azra erat etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
azra erat etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

30 Haziran 2017 Cuma

Gümüş Çağı'na Giriş...





Hesiodos ve Muse / Hésiode et la Muse
Gustave Moreau (1826-1898-Fr)
Fogg Museum / Harvard Art Museums 
Hesiodos'un İskit Başlığı da gözden kaçmıyor hani....



İlkin altın çağ çıkmış ortaya
Ne acı çekme varmış, ne öç alma, ne de yasalar,
doğrulukla, bağlılıkla kendiliğinden
yürütürmüş işleri insanlar.
Bulunmuyordu korkudan cezadan bir iz,
okunmuyordu tunç üzerine kazılmış korkutan
sözler de.

Titremezdi zavallı halk korkudan
yargıçların önünde,
yaşar giderdi onların yardımına başvurmadan.
Daha kesilmemişti dağlardan çamlar,
indirilmemişti pırıl pırıl sulara,
yabancı ülkeleri görmek için.

Bilmiyordu ölümlüler
yaşadıkları kıyılardan başkasını,
iller çevrilmemişti derin hendeklerle,
yokmuş kılıçlar, tulgalar
dayanmaksızın ordulara, güvenlik içinde
gönlünce yaşıyordu uluslar.

Güçlük çıkarmadan, el sürülmeden,
yarılıp eşilmeden saban demiriyle
toprak veriyordu bütün ürünlerini
kendiliğinden.

Sevinç, kıvanç içindeyken yaratıklar
yer yorulmadan azık verdiğinden.
Toplarlardı kocayemişleri, dağ çileklerini,
kalın dallarda asılan dutları, kızılcıkları.
Palamutlar dökülürdü kocaman Juniper (Ardıç-SB) ağaçlarından.

Önsüz, sonsuz bir bahardı,
okşardı Zephyros'un sessiz sessiz esen
tatlı, ılık soluklu yelleri
yeni açmış tohumsuz çiçekleri.
Ürünler saçardı ekilmemiş toprak,
ağır başaklarla ağarıyordu sürülmemiş tarlalar.
Irmaklar akıyordu kıvrım kıvrım
sütten, tatlı tanrılık besinlerden ırmaklar,
damlıyordu altın sarısı ballar
süresiz yeşil kalan ağaçlardan süzülüyordu.

Atılınca karanlık Tartaros'a Saturnus,
girmiş Jupiter'in buyruğuna evren,
başlamış altından düşük,
keskin parıltılı tunçtan değerli
gümüşün çağı....


Hesiodos'un Theogonia'da "Soylar efsanesi" diye dile getirdiği çağlar efsanesi, 
Ovidius'a "Değişimler" adlı kitabının en güzel şiirlerinden birini esinlemiştir. 
(çev.İ.Z.Eyüboğlu) - Azra Erat - Mitoloji Sözlüğü




* Zephyros : Astraios'la, Şafak tanrıça Eos'un oğlu, batı yeli. İkinci nesil Titan olan Eos, Güneş (Helios) ile Ay (Selene) 'ın kardeşi olarak gösterilirken, -bakire olmayan- sıfatıyla Artemis ile özdeştirilir. Titan olan Astraios (Astraeus) ise yıldızların, gezegenlerin ve astroloji sanatının tanrısıdır. Kızı Astraia, Başak takımyıldızıdır.

* Saturnus : Kronos, zamanı yaratan Titan.

* Tartaros : Titanlardan önce de var olan yeraltındaki ölüler ülkesinin en derin yeridir. Ölüler "hayatlarına" devam etmeden önce burada yargılanır, ceza alanlar burada kalır. Lanetlilerin hapishanesi olarakta geçer. Titanlarla tanrılar arasındaki savaşta deprem buraya kadar ulaşır ve yenilen Titanları da Zeus Tartaros'a kapatır. "Yerin 7 kat aşağısı" denilen yer burasıdır.

"Bir örs gökten düşse dokuz gün, dokuz gece,
ancak sonuncu günü varabilirdi yeryüzüne
ve tunç bir örs düşse yeryüzünden ancak
dokuz gün, dokuz gece sonra varabilir Tartaros'a..." / Hesiodos

- İber, Kafkasya'nın eski adıdır (Strabon) ve buradan yarımadaya giden Türkler (Aslar-Alanlar- Basklar)
- Tartaros, Tarrakon, Turdetan, Turdul ve Asta gibi kelimelerin Türkçe ile açıklanabilir olması.
- Buradaki Tartaros'un (Cebelitarık Boğazı) Atlantis olma iddiaları...

Anadolu'da:
- Çanakkale Dardanos - Tartaros
- Assuwa - Asia - Asya - Asların Ülkesi - As Türkleri

** Tartaros'da aynı zamanda Türk'ün kelimesinin kökü olan "Tar / Tur" vardır. 
*** Acaba cehennem dedikleri Türklerin yurdu mudur? Yoksa yok olan Atlantis midir? Ya da ikisi...
**** Kronos'un, yani "Zaman"ın hapsedilmesi....
***** Ölümsüz idik, ölümlü olduk...
****** Çok derin konular bunlar, baksanıza örs bile dokuz gün sonra varıyor....Sevgiler, Semra :)























4 Aralık 2015 Cuma

Musalara Sesleniş








HELİKON DAĞINDA DANS EDEN MUSALAR
Bertel Thorvaldsen (1807)





Musalara Sesleniş

Helikon Musa'larını övmekle başlayalım
Ulu ve kutsal Helikon dağının konuklarını,
Narin ayaklarıyla oynar durur onlar
Suları menekşe rengi kaynağın başında
Ve güçlü Kronosoğlu'nun sunağı çevresinde,
Çok kez de yıkayıp nazik tenlerini
Permessos, Hippokrene ya da Olmeios sularında
Güzelim korolar kurarlar halka halka
Adımlarının uçuştuğu Helikon tepelerinde,
Sonra sarınıp yoğun bulutlara
Yürür giderler gecenin karanlığında
Övgüler okuyarak hep bir ağızdan
Kalkanlı Zeus'la altın sandallı Hera'ya,
Zeus'un çakır gözlü kızı Athene'ye,
Işıl ışıl Apollon'a, yaylı oklu Artemis'e,
Toprağı kuşatan, yeri sarsan Poseidon'a, ,
Saygın Themis e, gözleri fırıl fırıl Aphrodite'ye, .
Altın çelenkli Hebe'ye, güzel Dione'ye,
Leto'ya, İapetos'a, kurnaz Kronos'a,
Eos'a, koca Helios'a, ışık saçan Selene'ye,
Gaia'ya, engin Okeanos'a ve kara Gece'ye
Ve bütün ölümsüz tanrılar soyuna.
Bir güzel ezgiyi onlardan öğrendi Hesiodos bir gün
Ulu Helikon'un yamaçlarında koyun güderken,
İlkin şu sözleri söylediler bana
Kalkanlı Zeus'un kızları, Olympos'un tanrıçaları:
"Siz ey kırlarda yatıp kalkan çobanlar, 
Dünyanın yüz karası zavallı yaratıklar!
Sizler ki hep birer karınsınız sadece,
Biz yalan söylemesini biliriz gerçeğe benzer,
Ama istersek dile getiririz gerçekleri de."

Böyle konuştu Zeus'un kızları,
Ve çiçek açan bir defneden koparıp
Güzel bir dal verdiler bana Asa diye....




HESlODOS (MÖ.8.yy)
TANRlLARlN DOGUŞU (THEOGONIA).
Sabahattin Eyüpoğlu, Azra Erhat





















17 Mart 2015 Salı

Dionysos / Sabazios / Bacchus




DÜNYADA AKLA DEĞER VEREN YOK MADEM,
AKLI AZ OLANIN PARASI ÇOK MADEM,
GETİR ŞU ŞARABI, ALIN AKLIMIZI ;
BELKİ BÖYLE BEĞENİR BİZİ EL ALEM ! 
Hayyam

Bacchus Vezüv önünde - Pompeii




Dionysos : 

İşte ben, Zeus'un oğlu Dionysos, Kadmos'un kızı Semele'nin yıldırım dolu şimşekler içinde doğurduğu tanrı, Thebai toprağına ayak basıyorum. Tanrılığımdan soyunup insan suretine girdim... 


Ben Lydia'nın altın ovalarından geliyorum. İran'ın güneşten kavrulan kırlarını, Bakkha'ların uzun surlarını; Media'nın buzlarla örtülü topraklarını, saadet diyarı Arabistan'ı, tuzlu denizin kıyılarında uzanan bütün Asya ülkesini, Barbarlarla Hellen'lerin karışık yaşadığı, güzel hisarlarla süslü şehirleri dolaştım. 


Oralarda korolarımı topladım; dinimi, ayinlerimi öğrettim; şimdi kendimi Hellen'lere tanıtmak istiyorum. Hellen toprağında Bakkha'ların keskin çığlıklarıyla çınlattığım, kadınlarının çıplak vücutlarını ceylan postlarıyla sarıp ellerine thyrsos'u, sarmaşıklı asayı verdiğim ilk şehir Thebai oldu....




Bakkhalar korosu:


Asya topraklarından geldim, yüce Tmolos'u aştım, tanrımız Bromios uğrunda durmadan, yorulmadan koşuyorum , Euhoi diye bağırarak Bakkhos'un şerefine.


Kim o, yolda gezen? Kim o, kim o, yolda gezen?

Çekilsin herkes damının altına, temizleyip kapansın bütün ağızlar;
Şimdi ben, Euhoi sesleriyle Dionysos'u kutluyorum.
Ne mutlu bahtı açık olana, ne mutlu tanrıların sırlarına erene!
Hayatını temizleyip günahlardan ruhunu Bakkhos'a verene!
Yıkayıp bütün kirlerini dağlarda Tanrının delisi olana!
Ne mutlu, yoluyla kutlayana Kybele anamızın cümbüşlerini;
Ne mutlu, Tyrsos'u sallayarak başına sarmaşıklı çelengi takarak  Dionysos'un ardından gidene!

Haydi, Bakkha'lar, durmayın,

indirin Bromios'u Phrygia dağlarından;
getirin Dionysos'u, tanrı babanın tanrı oğlunu,
Hellen ülkesinin mutlu şehirlerine.

O tanrılar ki bu, anası, eski bir zamanda,

doğum sancıları içinde, çarpıldı Zeus'un yıldırımlarına;
can verdi düşürüp karnındakini.
O zaman Kronos'un oğlu Zeus
aldı düşen çocuğu, görmesin diye karısı Hera,
sokup kendi baldırına altın kancalarla kancaladı.
Sonra, Moira'lar vakti doldurunca
Zeus doğurdu boğa boynuzlu tanrıyı;
başına bir çelenk taktı yılanlardan.
Onun için Mainad'lar yılanları toplar, saçlarına örerler.

Ey Thebai, Semele'yi besleyen toprak,

takın artık sarmaşık çelenklerini
Açılsın çiçekleri, açılsın
güzel meyveli yeşil saparnanın!
Bürün yapraklarına meşelerin, çamların!
Giyin benek benek ceylan postunu,
süslen ak koyunların yününden örgülerle,
yansın elinde narteks'lerin sönmez ateşi!
Yakındır yeryüzünün korolarla coşup taşması.

Bromios geliyor, olaylarıyla, dağdan dağa,

Dionysos delisi kadınların
gergeflerini, mekiklerini bırakıp
kaçtıkları dağlara.
Ey karanlık diyarı Kureta'ların,
Girit'te Zeus'un doğduğu kutsal mağaralar,
orada icat ettiler, benim için,
üç sorguçlu miğfer giyen Korybant'lar
çembere gerilen deriyi,
Orada karıştı coşkun davul sesleri
Phrygia kavallarının tatlı nefeslerine.
Korybant'lar davulu Rhea anamıza verdiler
Bakkha'ların çığlıkları arasında gümbürdesin diye.
Onu coşkun Satryr'ler Ana Tanrıçadan aldılar,
sesini korolara karıştırdılar,
Dionysos'a hoş gelen Trieterit bayramlarında
Koşmak ne güzel, dağlarda
Bakkhos alaylarının ardından!
Sarılıp gezmek benekli ceylan postuna,
serilip yatmak toprağa!
Yakalayıp boğazlamak yaban tekelerini.
Kanlarını içmek, çiğ çiğ yemek etlerini!
Euhoi! diye bağırınca Bromios.
atılmak Lydia'nın, Phrygia'nın dağlarına!
O zaman yeryüzünde derelerde süt akar,
derelerde şarap akar, bal akar;

Yükselir sanki yerden,

Lübnan buhurunun dumanları.
Bakkhos, elinde kızıl alev saçan narteks,
Sihirli gür saçları rüzgârda,
koşturur peşinden dağlara düşmüş koroları.
Ve haykırır ruhları coşturan sesiyle:
''Hey Bakkha'lar, koşun,
koşun Bakkha'lar !
Irmağından altın akan Tmolos'u
şenlendiren kadınlar!
Kutlaym Dionysos'u
derin gümbürtülü davullarınızla;
Euhoi sesleriyle çağırın Euhios tanrıyı!
Phrygia'dan kopup gelen güzel çığlıklar
karışsın, sizi dağdan dağa koşturan
kavalların tatlı seslerine".
O zaman Bakkha, sevinç içinde,
sıçrar, çayıra giden bir tay gibi
anasının ardından; atılır bir ok gibi ileri....





İlkçağda Yunan denilen varlıkla Akdeniz çevresindeki uygarlık topluluğuna bir yenilik gelmiş olduğu su götürmez bir gerçektir. Bu olaya geçen yüzyılda bir ad da takıldı, Yunan mucizesi dendi. Mucize gibi gerçeküstü bir terim kullanılması, bu olayın nedenlerinin de, kökenlerinin de o zamanlar pek aydınlanamamış olmasından, kısacası bilgi yoksulluğundan gelmekteydi. Yunandan kalma yapıtların, özellikle yazıt anıtlarının çokluğu, bunların Batı uygarlığının bir başlangıcı diye karşımıza çıkması ve gerek doğa, gerekse insan üstüne düşüncesinin o günden bugüne kesintisiz olarak süregelmesi bu olayın bir başlangıç sayılmasına yol açmış, bilimi bir çeşit yetinmeye götürmüş, bir çeşit coşku ile asıl yolu olan inceleme, daha öncesini arama ve anlama çabasından saptırmıştır. 


Ne var ki o gün bugün çok ileri gidilmiş ve elde edilen bulgularla olayın hiç de mucize olmadığı, akılla algılanabilecek tutarlı tarihsel bir süreç olduğu anlaşılmaya başlanmıştır. Bilimin de bugün asıl coşkusunu yaratan neden, mucizeyi aydınlatmak yolunda sayısız ipuçlarının hemen hepsinin Anadolu topraklarında bulunması, aydınlığın bir kez daha "Anadolu" denilen güneşin doğduğu ülkeden gelmiş olduğunu gösterir.


Friedrich Nietzsche'nin "Tragedyanın Doğuşu" adlı eserinde yaptığı Yunan varlığı üstüne yorum bugün de geçerlidir sanıyoruz. Yalnız tragedyada değil, ilkçağın Yunan denilen yaratıcılığında birbirinden ayrı iki öğeyi ayırmak doğru olsa gerek: Bu yaratıcılık iki tanrının simgelediği iki karşıt varlığın birleşmesinden doğmuştur. Bu iki tanrı da Apollon'la Dionysos'tur. 


Apollon aydın, durgun, ölçülü gücü simgeler, ışıktır, doğayı görme, varlığı akılla algılama ve akıl yetisine dayanan yöntemlerle biçimlendirme gücü ve yeteneğidir, Apollon plastik sanattır, ama aynı zamanda da öngörmedir, anlama ve kavramadır, ışığın doğayı bir projektör gibi aydınlatıp karanlık kalan sırlarını çözümlemesidir.


Ama bu güç, insanı bir seyirci ve bir taklitçi olmaktan da ileri götüremez, yaratıcılık insanın doğaya bir başka türlü coşkuyla karışmasını şart koşar, karanlık güçlerin gizemine ermesini. İşte bu gücü de Dionysos, şarap tanrı simgeler. 


Dionysos doğanın kendisi değil, bir ana tanrıça değil de, insana doğayla birleşmeyi sağlayan bir araçtır sanki. İnsan için düşünülmüş, yaratılmış bir tanrıdır. Nitekim insan dişisinden doğmadır, insana karışır ve insan çilesini çeker, taki taşkın gücünün ne denli bir nimet olduğunu anlatabilsin insana. 


Dionysos'un doğudan geldiğini, Anadolu'dan çıkıp Yunanistan'a güç bela girebildiğini efsane bağıra bağıra dile getirir. 


Nietzsche'nin Yunan varlığına özgü en şaşırtıcı yapıtı saydığı tragedyayı bağışlayana kadar akla karayı seçmiştir bu tanrı. Ama Apollon, durgun akıl gücü, bütün dalları ve bunları esinleyen perileriyle Apollon öz Hellen varlığı sayılırdı, Nietzsche'nin de bundan şüphesi yoktur herhalde.


Delphoi tanrısı Apollon bunca bilicilik merkezleri, tapınakları ve efsaneleriyle özbeöz Yunan, yani Yunanistan kökenliydi. Bu yanlışlığı bilim , Homeros'tan başlamak üzere metinleri iyice okumamış olduğu için işlemiştir. Arkeolojinin katkıları da eklenirse, gerçeğin gün ışığına yakında çıkacağı umulur.


Dionysos'a Yunanca "Eleutheros", hür, özgür, özgürlük veren sıfatı takılmış, Roma dininde de Latince adı, tam da bu anlama gelen Liber olmuştur.




Azra Erat - Mitoloji sözlüğü







Dionysos Şenlik Alayı Lahti - MS.190
Walters Art Museum
Dionysos panterlerin çektiği arabada, 
Aslanla beraber Herkül, Hayvanlar, Satyrler ve Nympler
Üst kısımda ise Dionysos'un doğumu














*Apollo: Etrüsk Aplu / Apulu , Hititlerde Apulinus'tur. Apollo kelimesinin Yunanca bir anlamı yoktur. 


* Dionysos, İskitlerin Sabazios tanrısından türetilmiştir.  İskit efsanesinde; "Targitaos'un üç oğlu vardır; Lipoksais, Arpoksios ve Koloksais. Gökten altından dört eşya düşer; Saban (pulluk), boyunduruk, kupa, balta (kılıç) ....Heredot" ve Saban bir Türk boyudur.



* Zaur Gasanov "ROYAL SCYTHIANS"

Azerbaycan Türkçesi ile e-book  ya da ıssuu


* Lipoksai, Arpoksai, Kolaksai - "ETHNIC ROOTS of the TATAR PEOPLE" Mirfatykh Z. ZAKIEV - link