Ruslar tarih sahnesine çıktıklarından itibaren çeşitli Türk Devlet ve kavimleriyle yanyana yaşamış ve birçok alanda etkileşimde bulunmuşlardır. Hazar Kağanlığı, Bulgar Devleti, Avarlar gibi devletleri görüyoruz ki, bu münasebetlerin ilk aşamasında Rusların yanyana yaşadıkları Türk Devlet ve kavimleri olmuştur. Daha sonraki tarihlerde ise daha farklı Türk Devlet ve kavimleriyle karşı karşıya kalmışlardır. Bunların başında Kıpçaklar ve Peçenekler ve yine İdil-Bulgar Devleti geliyor.
Şimdi ilk dönem olarak adlandırabileceğimiz bu dönem, yani 9. veya 10.yüzyıla kadar olan münasebetlerde üç önemli özellikten bahsedebiliriz. Bunlar Avrasya coğrafyası için verilen mücadeledir. Çünkü Türk kavimleri doğudan gelirken, Karadeniz'in üst coğrafyasına, Rus kavimleri de Baltıklar ve İskandinavlar'dan geliyorlardı. Ve bu coğrafyada hakim olabilmek için kendi aralarında bir askeri mücadele veriyorlardı. Tabi hiçbir zaman ticari münasebetler kesilmemiş ama bu dönemin en önemli özelliklerinden biri de en üst seviyede evliliklerin yapılmasıdır.
Türk Rus münasebetlerinde evlilik konusu ele alındığında biz hep şuna alışığız, o da Türk erkeklerinin Rus kızlarıyla evlenmesi, veya Osmanlı sultanlarının hareme Rus kızlarını almasıdır. Halbuki, bu Türk Rus münasebetlerinin ilk döneminde tam tersi bir durum söz konusudur. Nitekim Rus Knezleri Türk Hanlarının kızlarıyla evlenmişlerdir. Buna bir örnek vereyim: Çernigov Batı Rusya Knezlerinden biri Çernigov Svyatoslav Kıpçak Hanı Ayep'in kızıyla evleniyor. Bu örneği vermemin nedeni ise, bu evlilikten doğan İgor, ve daha sonra o da Rus Knezi olacaktır ki, Knez İgor'un Türk Tarihi açısından özelliği Kıpçaklarla mücadele etmesi ve bu mücadelenin Rusların ilk destanı olan "İgor Destanı"na da bu mücadelenin konu edilmiş olmasıdır. Yani Rusların ilk destanları Türk Tarihini veya Türklerin Ruslarla münasebetlerini ve mücadelesini konu etmektedir.
Daha sonraki dönemde belirttiğim gibi İdil-Bulgarları ile karşı karşıya kalmışlardı. Bu dönemin önemli özelliği ise, bildiğiniz gibi İdil-Bulgarları Türk Devletleri arasında İslamiyeti kabul eden ilk devlettir. Yani lise kitaplarında her ne kadar Karahanlılar yazsa da bu yanlış bir bilgidir. İdil-Bulgarı daha 10.yüzyılın başında İslamiyeti kabul ettiklerinde Ruslara da böyle bir teklifte bulunuyorlar, İslamiyeti kabul etme teklifinde, ama Rus Knezi Vladimir, tabi bütün dinleri araştırtıyor ve İslamiyette zina, içki ve domuz etinin günah olmasından dolayısıyla ve Rus yıllıklarından okuduğumuz kadarıyla sünnetten korktuklarından dolayı İslamiyeti kabul etmiyorlar ve teklifi red ediyorlar. Çok geçmeden de Ruslar Hıristiyanlığı resmi olarak kabul ediyorlar. Türk Rus münasebetlerinin bu döneminden itibaren ilişkilerde din faktörü de önemli rol oynamaya başlıyor.
Ruslarla Türklerin karşılıklı etkileşimlerinin zirvede olduğu dönem Altın Orda dönemidir. Bildiğimiz kadarıyla Altın Orda Devleti Türk-İslam Devleti'dir ve yaklaşık üç asır boyuncada Rus şehir Knezliklerini kendi hakimiyeti altında tutmaktadır. Bu sürede çeşitli etkileşimde bulunuluyor. Nitekim Rusların en önemli tarihçilerinden ve belki de ilk Rus Tarihini yazan Karamzin (Nikolay Karamzin, 1766-1826) Altın Orda dönemiyle ilgili şöyle bir cümle kaydetmiştir kendi eserinde : "Moskova ihtişamlığını Altın Orda Hanları'na borçludur."
Ve gerçekten de gerek siyasi, gerek kültürel ve ekonomik alanda birçok konuda Altın Orda Devleti'nin Rusya üzerindeki etkisini hissetmek mümkündür. O kadar ki, Tatar tarihçi Rızaeddin Fahreddin'de (1859-1936) konuyla ilgili bir yorumda bulunuyor ve diyor ki : "Altın Orda Hanları olmasalardı (bunun sebebini şimdi açıklayacağım), bugünkü Rusya'nın kuruluşu mümkün olmayacaktı, ne Petrolar, ne de Katerinalar sayesinde bu mümkün olabilirdi." Bunun en büyük nedeni tabi ki Altın Orda hakimiyetine girmeden önce Rus Knezlikleri "Şehir Knezlikleri" şeklinde varlıklarını sürdürüyorlardı. Altın Orda Devleti hakimiyeti altında girdikten sonra birleştiler, ortak düşmana karşı. Bu belki dolaylı bir etken ama daha sonra Hanlar hep Moskova Knezliğini desteklediklerinden dolayı Moskova diğer Rus Knezlikleri de kendi etrafında birleştirmeyi başaracaktı. Bundan dolayı Rızaeddin Fahreddin Altın Orda Hanlarını aslında bir şekilde suçlamış oluyor.
Tabi siyasi yetki vardı, yine Rus Knez Kilisesi bu dönemde tarihinin en rahat dönemini geçirmiştir. Çünkü, gerek Cengiz Han, gerekse onun kurduğu ya da daha sonra Türkleşen ve İslamlaşan devletlerde bütün dinlere karşın müsamalı davranılmıştır. Kilise bu dönemde güçleniyor ve Rus Knezliklerin Moskova etrafında birleşmesinde önemli rol oynuyor. Dolayısıyla bu süreçte Hanların aslında belki yanlış bir politika izlediğini söyleyebiliriz.
Çar ünvanı, biliyorsunuz Rus hükümdarları ve Petro'ya kadar hep Çar olarak adlandırılıyordu. Çar ünvanını Ruslar önce Bizans [Doğu Roma] imparatorları için kullandılar. Daha sonraki süreçte ise Altın Orda Hanları için kullandılar. Ve en son ancak Altın Orda hakimiyetinden kurtulduktan sonra Ruslar kendi hükümdarları için kullanmaya başlıyorlar.
Burada önemli olan husus ise Özbek Han kendi kızını Rus Knezi Yuri ile evlendiriyor ve ona bir şapka hediye ediyor. Bu şapka daha sonra bütün Rus hükümdarlarının tahta çıktıklarında taktıkları taç şeklini alıyor, ki IV.İvan'da Petro'da dahil buna. Maalesef Ruslar buna, bu şapkanın Özbek Han'dan veya Altın Orda'dan kaldığını kabul etmiyorlar ve Monomah Şapka adını vermişlerdir ki o da Altın Orda öncesinde Rusya hüküm süren bir Knez idi. Ve işin ilginç tarafı, 1682'de bunun kopyası yapılmıştır, çünkü İvan ve Petrov Alekseyeviçler, 2 Çar birlikte Rus tahtına çıkmıştı.
Yine bu dönemin önemli özelliklerinden biri, Çarlık Rusya'sı döneminde Rus-Türk münasebetleri açısından 2 Türk kökenli hükümdarın Rus tahtına çıkmış olmasıdır. 1574 yılında IV.İvan, Korkunç İvan [1533 -1584, ilk Çar] olarak da bilinmektedir Türkiye'de. Büyük bir sorun yaşıyor kendi devletinde, düzeni sağlayamıyor ve büyük bir muhalefetle karşılaşmakta, bunu da ancak Altın Orda'dan bir Han'ın Rusya'da tekrar düzeni sağlayabileceği düşüncesiyle, Altın Orda'nın varisi olan Kasım Hanlığı'nın hükümdarını Sayın Bulat'ı ; ki kendisi daha sonra Hıristiyanlığı kabul ederek Simeon Bekbulatoviç [1574-1576] adını alıyor; onu Rus tahtına Çar olarak çıkarıyor.
Sayın Bulat
Boris Godunov
Sayın Bulat ve Boris Godunov yüzde yüz Türk'tür.
İkinci Türk kökenli, Rus tahtına oturan hükümdar Boris Godunov'tur [Baris Gudunov, 1598-1605], aynı zamanda IV.İvan oğlu I.Fyodor'un damadıdır. Gudunov'un önemli özelliği ise IV.İvan öldükten sonra oğlu I.Fyodor'da aklen zayıf olduğu için Rus tahtına çıkacak kimse kalmıyor, aynı zamanda Yuri Hanedanlığı da bu şekilde sona ermiş oluyor, Rus Duması (Meclisi) Boris'u ki İvan döneminde çok güçlü bir devlet adamıydı, Çar olarak tahta çıkartmış oluyor. Kendisinin soyunun da Altın Ordalı Çet Mirza'ya dayandığı bilinmektedir [Saburov-Gadunovlar].
Rus tahtında Türk kökenli Çarların yanısıra birçok Rus Çariçesi'nin de Türk kökenli olduğu bilinmektedir. Bunlardan en önemlisi Elena Glinskaya, IV.İvan'ın annesi olması açısından önemli, ikinci önemli çariçe ise Natalya Naryshkina [1651-1694]'dır, I.Petro'nun annesiydi ve Rus kayıtlarına baktığımızda çok güzel bir kadın olarak tasvir ediliyor, her ne kadar portrede çok şişman gözükse de. Bildiğiniz gibi Orta Çağ Avrupa'sında Rusya'da dahil olmak üzere şişmanlık bir güzelliğin ve zenginliğin göstergesiydi. Bundan dolayı Rus Çariçeleri de kendi aralarında yarışıyorlardı, daha şişman ve dolayısıyla daha güzel olmak için.
Natalya Naryshkina
İvan ve Petro sadece anne tarafından Türk'tür.
Tabi bu evlilikler yalnızca üst düzeyde yapılmıyordu, aynı zamanda halk arasında da Türklerle Ruslar arasında evlilikler yapılıyor ve bundan dolayı da Rusya'da bir atasözü ortaya çıkıyor : "Rus'un altını kazarsan Tatar çıkar", yani Türk çıkar şeklinde. Ve bu sözü yeni dönemde Vladimir Putin'de çok gündeme getirmekte özellikle etnik meseleleri dile getirdiğinde. Ama son dönemdeki gelişmeler, eşinden ayrılmasıyla birlikte bize şunu göstermektedir, ki aslında bu hareketini açıklamak belki de bir zemin hazırlamış olabilir. Çünkü 2 hafta önce eşinden ayrıldı ve yeni arkadaşı da yine Türk kökenli, Özbek Türklerinden Alina Kabaeva'dır, dünyaca meşhur bir sporcudur.
Altın Orda etkisine dönecek olursak, siyasi etkilerin olduğunu söyledik, Hanlar, Rusları batıdan gelen tehlikelere karşı koruyor ve bu şekilde aynı zamanda Katoliklere karşı da koruyor. Nitekim, Rusya'da tarih kuruluşları tartıştığında hep şu soruyu soruyor: Acaba işte Knez Vladimir İslamiyeti kabul etseydi dünya bugün ne şekilde değişirdi? Ya da Altın Orda Hanları Rusları Katoliklerden korumasaydı yine Rusya bugün acaba tam olarak bir batı ülkesi olabilir mi, gibi sorular sorulmaktadır.
İdari ve askeri etki görüyoruz Altın Orda'nın Rusya üzerinde. Rus toprakları aynı Türk sistemindeki onlu sisteme göre taksim edilmişti. İktidar; Altın Ordu sonrasında Rus hükümdarları Hanlar kadar çok etkili ve sert olacaklardır ki, batılı seyyahların seyahatnamelerine baktığımızda Rusya'yı ziyaret ettiklerinde hep şunu soruyorlar: "Rus tahtında hangi Han oturuyor?". Aslında Çar'ı kastediyor, çünkü Çar kadar güçlü ve etkili birini kastediyorlar.
Hukuk alanında etkinin olduğunu görüyoruz. İdam cezası Altın Orda ile birlikte başlatılmıştır Ruslar'da. Diplomasi; Tatarca, yani Tatar Türkçesi I.Petro dönemine kadar diplomaside ikinci resmi dil olarak kullanılmıştır. Postacılık; Hanların kurdukları yan posta istasyonları bütün Rusya'da kurulmuş ve Rus yollarını Avrupa'da en güvenilir yol haline getirmiştir. Ekonomide de etkisini görüyoruz. Rusya'daki para anlamındaki dengi kelimesi bile Türkçeden alınan bir kelimedir. Tenge'den gelmektedir. Nitekim Tenge bugün birçok Orta Asya ülkesinin para birimidir. Nüfus sayımı; ilk kez nüfus sayımı Rusya'da Altın Orda döneminde yapılmıştır.
Bütün bu etkileri en iyi şekilde gösteren husus tabi ki dildir. Nitekim, Rus dilcileri dahi çeşitli dönemde Rusçaya yaklaşık 1500 kelimenin girdiğini ileri sürmektedir. Tabi ki bu kelimelerin bir kısmı zamanla kullanımdan çıkmıştır. Aynı Türkiye'de olduğu gibi. Çeşitli dönemlerde dil reformları yapıldığında Rusçadaki yabancı kelimeler de çıkarılmıştır.
Önemli etkilerden biri de kıyafet alanında olmuştur. 1551 yılında toplanan Rus Konseyinde (Rus Dumasında), Rus devlet adamları o kadar rahatsız olmuşlar ki Rusların Türk kıyafetleri giymesinden, şöyle denmiştir: "Dinsiz Muhammed'in takkelerini takmalarını yasaklamalıdır." Hatta insanlar kiliseye giderken bile Altın Orda'da gördüklerini ve benimsedikleri takkeleri takıyorlardı. Yine bir başka, Maksim Grek, Yunan kökenli, o da Moskova'dan arkadaşlarına yazdığı mektupta, Rusların Tatar kıyafetlerine büründüklerini kastederek, yakında çalma, ya da çarşaf giymeye başlayacaklarını, yazarak kederli ve alaylı bir şekilde belirtmiştir.
Tabi bu etkilerin ancak bir kısmını özetlemeye çalıştım. Ama şunu belirtmemiz gerekiyor, Altın Orda etkisi çok büyük olmuştur Rusya üzerinde. Ve Altın Orda Devleti ki aslında Rusya'yı 16.yy'da Avrupa'nın en güçlü devletlerinden biri haline getirdi dersek abartmış olmayız. Ama maalesef özellikle, ve Ruslar da buna çok önem veriyorlardı, örneğin IV.İvan Tatar Hanlıklarını Altın Orda'nın varisleri olan Kazan, Astrahan ve Sibir Hanlıklarını ele geçirdiğinde kendi ünvanına, yani Büyük Rusya Çarlığı hükümdar ünvanına aynı zamanda Kazan, Astrahan ve Sibir hükümdarı teriminide eklemiştir. Ancak özellikle Petro döneminden itibaren Altın Orda'nın Rusya üzerindeki izleri silinmeye çalışılmıştır. Bütün o uygulamalardan vazgeçilmiş, bunun bir sonraki adımı Sovyetler Birliği zamanında yapılmıştır. Nitekim, 1944 tarihinde Komünist Partisinin kararı doğrultusunda Rusya'da Altın Orda araştırmaları yasaklanmıştır. Ve bu yasakta Sovytler Birliği'nin yıkılışına kadar sürmüştür.
(Prof.)Doç.Dr.İlyas Kemaloğlu (Kamalov) / kendi sitesi
TÜRK-RUS MÜNASEBETLERİ - Türk Tarih Kurumu/(detaylı)video
*
"Russians of Turk Origin"
Prof. Minehanım Tekleli
Yazar Aleksandr Ivanovich KUPRİN (1870-1938)
Bütün ömrünü Türklerle vuruşarak geçiren Türk;
Aleksandr Vasilyeviç SUVOROV (1729-1800)
Ressam Arkhip İvanoviç KUİNCİ (Kuinji)(1842-1910)
Komutan Alexander Vasilyevich KOLCHAK (KOLÇAK - 1874-1920)
Nobel ödüllü Yazar İvan Alekseyeviç BUNİN (1870-1953)
Şair Anna AHMATOVA (1889-1966)*
* Eşi: Şair Nikolay Gumilyov
* Oğlu: "Hunlar","Eski Türkler","Hazar Çevresinde Bin Yıl" kitaplarının da yazarı olan coğrafyacı-tarihçi
Lev Nikolayeviç Gumilev (L.Nikolayevich Gumilev)'dir.
link: Rusya'da Türk İzleri
Fyodor Mikhailovich DOSTOYEVSKİ (1821-1881)
"Her şeyden önce, kendine yalan söyleme. Kendisine yalan söyleyen ve söylediği yalanları dinleyen kişi bir noktaya gelince, etrafındaki veya kendi içindeki gerçeği ayırt edemez. Ve böylece hem kendisine hem de diğerlerine
bütün saygınlığını yitirir."
"Above all, don't lie to yourself. The man who lies to himself and listens to his own lie comes to a point that he cannot distinguish the truth within him, or around him, and so loses all respect for himself and for others."
"Russians" of "Turk" origin....