15 Temmuz 2024 Pazartesi

Hitit İmparatorluğunda Dil

 


Hitit İmparatorluğunda Dil

Konuşulup yazılan dillerin sayısı ve çeşitliliği söz konusu olduğunda, Boğazkale-Hattuşa Tevrat'taki ünlü Babil kulesinden de kötüdür, keza bu metropolde en azından 8 adet dil yazılmış ve konuşulmuştur. Bunlar arasında Hititçe, çivi yazısı Luvicesi, resim yazısı Luvicesi, Palaca, Hattice, Hurrice, Sümerce ve Akadca en başta gelmekteydi. Belki bir de eski Mısır resim yazısı ile Girit ve kısmen Kıta Yunanistan'ında kullanılan Linear A ve Linear B yazıları da kullanılmakta, daha doğrusu tanınmakta idi

Yazıya geçirilmeyen eski Anadolu dillerinin ise neler olduğunu tespit etmek, olanak dışıdır; bunlar arasında en azından Kaşkaca, Arzawaca, Iştanuwaca, Hayaşaca ve Hurrice-Luvice karışımı bir dil olan Kizzuwatnaca'yı saymak gerekir.

Yukarda saydığımız yazıya geçmiş dillerden bazılarının neler olduğunu açıklama ve bunlar arasında en başta Hititçeyi ele almak gerekir. Hititçe, Hind-Avrupa dil ailesine mensup bir dildir. Ancak, yazıyla birlikte en başta Sümerce, Akadca ve Hurriceden ve en belirgin şekliyle Hattice olmak üzere birlikte yaşadığı yerli Anadolu dillerinden alınan çok fazla yabancı kelime yüzünden dil tamamen yabancılaşmıştır ve Hint-Avrupa kökenli sözcük dağarcığının sayısı çok azalmıştır.

Kısaca ifade etmek gerekirse, Hititçenin durumu, tıpkı Arapça ve Farsça kelimeler ile karmaşık terkiplerden oluşan Osmanlıca gibidir. Bundan dolayı nasıl ki iyi Arapça ve Türkçe bilen bir insan sathi de olsa Osmanlıcayı anlayabilirse, iyi Sümerce, Akadca ve Hind-Avrupa dillerden Grekçe ve Latince bilen bir insan, bir Hitit metninin içeriğini az çok anlayabilir. Zaten Hititçeyi çözmekle üne kavuşan B. Hrozny'nin yaptığı da bundan ibaretti. Kendisinden önceki araştırmacılar bunu başarmışlardı; örneğin Knudtson isimli bir bilgin, daha Boğazkale tabletleri bulunmadan önce Mısır'daki el Amarna' da bulunan iki adet Hititçe mektubu ana hatlarıyla tercüme edebilmişti.

Belirtmek gerekir ki, Osmanlıca tüm yabancılaşmalara rağmen nasıl özünde Türkçe kalabilmişse, aynı şekilde Hitit dilinin yapısı, yani grameri Hind-Avrupai kalmıştır. Diğer kültür dilleriyle kıyaslandığında, yüksek bir edebi seviyeye ulaştığı söylenemez. Askeri faaliyetlerin, dini ayinlerin anlatılmasında, birçok süslemeden, edebi ifadeden yoksun basit edebiyat türlerinin yazılmasında kullanılmış olmakla birlikte, hiçbir zaman Sümerce, Akadca ve Hurrice gibi yüksek bir edebiyat dili olamamış, hele Akadca gibi bir diplomasi dili hiç olamamıştır.

Dille ilgili yazılı belgeler, yani çivi yazılı tabletler en başta başkent Hattuşa olmak üzere, az miktarda Anadolu'nun diğer kentlerinde, Kuzey Suriye ve Mısır' da bulunmuş olup, en başta Ankara, İstanbul ve son zamanlarda Çorum olmak üzere yurtdışına kaçırılmış olanlar bugün dünyanın sayılı müzelerinde korunmaktadır. Tabletlerin toplam sayısı 30.000'i geçmekteyse de birçoğu kırık döküktür veya aynı tabletin kırılmış, kopmuş parçalarıdır, bunlar bir gün birbiriyle yapıştırıldığında (join) bu sayı tabiatıyla azalacaktır.


Prof.Dr. Ahmet Ünal / Hititler Devrinde Anadolu I 



Hint-Avrupalı Kavimlerin Anayurdu Tartışması - Hiç Bitmeyen Bir Senfoni

Prof.Dr.Ahmet Ünal

Hint-Avrupalı kavimler anavatanlarını terk etmeden önce yüksek bir kültür seviyesine ULAŞMAMIŞ olduklarından, anavatanları denilen ve nerede olduğu bir türlü anlaşılmayan topraklar üzerinde, mimari, seramik, sanat eserleri, mezar buluntuları ve yazılı kaynaklar vb. gibi elle tutulur maddi kalıntılar bırakmamışlardır. İşte bundan dolayı anavatanlarının lokalizasyonu bir türlü yapılamamaktadır. Tarihte her az bilinen konu gibi bu nokta da en başta milliyetçilik ve ırkçılık açısından spekülasyon ve suistimallere neden olmuştur ve hâlâ da olmaktadır.

19.yüzyılın sonlarından itibaren Avrupalı bilim adamları arasında Hint-Avrupalı kavimlerin anavatanı neresiydi konusu tartılmaya açıldığından beri, her nedense hep Orta Avrupa üzerinde durulmuş, Batı ve Güney Avrupa bakış açısının dışında bırakılmıştır. Avrupa'da, ataları Hint-Avrupalıların anavatanlarına sahip olabilmek pahasına alabildiğine bir yarış başlamıştı. (...) Koyu bir Alman milliyetçisi olan Kossinna Gustav ... onun 1902 yılında yayımladığı ^Die Indogermanische Frage archaologisch beantwortet^ başlıklı makalesi, hiç kuşkusuz uzun bir araştırmanın ürünüdür, ama ortaya koyduğu sonuç, tamamen ideolojiktir ve bilim açısından hiçbir değeri yoktur. Çünkü Kossinna, o zamana kadar anavatan tartışmalarında hiç dikkate alınmayan Kuzey Almanya ve Hollanda ovalarının Hint-Avrupalıların anavatanı olduğunu savunacak kadar kuzeye ve ileriye gitmiştir. Tekrar vurgulayalım, burada arkeolojik verilerden çok onun şovenizmi ve kullandığı bilim dışı linguistik kriterlerden hareket ediliyordu. Hiçbir gerekçe göstermeden ^bundseramik^ adı verilen kaba seramik türünün bu ovalarda çiftçilikle uğraşan Neolitik Devir Hint-Avrupalıların ürünü olduğunu söylemiştir.

Anavatanı Anadolu olarak kabul eden veya Hititler Anadolu'ya çok erken tarihlerde getirmek isteyen görüş sahiplerine göre, şimdiye kadar yerli Anadolu halkı Hattilere atfedilen Alacahöyük kral mezarlarında bulunan sanat değeri yüksek, derin ve köklü bir öbür dünya görüşünü yansıtan altın, gümüş, demir, tunç eserler, işte bu "öncü" Hitit prenseslerinin eseridir. Hiç de sağlam temellere oturmayan bu ÜTOPİK tezin amacı, çok değerli ve eşsiz Alacahöyük kral mezarları eserleri ile KURGAN ve MAİKOP kültürlerinin benzer değerdeki buluntularını, Hint-Avrupalı kavimlere mal etmektir ve ne yazık ki, GİZLİ ve SİNSİ bir İDEOLOJİNİN ürünüdür!

Defalarca vurguladığımız gibi ileri sürülen tezler ve yapılan kıyaslamalar inandırıcı olmaktan çok uzaktır. Örnek olarak kısa bir süre önce Irene Gambaşidze'nin bir konferansında, Güney Gürcistan'ın Meşeti Bölgesi'ndeki Borzomi Vadisi'nde bulunan ve MÖ 18-16. yüzyıllara tarihlendirilen sahte kubbeli mezar anıtlarını, Hitit kralı Şuppiluliuma'ya ait yine kubbeli olan ve su veya yeraltı kültüyle ilgili olduğu sanılan Boğazköy Güneykale'deki yapılarla mukayese etmesi gösterilebilir. Bu kıyaslama yapılırken aradaki 300-400 senelik zaman farkı göz ardı ediliyordu.

Önemle vurgulamak isterim ki, duyarlı ve konuyu bilen araştırmacılar, Kafkasya ve Doğu Anadolu'da en geç MÖ IV.binyıldan beri oralarda Hint-Avrupalıların değil, bugün olduğu gibi Kafkas kavimlerinin oturduklarını, bu kavimlerin arasında en azından Hurriler ve belki de Hattiler'in olduklarını kabul etmektedirler. Unutmamak lazımdır ki, linguistik kriterler ve maddi kültür verileri de bu tezi bütünüyle desteklemektedir.

Böyle Pan-Indogermanist ideolojik görüşlere bilerek veya bilmeyerek bazı Türk araştırmacıların da katıldıklarını üzülerek gözlemlediğimizi zaten söylemiştik; şimdi kısaca bunlara değinelim. Bu insanların arasında bulunan bir araştırmacı popüler bir "boyalı" dergide yayımlanan yazısında kazmakta olduğu Bafra Ovası'ndaki İkiztepe'nin arkeolojideki rolünü büyütebilmek ve orada bulunan Alacahöyük eserleri kadar olmasa bile yine de çok değerli Eski Tunç çağı madeni silah ve takıları, Hint-Avrupalılara peşkeş çekebilmek için "Hint-Avrupalıların İkiztepe'deki Ataları" başlığı altında şöyle yazmaktadır: ... 

Bu araştırmacı, hocası Renfrew'ya destek veren, Anadolu'nun yerli halkını Proto-Hint-Avrupalıların oluşturduğu, Hattilerin ise sonradan Anadolu'ya geldikleri görüşünü başka yerlerde de defalarca tekrar edip durmuştur. Ama biz bu görüşü asla ciddiye alamadığımızdan dolayı, burada kesinlikle daha fazla üzerinde durmak istemiyoruz; ama yeri geldiğinde başka bir yerde ayrıntılarıyla bu tezleri de tıpkı yıllarca bilim dünyasını boş yere uğraştıran Zalpa = İkiztepe tezini sildiğimiz gibi temizleyeceğiz.

Bir başka Türk mitoloji uzmanı araştırmacı da genel modaya uyarak Maikop kültürünü ve Alacahöyük kral mezarlarını Hint-Avrupalılara, daha doğrusu Hititlere mal etmek istemektedir. Bu yazara göre Alacahöyük standartları ve güneş kursları Maikop buluntularına benziyormuş. Maikop kültürü ise zaten Hint-Avrupa asıllı olduğundan, onlar da aynı kökendenmiş...!

Prof.Dr. Ahmet Ünal, "Hititler Devrinde Anadolu"


*

NOT:

Ahmet Ünal kitabında ismini vermese de biz kim olduğunu bilelim !

Çünkü her sakallı "dede" değildir. Bir unvana sahip olması "ona saygı gösterilmeli" anlamına da gelmez! İkiztepe Höyüğü'nü kazan kişi Önder Bilgi'dir... ve "Hattilerin göçmen, Hititlerin ise Yerli" olduğunu iddia etmiştir. Oysa Ahmet Ünal'ın da dediği gibi Anadolu'yu Hint-Avrupacıcılara "peşkeş" çekmektedir!...(Önder Bilgi, link) Ayrıca Aktüel-Arkeoloji dergisinin 64.sayısında da Önder Bilgi'nin "Hint-Avrupalıları Anadolu'nun yerlisi" olarak gösteren bir makalesi yayınlanmıştır!

İkiztepe ile Kırım Kimmerlerini kıyaslayalım
Tengri Tamgalı Kimmer Türk Taşbabası





Bazılarının bize Pan-Turancı, Pan-Türkçü diyerek aşağıladığını sananlar, asıl karşı tarafın, yani Pan-İranist ve Pan-Hint-Avrupacıcıların neler yaptığını, neler yaptırdığını görsün!.. Kavgamız işte bu kendilerine "biliminsanı" diyenlere, Hint-Avrupacı-Renfrewcu sahtekarlara karşıdır. Bunu Prof. Dr. Semih Güneri de söyler ve "Türk-Altay Kuramı" kitabını Hint-Avrupacıcılara karşıt yazmıştır. Ayrıca, Çatalhöyük kazı başkanlığı oldu bitti ile Sayın Çiler Çilingiroğlu'ndan alınarak A.Türkcan'a verilmiştir ki Türkcan'ın da "Hint-Avrupacı-Renfrewcu"  (YT-dk 1.17.38) olduğunu asla aklımızdan çıkarmamalıyız !..


SB

Anadolu Hint-Avrupalıların anavatanı değildir !

Hattiler Yerli , Hititler işgalcidir.