"Yaklaşık 450 yıldır Rus hakimiyeti altında bütün maddi ve manevi varlıkları yağmalanmış olan Tatar Türkleri herşeye rağmen bugün Türk dünyasının en önemli temsilcilerinden biri olarak varlıklarını devam ettirmektedirler. Mişer Tatarları da büyük Türk dünyasının Tatar grubu içerisinde varlığını sürdüren ve geçmişin aksine Tatar adını benimseyerek
Tatar Türklüğü içerisinde yerini almış olan önemli bir Türk boyudur."
Dr. Ercan Alkaya
Tarih boyunca Sürgün, işgal ve ekonomik nedeniyle sık sık yer değiştiren Tatarların, gittikleri her ülkede yöre insanı ve yerel devlet ile uyumlu, katkı yapan ancak kimliğini de muhafaza eden bir diaspora kültürü oluşturduğunu söylemek mümkün. Tatarlar, yaşadıkları coğrafyanın saygın ve yerli vatandaşları olurken, kökleri ve vatanları ile bağlarını asla koparmayan, Sürgün sonrası Kırım'a yeniden dönüş serüvenlerinde görüldüğü üzre, imkansızlıklar içinde direnç ve azimlerini asla kaybetmeyen kıymetli bir Türk topluluğu olarak, tarihimizde eşsiz bir yere sahipler.
Bunlardan en ilginci, şüphesiz Finlandiya Tatarları'dır. Özellikle Somalili, Suriyeli, Iraklı mülteciler ve onların getirdiği sosyal-ekonomik sıkıntılar nedeniyle aşırı sağın güçlendiği, siyasetin kızıştığı Nordik Ülkeler'de, Finlandiya Tatarları saygın bir azınlık olarak farklı bir hikayenin de mümkün olabileceğini gösteren bir örnek teşkil ediyorlar. Evren Küçük'ün "Finlandiya'da Türk Tatar Toplumu" makalesinde de işlendiği üzere, Finlandiya'daki Tatarlar buraya Nijninovgorod (Grokiy) vilayetinin Sergeç ilçesindeki küçük Mişer Tatar köylerinden gelmişlerdir. Ruslar tarafından bölgeye yerleştirilen Kazan Tatarları, genelde kürk ticareti ile uğraşmışlar ve ciddi başarı göstermişlerdir. Finlandiya'nın bağımsızlığını takip eden dönemde, Rusya içerisinde kalan Tatar bölgeleriyle iletişimi kesilen bu Tatarlar, yerli kültüre de entegre olarak, "Finlandiya Tatarları" olarak anılmaya başlamışlar.
Cumhuriyetin ilk anlarından itibaren Sadri Maksudi, Yusuf Akçura gibi önde gelen Tatar simaların da etkisiyle, Finlandiya Tatarları Türkiye'den sürekli yardım alan Finlandiya Tatarları, bugün 1000 kadar nüfuslarıyla saygın yerlerini, dil, adet ve dinlerini koruyorlar. Yalnızca, öğretmen ve kitap malzemelerinin genellikle Türkiye'den gitmesi nedeniyle, konuştukları lehçe bugün Tataristan'da konuşulan Tatarca'dan çok, Türkiye Türkçesi'ni andırıyor, Kırım'ın Yalıboyu şivesine benzer biçimde. Bu küçük ancak ilginç Türk topluluğuna dair kişisel merakım ise, yıllar önce yalnızca "teaser"ını izlediğim ve "Finlandiya - Gardaşlarımız gelmiş" ibaresini gördüğüm bir belgesel ile başladı.
Belgeselde ibareyi görünce, "kesinlikle Finlandiya Tatarları"dır diye düşündüm, yalnızca ismen, böyle bir grup olduğunu biliyordum, Litvanya (Lipka) Tatarları gibi. Fakat o dönemde, belgeseli bulup izlemem mümkün olmadı. Yıllar sonra bir "pazarlama" makalesi yazacakken, belgesele konu olan ticaret sergisine değinmek istedim, bu vesileyle de Finlandiya Tatarlarının kardeşlik gösterisini de izleyerek merakımı gidermiş oldum.
"Karadeniz" vapuru, cumhuriyetin ilk yıllarında hem ticari ilişkileri geliştirmek, hem de Türkiye'nin yeni yüzünü dünyaya tanıtmak için Avrupa'yı dolaşması ve Türk ürünlerini tanıtması öngörülen bir gezici sergi. Akdeniz'i, Manş'ı ve Baltık'ı geçerek Finlandiya'ya, oradan Leningrad'a kadar uzanan yolculuğunda, başından yüzlerce macera ve tatlı anı geçmiş, erken dönem cumhuriyet tarihinin en ilginç motiflerinden biri. Bu vapurun hikayesini anlatan ‘’Seyr-i Türkiye: Karadeniz’’ 80 yıl sonra ardından Garanti Bankası ve Netherlands Culture Fund’un sponsorluğu ve Osmanlı Bankası Müzesi’nin katkılarıyla hazırlanmış.
Belgeselin konusu elbette ilginç, ancak Finlandiya'da, vapur yolcularını da şaşırtan bir başka ilginçlik yaşanıyor: Karşılamaya oldukça kalabalık bir kitle geliyor ve kitleden Türkçe sesler yükseliyor! Yolcuları, Finlandiya Tatarları "gardaşlarımız gelmiş" diyerek karşılıyorlar. Uzun bir yolculuk sonunda anadilinde selam duyan vapur yolcuları, şaşkınlık ve duygusallıklarını gizleyemiyorlar.
İnsanın aklına, Kazan Türk Esirlerine Muavenet Cemiyeti, Çilabi Türk Esirlerine Yardım Komitesi gibi organizasyonlarla, Rusya'da bulunan Türk esirlere destek için örgütlenen Tatarlar geliyor. Ve bize "uzaktaki kardeşimiz"i hatırlatan Mağcan Cumabayulu gibi, ne kadar engin ve güçlü bağlarla örülmüş bir ailenin üyesi olduğumuzu hatırlatan bu güzel insanlar, Finlandiya'da yaşamaya devam ediyorlar.
M. Bahadırhan Dinçaslan, 3 Şubat 2017
QHA Türkçe Sayfa Yayın Yönetmeni
Her yıl 20 Mayıs'ta şehitlerini anıyorlar
Merchant and Writer: Hasan Hamidulla (1900-1988)
Mishar Tatars in Finland are Turkish Tribes, who speaks also Turkish
* * *
Eşsiz deha, büyük Atatürk’ün Türk turizminin ilk adımını attığını biliyor musunuz?
Hasan Aslan makalesi (2014)
Karadeniz Vapuru'nda öğle yemeği yerken, Mudanya. (13 Haziran 1926)
Atatürk, geminin hatıra defterine şunları yazmıştı:
“Sergi, başarıya ulaşmış bir eserdir. Bende gayet iyi izlenimler meydana getirdi. Sunuş tarzı çok iyidir.
Hazırlayıcısını takdir ve tebrik ederim.”
Vapurun yolcuları arasında 3’üncü Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın oğlu Refi Bayar, Anadolu Ajansı’nın kurucularından şair Kemalettin Kamu, İstiklal Marşı’nın bestecisi Zeki Üngör, ilk Türk kadın gazetecilerden Bedia Arseven, ilk Türk kadın milletvekillerinden Mebrure Gönenç ve şair Orhan Veli Kanık’ın babası müzisyen Veli Kanık gibi isimler de yer almıştı...
"Vapurdakilerin heyecanı, Söğütlü yatının küpeştesinden mendil sallayarak vapuru selamlayan Mustafa Kemal'i görünce daha da arttı. Seyyar sergi fikrine başından beri destek veren Reis-i Cumhur için yeni ülkenin yüzü olacak bu vapur büyük önem taşıyordu."
"Karadeniz'in ülkeden ayrılma vakti gelmişti. Önlerinde uçsuz bucaksız ufukta onları Türk vapurlarının hiç seyretmediği denizler, ilk kez demir atılacak limanlar, görülmedik ülkeler beliyordu. Yapılan onca hazırlığa rağmen yolculuk boyunca kimi sıkıntılarla karşılaşacaklardı. Planlanan güzergah üzerinde bazı rotaların haritaları dahi yoktu. Seyyar sergi bilinmezlerle dolu bir yolculuğa çıkıyordu. Avrupa macerası başlıyordu."
Ziyaretçileri üç-dört çeşide ayırmak mümkündür. Bunlardan bir grup, Barselona'da yerleşmiş olan Türk tebaası Musevileridir. Musevi vatandaşlarımız bize bir de ziyafet verdiler. Bu ziyafette hem lafız hem de mana itibariyle ehemmiyetli bir de nutuk söylediler. Nutuklarında, Türkiye'ye Meşrutiyet demelerinden, ziyafet sonrasının üzerine 'Barselona'daki Osmanlı Kolonisi' diye yazmış bulunmalarından anlaşılıyor ki bu vatandaşlarımızın yeni Türkiye'den haberleri yok. Musevilerin Osmanlı İmparatorluğun yıkıldığını ve yerine Türkiye'nin kurulduğunu o akşam öğrendiklerini söylediler.
Marsilya'da büyük bir ilgi ile karşılanmasına rağmen, dönüşte tekrar uğrayacağına söz verir. Fakat Türkiye'den gönderilen uyarı telgrafının geç gelmesiyle, Marsilya'da Ermenilerle beraber Fransızlar protesto eder. Gerekçe ise Bozkurt-Lotus davasıydı.
Paris'te Eyfel kulesine çıkıp ezan okuyan Özbekler tekkesi Şeyhi Ata Efendi....
Londra'da 6 gün içinde 25 bin ziyaretçi...
Amsterdam'a giderken kılavuz kaptan herkesin bizi sabırsızlıkla beklediğini söyledi. Çünkü, Karadeniz Vapuru, Wilis olarak 1905'te bu ülkede inşa edilmişti.
Hamburg; Lütfi Kaptan yabancı olmadığı bir limana demir atmıştı... Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra 1800 Alman esirini Akdeniz vapuruyla İskenderiye'den alarak vatanlarına kavuşturmuştu.
Helsinki - Finlandiya : Vapuru karşılayanların arasında Türkçe seslenenler vardı, Karadeniz vapuru şaşkındı. Karadeniz Vapuru'nu ilk kez yüksek düzeyde bir devlet görevlisi tarafından ziyaret ediyordu; Finlandiya Dış İşleri Bakanı... Vapura binen ziyaretçiler "Gardaşlarımız gelmiş..." diyerek sarılıyorlardı. Bunlar yıllar önce Rusya'dan sürülen Kazan Türkleriydi....
Leningrad'ta 100'e yakın Sovyet görevlisi bindi. Fotoğraf makineleri toplandı ve telsiz dairesinin kapısı mühürlendi. Kasadaki para sayıldı ve kayıt altına alındı. Gemi personelinin ve heyetinin pasaportlarına el konuldu. Kentte dolaşmak için birer kimlik verildi. Leningrad bizi çok ta dostane bir şekilde karşılamamıştı... Sıkı denetim sadece vapurdakilere uygulanmıyordu, ziyaretçiler izin belgesi almak zorundaydı. Daha sonra bunun olağan uygulamalar olduğunu öğrendik. Karadeniz Vapuru ilk kez liman vergisi ödememişti ve hem Sovyet yetkilileri hem de halk büyük ilgi gösterdi. Sovyetlere göre sergiyi günde 9 bin kişi ziyaret etmişti. Leningrad Ticaret Odası 150 kişilik bir heyet onuruna davet verdi....
*
Bir beyaz vapur ki, temsil ettiği ülkenin nişanelerini koynunda taşıyarak, 86 gün boyunca Avrupa’da yol aldı.
Bir beyaz vapur ki, temsil ettiği cumhuriyet adına 12 ülkede 16 limana demir attı.
Bu beyaz vapur içindeki mütevazi ürünler, yeni kurulmuş bir cumhuriyetin kalkınması için, Avrupa pazarlarında kendine bir yer aradı.
Bu beyaz vapur içindeki bir avuç insan, yeni kurulmuş bir cumhuriyetin aynası olmak için çabaladı.
O vapur ki, kimilerince yerden yere vuruldu.
Kimilerince göklere çıkarıldı.
Bazılarına göre yapılan onca emek, harcanan onca para heder oldu.
Bazılarına göreyse Avrupa’nın kafasındaki fesli, çarşaflı, bağnaz Türk imajı tarumar edildi.
O vapur ki, gittiği kimi ülkelerde izdihamla, kimilerindeyse ilgisizlikle karşılandı.
En itibarlı günlerini, genç Türkiye Cumhuriyeti’ni temsil eden seyyar sergiyi taşıdığı yıllarda yaşayan, Karadeniz vapuru, ne yazık ki kendi sularında unutuldu.
Ev sahipliği yaptığı seyyar sergi de aynı kaderi paylaştı.
Sergi, dönemin gazeteleri dışında tarih sayfalarında kendine geniş yer bulamadı.
Yolcularının teker teker yitip gitmesiyle anılardan da silindi gitti.
Bugüne kadar, Karadeniz seyyar sergisinden pek çok kimsenin haberi bile olmadı.
Cumhuriyetin 3’üncü yılında Türkiye’yi Avrupa’ya tanıtan sergi gemimiz 1951’de yok edildi.
2006 yılına ait belgeselin yönetmeni Soner Sevgili, müziğini Emre Irmak bestelemiştir.
ilgili:
"Kalevala, 19.yüzyıl epik şiir eseridir ve Elias Lönnrot Finlandiya'daki "TURKU" Kraliyet Akademisi'nde okumuştur. Ve KALEVALA şiirinde de "ATHI" ve "TYRYA (TURYA)" kelimeleri geçer." - KURT