2 Nisan 2015 Perşembe

PELOPS / ATLANTİS / OLİMPİYATLAR






Pelops Tantalis kralı Tantalos’un oğlu ve Tanrı Zeus’un torunudur. Muhteşem Spil’de yaşamıştı. Çocukken babası onu, Tanrılara kurban etmek istemişti. Tantalos ölümsüz olmak istiyordu. Tanrılar onun bu davranışını cezalandırdılar ve Pelops’u yeniden yaşama döndürdüler. Daha sonra Pelops Pisa kralı Oenomaus’un kızı Hippodameia’yı kandırdı.

Pelops Manisa, Spil’den çok büyük bir servetle Yunanistan’a gitmiş ve orada, onu Kral yapmışlardı. Antik çağdan buyana, koskoca yarım adaya, onun adını vererek Pelepones demişlerdi. Olimpiyat oyunlarının kurucusu sayılmıştı. Niobe’nin ve Kybele anıtını yaptıran Broteas’ın da abisiydi.


Prof. Dr. Elif Tül Tulunay , "Pelops’un gizemi "diye bir kitap yazmıştır. Bu eser Manisa tarihi için çok önemlidir. Tantalos’un oğlu Pelops ile ilgili araştırmalarına, Olympia Zeus Tapınağı Batı alınlığındaki (Apollon kabul edilen ) orta figürün Pelops olabileceği düşüncesinden hareketle başlamıştır. Bu çalışması büyük ilgi ve destek bulmuştur.

Tulunay eski klasik düşünce yapısını yıkan, ufku geniş bir Arkeolog. Bilim adamı bağnazlığından kurtulup, kendi düşünce ve fikirlerini evrensel değerlerde, yeniden yapılandırmıştır. Anadolu’yu seven Bilim insanı olmanın öncüsü olma yolundadır. Masa başından kurtulup; ülkesini değerlerini yerinde görüp, talebeleriyle birlikte incelemektedir. 


Bu gün, M.Ö7.binden beri, Anadolu’da madeni(bakır) aletlerin kullanıldığı, çeşitli kazılarda ele gecen buluntularla saptanmıştır.

Bu nedenle, Mısır kaynaklarından öğrenilen ve bir “mitos” olarak yorumlanan “Atlantis”, aslında Batı Anadolu topraklarında yaşanmış bir maden uygarlığını kastediyor olabilir; üstelik bu varsayıma, isimler (Atlas- Tantalos ) ve bilinen anlamları (“taşıyıcı”) da uymaktadır.

Antik kaynaklarda da Pelops, Tantalos’un oğludur ve tüm ailesiyle Anadolu’ya bağlıdır. Pelops’un Anadolu’dan Yunanistan’a geçerek kral olması ve koskoca bir yarım adaya adını vermesi, Herodotos’a göre Kserkes tarafından yüzyıllar sonra dahi hayret ve kıskançlıkla karışık gıptayla karşılanmaktadır.

Tantalos’un kentinin gerçekten var olup, bir zelzele sonucu fışkıran suların altında kalması ve açılan yarıkta kaybolması neden mümkün olmasın? 

Üstelik Antik Kaynaklara göre Antik Çağda da, Batı Anadolu’da meydana gelen büyük bir depremin Tantalos krallığını yeryüzünden sildiği görüşü mantıklı kabul ediliyordu, krş. Strab.1, 3, 17 (Demokles’e atfen) ;krş. Not. 5. 

Bu gün de Güney ve Batı Anadolu sık sık depremlerle sarsılıyor ve dağlarında hala yeni kanyonlar, şelaleler, mağaralar vs. keşfediliyor. Bütün bunlar göz önüne alındığında, geleneksel anlatımdan şüphe ederek,”batık şehirler”e inanmamak, kanımca ön yargılı bir davranıştır. Hikâyeler, abartı ve mucizelerden arındırılırsa, Antik Kaynaklar bize belki bu gün tamamen toprak altında olan bu eski kentlerin izini bulmamız için bir yol gösterebilir.”



“Prof.Dr. Elif Tül Tulunay 1950 doğumludur. İlk Orta ve Yüksek tahsilini İstanbul’da yaptı. 1972 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Prehistorya ve Arkeoloji Bölümü’nden mezun oldu.

1970–73 yıllarında Aphrodisias, Perge ve Seleukeia a, Melas (Lyrbe ?) kazılarına katıldı. 1974–80 yıllarında Milli Eğitim Bakanlığının bursuyla, Almanya’da Mainz-Johannes Gurenberg Üniversitesi’nde Prof.Dr. Frank Brommer’in yanında Doktorasını yaptı.1981 yılından beri, İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi Klasik Arkeoloji Anabilim dalında öğretim üyesidir.

Eserleri:
Die Darstellungen der Artemis als Jagerin aus Kleinasien,(Diss)Mainz, 1980.
Theseus ve Kentauromakhi, İstanbul, 1986.
“Anadolu’da Aetemis ile Aphrodite arasındaki benzerlikler”(Bildiri)X. Türk tarih kongresi1986-Ankara,1990, 415–421
“Die goldene Artemis, der silberne Apollon”(Bildiri)Akten des XIII. Internationalen Kongress für klasssiche Archalogia-Berlin 1988, Mainz.
“Hieropolis Tiyatrosu Podium Relieflerinde Artemis”(Bildiri) Türk Kültür Tarihinde Denizli Sempozyomu-Denizli 1988, Denizli,1989,263–265.
Minos uygarlığı, S.Alexiou (Güncelleştirilmiş bibliyografya ilavesiyle çeviri ), İstanbul,1991
Etrüsk sanatı, İstanbul,1992.
alıntı



Kitap


Pelops, "fildişi omuzlu" ve Hippodameia uğruna onun babası Oinomaos ile araba yarıştıran "mitolojik" bir kahraman olarak bilinir genellikle; oysa o, ismi çevresindeki söylencelerde saklı gerçekler algılandıkça, çok renkli ve "tarihi kişilik" ile karşımıza çıkmaktadır.

Antik Kaynaklara göre, Pelops'un öyküsü Batı Anadolu'da başlar, göç yoluyla kuzeyden güneye tüm Yunanistan'ı katederek, ismini verdiği Peloponnesos yarımadasındaki Olympia'da son bulur. Fakat o, hala, Tunç Çağı'nda Asya'dan Avrupa'ya yapılan göçlerin ve kültür transferinin gizemli izlerini "fildişi" omuzunda taşımaktadır.

(Arka Kapak'tan)

____


PELOPS 

Tantalos'un oğlu, tanrı Zeus'un torunu,Yunan efsanesinin en ilgi çekici kahramanlarından biridir . 

Anasının Ege ırmaklarından Ksanthos, ya da Paktolos'un kızı olduğu ileri sürülür. Pelops babası Tantalos gibi Anadolu'da doğmuş, büyümüştür, onun Yunanistan'a göçmesi uygarlığın Yunan yarımadasına Anadolu'dan geldiğini kanıtlayan bir belirtidir.

Efsaneye göre tanrılarla haşır neşir olan Tantalos onları denemek için bir şölende onlara kesip doğradığı oğlu Pelops'u yiyecek olarak verir, tanrıların hepsi bu korkunç oyunun farkına varırlar, yalnız kızını yitirmiş olmanın acısıyla dalgın olan Demeter Pelops'un bir omzunu yer. 

Zeus tanrı çocuğun bedenini yeni baştan yaratıp diriltir, Demeter'in yediği omuz yerine de fildişinden bir omuz koyar Pelops'a. 

Tanrı Poseidon Pelops'a gönül verir, bir süre şarap sunucusu olarak kullanır, sonra gene yeryüzüne gönderir ve kanatlı atlar armağan ederek Oinomaos'a karşı yarışa girişmeyi buyurur. Bilindiği gibi Elis kralı Oinomaos kızı Hippodameia'yı ancak kendisini araba yarışında yenecek olana vermeye ant içmişti. 

Pelops Oinomaos'u yener ve Hippodameia ile evlenir. Pelops yerli kahramanlardan ne kadar üstün olduğunu böylece kanıtlamış olmakla kalmaz, Olympos oyunlarını kurar ve Yunanistan'da bu yoldan büyük bir çığır açar. 

Mora yarımadasına adının verilmiş olması Ege'den gelme bu göçmenin efsanede gösterilen yerinden de daha büyük bir yer tuttuğunu, daha derin bir çığır açtığını açığa vurmaktadır.

Pelops'un Hippodameia'dan olan oğullarının tanrı lanetine uğramış olmaları Pelops'un kendisine yardım etmiş olan arabacı Myrtilos'u denize atıp öldürmekle işlediği suçtan ileri geldiği söylenir.


Agamemnon
İlyada'nın üçüncü bölümünde Helene surların üstüne dizilmiş, savaş alanına bakan Troyalı ihtiyarlara en başta eski eniştesi Agamemnon'u "hem iyi bir kral, hem güçlü bir savaşçı" olarak tanıtır. Agamemnon'un krallık yetkisi Zeus'tan gelmiştir. 

Homeros onun asasının, kral değneğinin tarihçesini çizerken (İl. 11, 100 vd.), soyunu Pelops'a kadar götürür,başka bir efsane koluna göre Agamemnon'un ilk atası Tantalos'tu. 


Amphion 
Tantalos'un kızı Niobe ile evlenmiş, Apollon'la Artemis Niobe'nin çocuklarını oklarıyla vururken Amphios'u da küstah bir soy yarattı diye öldürmüşler.


İlos,
oğlu Ganymedes'in Olympos'a kaçırılmasından sorumlu olan Tantalos'la Pelops'u Anadolu'dan kovmuş.



Menelaos
Agamemnon'un kardeşi Menelaos, babası Atreus tarafından Pelops ve Tantalos soyundan, anası Aerope tarafından da Giritli Minos'un, yani tanrı Zeus'la Europa'nm dölüdür.


Niobe
Niobe, babası Tantalos ve kardeşi Pelops gibi Anadolu'ya özgü efsanelik bir tiptir. Bu üç kişinin efsanesi de Anadolu'da kaynak bulur, oradan Yunanistan'a yayılır ve yerli Yunan efsanesi gibi gösterilir.


Pandareos 
efsanesi Girit ve Anadolu ile ilgili bir efsanedir. Şöyle anlatılır: Rheia yeni doğan Zeus'u Kronos'tan kaçırmak için Girit'teki mağaraya kapatınca bekçi olarak başına bir altın köpek dikmiş, Kronos devrilip Zeus egemen olunca bu köpek Girit'teki Zeus tapınağına bırakılmış. Pandareos köpeği tapınaktan çalmış, Lydia'da Sipylos dağına götürmüş ve Tantalos'a emanet etmiş. Derken Zeus ikisine de öfkelenerek, hırsızlık ettiği için Pandareos'u taşa çevirmiş, yalan yere yemin ettiği için de Tantalos'u Sipylos dağının altına tıkmış.


Paktolos
Lydia'da akan Şart çayının tanrısı. Zeus'un oğlu ve Pelops'un dedesi olur. Günün birinde tanrıça Aphrodite'nin gizli törenleri kutlanırken kendi kız kardeşini kirletmiş, bundan dolayı orada akan ve altın sürüklediği için Khrysorrhoas adını taşıyan dereye atmış kendini, o günden sonra da bu dereye Paktolos denmiş.


Tantalos
Lydia kralı Tantalos hem efsanede dal budak salmış lanetli bir soyun atası, hem ölüler ülkesinde çektiği ceza ile ünlüdür. Kendisi Zeus'la Plüton'un oğlu sayılır . Karısının adı üstüne kaynaklarda ayrılık vardır, ama çocuklarının Pelops'la Niobe olduğu genellikle kabul edilir .

Soyu sopuyla lanete uğramasını gerektiren suçun ya da suçların ne olduğunu efsaneler açıkça dile getirmez.- Tantalos Sipylos (Manisa) dağında krallık kurmuş, çok güçlü ve zengin bir adammış. Asıl suçunun bu üstünlüğü, tanrıların kendisine bağışladığı nimetlerden gurur duyması, şımarıp ölçüyü kaçırması olduğu ileri sürülür. 

Gerçek neden başka olsa gerek: 

Tantalos da öbür Anadolulu tanrı ve kahramanlar gibi, Olymposluların düzenine aykırı düşen bir din ve efsane çemberinin kişileridir. Anaerkil bir düzeni, Ana Tanrıça'nın egemen olduğu bir din görüşünü simgelerler. 

Sipylos yamaçlarında kayaya oyulmuş bir Kybele heykelinin bulunması, Niobe efsanesinin bu dağın eteğindeki Sardes'e yerleştirilmesi buna kanıttır. 

Başka bir din ve düzen adına baş kaldırdıkları içindir ki cezaya çarpılmışlar, lanete uğramışlardır.

Tantalos bir söylentiye göre Hermes'e Zeus'un köpeğini vermemek için yalan yere yemin etmiş, Zeus'un öfkesi bu yüzdenmiş. Ya da tanrıların sofrasına çağrılmış da tanrı sırlarını açığa vurmuş, ya da tanrı balıyla şarabı aşırmış. 

Kendisine yüklenen çok daha büyük bir suç tanrıları denemek için oğlu Pelops'u doğrayıp tanrıların önüne çıkarmasıdır. Tantalos işkencesi diye dillere geçmiş olan cezasını Homeros Odysseia'da şöyle anlatır (Od.XI, 582 vd.):



Tantalos'u gördüm, 
korkunç işkenceler çekerken:
Duruyordu bir gölün içinde, apakta
yüksele yüksele çıkıyordu su çenesine kadar,
ama içmek için davrandı mıydı, damlasını alamıyordu suyun,
ihtiyar adam eğiliyor, eğiliyor, eğiliyordu,
su da çekiliyor, çekiliyor, yok oluyordu emen toprakta,
ve bir çamur peyda oluyordu ayaklarının dibinde, kapkara,
ossaat bir tanrı kurutuveriyordu gölü.
Yemişler sarkıyordu başının önünde dallı budaklı ağaçlardan,
armutlar, narlar, pırıl pırıl elmalar,
ballı incirler, tombul zeytinler sarkıyordu,
ama ihtiyar adam, koparayım diye ellerini uzattı mıydı,
bir yel geliyor, savuruyordu onları kara bulutlara.



Azra ERAT - Mitoloji Sözlüğü





ve....


IV. Atlantis in the Timaeus

In the Timaeus of Plato we find the first reference of that aouthor to the history of Atlantis. It is given by him as a distinct tradition handed down from Solon, to whom he was related. This dialogue and the 'Critias' may be consulted in any translation , or more conveniently in 'Atlantis' by Igantius Donnelly.

In the Timaeus Critias relates that Solon had brought with him a history from Egypt. Solon had a contest with an Egyptian priest at Sias as to the ancient annals of Athens, and the priest had told him that the real annals of Athens were more illustrious than he (solon) supposed.

They embraced an action the greatest and most celebrated which this state ever achieved.

...Solon, you are unacquainted with that noble and excellent race of men who once inhabited your country from whom you and your whole present state are descended, though only a small remnant of this admirable people is now remaining ; your ignorance in this matter resulting from the fact that their posterity for many generations died without the power of speech through the medium of letters; for long before the chief deluge a city of Athenians existed, regulated by the best laws, both in military and all other matters, whose noble deeds and civil institutions are said to have been the most excellent of all we have heard to exist under heaven....

It may be taken that this refers to the previous Iberian, Khitoid, or pre-Hellenic epoch, when Athens as well as the other cities of the ancient world was founded and received its name.

In Egypt these matters would be better understood than in Athens. In Athens the old languages had died out and the ancient literature was ectinct, and herein it greatly differed from Rome, which like Babylon and Nineveh, remained under the spell of Turanian religion and science, Etruscan maintaining its vitality there as Akkad did in the last.



The Name Atalantis or Atlantis

The name Atalantis or Atlantis is by me taken as the name of the king and not that of the land, and as the name pf the king instead of Atlas. There is material enough to suggest the form atalantis.

Such a form as Atlantis or Atalantis brings it into conformity with mytholohical and historical surroundings.

In the course of my determinations (by some called Hittite a term calcylated to mislead in reference to characters found over western Asia and the eastern Mediterranean) much attention was devoted by me to the billingual in Khita and assyrian cuneiform, known as the boss or seal of Tarkhondemos or Tarkutimmi and on which some observations have been published by me. 

This object has been very fancifully treated and as the figures on it are rudely or conventionally represented, various animal forms have been attributed to them. It is, however, now recognised that ,as stated by me (Athenaeum,1880) they are identical with characters, natural or conventional, represented in the inscriptions of Hamath, Carchemish, Magnesi, Ninfi and that the signifaication is the title of the king. From that point divergence into theory grows rife among writers.

It has , however been shown by me that the characters are identical with two types on the coins of Sardis, which represent the heads of a bull and a lion and in an artistic form the figures of a bull and a lion. Sardis is close to the inscriptions of the pseudo-Sesostris and the Niobe (?) at Ninfi and Magnesia.

From linguistic evidence it has been decided by me that on the boss, the bull stands for Tara or Tar, and the lion for Kun or Ku, Timmi or Demos meaning offspring or children.

In my paper contributed to the Royal Historical Society in 1882,on the 'Early history of the Mediterranean Populations, in their Migrations and settlements' will bu found at. pp.22.24 and 25, some remarks on the adoption of the head as the type of the animal ( so in Mexican inscriptions and now among the North American Indians. They are also found in Captain Gill's Western China MSSS.in the British museum) illustrative of the Tarkondemos characters ,and in the application of the bull and lion on coins.

In that treatise will be found several examples of cities of the form Tarakona, having either a bull or a lion, or both , as emblems.


such as ---
Acanthus, Macedonia, bull and lion
Knidos, lion
Tarraco, Spain, bull
Dyrrhacchium, Illyria, bull
Atrax, Thessaly, bull
Taurini, Italy, bull
Citium, Cyprus (deer) lion
Catana, Sicily , bull
Panticapaeum, bull,lion
Cibyra (Kibura) , (calf) lion
Syracusa, Sicily, bull
Khios, İsland , lion
Morgantia, Sicily (stag) lion.
Messana, Sicily, (calf) lion
Tarsus, Cilicia, bull, lion
Carthage, Afrika (goat) lion
Sardis, Lydia , bull,lion
Suessa,Campania, bull ,lion
Samos,İsland, bull,lion

Before commenting on this list it is to be noted that "tara" and "kona" are not the only words used in the ancient languages for the bull and lion, nor are the words employed in the same order. Sardis appears to be Sara, Sala, bull ; Di, Ti, lion (compare Sura, Kusa) ; acanthus is a-Kan-Tu.

Taking the form Tarkon - for in the Hamath inscriptions it ,s separable and found with or without the characters reading Timmi, Demos - we find many examples of it.

Tarku (timme, on boss)
Tarkondimotos, Cilician names quoted by Dr.Merdtmann

Tarkondemos ,Cilician names quoted by Dr.Mertmann
( the name Tarkondemos, or its local equivalent Dardanus, is found by me in the HİSSARLIK OR TROJAN İNSCRİPTİONS, discovered by Dr. Schliemann and read by Professor Gompers , of Vienna as TAGO or TAKO in CYPRİOTE characters (see my papers in Athenaum, July 25,1885 p.112) . The same interpretations I attach to the only characters discovered by Dr.Schliemann at MYCENAE.)

Tarcodimatos , Cilician names quoted by Dr. Merdtmann
Adarkonim , (ı Chron xxix ; Ezra viii 25,26) and Darkamonim (Ezra ii 69; Nehemiah vii 70,71) names given to foreign gold coins in the Bible)

Tarquin, kingly title and royal name in Etruria and Rome
Dercennus, king of Latium, in the Aeneid xi 850, which may be an invention, but ,like other words used by Virgil, seems to be modelled on an old form.

Tarquitius, see Faunus and Dryope, Aeneid x 550.
Tarchetius, king of Alba.
Telegonus, a legendary king of Italy, Egypt.
Telkhis, a king of Peleponnesus.
Telkhines, chief of Rhodes.
Darkuan is the word for king in the Kanyop language of Afrika
Tarakanausa, a name of the Khita or Khittim enumerated by Prof.T.K.Cheyne in the "Encyclopaedia Britannicaé after De Rouge.

The form ,is also to be found in the names of places. Besides Darkuan in Afrika we have the title Tarkhun still preserved in Central Tartary for which the "Bibliotheque Orientale" of D'Herbelot is quoted, p.847

He says that it is the title of a noble exempt from all kinds of taxes and from any contribution to the prince or general of plunder or booty he may have made in war. The Rev.Dr.Koelle informs me further that Zenker, in his "Turkish Dictionary" explains the word as the title of a dignitary at the courts of the Tartar khans, who enjoyed special privileges such as exemption from tribute, free access to the sovereign, inviolability of person , These privileges are of a princely kind.

Tarkhun was also applied as a name to a tribe of Jaghata Turks.

Mr. W.St.Chad Boscawen suggested to me in 1880 that Tirhakah is one of the forms of Tarkon.

Among the kingly names in the district of Sardis or Lydia we find Candaules (Kandaules), Tantalus, and in the Troad Dardanus. On the objects brought by Dr.Schliemann from the Troad inscriptions have been found by me, which appeat to represent the kingly title.

As to Kandaules , which we are justified in treating as Kan-daures, we have Tara-kon or Dara-kon reproduced.

The name of the individual who as called Kandaules is said to have been Myrsilus so that as suggested here, Kandaules may have been the kingly title.

On the other side in Kandaules , Tantalus and Dardanus we get a form like A-tlantis, A-talantis , A-taranti.....

page 39-42
Hyde CLARK - Examination of the legend of Atlantis in reference to Protohistoric communication with America 
(Royal Historical Society) 
Hyde Clarke (1815 – 1895) was : 
Member of the American Oriental Society
Member of the German Oriental Society
Member of the Philoligical Society of Constantınople
President of the Academy of Anatolia
e-book 




IN THE EARLY TIMES PALESTINE WAS 
NOT SEMITIC BUT TURANIAN

What disturbed me, as it had done others, was the necessity of accounting for the supposed influence of various populations, particularly of the Semitic population in Palestine.

In various papers these names in Palestine were proved to be identical with those in Asia Minor, Greece, Italy and Spain. 

The clear evidence of Genesis is that the early population of Palestine was not Semitic but TURANİAN, and as we have lately found, allied to the populations of Khita class in the regions already cited... Same book Page 10




Since this paper was read I have proposed in a paper sent to the British Association in september 1885 a solution of the question of the Picts, which brings the Iberian relations of Britain more prominently forward. Those who have bestowed the most attention on the Picts-Dr.Skene, Professor Rhys, and Mr.Grant Allen- have come to the conclusion that they were NON-CELTIC and NON-ARYAN.........page 38











ilgili








ZEUS = BATI'yı
PROMETHEUS = DOĞU'yı temsil eder !