya üstü resimlerinin bir kısmını kamera ile çekti. Bunlardan en ilginç olan bir grup tasvir daha sonra yayınlanmıştı. (MİNORSKİY, 1951, s.184-188) A.İ.Minorskiy, Altay’ın farklı bölgelerinde 20 tane kaya-abideden söz eder, ama makalesinde sadece iki tanesinden, Kulada köyü civarındaki Karakol Nehri vadisi ve Biçiktu-Boom ile ilgili malumatlar yer alır. A.İ.Minorskiy, kaya resimlerinin bulunduğu yeri şöyle açıklıyor: “Altay’da Karakol Nehri’nin Ursul Nehri ile birleşmesi noktasının iki kilometre yukarısında, nehrin sol yakasında, “Biçiktu-Boom” olarak tanınan resimli kayalar bulunmaktadır.” (MİNORSKİY, 1951, s.186)
A.İ.Minorskiy, ilk defa Biçiktu-Boom’un tüm güney cephesinin taş tabletlerden oluştuğunu belirterek bu bölge ile ilgili olarak şöyle bir genel açıklama yapar. “Dağ eteklerinden zirvesine kadar onlarca “kat” yükseldiğinde, dağın yatay kesitleri ise çok dar ve çıkmak için kullanılan yollar tehlikeli ve dar patikalar şeklinde uzanmakta. Resimlerin bulunduğu taş yüzeyleri dikey olarak duruyor. Ölçüleri 0,5’x 3-4 metre şeklindedir. Taş yüzeylerinin hakim rengi kahverengi ve kırmızı… Yüzeyler pürüzsüz… Taş yüzeylerinin tamamına yakını resimlidir. Bazılarında bir kısım yazılar da görülür. “Biçiktu-tu” resimlerin sayısı yüzlerce. (MİNORSKİY, 1951, s.186)
A.İ.Minorskiy, bu resimlerin sanat özelliklerine yüksek değer biçiyor. “Ressam arayış içerisinde idi, farklı yollar deneyerek gövdenin, bilhassa harekette olan ayakların en iyi çizgisini vermeye çalışıyordu. Hareketliliği yansıtabilmek için buna ihtiyacı vardı. Hayvan ve insan tasvirleri yüzeysel değil. Ressam çizgiler vasıtasıyla nesneleri canlandırarak mekân içerisinde doğru yansıtabiliyordu.” (MİNORSKİY, 1951, s.188)
A.İ. Minorskiy’nin bu yayını o zamanların önde gelen arkeologlardan L.A.Evtyuhova tarafından son derece olumlu karşılandı. Evtyuhova, tasvir gruplarının kronolojisinden ve onların kadim Hakas süjeleri ve resimleme yöntemleri ile bağlantılarını tespit etti. Resimlerin bir kısmı Tagar-Mayemir dönemine, yani M.Ö. 7.-4. yy’a ait olduğunu ortaya koydu. (EVTYUHOVA, 1951, s.189) Aleksey Pavloviç Okladnikov geçen asrın 50’lü yılının sonunda, 60 ve 70’li yıllarında Biçiktu-Boom’u araştırma grubu ile birlikte birkaç defa ziyaret etmişti. A.P.Okladnikov ilk defa, 1959 veya 1960 yılında, Sankt-Petersburg’dan Novosibirsk’e taşındığı zaman birkaç kopya yapmıştı. Bu resimler Novosibirsk’de Rusya Bilimler Akademisi Sibirya Şubesi’nin Arkeoloji ve Etnografi Enstitüsü’ndeki Okladnikov’un arşivinde muhafaza edilmektedir.
Rusya Bilimler Akademisi tarafından ilk defa 1960 yılında teşkil edilen Kaya Üstü Resimleri Araştırma Grubu Dağlık Altay’da petroglif kopyalama çalışmalarını yapmaya başladı. 1961 yılında da Karakol Nehri vadisinde Biçiktu-Boom kayalarında, Setterli’de, Sarı-Koba’da ve diğer yakın bölgelerde araştırma çalışmaları yapıldı. (TOŞAKOVA,1970, s.111-120; KUBAREV, 2003, s. 46) Rusya Bilimler Akademisi Sosyal Bilimler Bölümü Müdürü A.P.Okladnikov önderliğindeki Dağlık Altay’da arkeolojik ekspedisyon grubu genel olarak kaya resimlerin büyük çapta kopyalanma çalışmalarını Dağlık Altay’ın diğer bölgelerinde yapıyordu. Biçiktu-Boom bölgesinde de kısmen araştırma çalışmaları yapılıyordu. (SPERANSİY, 1974, s.171)
Kemerovo Devlet Üniversitesi Tarih Fakültesi öğrencileri, A.İ.Martınov yönetiminde 1960 yılında Biçiktu-Boom kayalarında araştırma çalışmaları yaptılar. En önemli tasvir grupları incelendi, resimleri çekildi, kopyalamalar yapıldı. A.Martınov, A.Laryuk ve l.Barıkina’nın yönetimi altında çalışan araştırma grubunun yaptığı kopyalamaların bir kısmı Altay Cumhuriyeti Milli Müzesi’ne verildi. Biçiktu-Boom’da yapılmış olan bu çalışmaların sonuçları Kemerovo Devlet Üniversitesi öğrencilerinin araştırma çalışmaları Bildiriler Kitabı’nda yayınlandı. (BARIKİNA, 1962)
Bu çalışmalar esnasında, birkaç yüz kaya resimlinden oluşan Biçiktu-Boom kaya resimleri kompleksinin bir yılda incelemenin, kopyalarının yapılmasının ve açıklanmasının imkânsız olduğu da tespit edildi. Pek çok araştırmacı burada bulundu ve çalıştı; bazı tasvirleri yayınladı, ama bu abide ile ilgili tümünü kapsayan bir bilgi oluşmadı. Çünkü bu çalışma uzun ve ayrıntılı inceleme gerektirmekteydi. Bu çalışmayı A.P. Okladnikov’un tavsiyesi üzerine geçen asrın 70’li yıllarında Kemerovo Devlet Üniversitesi Arkeoloji Araştırmalar Merkezi, 1975 yılından sonra Kemerovo Devlet Üniversitesi adına Sibirya’nın ilk Arkeoloji Bölümü üstlenmiş oldu. Resimlerin kopyalanma çalışmaları için 1970, 1977 ve 1982-1984 yıllarında A.İ.Martınov yönetiminde arkeolojik geziler düzenlendi. Bu geziler neticesinde Biçiktu-Boom kompleksi tasvirleri ile ilgili çok büyük miktarda materyal toplanmış oldu. Bu konu ile ilgili Kemerovo Devlet Üniversitesi Bildiriler Kitabı’nda (MARTINOV, 1984, s. 118; 1985, s. 80-87) ve diğer, yabancı yayınlar dahil (MARTYNOV, OKLADNİKOV, 1983; MARTYNOV, 1991; MARTYNOV, 1993; MARTYNOV, 1995) makaleler yayınlandı.
Bu makalelerin müellifi, kaya resimlerinin tasnif edilmesi meselesine değinerek, şimdi en eski resimleri belirlemenin imkânsız olduğunu, ama İskit devrine ait resimlerin çok iyi bir şekilde belli olduğunu ifade etmişlerdir. Ama gene de resimlerin büyük kısmının ortaçağ ve sonraki dönemlere ait olduğunu belirtmektedir. (MARTINOV, 1985, s.80)
Kemerovo Üniversitesi Arkeoloji Bölümü öğretim üyelerinin o yıllarda Biçiktu-Boom anıtlarına yakın Karakol Nehri vadisine, özellikle Süterlü (Kubarev’e ve Matoçkin’e göre Setterli; 1992, s.60) Talda, Teneş ve Booçi köyünün civarlarına ve diğer bölgelerde bilimsel araştırma çalışmaları düzenlenmişti. 1982-1984 yıllarındaki yaz dönemi çalışmalarına A.İ.Martınov’un yönetimi altında Kemerovo Devlet Üniversitesi Arkeoloji Bölümü öğretim üyeleri ve öğrencileri katılmıştı (A.S.Vasütin, G.S.Martınova, A.M.Kulemzin, M.B. Absalyamov, A.İlüşin, E.Miklaşeviç, M.Lebedeva, İ.Çernusskaya, B.Boyko, M.Gefnider).
Çalışmalar neticesinde Biçiktu-Boom’da büyük miktarda malzeme toplandı. Resimlerin muhtelif yöntemlerle, yaklaşık 900 taş yüzeyinde çeşitli dönemlerde yapılmış olduğu tespit edildi. Uzun yıllar süren araştırmaların sonucunda tespit edilen Biçiktu-Boom materyalleri kontrol ediliyordu. Kaya üstü resimleri defalarca incelenip, Dağlık Altay gezisinde Biçiktu-Boom resimleri A.İ.Martınov tarafından Ağustos 1993 yılında kameraya çekildi. Bu materyaller şimdi Tomskaya Pisanitsa Müzesi’nin arşivinde bulunmaktadır. Aynı yıl, yani 1993 yılında Paris’te Altay kaya resimleri, özellikle Karakol vadisi petroglifleri ile ilgili bir dizi makale yayınlanmıştır. (MARTYNOV, 1993, s.20-21; MİKLASHEVİCH, 1995, s. 15-17; MARTYNOV, 1995, s.16-18) Altay Petroglifleri adlı kitap 1992 yılında yayınlanmıştı. (KUBAREV, MATOÇKİN, 1992) Bu eser, bir nevi Dağlık Altay’ın kaya resimleri araştırmasının bir sonucudur.
20. yüzyılın sonunda tüm kaya resimlerinin, Karakol ve Ursul nehirleri vadisindeki, Kara-Boom, Elo, Kara-Koba, Ozernoye, Booçi, Sarı-Koba ve Süterlü dahil, bulunduğu mekânlardaki, kaya resimleri bu kitapta yer almış. (KUBAREV, MATOÇKİN, 1992, s.58-60) Bu yayında Biçiktu-Boom Abidesi 142 numara ile kaydedilmiş. (KUBAREV, MATOÇKİN, 1992, s.59) Müellifler, Biçiktu-Boom’un Karakol Nehri vadisindeki kaya resimlerinin en yoğun olarak bulunduğu mekan olduğunu belirtmişlerdi. (KUBAREV, MATOÇKİN, 1992, s.59) Kitabın büyük bir kısmı Dağlık Altay’ın kaya resimleri ile bu resimleri taşıyan anıtların dikkate değer kompozisyonlarını içeriyor. Bu kitapta G.İ.Gurkin tarafından 1930 yılında Biçiktu-Boom kayalarından kopya edilerek yapılan resim ve A.P.Okladnikov’un arşivinden alınan runik yazılı kompozisyon da yer alıyor. (KUBAREV, MATOÇKİN, 1992, s.117)
20. yüzyıl sonu-21. yüzyıl başı genel olarak, kaya resim sanatına ilgi gösterilen dönem olarak değerlendirilebilir. Biçiktu-Boom pek çok araştırmacının yoğun ilgi odağı olmuştur. Buna rağmen araştırmacılar, bugüne kadar ancak Biçiktu-Boom anıtının sadece belli kompozisyonları üzerine inceleme yapmışlardır. 2002 yılında V.D.Kubarev’in Altay’da Kaya Resmi Sanatı adlı kitabı yayınlanmıştır. Bu eser tamamen yazarın ekspedisyon notlarını içeriyor. Kitabın adı bile bu eserin bilim çevrelerine değil, daha geniş bir kitleye hitap etmeyi amaçladığını gösteriyor. Müellif, eserinde Altay bölgesindeki kaya resimlerinin bulunduğu en önemli ve büyük mekânları inceliyor. Karakol Nehri kıyısındaki kaya resimleri de bu eserde önemli bir yer alıyor. Eserde kadim Türk dönemi tasvirlerini en önemlileri verilmiştir. (KUBAREV, 2002, s.57-59) V.V.Gorbunov’un Snaryajeniye verhovogo konya na Altaye v rannem jeleznom veke i srednevekovye adlı Külliyatta yayınlanmış çalışması da takdire şayandır. (GORBUNOV, 1998, s.
102-127)
Araştırmacı, Dağlık Altay’ın kaya resimlerini inceleyerek, kadim Türklerin ağır silahlar taşıyan süvarisinin dış görünümünü ortaya koymuştur. Araştırmacı, ulaştığı sonuçları kanıtlayabilmek için çok geniş petroglif materyallerini ve Biçiktu-Boom kaya resimlerini de öne çıkarmıştır. (GORBUNOV, 1998, s. 112-114) Diğer dikkate değer bir araştırma alanı da, Biçiktu-Boom’daki runik yazılardır.
B.H.Kadikov 1959 yılında bu kutsal mekânı incelerken, o güne kadar yayınlanmamış kadim bir Türk yazısını tespit etmişti. Büyük bir ihtimalle A.P.Okladnikov aynı yazıyı kopyalamış ve daha sonra yayınlamıştı.(KUBAREV, MATOÇKİN, 1992, s.10) Bu yazı daha başka üç araştırmacı tarafından da yayınlanmış ve her biri kendi değişik çeviri metnini oluşturmuştu. (SEYDAKMATOV, 1964; TENİŞEV, 1966; UBRYATOVA, 1974) 2005 yılı Temmuz ayında bu kitabın hazırlığı esnasında A.İ.Martınov, B.N.Elin, R.M.Erkinova ve Doktora öğrencileri B.Konontsev ve V.Çigayeva araştırma çalışmaları için yine Biçiktu-Boom’a gittiler. Kaya yüzeylerin kısmî envanteri çıkarıldı ve detaylı fotoğrafları çekildi. Daha önce tespit edilmemiş ve kaydedilmemiş birkaç kaya resmi tespit edildi. Netice olarak, bu kitabın konusu G.İ.Çoros-Gurkin’ın başlattığı ve 20. yüzyıl boyunca aralıklı olarak araştırmaları devam eden Biçiktu-Boom abidesidir.
RESİM TEKNİĞİ VE ÜSLUP
Her sanat eserinde, bu ister kadim taş devri resmi veya çağdaş bir sanat eseri olsun, ister kaya üzerindeki bir tasvir, portre veya ikon olsun, önemli olan bu tasvirlerin yapıldığı yöntemdir. Bir tasvirin ortaya çıkması için gereken malzemeler ve aletler çok önemli. Bunlar olması gereken şeylermiş ve incelenmesine ihtiyaç yokmuş gibi görünüyor. Fakat gerçek böyle değil. Tasvir için öncellikle uygun bir taşın bulunması; sonra da bu taşın resim için hazırlanması gerekir. Taş pürüzsüz ve düşünülen resmin işlenmesine uygun olmalıdır. Bazı taş yüzeylerinin önceden işlenip hazırlandıktan ve pürüzsüz hale getirildikten sonra üzerine resim yapıldığı zaten biliniyor. Resimler için kullanılan malzemeler, aletler ve yöntemler kadar, nasıl yapıldığı da çok önemlidir. Kaya resim sanatında genel olarak taş üzerine tasvir yapımının dört yöntemi bilinmektedir: noktalı vuruş yöntemi, taşlama (perdahlama, parlatma) yöntemi, kontur çizim yöntemi ve boyama yöntemi. Bazen aynı resimde iki veya daha fazla usul kullanılabilir. Mesela, hayvan başı figüründe kullanılan vuruş ve taşlama yöntemleri gibi. Taşlardaki tasvirlerden bunu görebiliyoruz.
Biçiktu-Boom’un tüm resimleri teknik açısından iki yöntemle resmedilmiş. Vuruş ve çizim tekniği ile. Vuruş tekniği ile yapılmış tasvirler miktar olarak daha az. Vuruşlar taş üzerinde oyuklar bırakan metal bir nesne veya sert sivri bir taşla sağlanıyordu. Vuruş tekniği ile genelde iki tip resim yapılıyordu. Vuruşlarla oluşturulan çizgi ile figürlerin konturu çiziliyordu ve tam tasvir, yani resim alanının tamamı nokta vuruşlarla kaplanıyordu. Bu tür tasvirler de oyuklar arasında bir mesafe bulunur; yani resmin tamamı oyma şeklinde değildir. Bunlar ilk çıplak gözle incelemede hemen dikkat çekiyor. Daha teferruatlı ve iyi sonuçlar alabilmek için elbette özel araştırmalar gerekmektedir. Resimlerin çoğu taş yüzeyinde çizgi çekme tekniği ile yapılmış. Çizgiler genel olarak ince, “biz” veya “bıçak” ucuyla meydana getirilmiş. Aslında bu bilinen bir grafik tekniği; ama alışıldığı gibi kurşunkalem veya boya ile değil; taş üzerine kontur çizimi ile gerçekleşiyor. Bunlar normal grafik resimler, yani şeklin çizgilerle aktarması. Bizim bilimsel kaynaklarda buna nedense yabancı bir kelime kullanılarak “grafiti” denilmekte. Bazen resim bütün figürü kaplayan çok sayıdaki çizgiyle yapılıyor. Bu durumda biz “oyma” (gravür) terimini kullanıyoruz.
Çizgiler incelendikçe, bazen onların çok ince olduğu; ince demir “biz” veya “iğneye” benzeyen bir aletle yapılmış olduğu görülür. Kalın bir nesne, belki de bıçak ucu veya hançerle meydana getirilmiş olan daha kalın çizgilerle resmedilmiş tasvirler grubu da görülmektedir. Fakat resim yapma yöntemi her zaman bu sürecin teknik yönü değildir. Bunun dışında gelenekler, devrin özellikleri, estetik ve tarihî unsurlar ile bağlantı olduğu da görülmektedir. Holosen devri en eski kaya resimlerinin noktalı vuruş yöntemi ile yapıldığını kesin olarak söyleyebiliyoruz. Daha sonra paleometal devrinde, M.Ö. 3. yüzyılda diğer yöntemler de kullanılmaya başlandı. Toprak boyalar ve kül ile yapılmış resimler de ortaya çıkıyor. Çizimler daha önce de vardı ve bu çizimler her ressamın yaptığı bir resmin ön çalışması gibi idi. Sonradan bu belirlenmiş çizgiler üzerinden noktalama vuruşları yapılırdı. Çizimler tek başına çok kullanılmazdı. Bu teknik yöntem daha sık Hun-Sarmat devrinden başlayarak kullanılmaya başlamıştı.
Kadim Türk döneminde ise bu yöntemin Biçiktu-Boom’daki taşlarda gördüğümüz gibi çok önemli bir yer aldığını görüyoruz. Bunun bir gerekçesi var. Noktalı vuruş yöntemi ile resim yapma tarzı çok zaman almaktadır ve çok yönlü becerilerin mevcudiyetini gerektirir. Türk resimleri tamamen kendine has bir üslupla çizilirdi. Bu resimler çok hızlı bir şekilde yapılabilirdi. Bunun için çok büyük ve özel bir sanat yeteneğin olması gerekmezdi. Bu durum hareketlilik, çatışma ve at üzerindeki hayat gibi zamanın şartlarına da uygundu.
Kaya üstü resimlerindeki tasvirlerin kronolojik ve bölgesel özelliklerine has belli bir şekil, tasvir yöntemi ve detaylar büyük önem taşımaktadır. Resim yapımında kullanılan yöntemler tarihî unsurları da ihtiva etmektedir. Tasvirin nasıl yapıldığı ve kullanılan üslup kronolojik ve bölgesel farklılıkları temsil etmektedir. Bu konuya kutsal Biçiktu-Boom resimlerinin kronolojik gruplarını inceleyeceğimiz bir sonraki bölümde döneriz. Burada sadece kaya resimlerinin yapımına ve gelişmesine has iki önemli özelliği üzerinde duracağız. Bir kültürün önemli bir parçası olan kaya resimleri sanatını bir bütünlük içerisinde incelerken, kadim dönemine ait büyük anıtlarından farklı olarak kaya üstü resimlerinin hızlı ve ortaçağ tasvirlerinde görüldüğü uzmanlık yetisi aranmadan yavaşça basitleştirmeye yönelik şematizme doğru gelişmesinin önemli bir husus olduğunu göz önünde bulundurulmalıyız. İkinci olarak, Biçiktu-Boom kaya resimlerinin farklı üslupla yapılmasına rağmen aynı döneme ait olması özelliği önem taşımaktadır.
Biçiktu-Boom kayalarındaki çeşitli resimleri incelerken, bu resimlerin aynı anda değil, uzun bir süreç içerisinde oluştuğunu anlıyoruz. Resimlerin çok farklı tarihî dönemlerde ortaya çıkması, bu tasvirlerin çeşitli üsluplarla mitolojik, epik, güncel hayat anlatımlı farklı süjeler ihtiva etmesi de göstermektedir. Kaya resimlerinin farklı tarihî dönemlere ait olması ayrıca sanat değerini de arttırmaktadır. Bununla birlikte elbette birkaç soru da gündeme gelmektedir. Resim yapmak için çok uygun olan Biçiktu-Boom kayaları Dağlık Altay sakinleri tarafından ne zaman kullanılmaya başladı? Hangi resimler en eskidir? Hangi tarihî dönemlere aittir? Biçiktu-Boom kayaları ne kadar bir süre için resim malzemesi olarak kullanıldı, hangi kültürel ve tarihî dönemleri yansıtır? Bu soruların sadece bilimsel araştırmanın bir parçası değil, kültür tarihi araştırma alanına ait olduğunu dikkate almak gerekir.
Kaya resimlerinin kronolojisini belirlemek gerçekten çok zor. Hangi yılda ve asırda Biçiktu-Boom kayalarının bir halk kültürü simgesi olarak algılanmaya başlandığını tespit etmek imkânsız diyebiliriz. Bu durum bütün kaya resim sanatı eserleri için de geçerlidir. Çağdaş ilimde farklı yöntemler kullanılıyor, fakat hiçbirisinin tam olarak güvenilir ve belirleyici olduğu söylenemez. Burada da en önemli yöntem karşılaştırmalı incelemedir. Resimlerin yapılış üslubuna göre kıyaslanması; süje özelliklerinin, çoğu durumlarda tam tarih belirlenememesine rağmen belli kronolojik dönem sınırlarında tanınan diğer arkeolojik malzemeler ile karşılaştırılması. Peki, ilk tasvirler ne zaman yapıldı? Hangi döneme aittir? Neden resmin yapıldığı kayalar bu dönemde tercih edildi? Nasıl bir dönemdi? Bunlar çok önemlidir.
Demirin keşfedildiği eski çağ ve ortaçağ dönemi kaya üstü tasvirlerinin kronolojisini belli tarihî hadiseleri göz önünde bulundurmadan belirlemek mümkün değil. Ama aynı zamanda bu tasvirler, bilinen tarihî hadiseleri yansıtan resimler olarak da değerlendiremeyiz. Bu çok ilkel ve yanlış bir tespit olurdu. Fakat tasvir değişimlerine, üslup farklılığına rağmen büyük tarihî hadiseler bir şekilde kaya resimleri sanatına yansımıştır.
ALTAY KAYA RESİMLERİ - A.İ.MARTİNOV
Rusçadan çeviren : Prof.Dr. Z.Bağlan ÖZER / PDF
Turkish Petrgolyphs
A Turkish Tashbaba with his Oath Cup in his hand, in Altai
TARİHİNE SAHİP ÇIKAN MİLLET YENİLMEZ OLUR