24 Aralık 2013 Salı

Aurel Stein / Türk Runik Yazıt / Kurt Evren








ANCIENT MANUSCRIPTS IN SANSKRIT, 
CENTRAL-ASIAN BRAHMI, SOGDIAN, 
MANICHAEAN-TURKISH , 
RUNIC TURKI, UIGUR, TIBETIAN, 
FROM WALLED-UP TEMPLE LIBRARY, 
"THOUSAND BUDDHAS" , 
TUN-HUANG


1: Sanskrit Prajna-paramita text on palm leaves

2: Roll with Manichaen "Confession of Sins" in early Turkish
3: Book in Runic Turki
4:,6: Uigur texts in book form
5: Pothi in Central-Asian Brahmi script
7: Text in cursive Central-Asian Brahmi written on reverse of Chinese MS.roll
8: Roll with Sogdian text.
9: Leaf of Tibetan Buddhist Pothi.

page: 180




....Turfan was for more than two centuries the main seat of Uigur power. It is therefore appopriate that the ruins there should have been the first to yield relics, both in Middle Persian and early Turkish of that Manichaen literature which, until Prof.Miller's discovery, was thought to have completely vanished.


They apparently justify the belief that Manichaeism and Buddhism existed peaceably side by side among a populatian mainly Turkish, which with a tolerance characteristic of the race, was ready to give a hearing to more than one system of slavation.


It was probably much the same also on Chinese ground at Tun-huang; and thus we can account for the strange fact that, among sacred texts and relics deposited in a Buddhist shrine, there should have survived a manuscript of that church of Mani which had its chief ecclesiastical centre in Babylon and which, as plentiful passage in the Fathers of the Church show, was long a serious rival to Christianity on the shores of the Mediterranean.


But apart from this quasi-historical interest, the Manichaean relic from the "Thousand Buddhas" has proved also of philological value. Dr. A.von LEcoq, te distinguished Turkologist savant of the Royal Ethnographical Museum at Berlin and the successful leader of the second German expedition to Turfan, who was kind enough to undertake its publication, has shown in an annotated edition recently brought out in the royal Asiatic Society's Journal that the Tun-huang manuscript contains the most complete text so far known of the "Khuastanift" or "Confession Prayer of the Manichaean" auditores of laymen, in its early Turkish version.


Only about one-tenth of the text at the commencement has been lost, and this could fortunately be supplemented from fragments now at Berlin.


Without going into details it will suffice to mention in Dr.von Lecoq's words, that "its excellent state of preservation and the fact of its being written in the clear unequivocal letters of the Manichaean alphabet render this manuscript a most valuable help to all interested in the study of the ancient Turkish speech".


For the smae reason another unique "find" from the walled-up library claims mention in this place. It is a small manuscript book of over a hundred pages in that earliest Turkish writing desgnated Runic Turki, known until recently only from the famous Orkhon inscriptions. Some fragmentary leaves in the same script resembling in appearance the runes of the North had turned up at Turfan, and I myself had come upon a sheet of it in the ruined fort of Miran, as already related as well as some fragments among the contents of the Tun-huang cave. but the little book just referred to is complete from beginning to end, and bu far the largest literary text in that script.


Its value is much increased by the fact that, according to a communication of Prof.V.Thomsen, who has honoured me by accepting the task of publishing it, the book is probably an original composition in Turkish and not a translation from some Buddhist or other imported religious text, as is the case with most early Turkish language remains so far recovered.....


page 214-215-216



Ruins of desert Cathay: 
Personal narrative of explorations in Central Asia and 
westernmost China
by Aurel Stein - link



___________




Ahşap kapı ,3.yy - Niya antik kentinden
Tarım Havzası





Kumaş parçası







KANATLI KURT EVREN



Ejder simgesi Türk kültürüne aittir

Bu yazıyı ejder simgesinin batı kültürüne ait olduğunu düşünen kişilerin özellikle okuması gereklidir. Ejder, Türk topluluklarının mitolojik ve kozmolojik ürünleri arasında önemli bir yer tutmaktadır. Türkiye'de sporla üreyen bazı yeni yetme fantastik kurgu yazarlarına yol gösterelim. Sözde yazar yığınının, batı taklitcisi bir zihniyetle uyduruk ejdere mızrağı kitaplarını örnek almalarının, "dur len ben de yazarım bundan!" diyerek bir heyecan içine girmelerinin, ne kadar yanlış olduğunu bir kere daha hep beraber gözleyelim.


Evren/dünya şeması oluşturan Türk abidelerinden biri: Bugut abidesi. M.S. 582. Diğer hanedan kitabeleri gibi kaplumbağa kaideye sahip bu eserde üst kısım başka örneklerde ejder veya kurt olarak ele alınmakla beraber burada üst kesimde Göktürklerin kurttan türeyiş efsanesinin ana motifi olan kurttan süt emen çocuk kabartması bulunmaktadır. (Diyarbekirli 1993)


Ejderha, hava ve suyun efendisidir. Ejderha ve Anka'nın uçuşunun, bereketli bahar yağmurları getirdiğine inanılır. Türklerin evren adını verdikleri bu yaratığı Araplar, tanin; Çinliler, lung; Moğollar, moghur; İranlılar, ejderha; Avrupalılar ise drache diye adlandırmıştır. Ejderha, milletlerin yaşadıkları mekan ve inanç yapılarına göre farklı şekillerde tasavvur edilmektedir. Çinliler ejderhayı, suda yaşayan pullu bir sürüngen olarak tasavvur ederlerken, Pers kültüründe kanatlı, dört ayaklı, yedi başlı, ağzından alevler püskürten bir varlık olarak tasvir edilir. 


Türk kültüründe gök kuşağının ve yağmurun sembolü olarak görülen kurt başlı ejder motifi, devletin ve hakimiyetin de sembolü olarak ifadesini bulur. Kültigin ve Bilge Kağan mezar külliyelerinde bulunan kitabelerinde kaplumbağa şeklinde bir kaide üzerine kitabe taşının oturtulduğu, yukarısında ejder kabartmaları bulunan (Zunkara anıtı gibi bazı anıtlarda kemer oluşturan şekil ejderi andıran bir kurttur), dar yüzleriyle bir dikdörtgen taş blok olan yazının yer aldığı kitabe kısmı ile, söz konusu abide tipik bir evren şemasıdır ve devletin hakimiyet simgesidir.




Berber Kalesi isimli cenknâmede de yedi başlı olan ejderha, bir kuyruk darbesi ile kayaları yerinden sökmektedir.


SARI SALTUK ( 1198-1280) Dobruca ülkesini, özellikle Kralın kızını bir ejderden kurtarmıştır.


Hacı Bektaş Dergâhı’ndaki şamdanlarda kullanılan bir figür olan ejder; çok eski inanç sistemlerinde var olan bir geleneğe göre, yeni bir yere yerleşileceği zaman, orasının yurt edinilebilmesi için fatihin orada bulunan ejderle savaşması ve yenmesi gerekmekteydi; ancak bu zaferden sonra o bölgeye yerleşilebilinirdi. Bu inanç Hacı Bektaş Veli Vilayetnamesi’nde de görülmektedir.


Birgün Hacım Sultan’ın gönlüne, “acaba erenler bize nereyi yurt verecek ki, orada dem-yom oynatalım (yer tutmak, yerleşmek)” düşüncesi gelir. Bu fikir Hünkâr’a malûm olur. “Kolu Açık Hacım” der; “Sana şu oğul canavarı tepeleyeceğin yeri yurt verdik, mezarında orada olsun.” Hacım Sultan ve yanındakiler yola çıkarlar. Susuz yakınlarına geldiklerinde Banaz suyunun kenarında ejderi görürler. Sultan ejdere doğru bir nara atar ve ağzından çıkan ateşle ejder kül olur, ölür (Gölpınarlı, 1990).


Bir başka önemli hikaye Selim Şah oğlu Kılıç Arslan'a aittir. Kılıç Arslan Aksaray'da Hasan Dağı yakınında bir ejderha ile savaşıp Aksaray'ı mumur hâle getirir...


Vilayetname’de yer alan bir başka rivayete göre Hacı Bektaş Veli kâfirlerin elinden ejder yardımıyla kurtulmuştur. Olay şöyledir: Elli bin kâfir toplanır, kendisi de haç takınıp atına biner, harekete geçer. Önce üç bin piyade kâfiri öncü olarak yollar. Öncüler mağaraya gelince Hacı Bektaş, kâfirlerin sesini duyar; “Yarabbi” der, “Sen bana yardım et, bir yedi başlı ejder yolla, mağarayı beklesin”. Tanrı yedi başlı bir ejder emreder, ejder mağarayı kuşatarak yatar. Gelen kâfirler bunu görünce korkarak kaçarlar. (Gölpınarlı, 1990).

Ejder ile ilgili bir diğer olay Hacı Bektaş ve Ahi Evren ile ilgilidir: Ahi Evren ile Hacı Bektaş bir su kenarında oturup konuşurlarken Hacı Bektaş’ı tanıyıp inanmayan otuz kişi suya girip yıkanırlar. Hacı Bektaş Ahi Evren’e, “kalk yürü, adımızı anmamaya yemin ettiler; adımızı anmadıkça onları sudan çıkartma” der. Ahi Evren bir ejder şekline girerek adamların kıyıda üst üste çıkardıkları elbiselerinin üzerine oturur. Sudan çıkarak elbiselerini almak için birkaç kez farklı adamlar gelseler de alamadan suya dönerler; ta ki hepsi ejder karşısında “Ya Hünkâr” deyip de, ejder kayboluncaya kadar (Gölpınarlı, 1990).


Hacı Bektaş Dergâhı’nda, Balım Sultan Türbesi’nde bulunan şamdanda ilk sıradaki ejder kollarını birer el tutmaktadır. İnsanın en önemli organlarından biri olan el, korunma unsuru olup aynı zamanda hareketin de simgesidir. Anadolu’da resim ya da cisim olarak birçok sanat ürününe yansıyan bu motifte sihirsel bir güç olduğuna inanılmaktadır. 


Ejder dışındaki diğer önemli semboller


Hacı Bektaş Dergâhı’nda yer alan şamdanlar üstünde kuş, aslan, ejder figürleri vardır. 

Hacı Bektaş Anadolu’ya geldiği zaman yerli dervişler tarafından iyi bir şekilde karşılanmaz. Anadolu’ya güvercin şeklinde gelen Hacı Bektaş Veli’yi doğan kılığına giren Doğrul Baba adlı Anadolulu bir derviş yakalamak ister; ancak tam o sırada güvercinden tekrar insan şekline bürünen Hacı Bektaş, doğanı boğazından yakalar (Gölpınarlı, 1990).


Hacı Bektaş Veli’nin Anadolu’ya gelişi Abdal Musa tarafından ise şu şekilde anlatılmaktadır: (Ergun, 1930:6)



“Ali oldum Âdem oldum bahâne

Güvercin donunda geldim cihâne” 



Anadolu’ya güvercin şeklinde gelen Hacı Bektaş Veli, bir yerden başka bir yere gideceği zaman da güvercin şeklinde uçarak gitmektedir.



Bu olay Âşık Hasan’ın bir şiirinde şöyle dile getirilmiştir: (Ergun, 1930: 19)



“Kul Hasanım var mı sözümde yalan

Münkirin gönlünü gümana salan
Doksan günlük yolu kuşlukta alan
Hünkâr Hacı Bektaş Veli kendidir”


Aslanın tasavvuf yaşamında taşıdığı önem Sufiler arasında yaygın olan arslana binmek geleneğinden de anlaşılmaktadır. 


Hacı Bektaş Veli çölde ilerlerken, aslanların bulunduğu bir yere uğrar. Buraya insanlar, aslanların korkusundan yaklaşamazlar. Hacı Bektaş o bölgeye girer girmez iki aslan ona saldırır; ancak onlara iyice yaklaşarak, başlarından kuyruklarına kadar ikisini de iki eliyle sıvazlar. İki aslan orada taş olur, bunu gören diğer aslanlar yüzlerini yere sürerek yalanmaya başlarlar (Gölpınarlı, 1990: 17).


Karaca Ahmet Sultan veya Ahmet Rıfai’nin ve Seyyid Mahmut Hayrani’nin aslan üzerine binerek keramet gösterdikleri bilinmektedir (Karamağaralı, 1971:84-85). 


Hacı Bektaş Veli Vilayetnamesi’nde Seyyid Mahmud Hayrani’nin Akşehir’de bir arslana bindiği, bir yılanı kırbaç yaptığı ve üç yüz mevlevi dervişini yanına alarak Sulucakarahöyük’e Hacı Bektaş’ı ziyaret etmek için gittiği belirtilmektedir (Gölpınarlı, 1990:49). 


Kaynakça:
İsmet ÇETİN, "Ökük-Türk Kitabelerinde İsimleri Geçen Hayvanlar"
GÖLPINARLI, Abdülbaki. (1977). Tasavvuftan Dilimize Geçen Deyimler ve Atasözleri. İstanbul: İnkılap ve Aka Kitabevleri.
GÖLPINARLI, Abdülbaki. (1990). Menakıb-ı Hacı Bektaş-ı Veli “Vilayet-name”. İstanbul: İnkılap Kitabevi.
OĞUZ, Burhan. (1980). Türkiye Halkının Kültür Kökenleri.
alıntıdır..







Kurt Evren / Sırlı Seramik 1500-1700





Hayat ağacı ile Kurt-Evren-Ejder











Faydalı bir link
Turk Kozmolojisi - Nuray Bilgili








more photos of Aurel Stein's book















Turdi is also a Turkish tribe name
Turdi aynı zamanda Oğuz boyuna bağlı Bozoklar'dan bir oymaktır

Turdular Köyü - Şefaatli / Yozgat
Oğuz boylarından, özellikle Bozoklar, kültürleriyle birlikte gelip, Yozgat ve çevresindeki güzel topraklara yerleşmişlerdir. link




Kırghız Turks






TARIM MUMYALARI ve DOĞU TÜRKİSTAN









____________________