6 Mayıs 2017 Cumartesi

Afganistan ve Türkler





"Babam ve Atatürk aynı hayali paylaştı, ama İngilizler bağımsız Afganistan istemedi. Afganistan Ruslar ve İngilizler arasında tampon bölgedir. İpek yolu Afganistan'dan geçer. Bu İskender'den beri böyle. Biliyorsunuz İskender'in eşi Roksana Afgan'dır."




"Osmanoğulları'nın son reisi Ertuğrul Osmanoğlu'nun eşi Zeynep Tarzi dayımın kızıdır. Annem Kraliçe Süreyya ile Zeynep'in babası Fettah Bey kardeş, ikiside Mahmud Beg Tarzi'nin çocuklarıdır. Büyükbabam Abdurrahman Han (Amanullah Han'ın dedesi) etnik grupları birleştirdi, küçük beylikleri kaldırdı ve kral oldu. Tarzi ailesi Kandahar Beyiydi, Kandarhar Serdarı deniliyordu. Abdurrahman Han, Tarzi ailesini çok başlılığı kaldırmak için sürgün etti. Annemin dedesi, yani Mahmut Tarzi'nin babası sürgün edildiğinde, Osmanlı Sultanı II.Abdülhamid'e soruyor 'ülkenize yerleşebilir miyiz ve nereye?' diye. Sultan II.Abdülhamid, Abdurrahman Han'ı küstürmemek için galiba Şam'a diyor. İstanbul'a çağırmıyor. Bu yüzden Şam'a yerleştiler. Sultan II.Abdülhamid onlara maddi yardımda bulunmuş. 




Sonraki kral Habibullah Han, Tarzileri affetti. Tekrar Afganistan'a döndüler. Böylece annem ve babam tanışabildiler. 1929'da isyancılar hükümeti ele geçirip babam Kral Amanullah Han tahttan indirilince Mahmud Beg Tarzi de hükümette olduğu için ülkeyi terk etmek zorunda kaldı. İkinci sürgün de böyle gerçekleşti."


"Reform hareketleri Amanullah Han'ın babası Habibullah Han ile başladı. Elektrik geldi. Erkekler için modern okullar açtı.  Dedem Habibullah Han İngilizlerle diplomatik ilişkilerde dikkatliydi. Denge politikası uyguluyordu. Ama babam gençti, daha sıkı bir reformistti, idealistti, heyecanlıydı. Harp okuluna gitti. subaylar Türk'tü. Onlardan Türkçe öğrendi. Fransızca bilirdi. Kayınbabası Mahmut Tarzi'den etkilendiği kesin. Mahmut Tarzi şair ve aydın bir adamdı.


Babam Amanullah Han kızların eğitim almaları için uğraştı. Önceden erkek öğrenciler eğitim için Avrupa'ya, kızlar Hıristiyanlarla flört etmesin diye mahsus Türkiye'ye gönderiliyormuş. Kandilli Kız Lisesi'ne 15 kız öğrenci gönderilmiş. Babam kızlar için okullar açınca onlar geri döndüler. Babam halka örnek olsun diye ablalarımı bu yeni açılan okullara gönderdi. Ayrıca kızlarını okula göndermek istemeyenlere altın verip teşvik ediyordu.


Babamın reformları İngilizler yüzünden başarılı olamadı. Casus çoktu. Bir de mollalar tabii. Hem İngiliz casuslar, hem mollalar karşı çıktı reformlara. İngilizler reform istemiyordu çünkü Hindistan Afganistan'ı örnek alır, ayrılırlar, Hint toprakları ellerinden gider diye korkuyorlardı. Babam Hindistan'ı ziyarete gitti Hintliler ona çok ilgi gösterdiler. Mısırlılar da babamı çok takdir ederdi. İslam ülkeleri Atatürk hilafeti kaldırınca, babama 'sen halife ol' dediler kabul etmedi.


Bu reformlar için modern ülkeleri inceliyordu. Radyo istasyonu gibi, Afganistan'ın pek çok teknik ihtiyaçları gibi, telefonu Fransa'dan, Pamuk fabrikaları, endüstriyel malzemeleri Almanya'dan satın alıp getirdi. Afganistan'a gemiyle getirelecekti bunlar. İsyan çıkıp babam tahttan indirildiğinde pek çoğu gemilerin üzerinde Afganistan'a doğru ilerliyordu. Uçak yoktu. Diğer ülkelere yaptığı resmi ziyaretler çok uzun sürüyor, tahttan uzak kalıyordu. Mahmud Beg Tarzi de uyarmış 'ayrılmayın' diye ama... Darbe oldu işte."




"Atatürk'ün babam ile güçlü bir ordunun önemiyle ilgili sohbet ettiği de, babamın orduyla yeterince ilgilenmediği de doğrudur. Babam militer bir insan değildi. Türkiye'de reform yapan Atatürk asker kökenli, babam ise ailesi asırlardır Afganistan'ı yöneten kral. Asker gibi düşünemezdi. Babamın değil ama benim kendi kanaatim şu: Ordu güçlü olsaydı da bir şey değişmezdi. Değişmeyecekti. İngilizler reforma, gelişmeye izin vermeyeceklerdi. O zaman İngiltere çok güçlü bir devletti. İstediğini yapardı. İngilizler için doğal kaynakları zengin olan Hindistan çok önemliydi. Hindistan'ın yanı başında reformlarla gelişen, bağımsız bir Afganistan istemedi. Hindistan'a kötü örnek olabilirdi. Ve İngilizler Kral Amanullah'tan çekindiler, çünkü reformcuydu, yenilik yanlısıydı. 


Babam, Nadir Han'ı Fransa'ya Paris sefiri olarak görevlendirmişti, ama isyan çıkıp Kral Amanullah ülkeyi terk etmek zorunda kalınca o gelip bastırdı ve tahta oturdu. Uzun yıllar boyunca ülkede istikrar sağladı diyorlar ama... Aslında bir asker olan Nadir Han İngilizlerin dediğini yapınca ülkenin başına geçti. İngilizlerin istemediği hiçbir şey de olmadı.


Ruslarda müthiş bir ispiyonaj vardı. Bunu kimse bilmez. Paris'e gitmeden önce değil, gittikten sonra Ruslar babama gelip 'Nadir senin düşmanın, İngiliz e Fransızlarla işbirliği yapıyor' dediler. 'İzin verin ortadan kaldıralım' dediler. Doğrusu Ruslar adam öldürmeyi çok iyi bilirlerdi. Babam inanmadı, 'Katiyen olmaz' dedi. 'O benim generalim' derdi, çok güvenirdi. Ama bence Ruslar haklıydı. Babam hata etti. Nadir Han İngilizleri dinlediği için sorun çıkmadı."


"Babam Avrupa'dan sonra Türkiye'yi ziyaret ediyor.  Atatürk Amanullah Han onuruna yemek veriyor. Babam içki içmezdi, Atatürk de bunu bildiği için kibarlık yapıp kralın yanında içmiyor. Amanullah Han da Atatürk'ün rakıyı sevdiğini biliyor. O da kibarlık edip rahatça içsin diye eşi Kraliçe Süreyye'yı nedimeyle beraber bırakıp yemeyi bitince masadan kalkıyor. Atatürk de kral kalkınca rakısını içip bu iki güzel hanıma zeybek oynuyor.


Babam tahttan sık sık mektuplaşıyorlardı. Biz sürgündeyken Atatürk kendi sefirleri vasıtasıyla sorar, haber alırmış. Babam tahttan inince Atatürk yeni gelen kralı hemen tanıdı ama diploması böyle bir şey zaten. Babam, Atatürk'e 1930 yılının yazını İstanbul'da geçirmek istediğini haber vermiş. Atatürk de Boğaz'daki Zarifi Yalısı'nı Amanullah Han'a tahsis etti. Bir Yunan oturuyormuş orada galiba. Atatürk onu çıkarmış 'Kral Amanullah burada kalacak' demiş. Hatta Atatürk bizim için bir de yat tahsis etti. Atatürk ölünce babam çok üzülmüştü. Cenaze için geldiğinde Pera Palas'ta kaldı. Sonraki bir tarihte, o otele gittiğimizde 'babanız burada kaldı' dediler bana. Bunu kimse bilmez. Uzun süre tabutun hemen arkasından yürüdü babam. 


Babam da Zürih'te vefat etti. O sırada tahtta olan Zahir Şah çok kurnazdı. Babam vefat edince Afganistan'da durmadı, cenaze geleceği zaman başka bir yere gitti. Amanullah Han'a gösterilen ilgi ve sevgiye şahit olmak istemedi. Celalabat'a gönderdi cenazeyi, Kabil'e kabul etmedi. Tören Kabil'de olsaydı halk galeyana gelebilirdi. Celalabat, Kabil gibi kalabalık değil. Halk cenazede şahın oğluna değil, ağabeyim Rahmetullah'a çok ilgi ve sevgi gösterdi. Ama sadece bir hafta kalabildi. Bir haftanın sonunda kral kibarca 'sizi misafir etmekten memnuniyet duyduk' diyerek gönderdi. Ağabeyim Rahmetullah siyasal bilgiler eğitimi alırken, ağabeyim Ehsanullah mühendis oldu ve okullar açtı.  Siyasete atılmaları için destekleyen çoktu, ama bizim aile siyasetle ilgilenmedi.


Ben ise Afganistan'a ilk kez 1968'de annem Kraliçe Süreyya vefat edince gittim. Çok güzeldi Afganistan, küçük bahçeli villalar vardı. Şimdiyle kıyas edilemez, bugün berbat bir durumda. Afgan halkı çok kibardır. Sert olan Talibandır. Taliban Afgan bile sayılmaz zaten, Farsça da konuşmuyorlar. Onlar çoğunlukla Pakistanlı. 


Afganistan'ın bugünlere gelmesi Davud Han ile başlar. Zahir Şah İtalya'ya tedavi için gidince kuzeni Davud Han darbe yaptı. Askerleri eğitim için daha önce Türkiye'ye gönderiyorlardı. Davud Han Rusya'ya göndermeye başladı. Hepsi komünist oldular. Davud Han'dan sonra da zaten toplanamadı bir daha Afganistan. Fakir aileler Pakistan'a gittiler. Hayatları berbattı. Orada çadırlarda yaşıyorlardı. hiç bir şey yok, karınları doğru düzgün doymuyor, okul yok, pislik içinde her yer. Mollalar dedi ki: çocukları bize verin okutalım. Ve işte öyle başladı her şey. Taliban çocukların karnını doyurdu, kalacak yerleri vardı. Aileler memnundu. 


Suudi Arabistan parası ile tabii ki Vahabi eğitimi aldılar. Aralarında Afgan Farsçası bile konuşmuyorlar. Pakistan kaynaklı olduğu için Urduca konuşuyorlar. Afgan mücahitler Ruslarla savaşırken Amerika mücahitlere, Ruslar gitsin diye çok ciddi yardımlar yaptı. Afgan topraklarında afyon çok rahat yetişiyor. Her yer afyon oldu. Amerikan ve İngiliz mafyasının işine geliyordu bu. Afyonu Taliban'dan satın alıyorlardı. Karşılığında onlara silah veriyorlardı. Yani Amerika Taliban'ı büyüttü. Şimdi bilmiyorum Amerika kendini suçlu mu hissediyor? Sonra afyon yetiştirip satılması yasaklandı. Yerine safran yetiştirin dendi. Ama safranı yetiştirmek zor. Halk aç kaldı. Asıl sorun fakirlik. Nasıl bitecek bu kargaşa? Şimdi maalesef doğalgaz ve petrol bulundu. Kim bilir daha neler olacak! Çocukların ellerinde silah var, oyuncak nedir bilmiyorlar.... 


İki türlü Taliban var. Siyah Taliban ve Beyaz Taliban. Siyah Taliban Pakistanlılardan ve Suudilerden oluşuyor. Beyaz Taliban ise Afganlardan, sertlik yanlısı değiller. Yaptıkları tek zararlı şey hırsızlık. Şimdi Karzai Beyaz Taliban'ı yanlarına çekmeye çalışıyor, gelsinler bize katılsınlar diyor. Ama sonuç ne olur bilemem.


Prenses Naciye, İlter Doğan ve Kraliçe Süreyya


Biz 6 kız, 2 erkek kardeşiz. Ablam Amine bir Yugoslav ile evliydi ve Türkiye'de yaşıyordu. Bir davet sırasında İstanbul'da sonradan eşim olacak İlter Doğan ile tanıştım ve burada yaşamaya başladım. İstanbul Üniversitesi'nde İtalyan Dili ve Edebiyatı dersleri verdim. Bu sene (2010 Nisan) kızım Hümeyra ile Afganistan'a gittik. Dışişleri Bakanlığı davet etti. Babamı anmak için bir toplantı yaptılar. Karzai hükümeti düzenledi. Pek çok kişi bana 'Ah keşke babanız kalaydı, o zaman burası Japonya olurdu' dedi."...


Afgan Prensesi Naciye
Atlas Tarih , Eylül 2010, sayı 03
Röportaj: Behice Tezçakar
Fotoğraflar: Prenses Naciye Doğan Özel Kolleksiyonu.









* * *


Afganistan’da Türkler


Türklerin tarih boyunca yayıldıkları ve devletler kurdukları ülkelerden birisi olan Afganistan’da Türkler, girdikleri devreden itibaren 18. yüzyılın ortasına kadar bu ülkeye ve onun siyasi ve sosyal yapısına hâkim olmuşlardır. Yaklaşık iki bin yıl Türklerin hâkimiyetinde olan Afganistan’da yaşayan bütün milletler ve dinler varlıklarını korumuşlardır. Bu topraklara Afganistan adı 1747 yılında bugünkü Afganistan’ın kurucusu Ahmet Han Abdalı tarafından verilmiştir. Afganlar olarak iktidara gelen Abdallıların, Eftalit-Akhunların uzantısı olduğu kesinleşmiş durumdadır. Bu arada Abdalılar, Gılcaylar veya Halaçlar, Çağatay Türkleri ve Taymaniler Afganlaşmış Türk kabileleridir.


Bugün Peştunların kalabalık bir bölümünü teşkil eden Gılcayların, tarihi kaynaklarda Halaç (Kalaç) Türkleri olarak geçtiğini biliyoruz. Bugün Peştuca, Gılcay olarak telaffuz edilen bu kabilelerin isminin aslında Halaç olduğu ve iktidarı kaybettikten sonra Afgan kabileleri ile kaynaşmış ve yavaş yavaş dillerini kaybetmiş oldukları tarihi kaynaklarda ayrıntılı şekilde verilmektedir. Böylelikle Afganistan nüfusunun büyük bir çoğunluğu yani yüzde yetmişinden fazlasının Türkler ve Türk asıllı kavimlerden oluşmuş olduğu ortaya çıkmaktadır. (Turan Can - TİKA-Araştırmacı-Kabil-Afganistan/Altaylı)




Elinde kuş tutan bir avcı, daire içinde artı ve dört nokta (Tengri), Tekeler,Atlar ve Avcılar











"Doğumdan 900 yıl önce, Perslerin gelmesine değin Yakındoğu'da Eklemeli dilli ve Sami elleri yaşamış, kurulmuş uygarlık onların ürünü olmuş ve Hint-Avrupalı halklardan bu yerlerde bulunmamışlardır." 
"Persler MÖ.550 civarında bu bölgeye gelmiştir."

Prof.Dr.Muhammed Taki Zehtabi (Kirişçi)/Ferhad Rahimi 


KALAŞ TÜRKLERİ - Yrd.Doç.Dr.Turgay CİN